Fuad Nedir ? Önden Giden Nedir?

Fuad Nedir ? Önden Giden Nedir?

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً


مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى

تَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ

Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 36. ayet ile Necm Suresi 11. ayet ve NEML Suresi 20. ayet

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm

“Ve lâ takfü mâ leyse leke bihî ilmun, innes sem’a vel basara vel fuâde kullü ulâike kâne anhü mes’ûlâ”
“Mâ kezebel fuâdü mâ raâ”

Meali:
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”
“Gözünün gördüğünü kalp yalanlamadı.”

“Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: ‘Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?'”

Sadakallahul Azîm – İsrâ Suresi 36. ayet, Necm Suresi 11. ayet, Neml Suresi 20. ayet
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Buyurdular:

“Zenginliği dilediğime; ilmi ise çalışana/dileyene veririm.” (Hadis-i Şerif)

“Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd.”
“Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd.”
Yolculuğumuza Başlıyoruz:

Geçen haftalarda nefsin mertebelerinden en son “nefs-i kâmile” ve ardından “mürşid-i kâmil”den bahsettik. Ondan sonraki makamın “sâfiye makamı” olduğunu söylemiştik. Onun da ötesinde “ihsan makamı” vardır.

Cibrîl Hadisi diye bilinen hadiste ihsan makamı hakkında Peygamberimizden (s.a.v.) bize şu rivayet ulaşmıştır:

Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve sahabelerin yanına insan suretinde gelmiş; iman, İslâm, ihsan ve kıyamet alametleri gibi konularda sorular sormuş, aldığı cevapları da tasdik etmiştir. Bu hadise “Cibrîl Hadisi” denir.

Abdullah b. Ömer’in (r.a.), babası Hz. Ömer’den (r.a.) naklettiği bu hadis şöyledir:

“Bir gün Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, kimse onu tanımıyordu. Doğrudan Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına oturdu, dizlerini onun dizlerine dayadı, ellerini de uylukları üzerine koydu ve:

— Ya Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu söyle, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.):
— ‘İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir’ buyurdu.

O zat:
— ‘Doğru söyledin’ dedi.

(Hz. Ömer dedi ki: ‘Biz buna şaşırdık, çünkü hem soruyor hem de tasdik ediyordu.’)

Sonra:
— ‘Bana imandan haber ver’ dedi.

Rasûlullah (s.a.v.):
— ‘Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanman; bir de kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir’ buyurdu.

O zat yine:
— ‘Doğru söyledin’ dedi.

Bu sefer:
— ‘Bana ihsandan haber ver’ dedi.

Rasûlullah (s.a.v.):
— ‘Allah’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görür’ buyurdu.

O zat:
— ‘Bana kıyametten haber ver’ dedi.

Rasûlullah (s.a.v.):
— ‘Bu konuda sorulan, sorandan daha fazla bilgiye sahip değildir’ buyurdu.

— ‘O halde alametlerinden haber ver’ dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.):
— ‘Cariyenin efendisini doğurması, yalın ayak, çıplak ve yoksul koyun çobanlarının yüksek binalar yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmendir’ buyurdu.

(Hz. Ömer dedi ki: ‘Sonra o zat gitti. Bir süre bekledim. Allah Rasûlü bana: ‘Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?’ diye sordu. Ben: ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dedim. Peygamberimiz (s.a.v.): ‘O Cebrail’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti’ buyurdu.”

(Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1)
İhsan Makamı Nedir?

İhsan makamı, “olgunlaşmış üzüm” gibidir; kendi olgunlaştığı gibi ona bakanları da olgunlaştırır. Bu makam, “Ayinesi iştir kişinin, lafına bakılmaz” sözünün hakikatidir.

Peygamberimizi (s.a.v.) bir kez gören sahabelerin makamına, bin evliya bile ulaşamaz. Bu makam, “aynelyakîn” (gözle görerek kesin bilgi) mertebesidir. Yani, “Peygamber şunu söylerken oradaydım, gördüm, duydum” diyenlerin şahitlik makamıdır.

Allah’ı görmeye kim gitti? Muhammed Mustafa (s.a.v.) Mirac’da O’nu gördü ve geldi. O zaman bu makamın tek sahibi O’ydu. “Allah’ı gören daha iyi bilir” değil mi?

