HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1 - Baskı Önizleme +- Rasit Tunca Net (https://www.rasittunca.net) +-- Forum: GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=10) +--- Forum: GENEL KÜLTÜR BiLGiLERi MAiN (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=229) +---- Forum: Tarih Bilgileri (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=228) +---- Konu Başlığı: HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1 (/showthread.php?tid=26971) |
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1 - RasitTunca - 03-13-2024 HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1 1. AVCILIK VE TOPLAYICILIKTAN İLK ÜRETİME GEÇİŞ İlk insan topluluklarının yaşam düzenleri, avlanma yenilebilir bitkilerin derlenmesine dayanıyordu. Bunların barındıkları yerler de, mağaralar ve doğal etkilerden az da olsa korunmuş olan kaya sığınaklarıydı. Bu bakımdan, insanlar daha bereketli avlanma alanları buldukları zaman, oralara kolayca göç edebiliyor, yer değiştirebiliyorlardı; belirli bir mekan veya konutla yaşam alanları sınırlandırılmış değildi. Bu insanların bıraktıkları maddi kültür belgeleri, yani onlardan günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar, ·genellikle, çakmak taşlarının yontulmasıyla biçimlendirilmiş baltalar, kesiciler, deliciler ve kazıyıcılar gibi aletler olduğundan, yarattıkları kültüre Eski Taş Devri demek olan Paleolitilc çağ adı verilmektedir. Diğer yandan, yaşam biçimlerinin henüz besin üretimi aşamasına erişmediğine balolarak, bu kültür evresine Toplayıcılık ve Avcılık Dönemi adı da verilmektedir. Besinlerini üret memelerine karşılık, bu insanların yaratıcı güçten yoksun oldukları söylenemez. Yaptıkları taş aletlerin yukarıda saydığımız işlevlere uygun biçimlerde işlenmesi, Afrika'da, İspanya'da, Fransa'da ve yeni yapılan araştırmalarn göre de, Anadolu'daki mağara larda (Antalya'da Beldibi. Adıyaman'da Palanlı Mağaraları) görülen boyalı resimler, insan düşüncesinin daha bu devirde olgun bir düzeye eriştiğini kanıtlamaktadır. Anadolu'da bu çağ, özellikle, Antalya yakınındaki Karain mağarası ile yine aynı yöredeki Beldibi, Belbaşı, Öküzini, Kumbucağı mağaraları ve Alanya'daki Kadıini, Isparta'daki Kapalıin ve Hatay - Samandağ'daki Mağaracık mağaraların da yapılan anı9tırmalarla aydınlanmıştır. Orta Taş D!!vr: anlamındaki Mezolitik çağda da insanların yine taş aletler kullandıkları, ancak besin üretimine geçmemekle beraber toplayıcılık ve avcılıkta daha yoğun olarak faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu çağın da Anadolu'daki varlığı, yine Antalya dolaylarındaki mağara larda bulunmuş olan belgelerden anlaşılmaktadır. Anadolu'nun çok değişik yörelerinde bulunmuş olan taş aletler Paleolitik çağ insanlarının burada yaşamış oldukları nın kanıtlarıdır. Yaşam biçimindeki en köklü değişme kuşkusuz insanların besin üretimine geçmeleri ile meydana gelmiştir. Yabani tahıl türlerinden elde edilen tohumların ekilmesiyle başlayan ve giderek gelişen tarıma paralel olarak bazı hayvanların evcilleştirilmesi sonucunda insanlar, besinlerini ürettikleri topraklara bağlanmaya mecbur kalmışlar ve böylece göçebelik devri sona ermiştir. Tarım toprakları daha çok ovalarda bulunduğundan, mağara veya kaya sığınaklarında yaşayıp, uzak tarlalarda çalışmanın zorluğu hemen anlaşıl mış, bu ihtiyaç konut yapımı gereğini ortaya çıkarmıştır. Gerek besinlerin üretilmesi, gerek ilk yerleşik köy-toplumları nın oluşması, insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcıdır. Yeni Taş Devri anlamına gelen Neolitik çağ, bu yüzden bir devrim olarak nitelenmektedir. Ön Asya'nın çeşitli yerlerinde, Ürdün'de, İran'da, Irak'da yapılan kazılarda yerleşik düzende yaşayan tarım toplulukla rının varlığı meydana çıkarılmıştır. 