Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
İsviçreli Christine Brodbeck, orucun “Gönül orucu” olması gerektiğini dile getiriyor
#1
Oku-1 
   


İsviçreli dansçı Rabia Christine Brodbeck, orucun fiziki açlıktan öte “Gönül orucu” olması gerektiğini dile getiriyor

İsviçre’nin Basel şehrinde doğan Rabia Christine Brodbeck küçük yaşlardan itibaren baleye büyük ilgi duyar ve uzun süre modern dans eğitimi alır. Brodbeck, bir dans gösterisi için gittiği New York’ta Sufi Tasavvuf Merkezi’nde kendi deyimiyle “Aşk”a düşer. Müslüman olduktan sonra İstanbul’a yerleşen sanatçı dans dersleri vermeye devam eder. Öncesinde dans üzerine kitap yazan ve kitabında dansın felsefi boyutlarına değinen Rabia Christine Brodbeck, sonrasında Sonsuz Kulluk, Hazreti İnsan, Fakra Övgü, Aşk Mesleği, From The Stage To The Prayer Mat (Sahneden Secdeye) isimli kitapları yazar ve From The Stage To The Prayer Mat kitabıyla 2009 New York Kitap Festivali Maneviyat dalı birincilik ödülünü alır. Brodbeck, İslam’ı seçişini ve dini nasıl yaşadığını anlattı.

Hayatı güzelleştiriyor
On iki on üç yaşlarında kendi kendinize; “Ne meslek yapayım” diye sorarsınız. Zamanla fikir sahibi olursunuz. Bende tam tersi oldu. Bana bir şuur geldi, kendi iç dünyamda bu isteği duydum. Demek ki doğuştan bir şeyler varmış içimde. Şimdi ne kadar mü’min olarak ilerliyorsam, ne kadar dini yaşıyorsam, bende o kadar sanat ruhu filizleniyor. Ben hep güzelliklere ifade vermek istedim, hep muhabbet istedim. Kalpten kalbe bir alışveriş hep vardı, şimdi daha da arttı. Çünkü din zaten budur. Allah ilminin peşine düşme arzusu içimizdeki muhabbeti büyütüyor ve hayatı güzelleştiriyor.

Melek olmak istedim
New York’a performans için gittim. Tesadüfen bir binaya girdim, bir mescide. Müslümanlarla karşılaştım ve orada bir pozitif elektro şok yaşadım. Sanki bütün hayatım boyunca aradığım şeyi buldum. Ben bir melek olmak istemiştim. Balerin saflığı, masumiyeti temsil ediyordu. Bir balerin, beyaz kıyafetleriyle parmak üzerinde duruyor, kollarını kanat gibi kullanıyordu. Yani tam bir ahiret havasını yansıtıyordu ve ben bunu gördüm. Her zaman söylerim; ben dans ederken sahnede hep namaz için prova yaptım. Aslında balerin demek kendi ruhunu öldürmek demek. Çok ağır çalışıyorsun, bir de hassassın, gençsin ve kadınsın. Tam bir paradoks. Sen aslında ruhsal bir varlık istiyorsun ama ruhu öldürüyorsun çalışırken.

Ben aşka düştüm
Bana “Sen New York’ta o mescitten içeri girdin, Müslüman oldun ve kapandın” diyorlar. Ben de diyorum ki “Ben başımı kapatmadan, Müslüman olmadan, şahadet getirmeden evvel “aşka” düştüm.” Şekilci yaklaşıyoruz “Müslüman oldu, başını kapattı” diye. Böyle bir şey yok. Önce Allah’ı, bu ilahi duyguyu hissetmek gerek. Bizler kutsal varlıklarız. Ben buna hayran oldum. Öyle bir insanla karşılaştım ki, hani insan-ı kâmil diyoruz, halife diyoruz, hakiki kul diyoruz ya öyle aydınlanmış bir varlık gördüm ve hayran oldum. Yani insan kendi kutsallığını yaşıyorsa öyle güçlü bir şey oluyor ki, siz ona bayılıyorsunuz. Önce bu, diğerleri sonradan geliyor. Ben daha çok öğrenmek istiyordum. Oradaki ilk toplantıya girdiğim zaman hemen namazı öğrenmeliyim diye düşündüm. Sorumluluklarınızı yerine getirmediğinizde dini duygular hemen sizi uyarıyor. Evet, yanlış bir şey yapıyorum. Ben bu duyguyu hemen öğrendim.