    Hz. Musa (a.s.) – Kelimullah (Allah’la konuşan)

    Hz. İbrahim (a.s.) – Halilullah (Allah’ın dostu)

İhsan makamı, “bir bakışta erdirme” makamıdır. Atalarımız, “Üzüm üzüme baka baka erer” demişlerdir. Bir başka atasözünde de:

“Oğul babadan görür at oynatmayı,
Kız anadan görür sofra donatmayı.”

“Biz Allah’ı görmesek de O bizi görüyor” inancıyla amel etmek, ihsan makamının başlangıcıdır. Kudsî hadiste geçen “Şayet beni görselerdi…” ifadesi, bu makamın derinliğini gösterir.

Bu makamda durdukça, Allah’ın tecellileri açıkça görülmeye başlar. İlim deryasına dalan bir kuş gibi olunur. Öyle bir makamdır ki, nefes almak için ara sıra çıkmak gerekse de, oradan ayrılmak istenmez.
“Neredeyse Peygamberimizi Kürt İlan Edecekler!”

Bazıları, “Selahaddin Eyyûbî Kürt’tü, peygamberimizin soyunda da Kürt vardı” gibi asılsız iddialar ortaya atıyor.

Şimdiye kadar Türk denen bir millet var ve onlarca Türk devleti kurulmuştur. Germiyanoğulları (Almanlar), Farisîler (Fransızlar) gibi kavimler de aslında Türk kökenlidir.

Mecûsîler (ateşperestler) de Şaman Türklerindendir. Onlar, Allah’ın ateşte tecelli ettiğini görünce, “Allah ateştir” zannettiler. Tıpkı Hinduların yanılgısı gibi…

“Lâ mevcûde illâ Hû” (O’ndan başka varlık yoktur) hakikatiyle bakınca, ateşte de Allah vardır. Ama “Allah ateştir” demek, detayda takılıp bütünü görememektir.

“Fe lemmâ kadâ mûsâl ecele ve sâra bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn. Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâraketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn.” (Kasas Suresi 29-30)

Meali:
“Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş gördü ve ailesine, ‘Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size bir haber veya ısınmanız için bir kor getiririm’ dedi. Mûsâ ateşin yanına gelince, o mübarek vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: ‘Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!'”

Bu ayet gösteriyor ki, o mukaddes ateşte Âlemlerin Rabbi tecelli etmiştir. Mecûsîler de bu yüzden ateşe tapmışlardır. Yanlış mı? Bütünü görebilirsen hayır! Ama detayda takılırsan, sapıklık olur.

Mutasavvuf Ahmed Hulusi bir makalesinde şöyle diyor:

Bize göre, yani beş duyuyla algılayan varlıklar olarak, içinde yaşadığımız bir evren ve sayısız makro-mikro âlemler vardır. Ancak dikkat edin, tüm bu algılar, sadece gözlemleyebildiğimiz verilere dayanmaktadır!

Peki ya şöyle bir şey olsa?

İçinde bulunduğunuz odayı alıp tavanını açarak, altmış milyar kat büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobunun lamına yerleştirsek… Sonra siz mikroskoptan bakarak az önce içinde olduğunuz mekânı gözlemleseniz…

Acaba ne göreceksiniz?

    1 milyar kat büyütmede, artık cisimleri değil, onların atomik yapılarını görürsünüz.

    60 milyar kat büyütmede ise insanlar, eşyalar, sandalyeler, masalar… Hepsi kaybolur!

    Geriye sadece atom çekirdekleri ve etrafında dönen elektronlar kalır.

İşte o zaman farkında olmadan şunu söylersiniz:
“Aaa, burada hiçbir şey yokmuş! Sadece atomlar ve elektronlar var. Peki bütün bu insanlar ve eşyalar nereye gitti?”

Oysa az önce “Burada insanlar ve eşyalar var” diyen beyinle, şimdi “Hiçbir şey yok” diyen beyin aynı beyindir! Değişen tek şey, algılama boyutu ve kullanılan araçtır.

Demek ki beyin:

    Normal şartlarda “Burada insanlar ve eşyalar var” der.

    Mikroskopla bakınca “Sadece atomlar var” der.

Peki ya daha da ileri gidersek?