20 yıl kadar önce, 1961 yılında Konya'nın 50 km. kadar güneydoğusunda, 600 m. uzunluğunda, 350 m. genişliğinde ve bugünkü ova düzeyinden 17 m. yükseklikteki Çatalhöyük'te bilinen en büyük Neolitik yerleşmenin kazısına başlandı. Çatalhöyük'ün kazı~ı henüz bitmemiştir. Şimdiye kadar saptanan 14 yerl_eşım katı, Radyokarbon ya da Karbon Ondört (C 14) metodu ıle yapılan tarihlemeye göre tö 6250-5400 yılları arasına ko~m~~ta dır. Son zamanlarda eskiye oranla daha da gelıştırılen DendroJcronoloji, yani ağaç halkaları yardımıyla tarihle~e metoduna dayanarak, bu tarihler bin yıl daha gerıye 1ö 7100-6300 yılları arasına kaydırılmış ve Çatalhöyük'ün yerleşime sahne olduğu ileri sürülmüştür. Saptanan yerleşım katlarının kesin tarihlerini belirlemek güçtür ,ancak bunların yaklaşık elUşer yıl sürdükleri kabul edilmektedir. Hemen hemen her kat, evlerin yeniden yapılmasını gerektiren bir yangınla tahrip olmuştur. Böylece, Çatalhöyük insanları 900 yıl aynı yerde yaşamışlar ve kültürlerini sürdürmüşlerdir. Radyokarbon metodu, özellikle tarihöncesi arkeolojisine atom fiziği araştırmaları sonucunda kazandırılan ve buluntuların tıadece uıri.ıirlerine oranla ve eskilik ya da yeniliklerinin belirlenebildiği göreli ya da eski deyimiyle nisbi kronoloji yerine, bunların günümüzden ne kadar eski olduklarını gösteren kesin veya absolut kronolojiyi getiren bir tarihleme metodudur. Bu metodun esasını, tüm organik maddelerde bulunan radyoaktif karbonun (C 14), bunların can1ılı.klarını yitirmelerinden sonra, belirli bir tempoda azaldığının gözlenmiş olması oluşturmaktadır. Ölmüş organizmalardaki radyoaktif karbon miktarının 5730 yılda yarı yarıya azaldığı bilindiği için, kazılarda ortaya çıkan organik kalıntılardaki C 14 miktarlarının belirlenmesiyle bunların yaşı saptanabil mektedir. Ağaç halkalarıyla tarihleme metodu Dendrokronoloji, çeşitli devirlere ait ağaçlardan alınan kesitlerde görülen yaş halkalarının çaloştırılması ile gittikçe eskiye doğru giden bir halkalar çizelgesi yapılması ilkesine dayanır. Örneğin, 1960 yılında kesilen bir ağaçta 200 yaş halkası bulduğumuzu varsayalım. Bu bize, ağacın 1760 yılında büyümeye başladığını gösterir. Halkaların kalınlık ve incelikleri ise, bu 200 yıllık sürede meydana gelen iklim değişikliklerini belirtir. Bu ağacın kesitindeki halkaları bir şerit halinde kağıda aktardıktan sonra, oldukça eski bir yapıdan, örneğin, bir camideki hatıllardan bir örnek aldığımızı düşünelim. 100 halkalık bu örneğin yaş halkalarını da bir şeride işleyelim, iki şeridi alt alta koyup, her ikisinde tümüyle aynı olan, yani çakışan bir losım bulunana kadar karşılaştıralım. Eğer bir çaloşma noktası varsa ve bu, cami ha !ılının dış halkaları ile ıg50 yılında kesilmiş ağacın iç halkaları arasında 50 halkalık, yani 50 yıllık bir kesimde ise, cami hatılında kullanılan ağacın 1810 yılında kesilmiş olduğu ortaya çıkar. 