Ramazan Türkiye’de büyük olay
Ramazan çok büyük bir olay Türkiye’de. Aslında hayatı değiştiren, bizi de değiştiren çok büyük bir olay. Bu ayda en önemli görevimiz açlığa çok takılmamak. Bundan kurtulmalıyız. Mutlaka gönül orucu yaşamalıyız. Yani aç kal, iftar et meselesi değil, bu bir araç. İbadet amaç değil, araçtır. Aslında biz marifet nurunu yansıtabilmek için oruç tutuyoruz. Boşaltıp temizliyoruz içimizi. Hakiki oruç ne zaman olur, açlığımız gıdamız olduğu zaman. Âşıklar, susadığı zaman su aramıyor, susuzluğu artırmaya çabalıyorlar.


Dünya bizi işgal etmiş
DÜNYA bir narkoz. Biz burada artık çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Dünya bizi tamamen işgal etmiş. Önce kendimizi kurtaracağız, sonra güzel örnek olacağız. Kendimizi kurtardığımız zaman boğulanları da kurtarabiliriz. Sen ebedi özgürlüğü, ebedi mutluluğu, ebedi güveni bulduktan sonra bundan etrafın da etkilenir. Bizi ancak ve ancak Allah’ın nuru kurtarabilir. Hz. Mevlana diyor ki; penceresiz bir ev cehennemdir. Din ise pencere yapmaktır. Bizim görevimiz o pencereyi yapmak. Pencere yapmak demek kalp gözlerini açmak demek. Dinimiz çok güzel vermiş. La ilahe illallah... La ilahe demeden illallah diyemezsin. Önce bir temizlik yapacaksın. Tüm putları yok edeceksin. Süpür, temizle ondan sonra illallah! Kalp bir aynadır ve böylece temizlenir iç âlem. Şimdi kir, toz var bir şey göremezsin. Ramazan ayı temizlenmek için çok güzel bir fırsat. Dünyevi isteklerle aramıza mesafe koymalıyız. Beceremeyebiliriz ama önemli olan niyet. On bir ay yanlış yapıp bir ay doğru yapmak mümkün değil. Bunun için niyet etmeliyiz.


Yaratılışın sebebi aşktır
KURAN ve tefsirini bilmek demek Allah’ı bilmek demek değil. Öyle kolay mı? Kitabı aç, oku, biraz tefsir dersi al sonra “Allah’ı buldum” de. Sen Allah’ı bulabilmek için ilk önce kendini bulmalısın. Yoksa Allah’ı bulman imkânsız. Kendini bilen Rabbini bilir diyor hadis-i şerif. Ayrıca biz birbirimize yakın olmayınca, sevgi olmayınca Allah’a da yakın değiliz. Allah’a yakın olmak demek onu sevmek demek. Şöyle ki; yaratılışın sebebi aşktır, bu yüzden biz Allah’a yaklaşmıyorsak eğer Allah’ı bilmemiz, Allah’ı tanımamız mümkün değil. Kuran okuyarak şartları öğreniyoruz, tarih dersi gibi ders alıyoruz. Ama Allah’ı görmek için gerçekten ilahi idrak ile bakmamız gerek. Bu çok büyük bir fark. Bilmek ve tanımak. Peki bu nasıl olur? Nasıl ki arkadaşınızla çokça vakit geçirdiğinizde onu çok daha iyi tanıyorsunuz, zamanla dost oluyorsunuz, işte Allah ile dost olmak da böyle bir şey. Biz Allah’ı tanımalıyız. Yani dost olmalıyız, Allah’a yaklaşmalıyız. Tanımak demek sevmek demek.