Eğer algılama aracımız on trilyon kat büyütme yapabilseydi, acaba hâlâ “atomlar var” diyebilecek miydik? Yoksa artık bölünmez, parçalanmaz, sonsuz bir TEK’lik mi görecektik?
Vardığımız Sonuç:

Gerçekte var olan, bölünmez, sınırsız ve sonsuz olan TEK’tir!
O, “AHAD”dır – eşi, benzeri, mikro veya makro planda kendisinden başka hiçbir şey olmayan “ALLÂH AHAD”dır!

Biz ise sınırlı algı araçlarımızla (beş duyu) bu TEK’liği, parçalardan oluşan bir bütün sanıyoruz. Oysa:

    Beyin, derin tefekkürle bu sınırları aşabilse…

    Algıladığı örneklerin ötesine geçebilse…

    Evrenin özüne yolculuk yapıp kendi “ben”liğinin bile o özde “yok” olduğunu fark edebilse…

Asıl Soru:

“AHAD olan ALLÂH’ın dışında ikinci bir varlık nerede durabilir?”

    O’nun içinde mi?

    Yoksa O’nun dışında mı?

Eğer “AHAD” (Tek ve Bölünmez) ise, O’nun varlığına sınır çizebilecek, kendine yer açabilecek hiçbir boşluk yoktur!

“Lâ mevcûde illâ Hû” (O’ndan başka varlık yoktur).

Önce Başladığımız Konuyu Tamamlayalım

Bu örnekler gösteriyor ki her millet Türk kökenlidir, ancak Kürtler değil. Çünkü Türklerin, Avrupalıların ve diğer milletlerin bir vatanı ve devleti var. Peki sizin neden yok? Şimdiye kadar bir devlet kuracak kadar akıllı değil miydiniz? Yoksa aslında bütünün içinde küçük bir parça mısınız? Madem bu kadar köklü bir milletsiniz, neden şimdiye kadar aklınıza gelmedi?

Hz. İbrahim’in soyu neden Urfa’dan yayılmadı da Mekke’ye gitti? Neden İsmail’i Hacer’le bıraktı? İshak’ın soyu nerede? Yakup ve Yusuf Mısır’da yaşadı. Peki Kürtler nerede? Urfa’dan devam edenler kim? Nemrut’un ve kertenkele soyunun torunları değil mi?

Zaten Hz. İbrahim ateşe atılınca, o gezegen (eski dünya düzeni) terk edildi. Nemrut ve soyu orada kaldı. Onlardan bir örnek alınıp yeni bir düzene geçildi. Tıpkı Firavun’un soyundan cıva alınıp Mars’a (yeni bir düzen) geçilmesi gibi. İbrahim ümmetinin gezegeni Merkür’den de demir alındı ve daha yüksek bir düzene geçildi. Yakup’a ulaşıldı.

Peki ya Kürtler? PKK terör örgütü ve onları destekleyenler, anladınız mı? Allah, kertenkele soyunu (vahşi ve yıkıcı olanları) yeryüzünden kaldırmıştır. Dinazorlar gibi yok olmuşlardır. Geriye sadece timsah, kertenkele, bukalemun ve yılan gibi birkaç örnek kalmıştır. Bunun sebebi, o eski düzenin boşaltılıp insanlığın hizmetine sunulmasıdır.

Tıpkı cıvanın termometre yapımında kullanılması gibi, Firavun’un soyu da insanlığa hizmet etmeye mecbur bırakılmıştır. Çünkü insanlık, cıvayı bilimde ve teknolojide kullanarak dünyayı imar etmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu:
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Mağâzî, 35)

Firavun’un soyu bile sonunda iman etmiş ve insanlığa hizmet etmeyi kabul etmiştir.
Ey Kürtler!

“Ey Urfa topraklarında kalan kardeşler, eğer İbrahim soyu burada kalsaydı, belki de tarih farklı yazılırdı. Ancak takdir-i ilahi bizi imtihan için dağıttı. Bütünün parçası olmayı idrak edebilsek…”

Eğer birazcık Firavun kadar aklınız olsaydı, İbrahim’in soyu Urfa’da kalırdı. Yakup ve Yusuf, Mısır’a gitmezdi. Siz ise leyleğin boklusu gibi Urfa’da kalmışsınız. Bırakın bu öldürme, kaldırma ve devlet kurma heveslerini! Bütüne teslim olun yeter! Zaten biz size içimizde yer verdik.