100 halkalık olduğu için bu ağacın 1710 yılında büyümeye başladığı da bulunmuş olur. Her bölge için bu yaş halkaları şeritleri hazırlanır ve hep daha eskiye giden, çakışan örnekler toplanabilirse, Dendrokronoloji, Radyokarbon meto dundan daha kesin bir kronoloji verebilir. Çatalhöyük'deki bu Neolitik merkezin konumu da çok ilgi çekicidir. Toros Dağları'ndan Konya Ovası'na akan Çarşam ba Çayı Çatalhöyüğü iki kısma ayırmaktadır. Konya Ovası yaklaşık İÖ 16.000 yıllarına kadar bir çanak gölüydü. Bu bakımdan, Çatalhöyük, eski göl alanındaki hayvancılığa çok uygun otlaklar ile sulak ve verimli alüvyal tarım arazisinin birleştiği bir kesimdedir. Otlaklar ve bataklıklar Neolitik çağda doğu ve batıya, tuzlu batak arazi ise kuzeye doğru uza_n~aktaydı. Buralarda, aralarında aslanın da bulunduğu 9eşıtli yaban har.vanları yaşıyordu. Daha güneyde ve batıda ıse,_ ormanlık bolge başlamaktaydı. Burada ise leoparlar, geyıkler ve ayılar vardı. Daha önemlisi orman konut yapımına gerekli "ahşap"1ı sağlıyor9u_._ Bu~ün, ormanlar bölgeden kaybolmuştur. Ovanın buyuk bır kısmında ise tarım yapılmaktadır. Çat~lhöyük• tü~üyle ka.:.ılmadığı halde, ortaya çıkarılan kesım qu ~e_olitı~ ~erk~zdeki yerleşim ve yaşam hakkında ayrın_tı~ _b~lgı edırulmesıne yeterli olmaktadır. Çatalhöyük evlerı bıtışık olarak yapılmış ve dışa dönük yüzlerine pencere veya kapı .. a~~lma~ıştır. Bu yüzden, yerleşim alanı aynı za~anda _tuı:n1;1yle bır savunma sistemi durumundaydı. Evler daıma bırbırınden daha yüksek yapılıyor komş ça ısın ~n uza ı an ır mer ıven aracılığı ile eve düz dama evın açılan bır kapı ya da kapaktan giriliyordu. Pencereler çatının hem?n ~-!tında bul~~~y~~d~: BU.tün bu düzenlemeler tüm kentın onceden duşunulmuş bir plana göre yap ld ğ gos erme e ır. apı ma zemesi, alüvyon ovasının sun~uğu kerpi~tir. Evlerin dlş yüzbri ç~°uıur~ sıvanmıştır; ıçte ağaç dıkmeler ve bunların üzerı·nd a ı ar, uzerı opra a aplı düz çatıları destekle D!key ağaçlar, genellikle ince olan duvarlara çatıyı ~:şı~~d~ boylece yardımcı oluyordu. Ancak, bu Neolitik merkezin daha geç katlarında ağaç dikmelerin yerini b lirli aralıklarla konmuş olan, "paye" adını verdiğimiz dikd- ~ kesitli duvar çıkıntıları ya da başka bir deyimle or gen sütunlar almaktaydı. yarım İki ya da tek odalı Y_~pıl~rın i?l?ri genellikle aynıdır. 25 m2'yi bulan tek odanın guneyınde gırış merdiveni ve ocak f e bir deponun yer aldığı mutfak kısmı bulunmaktadır. Yuf~~ıda değinilen ağaç dikmeler doğu taraftadır. Odanın duvarlarına b!tiş!~ olarak ya~ılan_sekiler, oturma ve yatma için kullanılan bır tur_ kez:evet gore~ı Y_?-J?.maktaydı.Ölüler de evlerin içine ve bu sekılerın altına şomı:luyordu. Duvarlar boya ile panolara ayrılıyor: b1;t1'.ların_ıçlerı kırmızı boya ile boyanıyordu. Bu evle~ı~ ıçındekı eşyalar ,bize Neolitik devrin teknoloji ve ekonomısı hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Çanak-çömlek en eski katta daha az kullanılmaktayken daha sonraları yayg~1'.laşmıştır. ~uz:~da_ ~emen söylememiz gerekir ki, Neolitık ça~da _besın uretımıne geçilmiş olmasına rağmen, ilk başlarda pışmış toprak kaplar yapılması bilinmiyordu. Bu nedenle, Neolitik çağın bir evresi Akeramik dediğimiz çanak çömleksiz bir dönemdir ve Anadolu'da birkaç Neolitik merkezde bu evre s~ptanabilmiştir. Çatalhöyük'de kapların yapımında sadece kıl kullanılmıyordu; geniş kaplar çeşitli büyüklüklerde kaseler ve kapaklı kutular tahtadan ya,pılmak taydı. Tahıl samanından veya bataklık sazlarından yer hasırları örüldüğü gibi kapaklı sepetler rı,, üretiliyordu. Kemiklerden ise, bız, iğne, kaşık ya da çeşıtli aletlere sap yapmakta yararlanılıyordu. Aletler ve silahlar, genellikle, kalın şişe camını andıran "obsidyen" adını verdiğimiz siyah renkli volkanik camdan ve çakmaktaşından yapılıyordu. Obsidyenin çok geniş bir kullanımı olmasına karşılık, çakmaktaşı sadece, tören hançerleri gibi, özel aletlerin yapımında hammadde olarak işe yarıyordu. Ok ve mızrak