Teravih namazlarımıza önem verelim
Bilhassa şunu söylemek istiyorum. Yemek olayını öldürmek için teravih namazına çok önem verelim. Yani onu merkeze koyalım. Çünkü teravihte ramazanın ruhu yatıyor. Teravihe önem verirsek ramazanın ruhunu yaşayabiliriz. Oruç çok müthiş bir eğitim. Tutmak demek yani kontrol etmek, nefse hâkim olmak demek. Kendimize bu terbiyeyi veriyoruz. Dünyevi arzulara karşı kendimizi frenliyoruz.

Rabia Christine Brodbeck

Christine'ı Rabia yapan aşkın kitabı
Rabia Christine Brodbeck aslında bu gerçeğe uyanan insanlardan biri ve Hz. İnsan kitabında da kendi bulduğu yolları anlatıyor..




Rabia Christine Brodbeck, Sufi Kitap’tan çıkan Hz. İnsan kitabında insanın yaratılış amacını, kâinat üzerinde insanın değerini güzel ve akıcı bir üslupla anlatmış. Rabia Hanımın İslam ile tanışmasındaki mutluluğu cümlelerinden hissedebiliyorsunuz.

İnsanın Allah’a olan aşkı ne kadar büyük olursa

Allah, insanı kendi nurundan yarattığı için değerli kılmıştır. Allah’ı kendi iradesiyle zikreden bir mahlûk olduğu için önemli bir noktadadır. Bunu da şu ayetle aydınlatıyor Rabia Brodbeck: “Her şeyi senin için, seni kendim için yarattım.” Buradan anlayacağımız gibi Allah, insanlara sonsuz nimetler vermiştir. İnsanlar bu nedenle Allah’a muhtaçtır ancak Allah insanların ibadetine muhtaç değildir. İnsanların ibadet etmesi Rabbi sevindirir. İtaatsizlik karşısında Allah yine en mükemmel olmaya devam eder. Kulların Allah’a ibadeti ve itaatinin yine kendilerine hayır olarak dönecek olmasının altını çiziyor Rabia Brodbeck. İnsanın Allah’a olan aşkı ne kadar büyük olursa, Allah’ın o aşka sunacağı geri dönüş çok daha büyük olacaktır.Rabia Christine Brodbeck

İnsan, Yüce Allah’ın bir parçasıdır. Allah’ın suretleri kısıtlı olarak insanda mevcuttur. İnsan merhametlidir, ama Allah’ın merhameti sonsuzdur. İnsanda tüm duygular barınır. Seçimse yine insanın eline bırakılmıştır. Fakat ne olursa olsun insan, Allah’ın karşısında aciz bir kuldur. Allah, insana kendi suretinden üflediği için insan yeryüzüne halife olarak gönderilmiştir. Bu da insana büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Allah insanı mükemmellik sınırında yarattığı için, ondan insan-ı kâmil olmasını istemiştir. Tabi insanda nefs denilen bir tehlike de vardır. Bu yüzden insanın mücadelesi ona yenik düşmemekle başlar.

İnsan tertemiz yaratılmış varlığını, dünyanın aldatıcı unsurlarına kapılarak kirletebilir. Ancak insanın kalbinde o nur hep vardır. Zaten Allah günahsız bir kul değil, günahı karşısında sürekli tövbe eden, O’na yalvaran bir kul istiyor. İnsan öyle üst noktaya konmuş ki arada sadece aşkla aşılabilecek bir perde var. Allah’ın cemaline olan özlemin ve O’na kavuşma arzusunun insanı daha çok yaktığını, bu yanma neticesinde aşkın kalbe geldiğini söylüyor Rabia Brodbeck. Öyle ki bu aşkı tadan insanların da sadece Allah’a kavuşmak istediklerini belirtiyor.

Moderniteyi, küreselleşmeyi ve bunların insanlık adına doğurduğu sorunlu sonuçları ele alıyor

İslam dini bir bütündür, bu bütünlüğün tevhid ve tasavvuf inancı içinde gerçekleştiğine dikkat çekiliyor Hz. İnsan kitabında. Zaten tevhid inancı, duyguları zirveye çıkartan Allah’a yakın olma halidir. Bu bütünlük insanın nefsini bastırır, ilahi olanı ortaya çıkartır. İnsanın, tüm duygularının farkında olduğunda yaşamına Hz. İnsan olarak devam edeceğini söylüyor Rabia Brodbeck. Bu bütünü parçalara indirgediğinizde de sorunların baş gösterdiğini anlatıyor. İnsan parçalandıkça, uzaklaşıyor ve duyguları körleşiyor. Körleşen insanın da gerçeğe uyanması bazen mümkün olmuyor.

Rabia Christine Brodbeck Rabia Christine Brodbeck aslında bu gerçeğe uyanan insanlardan biri ve kitapta da kendi bulduğu yolları anlatıyor. Tüm dış etkenlerden arınarak kendini İslam’ın huzur veren derinliğine bırakıyor. Tüm bu yollardan geçmesi tabi ki çok derin bir tecrübeyi de orta çıkartıyor. Bu tecrübeyle Rabia Brodbeck, yaşadığımız yüzyılı, moderniteyi, küreselleşmeyi ve bunların insanlık adına doğurduğu sorunlu sonuçları ele alıyor.

İnsan İslam dininin yerine başka bir şey koymaya çalıştıkça batmaya başlıyor. Dünyevî zevkler, iktidarlar insanın gözünü asıl nimetlere karşı körleştiriyor. Zenginliği, gücü kendi nefsi için istediği an zaten insan kaybeden tarafa çoktan geçmiş oluyor. Dünyada kavram ve duygu karmaşalarının bu denli yaşanmasının aslında iman eksikliğinden kaynaklandığını belirtiyor Rabia Christine Brodbeck. Aklı karışan insan, kendi içine gömülüyor ve bunalımlar yaşıyor. Hz. İnsan kitabında insanın bu bunalımlardan maneviyat duygusuyla çıkabileceğine dikkat çekiliyor.

İnsanlar Kur’an’ın faziletlerini anlayıp hayatlarında uygulasa Hz. İnsan olma şerefine nail olacaktır. İnsanın, Allah’ın onu yarattığı nur bilincinden ve duygusundan kopmadığında, sadece Allah’ı görme arzusuyla kavrulduğunda aşkı tadacağını yazmış Rabia Christine Brodbeck.

Rabia Christine Brodbeck Sezai Kimdir?

Rabia Christine Brodbeck Sezai (d. 1950), balerin ve yazar.

İsviçre'nin Basel şehrinde doğdu. 12 yaşında bale dersleri almaya başladı.[1] 1986 yılında New York'ta bir tasavvuf dergahı sayesinde İslam ile tanıştı ve Müslüman oldu.Daha sonra İstanbul'a yerleşerek bir Türk ile evlendi.[2] Keşkül, Altınoluk[3] gibi çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve röportajları yayınlanmıştır. 2007 yılında “Avrupa’da İslâm“ isimli proje dahilinde, TRT’nin Avrupa Birliği için hazırladığı belgesel programa konu olmuştur.

Tasavvuf ile ilgili kitapları vardır. From the Stage to the Prayer Mat isimli kitabıyla 2009 New York Kitap Festivali'nde Spirituality dalında ödül kazandı.[4]

Kitapları

From the Stage to the Prayer Mat
Modern Dansçının Dönüşümü
Sonsuz Kulluk - Ruhun Özlemi
Hazreti İnsan
Fakr'a Övgü
Velayet-Aşk Mesleği






Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)