Sizin en iyiniz, Hz. Vahşidir. O bile, Hz. Hamza’yı öldürdükten sonra utancından dolayı Peygamberimiz’in yüzüne bakamamıştır. Siz ondan daha iyi değilsiniz. Daha fazlasını istemeye cüret etmeyin!

Hz. Nuh’un gemisinde yılan ve kertenkele gibi vahşi hayvanlar en alt kata konmuş, yukarı çıkıp diğerlerini rahatsız etmemeleri emredilmişti. Ben de size diyorum ki:
“İnsanları korkutmayı bırakın, yerinizde adam gibi oturun!”

Ezandaki İki Önemli Çağrı

Ezanda iki manidar ifade vardır:

    “Hayye ale’s-salâh” (Haydi namaza/kalkmaya):
    Bu, sağ taraftan (saidler – iyiler) hayata gelenlere yönelik bir çağrıdır. “Dikilip doğrulun, toprağı delip yüzeye çıkın” anlamına gelir. Yani ruhani bir dirilişe davettir.

    “Hayye ale’l-felâh” (Haydi kurtuluşa):
    Bu ise sol taraftan (şakiler – kötüler) hayata gelenlere yöneliktir. “Karanlıktan aydınlığa çıkın” çağrısıdır. Firavunlar, vahşi yaratıklar (kertenkele soyu), madenler (cıva, demir) gibi derinlerde kalanlar için bir uyarıdır.

Madenlerin ve Kötülerin Tekâmül Yolu

    Madenler (demir, cıva vb.):
    Bunlar henüz bitki seviyesine ulaşmamıştır. İnsana faydalı olabilmeleri için önce bitkiler tarafından emilmeleri gerekir. Mesela demir, ıspanak olmalıdır ki insan onu yesin ve vücuda faydalı hale gelsin. Yoksa direkt demir yemek insana zarar verir (kansere yol açar).

    Kötü Ruhlar (Kürtler, Nemrut soyu, vahşi yaratıklar):
    Bunlar da karanlıktan aydınlığa çıkmak zorundadır. Önce tevbe edip nur istemeliler, sonra yavaş yavaş tekâmül ederek insanlığa faydalı hale gelmeliler.

Geçmişten Örnekler: Nemrut, Firavun ve Diğerleri

    Nemrut’un soyundan en iyiler alınıp yeni bir düzene geçirilmiştir.

    Firavun’un soyundan cıva alınmış ve insanlığa hizmet edecek şekilde dönüştürülmüştür (termometre yapımında kullanılmıştır).

    Dinazorlar (vahşi yaratıklar) ise tamamen yok edilmiştir, çünkü aşırı kötüydüler.

Ey Kürtler!

    Siz de karanlıktan aydınlığa çıkmalısınız.

    Bütüne teslim olun, ayrılıkçılık yapmayın.

    Hz. Vahşi gibi en iyiniz bile, yaptığı kötülüklerden utandı. Siz ondan daha iyi değilsiniz.

    Yerinizi bilin! Hz. Nuh’un gemisinde yılanlar ve kertenkeleler en alt katta durdu, yukarı çıkıp insanları rahatsız etmedi. Siz de “yerinizde durun, insanları korkutmayın” diyoruz.

Son Uyarı

    “Mahkemede suçlu da dinlenir, savcı da dinlenir, ama son karar hakimindir.”

    “Doktor ameliyat ederken keser, ama bu hastanın iyiliği içindir.”

    “Bazı kötülükler aslında faydalıdır.”

Ey Kürtler!
Siz de kertenkele soyundansınız, ama doğru yolu bulursanız faydalı olabilirsiniz. Ancak yerinizi aşmayın, masumları incitmeyin. Hz. Muhammed (s.a.v.) size bir sınır çizdi: “Yeriniz şu direğin arkasıdır.” Daha fazlasını istemeyin!

“Yeter artık! Dünya da sizi zorlamasın!”

Ölçüler ve Hakikat Üzerine

Bir adam cetvel icat etmiş ve “1 cm” dediğine inanıyoruz. Başka biri de “inç” cetveli yapmış; 1 inç = 2,54 cm. Yanlış mı? Hayır! İngilizler bunu kabul etmiş ve kullanıyor. İngiliz anahtarı da öyle – kötü bir alet mi? Hayır! Su tesisatında en çok kullanılan faydalı bir alettir.