uçları, her çeşit bıçak ve orakların maddesi ise obsidyen idi. Bundan, dünyada bildiğimiz ilk aynalar da yapılmıştı. Bt aynalar yalnız süslenme amacıyla değil.fakat herhalde büyiı ve tapınma için de kullanılıyordu. Çatalhöyük en eski dokuma ürünlerinin de bulunduğu yerdir. Kömürleşmiş kumaş kalıntılarından, bunların, bitki liflerinden ya da yün ve hayvan kılı karışımından dokunmuş olduğu anlaşılmıştır. Diğer yandan, hayvan postları, kürk ve derilerden de giysi olarak yararlanılmıştır. Kadın giysileri omuzda iğne ile tutturuluyor, erkek giysilerinde ise kemer veya kemik iğnelerle kumaşların kaymaması sağlanıyordu. Süs eşyası olarak boncuklar kullanılmıştı. Törenlerde ise, leopar derisi giyildiği duvar fresklerinde görülmektedir. Maden işçiliğinin ilk örnekleri de Çatalhöyük'de ortaya çıkarılmıştır. Kurşun ve bakırdan yapılmış bazı boncuk ve iğne gibi küçük eşyalar metalurjinin ilk örnekleridir. Diğer yandan Çatalhöyük'deki aşağıda sözünü edeceğimiz duvar resimlerini yapmak için kullanılan boyaların üretilmesinde de çeşitli minerallerin gerekli olduğu düşünülürse.Neolitik çağda dahi insanların bazı madenleri işleyebilme düzeyine eriştiklerini söylemek mümkündür. Yalnız Çatalhöyük'de değil, Diyarbakır'ın Ergani ilçesinin 7 km. güneybatısında bulunan Çayönü Tepesi'nde de bakır ve malahit'den dövülerek yapılmış bız parçaları, telden dövülmüş iğneler, boncuklar ve ufak kürecikler Neolitik çağda başka yerlerde de insanların maden kullanmaya geçmiş olduklarını kanıtlamaktadır. Ancak, bu maden kullanımı yaygın değildir ve çok ilkel olduğu anlaşılan yöntemlerle (ısıtma ve dövme) yapılmaktadır. . Çatalhöyüğün, Anadolu'dan hatta komşu ülkelerden soyutlan mış bir kültür olmadığı, Neolitik çağda dahi gelişkin bir ticaret yaşamının var olduğu, bulunan çeşitli eşyadan anlaşılmaktadır. örneğin, Akdeniz kökenli bazı deniz hayvanı kabukları, Ergani madeninden gelen bakır, Toroslar'dan · çıkarılan kurşun, Suriye'den getirilen tablasal çakmak taşı, iç Anadolu'da bulunan türkuvaz benzeri apatit taşı, uzak ve yakın çeşitli merkezler arasında gelişkin bir ticaret ağının kurulmuş olduğunu vurgulamaktadır. Evlerden bazıları, tapınak olarak düzenlenmiştir. Bunlar, plan ve iç bölümleme bakımından diğer evlerden farklı değildir. Buralarda rahip ya da rahibeler aileleri ile birlikte oturmaktaydılar. Ancak, farklı olan şey, duvarlardaki resimler ve dinsel içerikli kabartmalar ile heykelcikler ve sekilerin altında bulunan, daha zengin gömü a·rmağanları konulmuş mezarlardır. Heykelciklerde çoğunlukla kadınlar tasvir edilmiştir, erkek tasvirleri azdır. Bunlarda her yaş gurubu temsil edilmektedir. Figürinler arasında genç kızlar ve erkeklerle yaşlı kadınla_r ve eriskin erkekler. insanlarla hayvanların bir arada tasvirlerine de rastlanmaktadır. Doğuran veya doğurganlığı vurgulanmış, iki yanına konmuş leoparların başlarına yaslanmış bir tanrıça ile çift başlı bir kadın figürini dikkati çeken örneklerdendir. Kabartmalar iki tiptedir. Yüksek kabartmalar ve tam plastik olarak işlenmiş hayvan başları. Kabartmalarda genel olarak, kollarını ve bacaklarını iki yana açmış, veya sadece kollarını dans eder durumda açmış olarak gösterilen kadınlar tasvir edilmiştir. Kabartmalarda erkek figürlerine rastlanmamakla birlikte, bunların yerini yine plastik olarak işlenmiş boğa başlarının tuttuğuna inanılmaktadır. Bu boğa başlarının boynuzları gerçek hayvan boynuzları ile yapılmıştır. Tüm ?!ara~ tasvir edilen tek hayvan leopardır. Duvar resımlerı konu bakımından büyük bir değişkenlik