Thread Rating:
  • 13 Vote(s) - 3.23 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Plasenta Ve Göbek Kordonu - Kordon kanının saklanması ne işe yarar?
#1
Oku-1 


Plasenta Ve Göbek Kordonu - Kordon kanının saklanması ne işe yarar?

Kordon kanı saklanması

Bebeğinizin dünyaya merhaba dediği gün onu ilk
kucağınıza aldığınız anda büyük bir olasılıkla
bebeğinizle ilgili pekçok hayal aklınızın bir köşesinden
geçecek. Onun ilk gülücüklerini, ilk adımlarını
düşünüp mutlu olacaksınız. Onunla ilk tanıştığınız
anda sanki ilk kez anne ya da baba deyişini kulaklarınızda
duymanız da hayal dünyanızı süsleyebilir. Pek çok anne baba
doğumdan hemen sonra çocuklarının gelecekleri ile ilgili
hayal kurmaya başlarlar. Onun için yapacakları doğum günü
partileri, birlikte çıkılacak tatiller, geziler hatta eğitim
yaşamı ve evlilik gibi hayatının dönüm noktaları bile akla
gelebilir. Büyük bir olasılıkla bebeğiniz ile ilgili
aklınıza gelebilecek en son şey onun yakalaabileceği ciddi
bir hastalık olasılığıdır.

Ancak bazı anne-babalar çocuklarının ileride ciddi bir
hastalığa yakalanma olasılığını daha ilk günden hesaba
katıyorlar ve bu olasılığa karşı önlem almaya
çalışıyorlar. Bu önlemin adı kordon kanı saklanması.

Kordon kanı nedir?

Anne karnındaki yaşamda bebek göbek kordonu ile plasantaya
bağlıdır. Plasenta bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen
alış verişini sağlayan organdır. Doğumdan hemen sonra
plasenta görevini tamamlayarak doğumun üçüncü evresinde
rahim dışına atılır. Kordon kanı bebeğin doğumundan sonra
göbek kordonu içinde kalan kandır. Bu kan bebeğin
damarlarında dolaşan kandan daha farklıdır ve kan üretimde
görev alan kök hücreleri içerir.

Kordon kanının önemi nedir?

İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir
öge olan kan temel olarak plazma adı verilen sıvı içerisinde
bulunan üç ana tip hücreden oluşur. Bu üç hücre kırmızı
küreler (eritrosit), beyaz küreler (lökosit) ve
trombositlerdir. Eritrositlerin görevi hücreler arasında
oksijen ve karbondioksit taşınmasıyken lökositler
organizmanın bağışıklık sisteminin temelini oluşturular.
Trombositler ise diğer pıhtılaşma faktörleri ile birlikte
kanın pıhtılaşmasında ve kanamanın kontrolünde görev
alırlar.

Bu üç hücre grubunun hepsi de kemik iliğinde bulunan ve
kök hücre adı verilen bir tür hücrenin farklışalması ile
ortaya çıkarlar. Bir başka deyişle kemik iliğindeki kök
hücreler her türlü kan hücresini üretme yeteneğindedirler
ve bu üretim sürekli devam eder. .

Çocukluk çağı lösemileri (kan kanseri) ile bazı kan ve
bağışıklık sistemi hastalıklarının varlığında kemik
iliği görevini sağlıklı olarak yerine getiremez. Öte yandan
bu hastalıkların tedavisinde başvurulan kemopterapi ya da
radyoterapi gibi uygulamalar kemik iliğindeki kök hücrelere
zarar verir. Hastalığın ve tedavinin türüne göre bazı
hastalarda kemik iliği nakli kaçınılmaz olur. Bu durumda
hastanın kemik iliği ile uyumlu olan sağlıklı bir vericiden
alınan sağlıklı kemik iliği ve kök hücreleri hasta kişiye
verilerek sağlıklı kan hücrelerinin yeniden üretimesi
amaçlanır. Böyle bir durumda hastanın kendi akrabaları hatta
kardeşleri arasında dahi uygun bir verici bulma olasılığı
%'ler civarındadır.


1980'li yılların başlarında bilimadamlarının yenidoğan
bebeklerin kordon kanında da kemik iliğindekine benzer kök
hücrelerin bulunduğunu fark etmeleri ile birlikte kordon
kanından elde edilen bu hücrelerin belirli hastalıkların
tedavisinde kullanılabileceği fikri ortaya çıktı. Elde
edilen kordon kanının belirli koşullar altında toplanıp
dondurularak saklanabileceği ve daha sonra gerek duyulduğunda
çözülerek kullanılabileceğini fark eden Dr. David Harris
1992 yılında oğlunun kordon kanınını kendi laboratuvarında
dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamayı halka açması ile
1994 yılında Dünyadaki ilk kordon kanı bankası Amerika
Birleşik Devletlerinde kurulmuş oldu. Takip eden yıllar
içinde dünya üzerinde pekçok kordon kanı bankası kuruldu ve
binlerce bebeğin kanı bu bankalarda koruma altına alındı.

Kordon kanının saklanması ne işe yarar?

Kordon kanı bankalarında kanlar iki amaç için
saklanmaktadır. Bunlardan ilk ve en önemli amaç bebeğin
ileride kemik iliği nakli gerektirecek bir hastalığa
yakalanması durumunda kendine ait sağlıklı kök hücreleri
kullanılarak tedavi edilebilmesi ve bu sayede uygun kemik iliği
vericisi aranması gerekliliğinin ortadan kalkmasıdır.
Kişinin kendi hücre ve dokuları ile uyum sorunu
olmayacağından bu oldukça önemli bir avantajdir. Bir diğer
amaç ise saklanan kanın sahibi izin verdiği taktirde bu kanın
başka hastaların tedavilerinde kullanılmasıdır.

Hastanın kendi kordon kanı ile tedavi konusunda çok fazla
deneyim yoktur. Gerçekçi olmak gerekirse bu tür uygulamalarda
hastalığın yeniden tekrar etme riski bulunmaktadır. Öte
yandan bebeklerinin kordon kanının saklanmasını talep eden
anne-babaların asıl amacı bebeğin kardeşlerinde ya da yakın
akrabalarında hastalık ortaya çıktığında tedavi
açısından kolaylık sağlanmasıdır. 1988 yılında Fankoni
Aplastik anemi hastalığı bulunan bir çocuğun ilk kez kordon
kanı ile tedavi edilmesinden bu yana yüzden fazla hasta bu
yöntem ile tedavi edilmiştir. Günümüzde 40'dan fazla
hastalığın tedavisinde teorik olarak kordon kanı
kullanılabilmektedir.

Kişi büyüdükçe vücut hacmi arttığından kordon
kanındaki kök hücre sayısı tedavide yetersiz olmaktadır. Bu
yüzden kordon kanı yalnızca çocukluk ya da erken ergenlik
çağındaki hastaların tedavisinde kullanılabilmektedir.

Kordon kanı nasıl alınır?

Bebek doğduktan hemen sonra göbek kordonu bağlanır ve
içindeki kan özel bir sistem yardımı ile torba içine
toplanır. Toplanan kan 36 saat içinde laboratuvara gönderilir.
burada kanın içindeki kök hüreler ayrıştırılarak özel
yöntemler ile dondurulur ve saklanır. İşlem normal ya da
sezaryen ile olan doğumlarda uygulanabilir. Fazla zaman almayan,
kolay bir işlemdir. Dondurulan hücreler daha sonra gerek
duyulduğunda çözülerek tedavide kullanılır. Ne kadar fazla
kan toplanabilirse o kadar fazla kök hücre toplanmış
demektir. Bununla birlikte yaklaşık 30- 60 mililitre kordon
kanı alınması yeterli olmaktadır.

Kordon kanı saklanması, nispeten yüksek maliyetli bir
uygulamadır. Tercih edilen laboratuvara göre dondurma
işleminin ücreti 1500-2500 Amerikan Doları arasıda
değişmektedir. Saklama ücretleri ise yıllık 90-100 Dolar
civarındadır.

Kordon kanı saklanması kimler için uygundur?

Kordon kanı saklanmasının kimler için uygun ve gerekli
olduğu konusunda bilim çevrelerinde fikirbirliği
sağlanamamıştır. Nispeten yeni olan bu uygulama ile ilgili
olarak iki farklı görüş bulunmaktadır. Bazı
araştırmacılar sadece ailelerinde kemik iliği nakli
gerektirebilecek hastalık öyküsü bulunan çiftlerin
bebeklerinde bu uygulamanın yapılmasını savunmaktadırlar. Bu
görüşün en önemli savunucusu Amerikan Pediatri Derneğidir.
Diğer araştırmacılar ise kök hücre çalışmalarındaki
hızlı gelişimi göz önünde bulundurarak herkesin bu
alternatifi kullanmalarını önermektediler. İleride elde var
olan kök hücrelerden yararlanılarak laboratuvar ortamında
bunların farklı şekillerde kullanılabileceği olasılığı
bu tür bir yaklaşımı desteklemektedir. Günümüzde kordon
kanı ile tedavi edilebilen hastalıkardan bazıları
şunlardır:


    Çocukluk çağı lösemileri
    Aplastik anemiler (kemik iliğinde hücre üretiminin
    olmaması)
    Orak hücreli anemi
    Talasemi
    Amegakaryositik trombositopeni
    Nöroblastom
    Bazı bağışıklık yetmezlikleri



İşlemin anne ve bebek açısından hiç bir risk
taşımaması, olası bir hastalık durumunda tedavinin kemik
iliği nakline göre daha kolay ve ucuz olması nedeniyle pekçok
anne-baba adayı doğum sırasında bebeklerinin kordon kanının
saklanmasını istemektedirler.

Kordon kanı saklanmasına karar verildiğinde beklenen
doğumdan en az 1-2 hafta önce ilgili laboratuvar ve doğumu
yaptıracak olan hekime durum bildirilmeli ve gerekli
hazırlıkların yapılması sağlanmalıdır. Bu sayede gerekli
ekipman ve belgeler doğum anında hazır bulundurulabilir.

Kordon kanı bankacılığı son birkaç yıl içinde
ülkemizde de verilen bir hizmet haline gelmiş ve konuyla ilgili
şirketler faaliyete başlamıştır. Bu şirketlerin bir kısmı
toplanan kanı Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere
temsilcisi oldukları şirketlerin merkezlerinin bulunduğu
ülkelerde saklarken bir kısmı kendi bankalarını
kurmuşlardır. Ancak ne yazık ki ülkemizde hala daha konu ile
ilgili yasal düzenlemeler yapılmamış ve dolayısıyle
kanları Türkiye'de saklayan şirketler açısından
ruhsatlandırma başta olmak üzere yasal bir zemin
oluşturulamamıştır.

PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

Kordon kazaları (anne karnında bebek ölümü)






Bebek bekleyen bir anne adayı için en korkunç ve dramatik
olay doğuma az bir süre kala bebeğin kaybedilmesidir. Hiç
arzu edilmeyen bu durum ne yazik ki zaman zaman
karşılaştığımız bir gerçektir. Her yıl sadece Amerika
Birleşik Devletlerinde 26.000 ölü doğum olgusu
yaşanmaktadır.

Anne karnında kaybedilen bebekler incelendiğinde çoğu
zaman bu trajedik duruma yol açan herhangi bir neden saptanamaz.
Nedeni saptanabilen nadir olgularda ise göbek kordonuna bağlı
kayıplar kordon kazası olarak adlandırılır.

Terme kadar ulaşan gebeliklerin %-30'nda değişik
derecelerde kordon-plasenta bozuklukları bulunur. Bu
bozuklukların fetusu ne derecede etkileyebileceği ise tam
anlamıyla aydınlatılamamıştır.

Yapılan araştırmalarda nedeni saptanabilen ölü
doğumların 'inde olaydan kordon kazaların sorumlu olduğu
gösterilmiştir.

Kordon kazaları anne baba adayları için olduğu kadar
doğum ile ilgilenen jinekologlar için de bir kabustur. Bunun en
önemli nedeni kordon kazalarının büyük bir kısmının
önceden tahmin edilememesi, riskli bebekleri saptayacak etkili
bir yöntemin olmamasıdır. Her yıl dünyada binlerce bebek
kordon kazası nedeni ile daha dünyaya gözlerini açamadan
hayata veda etmekte ya da kalıcı hasarlar ile yaşamını
sürdürmek zorunda kalmaktadır.

Kordon kazasına bağlı ölümleri inceleyen bir
araştırmada fetal kayıpların şaşırtıcı olarak genellikle
anne adaylarının uykuda olduğu dönemlere rastgeldiği
izlenmiştir. Bu araştırmanın sonucunda anne adayı uykudayken
kan basıncında yaşanan bir düşüşün bebeğin kaybına
neden olduğu ileri sürülse de daha sonraki çalışmalarda bu
bulguyu destekleyecek yeterli bilimsel kanıt elde edilememiştir

Kordon kazası nedir?Kordon kazası çok genel bir tanımlamadır ve basitçe
göbek kordonunda meydana gelen herhangi bir olumusuzluğu
belirtir. Bu olumsuzluk kordonun bebeğin boynuna dolanması
olabileceği gibi, kordon sarkması hatta kordon içindeki
damarların yırtılması da olabilir.

Kordon kazaları ciddi olaylardır ancak altta yatan ek bir
faktör olmaması durumunda kordon kendini koruyacak mükemmel
mekanizmalara sahiptir. Kordonun yapısında bulunan Whorton jeli
ve kordonun kaygan yapısı bu mekanizmalardan en önemlileridir.
Buyapı sayesinde kordon kendisi için en uygun pozisyonu kolyca
bulabilir.Anne karnında bebek kayıplarında kordon kazası
çoğu zaman altta yatan ana neden olmaktan ziyade son evre
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka deyişle diğer
bir olumsuz durum kordonu risk altına sokmaktadır. Bu olumsuz
durumlar preeklempsi, bebekte gelişme geriliği gibi bulgularla
kendini belli edebilir.

Kordon kendisini zor koşullarda kurtarmak yeteneğinde bir
yapıya sahip olduğu için "kordon kazası" sonucu
fetal kayıp meydana geldiğinde, kordonun bu hassas yapısını
bozabilecek patolojilerin araştırılması gerekli olur.
Örneğin plasentada meydana gelen bir problem bebeğin kalbinin
daha fazla kan pompalamasını gerektirmiş, bu da sonuçta
bebeğin kalbini zorlamış olabilir. Plasentada var olan bir
ölü doku bölgesi (infarkt alanı) ya da bir enfeksiyon aynı
sonucu doğurabilir. Bir başka olasılk da kordonun plasentaya
doğru yerden bağlanmamasıdır. Yine kordonun düz olması yani
kıvrımlarının bulunmaması da bebekte olumsuz etki
yaratabilmektedir.

Fetal kayıp sonrası yapılan incelemelerde en sık
rastanılan ve kordon kazası tanısı koyduran bulgular, kordonda düğüm olması, boyunda kordon dolanması
kordon içindeki damarların yırtılması ve kordon sarkmasıdır.

Kordon kazası
riskini arttırabilecek durumlar nelerdir?


Anormal
miktarlarda amniyon sıvısı: Hamileliğin
ilk trimesterından sonra amniyon sıvısının ana kaynağı
bebeğin idrarıdır. Böbrekler kendilerine ulaşan kan
miktarına göre idrar üretimlerini değiştirebilirler. Eğer
oksijen desteğinde bir problem ortaya çıkarsa kan akımı kalp
ve beyin gibi yaşam için böbreklerden çok daha önemli olan
organlara yönelir. Bu durumda idrar üretimi ve dolayısı ile
amniyon sıvı miktarı azalır. Amniyon sıvısının azalması
bebeğe giden oksijen miktarındaki bir azalmayı
yansıtabileceğinden önemlidir ve yakın takip gerektirir.


Plasenta fonksiyonlarında anormallik: Genetik
açıdan normal olan bir plasentanın anormal fonksiyon
göstermesinin 4 temel nedeni olabilir:
1) Rahimde septum gibi
bir yapısal bozukluk,
2) bağışıklık sisteminde bir
bozukluk,
3) Plasenta içindeki kılcal damar yapısında
bozukluk ve
4) enfeksiyonlar.


Kordondaki nabız basıncında
anormallik: Bu durum temel olarak bebeğin kalp
fonksiyonları ile ilgilidir. Kalpde bulunan bir yapısal
bozukluk ya da ritm bozukluğu yeteri güçte kan pompalamasını
engelleyebilir. Bu durum doppler incelemesi ile saptanabilir.


Valementöz ya da membranöz kordon
girişi: Göbek kordonunun plasentaya bağlandığı
bölgede bulunan bir anormallik kordon kazası riskini belirgin
derecede arttırır.


Sebebi her ne olursa olsun kordon kazaları
çoğu zaman önceden saptanamayan ve önüne geçilemeyen
dramatik gerçeklerdir.


Kordon kazalarına neden olan komplikasyonların
görülme sıklığı ve feta kayıba yol açma oranları şu
şekildedir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)