Demek ki dünyada tek bir seçenek yok!
Siyah-beyaz ikilemine takılıp kalmayın. Bahar geldi; binlerce renk, binlerce seçenek var!
“Muhammed Yürüyen Kur’an’dır” Sözü

Birisi demiş ki: “Muhammed (s.a.v.) yürüyen Kur’an’dır.” Biz de balıklama atlayıp kabul ettik. Peki bu doğru mu?

Kâinat hareket ediyor, yıldızlar dönüyor. Her insanda da bir prototip kâinat var. Nasıl kareli deftere “kareli” diyorsak (çünkü çizgileri kareli), aslında defter selülozdan yapılmıştır. Yani:

    Kareler, defterin sıfatıdır (özelliğidir).

    Defterin kendisi ise selülozdur.

Aynen öyle:

    İnsan, Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği bir makamdır.

“Her Kalıba Uyan Hakikat”

Tıpkı su gibi olmalı insan;
Ne sert desen doğru, ne yumuşak desen…
Çünkü su, kabına göre şekil alır ama özü hep aynı kalır.

Eskiden celalli söylerdik hakikati,
Sonra anladık ki muhabbetle sarmalayınca,
Daha çok ulaşıyor gönüllere…

Harflerin İnceliği
Kur’an’ın ilk emri “Oku!” ama nasıl?

    Kalemle yazılı harflerle

    Kalbimizdeki rahmet mürekkebiyle

    Kâinattaki ilahi yazılarla

Bugün biz de:

    Harf hatalarını düzelttik (dil bilgisiyle)

    Yorum katarken özü koruduk

    Sert köşeleri rahmetle yuvarladık

Son Söz
“Bir mum olup kendini yakmak varken,
Neden karanlığa küfredeyim?” diyen Mevlana gibi…
Hakikati, kabına göre sunmanın hikmetiyle…

    Allah ise ne insana ne kâinata benzer; O, hepsini kuşatandır.

Teknoloji ve İlim

Eski televizyonlar zamanında en gözde icattı. Sonra LCD’ler çıktı, onları neshetti (hükmünü kaldırdı). Şimdi ise daha gelişmiş teknolojiler var. Allah ilmi çalışana verir.
Borçlular İçin Dua

Kudsî Hadis:
“Zenginliği dilediğime; ilmi ise çalışana/dileyene veririm.”

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

لِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr.

ALİ İMRAN Suresi 26. ayet

Âl-i İmrân Sûresi 26. Ayet Meali:
“De ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.'”

Borçlular İçin Dua ve Nesh Meselesi

Ey borçlu Mehdi askerleri! Bu duayı ve ilgili ayetleri okumaya devam ederseniz, Allah borçlarınızı ödeme imkanı verecektir inşallah.

Nesh (hüküm kaldırma) konusuna gelince:

    Eski televizyonların yerini LCD’ler aldı. Bu, eskinin hükmünün kalktığı anlamına gelmez.

    Tıpkı merdiven çıkarken alt basamaklara ihtiyaç duymamız gibi, neshedilen ayetler de geçerliliğini korur.

    Nesh, bir üst seviyeye geçiştir; alttakinin tamamen yok olduğu anlamına gelmez.

Fuad Meselesi

Fuad, “önden giden” demektir. İnsanda önden giden uzuvlar:

    Erkeklerde: Burun ve zeker

    Kadınlarda: Burun, hamileyseler rahim ve bebek

Ayetlerle delil:

    “Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden sakının…” (Nisa 1)

    “O’dur ki sizi tek bir nefisten yarattı…” (Araf 189)

Bu ayetler gösteriyor ki:

    Kadınlar tek bir rahimden (Havva’dan) çoğalmıştır

    Erkekler de tek bir zekerden (Adem’den) çoğalmıştır

Rahman ve Rahim:

    Rahman (Yarah): Eril prensip, zeker

    Rahim: Dişil prensip, rahim

    Besmele’deki sıralama: Allah (Halife) → Rahman (zeker) → Rahim

Selam Verme Meselesi:
Bazen selam alıp vermemek gerekebilir. Çünkü taşıdığınız manevi enerji (rahman/yarah) karşıdakine geçebilir. İncil’de de bu konuya işaret vardır:

“Kemerini kuşan, değneğimi al, koş… Yolda kimseye selam verme” (2. Krallar 4:29)