göstermektedir. Bazıları sadece tek renkli kırmızı panolardan ibaretken, diğerleri geometrik tekstil motifleri ile bezenmiştir. Ayrıca, ev biçimli bezemeler dikkati çekmektedir. Diğer yandan bazı duvar resimleri konuludur. Bir tanesinde bir kentin arkasında bulunan bir yanardağın indifa etmesi tasvir edilmiştir. Birkaçı ise, ölümle ilgili sahneleri içermektedir. Böylelerinde, başsız cesetleri gagalayan abartılmış büyüklükteki akbaba lar; bir akbabayı elindeki sapan taşıyla, parçalamaya çalıştığı cesetten uzaklaştırmaya uğraşan bir insan veya kanlı insan başlarını taşıyan bir adam gibi, dehşet verici konular canlandırılmıştır. Bir resimde, saz ve hasırlardan yapılmış bir yapının altında insan başları ve insan bedenine ait parçalar tasvir edilmiştir. Birkaç duvar resmi ise hayvanların tuzağa düşürülerek yakalanmasını konu almıştır. İlgi çekici olan taraf bu hayvanların yakalanmaya çalışılması fakat ·avlanmamasıdır. Tasvir edilen hayvanlar boğalar, yaban geyikleri, yaban domuzları, aslanlar ve ayılardır. Duvar resimleri beyaz badanalanmış ve perdahlanarak parlatılmış bir zemin üzerine yağ ile karıştırılarak elde edilen ve genellikle maden kökenli olan, kırmızı, sarı ve siyah renkli doğal boyalarla yapılmıştır. Resimler, üzerlerine tekrar badana çekilmek suretiyle yenileniyor, bazı sahneler aynen tekrarlandığı gibi, bazıları da konu değişikliğine uğruyordu. Bazı duvar resimlerinin yüz kez yapılıp bozulduğu üzerlerindeki ince boya tabakalarından anlaşılmaktadır. Kabartmalar ise saman topakları, tahta veya çamur üzerine ince kil ile yapılmıştır. Çatalhöyük insanları bilinmeyen bir nedenle, hafire göre 1 Ö 6300, genellikle kabul edilen tarihlemeye göre ise 1 Ö 5700-5600 yıllarında Çarşamba Çayı'nın diğer kıyısındaki Batı Çatalhöyük'e geçmişlerdir. Hemen hemen aynı tarihlerde, Çatalhöyük'den yaklaşık 300 km. batıda Burdur'un 26 km. güney~atısında bulunan Hacılar Höyüğü'nde saptanan Geç Neolilık evrede de bir tahribat görülmektedir. Bu devreden sonra 'Anadolu tarihöncesinde yeni bir dönem, kelime anlamı Bakır-taş olan Kalkolitik çağ başlamaktadır. ~nadolu'd~k( Neolitik 1;1erkezler, sadece bu adı geçenlerden ıbaz:et d~ğ_ıld_~r ... Tarsus ta, Mersin'de, Hatay Amuk Ovası'n dakı çeşıtlı hoyuklerde, Göller Bölgesi'nde (Erbaba, Suberde) ve İç Anadolu'da (Aşıklı Höyük, Can Hasan) bu çağa ait yerleşmeler bulunmaktadır. 2. NEOLİTİK'DEN KALKOLİTİK ÇAĞA GEÇİŞ 1957-60 y_ılla_rı _arasında kazılan Hacılar'da başlıca 3 kültür saptanabılmıştır: Bunlardan en yenisi Erken Kalkolitik devre ait ikincisi Geç Neolitik, en eskisi ise Akeraınilc Neolitik kültüre aittir. Hacılar'ın G~ç N~oli~k yerleşmesiyle Çatalhöyük Neolitik'i arasınd~ mımarı yonden göze batan başlıca ayrılık Hacılar da evlere_ kapıdan değil, doğrudan doğruya bir avluya açılan genış kapılardan girilmesidir. Evler arasında bulunan dar sokaklar da, kent dokusu içinde ilk defa burada görülmeye başlar. Avcılığın, tarımın öncelik kazanması sonucu etkinliğini kaybetmesiyle Kalkolitik toplum yaşamında bazı değişimler ortaya çıkmıştır. Örneğin, Erken Neolitik sonlarında azalınaya başlayan avlanma ile ilgili büyük duvar resimleri y:3pılm~z olmuş, erkek tasvirleri azalarak, bereketlilik sımgesı olan kadın figürleri artmış ve yaygınlaşmıştır. Çatalhöyük'deki t~pınaklar da Hacılar'da artık yokt11r. Çakmaktaşı aletlerin yapımı herhalde gittikçe daha çok kullanılan bakır karşısında gerilemiştir. Hacılar'da ölüler evlerin içine değil de yerleşme dışındakı mezarlıklara gömülmeye başlamıştır. Dini tasvirler figürleri eski geleneklere çok azalmakla beraber leoparlarla birlikte gösterilen tanrıça heykelcikleri sanat eserleri repertuarında önemli bir yer tutmaktadır. Bunlarda kullanılan malzeme içinde kil, taşa göre ağırlık kazanmıştır. Resim sanatı da, duvarlara değil, boya bezekli pişmiştoprak kaplara çoğu kez geometrik motifler biçimin_d~ uygulan~~k tadır. Hacılar Erken Kalkolitik çağı keramığı, gerek bıçım gerek bezeme yönünden aşılamaz bir düzeye ulaşmış!_ır:.' Erken Kalkolitik çağın sonlarına doğru Hacılar buy~k bıı: yıkıma uğramış, yeni gelenler burada bir savunma sıstemı yapmışlar. fakat bu yerleşme de düşman saldırısı sonunda tümüyle ortadan kalkarak höyük terk~ edilmiştir. Anc~k: Mersin ve yine Konya bölgesindeki Can . l_-lasan gıbı yerleşmelerde bir Orta Kalkolitik çağ [yakl_aşık IÖ 47~0-4?00) gelişmesini sürdürmüştür. Çok renklı bezemeli, ınce keramiğin ortaya çıkışı bu çağın özelliğidir. Piş~ıiştoprak figürin ve heykelciklerin yapımında bu ~ağda ?ır azalma olduğu da gözlenmektedir. Bunun nedenı, belkı ele lev~a halinde dövülmüş bakırdan yapılma figürinlerin artık ter?ıh edilmesidir. Balkanlar'da bu tip figürinler ele geçmcsıne rağmen Anadolu'da böyle eşyanın en çok çıktığı mezarlıklar bu döneme ait- henüz bulunamadığı için bu Vfll'sayımın doğruluğunu kesinlikle iddia etmek mümkün olamamaktadır. Geç Kalkolitik çağı (lö 4000-3000) en iyi biçimde yansıtan merkez Denizli-Çivril yakınındaki, Büyük Menderes'in kaynağında bulunan Beycesultan'dır. Hiç kesintisiz bir yerleşmeye sahne olan bu höyükte 40 tabaka saptanmıştır. Bunlardan en eski 20 kat Geç Kalkolitik çağa tarihlenmelcte dir. Bu çağdaki y~rleşim merkezleri, lstanbul'da göre sürmektedir: Erkek Fikirtepe'den, Samsun'da İkiztepe'ye, Çanailale bölgesindeki Kumtepe'den İç Anadolu'daki Büyük Güllücek'e, Göller Bölgesi'ndelci yine çocuklar ya da Kuruçay'dan, Amuk Ovası'na ve Doğu Anadolu'ya kadar yayılan, geniş bir dağılım gösterirler. . Beycesultan'a yerleşen insanların göçebe olmadıkları tarım ve hıwvancılığı bildikleri, dokuma üretiminde usta oldukları kurdukları ilk yerleşmed~ çıkan buluntulardan anlaşılmakta dır. Buradakı başka bır belge de, erken devirlere ait katlard~n. birinde çıkan bir madeni eşya topluluğudur. 13ir çôml~k-ıçme -~o~muş b~ eşyalar, bir hançer parçası, bir o~a~:ıki .?ı~, uç ığne, bırkaç parça dövülmüş bakır ile bir · gumuş yuzukten meydana gelen bir koleksiyon oluşturmakta d~:1' O_ zamanın değerli bir madeni olan bakırın, böyle g~n~elik yaşamda kullanılabilen eşyaların yapımına harcana bılmış olması, bu madenin eskiye oranla daha bol bulunabildiğini kanıtlamaktadır.· Bu çağın yapıl~rı. genellikle, içlerinde ocakları ve tahıl depolama yer!erı bulunan, bazılarında seki veya platformlar yapılmış dık?ortgen planlı, tek odalı, kerpiç evlerdir. Evlerin bazılarına bınanın dar kenarında bulunan bir sundurmadan geçilerek girildiği dikkati çekmektedir. Bu ev planı daha s?_nraki çaŞ,larda ö~ellikle Batı Anadolu'da ve Ege dunyasında megaron olarak nitelenen yapılarda uygulan mıştır. Evlerin döşemelerinin altında kaba çömlekler içine konmuş çocuk iskeletleri bulunmasına karşılık erişkin insanlara ait mezarlara rastlanmaması mezarlıl<lar~n yerleş me dışında olması gerektiğimı işaret etmektedir. Dinsel görüşler hakkında bilgi verecek fazla malzeme yoktur. özel olarak yapılmış tapınaklar Geç Kalkolitik çağa ait yerleşme katlarında bulunmamıştır. Ancak, çağın sonlarında, stilize gövdeli, daire biçimli başlı, mermer bir idol tipi ortaya çıkmaktadır. Keramik, eski devrelerden çok farklıdır. Bu çağın ağır ve kaba çanak-çömleği ile örneğin Hacılar'ın üstün bir beğeni anlayışı ile bezenmiş boyalı keramiği arasındaki ayrılı~. her iki çağın apayrı geleneklere sahip olduğunu açıkça gostermektedir. 3. ESKİ TUNÇ ÇAĞI Anadolu'da madenciliğin yaygınlaşması, ?ne?. de ?eğındığımız gibi, daha çok eskilerden beri madenlerın, ozellıkl~ b1;1:kırı?, az da olsa kullanılmasından kaynaklanan uzun bır surecın sonucudur Gelişimini 'eski' 'orta', 'son' olarak üç döneme böldüğümü Tunç çağlarıdın ıooo yılı ~şkın bir sür~yi kapsayan 'eski' döneminin ancak son evresınde tunç eşya ılk kez gerçekten çoğalmıştır. Bakır eşya hep yeniden eritilerek tekrar tekrar kullanıldığı için, arkeologlar. armağan olar~k ınezarlara konmuş veya yangın gibi bir felake~le tahrıp edilmiş bir yapıda bırakılmak zorunda kalınmış değılse, bakır eşyaya çok sık rastlamazlar. Bu bakımdan, Eski Tunç çağının ilk iki evresinde madenciliğin önem kazanmış olduğu, ele geçen tunç eşyanın sayısının fazla oluşundan çok, taş aletlerin ortadan kalkmış olmasından ve bu çağların parlak perdahlı yüzleri, madeni kulpların benzeri kul?.ları, ~eski~ omurgaları, akıtacaklarındaki sert kıvrımlar ve uzer~erındekı oluk ve yiv biçimindeki bezemeleriyle açıkça madem kapları taklit eden çanak-çömleğinden anlaşılmaktadır. Eski Tunç çağı, genellikle İÔ 3~2-~ Batıda Troia ve çevresinde, güneyde Elmalı yakınındaki Semayük'te, Konya yakınındaki Karahöyük ve ay~. yöredeki diğer höyüklerde, İç Anadolu'da Karaoğlan, 'Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Polatlı, Bitik, Gordion, Koçuınbeli, Yazırhöyük, Büyük Güllücek, Alişar, Alacahöyük, Kültepe, Hashüyük, Acem Höyük'te, Doğu Anadolu'da Malatya dolaylarında, Elazığ bölgesinde, Erzurum'daki Karaz, Pulur ve Güzelova'da ve Kuzey Anadolu'da Samsun-Sinop dolaylarında görülmek tedir. Fakat, metalurji alanındaki büyük gelişmeler, özellikle iç Anadolu'nun kuzey kesiminde ortaya çıkarılan buluntular yardımıyla kanıtlanmaktadır. Alacahöyük'deki mezarlarda bulunmuş olan ve artık herkes tarafından tanınan güneş kursları, dağ keçileri, boğalar ve sistruın adını verdiğimiz çıngıraklar bu çağın eserleridir. Dikdörtgen biçimli, üstleri ağaç veya taşlarla kapatılmış mezar odalarında gömü armağanı olarak böyle değerli eşyanın çok sayıda bulunması, bu mezarların yönetici sınıfa ait kişilerin gömüldüğü yerler olduğunda kuşku bırakmamaktadır. O devirdeki yöneticilerin zenginliği başka merkezlerdeki mimari kalıntılarla da doğrulanmaktadır. Mersin ve Troia'da bu çağa ait tahkimatlı yapılar meydana çıkarılmıştır. Özellikle, ilk kazıların üstünden bir yüzyıl geçmesine rağmen henüz gerçekten Homeros'un Troia'sı olup olmadığı tartışılan, fakat artık hep bu adla anılan Çanakkale bölgesindeki Hisarlık Höyüğü'nün ikinci katında, yani Tı ıia II'de bulunan, etrafı kalın surlarla çevrilmiş bir alanın ortasındaki dikdörtgen planlı, içlerine dar taraflarındaki bir verandadan geçilerek megaron adı ile arkeoloji literatürüne girilen ve girmiş yapılar, ~~ll~rı 8:rasına tarihlenir. Bu 1000 yıl içinde yeşermış bu tun kulturlerın ayn~ özellikleri parlaşması beklenemez. Bu çağın yerleş~elerı güneydoğuda slahiye Bölgesi, Çukurova ve Amuk Ovasında, yöneticilere ait saray ya da saray kompleksi olarak nitelenmektedir. Troia'nın 45 m. uzunlukta ve 13 ın. genişlikte olan bu sarayına karşılık, halkın evleri, Mersin'de ya da Lesbos Adası'nda Thermi'de yapılan kazıların gösterdiği gibi, çok daha basit ve mütevazi ölçülerdedir. Bu çağın dinsel yapıları Beycesultan'ın bu döneme tarihlenen _katlarında gün ışığına çıkarılmıştır. Tapınak olarak kullanılan mekanlarda genellikle bir tanrı ve bir tanrıçadan oluşan bir kutsal çifti simgeleyen figürler ve bunların önünde sunulacak kurbanlar için kaplar bulunmak tadır. Ayrıca, kutsal mekanın dışında, herhalde tanrılara sunulan kurban ekmeklerinin hazırlanması için ocaklar da vardır. Tapınakların bazılarında -Çatalhöyük'deki gibi stilize boynuz çıkıntılar ile boğa başını simgeleyen sunaklar dikkati çekmektedir. Eski Bronz çağı Anadolu kültürleri gerek kendilerinden önceki, gerek sonraki çağlarla olduğu kadar komşu coğrafi mekanlarla da bir bağıntı içindedir. Neolitik Çatalhöyük'den tanınan kutsal hayvan boğa, Beycesultan _sunaklarında ve Alacahöyük standartlarında sürdüğü gibi, Hitit tanrılar topluluğunun başındaki fırtına tanrısının da kutsal hayvanı olarak önemini korumuştur. Hatti ve sonra Hitit dinsel inançlarının birçoğunun köklerinin Neolitik çağa kadar gittiğini tahmin etmek güç değildir. Anadolu bu çağda keramik biçimleri, ev türleri ve yapı teknikleri ile dinsel semboller bakımından, bir yandan Ege dünyası ve Balkanlar ile ilişkili görünürken, ettiğimiz madencilik diğer yandan yukarıda sözünü eserleri açısından Kafkasya ile bağıntısını açıkça belli etmektedir. Kafkasya'nın Kuban bölgesindeki Maikop'ta Kurgan adı verilen mezarlarda bulunan madeni eşya ile İç Anadolu'nun kuzey kesimindeki Alacahöyük ya da Horoztepe gibi merkezlerde gün ışığına çıkarılan madeni eşyalar arasındaki benzerlik, metalurji alanında gelişkin bir ustalık düzeyine ulaşmış bir toplumun Kafkasya'dan Anadolu'ya yayılmış olmasıyla açıklanmak istenmektedir. Gerçekten de, bu eserlerin yaratıcıları genellikle kabul edildiği gibi Anadolu'nun yerli halkıolan Hattiler midir, yoksa halk Hattili'dir de, bu mad_encilik bilgisini getirenler Alaca mezarlarının sahipleri olan yönetici sınıftan kişiler Hititler'in öncüleri ve onlarla aynı soydan olan Hint-Avrupa kökenli insanlar mıdır? Yoksa, bütün benzerlik ler Neolitik çağdan beri var olan bölgeler arası ticaret nedeniyle oluşan bir kültürel etkileşmenin sonucu mudur? Henüz bunların cevabını kesinlikle veremiyoruz, ama bilinen bir gerçek şudur ki, tarihöncesi Anadolusu, insanlığın gelişiminde saptanabilen bütün aşamaları yaşamış şanslı bir toprak parçasıdır. Eski Bronz Çağından sonra Anadolu, önce Protohistorilc sonradan Historilc çağlarına başlamış ve maddi kültür belgelerinin yanında bundan sonra yazılı belgeler de yer almıştır. BİBUOGRAFY A Hitit Öncesinde Anadolu ALKIM, U.B., Anatolia I, Geneva, 1968. BLEGEN, C. W., Troy and Trojans, London, 1963. BLEGEN, C.W., Troy, CambridgeAncientHistory, 1964. ESİN, U., ilk üretimcilige geçiş evresinde Anadolu ve Güney Dogu Avrupa, II- Kültürler Sorunu, İstanbul, 1981. LLOYD, S., Early Anatolia, Harmondsworth, 1956. LLOYD, S., MELLAART, J., BeycesuJtan I., London, 1962. LLOYD, S., Early Highland Peoples of Anatolia, London, 1967. MELLAART, J . .Anatolia (c. 4000-2300 B.C.), Cambridge Ancient History, 1965. MELLAART, J . .Anatolia before c. 4000 B.C. and Anatolia c. 2300-1750 B.C .. Cambridge Ancient History, 1966 a. MELLAART, J.,The Chalcolithic and Early Bronza Ages in the Near East and Anatolia, Beirut, 1966 b. MELLMRT. J.,Çatal Hüyük, a neolithic Town in Anatolia, London, 1967. MELLAART, J . .Excavations at Hacılar, Edinburg, 1970 MELLAART, J. ,The Neolithic of the Near East, London, 1975. MELLAART, J.,The Archaeologyof Ancient Turkey, London. 1978. Kaynak Anadolu Tarihi Ansiklopedisi Doç. Dr. Ali M. Dinç ol |