Fuad’ın önemi:
Hz. Süleyman’ın Hüdhüd’ü gibi, fuad da öncüdür. Allah hem evveldir hem ahirdir; hem öndedir hem sondadır.
Uyarı

Bu konuları sapkınlığa vardırmayın! Bazıları hemen cinsellik bağlantısı kurdu. Unutmayın:

KADIN VE ERKEĞİN YARATILIŞ SIRRI

Nisa Suresi’ndeki ayet-i kerime, kadınların tek bir asıldan (Havva validemizden) çoğaldığını bildirirken, Araf Suresi’ndeki “minhu” ifadesiyle erkeğin de Adem aleyhisselamdan bir parça olduğuna işaret eder. Bu incelik, insanlığın iki eşsiz kanaldan üreyişinin hikmetini gösterir.

Rahman ve Rahim Sıfatlarının Tecellisi:

    Rahman (Yarah): Eril prensibi temsil eder

    Rahim: Dişil prensibi ifade eder

    Besmele’deki sıralama bu iki kutsi sıfatın dengesini gösterir

Hüdhüd Kuşunun Tasavvufi Manası:
Süleyman aleyhisselamın Hüdhüd’ü, biz Türklerin “çil kuşu” dediği bir öncüydü. Tıpkı bu kuş gibi:

    Fuad (öncü kuvve) manevi yolculukta rehberdir

    Hüdhüd’ün haberci vasfı, insandaki fuadın misalidir

Selamın Manevi Kimyası:

    Selam verirken taşıdığımız manevi enerji:

        Rahman sıfatının tecellisi olabilir

        Bu yüzden bazı özel hallerde selamı idareli kullanmak gerekir

    İncil’deki örnek:
    “Değneğimi al, yolda kimseye selam verme” (2. Krallar 4:29)
    Bu, manevi bir görevi olanın dikkatini dağıtmama ikazıdır.

Uyarı ve İncelik:

    Bu derin konuları cinsellik boyutuna çekmek:

        Hakikati daraltmak olur

        İsra 36. ayetin “bilmediğin şeyin peşine düşme” ikazını unutmaktır

    Allah’ın hem Evvel hem Ahir oluşu:

        Her tecelliyi kuşatan bir bütünlüğe işaret eder

        99 ismin tecellisini tek bir yöne indirgemek hatadır

Hikmetli Son Söz:
“Marifet iltifata tabidir” kaidesince;

    Hakikat incelikle sunulmalı

    Kabına göre şerh edilmeli

    İfrat ve tefritten uzak durulmalıdır

“Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme!” (İsra 36)

Hadis-i Şerif:
“Allah öyle bir yağmur gönderecek ki… Sonra müminlerin ruhları alınacak, geride kalanlar hayvanlar gibi çiftleşecek ve kıyamet onların üzerine kopacaktır.” (Tirmizi, 2240)

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu :

“Allah onlara bir yağmur gönderecek ve kıldan yapılmış kerpiçten yapılmış tüm evler bu yağmurdan zarar görecektir. Bu yağmurla yeryüzünü leşlerin kokusundan ve her şeyden temizlenmiş olarak tertemiz çıkacaktır. Sonra yeryüzüne meyvelerini ve bereketini çıkar denilecek ve her taraf bereketlerle ve meyvelerle dolarak o derece ki bir nar bir topluluk tarafından ancak yenebilecek ve nar kabuklarıyla insanlar şemsiye gibi gölgeleneceklerdir. Süt bereketlenecek kalabalık guruplar yeni doğmuş bir deve yavrusunun etiyle yetineceklerdir. Bir kabile yeni doğmuş bir sığırla yetinecektir. Bir oymak ta yeni doğmuş bir davarla geçinebilecektir.
Onlar bu durumda yaşayıp giderken Allah bir rüzgar gönderecek bu rüzgar tüm müminlerin ruhunu alıp götürecektir. Geri kalan insanlar eşeklerin çiftleşmesi gibi ulu orta her yerde çiftleşecekler ve kıyamette onların üzerine kopacaktır.”
(Tirmizi, Fitneler, bab, 59, Hadis no : 2240; İbn Mâce, Fiten 33; Muslim, Fiten: 20)

(Kar©glanin 6 Şubat 2016 Vaazi)

Author: RasitTunca

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir