Hititler - Baskı Önizleme +- Rasit Tunca Net (https://www.rasittunca.net) +-- Forum: GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=10) +--- Forum: GENEL KÜLTÜR BiLGiLERi MAiN (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=229) +---- Forum: Tarih Bilgileri (https://www.rasittunca.net/forumdisplay.php?fid=228) +---- Konu Başlığı: Hititler (/showthread.php?tid=26972) |
Hititler - RasitTunca - 03-13-2024 HİTİTLER SİY ASAL TARİH 1. TARIHÖNCESİNDEN TARİHE Toplumların Tarihöncesi çağları, henüz kendileriyle ilgili dolaysız bilgi veren yazılı belgelerin bulunmadığı, başka bir deyişle herhangi bir yazı sistemini dillerine uygulamaya geçmedikleri zaman kesitleridir. Bu dönemlerde toplumların yarattıkları uygarlıkların düzeyi ve yaşam biçimleriyle ilgili bilgiler, günümüze gelebilmiş maddi belgeler'in arkeologlar tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılması sonucu elde edilmektedir. Maddi belgelerden, günümüzde artık yaşama yan insan topluluklarından kalan her türlü eşya ile, mimarlık ve sanat eserleri anlaşılmaktadır. Bu suskun belgelerin dışında, bir de o günkü toplumların fikir ürünleri diyebileceğimiz yazılı belgeler bulunmaktadır ki, bunların okunması ile elde edilen bilgilerin ışığı altında insanlığın geçmişi hemen her yönüyle anlaşılabilir bir duruma gelir. Bu aşamaya gelen toplumlar, tarihöncesi çağlardan tarihsel çağlara geçmiş sayılırlar. Eğer, bir toplum henüz kendisiyle ilgili dolaysız bilgi sağlayan belge yaratma aşamasına gelmemiş, fakat çevresinde bulunan ve yazıyı kullanmasını bilen başka toplumların belgeleri o toplumla ilgili bilgi veriyorsa, söz konusu insan topluluğu protohistoril bir çağ yaşıyor demektir. · Anadolu'da 'yaşayan toplumlar da tarih çağlarına geçmeden önce, Ön Asya adını verdiğimiz ve yaklaşık olarak batıda Ege Adaları'ndan başlayarak Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Mezopotamya ve !ran'ı içine alan coğrafi alanda yaşamış yazıyı kullanmaya Anadolulu insanlardan çok önce başlamış toplumların bıraktıkları yazılı belgeler yardımıyla böyle bir protohistorik çağa ulaşmıştır. Anadolu, Ön Asya'nın kapsamına giren yukarıdaki alanlar içinde iki bakımdan önemli bir yere sahipti. Bu önemin birinci nedeni Anadolu'nun coğrafi konumundan kaynaklanmaktay 18 -ı dı; Ege dünyası ile Doğu dünyası arasında ilişkiyi sağlayan Anadolu Yarımadası idi. Ancak, bu durumu nedeniyle Anadolu'yu çoğu kez görüldüğü gibi, bir köprü olarak da nitelemek doğru değildir, çünkü köprü daha çok bir geçiş aracıdır; oysa Anadolu sadece bir yerden bir yere geçilen bir toprak parçası değil, yerleşilen, yurt edinilen, yöresindeki bütün kültürlerden etkilenen ve onları etkileyen, değerli bir yaşam alanı idi. Anadolu'nun ikinci önemli yönü ekonomikti. Anadolu, ilgili komşu toplumların yazılı belgelerinden sağlanan ilk bilgilere bakılacak olursa ön Asya'nın, özellikle Mezopotamya'mn, inşaat ahşabı, bakır ve gümüş gereksinmesini karşılayan bir hammadde deposu durumun daydı. Anadolu toplumları henüz büyük bir devıet haline gelmemişken, Mezopotamya'da bir İmparatorluk kurmuş olan Akad Kralı Sargon (IÖ 2340-2284), tarihsel içerikli y~zıtlarında Amanus ve Toros Dağları'na, yani Anadolu'nun guneydoğu sınırlarına değin geldiğinden söz etmektedir, Kendinden sonra,_ fakat yine Akadlı Sargon'a atfen yazılan, daha çok efsanevı karakter taşıyan ve literatüre Savaş Kralı Efsanesi olarak geçmiş belgede ise, Sargon'un Anadolu içlerine sefer düzenlediği anlatılmaktadır. Belgeye göre, Anadolu'da bulunan ve Hitit dönemindeki Puruşhanda kenti ile eşitliği kuşkusuz olan Burşahanda kenti tüccarlarından bir kurul Dilnyanın kralı olarak niteledikleri Sargon'a başvurarak, ondan kendilerini korumasını, rica ederler; çilnkil onlar asker değildirler. Sargon'un gideceği ülke çeşitli ağaçlarla dolu, ormanlık, zengin bir ülkedir; ama, Burşahanda'ya değin yol uzun ve zahmetli bir yolculuk gerektirecektir. Sargon'un bu sefere girişip, girişmediğini bu belgeden öğrenemiyoruz. Fakat, eğer Puruşhanda kenti, araştırıcıların Hitit metinlerinden çıkardıkları sonuca göre gerçekten SİYASAL TARİH 1. TARIHÖNCESİNDEN TARİHE Toplumların Tarihöncesi çağları, henüz kendileriyle ilgili dolaysız bilgi veren yazılı belgelerin bulunmadığı, başka bir deyişle herhangi bir yazı sistemini dillerine uygulamaya geçmedikleri zaman kesitleridir. Bu dönemlerde toplumların yarattıkları uygarlıkların düzeyi ve yaşam biçimleriyle ilgili bilgiler, günümüze gelebilmiş maddi belgeler'in arkeologlar tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılması sonucu elde edilmektedir. Maddi belgelerden, günümüzde artık yaşama yan insan topluluklarından kalan her türlü eşya ile, mimarlık ve sanat eserleri anlaşılmaktadır. Bu suskun belgelerin dışında, bir de o günkü toplumların fikir ürünleri diyebileceğimiz yazılı belgeler bulunmaktadır ki, bunların okunması ile elde edilen bilgilerin ışığı altında insanlığın geçmişi hemen her yönüyle anlaşılabilir bir duruma gelir. Bu aşamaya gelen toplumlar, tarihöncesi çağlardan tarihsel çağlara geçmiş sayılırlar. Eğer, bir toplum henüz kendisiyle ilgili dolaysız bilgi sağlayan belge yaratma aşamasına gelmemiş, fakat çevresinde bulunan ve yazıyı kullanmasını bilen başka toplumların belgeleri o toplumla ilgili bilgi veriyorsa, söz konusu insan topluluğu protohistoril bir çağ yaşıyor demektir. · Anadolu'da 'yaşayan toplumlar da tarih çağlarına geçmeden önce, Ön Asya adını verdiğimiz ve yaklaşık olarak batıda Ege Adaları'ndan başlayarak Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Mezopotamya ve !ran'ı içine alan coğrafi alanda yaşamış yazıyı kullanmaya Anadolulu insanlardan çok önce başlamış toplumların bıraktıkları yazılı belgeler yardımıyla böyle bir protohistorik çağa ulaşmıştır. Anadolu, Ön Asya'nın kapsamına giren yukarıdaki alanlar içinde iki bakımdan önemli bir yere sahipti. Bu önemin birinci nedeni Anadolu'nun coğrafi konumundan kaynaklanmaktay 18 -ı dı; Ege dünyası ile Doğu dünyası arasında ilişkiyi sağlayan Anadolu Yarımadası idi. Ancak, bu durumu nedeniyle Anadolu'yu çoğu kez görüldüğü gibi, bir köprü olarak da nitelemek doğru değildir, çünkü köprü daha çok bir geçiş aracıdır; oysa Anadolu sadece bir yerden bir yere geçilen bir toprak parçası değil, yerleşilen, yurt edinilen, yöresindeki bütün kültürlerden etkilenen ve onları etkileyen, değerli bir yaşam alanı idi. Anadolu'nun ikinci önemli yönü ekonomikti. Anadolu, ilgili komşu toplumların yazılı belgelerinden sağlanan ilk bilgilere bakılacak olursa ön Asya'nın, özellikle Mezopotamya'mn, inşaat ahşabı, bakır ve gümüş gereksinmesini karşılayan bir hammadde deposu durumun daydı. Anadolu toplumları henüz büyük bir devıet haline gelmemişken, Mezopotamya'da bir İmparatorluk kurmuş olan Akad Kralı Sargon (IÖ 2340-2284), tarihsel içerikli y~zıtlarında Amanus ve Toros Dağları'na, yani Anadolu'nun guneydoğu sınırlarına değin geldiğinden söz etmektedir, Kendinden sonra,_ fakat yine Akadlı Sargon'a atfen yazılan, daha çok efsanevı karakter taşıyan ve literatüre Savaş Kralı Efsanesi olarak geçmiş belgede ise, Sargon'un Anadolu içlerine sefer düzenlediği anlatılmaktadır. Belgeye göre, Anadolu'da bulunan ve Hitit dönemindeki Puruşhanda kenti ile eşitliği kuşkusuz olan Burşahanda kenti tüccarlarından bir kurul Dilnyanın kralı olarak niteledikleri Sargon'a başvurarak, ondan kendilerini korumasını, rica ederler; çilnkil onlar asker değildirler. Sargon'un gideceği ülke çeşitli ağaçlarla dolu, ormanlık, zengin bir ülkedir; ama, Burşahanda'ya değin yol uzun ve zahmetli bir yolculuk gerektirecektir. Sargon'un bu sefere girişip, girişmediğini bu belgeden öğrenemiyoruz. Fakat, eğer Puruşhanda kenti, araştırıcıların Hitit metinlerinden çıkardıkları sonuca göre gerçekten bulunulmuşsa da, bunlar başarısız kalmıştır. 1893-94 yıllarında E. Chantre bu tabletlerin Kültepe'de bulunabileceğini düşünmüş, ~cak bu düşünce bir türlü doğrulanamamış ve 1925'e değin her yıl daha çok sayıda tablet eski eser pazarlarına sunulmuştur. Sonunda Çek bilgini B.Hrozny, Kültepe'de kazılar yapmaya başladığında, tabletlerin höyükten değil de, çok yakinındaki bir tarladan çıkarıldığını köylülerden öğrenebilmiş ve gerçekten de orada başlattığı kazıda 1000 kadar tablet ele geçirmiştir. Daha sonra Hrozny bu ~azıları sürdürememiş ve araya giren 2. Dünya Savaşı nedeniyle araştırmalara ara verme zorunlulu ğu doğmuştur. Gerek Kültepe Höyüğü'nde, gerek Asurlu tüccarların oturmuş olduğu anlaşılan ve tabletlerin bulunduğu yerleşme de, 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından sistemli kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar sonucunda, bir Asurlu tüccarlar kolonisi olarak niteleyebileceğimiz yerleşmenin 4 tabakası olduğu saptanmış br. Bunlardan IV. ve III. tabakalar en eski yerleşmeler olup, yazılı belgeden yolrnuııdur. il ve 1b tabakalarında bulunan tabletlerin sayısı ise onbine varmaktadır._ 2. ASUR TİCARET KOL-ONİLERİ Mezopotamya'da kurulmuş devletlerin tarihleri, ilk kuruluş evreleri dış,a- tutulacak olursa, Anadolu'nuıı tarihine göre daha iyi bilinir. Bunun nedeni, Mezopotamya'da yapılmış ve bugün de sürmekte olan yoğun arkeolojik araşbrmalarda ele geçen yazılı belge sayıslDlll fazlalığı kadar, bu yazılı belgeler arasında bulunan kral listelerinin varlığıdır. Kral listeleri, habrlanabilen ilk krallardan, belgenin yazıldığı ana kadar başa geçmiş bütün kralları tahtta kalış süreleri ile birlikte sıralar. Aradan geçen zamanla ilk kralların tümü akılda tutulamamış olduğundan, adları bilinen krallara çok uzun egemenlik süreleri verilmiş; böylece daha iyi hatırlanan krallarla ilk . başa geçenlar arasında oluşan boşluk kapatılmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı, başlangıç evreleri için bu listeler fazla güvenilir tarih kaynakları değilse de, daha sonraki tarihsel gelişimin öğrenilmesinde yararları büyüktür. Yukardaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi, kral listeleri sadece hangi kralın hangisinden sonra geldiğini, kaç yıl başta kaldığını gösteren ve devletlerin göreli (nisbi) kronolojisini belirleyen kaynaklardır. Örneğin, Kral A, 10 yıl hükümdarlık etmiş, sonra başa geçen Kral B, 25 yıl tahtta kalmıştır. Listede üçüncü kral olarak görünen Kral C ile Kı:a~ A arasında 35 yıllık bir süre olduğu hesaplanabilmekte akıp dir, ancak bu 35 yıllık za_man dilimi, dünyanın yaratılışından bugüne giden ve çeşitli takvim sistemleri ile _kavrayabildiğimiz zaman içinde nereye oturtulmalıdır? Örneğin 1800-1835 arasına mı ya da 1210-1245 arasına mı? İşte kral listeleri bu sorulara yanıt vermez, ama dolaylı olarak bunların yanıtlanmasına da yardım eder. Göreli kronolojiyi, kesin kronoloji haline sokmak için, yukarıdaki -örnekte"Verdiğinıiz zaman dilimi içinde bir değişmez nokta bulmak gerekmektedir. Bu kesin noktayı da bize Mısır ve Mezopotamya kaynaklı olan astronomi çalışmaları ve gökyüzü cisimlerinin hareketlerine, ay ve güneş tutulmaları na ait gözlemlerin kaydedilmiş olduğu belgeler sağlar. Bu gibi olaylar bazen çok uzun aralıklarla da olsa: periyodik olarak tekrarlanmakta ve bu periyodların süresi biliniyorsa, aynı durumun ne. zamanlar görülmüş olabileceği geriye doğru hesapl_an~~ktadır. Sözgelimi eğer Kral B döneminin 3. yılında tam bır guneş tutulması olduğu belgelenmişse, bu kralın yaşamış olduğu sanılan zaman kesiti içine rastlayan güneş tutulması hesaplanır ve diyelim ki. 10 1337 yılı bulunur. Bundan sonrası arlık kolaydır; elde edilen bu değişmez noktadan hareketle, yalnız Kral B'nin değil, listede adı geçen bütün kralların tarihleri saptanabilir, dolayısıyla bir devletin kronolojisi anahatları ile ortaya çıkar. Kültepe yanındaki Asurlu tüccarlara ait yerleşme yerinde saptanan II. tabakada bulunan tabletlerde geçen İrişum, Sargan ve Puzuraşşur gibi Asur kral adları ve her yıl atanan ve yıllara adlarını veren yıl memurlan'n~n adları yardımıyla bu tabaka İÖ 19.yüzyıla, Ib tabakası ıse, tö 18. yüzyıla tarihlenebilmektedir. Buradaki tabletlerden anlaşıldığına göre , yönetim merkezi Mezopotamya'daki Asur (bugün ~.alat Şergat) kenti olan Asur Devleti vatandaşlan-· olan tuccarlar, İÖ 19. ve 18. yüzyıllarda Kültepe'de. ol?uğu gibi, An~~o}u'~un d~ğiş~k yerlerinde ticaret kolonılerı kurmuşlar ve ıyı orgutlenmış bır pazar ağı geliştirmişlerdi. Bu ağ, iki tür ticaret merkezinden oluşmaktaydı. Bunlardan biri, Anadolu'da o zaman varlığı yine tabletlerden anlaşılan, henüz merkezi bir devlet otoritesine bağlı olmayan kent beylikleri yakınında kurulmuş ·olan, Asurlu tüccarların belirli bir serbesti içinde yaşayıp mesleklerini icra ettikleri, adına karıun denilen ve Asurca liman ve nhbm anlamına gelen yerleşmeler, büyük yerleşmelerdi. Diğer bir yerleşme ise Asurca ubrıun/ wabruın sözcüğünden türetilmiş olan wabartuın'lar [anlamı misafir) bulunmaktaydı ki, bunlar herhalde ana merkezler arasında tüccarların konakladıkları, belki mallarını geçici olarak depoladıkları, bir çeşit kervansaraylardı. Ticaret kolonisi terimi . Asur'un Anadolu içine uzanan siyasal egemenliği olarak anlaşıımamaııctır. Hunlar, hem Asurlu tiiccarlara, hem de koruması altına girdikleri kent beylerine karşılıklı çıkarlar sağlayan bir ticaret sistemin parçalarıydı. Dikkat edilmesi gereken ikinci bir nolctA nA. bu kolonilerin uluslararası bir karakter göstermesidir. Ele geçen belgeler deki tüccar adları incelendiğinde, burada yalnız Asurlular'ın yerli Anadolu halkına ait kişilerin de ticaret değil, şirketlerine sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Bunların yanında Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya kökenli kişiler de ticaret yapmaktaydı. Bu nedenle, çoğunluğu Asurla sıkı ilişkili tüccarlardan oluşan bir topluluğu barındırmasına karşın bu yerleşmelerin, yabancı devletlerin ve hükümdarla rın egemenliğinde olmadığını vurgulamak gerekmektedir. Sözünü ettiğimiz ticaret ağı, Kültepe karum'unun II. katı ile çağdaş belgelerde 10, Ib ile çağdaş belgelerde ise 4 adet olarak görülmektedir. Wabartum'lar ise, II. tabakaya ait belgelerde yine 10, Ib'de bulunmuş belgelerde ise 2 adet olarak belirmektedir. Bütün bu örgütlenme içinde, sistemli bir biçimde kazıldığı için en iyi tanınanı ve en çok yazılı belge ,ereni, eski adının Kaneş olduğu anlaşılan Kültepe'deki karum'dur. Tablet veren diğer 2 karum, sonradan Hititler'in başkentini oluşturacak olan Boğazköy'deki karuın Hattuş, diğeri ise, eski adını kesinlikle bilmediğimiz Alişar'daki tüccar yerleşmesidir. Bu iki karum'da da Kaneş karum'una -oranla çok daha az sayıda tablet bulunmuştur. Asur ile Anadolu arasındaki ticaretin temelini, Asur'dan Anadolu'ya kalay ve dokuma ürünleri dışalımı, karşılığında da Anadolu'dan genellikle gümüş, bazen de altın dışsatırnı oluşturmaktaydı. Anadolu'dan Asur'a bakır· dışsatımı yapıldığı bilinmekteyse de, bakır ticaretinin Kaneş karum'un dan değil de bakır madenleri yakınında kurulmuş başka bir karurn'dan yapıldığı anlaşılmaktadır; Kaneş karum'unda ele geçen belgelerde bakır yollanması ile ilgili bir şey yoktur. Büyük bir olasılıkla bakır ticaretini elinde tutan ve Fırat yakınındaki Ergani bakır madenleri ile ilişkili olan bir karum bulunmaktaydı. Asurlu tüccarların Anadolu'ya getirdikleri 21 rnıayın da Mezopotamya'dan değil, Iran'da bulunan kalay kaynaklarından alındığı sanılmaktadır. Asur'dan getirilen tekstil ürünlerinin ise, Asur'a başka bölgelerden dışalıını yapılan yünün dokunması ile oluşturulduğunu ve dokumacılık işinde, genellikle kocaları Kaneş karumu'nda ticaretle uğraşan kadınların çalıştığını öğreniyoruz. Bu arada bazı tekstil ürünlerinin Asur aracılığıyla güneydeki Babil'den alındığını, işlenmiş eşya olarak bazı tunç malzemenin Asur'a dışsatımının yapıldığını yazılı belgelerden anlamaktayız. Mezopotamya ile İndus Bölgesi'nin de ticaret ilişkileri olduğuna dair ipuçlarına sahip olmaınıza karşılık, buradan alınan eşyanın Asurlu tüccarlar aracılığı ile Anadolu'ya gönderilip gönderilmediğini kesinlikle bilmiyoruz. Ticaret kervanlarında eşekler kullanılmaktaydı. Her tüccarın ya da firmanın Asur'dan birkaç eşeklik kervanlarla yola çıktığı, fakat bunların birleşerek konvoylar oluşturduğu anlaşılmaktadır. Yollarda bazı tehlikeli durumlarla karşıla şıldığı kesindir. Tabletlerde tepenin Usttınde pusuya yatmış kara bir köpek, dağınık kervanları bekliyor; gözleri iyi insanları kolluyor biçiminde, haydutları anlatan ya~ı-ede?i türde anlatımlara rastlanır. Buna karşın, bu tehlikelerın Ortaçağ'da Akdeniz ticaretini olumsuz yönde etkileyen korsanların yarattığından daha az olduğu da söylenebilir. Kervanı korumakla yükümlü olan kişiye yapılan ödemelerden bazı belgelerde söz edilmekle beraber, büyük güvenlik güçlerinin gerekli olduğunu gösteren bir kayıt yoktur. Anadolu ile yapılan ticaretin Asurlu tüccarlara büyük kazançlar sağladığı, özellikle tunç alaşımında kullanılan kalayın Anadolu'ya getirilmesinin °/o getirdiği, eldeki yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Alıcının lOO'ü aşan kar borçlanması durumunda O/o 30 oranında faiz elde edilmektey di. Kolonilerin bulundu~ kentlerdeki verel Anadolu kralları dışalımı yapılan mallar üzerinden dokumalardan 1/20, kalaydan 2/65 oranında vergi almak taydılar. Ayrıca, kervan yollarının geçtiği bölgelerdeki başka beylere malın °/o 10'u oranında yol vergisi ödemekteydiler. Kaneş gibi, karum'ların yakınında kurulu kentlerin kralları, meteorik demir ve değerli taşları doğrudan kendileri satma hakkına da sahiptiler. Bu nedenle, bazı malları yerel krallara haber vermeden kaçak olarak onların bölgelerine sokan ve vergiden kurtulma yollarına başvuran tüccarlar da yok değildi. Bir belgede ... kaçak mallar yakalandı; saray Puşu-ken adlı tüccarı hapse atb. Gardiyanlar çok uyanık. Bütlln ülkelere kaçakçılık bildirildi ve nöbetçiler kondu. Dikkat! Kaçakçılık yapmayın! biçiminde tüccarları uyaran bir metin dikkati çekmektedir. Yerel kralların Asurlu tüccarları koruma yükümlülüğünden başka, soygunlar nedeniyle oluşan kayıplarını garanti etme yönünde de görevleri vardı. Tüccarlar ise, siyasal ve adli bakımdan Asur yönetimine bağlıydılar. Asurlu tüccarların yerleşmelerinde yaratmış oldukları maddi kültür, Anadolulu bir karaktere sahiptir. Avluları tam merkezde olmayan, tek ya da iki katlı dikdörtgen ev~eri, çanak-çömlek, madeni araçları ve pişmiştoprak heykelcikleri Anadolu'nun kültür çerçevesine çok uygundur. Geometrik motiflerle bezenmiş aslan, boğa ve diğer hayvan ya da ayakkabı biçiminde yapılrrnş kaplar, bu yerleşmenin kendine özgü ürünleridir. Tabletler üzerinde görülen mühürler de üslup bakımından aynı dönemdeki Mezopotamya örneklerin den farklıdır. Anlaşıldığına göre, Asurlu tüccarların oluşturdukları kültür, maddi belgelerde kendini belli etmemekte, Anadolu'ya yabancı kişilerin buralarda yaşadığı, sadece yazılı belgeler den öğrenilmektedir. Bu tüccarların Anadolu kültürüne etkileri de fazla olmamıştır. İlişkileri, daha çok korunması altında bulundukları saraylarla olmuş, doğal olarak .kültürel bakımdan daha tutucu olan yerel halk, Asurlular'ın ne clilinden, ne de toplumsal ve dinsel görüşlerinden fazla etkilenmemiştir. tleride sözünü edeceğimiz bir mektubun gösterdiği gibi, bu kolonistlerin zamanında yerel Anadolu krallarının keneli aralarındaki yazışmalarında bile kullanmış oldukları Eski Asur dili, Asur yerleşmelerinin ortadan kalkışından sonra tamamen silinip kaybolmuştur. Asur Ticaret Kolonileri'nin hangi nedenlerle sona ercliğini kesinlikle bilemiyoruz. Ancak.kazılardan elde edilen verilere ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp, sığır ve koyunları yağmaladı. Bu belge, koloni çağı Anadolu'sunda küçük bölgeleri egemenliği altında tutan ve sahip oldukları askeri güç nedeniyle başka kralları da kendilerine bağımlı kılan yerel kralların varlığını açıkça ortaya koymaktadır. Genişleme siyasetlerinin birbirine ters düşmesi nedeniyle, bunlar arasında zaman zaman sert mücadeleler olmakla beraber, zaman zaman da anlaşmalarla çıkarlarını daha iyi göre, bunlar büyük bir yıkım sonunda yok olmuşlardır, Karum II ve Ib tabakaları arasındaki yangın bunun kanıtıdır. Ib katında, ticaret ilişkilerinin az da olsa yeniden canlandığını, fakat eski canlılığına kavuşmadan, Asur ile olan btığların tümüyle kesilcliğini görmekteyiz. 3. HİTİTLER 'İN ORTAYA ÇIKIŞI Asur Ticaret Kolonileri sırasında Anadolu'nun gevşek bir siyasi dokuya sahip olduğundan. yani o dönemde henüz güçlü bir merkezi otoritenin varolmadığından yukarda söz etmiştik. Kültepe'de ele geçen ve Mama Kralı Anum-Hirbi'den, Kaneş Kralı Warşama'ya yazılmış bir mektup, Anadolu'nun siyasal durumu ile ilgili çok ayrıntılı bilgi vermekteclir. Bu belgede Anum-Hirbi, Kaneş kralına şöyle demekteclir: Sen bana şöyle yazmışsın: Taişamalı benim kölemdir, ben onu saldnleştiri rim. Fakat sen kölen Sibuhalı'yı yatışbrabillyor musun? Taişamalı senin köpeğin ise, o nasıl oluyor da diğer bil.lctlmdarlara karşı bağımsız gibi davranabiliyor? Benim köpeğim Sibuhalı diğer bil.lctlmdarlara karşı istediği gibi davranıyor mu? Taşimalı aramızda nerdeyse üçüncü lcral mı olacak? Benim düşmanım beni yendiğinde, Taişamalı benim koruyacak ·ittifaklar oluşturulmaktaydı. Bu mektubun başka bir yerinde, gerçekten de Warşama'nın babası Kaneş kralı İnar döneminde, iki yerel devlet arasında bir anlaşma imzalandığı ve aralarında elçiler aracılığı ile diplomatik ilişkiler kurulmuş olduğu yazılıdır. Mektupta kullanılan clil, Asurlu tüccarların da belgelerinde kullanmış oldukları Asurca'nın Eski lehçesiclir. Bu nokta Anadolu için çok önemliclir ve Asurca'nın siyasal yazışma clili olarak yerel hükümdarlar arasında da geçerli olduğunu kanıtlamaktadır. Fakat sonradan bu clil Anadolu'dan silinmiş ve yerini ilerde göreceğimiz gibi, Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesi olan Hititçe almıştır. Asur Ticaret Kolonileri'nde bulunmuş yazılı belgelerde, aslında Asurca olmayan birçok teknik terim geçer. Bu clil ailesine terimler, köken bakımından dilbilimciler tarafından Hint-Av rupa bağlanmaktadır. Bu özel sözcüklerin yanında, belgelerde bulunan kişi adlarından birçoğu da, yine etimolojik açıdan Hint-Avrupa kökenli olarak analiz edilebilmekte ve Hititler'in İÖ 19. yüzyılda Anadolu'da varolduklarının kanıtı sayılmaktadır. Daha ilerideki bölüm lerde göreceğimiz gibi, kendilerini Kültepe'de krallık yapmış kişilerin soyuna bağlayan Hititler'in öncülleri, Asur Ticaret Kolonileri çağında Anadolu'ya çoktan girmiş. dil ve varlıklarını duyurmağa başlamış ve hatta yerel devletlerin 21 yönetiminde etkin bir rol oynamağa başlamışlardı. Hint-Av rupa soyundan olan Hititler'in, Anadolu'nun yerli halkı olmadıkları bilinmekte, ancak göç tarihleri ve Anadolu'ya giriş yolları henüz kesinlikle saptanamamaktadır. Hititler'in ya da daha genel bir terimle Hint-Avrupalı toplulukların Anadolu'ya, Trakya ve Kafkaslar yoluyla Derbent Kapıları'ndan, hatta Balkanlar'ın Karadeniz'e olan kıyılarından deniz yoluyla Orta Karadeniz'e geldikleri yönünde varsayımlar bugün tartışma konusu olmaktadır. Arkeolojik veriler, bunlardan hangisinin daha doğru olduğunu kanıtlayacak sağlam ipuçlarını henüz ortaya koyamamıştır. Bilim dünyasının Hititler ile ilk karşılaşması 1887 yılına rastlar. Orta Mısır'daki Tell el-Amarna'da yapılan kaçak kazılarda, büyük bir tablet arşivine ait ilk belgeler bu tarihte eski eser pazarlarına sürülmüştü. Bu belgeler, İÔ. 14. yüzyılda Mısır firavunları olan 3. Amenofis, 4. Amenofis ve Tutenkamon'un, Ön Asya'daki başka devletlerin kralları ile olan diplomatik yazışmalarını içermekteydi. Çiviyazısı ve Babil lehçesi ile yazılmış olan bu tabletlerin birinde, Hitit Kralı Şuppiluliuma, firavun'a kardeşim diye hitab ediyor, kendisini onunla eşdeğer bir hükümdar olarak kabul ediyordu. Bazı belgelerde ise, Hititler'in Suriye üzerinde siyasal bir baskı öğesi oldukları ve buraya girdikleri kaydediliyordu. Mısır'ın Yeni İmparatorluk dönemine ait başka mektuplarda ise, Mısır-Hitit çatışmalarından söz edilmekteydi. Bütün bunlar, Martin Luther'in İncil çevirisin de, İbranca Hittim'in karşılığı olarak kullanılan Hititler ya da Het oğullarının, tö 2. bin yılda büyük bir siyasal güç olarak bütün Ön Asya'ya kendilerini kabul ettirdiklerinin kanıtıydı. Burada hemen şu noktayı belirtmemiz gerekir ki, İncil'de, İÔ 1. bin yılda Filistin'de yaşamış oldukları söylenen Hititler ile, IO 2. bin yılda Anadolu'da bir devlet kurmuş Hititler aynı kişiler değillerdi; ancak, daha ileride göreceğimiz gibi, bunlar da dil ve köken bakımından asıl Hititler'in akrabası, Boğazlar üzerinden; Doğu'da onların bir bakıma devamı idiler. El-Amarna belgeleri arasında 2 mektup daha vardı ki, bunlar o güne kadar bilinmeyen bir dille, fakat yine de çiviyazısı ile yazılmışlardı. Bu belgeleri 1902 yılında inceleyen Norveçli bilim adamı J.A. Knudtzon, bu mektupların dilinin bir Hint-Avrupa dili olduğunu dünyaya duyurdu. Ne var ki, Knudtzon'un bu buluşu, diğer bilim adamları arasında kuşku ile karşılandı ve hemen hemen hiç yandaş bulamadı. Aradan 4 yıl geçtikten sonra, 1834 yılında Ch. Texier tarafından bulunan, Ankara'nın 150 km. kadar doğusundaki Boğazköy'de H. Winckler tarafından 1906 yılında başlatılan kazılarda. yukarıda sözünü ettiğimiz El-Amarna'da bulunmuş ve Arzawa kralına gönderildiği anlaşıldığı için, adına Arzawa mektuplan denen bu 2 belgenin yazıldığı dilde kaleme alınmış olan başka-tabletler de ele geçirilmeğe başlandı. Winckler kazılarını 1913 yılına kadar sürdürdükten sonra ölünce, Alman Şarkiyat Cemiyeti, aslen bir Çek bilgini olan B. Hrozny'yi İstanbul'a göndererek, Boğazköy'den çıkan bu tabletleri incelemesini istedi. Bu sırada patlayan ı. Dünya Savaşı nedeni ile Hrozny, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki çalışmalarını kısa kesmek zorunda kaldıysa da, araştırmala rını olumlu bir yönde geliştirmeyi başararak, 24 Kasım 1915 tarihinde, Berlin Ön Asya Cemiyeti'nde verdiği Hitit sorununun çözümü konulu bir konferansta bu belgelerdeki dilin gerçekten bir Hint-Avrupa dili olduğu tezini tekrar ortaya attı. Aynı yılın içinde yayınlanan bir kitapta Hrozny, Eski Yuna~ca, Latince ve Eski Hintçe ile yaptığı karşılaştır malarla, bırçok Hititçe sözcüğün anlamını saptamayı ve Hitit dilinin ilk gramer kurallarını ortaya koymayı başardı. Böylece, bugün Hititoloji olarak tanınan bilim dalının doğuşu gerçekleşmiş oluyordu. 4. BOĞAZKÖY ARŞİVİNİN ÖĞRIITTİKLERİ Hititçe'nin çözülmeğe başlanması ile, Boğazköy'de bulunmuş binlerce tabletin okunması ve anlaşılması yolu açılmış oldu. İlk dikkati çeken nokta, konuları bakımından bu tabletlerin çeşitliliği oldu. Arşiv denince ilk akla gelen, devlet yönetimi ile ilgili belgelerin saklandığı bir yer olmasına karşın, Boğazköy arşivinde tarih, edebiyat, mitoloji, din; sihir ve büyü , hukuk gibi hemen bütün yazın ~ürl~rini kaps~y~~ tabletler bulunması, bu arşivin daha çok bır kitaplık nıteliğını taşıdığını göstermektedir. Şaşırtıcı olan bir diğer nokta da, bu kitaplıkta ele geçen belgelerin Hititçe'nin yanında, o zamana kadar bilinm~~en, daha birçok eski dilin varlığını ortaya çıkarması oldu. Hititçe ile aynı zamanda ve aynı coğrafi alanda kullanılmış olduklarından, komşu diller olarak adlandırılan bu dillerin içinde en fazla belge bırakanı, doğal olarak Hititçedir. Hititler'in kendileri tarafından Neşa kentinin dili olarak nitelenen Hititçe, Anadolu'da İÔ 2. binyılda konuşulmuş olan tek Hint-Avrupa kökenli dil değildi. Güneybatı Anadolu'ya lokalize edilen Luwiya ülkesinin dili olan Luwi dili, yine Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesi idi. Anlaşıldığına göre bu dil, bazı lehçe ayrıcalıkları da göstermekteydi. Bu dilin yayılma alanı da oldukça genişti ve Çukurova Bölgesi'ne değin bütün Akdeniz kıyı kesimini kapsamaktaydı. Hitit dünyasında kullanılan ikinci bir yazı sistemi olan hiyeroglif yazısının da Luwiler tarafından icad edildiği sanılmaktadır. Mısır'daki gibi bir resimyazısı olan, Hitit ya da daha doğru bir terimle Luwi hiyeroglifleri, özollik le büyük boyutlu kaya yazıtlarında ve mühürler üzerinde çöküşünden sonra güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'de varlıklarını sürdilren ve adına G_eç Hitit Devletleri dediğimiz yerel krallıklar zamanında ısa, yaygın olarak stel denilen dikili taşlar ve mimarlık eserlerindr uygulama alanı bulmuştur. Iô 700 yıllarına değin süren bu zaman dilimi içinde yaşayan toplumlar, İncil'de sözü edilen Het oğullarıdır. Luwice ve dolayısıyla Hititçe ile akraba bir başka Hint-Avrupa dili, Anadolu'nun kuzeybatısında bulunan Pala ~~sinin diliydi. ~u dilde yazılmış belge sayısı az olmakla bırlikte, her 3 dil arasındaki yakınlık kuşku götürmez bir biçimde kanıtlanabilmektedir. Bunlarla hiçbir dilbilimsel akrabalığı bulunmayan fakat özellikle din ve sanat açısından Hititler'i çok etkilemiş bir toplum ~lan Hurriler tarafından konuşulduğu için, Boğazköy belge_ler!~d_e de s~a rastlanan bir başka dil de Hur ya da Hurrı dılid~ ~e Hi_nt-Avrupa dillerine göre çok değişik bir yapıya sahıptır. Hint-Avrupa dillerinin Almanca, İngilizce, Farsça ve başkaları gibi günümüzde de yaşayan üyeleri olmaşına karşılık, Hur dilinin yaşayan bir akrabası kesinlikle ~aptanamamıştır; ~a.<;lece ke,ndisinden sonra, lô ı. bin yılın ilk yarısında Van Golu merkez olmak üzere yayılmış bir devlet olan Urartular'ın konuştukları ve yine çiviyazısı ile yazdıkları Urartuc~ il? akraba~ bağları açıkça görülebilmektedir. Gerek sozclik haznesındeki benzerlikler, gerekse dilbilgisi kurallarındaki uyum. her iki dilin ayııı kökenden türediğini, zaman ve alan ayrılıkları yüzünden zaman değişikliklere uğradığını kanıtlamaktadır. Yapı bakımından bu dile en çok benzeyen modern diller, bazı Kafkas dilleridir. Boğazköy belgelerinde, özefil!<le dinsel bayramların anlatıldığı metinler de, ver ver Hurrıce yazılmış bölümlere rastlanmaktadır. 25 HİTİTLER Anlaşıldığına göre, Kuzey Mezopotamya ve Suriye'de yerleşmiş Hurlar, Mezopotamya kültür ve sanat etkinliğinin Anadolu toplumuna aktarılmasında aracı rolü oynamışlardır. Hitit ülkesinin adı Hatti'dir. Bu ad Hint-Avrupalı Hititler'in göçünden önce de vardı. Hititler, ülkeleri için aynı adı kullanmışlar, fakat dillerine az önce değindiğimiz gibi, Neşa kentinin dili adını vermişlerdi. Onların gelişinden önce burada yaşayan dil, Hatti dili idi. Aslında Hititçe teriminin bu sonradan dil için kullanılması daha doğru olurdu. Fakat ülkenin adı ile Hititler'in konuştukları dil,ilk araştırmalarda aynı tutulmuş ve Hititler'in kendi dillerine başka bir ad verdikleri anlaşıldıktan sonra da bu yanlışlık, karışıklığa neden olmamak için düzeltilmemiştir. Hitit metinlerinde de bu dilde yazılmış bölümler bulunmaktadır. Hititler'in Anadolu' ya ilk göç ettikleri zamanda henüz canlılığını koruyan bu dilin, !O 2. bin yıl içinde zamanla kaybolduğu anlaşılmakta dır. Ön Asya 'nın diğer dilleri ile Hattice'nin akrabalığını gösterebilecek bir kanıt, biraz da bu dildeki belge sayısının azlığı nedeniyle, henüz bulunamamıştır. Bunlardan ayrı olarak, adının Hattuşa olduğu belgelerden anlaşılan Boğazköy arşivlerinde, zamanın diplomasi dili olan Akadça (Asur-Babil dili) ile yazılmış tabletler de vardır. Ancak, bu dildeki tabletler yalnız siyasal içerikli olan bazı yazışma ve devletlerarası antlaşmalardan ibaret değildir; ilk Hitit büyük kralının siyasal bir vasiyetname niteliği taşıyan metni ile yine onw1 yaptıklarınıanlattığı belge çift-dilli olarak kaleme alındığı gibi, bazı kehanet ve fal tabletleri ile dinsel içeriğe sahip birkaç metin de Akadçadır. Diğer yön den, Hitit yazı dilinde Akadça ve Sumerce sözcükler de yer almaktadır. Anadolu'nun Hititler dönemindeki dilleri ile ilgili bilgi sahibi olabilmemizin nedeni, Hititler'in kendi kültürleri ni dış etkenlere karşı kapalı tutmamış ve beraber yaşadıkları toplumlardan pek çok kültür öğcsi alınış olmalarıdır. Bütün bu öğeler bir Hatti uygarlığı içinde birleşmiş, yeni bir kültür oluşumuna yol açmıştır. Bu, herhalde sadece Hititler'in büyiik bir hoşgörüye sahip olmaları ile açıklanacak bir şey değildir. Hititler'in göçebe bir topluluk olarak Anadolu'ya girdikleri zaman, orada kendilerininkinden çok üstün bir uygarlık düzeyi ile karşılaşmış oldukları kesindir. Etkilendik leri pek çok maddi kültür öğesini kullanmaya zorunlu kalmışlar , topluma, Kültepe'deki Kaniş karum'u belgelerinin gösterdiği biçimde her düzeyde sızmışlar, sözünü ettiğimiz gevşek siyasal dokudan yararlanarak yerel krallıkların yönetiminde söz sahibi olmaya dahi başlamışlardı. Sonuçta bütün Anadolu'yu egemenlikleri altına alıp, büyük bir siyasal güç halinde tarih sahnesine çıktıklarında da, ilk zamanlar dan beri alışageldikleri kültürel etkileşmeleri yine sürdür müşlerdi. 5. GÖÇEBELİKTEN DEVLETE Anadolu tarihinin kilit noktalarından biri olduğu, sürekli adının geçmesinden de belli olan Kült~pe'de el~. geç_en ve bir çeşit noterlik belgesi niteliği taşıyan bır tablet uzerınde k~al Pithana ve merdiven büyüğü Anitta adları geçmektedir. Merdiven büyüğü ya da Asurca biçimiyle rab~ similtim ünvanının hem veliahta hem de saraya çıkan merdıvenlerde, yani bir tür açık hava ~ahkemesinde hukuksal işle~? b~kan bulunsaydı kişilere verildiği sanılmaktadır. Sadece bu belge uzerınde tarih açısından çok büyük önemi olduğu herhalde ~nlaşılamıyacak bu adlar, birkaç yazılı belgede daha geçerek, Hitit tarihinin ilk evrelerinin sorunl~r~a ışık tutmakta ve Hitit Devleti ile Asur Ticaret Kolonilerı çağı arasında köprü lcurulmasını sağlamakta~. Yuk_a~ıd_a a<;Iı geçen ve yapılan kazılarda eski adını bılemediğımız bır karum'a sahip olduğu anlaşılan Alişar'da ele geçen 2 tablet üzerinde yine Anitta 'nın adına rastlanmaktadır. Bunlardan birinde, kral Anitta'nın mührll yazısı vardır ki, Kültepe'de veliaht olarak tanıdığımız bu kişinin, belgenin yazıldığı za~a~ babası Pithana'nın yerine geçtiğini kanıtlamaktadır. tıdncı belgede ise Büyük Kral Anitta, merdiven büyüğü Benıwa adlarını bulmaktayız. Buradan da, Anitta'nın krallıkla da yetinmeyip Büyük Kral Unvanını aldığını ve oğl~ Beruwa'yı veliaht atadığını anlıyoruz. Diğer yönden, Anıtta'nın hem 26 Kültepe'de, hem Alişar'da belge bırakmış olması, ege°:enlik alanı oldukça geniş olan bir devletin varlığına ışaret etmektedir. Anitta'ya ait başka bir önemli belge, yine Kültepe Höyüğü 'nde elde edilmiştir. Önce hançer oldu_~ ~anıl~n, sonra bir mızrak ucu olduğu anlaşılan bu belge uzerınde ıse "kral Anitta'nın sarayı" yazısı vardır. Bütün bunlar bize, Koloni çağında Anadolu'da kurulmuş bir yerel devletin iki kralını ve bir prensini tanıtmaktadır._ Beruwa'nın kral olup olmadığını ise bilmiyoruz. Kazılar sonunda Hititler'in başkenti Hattuşa olduğu anlaşılan Boğazköy'de, önce 1906-07 ve 1911-12 yıllarında H. Winckl_er tarafından başlatılan kazılar, ı. Dünya Savaşı'nın çıkması ile kesintiye uğramış, 1931 yılında K. Bitte! yönetiıı~~de çalışmalara tekrar başlanarak, 1939'da bu kez de 2. Dunya Savaşı'nın patlamasına kadar sürdürülmüştür. Aynı bilim adamının yönetiminde bugüne değin sistemli ve sürekli olarak yapılan üçüncü dönem Boğazköy kazılarının başlangıç tarihi 1951 yılıdır. Şimdiye kadar ele geçen tablet sayısı 25.000'i aşmıştır. İlk dönemde bulunanların bir bölümü Doğu Berlin Müzeleri'nde, Müzesi'ndeki bir bölümü İstanbul Eski Şark Eserleri Çiviyazılı Belgeler Arşivi'nde, 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki kazı dönemlerinde ortaya çıkarılanlar ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde saklanmakta dır. Bu tabletler arasında bulunan 8 tanesi, 79 satırlık bir belgenin birbirlerini tamamlayan üç nüshasını oluşturur. A nüshasının t;;ski Hitit dilinin özelliklerini taşıdığı, diğer iki nüsha otan B ve C 'nin ise, yine dil ve yazı açısından Hitit dilinin yeni evresine ait özellikleri yansıttığı ve bu yüzden A nüshasının daha sonra yapılmış kopyaları olduğu anlaşılmak tadır. Boğazköy'de bulunan bu belge sayesinde, Alişar ve Kültepe belgeleri üzerinde rastlanan Anitta'nın kişiliği açık seçik ortaya çıktığı gibi, Hitit başkenti ile Asur Ticaret Kolonileri çağı'ndaki Alişar ve Kültepe ile de tarihsel köprüler kurulabilmektedir. Kısaca Anitta Metni olarak bilinen bu belge şu sözlerle başlamaktadır: Anitta, Pithana'nııı oğlu, Kuşşara kralı, söyle: Gökyüzü'nün Fırtına Tanrısı'nııı sevgilisi idi. Kuşşara kralı, kentten büyük bir kudretle inip, Neşa'yı bir gecede gücü sayesinde aldı Neşa kralına saldırdı, ama Neşa'nııı halkına kötülük etmedi. Onlan 'analar' ve 'babalar' yaptı (yani öyle davrandı). Babam Pithana'dan sonra ben bir isyanı bastırdım; hangi ülke ayaklandı ise, onu tanrı Şiu'nun yardımıyla yendim, Kral Anitta, bundan sonra giriştiği askeri seferlerden söz etmekte, bu arada Hatti ülkesiyle olan savaşımını anlatmaktadır. Daha sonra tekrar geriye dönerek, babası Pithana zamanında deniz kenarındaki Zalpa olarak adlandırılan bir kentle aralarındaki savaşlara değinerek, şöyle demektedir: Bu sözleri bir tablet üzerinde kapıma koydurdum. Gelecekte bu tableti kimse kırmasın, kim kırarsa, o Neşa'nın düşmanı olsun I Burada dikkati çeken nokta, kendini Kuşşar kralı olarak tanıtan Anitta'nın, sözlerini üzerine yazdırıp kapısına koydurduğu tableti kıranın, Neşa kentinin düşmanı olması biçimindeki lanetleme anlatımıdır. Bu tableti kıranın Kuşşar'ın değil, Neşa'nın düşmanı olacağının belirtilmesi, Anitta'nın, ileride tekrar göreceğimiz gibi, Neşa'yı kendi kenti olarak benimsediğini göstermektedir. Metin şöyle sürer: Bir zaman önce , Zalpa kralı Uhııa, tannmız Şiu'yu (yani onun yontusunu) Neşa'dan Zalpa'ya kaçırmıştı. Fakat ben, büyüle kral Anitta, bizim tanrımız Şiu'yu, Zalpa'dan Neşa'ya geri getirdim. Zalpa kralı Huzziya'yı ise, canlı olarak Neşa'ya getirdim. Tabletin bundan sonraki bölümü soı;· :ıdan Hitit Devleti'nin başkenti olarak tarih sahnesinde çok önemli bir rol oynayacak Hattuşa'nın adının geçmesi nedeniyle ilgi çekicidir: Hattuşa kenti açWctan lcınlınca, tannm Şiu, onu taht tanrıçası Halmaşuit'e teslim etti; ve ben bir gecede onu güçle aldım ve kentin yerine yabani otlar ektim. Bundan sonra kim kral olur da Hattuşa'yı yeniden iskan ederse, o, Gökyüzünün Fırtına Tannsı'nın lanetine uğrasın! Bundan sonra Anitta, Neşa kentini sağlamlaştırdı~ıru orada tanrısı Şiu, Gökyüzünün Fırtına Tanrısı ve Taht Tanrıçası Halmaşuit çin tapınaklar yaptırdığını, seferlerinden elde ettiği ganimet ile bunları donattığını, ayrıca aslanlar, yabandomuzları, leoparlar ve dağ keçileri gibi 120 vahşi hayvan getirerek, bir hayvanat bahçesi kurdurduğunu anlatmaktadır. bayındırlık işlerinin ardından Anitta'mn başka düşmanlara yöneldiğini, onları da yenip, tutsaklal', savaş arabaları ile altın ve gümüş ele geçirdiğini metinden okumaktayız. Belge şu sözlerle sona ermektedir: Ben sefere çıhnca, Puruşhandalı adam (yani kral) bana armağanlar getirdi; bunlar demirden yapılma bir tahta ile, yine demirden yapılma bir asa idi. Neşa'ya geri dönerken Puruşhandalı adamı da birlikte göttırdllm. O , taht odasına (B nüshası: Zalpa'ya ) girince, önUmde, sağda oturacak . Buradaki Puruşhanda kenti, birinci bölümde sozunu ettiğimiz, Sargon'dan yardım isteyen tüccarların oturmuş oldukları kenttir. Yine yukardaki bölümde adı geçen Zalpa kentinin önemine ise biraz sonra değineceğiz. Görüldüğü gibi, Anitta metninde Neşa kentinin önemi açıkça vurgulanmasına karşİlık, kendisinin bir sarayı bulunduğunu az önce sözünü ettiğimiz belgeden öğrendiğimiz Kaniş'e hiç değinilmemekte dir. Buna bir açıklama getirmek isteyen araştırıcılar, Kaniş'in daha Anitta'nın babası zamanında ele geçirilmiş olduğu için Anitta metninde yer almadığını öne sürmekteydi ler. Fakat bu pek kabul edilebilir bir varsayım olamazdı. Çünkü Anitta, babasının da başarılarım belirttiği gibi, kendi sarayı. bulunan bir kentten söz etmeyi ihmal etmemiş olmalıydı. Bazı araştırıcılar ise, soruna başka bir açıdan yaklaşmayı denediler. Onlara göre Kaniş ve Neşa, aynı yer~ değişik biçimlerde yazılmış adlarıydı. Gerçekten de bu kentin asıl adı Kneşa ise, bunun, hece sistemi kullanan ve dolayısıyla sessiz harfleri tek tek belirtemeyen çiviyazısı jle ancak Ka-neşa olarak yazılabileceği açıktır. Durum böyle olunca, günümüzdeki bazı modern Hınt- Avrupa HİTİTLER Sol üst: l.Hattuşili'nin vasiyetname tabletinin Hititçe nüshası. Alt: Aynı tabletin Akadça nüshası.Anadolu Medenıyet/eri Müzesi-Ankara. Sag· Anitta 'nın Kültepe'de bulunmuş o/on çivi yazılı hançeri. dil ailesi~e a!t dillerdeki, örneğin İngilizce'de başta bulunan ~-. sessızlerınden k-'nın telaffuz edilmemesi (know. knee Bu yine . gıbı) olayına benzer bir biçimde, Kneşa'nın Neşa olarak okunması ve zamanla yazıda da k- sessizinin düşerek, kent ~dının N?şa biç~m.!nde kalması olasıdır. Eğer bu kuram doğru ıse,. n:etınde sozu geçen Neşa, Kaneş'ten başka bir yer değıldır. Bu sorun, Anitta hançeri olarak arkeoloji literatürüne geçen mızrak ucunun bulunduğu 1957 yılından Boğazköy'de 1970 yılında ortaya çıkarılan bir tableti~ okunmasına değin, yeri geldikçe tartışıldı. Söz konusu bu tab_let, efsane türünde bir anlatımı içermektedir, fakat tarıhsel olaylara da ışık tutabilecek ipuçlarına sahip olması bakımından çok ilgi çekicidir: Kaneş kraliçesi bir yıl içinde 30 erk~k çocuk d~~du. ' Ben ne biçim bir şey doğurdum !' dedi; kapları pıslilcle doldurdu, çocukları içine koyup, ırmağa bıraktı. Irmak onları Zalpuwa ülkesinde denize çıkarttı. Tanrılar __ ço~ukları denizden aldılar ve onları büyüttüler. Burada uzerınde durulacak bazı noktalara hemen değinmek gereklidir. Çocukların ırmağa atılması ve tanrılar tarafından büyütülmesi. Ön Asya'da pek sevilen bir motiftir. Akadlı Sargan ve Hz. Musa ile ilgili bu tür efsaneler vardır. Genellikl_e ~-oplumsal kök~n bakımından geldikleri yiiksek yere uygun gorulmeyen, yanı soylu sınıftan olmayan yönetici ve ö~der~erle ilgili bu tür efsaneler uydurularak, esas soyları gızlenilmeğe çalışılmakta ya da efsaneleşmiş kişiler tanrısal bir gücün koruyuculuğunda büyütülmüş gibi gösterilmekte di_~ · Burada, Kaniş kraliçesinin çocuklarını attığı ırmak, Kultepe yakınında bir kolu bulunan Kızılırmak olsa gerektir. Kızılırmak ise, Bafra'da Karadeniz'e dökülür. Zalpuwa ya da aynı metinde biraz aşağıda Zalpa olarak görülen ülke, bu nedenle Kızılırmak ağzı yakınlarında bir yerde olmalıdır. Metin özetle şöyle sürmektedir: Aradan yıllar geçti. Kraliçe 27 bu sefer de 30 kız çoculc doğurdu. Onları lcendisi büyüttü. Bıı. sırada oğullar Neşa'ya doğru yola çıktılar. Tamarınara denilen yerde lconakladılar. 'Şimdiye değin nereye gittilcse, orada kadınlar yılda sadece bir çoculc doğurur, bizi ise anamız bir babnda doğurmuş' dediler. Kentin insanlan ise, 'bizim Kaniş kraliçemiz de bir kez, bir babnda 30 · ){ız doğurdu, yine öyle doğurduğu oğlanlar ise kayboldu' dediler. Oğlanlar bütün kalpleriyle 'daha ne anyoruz, işte anamızı buldÜk, gelin Neşa'ya gidelim 1' dediler. Neşa'ya vardıkların da anaları onları tanıyamadı ve hzlannı oğullanna verdi. ttk oğullar kız kardeşlerini tanımadılar ama sonuncu oğul dedi ki 'kız kardeşlerimizi almayalım, günah işlemeyelim'. Görüldüğü gibi, metinde Kaniş ve Neşa adları birbirinin yerine sık sık kullanılmaktadır. Bu belge yardımıyla, önce sadece bir varsayım olarak tartışması yapılan Kaniş = Neşa eşitliği, kesinlikle kanıtlanmış olmaktadır. Zalpa ya da Zalpuwa olarak geçen kentin yaklaşık yerine yulcarıda değindik, arkeolojik veriler henüz yetersiz olduğu için, kesin bir şey söylenememekle beraber, buranın Bafra yakınındaki tkiztepe Höyüğü olabileceği düşilnülmektedir. Eğer bu doğrulanırsa, metinde geçen üç önemli yerin . nerede olduğu tümüyle belirlenmiş olacaktır (Kaniş, Hattuşa, Zalpa). 1Bunların dışında Kuşşar'ın lokalizasyonunu saptamak olası değildir. Ancak, kendini Kuşşar kralı olarak tanıtan Anitta'nın belgelerinden 2 tanesi de Alişar'da bulunduğuna göre, Kuşşar = Alişar eşitliği de akla yatkın gelmektedir. Gerek Anitta Metni'nin, gerekse yulcarıda anahaJlarrm verdiğimiz Zalpa Öyküsü olarak bilinen belgenin Hitit başkenti Hattuşa'da bulunması, Asur Koloni ça_ğında kurulmuş yerel devletlerle büyük bir siyasal otorite halini almış Hitit Devleti arasındaki bağları açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu bağların sadece bu kadarla da kalmadığı, Hitit Devleti'nin ilk kralı kabul edebileceğimiz ı. Hattuşili'nin yine Boğazköy'de ele geçmiş, Akadça ve Hititçe olarak yazılmış 2 belgesinden anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, kralın Kuşşar kentinde, hasta yatağında yazdırdığı ve ~~ndisind~n sonra Hitit tahtına oturacak veliahtı belirlediği, ıçın_de tarıhs~l olayla_r~ da anlatıldığı, siyasal içerikli bir vasıyetnamedir. Metni ozetlemeden önce hemen açıklamamız gereken nokta, Anitta'nın lanetlemesine karşın Hattuşa'nın Hititlerce ye~den iskan edilmesi ve bu belgeyi yazdıranın burayı devletin başkenti yaptığı için kendi adrm da Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili olarak değiştirmesidir. Asıl adının Labarna ya da Tabarna olduğu anlaşılan Hattuşili'nin vasiyetnamesi~. şöyle özetlemek olasıdır: Hattuşili, bir tür soylular melcısı olan pankuş'un üyelerine önce evlat edine:~k . veliaht ilan ettiği ve iyiliği için he~ şeyi yaptığı (kendisı ıle aynı adı taşıyan) Labarna adlı prensi, kötü 'davran_ış!arı nedeniyle şikayet etmektedir. Hattuşili'nin kız kar~eşının oğlu olan bu prens, annesi ve kardeşlerinin entrıkalarına alet olmuştur. Prensle kralın arasındaki baba-oğul ilişkisi kesilince, oğlunun taht üzerindeki hakkının kalmadığını gören Hattuşili'nin kız kardeşi bir sığır gibi böğürmeye ve yakarmaya başlar, ama b~ da yarar sağlamaz. Kralın gözünde o da bir yılan• dır. Hattuşili, b!3basına. sevgi_ şöstermeyenin, uyruğuna karşı da sevgi gosteremeyeceğini söyler. Prens öç almaya kalkarsa ülkenin kargaşa içine düşebileceği qüşünülerek, kralın bar;ş içinde tuttuğu ülkesini başkalarının çökertmesine izin vermeyeceği vurgulanır ve Labarna, ılımlı bir biçimde 'enterne' edilir. Evi, tarlası ve hayvanları olacaktır; hatta iyi davranışı görülürse, kente dahi gelebilecektir. Ama kötülüğü görülürse, gözaltın dan kurtulamıyacaktır. Kral, şimdi Murşili'yi veliaht ilan etmektedir. Murşili'nin yetiştirilmesine adamlar görevlendi rilir; bunlar kralın gösterdiği biçimde davranacaklardır. Emirlere kesinlikle uyulacak, uymayan eskiden de olduğu gibi cezalandırılacaktır. Veliahtın aklını çelmek için başkaları ile ilgili suçlamalarda bulunmıık ve bazı kent yaşlılarının devlet işlerine karışmaları yasaklanmıştır. Böyle davranışların iyi sonuçlar getirmediğine, Hattuşili'nin bir başka oğlu olan Huzziya örnektir; ~ir zamanlar o da, yöneticisi bulunduğu Tappaşanda kenti yaşWarının kışkırtması ile babasına başkaldırmış ve bu nedenle görevinden alınmıştı. Bu isyan ülkede kargaşalıklar yaratmış, bu arada kralın kızlarından biri de kendi oğlunu tahta varis yapmak için entrikalara girişmişti. Bu isyan da bastırılmış, prenses de enterne ~dilmişti. Ülkenin büyiikleri de düzenli yaşamalıdır, yoksa ulke karışır. Hattuşili'nin büyükbabası (adı verilmemekle beraber . Puşar_ruma olabileceği, aşağıda değineceğimiz kurban listele~ıne dayanılarak ileri sürülmektedir), yine Labarna adlı hır prensi veliaht ilan etmişse de, ileri gelenler Papahdilmah'ı tahta çıkarmışlar ve ülke kötü durumlara düşmüştü. Kralın vasiyeti tutulmalı ve her ay Murşili'ye okunarak, iyice belletilmelidir. Tanrılara saygılı olunmalı, günah işlemekten kaçınılmalı, gereğinde pankuş'un fikrine başvurulmalıdır. Hattµşili'nin vasiyetnamesi, karısı Haşta yar'a hitaben geleneklere şu sözlerle sona ermektedir: Cesedimi uygun biçimde yıka; beni kollarına al ve kollarında toprağa veri Hattuşili'nin diğer belgesi, daha çok askeri icraatının anlatıldığı, yine çift-dilli olarak kaleme alınmış ve 1957 yılında Boğazköy kazılarında ortaya çıkarılmış bir tablettir. Bu belgenin başlangıç bölümünde Hattuşili kendisini şöyle tanıtmaktadır: Hattuşili, büyüle Kral, Hattuşa kralı, Kuşşarlı adam. Bu sözler Kuşşar kralı Anitta ile Hitit kral ailesinin bağlantısını, artık kuşkuya hiç yer bırakmayacak biçimde gözler önüne sermektedir. Ne yazık ki eldeki belgeler, Anitta ile Hattuşili arasında geçen dönemde neler olup bittiğini bize daha açık anlatacak kadar fazla değildir. Ancak, Hattuşili' nin ilk metninde sözü edilen tarihsel geriye bakışlar, devletin ilk kuruluş yıllarında tahta geçmiş kişileri ve çıkan karışıklıkları, tam kronolojik bir sıra içinde olmasa da, belirtmektedir. Hitit dinsel inançlarına göre, öldükten sonra tanrı olan krallar için yapılacak · kurbanları düzenleyen kurban listeleri olarak nitelediğimiz belgeler de bu konuda fazla yardımcı olmamaktadır. Bunlarda Hattuşili'ye değin Kantuzili, Tuthaliya, Puşarruma ve Pawahtelmah adları görülmektedir. Anitta Bu adlardan Pawahtelmah ile yukarıdaki belgede geçen Papahdilmah aynı olduğuna göre, Kuşşar soylu Hitit kralı sülalesini gerilere doğru götürmek ve yaklaşık olarak İÖ 1650-1620 arasına tarihlenen 1.Hattuşili ile (yak. İÖ 1750) arasındaki boşluğu kısmen doldurmak olası görülmektedir. Böylece, Anadolu'ya sonra dan göç eden Hint-Avrupalı· Hititler'in hangi aşamalardan geçtikten sonra bir sülale kurdukları ve yerel krallıkları yavaş yavaş kendilerine b_ağlayarak merkezi otoriteyi güçlendirdikleri, yazılı belgelerden sağlanan bilgilerin mozayik taşları gibi yan yana getirilmesiyle, ana çizgileriyle de olsa, gözler önüne serilmektedir. 6. ESKİ HİTİT DEVLITİ'NİN KURULUŞU: HATTUŞA Devletleri ilk kuruldukları andaki sınırları dışına iten, başka topraklar ü~erinde yayılmaya zorlayan etkenlerin başlıcası, büyük imparatorluklar kurma, daha büyük alanları ve daha kalabalık toplumları. egemenlik altına alma gibi tutkuların yanında, hiç kuşkusuz ekonomik faktörlerdir. Devlet, ekonomik, askeri, dinsel ve sosyal her alanda örgütlenme demektir. Bu örgütlemeyi yapabilmek ve yiirütebilmek ise, tümüyle ekonomik güce dayanır. Tanrılara düzenli kurbanlar atlanmasından, kentlerde savunma sistemleri inşa edilmesine değin her şey, devletin maddi varlığı ile orantılı olarak gerçekleştirilebilir. Btı, bakımdan, Hitit Devleti de kuruluş evresini tamamlar tamamlamaz, ekonomik gücünü artırmak için zengin alanlara yönelik bir genişleme siyaseti izlemeğe başlamıştır. 1. Hattuşlli'nin önceki bölümde sözünü ettiğimiz çüt - dilli olan ve askeri icraatını konu alan belgesi, bu siyasetin ana ilkelerini saptamaktadır. ı. 1-fattuşili'nin bu belgesine göre ilk seferler güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye Bölgesi'ne düzenlenmiştir. Bu alandaki en büyük başarı, Alalah kentinin alınmasıdır. Bugün Hatay ilindeki Teli Açana olan Alalah, Kuzey Suriye kapılarının kilidi durumundaydı. Bu kentin düşmesi ile beraber, daha güneydeki alanlar Hitit kuvvetlerine açılmış oluyordu. Ancak, Anadolu'nun batısı ve Hitit Devleti'nin çekirdeğini oluşturan Kızılırmak kavsi içinde ka,lan toprakla. rın kuzey ve güneyinde de düşman toplumlar vardı. Belgeden anlaşıldığına göre; ı. Hattuşili güneydoğuya yönelince, Anadolu Yarımadası'nın güneybatısına lokalize edilen Arzawa, Hititler'e karşı gelmiş, bu kez kral o yöne yiirümek zorunda kalmıştı. Bu durumda ise, güneydoğuda ele geçirdiği topraklarda kıpırdanmalar başlamış ve Hititler iki ateş arasında kalmışlardı; öyle ki, belgedeki anlatımla- üllcelerin tümü Hititler'den kopmuş, geriye yalnız Hattuşa kalmışb. Ancak, Hitit kralı kısa sürede toparlanmayı başarmıştı: Güneş Tanrıçası, gözdesi Büyüle Kralı dizlerine oturttu, onun elinden tuttu ve savaşa onun önünde koştu, artık kentler birbiri ardından düşüyor, Büyüle Kral bir aslanın pençesiyle yapbğı gibi ülkeleri yeniyordu. Altın ve gümüşün ne başı ne sonu vardı, Hattuşa'yı ganimetle doldurdu ... aldığı kentlerin tanrılarının altın ve gümüş heykelİerini ülkesine getirdi ve onları kendi tanrı ve tanrıçalarının tapınaklarına koydurdu. Büyük Kral, aldığı ülkelerdeki kadın köleleri de kendi ülkesine getiriyor ve Arinna'nın Güneş Tannçası'nın hizmetine veriyordu. Hattuşili'nin en büyük başarısı da belgede şu sözlerle anlatılmaktadır: Fırat lrmağı'm benden öncekiler hiç geçmemişti. Ben, Büyüle Kral, onu yaya geçtim, ordularım da benim ardımdan yaya geçtiler. (Akadlı] Sargon da onu geçip, Hahhu ordusunu yenmişti. Ama, Hahhu'ya kötülük yapmam.ışb; kenti ateşe vermemiş, dumanını Gökyüzünün Fırtına Tanrısı'na yükseltmemişti. Fakat ben, Büyüle Kral, Haşşu kralını ve Hahhu kralını- yendim, kentlerini ateşe verdim ve dumanlarını Gökyüzünün Fırtına Tanrısı'na ve Güneş Tannsı'na yükselttim ve Hahhu kralını bir yük arabasına koştum! · ~u ~etinden de görüldüğü gibi, Hitit genişleme siyaseti oncelikle Kuzey Suriye'ye yönelikti. Önce Alalah, sonra Hahhu ile Haşşu'nun ele geçirilmesi, Hititler'e miktarı ~esaplanamıyacak kadar çok altın ve gümüş ile içinde ınsa~ar da olan ç~şitli zengin ganimetler sağlamıştı. Aynı metnın başka yerlerınde, Anadolu içindeki düşmanlara karşı yapılan asken seferlerde kazanılan ganimetler, sadece koyun ve sığır olarak bildirilmektedir. Şu halde Hitit kralının neden ı~:arla ş~eydo?uyu topraklarına katm~k istediğini anlamak g~ç değıldır. İlgı çekici bir başka nokta yenik düşen ülkelere aıt tanrı heykellerininAnadolu'daki T~~~ı .. hey~e~eri sadece maddi tapınaklara taşınmasıdır. değerleri bakımından goturulmemıştır; eğer böyle olsaydı, bunlar eritilip, başka eşyaların yapımında kullanılırdı. Bunlar, Hititler'in kendi tanrıları~a ait t_aJ?~akla'rda kutsanıyor ve böylelikle Hitit pantheon u dediğımız -tanrılar toP,luluğunun birer üyesi o!uyorl~r.dı. Bu olay bize, ilerki bölümlerde değineceğimiz gıbı, Hıtı~ı:_r tarafından kutsanan tanrıların neden fazla olduğ~~ şostermektedir. Belgedeki diğer önemli bir nokta, Hatt~şılı nın ~ırat Irmağı'nı geçmekle övünmesidir. Hitit kralı Fırat ı k_endinden önce geçen Akadlı Sargon'dan söz ~t~~ktedır. Bu kral, birinci bölümde Savaş kralı efsanesi ile ılgı!~ olarak ~nlattığımız Sargon'dur ve Hattuşili ile arasında 7 yuzyıllık hır zaman vardır. Bu, Hititler'deki tarih bilincini k~nıtladığı kadar, Sargon'un bütün Ön Asya'da nasıl yaygın b!r efsane kahramanı halini almış olduğunu da göstermekte dir. Hat_~uşi~'nin güneydoğudaki askeri faaliyetleri başka tablet ler uzerınde de anlatılmaktadır. Bunlar, gerçi küçük ve kırık par_çalar olmasına karşın bu bölgeye Hititler tarafından v~r_ilen önemi belirtmeye yeterlidir. Hitit genişleme siyasetinin uygulanmasının pek kolay o~a~ğı, toprakların genişlemesi ile birlikte, askeri ve yonetım kademelerinde görev yapanların zaman zaman ihmallfr ve yanlışlar yaparak, Hitit çıkarlarına zarar vderme e:i yüzünden cezalandırılmalarını ~onu alan metinler en belli olmaktadır. Urşu adlı kentin sarılması ve düşmeye 29 ---•r HİTİTLER zorlanması sırasında görevlilerin Hattuşili'ye iha tl · b u ·b·ı · gı ı arın, d.. nl • ne erı ve uşma__ arın yandaşları durumunda olan Karkamış, ~';llpa_ (bugun Halep) ve Hurriler tarafından nasıl desteklendiğı, ~ır. ta?l?tte çok açık dile getirilmektedir. Yukarı.da _an':1 91~gilerını verdiğimiz ve Hattuşili'nin vasiyet n_amesı nıteliğını ta~ıy'.1~ ~elgede, bu kral zamanında iç sıyasette de her şe~ın ıyı _gıtmediği, tahta geçmek için bazı P~l':ns ve prenseslerın dahi komploların içine girdiği, belirgin bıçım~e ortaya konm_?,kta?"'. Anc~k bütün zorluklara karşın, d:vle~ esasları ve ozellikle dış sıyasetinin ilkeleri Hattu ili donemınde saptanmış oluyordu. 7. BAŞARILI BİR KRAL: 1. MURŞİLİ Hattuşili'nin hasta ~atağında, Kuşşar kentinde bir vasiyet n~me yazdırdığını bılmekle beraber, ölüm nedenini öğrene mıyoruz. Ancak kralın Kuzey Suriye seferlerinden birinde y~ralann:ıış olması, güçlü bir olasılık olarak kabul edilmekte dır. Ve~aht olarak ilan edilen Murşili'nin bize kalan belgelerınden, ~~!t~şili'nin gerçekten iyi bir seçim yapmış olduğu ve_ Murşili nın dedesi, babası ya da babalığı (il<lsi arasındakı akr?balık tam anlaşılamamaktadır) tarafından konmuş dış sıyaset hedeflerini benimseyerek bunların gerçe_~~~tirilmesi yönünde hareket ettiği görülmektedir. Murşıli nın askeri icraatının ağırlık noktasını 2 kentin alınması oluşturur: Halpa ve Babil. Bunlardan birincisinin Hattuşili döneminde yayılma siyasetinin ilk hedefi olarak k!lbul ?dildiğini biliyoruz. Halep'in Hititler'in egemenliğine gırı:nesı s~nu~u, Ön Asya'daki kuvvet dengesi bu devletin lehine değışmış, aynı zamanda ticaret yollarının denetimi de Hititler'in eline geçmiş oluyordu. Aynı zamanda bu kentlerden pek çok ganimet ve tutsak da alınmış, bunlar da Anadolu içlerine taşınmıştı. Kuzey Suriye'nin fethi, Murşili ye Mezopotamya kapılarını açan en büyük etken olmuştu. Halep düşünce, aynı bölgede egemen olan Hurri kökenli prensler de Hitit ordusu karşısında tutunamayınca, Murşili Fırat'ı izleyerek güneye inmiş ve Babil önlerine varmıştı. Gerçi bu seferin ayrıntıları ile ilgili fazla bilgi sahibi olamıyoruz; daha sonraki Hitit krallarından Telepinu'nun Fermanında bu olay, sadece sonra Babil'e sefere çıktı ve Babil'i yıkb sözleriyle anlatılır. Ancak bir Babil tabletinde bu olayla ilgili görünen kısa bir not sayesinde Babil seferinin tarihi de saptanmaktadır. Samsuditana zamanında Hititli, Akad ülkesine ( = Orta Mezopotamya) yürüdü biçimindeki bu anlatım, Murşili'nin kimin çağdaşı olduğunu öğrenmemize yardım etmekte ve bu koşutluktan, Babil'in İÖ 1594 yılında fethedilmiş olabileceği ortaya çıkmaktadır. Babil'in Hatti ülkesine olan uzaklığı ve her iki bölgenin birbirine bağlandığı yolların askeri yönden denetiminin güçlüğü düşünülecek olursa, aslında bu seferin Orta Mezopotamya'ya değin uzanan bütün alanların Hitit İmparatorluğu'na sürekli olarak kazandırılması amacı ile yapılmadığı anlaşılır. Bu seferler, Hatti ülkesine pek çok ganimet yanında, belki ondan da çok ün kazandırmış, Hititler'in kendilerini büytılc devletler arasında Ön Asya toplumlarına kabul ettirmelerini sağlamış yıllık Dışa dönük askeri başarılarını sürdürürken, Murşili'nin Anadolu içindeki düşmanlarının arkadan vurmasına meydan verip vermediğini bilmiyoruz, ama onun sonunu hazırlayan lar düşmanları değil, kendi yakınları olmuştur. 8. KARGAŞA DÖNEMİ Hattuşili'nin kendinden sonra gelenlere vasiyet ettiği birlik, tutkular, özellikle yönetici sınıftan kişilerin tutkuları sonucu bozulmuş, bu Murşili'nin ş askeri faaliyetler Hattuşa'dan uzun zaman ayrı kalması ile de herhalde körüklenmişti. Askeri alandaki başarıları çekemeyenler ve onun,, özellikle Babil'i alarak adeta bir efsane kahramanı olacağından korkan kral ailesinin üyeleri, Murşili'nin sonunu hazırlayan komplolara girişmişlerdi. Bu komplolar sonucun da yalnız Murşili'ye kötülük edilmekle kalmamış, Hitit Devleti yüzünden çok uzun süren bir kargaşanın içine itilmiş, taht kavgaları ve cinayetler birbirini izlemişti. Hattuşili'nin uyarılarına karşın, iç barışın ortadan kalkması, o giine değin silah zoru ile kazanılmış olan toprakların elden çıkmasına ve Anadolu içinde yerel devletler arasında sağlanan bağların kopmasına neden olmuştu. Bu karışık dönemle ilgili bilgi edindiğimiz yazılı kaynak, Murşili'den yaklaşık 70 yıl sonra İÖ 1525 yılında Hitit Devleti'nin başında bulunan Telipinu'nun ferman niteliği taşıyan belgesidir. Bu belge, adı geçen kralın kendinden önce oluşmuş olayları da özetlediği, fakat en önemlisi, tahta geçiş için belirli bir sistem çerçevesinde kurallar koyduğu bir metindir. Telipinu, Murşili'nin sonunun nasıl olduğunu şu ı;özlerle anlatır: Hantili 'içki sunucu' idi. Ve Murşili'nin hz kardeşi Harapşili ile evliydi. Hantili, Zidanta ile birlik olup, ihanet etti. Ve fena bir şey yaptılar. Murşili'yi öldürdiller, kan döktiller. Görüldüğü gibi, Murşili'yi kendi eniştesi öldürmüş ve başa geçmişti. Yaklaşık İÖ 1590 yıllarındaki bu olaydan sonra, başka tabletlerin yardımıyla anlaşıldığına göre, Hitit Devleti bir bocalama dönemine girmişti. Hantili, yeni askeri seferlerle Kuzey Suriye'deki Hitit etki alanını elde tutm~ya çalışmış ise de, bunda başarı kazanamamış, Hurriler Anadolu'ya girmişler ve kendi nüfuzlarını artırarak güçlenmişlerdi. Bu arada Halep, eskiden içinde bulundu~ kudretli durumu yeniden tam olarak kazanmasa bile Hitit egemenliğinden kurtulmuştu. Anadolu'daki durum da' Hitit }er'in aleyhine bozulmuş, özellikle Karadeniz kıyılarında yaşayan, yarı yerleşik bir toplum olan Kaşkalar Hitit Devleti'nin çekirdeğini oluşturan İç Anadolu'ya değin ~kınlar yaparak, devlet için çok tehlikeli durumlar yaratmaya başlamışlardı. Başka belgelerde okuduğumuz ve Hantili'ıün ~adolu'nun değişik y~rle~inde kaleler yaptırdığına ilişkin ~ır no~U?•. !(aşka te~e~!-°e karşı kralın almak istediği onlemle ılgılı olduğu duşunülebilir. Tam anlamı ile kanıtlan m_amış~a da, Hattuşa'daki bir bölüm surların Hantili donemınde yapıldığı ileri sürülmektedir. Siyasal kayıpların yanı sıra, yine_ ?.a~ı cinayet olaylarının olduğunu, Hantili'nin kTarliı_s~ Harfapşili nın oğulları ile birlikte öldürüldüğünü, yine e pınu ermanından öğreniyoruz. Bu bölümde tablet fazla tır. Murşili'nin Babil seferinden herhalde en karlı çıkan, 150 Hammurabi sülalesinin Hitit istilası sonucunda, yıkılması ile ortaya çıkan kuvvet boşluğundan yararlanarak, Babil'i ellerine geçiren ve dilleri bakımından ne Asurlular ile ne de Sumerler ile akraba olan Kasitler oldu. Orta Fırat Bölgesi'nde yaşayan Kasit beyleri, uzun bir süredir Babil'i zaten etkiliyorlardı; Hititler'in buraya kadar inmelerinde onların da yardımcı olduklarını düşünmek gerekmektedir. Hitit ordusunun kendi ana üssünden bu denli uzakta çok uzun süre dayanamamış olması doğaldır. Babil'e egemen olan Kasit krallarından 2. Agum'nın bir belgesinde, adı geçen kralın, Hititler'in Anadolu'ya götüremeden yarı yolda Hana ülkesinde bırakmak zorunda kaldıkları, biri önemli tanrılar dan Marduk'a ait iki yontuyu tekrar Babil'e getirdi~ini okuyoruz. Bu olay, Hititler'in dönüş yolunun pek kolay olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Hitit ordusu, kendini daha güvenli kabul ettiği Anadolu topraklarına bir an önce ulaşabilmek için, ağırlıklarının bir bölümünü yolda terk etmel!e zorıınlu kalmıs olmalıdır. kırık olduğundan, kesin _olmamakla beraber, bu olay, yeri tam saptanamayan Şukzıya kentinde geçmişti. Bu kırımdan kurt~l?,n: Hantili'nin bir başka oğlu olan Kaşşeni idi. Hantıli ~ _son~. ?~ pek parlak olmadı; Telipinu onun egemenliğının bıtişını de şöyle anlatır: Hantili ihtiyarlayıp, tanrı. ~~aya yüz tutun~a (yani öltlme yaklaşınca), Zidanta, Hantili ~ oğl'! Kaşşem'yi oğullan ile birlikte öldürdü, ileri gı:len hizmetkarları da öldürdü. Ve Zidanta kral oldu. Boylece, Murşili'nin öldürülmesi sırasında Hantili'nin suç orta~ığını yapan Zidanta, bu kez de Hantili'nin tahta varis olabılecek oğlunu, ailesiyle beraber ortadan kaldırıp, Hitit tahtına oturmuştu. Ancak onun d kr fulT-.n,n sürmediğ" · · T li ' a a 6= uzun ını ~~ . e pinu fermanında okuyoruz: Sonra, •~ar tannlar Ka_şşem ~ kanını aradılar (yani, öcünü aldılar). Ve Zidanta nın oğlu Ammuna 'yı babasına düşman ettiler. Ve o, babası Zidanta 'yı öldürdü. Ve A.mmuna kral oldu. Fakat, tannlar babası Zidanta'nın kanını aradılar: tahılı, ~ahçe ve bağlan, sığırları, koyunları iyi (yani bereketli) lcılınadılar ve pek çok ülke ona düşman oldu. Ordu her yere savaşa gitti ve başarısız geri döndü. Görülatiğü gibi, HİTİTLER Eski Hitit Devletrnin çeşitli krallarına ait mühür baskıları. Sal üst: /şputahşu. Alt: Tahurwaili. Orta üst: Alluwamna. Alt: Huzziya. Satı üst. orta, alt: Anonim Tabarna mühür baskıları. etmemiz yanlış olmayacaktır. Saray muhafızlarının başı Hitit Devleti'nin çöküşü yaklaşık IÖ 1550 yılında başa geçen Ammuna döneminde sürmüş, siyasal başarısızlıkların yanında bir de oluşan kuraklık, tanrısal güçlerin de bu cinayetleri kınadığına, Hititler'i daha çok inandırmıştı. Fakat başlarına gelen bütün felaketler, kral ailesi içindeki başa geçme tutkularını söndürmeye yetmemişti. Bundan sonraki olayları yine elimizdeki belgede buluyoruz: Ammuna da tanrı olunca, saray muhafızlannın başı olan Zuru, oğlu 'altın mızrağın adamı' (unvanını taşıyan) Tahurwaili'yi gizlice gönderdi ve o, Tittiya'yı ve oğullarını ailesi ile birlikt~ öldürdü. 'Haberci' (unvanını taşıyan) Taruhşu'yu gönderdi ve o Hantili'yi oğullan ile birlikte öldürdü. Ve Hıızziya kral oldu.Belgede adı geçen bu kişilerle ilgili daha ayrıntılı bilgi olmadığından, anlatılan olayları daha ıyi anlayabilmek için metni okumakla vetinmemek, onu biraz yorumlamak gerekmektedir. önce, öldürülen Tittiya v~ Hantili'_nin ortadan kaldırılma nedenini araştırmak gerekir. Genellikle tarih boyunca her devlette kral ailesinde cinayete kurban gidenler, tahtın mirasçıları ya da taht üzerinde hak sahibi kişiler olmuştur. Bu bakımdan adı geçen 2 kurban, olasılıkla, Ammuna'nın oğullarıydı. Bu varsayım doğru ise, onları öldürenlerin, yani Tahurwaili ve Taruhşu'nun tahta geçen kişinin yakınları olması gerekirdi; öyleyse, bunları Huzziya' nın kardeşleri kabul etmekte bir sakınca yoktur. Diğer yönden Telipinu, okuduğumuz fermanında kendisinin Hıızzi ya 'nın i.11 kız kardeşi ile evli olduğunu bildirmektedir. Aynı metnin bir başka yerinde onlar 5 kardeşti anlatımı bulunmakta, bir yerde de Tanuwa adında birinden, Taruhşu ve Tahurwaili ile birlikte söz edilmektedir. Buna dayanarak, Zuru'nun çocukları olarak Taruhşu, Tahurwaili, Tanuwa, kral olan Huzziya ve Telipinu'nun karısı İştapariya'yı kabul görevindeki Zuru'nun oğullarını tahta çıkarmakta kendini haklı görmesine neden, kesin olmamakla beraber, kral Ammuna'nın kız kardeşi ile evli olması ve dolayısı ile Hitit sülalesine akraba olmasıdır. Telipinu, herkesin bildiğini düşündüğü için olsa gerek, babasının kim olduğunu açıkça vermemiştir. Ancak metnin devamından, onun babasının da Ammuna olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ortaya bir sorun çıkmaktadır: Tittiya ve Hantili, Ammuna'nın oğulları oldukları için bertaraf edilmişlerdir de, Telipinu'ya niçin dokunulmam1ştır? Bu sorunun yanıtı kolaydır; Telipinu, İştapariya ile evli olması nedeniyle, tahta geçen Huzziya'nın ·eniştesi ve doğal olarak, cinayetleri işleten Zuru'nun da damadıdır. Ne var ki, kardeşlerinin öldürülüp, Telipinu'nun akrabalık yüzünden bağışlanması, Huzziya'nın iktidarının çabuk sona ermesini hazırlamıştı. Bunu, Telipinu'nun ağzından dinleyelim: Ve Hıızziya kral oldu. Telipinu onun i.11 kız kardeşi ile evliydi. Hıızziya onlan da öldürecekti, fakat plam anlaşılınca, Telipinu onlan bertaraf etti. Onlar 5 kardeşti. Telipinu onlara evler yapb. 'Gitsinler, otursunlar! Yesinler, içsinler! Onlara lcötUlülc yapmayın! Ve ben söylüyorum lci,onlar bana lcötülülc ettiler, ben onlara lcötUlülc etmemi' Burada Telipinu'nun, zamanında kendi canını b~ğışlayan bu kardeşlere vicdan borcunu ödeyerek, onları elinde olduğu halde öldürtmediğini ve sadece enterne etmekle yetindiğini görüyoruz. Huzziya sürgün edilince, doğal olarak Telipinu kral olmuş, kendi deyimiyle babasının tahtına ~ılcmışbr. Devletin yönetimini ele aldığında, durumun hiç de ıç açıcı olmadığı bellidir. İç çekişmelerin devleti zayıf düşürmesinden sadece Kuzey Suriye'deki yerel krallar yararlanmamış, Anadolu içindeki merkeze bağlı bölgelerden de kopmalar başlamıştı. Yaklaşık olarak bugünkü Çukurova 31 HİTİTLER ile eşitleyebildiğimiz Kizzuwatna'nın en önemli kentlerinden olan Adaniya (bugün Adana) dahi bağımsız duruma gelmişti. Böylece Hitit egemenlik alanı daralarak, dönemlerindeki, Hattuşa ve yöresinden ilk kuruluş oluşan, çekirdeğinin sınırları içine çekilmişti. Diğer yandan 'kendisine karşı katliam planları hazırladığı halde, Telipin~ tarafından affedilen eski kral Huzziya'nın kardeşleri de ana tekrar komplolar düzenlemeye kalkışmışlardı. Telipinu bu sefer onları panku'nun yargılamasına izin vermiş, soylular meclisi, suçluların ölümle cezalandırılmasına karar vermişti. Fakat çok insancıl bir kişiliği olduğu anlaşılan Telipinu onların canlarını şu sözlerle bağışlamıştı: ... Tanuwa' Tanıhşu ve Tahurwaili'yi getirdiler ve panlcu onlan ölüm~ mah.lruın etti. Ve ben, kral, söyledim 'niçin ·ölsünler? Onlar yüzlerini sallarlar (yani utanırlar). Ben, kral onlan (birbirlerinden) ayırdım, onlan çiftçi yapbm. Silahl~ sağ yanlarından .aldım ve onlara boyunduruk verdim!' Bu insancıllığa karşın, cinayetler yine de durmamıştı. Telipinu yeni olayları da şöyle anlatır: Kral ailesi içinde kan dölcme arttı. Kraliçe İştapariya öldü, kralın oğlu Ammuna da öldü. Tannlann insanlan (yani bütün halk) diyor ki 'bale ı Hattuşa 'da kan dökülmesi çoğaldı '. Bunun üzerine ben, Telipinu, Hattuşa'da bir toplantı düzenledim. Şimdiden sonra Hattuşa 'da kral ailesinin oğluna kimse kötülük yapmasın, ona hançer çelcmesinl Telipinu bundan sonra taht kavgalarına son vermek üzere, tahta geçiş sırasına açıklık kazandıracak kurallarını koyar: Birinci prens kral olsun. Birinci dereceden prens yoksa, ikinci dereceden bir oğul kral olsun. Eğer tahta geçecek bir erkek çocuk yoksa, birinci dereceden bir prensese bir içgilveyi koca versinler ve o, kral olsun! Benden sonra kim kral olursa, onun kardeşleri, oğullan, alıabalan, ailesinin bireyleri ve askerleri birlik olsun I Ve sen gel, düşman üll:eleri gücünle yeni Fakat, şöyle söyleme: 'her şeyi bağışlıyorum'. Aksine hiçbir şeyi bağışlama, onlara· (yani suçlulara) baskı yap. Kral ailesinden kimseyi öldürme; bu kötü sonuçlar verir; Bundan sonra kim erkelc ya da kız kardeşlerine kötülük etmeyi tasarlarsa, siz onun panlcu üyelerisiniz, ona açıkça deyin lci Ican dölcme ile ilgili bu tableti okul Hattuşa'da Ican dölcme arttığı zaman, tannlar kral ailesini cezalandırdılar. Kim erlcek ve kız kardeşlerine zarar verirse, kralın başını tehlilceye sokarsa, mahlcemeyi çağınn. O (yani sanıJc), o zaman planını uygulamaya kalkarsa, kendi başı ile ödesin! Fakat, onu Zuru, Tanuwa, Tahurwaili ve Taruhşu gibi (yani onların yapbklan gibi) gizlice öldürtme. Onun evine, karısına ve çoculclanna zarar vermesinler. Eğer bir prens de lcötülük ederse, o. da yapbklannı başı ile ödesin. Ancak, onun da e~e, çocuklarına zarar vermesinler. Ceza onlann evlenne, tarlalanna, bağlarına, samanlıklarına, tutsalclanna,. sığır ve koyunlarına uygulanmasın! Prenslerin mallannı ve ınsanla nnı başkasına vermek de do~ değildir. Y!"'sl:Ic. mem~l~r dan prensi avuçlarına almak ısteyenler diyebilirler ki bu kent benimdir'· ve kentin efendisine (yani yöneticisine) zarar verirler. Bundan böyle, Hattuşa'da siz (memurlar), _bu olaylan hatırlayın. Tanuwa, Tahurwaili ve Taruhşu sıze örnek olsun! Bundan sonra kim, hangi yüksek memur olursa olsun, kötülük yaparsa, siz soylular meclisi üyeleri onu karşınıza çağırın ve onu cezalandırın 1 Görüldüğü gibi, Telipinu'nun, serbest _ ?ır • • • çevırı ıle özetlediğimiz bu metni, gerçek bir. ferman: bır kral buy:uğu niteliği taşımaktadır. Telipinu burada, ~Ik ~~ esas .~or~v olarak, taht kavgaları yüzünden devletın _ıçıne duşmuş olduğtı sıkıntıları . engellemek üzere ve cezalandırıcı mekanizmalar koymayı kabul atmıştır. Soylular yem . ~rallar \ meclisine bu yönde yetki vermekte, suç işleyen kralın dahi yargılanmasını bu meclise bırakmaktadır. Buyrukta hukuk açısından göze çarpan öneraji bir nokta, cez~nın s_adece ~uçu işleyene verilmesi ilkesidir. Suçlunun · aıle bıreylerı ve mallarının korunması, Telipinu'nun adalet anlayışına ve insancıl karakterine de uygun düşmektedir. Tahta geçişte benimsen!)n ilkelere gelince, açıklanması gereken bazı yerler vardır, Bunlardan ilki, çocukların birinci, ikinci biçiminde derecelendirilmesidir. Bu sınıflandırmadan, yaşça en büyük 3:l ve daha küçük olanları anlamak -olasıdır.· Ancak, Hitit krallarının esas eşleri yanında, bir harem'e sahip oldukları bir gerçektir. Bu bakımdan, ikinci dereceden sözü ile, bir • harem kadınından olma çocuğun da kasdedilmiş olabileceği hatırda tutulmalıdır. Tahta varis olabilecek biç erkek çocuğun bulunmaması halinde, en büyük kıza verilecek bir içgüveyi kocanın kral olması da, Telipinu açısından dikkati çekmektedir. Kralın belgesinden öğrendiğimize göre, Telipi nu'nun varisi olaiı Ammuna, kraliçe İştapariya ile birlikte bir cinayete kurban gittiği için, devletin ypnetimini kendi ıoyıından birine bırakmak amacı ile, tahta geçişi belirleyerı iüzenleme içine bu kural da konulmuş olmalıdır. Telipinu'nun, ülkenin iç işleriyle uğraşmayı ve iç barışı sağlamayı, dışa dönük bir yayılma siyaseti izlemeğe yeğlediği anlaşılmaktadır ki, onun döıtemine qeğin geçen karışıklıklar düşünülecek olursa, bu doğaldır.· Elimizde fazla belge olmamasına karşın, Telipinu'nun bazı diplomatik girişimlerle, ülkesinin dışa karşı güvence kazanmasına çalıştığını da biliyoruz. Tabletin kendisi bulunmamış olmakla beraber, Hitit arşivleri.İldeki belgelerin içeriğini bildirmeye yarayan bir tablet kataloğundalci bir nottan, Hatti kralı Telipinu ile Kizzuwatna kralı İşputahşu arasında bir antlaşma yapıldığını öğreniyoruz. Bu, bir zamanlar Hitit Devleti'ne bağlı olan Kizzuwatna'nın bağımsızlığını elde ettikten sonra, durumun Hitit kralı tarafından da zorunlu kabul edildiğini göstermek tedir. Arkeoloji ve eski diller fılolojisinin, gerek maddi, gerekse yazılı belgeleri toplayarak nasıl sentezlere varabildi ğine iyi bir örnek, Tarsus'daki Gözlükule kazılarında İşputahşu'nun mührünün bulunmasıdır. Mühürde, kendini Pariyawatri oğlu İşputahşu olarak tanıtan bu kralın, bu buluntu sayesinde hem tarihsel kişiliği kamtlanmakta, hem de Kizzuwatna'nın bugünkü Çukurova dolaylarına yerleştiril m'esinin doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Telipinu'nun ölümü ile ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnız, son yıllarda Boğazköy kazılarında bulunan bir mühür baskısı, Telipinu'dan sonra ülkede bazı karışıklıklar çıkmış' olabi leceğin_i düşündürmektedir. Adı gecen mülıür Büyük Kral Tahurwaili'ye aittir. Mühür, 'üslup bahmınctan çok gelişkın olup, güzel bir işçilik gösterir. Kurban listelffi'ine göre Telipj.nu'dan sonra kralın kızı Harapşili ile evli olan Alluwamna tahta geçmiştir. Bundan sonra ise, yine listelerde Hantili (2.), , Zidanta (2.) ve Huzziya (2.)'nin gelmektedir. Bu belgeler üzerinde Tahurwaili'nin adları adı hiç yoktur. Hitit Devleti'ne bu denli kötülükleri dokunmuş olan .-:lantili, Zidanta ve Huzziya'nın aynı sırayla başa geçen krallara verilmiş olması mantığa ters düşmektedir Bu bakımdan sadec~ ~stelere bakarak, .~u kralların v~lığı kanıtlanamaz. Elimızde bulunan 2 mühür baskısı da bu sor~na ışık ~tma~9:1cta,. aksine daha da karmaşık duruma getirmektedir. Telipınu dan sonra yönetimi ele alan Allu wamna 'nın mühürü, üslup bakımından Tahurwaili'ninkind daha_ ~elcnı:. Eğer gerçekt~n 2 J:I~ziya krallık yapmış is:~ hangısıne aıt olduğunu bilmediğımiz, hangisinin olduğu saptanamayan bir Huzziya mühürü, Tahurwaili mühr .. benzerlik göstermektedir. Sadece üslup acısından değer~~ dirilirse, mühürleri, eskiden yeniye Alluwamna H H . • · Tahurwaili olarak sıralamak gerekir. Böyle yapılır' uzzıhya v 2 e 1ıx uzzıya nın var 6ını a k bul T h a ·1· il urwaı ı __ e T li · k etme , hem de mühr' ·· bul sş, c u em . unan e pınu ıermanında adı geçen Tahurwaili' · ayrı ~yrı k!.ş~~~- o!_arak görmek, zorunlu olur. Bu nedeni: Huzzıya mühurunu 1. Huzziya'nın saymak Talı ili' .' Telipinu'nun öldürtmediği kişi ile bir tutmak' ve Allurwa yı, ··hr·· ·· ılı b kı d mu unun yap ş a mm an illcql oluşunu müh' ·· k uwamna k t ı.::.. , ur azıyıcı nın pe ns a owıayışına bağlamak', tarihsel rekonstrüksiyon · bakımından daha doğru olacaktır. Burada ayrıntı! k · t dix· · b k ınme ıs eme 6.ımız aş a kanıtlarla da destekl varsa yıma gore, T h ili. ene a urwa , Telipinu'nun ölum·· ·· d e~ lci 11 . . kl . f z1 arına a e bil en b U un en sonra e~e erım g~rç~ eş~mek için isyan ederek kısa, bir sure tahtı ele geçırmış, f~a~ Jelipinu fermanındaki kurallara sadık kalan soylular meclisınce devrilerek yerın· T li · • nun d x d ama - dı All · k b . , uwamna getirilmiş olmalıdır B li 1 . . b . e e pınu u varsayım o6ru ıse, ur an ~te e~ını u karışık dönem için güvenilmez saymak gerekecektir. Dı~er yandan, Kizzuwatna kr.alları ile antlaşmalar yaptıkları bazı tablet yarçal_a~ından a~laşılan Zidanta Hantili ve Huzziya'nın da yıne Telıpınu metnınde adı geçenle;le aynı kişiler olduklarını kabul etmek ~ereke?e~tir. Ancak bu takdirde de, Alluwamna ile, aşağı~a gorec~ğımız 2. Tuthaliya arasında bir zaman boşluğu kalabılmektedır. 9. BÜYÜK İMPARATORLUK DÖNEMİ Telipinu sonrası ile Hitit tarihinde başlayan yeni döneme Büyük İmparatorluk ya da Yeni İmparatorluk dönemi adı verilir. Ama İmparatorluk teriminden, Hititler'den yüzyıllar sonra kurul~uş Roma İmparatorluğu gibi, kıtala_r üzerine yayılmış, geniş topraklara egeme~ olmuş . bır de~let anlaşılmamalıdır. öte yandan, aynı_ d?ne'!.1e y~nı denmesıne karşın, bu dönemle ilgili bildıklerımız, ozell~kle başl~n~ıç evreleri için daha az problemli ya da daha kesın de d~ğıldır. Hemen belirtelim ki, yaklaşık İÖ 1380 yıllarına tarıhlenen Büyük Kral Şuppiltıliuma 'ya değin , Hitit tahtına oturmuş kralların kesin sırasını ve dönemlerinde geçen olayların tam bir kronolojisini sapta yamıyoruz. Bazı belgeler üzerinde rastlanan adların gerçekten krallık yapmış olup olmadıkları dahi bilinmemektedir. Büyük İmparatorluk dönemine ait ilk belgelerde karşım~za Tuthaliya (2.) ve eşi Nikalmati, Arnuwa~~a ve kralıçe Aşmunikal adları çıkar. Kral adlar~nın Hıtıtçe olm~sın~ karşılık, kraliçe adlarının Hurri köken~ olrı~~sı he~en ~ık.~atı çekmektedir. Buna neden, bu etnık zumrenın kulturel etkisinin doğal sonucu kız çocuklar_a Hurri ~dları ta½:'1mas~n~n moda halini alması ya da bu donemd~ki kral sulalesını~ Hurriler ile kaynaşmış olmasıdır. Dığer yand~n .Yem İmparatorluk qönemindeki kral adları ~~• ., E_skı Devlet zamanında başa geçenlere g~re.d~ha_ çok Hıtıtli dir. ~~ara örnek olarak Şuppiluliuma gosterılebılır. Bu adı şuppı-saf, HİTİTLER Hitit imparatorluk dönemi krallarından 1. Arnuwanda 'ya ait iki mühür baskısı. temiz" luli -"kaynak" ve ethnikon eki -uma biçiminde analiz ederek "saf kaynak-lı" olarak anlamlandırmak olasıdır. Hattuşa-lı anlamına gelen Hattuşili de yine bunlardan biridir; ancak bu, Hattuşa'yı başkent yaptığı için bu krala önce bir çeşit lakap gibi verilmiş, sonra özel ad olarak diğer krallara da takılmıştır. Arnuwanda da Hitit kökenli adlardandır. Yalnız hatırda tutulması gereken önemli bir nokta, bazı Hitit krallarının Hititçe adlar yanında ikinci bir Hurca ad da taşıdıklarıdır. Elimizde Tuthaliya (2)'nin icraatı ile ilgili bilgi veren fazla yazılı belge yoktur. Hatta, Tuthaliya'nın hangi koşullar altında tahta geçtiğini de bilemiyoruz. Tı.ithaliya'dan çok sonr~ yaşamış olan Hitit kralı Muwatalli , Halep kralı Talmışarruma ile yaptığı bir antlaşmada Tuthaliya'dan şu sözlerle bahsetmektedir; Tuthaliya, krallığın tahbna oturdu ğu zaman... Bu anlatım biçimi düşündürücüdür. Bütün krallar, babalarının tahbna geçtiklerini söyledikleri halde, Tuthaliya babasının değil de krallığın tahtına geçmiştir. Acaba ~uthaliya, l_ıalckı olmadan tahtı zorla ele geçirmiş bir gasıp, hır usurpator muydu'? Bu yüzden mi kendinden sonra gelen Hitit kralları ondan böyle söz etmek zorunda kalmışlardı'? Belgelerin azlığı bu soruları yanıtlamamıza engel o~aktadır. Aynı antlaşma, Tuthaliya'nın siyasal eylemlerıne de ancak bir par,ça ışık tutmaktadır. Bu belgede a?1atıldığma göre, Halep kralı ile Tuthaliya arasında 'da önce ht; an~aşma Y,apılmış, fakat Halep kralı sözünden dönerek Mitannı kralı ile barış imzalamıştı. Bu nedenle Tuthaliya, Halep ve Mitanni krallarını, ülkeleri ile birlikte yok etmişti. Aradan l!,ıun zaman geçtikten sonra anlatılan bu başarı gerçek m~dir. Y?1?ıa, biraz abartılmış mıdır'? Bunu kesinlikle saptayabılınek ıçın Kuzey Suriye Devletleri yönünden de bu olayı doğrulayacak belgelerin bulunması zorunludur. Ancak, 33 Tuthaliya döneminde dahi Hititler, 1. Murşili'nin fethetmiş olduğu bu kent üzerinde kısa süreli bir baskı kurmuş ve Halep kralının Mitanni ile yaptığı antlaşmayı, eski ha~~rına dayanarak, kendilerine yapılmış bir ihanet saymış olab~ler: Yeri gelmişken, burada. bir8:z .. da. adı geçen Mitannı Devleti'nin gelişimi ve tarihçesı uzerınde durmamız gerek mektedir. Mitanni ya da başka belgelerde geç~n a _Y ~ Hanıga a _ı e Hititler'in ilişkileri, Hitit yayılma sıyasetını~. Kuzey Surıye üzerinde yoğunlaşmaya başladığı andan ıtı~8:re:1 or!aya çıkar. Hatırlanacağı gibi, 1 Hattuş_ili ve 1. Murşıli donemınde edilmişti. dı 1 · bu bölgelere giren Hitit kuvvetlen, Yukarı -~ezopotamya_ ve Kuzey Suriye'deki bazı Hurri prenslerıı::ın askerlerıyle çatışmalara girişmişlerdi. Olasılıkla İÔ !6 yuzy~lı1: sonl_arına doğru, adı geçen coğrafi alana gelen ve ':°do-arı _koke.~ı ola_n savaşçı ve yönetici bir sınıf, bu Hurrı prensliklerının bır devlet örgütü kurmal~rını ~ağlaı:ruş ve_ or~aya çıkan devlete resmi bir ad olat'ak Mitannı denılmış, ancak halkın çoğunluğuna bakarak, Hurri adı da kulla?ıl~ay~. ~eva~ ları arasında üçüncü bir güç durumuna da gelmiştir. Başkentleri, henüz yeri saptanamayan, Waşşukanni olan Hurriler ile Mısır ve Hitit kralları arasında kız alıp vermeler olmuş, Mitanni zaman zaman esnek bir siyaset sürdürerek, bu iki devlet arasında bir tampon bölge oluşturmuştur. Hurri _ kültürün~ Hi~~er üzer~nde büyiik etkileri olduğuna Jb t ·1 daha once de değınmıştik. Özellikle mitoloji ve din alanındaki bu etkinlik,. Mezopotamya uygarlığının Hititler'e aktarılma· sı~da .. ar~cı ol~uş, hatta daha sonra göreceğimiz bazı m~toloıı~ oğele~ın Yunan, uygarlığına geçişini hazırlamıştır. ~tannı Devletı, İÔ. 13~0 !ardan sonra zayıflamış ve gittikçe guçlenerek yayılan Yenı Asur İmparatorluğu'nun önce vasali durumuna düşmüş, sonuçta İÖ 1270 yılında Asur kralı ı. Salmanassar .tarafından siyaset sahnesinden atılarak bir Asur eyaleti haline girmiştir. Tuthaliya ve kraliçe ' Nikalmati'den sonra belgelerde ~astlanan Arnuw~~da ve kraliçe Aşmunikal'in kişilik ve ı~raatla~ını daha ıyı_ t~nıyabiliyoruz. Bu kral çiftine ait beın !ndo-ari terimini, Hint-Avrupa dıl aılesı ıçındeki bugünkü Hintçe ile akraba olan Doğu dillerini konuşan bir zümreye verilen ad olarak kısaca açıklamak olasıdır. Varlıkları İndra, Varuna ve Mitra gibi Hint tanrı adlarından, kral adlar0ından ve özellikle at yetiştirme ile ilgili Hint kökenli sözcüklerden anlaşılan bu yönetici sınıf, dil olarak Hurrice'yi benimsemiş, hatta Mısır fıravunu 3. A~en_ofis ~e yapılan yazışmalarda bu dil kullanılmıştı. İndo-arı kokenli kralların dan Mattiwaza'nın, bu adı yanında Kili-Teşup gibi Hurri kökenli ikinci bir ad daha taşıması, y~etici sınıfın Hurri halkı içinde yavaş · yayaş eritildiği yönünde bir kanıt sayılabilir. Mfüınni Devleti güçlü olduğu sıralarda Fırat'ın batısında etkin olmaya başlamış, Mısır ve Hitit İmparatorluk 34 hiyeroglif, hem de çıvıyazısı ile yazılmış bir mühür üzerinde şunlar okunmaktardır: Tuthaliya'nın oğlu, büyü1c kral, tab9:rna Anuwanda'nın mührü - Tuthaliya'nın kızı, büyük kraliçe tawa~anna Aşmunilcal'in mührü. Burada hemen hatırlatalım ki, tabarna kralların, tawananna ise kraliçelerin unvanıdır. Her iki sözcük de Hatti kökenli olmaları b~1?mından, Anadolu'nun bu yerli halkının sonradan gelen Hıtitler'e yap_tıkları lcül~irel etkinin diğer kanıtlarıdır. öte yandan, kraliçe Aşmunikal'in sadece çiviyazısı ile yazıJ.ınıŞ m~ünde Nil:~ati'~ .şu sözleri okuyoruz: Büyük kraliçe Aşmuııikal, kızı. ~u iki mühürle, kurban listelerinde geçen Tuthaliya-Nikalmati ve ondan sonra gelen Arnuwanda · Aşmunikal'in sırası doğrulanmış olmakta fakat aynı zamanda çözülmesi çok zor bir sorun da doğm'aıctadır. Gerek HİTITLER kral Arnuwanda'nın gerek kraliçe Aşmunikal'in babaları Tuthaliya olarak verildiğine, Aşmunikal'in annesi ise Nikalmati adını taşıdığına göre, Arnuwanda ve Aşmunikal'in Tuthaliya- Nikalmati çiftinin çocukları, başka bir deyişle kardeş olmaları gerekmektedir. Bu durumda ortaya bazı varsayımlar çıkmaktadır: ı- İki kardeş, evlenmeden, kral ve kraliçe Unvanlarını alarak, devleti birlikte yönetmişlerdi; 2 Daha sonra göreceğimiz Hitit yasalarında kardeşler arası evlilik yasaklanmış ve aksine hareket edenlere ölüm cezası konmuş olmasına karşın, iki kardeş evlenerek, kral ve kraliçe olarak hüküm sürmüşlerdi; 3- Eğer evli idiyseler ve bu evlilik .. kardeş evliliği değil de yasal bir evlilik ise, Aşmunikal, Tuthaliya-Nikalmati çiftinin öz kızı, Arnuwanda ise., babasının adı Tuthaliya olarak verildiğine göre, ya içgüveyisi giren bir damat,. yada Tuthaliya'nın evlat edindiği bir çocuktur. Bu varsayımlardan hangisinin doğru olduğuna karar verebilmek güçtür. bunların her birini destekleyen, yada desteklediği ileriye sürülen kanıtlar vardır. Bu çiftin hükümdarlığı zamanında bir takım felaketli olayların oluştuğunu dile getiren metinler ele geçmiştir. Diğer yandan, Tanrı Telipinu (bu addaki kralla aynı adı taşıyan bir de tanrı vardır) efsanesinde, adı geçen tanrının kraliçe Aşmunikal'e kızarak ortadan kaybolup, birlikte bolluk ve bereketi de götürdüğü nün anlatılması, kamu oyunda, kardeşi ile evlenmiş olduğu için, kraliçenin günahkar olduğu inancının varlığına aracılık eden bir işaret sayılabilir. Bu çiftin evli olmadığını kanıtlamak için de, Hurri dilinde yazılmış bazı belgelerden yararlanılmaktadır. Bunlar, Taşmişarri adlı birinin hem Aşmunikal, hem de Taduhepa adlı kadınlarla birlikte düzenlemiş olduğu belgelerdir. Taduhepa 'nın adı kurban listelerinde Nikalmati ve Aşmunikal'den sonra geçmektedir. bu bakımdan, Taduhepa, Tuthaliya ve Arnuwanda'dan sonra Hitit tahtına oturan Şuppiluliuma'nın ilk karısı olarak kabul edilmekteydi. Oysa Hurri metinlerinde geçen Taşmişarri, çift adlı bazı Hitit krallarında da görüldüğü gibi, Arnuwanda'nın Hurca adı yani Taşmişarri =Arnuwanda ikinci Taduhepa da onun karısı olabilir. Buna göre Arnuwanda önce kız kardeşi ile evlenmeden devleti yönetirken, karısı ise, Taduhepa geri planda sadece bir eş olarak kalmış, Aşmunikal öldükten sonra görümcesinin yerine kraliçe ünvanını almıştı. Kraliçe ünvanı olan tawananna makamı, Hititler'de eşlerin ölümünden sonra da bir tür ana kraliçelik olarak sürerdi. Bu bakımdan eski krallardan sonra tahta geçen prenslerin zamanında da anneleri yada analıkları ünvanlarını bırakınazlardı. Arnuwanda-Aşmunikal çiftinin hükümdarlıkları zamanında Hititler için en büyük sorun, VIII. bölümde varlıklarından söz ettiğimiz Kaşkalar olmuştur. Merkezi bir otoriteye bağlı olmadan bağımsız boylar halinde yaşayan bu insanlar, Hitit Devleti'nin başında gerçek bir belaydı. Bazen başkente değin inen bu yağmacı boylar ile antlaşmalar yapılmış, fakat bir boy diğerinin Hitit kralı ile_ yaptığı_ antlaşmayl~ kendini bağlı sayınadığı için, mutlaka bır tanesı saldırı halinde olmuştur. Kaşkalar ile kuvvet zoruyla ~aşa <?_ıkamay~n Ar~u~an~8:-Aş munikal çifti, aşağıdaki m~tinde ozetle goreceğımız gıbı tek çareyi tanrılara yakarmakta bulmuşlardır: Majeste, BUyük Kral Arnuwanda ve BUyük Kraliçe Aşmunikal şöyle söyler •yalnız Hatti tllkesi siz tannlara karşı se.f (temiz) bir tllkedir. Siz tannlara yalnız biz Hatti tllkesinde saygı gösteririz. Siz tannlar, tanrısal içgUdUnUzl~ ~ilirsiniz ki; tapınaklarınızla kimse bizim kadar ilgilenmemıştir. Ve siz tannların malları, gUmUşü albnı, hayvan biçimli kaplan (rhyton denilen kaplar) 've elbiseleri ile kimse bizim kadar ilgilenmemiştir. Ayrıca, gUmüş ve albn tanrı yontulan il~ tannların vücudunda (yontularındaJ ne eskimlş ise, tanrıların aletlerinden hangileri es~ş ~~, onları bizim kadar ~se yenilememiştir. ayrıca, kimse sızın kurbanlarınızda temizliğe bu Jlenli uymamış, gllnl~,, aylık ve yıllık bayr~~ böylesine yerine getirmemıştir. (Oysa)siz,tannl~ hizm~tli leri ve kentleri angarya ve haraca zorlandı ve hizmetçileriniz kadın ve erkek köle durumuna getirildi. Siz tannlara ben BUytlk Kral Arnuwanda ve Büyük Kraliçe Aşmunikal her konuda saygı gösterdik. Biz, sizin ekmek .ve sarap kurbanlannızla, besili sığır ve koyunlarınızı yeniden vereceğiz. (Siz) bizim tarafımızı tutun! Düşmanın Hatti Ulkesine nasıl saldırdığını, Ulkeyi nasıl yağmalayıp ele geçirdiğini size söyleyip, sizin nezdinizde onlardan davacı olmak istiyoruz. Bu Ulkeler, siz gökyüzü tannlannın ekmek şarap ve diıer eşyalarınızı verirlerdi (şimdi bunlar hara'c:a bağlandı). işte buralardan, rahipler, tanrı anaları (yani rahibeler), kutsal rahipler çalgıcı ve ilahiciler sllrllldü, tannlann dinsel törenleri (iptal edildi) ve eşyalan oradan atıldı. Oradan Arinna kentinin Güneş Tanrıçası'na ait gllmüş, altın, tunç ve bakır güneş kursları ve hilaller ile bayram elbiseleri (yani tören elbiseleri), gömlekler, kurban ekmekleri, şaraplar ve kurbanlık sığır ve koyunlar gasp edildi. Bu Ulkeler, Nerik, Hurşama, Kaştama, Himuwa, Zalpuwa ve diğerleridir. Sizin bu tllkelerde sahip olduğunuz tapınaklan Kaşkalar yıktılar, siz tannlann yontıılannı kırdılar, rhyton 'lan, gllmüş, altın ve bronz kaplan ve sizin bronz gereçlerinizi ve elbiselerinizi yağmalayıp paylaştılar. Rahipleri, çalgıcı ve ilahi okuyuculan, aşçıları, fırıncıları, çiftçi ve bahçıvanlan da aralarında paylaşıp, köle ettiler. Kaşkalar her şeyinize sahip oldıılar. Bu yüzden, bu tllkelerde kimse adınızı bile anmıyor; kimse size kurban sunmuyor ve sizin için bayram düzenlemiyor. Buraya, Hatti tllkesine de kimse sizin için vergi getirmiyor. Sizlere hiçbir yerden rahipler, çalgıcılar gelmiyor. Kimse size güneş kursları, hilaller, altın ve gllmilş ile elbiseler vermiyor; ekınek, şarap ve hayvan kurban etmiyor. Size bu ülkeleri (yani Kaşkalar'ın yağmaladığı tllkeleri) saydık. Şimdi size sürelcli yalvarıyoruz. Kaşkalar buraya, Hattuşa'ya değin geldiler; Tuhaşuna ve Tahantariya kentlerini vurup, kapılara kadar indiler. Biz, tanrılara saygılı olduğumuzdan, onların bayranılanna özellikle özen gösteriyoruz. Fakat Nerik ili Kaşkalar'ın elinde olduğundan, Nerik'in Fırbna Tanrısı ve diğer Nerik tanrıları için, kurbaulan Hattuşa'dan Nerik yerine, Hakmişa'ya yollamak istiyoruz. Kaşkalar'ı çağırıp, armağanlar verip, ant içiririz. 'Nerik Fırtına Tanrısı'na gönderdiğimiz l..-ıırbanlara dokunmayın, yolda onlara saldırmayın!' Ancak, onlar armağanlan alıp, ant içerler. Ama, ayrılınca andı bozar ve tanrıların sözUnii küçük görürler, Fırtına Tanrısı'nın andının mllhrünü kırarlar, Hatti'dEin giden kurbanlara saldırırlar. Bu duanın en ilgi çekici yönü, tanrılara Kaşkalar'dan yakınılırken Kaşka saldırılarının önlenmesinin, tanrıların da çıkar~arı bakımından gerekli olduğunun, yani Kaşkalar--- durdurulamazsa, bundan en fazla tanrıların kendilerinin zarar göreceğinin vurgulanmasıdır. Buna, tanrılara bir tür şantaj yapılması da denebilir. Hititler'in ikinci yakınma konuları da, Nerik ve yöresindeki kentlerin Kaşkalar'ın elinde olması yüzünden, Hitit pantheon'u içinde çok önemli bir yer tutan Nerik Fırtına Tanrısı'na armağan ve kurban yollanamaması, Nerik yerine Hakmiş kentinde kurulan Fırtına Tanrısı tapınağına gönderilmek istenen eşyanın da yine Kaşka saldırılarından kurtulamamasıdır. Hakmiş kenti, bugünkü Amasya'dır. Nerik kentinin yeri ise, henüz bilinememekle beraber, bunun da kral Hantili döneminde Kaşkalar'ın eline geçen, Karadeniz Bölgesin'de bir yer olması gerekmektedir. Kaşkalar'ın beylerine yapılan toprak bağışlarına ait belgeler de elimize geçmiştir. Toprak sahibi yapılan Kaşka boylarının Hititler'e dost bir topluluk haline dönüştürülmesi ve ekonomik açıdan Hatti ülkesine bağlanmasının amaçlandığı belli olmaktadır. Kaşka beylerine içirilen andlarda ise, Kaşka lar'ın Hitit kralına karşı ihanet girişiınlerinde bulunmamala kışkırtırsa, rı, eğer biri kendilerine bir elçi gönderir de onları kötülüğe onu yakalayıp majeste Hitit kralı önüne çıkarmaları istenmektedir. Sözünü ettiğimiz toprak bağışı belgeleri üzerinde, kral Arnuwanda ve kraliçe Aşmunikal yanında, bir de tuhkaııti unvanını taş\yan Tuthaliya adında üçüncü bir kişi bulunmaktadır. Bunun kim olabileceğine dair bazı varsayım lar ileri sürülmektedir. 10. ŞUPPİLULİUMA 'NIN ÖNCESİ VE SONRASI Arnuwanda ve Aşmunikal'den sonra Hitit tahtına oturan ve Büyük İmparatorluğun ilk güçlü kralı olarak tanıdığımız Şuppiluliuma'nın egemenlik döneminin öncesi Hitit tarihinin µelge açısından kısır ve bu yüzqen de üzerinde hala tartışmalar olan bir kesitidir. İÖ 1380 '!erde başa geçtiği anlaşılan Şuppiluliuma'nın özellikle askeri alandaki faaliyet leri, oğlu ve halefi 2. Murşili tarafından ayrıntılı bir biçimde kaleme alınmış olmasına karşın Murşili, dedesinin adını hiç bir yerde vermemiştir. Ancak, yine babasının döneqıinde başlayıp, 20 yıldır süregelen bir veba salgınına karşı tanrılara yakardığı bir dua metninde, Murşili, babası Şuppiluliuma'nın, Hitit Krallığı'nı Genç Tuthaliya adlı bir kraldan zorla ele geçirdiğini anlatmaktadır. Diğer yandan bir başka belge üzerinde kırık bölümlerinin tamamlanması ile Şuppiluliuma'dan önce bir 2. Hattuşili'nin varlığı daha · ortaya çıkmaktadır. Ancak yapılan tamamlamanın doğru olup olmadığı başka belgeler yardımıyla kontrol edilemediği için, sözühü ettiğimiz kırıklı tablet, bu kralın gerçekten varolduğu ya da yok sayılması ile ilgili yorumların çatışmasına neden olmaktadır. Bu kral gerçekten v~rsa, acaba 2.Tuthaliya'dan önce mi başa geçmiştir? Böylece"VIII. bölümün sonunda sözünü ettiğimiz zaman boşluğu doldurula bilir mi, bunu kesinlikle bilemiyoruz. Kesin olarak bilinen şey, Şuppiluliuma'nın 3. Tuthaliya olarak da kabul edebileceğimiz Genç Tuthaliya'dan tahtı zorla almış olmasıdır. Öyleyse, bu Tuthaliya kimdir? Acaba bu Tuthaliya ile, Arnuwanda-Aş munikal zamanındaki toprak bağışı belgelerinde adı geçen tuhlanti unvanlı Tuthaliya aynı mıdır? bir belgede Tuthaliya'nın oğlunun oğl~ Tuthaliya biçimindeki bir anlatımın bulunması, bu eşitliği doğrular görünmektedir. Bu durumda Arnuwanda'nın, karısı Taduhepa'dan olma oğlu, halası AşmunikaJ'in kraliçeliği sırasında tuhlcanti unvanıyla devlet işlerinde rol almış, olasılıkla kendi annesinin 36 kraliçeliği döneminde de bu görevde kalmış, sonunda babası Arnuwanda'nın ölümü ile boşalan tahtın sahibi olmuşsa ~~• kısa bir süre sonra Şuppiluliuma tarafından öldürülmüş tür. Bu varsayım akla şu soruyu getirmektedir: Şuppiluliu ma'nın taht üzerindeki iddiası nereden kaynaklanıyordu? Y~k~~ ,zamanlarda, Tokat'ın Zile tlçesi yakınındaki Maşat Ho~ t~ ya~ılan kazılarda bulunan bir mühür üzerinde, Şuppıluliuma nın babası olarak Tuthaliya verilmektedir Bu G?nçTut~.a~ya, ya da diğer adıyla 3. Tuthaliya değil, kr~liç~ Nıkalmatı nın kocası ola.n. 2. Tutha~ya olmalıdır. Eğer bu varsayımdan hareket edilirse, Şuppıluliuma da Arnuwanda v~ ~şmunikal'i.n. en küçük kardeşidir ve yaşça onlardan k~ç~ ~lduğu ıçın babası Tuthaliya'nın ölümünden sonra yonet~m~ ele alamamış, tahta ağabeyi ve ablası ortaklaşa geçmı~tır. Ancak ağ~beyinin '>lümünde boşalan krallığa yeğenı Genç bertaraf Tuthaliya'~ın geçmesini hoş görmemiş ve ederek, olgun bır yaşta devletin yönetimini ele almıştır. Şuppiluliuma•~ oğlu ve halefi 2. Murşili bu olayı veba dualarında şoyle anlatmaktadır: Genç Tuthaliya Hatti Ulkesinde egemen ilcen, ona bütün prensler, memurlar ve askerler bağhlık andı içmişlerdi. Babam da ona bağhlık andı içmişti. Fakat babam Tuthaliya'yı cezalandırmaya kalbşın· ca, prensler, soylular , Hattuşa'daki yüksek memurların hepsi babamın tarafını tuttular ... Tuthaliya 'yı ve ona yardım eden kardeşlerini öldürdüler, (ailesinin diğer bireylerini ise) Alaşiya 'ya yolladılar. Buna karşın siz tannlar, efendilerim, babamı korudunuz. Hatti Ulkesinin topraklan düşman eline geçtiğinde, bl!bam onlara karşı sefere çıhp, onlan yendi, topraklan gen aldı. Düşman Ulkelerinden de topraklan Hatti ~esine katb. Onun döneminde Hatti Ulkesi iyi idi, UJkedeki ınsanlar, sığırlar ve koyıınlar çoğalıyordu. Fakat, siz tanrılar, efendilerim, (sonradan) Genç Tuthaliya'nın öcllnu babamdan aldınız; babam, Tuthaliya'nın katli yüzllnden öldll. Babamın tarafını tutan prensler, beyler, memurlar ve askerler de bu yüzden öldüler. Hatti ülkesi de bu yüzden perişan oldu. Şimdi veba daha da kötüleşti; Hatti ülkesi ağır zarara ·uğradı. Tanrılar, şimdi ben Murşili, size babamın suçunu itiraf ettim. Babam (işlediği suçun affedilmesi için) kurbanlar yapmışb. Ama, Hattuşa böyle kurbanlar yapma mışh ... Şimdi ben, Murşili, size efendim olan tanrılara ülke adına da kefaret ödiyeceğim. Siz tanrılar, efendilerim, Tuthaliya'nın (dökülen) kanının öcllnll almak istiyorsunuz, (ama) Tuthaliya'yı öldürenler (yaptıklarını) ödediler, Hatti ülkesi de ödedi. Şimdi, (felaket) benim üzerime de gelince, ben de tüm ailenıle kefan~t ödeyeceğim ... Ben kötll bir şey yapmadığıma ve günah işlemiş olanlardan kimse hayatta kalmadığına göre ... benim yakarışlarımı duyunuz! ... (herkes ölünce) size .kimse kurbanlar getirmez ... Vebayı kovunuz, onu dllşman ülkelere gönderiniz. Hatti ili.kesine karşı yine iyi olunuz! Ben sizin bir rahibiniz ve hizmetçiniz olduğuma göre, bana karşı merhametli olunuz. Kalbimde.ki bu acıyı ve ruhumda.ki bu korl.,ıyu alınız! Bu duada da dikkati çeken nokta, veba salgınının ülkeden uzaklaştırılmasında tanrıların çıktırının olacağı, aksi halde ta:1rılara kurban sunup, dua edecek .kimsenin kalmıyacağı gozdağının vurgulanmasıdır. Bugünkü Kıbrıs ile eşitlenen Alaşiya 'nın,. sürgün ye!i ol~rak seçilmesi de ilginçtir; bu ada daha sonrakı krallar donamında de sürgünlerin yollandığı bir yer olarak kullanılıyordu. Şuppiluliuma tahtı ele geçir~~!nd~ siy~s~l. du~umun iyi olmadığı, Hatti topraklarının buyuk bır kesımının duşmanlar~ kaptırıldığı, yukarıdaki veba_ ~-ua.~ı~?a . ~a açıkça . be~lı olmaktadır. Tarih boyunca gorulduğu gıbı, devletlerın ıç karışıklıkları düşmanların vayılma doğrultusundaki ·istekleri• HİTİTI..ER Şuppiluliumo·yo on üç mühür baskısı. ni sürekli çogaitmış, her zayıflama, istila ve toprak kayıplarını beraberinde getirmiştir. Fa.kat Şuppiluliuma daha prensliğinden başlayarak, genellikle hasta olduğu anlaşılan babasını askeri faaliyetlerde temsil ettiğinden, kral olunca çok deneyimli ve yetenekli bir komutan olarak, düşman ülkelerle başa çıkmayı başarabilmiştir. Oğlu 2. Murşili tarafından anlatılan icraatına göre, Şuppiluliuma babasının Kaşkalar ile yaptığı savaşlarda büyük yararlılıklar göster miş, ayrıca Kaşka korkusu yüzünden boşalmış ola11 sınır bölgelerinde kaleler ve tahkimatlar yaptırarak, kaçan halkı yeniden buralara yerleştirmiştir. Ayrıca Hatti ülkesinin doğusunda, bugünkü Kuzeydoğu Anadolu'ya yerleştirilen Hayaşa ile Anadolu'nun batı ya da güneybatısındaki Arzawa'ya karşı girişilen seferlerde de yine önemli bir rol oynamıştır. Askerlikten anladığı ve bu işi sevdiği, savaşlara hep gönüllü olarak katıldığı, bunu belirten bölümlerde11 anlaşılmaktadır: Bllyükbabam (yani Murşili'nin adını hiç vermediği bllyükbabası, doğal olarak Şuppiluliuına'nın da babası) Kaş.kalı Piyapili'nin ya.klaştığını duyunca, kendisi hasta olduğundan sordu 'Kim gidecek?', babam dedi lci 'Ben gideceğimi' . Böylece, bllyll.kbabam, babamı yolladı. Babam, büyllkbabama şöyle dedi 'Ey efendimi Arzawalı düşmana karşı beni gönder!'. Böylece büyükbabam Arzawalı düşmana karşı babamı gönderdi. Şuppiluliuma krallık tahtına çıktığı zaman, herhalde uzun bir süre Anadolu içindeki kargaşanın yatışması ile uğraşmak zorunda kalmıştı. Krallığının ilk yıllarında Toros sıradağları nın ötesine doğru yayılma girişiminde bulunmuşsa da, anlaşıldığına göre bunda pek başarılı olamamıştı. İlk olarak, bugünkü Elazığ dolayları ile eşitlenebilen İşuwa ülkesi ile bir çatışması olmuş, arkasından Mitanni kralı ile arasında bir sürtüşme başlamıştı. Mitanni kralına gel dövüşelim diye 37 HİTİTLER haber göndermesine karşın, kral, başkenti Waşukanni'den çıkmamış, Hitit ordusu oraya ilerleyince, herhalde Mitanni kuvvetlerince yakılan ekinler ve kapatılan kuyular yüzünden aç ve susuz kalarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu sırada Mitanni kralı Tuşratta'nın eline geçen ganimetler, Mısır firavunu 3. Amenofis'e armağan edilmişti. Hatti-Mitanni çekişmesinin Şuppiluliuma aleyhine sonuçlanması üzerine, Kaşkalar tekrar saldırıya geçmişler ve kral, yayılma siyasetini bir süre için terk edip, iç düşmanlarla savaşmak için kuzeye yönelmişti. Kaşkalar yatıştırılınca, tekrar güneydoğuya ağırlık verilebilirdi, ki 2. Murşili'nin babası ile ilgili anlattıklarından böyle olduğunu anlıyoruz. Ancak yayılma siyasetini yeniden başlatmadan önce, Anadolu içindeki güvenliğin sağlama alınması gerekiyordu. r,üzd~~• ö~celikle Anadolu'nun Bu doğusundaki Azzi-Hayaşa ülkesı ile_bır_ antlaşma yapıldı. Bu antlaşmayı pekiştirmek için de Şuppiluliuma, Hayaşa kralı Hukkana'ya kızını vermiş, fakat antlaşma metnine, göreneklerin ayrı ilci ülke arasındaki gelenek olduğunu, bu nedenle kızının eşlik haklarının korunması için bazı koşulları kabul etmesi gerektiğini de koymuştu. Örneğin, karının kız kardeşi ya da bir başka kadın akrabası sana gelirse, ona yiyecek, içecek ver; yiyin, için ve neşelenin, ama onunla cinsel ilişkiye girmeye kalkışma. Buna izin verilemez ve bunun cezası ölümdür! sözleriyle Hukkana uyarılmıştı. Antlaşmaya göre, gerektiğinde isyan ya da savaş halinde silahla yardıma koşmak, düşmanın ihanetini haber vermek, tutsakları geri vermek gibi yükümlülükler de getirilmişti. Aynı amaçlara, yani, siyasal alanda güçlenmeye yönelik bir antlaşma da Kizzuwatna kralı Şunaşşura ile imzalanmıştı. Mitanni ülkesi nasıl Hatti ile Mısır arasında bir tampon oluşturuyor idiyse, Kizzuwatna da Mitanni ile Hatti arasında aynı rolü oynuyordu. Bu bakımdan, zamanla yine Mitanni yanında yer alan bu ülkenin tekrar Hititler'in yanına çekilmesi gerekmişti. Böylelikle, gerek Mitanni'ye karşı durum sağlamlaştırılmış, gerekse Suriye yolu açılmış olmaktaydı. Antlaşma yapılan Kizzuwatna kralının adının Şunaşşura gibi tam anlamıyla İndo-Ari bir kökene sahip olması dahi, Mitanni'nin yönetici sınıfının buraya da el atmış olduğunu göstermeye yeterli bir kanıttır. Şuppiluliuma bu yüzden Kizzuwatna'yı kendi yanına çekerken, çok akıllı bir dil kullanmıştı: Hurriler Şunaşşura'ya köle diyorlardı. Şimdi ise, majesteleri (yani Hitit kralı) onu gerçek bir kral yaptı... Şunaşşura majestenin huzuruna gelince, majestenin büyü.kleri onun önünde ayağa kalkacak, kimse oturur durumda kalmayacak. Mitanni kralının, armağanlar vererek Kizzuwatna kralını küçük düşürmesini önlemek amacıyla, antlaşmaya şöyle bir bölüm de eklenmişti: Horlar, Şunaşşura'nın Hurri kralından ayrılıp, majeste ile anlaştığını duyar da, Hurri kralı majesteye kutlama armağanları yollarsa, ben, majeste Hurri kra~dan Şunaşşura dolayısıyla verilen bu armağanı kabul etmıyece ğim. Böylece Şunaşşura, alınıp-satılan bir köle durll:mund~~ çıkarılmış olacaktı. Antlaşmanın diğer maddelerınde ıki devlet arasındaki sınırlar da belirleniyor, gerekli durumlarda Kizzuwatna'nın kaç piyade ve kaç arabalı asker gö~?~:ec~ ği saptanıyordu. Herhalde, Kizzuwatna kralını ağır yukuml~ lükler altına sokarak ürkütmemek için, askerlerın beslenme işini Hitit kralı üstlenmişti. Ayrıca, suçluların bu geriye verilmesi de konu edilmişti. İki kral arasına arabozuculuk sokmak isteyeceklerin bulunacağını da hesaba katan Şuppiluliuma, aralarında gönderilecek elçilerin gerçek ve doğruluğuna güvenilebilir haberler taşımaları konusunda da titizlik göstermişti. Yollanan haber, bir tablette yazılı olarak da sunulacak, eğer elçinin söyledikleri ile tabletteki haber birbirini tutuyorsa, elçiye güvenilecekti. Kizzuwatna ile antlaşma yapılıp, bu ülkenin arkad_a!1 saldırrnıyacağı konusunda güvenceye sahip olunca, Hıtıt orduları Kuzey Suriye üzerinde baskı kurmaya başla?'lış~ardı. Hurri kuvvetlerinin bir bölümü de yenilmiş, Şuppıluliuma, Kinza ( = Kadeş, bugün Humus kentinin güneybatısındaki Tel1 Nebı Mend) ve Amurru (bugün Trablusşam yakınların daki kıyı kesimi ) Bölgeleri'ni ele geçirmişti. Ayrıca kıyı kesiminden doğuya doğru içerlere girip, Hurri egemenlik 38 ·alanında kalan Kargamış kentini de kuşatmıştı. Kuşatma sırasında Lupakki ve Tarhuntazalma adında iki generali, bugünkü Bika Vadisi'ndebulunan Amka ülkesine göndermişti. Bunlar, Amka'yı yağmalayıp pek çok tutsak, sığır ve kayım getirmişlerdi. Bu hareket aslında Mısır nüfuz bölgesine saldırmak anlamına geliyordu. Ancak bu arada Mısır firavunu Tutenkaınon ölmüş, devlet başsız kalmıştı. Olasılıkla kendilerini güçsüz duydukları için olacak ki, Mısır tarafından bir karşı saldırı olmamıştı. Bu sırada Mısır kraliçesinden Şuppiluliuma'ya bir elçi geldi; elçinin elindeki belgede şöyle yazıyordu: Benim kocam öldü. Oğlum ise yok. Senin çok oğlun olduğu söyleniyor. Sen oğullarından birini bana verecek olursan, o benim kocam olur. Ben asla kölelerimden birini seçip, kendime koca yapmam. Şuppiluli uma bu haberi dinleyince büyü.kleri toplantıya çağırdı ve onlara dedi ki: 'Böyle bir şey yaşamım boyunca başıma gelmedi'. Sonra Hattuşaziti'yi şu emri vererek Mısır'a yolladı 'Git ve bana doğru haberi getiri Onlar belki beni aldabyorlar, belki efendilerinin bir oğlu vardır. Sen işin doğrusunu bana bildir! Bu habercinin Mısır'a gönderilmesinden sonra Kargamış kuşatması Hititlerce başarı ile tamamlanıp, kent fethedildi. Kuşatma 7 gün sürmüş ve 8. gün kent Şuppiluliuma'nın eline geçmişti. 2. Murşili babasının bu başarısından şöyle söz etmektedir: Babam tannlardan korktuğundan, yııkarı kentte tapınaklara kimseyi sokmadı, kendisi de tek bir tapınağa yanaşmadı, hatta onlara saygı gösterdi. Fakat aşağı kentteki halkın gilmilş, albn ve tunç eşyalannı alıp, Hattuşa'ya taşıdı. Saraya getirdiği tutsakla rın sayısı 3.330 idi. Hititler'in ülkelerine götürdüklerinin sayısı ise belli değildi. Sonra oğlu Şarrikuşuh'a Kargamış kenti ve ülkesinin yöneticiliğini verdi; onu kral yapb. Şuppiluliuma'nın Ön Asya içindeki siyaseti bu bölümlerle gayet açık bir biçimqe ortaya konmaktadır. Yapılan antlaşmalar, olmadığı zaman güce başvurulması, kazanılan toprakları merkezi otoriteye kesinlikle bağlı oğulların· yönetimine terk etmek, bu Hitit kralırun gerçekten iyi bir devlet adamı ve iyi bir asker olduğunu göstermektedir. Kargamış kralı olan oğlunun adı başka kaynaklarda Piyaşili olarak geçmektedir. Şarrikuşuh bir Hurri adı olduğuna göre, belki de çoğunluğu Hurri kökenli olması gereken Kargamış kenti halkına hoş görünmek için bu ikinci ad prense takılmış olabilir; tanrılara karşı saygılı davranmak da, yine aynı taktik amaca yönelik olsa gerektir. Aynı işlem Halep için de uygulanmış, Şuppiluliuma oraya da oğullarından rahip unvanı ile bilinen Telipinu'yu göndermiştir. Kargamış'ın Hitit egemenliğine girmesinden sonra, Mısır'a doğru haber getirmesi için gönderilen elçi sonunda geri dönmüştü. Yanında Mısır elçisi Hani de vardı. Bu elçinin Mısır kraliçesinden getirdiği haberde şöyle deniyordu: Sen neden 'beni aldatıyorlar' diyorsun? Benim oğlum olsa idi, benim ve ülkemin bu utanc~ yabancı bir ülkeye yazar mıydım? Ben başka ülkeye değil,yalnız sana yazdım. Senin için oğlu çok diyorlar. Birini bana veri O, bana koca, Mısır'a,kral olsun! Şuppilu~~ma'nın t::11sır:1~ ilişkileri, yukarda adı geçen iki g?neralinın Amka ~~sını yağma etmesine değin iyi gitmişti. Fırav:un. 4. Amenofıs ın taht~ geçişini kutlamak için Şuppiluliuma ona armağanlar gondermişti. Fakat Amka'da Hititler'in görünmesiyle, Suriye topraklarındaki küçük k:all~J<lar, ~ısır vr:ı Hitit güçleri arasında kalmış ve iki yanlı bır sıyaset ızlemeğe çalışmışlardı. Şuppiluliuma bunları da kendi emri altına almayı başarmış ve yanına çekmeyi bilmişti Şuppiluliuma'nın nüfuz alanı artık Mısır sınırına kad~ dayanmıştı. Anlaşıldığına göre, Mısır ile doğrudan bir çatışmaya girmeye de istekli değildi. Mısır kraliçesinden ~lumlu yanıt ?~tine~, oğullarından Zannanza'yı Mısır'a fıravun olmak ıçın gondermeye karar verdi. 2. Murşili'nin anlatımı ile artık Hatti ve Mısır sürekli dost kalacaklar'dı. Ama bu istek gerçekleşemedi. Şuppiluliuma'nın kraliçenin ilk mektubu üzerine harekete geçmeyip beklem;si, Mısır'da tahta geçme tutkusuna sahip kişilere zaman kazandırmıştı. Onlar da kendi p~anlarını uygulamak için hazırlanmışlardı. Sarayhlardan hırı, tahtı çoktan ele geçirmişti. Zannanza Mısır'a-varmadan yolda öldürüldü. Mısır kronolojisine gör; yak. İÖ 1350'lerde oluşan bu olay, Şuppiluliuma tarafından haber alınınca, kral Zannaza için ağıtlar yakh; tanrılara şöyle dedi: 'ey tanrılar!' Ben bir kötülük yapmadım, ama Mısır halh bana bunu yapb. Şimdi de sınırlanma saldırdılar. Hititler'in reaksiyonu doğal olarak sert oldu. Şuppiluliuma sefere çıktı ve Mısır yaya ve arabalı askerlerini yendi. Yakaladığı tutsalclan üllcesine getirdi. Bu galibiyetin, Mısır topraklarında olmadığı, yenilen Mısır güçlerinin Mısır ordusunun tümünü oluşturmadığı sanılmaktadır. Fakat ne olursa olsun bu çatışma, daha ilerde Kadeş Antlaşması ile bitecek olan Mısır-Hitit savaşına yol açan bir olaydı. Mitanni ile ilk sürtüşmesi başarısızlıkla sonuçlanan Şuppilu liuma düşmanı olan bu ülkenin içişlerini her zaman dikkatle izlemiş ve patlak veren bazı iç çekişmeleri kendi lehine kullanmak istemişti.Fakat Mitanni kolayca çözümlenebilecek bir sorun değildi. Şuppiluliuma'nın geri çekilirken bıraktığı ganimetleri Mısır'a armağan gönderen 3. ve 4. Amenofis'e yazdığı mektuplarda kızına selam söylemesinden, kızlarından birini Mısır sarayına gelin gönderdiği anlaşılan Tuşratta'nın ön Asya içindeki ilişkileri sağlam temellere dayanmaktaydı. Bu kralın tahta geçişi sırasında çıkan kargaşalıklarda Şuppiluliuma, kendi tarafına çekmeyi başardığı Artatama adlı birini başa geçirmeye çalışmıştı. Olasılıkla Mısır güçlerine karşı elde ettiği başarılardan sonra Hatti kralı, Mitanni üzerine ikinci bir ı,efer düzenlenmiş, Waşşukanni'yi yağmalamıştı. Bu yenilgi üzerine Mitanni ülkesinde bazı soylular Tuşratta'ya karşı ayaklanmışlar ve onu öldürmüşler di. Ülke, güçlenmeye başlayan Asur ve Yukarı Dicle Bölgesi'nde olduğu düşünülen Alşe arasında paylaşılmıştı. Bu savaşımlar arasında Mitanni tahtına geçmek isteyen Mattiwaza. Hitit ülkesine kaçarak, Şuppiluliuma'ya sığındı. Hatti kralı ona kızım verdi ve bir antlaşma yaptı.Adı geçen H1T1TI.ER Şunoşuro ile Kizzuwotno orasındaki antlaşmanın metni. Ba. 10408. Eskı Şark Eserleri Müzesi -lstanbul. antlaşl}lada Şuppiluliuma şöyle diyordu: Kral Tuşratta'nın oğlu Mattiwaza'yı elinden tuttum; onu babasının tahbna oturtacağım. Büyüle bir ülke olan Mitanni, mahva uğramasın diye, kızının batırma büyüle Hatti kralı, bu üllceyi yeniden canlandırdı. Tuşratta'nın oğlu Mattiwaza'yı elinden tuttum ve kızımı ona eş olarak verdim. Mattiwaza kralı olduğuna göre, Hatti üllcesinin kralının kızı da Mitanni üllcesinde kraliçedir. Sen, ey Mattiwaza, kızımın üzerine başka ka~ alına! Ona, başka bir kadın eşdeğer duruma gelınesin; kızımı ikinci kadın derecesine indirme. Mattiwaza, gelecekte benim oğullarımın gerçek kardeşi ve eşitidir. Mattiwaza'nın çocukları da benim çocuk ve torunlanmın eşiti olacakbr. Hatti ve Mitanni üllcesinin halkı gelecekte birbirlerine kötülük etmeyeceklerdir ... Hatti üllcesi kralı savaşa giderse Mitanni kralı da onunla gidecektir. Mitanni'nin düşmanı olan,· Hatti'nin de düşmanı olacakbr. Hatti'nin dostu olan, Mitanni'nin de dostu olacakbr. Bundan önceki bölümde de değindiğimiz gibi, Hitit desteği ile ayakta duran Mitanni, özellikle Kargamış kralı olan Hitit prensi Şarrikuşuh (diğer adı Piyaşili)'un çabalarına karşın, Şuppiluliuma'nın ülkede çıkan ve olasılıkla Suriye seferlerinde alınan tutsaklardan kaynaklanan bir veba salgını sonucu ölmesi ile, Asur baskısı altında çökmüştür. Şuppiluliuma'mn dış siyasetinde önemli bir rol oynayan sülaleler arası evlilikler, yalnız Hitit sarayından başka ülkelere prenses gönderilmesi ile kalmamış, Şuppiluliuma da başka sülalelerden kadınlar almıştı. Belgelerde bu kralın eşlerinden biri olarak, Babilli bir prensese rastlıyoruz. S~riye'deki krallıklardan biri olan Ugarit'te (bugün Suriye' nın Akdeniz kıyısındaki Ras Şamra), kral 2: Niqmadu ile yapılan diplomatik yazışmalardan biri üzerindeki mühürde, kocasının adı yanında, Tawananna unvam ile bulunan bu dedim ki: 'Efendim Arinna'nın Gtlneş Tannçasıl Bana kUçUJc diyen ve beni saymayan yöredeki düşman Ulleleri sUreldi senin topraklanın ~a ~aya uğraşırlar. Bana, aşağı gel ve benimle bu Ullelen yeni Arinna 'nın Gtlneş Tannçası benim sözlerimi işitip, bana geldi ve ben babamın tahbna geçer ge~~ez, 10 yıl için~~ ~öredeki düşman Ulleleri yendik. Bu bölumden 2. Murşili nın, daha babası ölmeden zorluklarla karşılaştığı, kardeşinin de hayatta fazla kalmayış_ı yüzünden, düşmanların Hatti topraklarına göz diktikleri anlaşılmakta dır. Ayrıntılı yıllıklarda bulunan şu parça da ilginçtir: onlar (düşmanlar), aşağı Ullenin valisi Hannuti'nin öldüğünü öğrenince bana şu sözleri yazdılar: 'Sen daha çocuksun ve (bir şeyden) anlamazsın. Senin Ullen yıkılmaya (mahkum). Piyadelerin ve arabalı askerl~rin azalmış. Benim piyadelerim ve arabalı askerlerim seninkilerden çok. Babanın askeri, arabası çoktu. Sen çocuksun onunla nasıl bir olabilirsin?' Beni böyle aşağıladılar ve uyruğumdan (olanları) geriye vermediler. 2. Murşili'nin ilk yıllarında Kaşkalar ile uğraşmak zorunda kaldığı, bu arada Kuzey Suriye'de de bazı düşmanca hareketler olduğu anlaşılmaktadır. Kargamış kralı olan amcası Şarrikuşuh, Hitit güçlerinin en büyük desteğiydi. Bu bölge üzerinde Asur etkileri artınca, Kargamış kralı Asurlular ile savaşılması emrini vermiş, fakat Hititler'in burada kendilerine karşı hazırlıklarını duyan Asur komutan ları savaşmaktan çekinmişlerdi. Firavun Haremheb dönemin de, Mısırlılar'ın da Suriye'ye akınlar yaptıkları ve Halep'in güneyindeki Nuhaşşe'nin Hatti ülkesinden koptuğu sırada, yine Şarrikuşuh'un yardımlarıyla Mısır askerleri geri çekilmeye zorlanmıştı. Fakat Kargamıs kralı. Kummanni kentinin, tanrıçası Hepat'ın bfr bayramını kutlamak için Hatti kralı ile Kizzuwatna'da bulustu~u sırada nastalanıp ölünce, bu bölgedelo denge, Hitit ülkesi aleyhine bozulmuştu. Bunun üzerine Nuhaşşe yeniden isyan etmişse de, 2. Murşili onları ekonomik açıdan çökertecek bir önleme başvurarak, yola getirmeyi başarınıştı:Onu piyadeler ve arabalı askerlerle Nuhaşşe'ye gönderdim. Ve ona şöyle talimat verdim: 'Nuhaşşeliler düşman olduklarından, git, onların ekinlerini yak ve onları zarara sok!' O, gidip, Nuhaşşe'nin ekinlerini yaktı. Onları zarara soktu. Nuhaşşe kralları, babama ve bana ettikleri andı bozmuş olduklarından, ant tanrıları tanrısal güçlerini gösterdiler... Kinza ( = Kadeş) kralı Aitalcama'nın en büyüle oğlu, (yandaşı olan Nuhaşşe'nin) nasıl zarara uğradığını ve ekinlerinin azaldığını görünce, babası Aitakama 'yı öldürdü ... Kinza ( = Kadeş) ülkesi tekrar benim yanıma geçti. Fakat ben, onları uyruk olarak kabul etmedim. içtikleri andı bozdukları için, onlara şöyle söyle dim: 'Ant tanrıları öçlerini alsınlar. Oğlu babasını öldürsün, kardeş kardeşini öldürsün ve o kendi etini kendi canını bitirsin'. O (lcomutanlardan biri) Kinza 'ya gitti ve Kinza 'yı aldı. 2. Murşili'nin acımasızca elde ettiği bu başa:ıdan sonra'. Kargarnış'ı da yeniden düzene soktuğunu_ v~ _ol~1: ağa~eyı Şarrikuşuh yerine, onun oğlunu tahta_ ~eçırdığını ~ğrenıyo ruz. Eskiden Halpa (Halep) kr~lı olan, ~ığer a~ab~yı Telıpınu yerine de yine onun oğlu Talmışarruma yı geçırdi ve on~a bir antlaşma yaparak, ıcendine bağladı. Kuzey . Surıye krallıklarından Amurru'nun kralı Duppi-Teşup ıle de, Şuppiluliuma'nın aynı ülkenin kralı Azif'u ile imzal~~~ğı .?ibi, bir antlaşma yaptı. Bu belgenin ge~ıye bakış ~olumun~e özetle şöyle yazılmıştır: Ey Duppı-Teşup, Aziru senın büytlkbabandı. O babama başkaldırdıysa da, babam on~ yola getirmişti. Sonra ise, Nuhaşşe ve Kinza kralları ona ısyan ettiklerinde Aziru onlara katılmamıştı. Babam düşmanlarıy la savaşırk~n. senin büytikbaban A~u da ,ol!unla gitti. O, babamı hep korumuş, hiç öfkelendirmemışti. Babam da Azinı'yu ve ülkesini korumuştu, Babamın, büytikbabandan istemiş olduğu 300 şekel ( = bir ağırlılc birimi) temizlenmiş, birinci kalite altını, her yıl büytikbaban ödemiş, hiç karşı gelmemiş, onu kızdırmamıştı... . . Ugarit arşivlerinde bulunan yazılı belgelerde de, 2. Murşili döneminde bu bölgenin de Hitit nüfuz al~nı içind~ kaldığl;fil belli eden anlatımlar görülmektedir. Ugarıt kralı Nıqmepa ıle yapılan bir antlaşmaya göre Hitit kralı, Ugarit ile sınırı olan bir ülkeyle savaş halinde bulunursa, Niqmepa'nın esas görevi, onun yardımına koşmalc olacaktı. Aynı antlaşma metninde, Şuppiluliuma tarafından belil\l.enen eski sınırlar da onaylanıyordu. Ancak, bazı ufak sınır düzeltmeleri ile, Kargamış kralının egemenlik alanı genişletilmiş ve Ugarit o güne değin işlettiği tuz yataklarından yoksun kalmıştı. 2. Murşili'nin desteği ile tahta geçtiği anlaşılan Niqmepa, buna karşı koyamıyorsa da, ödediği haracın orantılı olarak azaltılmasını istemiş ve bU-istem, Hitit kralı tarafından da olumlu karşılanmıştı. Anadolu içindeki duruma gelince, bu alanda Hititler'in en büyük sorununun Kaşkalar olduğunu ve 2. Murşili'nin de ilk yıllarda bunlarla uğraşmak zorunda kaldığını ~arı~a belirtmiştik. Ancalc bu dönemde, Kaşkaların yone~ biçiminde büyiik bir değişiklik olmuş ve o . za~a1;1a ?~~ bağımsız boylar halinde yaşayan Kaşkalar, şımdi b~. kiş~ yönetiminde toplanmışlardı. Bu olayı 2. Murşili şoyle aktarmaktadır: Pihhuniya Kaşka tarzında hüldlm sürmüyor du. Kaşka ülkesinde tek bir kişinin hüldlmdarlığı olağan değildi· Pihhuniya birdenbire lcral gibi yönetmeye başladı. O zaman' ben majeste ona karşı çılcıp, bir elçi yollayıp şöyle yazclım'. 'sürllp Kaşka'ya götUrdllğün ve benim uyruğumdan olanları bana geri gönder'. Pihhuniya ise bana şöyle yanıt verdi: 'Sana hiçbir şeyi geri vermiyeceğim. Ve sen eğer bana karşı sefere çıkarsan, savaşı hiçbir zaman kendi toprakla rımda kabul etmiyeceğim. Seninle senin ülkende savaşa gireceğim'. Kaska kralının bu meydan okumasına karşı, 2. Murşili'nin karsısında tutunamadığı ve yenilerek. ülkesinin bir kesiminin yakılıp yıkıld,ığı, PihhliİliJa'nın da tutsak edilip Hattuşa'ya götürüldüğü, yine 2. Murşili tarafından anlatıl maktadır. Anadolu'nun doğusundaki Azzi-Hayaşa Bölgesi de Hititler ile sürekli sürtüşme halinde kalmış bir yerdir ve 2. Murşili döneminde de savaşımın sürdüRii anlaşılmalctadır. Krallığı nın 10. yılında 2.Murşili bu ülkeyi barışa zorlamayı başarmıştı Kendi anlatımı şöyledir: Azzi ülkesinin insanları, tahkim edilmiş kentleri savaşta fethettiğinıi görünce, kendileri de dile yamaçlarda, yüksek dağlarda ve tahkim edilmiş .kentlerde tutunabilen Azzi halkı korktular. O zaman, Ullenin en yaşlıları bana gelip, ayaklanma kapandılar ve dediler lci: 'Efendimiz I Bizi mahvetme! Bizi uyruğun olarak kabul et. Biz de şimdiden sonra, sürekli olarak askerlerimizi ve arabalı savaşçılarımızı efendimizin enırine verelim. Bizde bulunan Hatti uyrulclu kişileri de geriye verelim. O zaman ben majeste, onları mahvetmedim; onları uyrukluğa aldım. Yıl kısaldığı için (yani kış yaklaştığı için), Azzi Ullesini düzene sokmadım, fakat Azzi insanlarına ant içirdim. Sonra Hattuşa'ya döndüm ve kışı Hattuşa'da geçirdim ... İlkbahar da, Azzi'yi düzen·e sokmağa gidecektim. Ama, Azzi halkı majeste'nin geldiğini duyunca, bana (birini) gönderip şu haberi ve~<ll!er: 'Sen, efendimiz, bizi bir kez mahvettiğin için, 0 ey efendimiz, tekrar gelme. Bizi uyrukluğa al' ... Bana uyruğumdan 100 kişiyi geriye verdiler Ben de Azzi'ye p!IDedim ve onları uyrukluğa kabul ettim. Bu yıl (yani 11, yıl ıçın_de)_ başka sefere çıkmadım ve Ankuwa'ya gidip orada kışı s.eçırdim. ~!kani~ batı ve. güneybatısındaki Mira, Kuwaliya, gibi ulkelerın kr~_lları ıle de kimi zaman antlaşmalar yoluyla, kimi zaman da guç kullanılarak bir denge sağlanmaya çalışılmış o~d~ğu anloşı.~aktadır. Bazen Arzawa ülkeleri 'bir yıldırım gıbı g~len Hıtıt ordusu tarafından ezilmiş, bazen ise Sen, M!şhuilm~a.' kaçıp babama sığınm.ışbn . Babam seni kabul edip, kendisıne damat yapmış, kızı, kız kardeşim Muwatti' yi sana eş ol~rak_ "\'ermişti. Fakat, sonradan seninle ilgilene !°f:mlş,. senın ~üşmanlannı yenememişti. Oysa ben seninle ilgilendim, senın düşmanlannı yendim. Aynca kentler kurup, onları ~ahlcim edip, askerle donatbm. Ve ben seni Mira lllkesinin beyliğine getirdim sözleri ile ülkenin babsında yandaşlar aranmıştı. 2. Murşili döneminde çok ilginç bir saray entrikasına şahit olmaktayız. Şuppiluliuma'nın ilk karısı Henti'den başka bir de Babi~ bir. eşi olduğuna yukarıda değinmiştik. Sonradan M_~iı:_ıgal diye 'bir Hurri adı da ta.kılan bu kraliçe, ele geçen muhurlere ızöre Tawananna ünvanına da sahipti. Gerek Arnuwanda'nın kısa egemenlik döneminde, gerek ondan sonra başa geçen 2. Murşili'nin krallık zamanının başlarında da, Malnigal, Tawananna unvanını ve bunun kendisine verdiği hak ve yetkilerinden yararlanmayı sürdürmüştü. 2. Murşili- bu durumu şöyle anlatıyor: Babam tanrı. olduğunda, kardeşim Arnuwanda ve ben Tawananna 'ya hiç kötülillc etmedll:, onu görevinden indirmedik. O, babamın zamanında sarayı ve Hatti nllcesini nasıl yönettiyse, kardeşimin döneminde de öyle yönetti. Kardeşim de tanrı olunca, ben de ona kötülillc etmedim, Tawananna'yı hiçbir zaman indirme dim ... Siz tanrılar, onun babamın sarayını bir 'türbe'ye çevirdiğini görmüyor musunuz? Babil'den eşya (?) getirtti, başka eşyaları ise Hattuşa 'da bütün hallca da$}tb; geriye hiçbir şey kalmadı. 2. Murşili bunlara karşın, Tawananna'ya iyi davranmıştı. Fakat Tawananna, gece gündüz tanrıların önünde durup 2. Murşili'nin karısını lanetlemeye başlayıp da, bu beddualar sonucu gelini ölünce, iş ciddileşmişti. Bunun üzerine sarayda Malnigal'den bir mahkeme düzenlendi ve Tawanannalık unvanı ve yetkileri alınıp, saraydan kovuldu ve kendisine bir ev ile yaşamını sağlayacak yeterli maddi olanaklar verildi. Bütün toplumlarda var olan kaynana-gelin çekişmelerine Hitit döneminden bir örnek olan bu olayın nedeni , eldeki belgelerin yetersizliğ! yüzünden kesinlikle anlaşılamamRktAriır. Ancak ölen gelinin adının Gaşşulawiya olduğu sanılmaktadır, 12. 3. HAITUŞİLİ VE PUDUHEPA 2. Murşili'nin uzun yıllar süren egemenliğinin nasıl noktalandığı (İÖ 1310) halckında bilgimiz yoktur. OndAn sonra Hitit Devleti'nin başına geçen ilci kral, Muwatalli (İÖ 1310 1282) ve 3. Murşili (prenslik adı Urhi-Teşup, İÔ 1282 -1275)ile ilgili en ayrıntılı bilgileri sağlayan kaynak, bu ikisi zamanında 42 da çok önemli askeri ve idari görevlerde bulunmuş ve büyük başarılar kazanmış bir prensken, yeğeni 3. Murşili'yi bertaraf ederek tahtı eline geçiren 3. Hattuşili'nin (yaklaşık İÖ 1275-1250) kaleme aldığı ve otobiyografi niteliğindeki metnidir. 3. Hattuşili, Hitit tarihi içinde eşi Pudulıepa ile birlikte, tanıdığımız en kişilik sahibi hükümdardır. Gerek askerlikteki yeteneği, gerekse iç ve dış siyasetteki etkinliği ile, Ön Asya'da bir döneme kendi damgasını vurmuş olan bu kralın otobiyografisindeki ilk bölüm şöyledir: Büyillc Kral, Hatti ülkesi kralı Murşili'nin oğlu, Büyillc Kral Hatti üllcesi kralı Şuppiluliuma 'nın torunu , Kuşşar kralı• Hattuşili'nin s~yundan,. B.üyillc Kral, ~atti üllcesi kralı Tabarna Hattuşili' nın sözlerıdir: Tanrıça Iştar'm kudretinden söz edeceğim; bunu herkes duymalıdır. Ve gelecekte tanrılar içinde İştar ... özellikle kutsanmalıdır. Babam Murşili'nin 4 çocuğu oldu: Halpaşulupi, Muwatalli, Hattuşili ve (bir de) kız çocuk. Bu saydıklarımın içinde ben en küçükleriydi.m ... Efendim İş tar kardeşim Muwatalli'yi, babam Murşili'ye rüyasında gönder di: 'yıllar Hattuşili için kısadır (yani ömrü •ızun değildir)· o sağlıklı değildir. Onu bana ver; o , benim rahibim olsun.' O zam.an sağlıklı olu~•· Ve.babam beni, küçillc çocı,ğunu, aldı ve be°! tanı:ıçanm hizmetine verdi ... Ve İştar, benim efendim, benım elimden tuttu, bana hillcmetti. Babam Murşili tanrı olduğunda, kardeşim Muwatalli babasının tahbna oturdu. Kardeşimin yanında ben de ordu komutanı oldum. Kardeşim beni saray baş muhafızı mevkiine çıkardı ve Yukan Ülke'yi (İç Anadolu'nun kuzey kesimleri) benim yönetimime verdi. Ve ben, Yukarı Ülke'yi egemenliği.m albna aldım ... Efendim İştar beni e.sirgediği ve kardeşim Muwatalli de beni iyi tuttuğu için, efendim İştar'm bana olan koruyuculuğunu ve kardeşimin bana iyi davrandığını görenler, beni kıskandılar. (Benden önceki vali ve diğerleri ... benim kötülüğümü istediler. Ve bana karşı iftira edilmeye başlandı. Ve kardeşim Muwatalli benim için soruşturma açb. Fakat efendim Tanrıça İştar, Die Kunsr olan ilişkileri _hakkında elimizde bazı belgeler varsa da bunların hangı krallara tarihlenmesi gerektiği noktasında bana rüyada göründü ve bana rüyada dedi ki: 'seni bir tannya emanet edeceğim. Korkma 1' . Ve ben (bu) tanrının yardımıyla temize çıktını ... Efendim Tanrıça İştar beni hiçbir zaman ihmal etmedi; beni hiç düşmanlarıma terketmedi. Beni mahkemede karşıtlanma, beni hskananlara karşı yalnı:ı: bırakmadı. Düşmanlardan olsun, mahkemedeki karşıtlanın dan olsun, lcral sarayından olsun, bana karşı edilen sözlere karşı, İştar, beni savundu, her .fırsatta beni ~ardı. Düşmanlanmı, beni çekemiyenieri be~ elime teslim etti, ben onların (işini) tamamladım. Kardeşım, sorunun (aslını) anlayınca, bana hiçbir kötUIUlc yapmadı. Ve beni tekrar (korumasına) aldı, Hatti'nin ordusunu v~ arabalı savaşçıları nı bana teslim etti... butUn Hatti Ulkesındeki komutayı ben üstlendim. Ve beni efendim İştar'ın onurlandırması ile, hangi düşman Ulkesine doğru döndüysem, düşman bana karşı gelmedi. Düşman Ulkelere karşı_ .~e-p b_e~. ~alip ~!•~ ! · Muwatalli'nin kardeşi 3. Hattuşılı nın kişıliğınde buyük hır yardımcı ve ~sker bulduğuna kuşku yokt~. ı:ıattuşili, şimdiye değin dizginlenemeyen Kaşkalar ı s~rekli olarak yenmiş ve kuzey bölgelerinin tek egemenı durumtL?a gelmiştir. O kadar ki, 3. Hattuşili, b:1gü?kü Amasya ıle eşitlenen Hakmiş kentinde özerkliğe sahıp hır kral olmuştur. Bu dönemde Kaşkalar üzerindeki baskısını artırarak, çok eskiden Hantili zamanından beri Hatti toprakları dışında kalmış 'olan kutsal kent Nerik'i te~ar _ele geç~rme~ başarmıştır. 3. Hattuşili'nin böylece ulkenın kuzeyındeki düşmanı frenlemesi ve Kaşka tehlikesini ortadan kaldırması sayesindedir ki kral Muwatalli ülkenin batı ve güneybatısına karşı başarılı ;eferler düzenleyebilmiş ve özellikle Mısır'a karşı sert bir tutum takınabilmiştir. Anadolu'nun batısıyla ha.la tartışmalar sürmektedir. Ancak, Muwatalli'nin batıda birtakım kendine bağlı yerel krallıklar kurarak bu kesimi güvence altına almaya çalıştığı belli olmaktadır. • Hatti ülkesinin batısında ve güneybatısında yerleşmiş toplumların kralları ile yapılan antlaşmalarda geçen bazı yer ve kişi adları da çeşitli yorum ve tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, hangi Hitit kralı zamanında yazıldığı tartışmalı olan belgelerden biri üzerinde şunlar okunmaktadır: Ahhiyalı Attarşiya seni Madduwat ta •~ Ulkeoden kovdu .. Sen, majestenin babasına kaçbn ... maiye~,, Sem, Madduwatta'yı, majestenin babası karın çocukların askerlerin ve arabalı sava~çılarutla birlikte, Attarşıya ?1° kılıcından kurtardı. Yoksa sizi açlıktan köpekle~ l'.IY~cekti. B~adaki Ahhiya ya da başka metinlerde geçen ?ıç~yle. Ahhiya~a ile Yunan belgelerinden bilinen Akaların ülkesı; Attarşıya ile, yine Yunan efsanesindeki Atreus,. yukarıda verdiğimiz belgenin sonlarına doğru çok kırık b!r yerde o~abilen Mukşu adıyla, yine Yunan e~sanesıne göre Troıa savaşlarından sonra Anadolu'nun guney kıyı_larında ':'e Çukurova'da kent kurduğu söylenen Mopsos eşıtle°!11ek ıstenmiştir. Aynı biçimde başka metinler de_ rastlanan ~ır yer adı Apaşa ile Efesos, Milawanda adıyla M~etos ve Milyas aynı tutulmak istenmiştir. Muwatalli'nin Wıluşe.lı Alakşandu ile yaptığı antlaşma da aynı tartışmala rı~ açılm!lsını gerektirmiştir. Alakşandu ile Alaksandros, Wıluşa ıle ise İllion (Troia dolayları) eşitlenmiştir. Anadolu'nun batı kesiminin kimi zaman Hitit egemenliğine girdiği.kimi zaman bağımsız kaldığı.bazı dönemlerde devasal olarak Hattuşa'ya bağlandığı gerek yazılı belgelerden, gerekse Karabel'deki (İzmir'in doğusu) ve Niobe-Sipylos (İzmir'in doğusu)'daki Hitit hiyeroglif yazıtları ile mühür ve heykelcikler gibi bazı küçük eserlerden anlaşılmaktadır. Diğer yandan Troia. Efesos. Miletos, Kolofan ve Müsgebi gibi Batı Anadolu'nun arkeolojik merkezlerinde de Aka varlığına işaret edecek maddi belgeler ele geçirilmiştir. Bu nedenle yukarıda sözünü dtliğimiz eşitle_ı:ne!_eri, bera~erlerinde getirdikleri bazı sorunlar da olsa, tumuyle geçersız saymak yanlış olacaktır. Muwatalli, batı sorununu çözüme kavuşturduktan sonra, kardeşinin de kuzeyde güçlü bir durumda kendisine yardımcı olması sayesinde, bir müddet Hatti'de kalıp bazı di~sel işleri tamamlamıştı. Ülkenin güneydoğu ~ınırları: Mısır__f ıravun!~ rının toprak istekleri yüzünden tehlıkedeydı. Bu yuzden Hıtıt kralı, seferlerini Hatıuşili nakledilmesinden olarak ' ' ' yönelteceği güneydoğu bölgelerine daha yakın bir askeri üs kurmak amacı ile başkentini, Hntıuşa'dan, yeri kesinlikle henüz saptanan:ıayan Datı.aşa ya taşıdı., 1. zamanında başkentın Kuşşar dan Hatıuşa ya sonra. burası hiç kesintisiz yönelim merkezi ol_~rak kalmıştı. Şimdiy~ değin Kuzey Suriye üzerine sefer duzenleyen pek çok Hıtıt kralı. başkenti. yapacakları askeri operasyon ala_nlarına yakla.~tı: maya gereksinme duymadık!a:ı halde, belkıd~ MuwatAll'._nın bu işe girişmesine, kardeşının Yukarı Ülke de f~zla !~uf~z sahibi olmasından korkması da rol oynamış olabılccegı goz önünde tutulmalıdır. Muwatalli'nin Aşağı Ülke'ye çekilmesi, bu bakımdan, İmparatorluğun ikiye ayrıldığına bir işaret da sayılabilir. Diğer yandan kralın Hatt~ışa'dan ayrılınca, bu bölgenin yönetiı:ni~i Ya~Tl_la~ların Başı Mıllanna muwa 'ya terk etmesi de çok ılgı çekıcı bır olaydır. Adı geçen yazman daha sonraki dönemlerde pek çok belgede yazar olarak adı bulunan Walwazili'nin. de babasıd11, ve bu. yazmanların ne clenli önemli görevlerde bulunabileceklerini kanıtlamaktadır. 2. Ramses'in Mısır tahtına oturması ile (İÖ 1290). Suriye siyasetinde Hititler'in aleyhine değişiklikler oldu. Adı geçen firavun, herhalde Hititler'e karşı girişeceği büyük bir savaşa hazırlık olmak üzere daha egemenliğinin 4. yılın_da Suriye üzerine yürümüş ve elde ettiği başarılar sonucunda, önceki bölümde adı geçen küçük ülkelerden Amurru 'nun kralı Beiıteşina, Hititler ile yaptığı ittifakı bozarak. Mısır'ın yanında yer almak zorunda kalmıştı. Firavunun 5. egemenlik yılında ise, Hitit-Mısır ilişkileri çok gergin bir durum gösteriyordu. Savaş kaçınılmaz olmuştu (İÖ 1285). 2. Ramses'in komutasındaki Mısır ordusu Kadeş'e yaklaştı. Savaşın hazırlık evresi için Hitit belgeleri fazla bilgi vermemektedir. Sadece 3. Hattuşili otobiyografisinde savaş tan şöyle söz etmektedir: Kardeşim Mısır'a sefere çı.ktığında, benim yeniden iskan ettiğim (Hattuşili, olasılıkla Kaşla Halli , Devleti'nin tehlikesi yüzünden terk edilmiş olan bölgelere yeniden yerleşmeler yaphğını söyler) bölgelerden aldığım askerleri ve a~abalı savaşçıları Mısır ülkesine, kardeşimin seferine götilrdüm ... Komuta bendeydi. 2. Ramses'in zafer kitabında i~e,_ ~tit ordusu içinde Kaşka, Maşa, Arzawa. Kizzuwatna gıb~ ~ol_geler_in askerlerinin bulunduğu yazılıc•~. Yine savaş1;11 gelı~ımıne donecek olursak, anlaşıldığına göre 2. Ramses, ?1:1" l~ktı_k. ha tası yapmış ve ordusunu oluşturan dört birli~. bırbırınden çok uzak mesafede Kadeş üzerine sürmüştü. Ancak tutsak alınan bazı Hitit gözcülerinin anlatımından durumun farkına varıldı: Muwatalli Mısırlılar'ın umdukları gibi. Halep yakınında değil, hem'en Kadeş'in gerisind~ beklıyordu. Mısır orduları bu duruma göre savaş düze1!1 almaya başlayamadan, Hitit savaş arabaları MısırWar 1 yandan vurdular. Mısır kaynaklarına göre, Hitit ordusunda 3500 araba ve 17000 yaya asker bulunuyordu. Bundan sonra ne olduğunu kesinlikle bilemiyoruz. 2. Ramses, zafer kazandığından söz etmekteyse de, bu gerçeğe pek uygun görünmemektedir. Çjinkü, Hitit kuvvetlerinin. ~am'a kadar ülkeyi yakıp yıktıkları ve Amurru'nun tekrar Hıtıt ~asallığına döndüğü bilinmektedir. HİTİTLER 3. Hottuşili ve eşi kraliçe Puduhepo'yo ait mühür baskıları. kadınından olan oğlu Urhi-Teşup geçmişti. Telipinu fermanı na göre, böyle ikinci dereceden oğullar, ancak birinci d~r~ceden (ya da yaşça en büyük; bu derecelendirme için bak. Bolum VIII) erkek çocuk· yoksa, kral olabileceklerdi. Hititler'e ihanet etm!ş sayıl~1: Benteşina da krallıktan uzaklaştırılmış, yerme Şapılı getirilmiştir. . . , 3. Hattuşili, kardeşi Hitit kralı Muwatallı ye ~ısır_ a karş~ kazanılan bu savaşta yardım ettik~en s?nra _ul½esıne g_erı dönerken, Lawazantiya (kesin yerı bellı d?ğıld_ır) kentıne uğradığını ve orada Tanrıça Şauşga 'nı~ (_İş tar ın dığer adı) ra duruma göre, Muwatalli'nin böyle bir Bu oğlu olmadığı anlaşılmaktadır. 3. Hattuşili , Urhi-Teşup'un tahta geçişinde kendisinin yardımcı olduğunu belirtmekte ise de, kendisinin onu devirerek krallığı elde etmesinde, 3. Murşili adıyla tahta çıkan Urhi-Teşup'un bir harem kadınından doğmuş olmasının ~o~~ olmalıdır. Hattuşili'nin ona karşı isyan edişine bu da bir hibi olan Pentipşarri'nin kızı ve kendısı de ?Ynı tanrıç?1:ı1: rahibesi görevinçle bulunan Pu~~hepa ıle _e_vlendığını yazmaktadır. Hattuşili, otobiyografısınde _bu_ evlı_lığe kutsal bir hava vermeyi, bu e.vlili_ğin tanrıların bır ısteğ_ı ol~u~unu söylemeyi de ihmal etmemektedir. Bu eş, kocası ıle bırlıkte, Hitit tarihinin en etkin kraliçesi olacaktır. . Hattuşili'nin kardeşinin krallığı sır~sında, sonr~kı ?ış siyasetini de etkileyecek bir başka ıcraatı da, ulkesıne dönerken. Dattaşa'daki Muwatalli'ye uğrayıp, onun tahtın dan indirdiği Amurru kralı Bonteşina 'yı. kurta_rması ve beraberinde Hakmiş kentine götürmesidir. Rangı .1:edenle buna gerek duyduğunu bilemiyoruz. Ancak, Hakmış te ona bir ev vermiş ve kendi deyimiyle hiç kötülük yapmamıştır. Hattuşili'nin yokluğunu fırsat bilen Kaşk~!ar'ın ülke~in kuzey kesimlerini. Hakmiş'i de içine almak uzere yemden ele geçirdiklerini . yine onun ağzından öğ_r~n_iyoruz. _Fakat o, Kaşkalar'ı sürmüş ve bu kez kendısını Hakmış kralı. Puduhepa'yı da kraliçe ilan etmiştir. Böylece, yukarıd~ değindiğimiz gibi. ülke onunla resmen Hitit kralı olan kardeşı arasında adeta paylaşılmış olur. . Muwatalli'nin ölumünden sonra Hitit tahtına . bır harem ozur oluşturmuştur. Otobiyografisinde bu açıkça bellidir; Hattuşili kardeşine olan saygısından onun ölümünden sonra bir şey yapmadığını belirtmektedir. ' 3. Murşili adıyla tahta oturan Urhi-Teşup'un ilk işi, başkenti tekrar Hattuşa'ya nakletmek olmuştu. Zaten yeni kralın iç s~y~setinin temelini,_ merkezi otoritenin Yukarı Ülke'yi gıttikçe daha çok etkileyecek biçimde genişletilmesi oluştur maktaydı. Babası Muwatalli'nin Aşağı Ülke'de bulunduğu ·sırada Hattuşa ve yöresinin yönetimi kendisine verilmiş olan ve amcası Hattuşili ile iyi dost oldukları anlaşılan Baş Yazman Mittannamuwa'nın Urhi-Teşup tarafından görevden alınması da, yine kuvvetin tek elde toplanması yolunda atılmış bir adımdı. U_rhi~Teşup ( = 3. Murşili)'un dış siyaseti ile ilgili fazla bir şey bilmıyoruz. Amcası, onu pek tecrübesiz ve yeteneksiz bir kral gibi göstermek 'istemektedir. Fakat elimizde, Hattuşili'nin oğlu kral 4. Tuthaliya zamanında yazılmış bir belge vardır ki, b~~n y~rdımı ile, Urhi-Teşup ( = 3. Murşili)'un Asur kralı ile bırbırlerıne karşılıklı mektup ve elçi gönderdikleri ve dost oldukları ~nlaşılmaktaır. Ayrıca kız kardeşini Anadolu'nun batı_:3ında_kı Şeha Irmağı ülkesinin beyine eş olarak verdiğini de oğrenıyoruz.Hattuşili'niiı anlatımına göre Urhi-Teşup'un amcasını en öfkelendiren hareketi, onun elinden en önemli 2 kenti almak istemesi olmuştur: Ve benim elimden Ha1cmiş ve Nerik'i aldı. Artık dayanamadım ve ona isyan ettiın. Falcat ona isyan ederken (din açısından) pis (bir şey) yapıp, ona arabada ya da evde saldırmadım. Ona (sadece) şöyle düşmanca haber ilettiın: 'Bana karşı kavgayı başlattın. Ve sen büyüle lcralsm, senin bana bıraktığın tele kalede, yalnız ben lcralım. Haydi! Bizim halclcımızda Şamuha kenti İştar'ı ve Nerik kenti Fırtına Tannsı karar versin.' Ben Urhi-Teşup'a böyle yazdığımda, eğer biri deseydi lci 'Sen onu önce lcrallılc mevlciine çıkarttın da, şimdi neden ona isyan e_ttiğini yazıyorsun?' (O zaman diyecek oydu lci) 'Benimle kavgaya başlamasaydı! (O iyi davransaydı, tannlar) bir küçüle lcralın bir büyüle lcrala yenilmesine izin verirler miydi?' ... Ben ona bu sözleri yazınca, o , Maraşş_antiya ( = Kızılırmak) kentinden hareketle, Armadatta 'nm Yukarı Ullce'ye geldi. Yanında, (yani Hattuşili'den önce Yukarı iJllce'nin valisi olan ve bu yüzden Hattuşili'ye düşman olan kişi) oğlu Şipaziti de vardı; onu Yukan iJllce'nin o~dularma karşı asker çılcarmalcla görevlendirmişti. Falcat, Şıpazlti bana düşman olduğundan, bana karşı hiç haşan kazanamadı. Efendim Tannça İştar bana lcrallığı daha önce söz verdiğinden, o sırada,lcanmm rüyasında göründü: 'Kocana destele olacağım. Bütün Hattuşa da kocanın yanını tutacalc. Ben onu üstün tuttuğum için, onu kötü bir (tannsal) mahlcemeye, ~ir kötü (niyetli) tannya, hiçbir zaman terle etmem., Onu şımdi de yükselteceğim ve Arinna'nın Güneş Tannçası nm rahipliğine getireceğim. Sen de, bana, İştar'a güven'. İştar, efendim, benim.le ilgilendi ve bana söylediği gibi de oldu. İştar'ın kudretine burada da mazhar oldum. Urhi Teşup'un bir zamanlar kovduğu (yani ııörevinden uzalclaşbrdığı) beylerin rüyalarında da efendim lştar göründü ve onlan (uyardı): 'Bütün Hatti ülkelerini ben İştar tekrar Hattuşili'ye verdim'. O (yani tanrıça) Urhi-Teşup'u hiçbir yere bırakmadı, onu Şamuha kentinde, bir domuzu ahırına hapseder gibi, hapsetti. Bana düşman olan Kaşkalar da tekrar bana döndüler, bütün Hattuşa tekrar bana döndü. Kardeşime olan saygımdan, ben ona bir şey yapmadım, Urhi-Teşup'u bir esir gibi yanıma alaralc Şamuha'dan çıktım. Ona Nuhaşşe ülkesinde müstahkem kentler verdim ve orada oturdu. O yeni bir isyana kalkışıp, Babil'e kaçacaktı. Ben bunu işitince, onu yakaladım ve deniz tarafına gönderdim. Şipaziti'nin de sının geçmesine göz yumuldu, ama, ben onun evini aldım ve Tanrıçam İştar'a verdim... Prenstim, saray muhafızları komutanı oldum; saray muhafızları komutanı idim, Habnİş kralı oldum; Hakmiş kralı idim, (sonunda) büyük kral oldum ... Efendim Tannça İştar bana Hatti ülkesinin krallığını verdi, büyük kral oldum... Benden önceki krallara. öncüllerime dost olan (krallar) bana da dost oldular. Bana elçiler yollayıp armağanlar gönderdiler. Bana gönderdilleri armağanları benim babalanma ve atalanma göndermemiş lerdi. Bana uyruk olmak zorunda olan krallar, uyruk oldular, Bana düşman olanları, ben yendim. Hatti ülkelerine toprak üzerine t_oprak kattım... Oğlum Tuthaliya'yı da senin (Tanrıça lştar'ın) hizmetine verdim. İştar tapınağını oğlUJII :uthaliya üstlenecel'tir. Ben nasıl tanrıçanın hizmetle~ ısem, o da tanrıçanın hizmetkarı olsun. Gelecekte, Hattuşili ve Puduhepa 'nın soyundan olanların elinden kim İştar'e hizmet görevini alırsa, kim Şamuha İştan'na ait tapınağa, !Dala, mülke, eşya ve ambarlarına göz dikerse, o, Şamuhe lştarı'nın mahkemesi önüne çıkacaktır. Kimse (on!Jlll mallarından vergi alınasın. Ve gelecekte, Hattuşili ve Puduhepa'nın çoculclan, torunlan ve onlann soyundan olanlardan kim başa ~eçerse, tannlann arasında (en fazla) Şamuha İştan'ın kutsasın! Görüldüğü gibi, Hattuşili, 3. Murşili adıyla tahta çıkmış olan yeğeni Urhi-Teşup'u, sürekli Tanrıçası İştar'm yardımıyla alt ettiğini vurgulamaktadır. Onu, hiçbir zaman krallık adı olan Murşili adıyla anmaması da ilginçtir ve Urhi-Teşup'un amcasının gözünde hiçbir zaman kral say_ılmadığı;111_ kanıtla maktadır. Hattuşili'nin kral olmaya nıyetlendiğı, karısı Puduhepa'run da onu kral olarak görmek ist~diği, __ anlatılan rüyalardan açıkça belli olmaktadır. Puduhepa nın ruyasında, Hattuşili'nin 1ştar tarafından Arinna:nın Güneş T~n:.ıçası'nın rahipliğine yükseltilmesi, bu görevın sadece buyuk kra~~ sahip olabildiği bir dinsel unvan olması dolayısıyl!3, ~~lt~şılı tarafından kendisine İştar'ın krallık vaad ettığı bıçımınde yorumlan~aktadır. Görüldüğü gibi, kralın yaşa~ında rüyalar çok önemli bir yer tut~aktadır .. İştar, yuksek mevkilerde bulunan beylerin de ruy~sı~a gırere_~ ... onlara, krallığı Hattuşili'ye vereceğini bildirmıştır. O~l~ gorulme~t~ dir ki, Hattuşili bir rahip ve İştar'a bağlı hırı olduğ~ _ı~ır. arkasına tüm rahip kitlesini almış ve onların ?a etkisı ıle yandaşlarının sayısını artırmıştır. Ayrıca kendı tutkularını da gizleyerek, yaptıklarının tanrı isteği olduğuna, etraf~~ı olduğu kadar, herhalde kendini d_e inandırmıştı.r. ~?t~_uşı~. yeğeni ile doğrudan-bir savaştan s?z etmemektedır. Buyuk b!r olasılıkla, kendi yanına çekmeğı başardığı beyler, Urh~ Teşup 'u kaçmasına fırsat vermed~n tutuklamışlardır. Urhı Teşup'un Nuhaşşe'ye gönderilmesı, arkasında kaçış P.la~la rının haber alınmasından sonra de~ . yö_n~ne. sur~~n~ gönderilmesi anlatımlarından, özellikle ıkınc~sı, bıraz ustu kapalı geçiştirilmeye çalışıl?n . bir g~_rçe?.ın anlatılması izlenimini yaratmaktadır. Denız yönün~ sozleı ınden acaba ne kasdedilmektedir? Eğer, sürgün yerı olarak Kıbrıs Ada~ı seçilmiş ise, bunun açıkça belirtilmesinden kaçınılmasının bır HİTİTIER Sol üst. Kodeş Antloşması'nı yapan fara/lordan Mısır Firavunu 2.Ramses'in heykeli. Alt ve sag üst: Mısır kaynoklarına göre Kadeş Savaşı'nda tutsak alınan HititJi askerler. Yan sayfa: Hitit/er ile Mısırlılar arasında yapılan ilk devletlerarası antlaşma olan Kadeş Antlaşması'nın metni. Bo. 10403. Eski Şark Eserleri Müzesi-lsıanbuJ. nedeni olmalıdır. Belki de Hattuşili, Urhi-Teşup'un aldığı bütün önlemlere karşın, elinden kurtulduğunu söylemek istememekte ve bundan dolayı dolambaçlı anlatımlara başvurmaktadır. Gerçekten de Mısır firavunu 2. Ramses, Anadolu'nun batı değ~diğinıi,z, ~ra kesiminde bulunduğuna daha önce ülkesi kralına yazdığı bir mektupta Urhı-Teşup tan saz etmektedir. Anlaşıldığına göre Mira beyi, Ramses'e daha önce bir mektup yazarak, Urhi-Teşup'un ?uru~ı.u. ile ilg!li bazı _bilgiler vermiş ya da ondan bilgiler ıstemıştır .. ~elki ?e Urhı-Teşup'u Hattuşili'ye karşı kullanmak amacını guden ıs teklerde bulunmuştur. Ramses ise mektu bun?a, duru~~ _Mira beyinin yazdığı gibi olmadığından bahısle, kendısı ıle Hatti kralı arasında bir antlaşma bulunduğunu (bu antlaşma 1270 yıllarında imzalanan ve ~~deş savaşının sonucunu belirleyen belgedir) ve artık barış 19ınde yaşamak istediklerini yazmaktadır. Ayrıca, yine fıravunun anlatımına göre, Hatti kralı ondan Urhi-Teşup'un olasılıkla kaçarken beraberinde götürdüğü altın, gümüş ve bakır eşyasını ve a Uarını vermesini de istemiştir. Mektubun ondan sonrası kırıktır, ancak, Ramses'in Mira kralına, bu işe is~em_ed_iğini bulaşmak ve Urhi-Teşup yüzünden Hatti ile arasını bozmak yazmasının nedenini anlamak güç değildir. İşın ~gınç yanı, bu mektubun Hattuşa arşivinde elimize geçmış_ olmasıdır. Büyük bir olasılıkla, iyi bir diplomat olan Mısır fıravunu, Urhi-Teşup'u Hattuşili'ye geri vermemiş, ama onun başkaları tarafından Hitit kralına karşı bir koz olarak kul!anılma~ı~a da en_gel olmuştur. Herhalde iyi niyetini belırtmek ıçın de, Mıra kralına yazdığı ve onu bu işe karışmaması için uyardığı mektubun bir kopyasını Hattuşili' ye de göndermiştir. Böylece, Hatti kralına kendi sadakatini kanıtlamış olmakta, hem de ona karşı girişilen komplolardan onu haberdar etmektedir. Hattuşili ise, Urhi-Teşup'un 47 HİTİTLER Mısır'da kalmasının kendisi için bir tehlike yaratmıyacağına emin olmalıdır ki, bildiğimiz kadarıyla bu yüzden Ramses ile aralarında yeni bir sorun çıkmamıştır. 3. Hattuşili'ye ait yeterli belgeye sahibiz. Ancak, bunları kronolojik bir sıraya sokmakta güçlük çekiyoruz. Buna karşın özellikle dış siyasetinin ne olduğu ana çizgileriyle belirlene bilmektedir. Kendi otobiyografisinde de anlatıldığı gibi, zorunlu olanlar zaten Hititler ile dost geçinmeye çalışmış, karşı çıkanlar ise, eğer yeteri derecede güçlü değiller ise, Hattuşili tarafından yenilmişlerdi. Bu arada, iki düşmanı birbirine kırdırmak gibi taktiklere başvurulduğunu da öğrenmekteyiz. 3. Hattuşili, 1. Salmanasar döneminde Asur ile iyi ilişkiler içindeydi. Oysa ondan önce Adadnirari dôneminde, Asur'un Hatti ülkesine pek dost olmadığı, yazarı belirlenemeyen bir Hitit kralımn şu mektup müsveddesinden anlaşılmaktadır: .. . Hurriler'e karşı kazandığın zaferlerden söz edip duruyor sun. Silah gücüyle kazanmışsın ... büyüle lcral olmuşsun. Falcat neden hep kardeşlilcten dem vuruyorsun? Sen ve ben sanki bir anadan mı doğduk? Bunun yazarının Muwatalli olması olasıdır. Hattuşili döneminde işlerin düzeldiği, elçilerin gidip gelmesinden ve armağanların karşılıklı gönderilmesinden bellidir. Fakat bu ilişkilerin nasıl iyi duruma gelebildiği, eğer şu mektup Asur kralına yazıldı ise (bunu kesin olarak sapta yamıyoruz), kolay anlaşılır gibi değildir: Ben lcrallığa geçtiğimde, sen bana elçigöndermedinOysabir lcralm tahta geçmesinde gelenek, kendi düzeyindelci lcrallarm ona güzel kolculu yağlar ve bir lcrali elbise armağan etmesidir. Oysa sen bunların hiçbirini yapmadın! Diğer yandan, Babil kralına Hattuşili'nin yazdığı bir mektupta da şunları okuyoruz: Duydum li, kardeşim erkek olmuş, ava çıbyormuşl Kardeşim Kadaşman-Turgu'nun adını Fırbna Tannsı yükselttiği için, çok sevinçliyim. Şimdi kıırdeşime diyorum ki: 'artık git ve düşman Ullcesini yağmala I Düşman Ullcesine sefer düzenle ve düşmanı yen I Bil ki, sefere çıktığın Ullce karşısında sayıca 3-4 kez daha UştilnsUnl Düşman ülkesinin adım vermemesine karşın, bunun Asur'dan ·başka bir ülke olamıyacağı açıktır. Aynı tür bir anlatıma da 3. Hattuşili'den sonra tahta geçen oğlu 4.Tuthaliya'nın, Asur kralı Tukultininurta'ya yolladığı meıcnıpta rastlanır. tsunda da, .l<I'aıın ıcendisinden 3-4 kat daha az sayıda olan bir düşman ülkesine sefer yapması dileğinde bulunulmaktadır. Hattuşili'nin Asur ve Babil siyaseti, iki gücün birbirine düşman edilmesi ve böylece özellikle Asur'un dikkatinin Hatti sımrından uzaklaştırılması biçiminde uygulanmıştır. Dış görünüşteki dostluğa karşın, iki tarafın birbiri için iyi emeller beslemediği böylece ortaya çıkmaktadır. Yukarıda, 3. Hattuşili'nin, kardeşi 1\:fuwatalli'nin Amurru tahtından attığı Benteşina'yı onun elinden alıp, Hakmiş'e götürdüğüne değinilmişti. Benteşina'nın Urhi-Teşup zamanın da da orada kaldığını düşünmek hatalı olmayacaktır. Hattuşili otobiyografisinde, yeğeni Urhi-Teşup'a 7 yıl sabırla dayandığım belirtmektedir. Bu kadar uzun süre Benteşina orada ne yapmıştır, bunu bilmiyoruz. Fakat hemen şunu da söylememiz gerekir ki, Hattuşili tahta geçmek için 7 yıl beklememiş de olabilir. Bu 7 sayısı, uzun süre beklediğini anlatmak için kullanılmış bir mecaz da sayılabilir. Urhi-Teşup'u krallıktan atar atmaz Hattu~ili,_ eski dostu Benteşina 'yı yeniden Amurru krallığına geç~rmış ve onunla bir antlaşma imzalamıştır. Bu antlaşmanın aile bağlarıyla da pekiştirildiği, şu satırlarda okunmaktadır: Büyük Kral Muwatalli ölünce ben Hattuşili, babamın tahbna oturdum. Benteşina'ya ilin~i kez Amıırnı (lcrallığmı) verdim; babasının evini :(yani sarayını) ve krallık tacını ona verdim. Aramızda (gerçek bir) dostluk kurduk. Benim oğlu,m Nerikkaili, Amurrulu Benteşina'nın ku:ını eş olar~ aldı. Ben de kızını Gaşşulawi'yi, Amurnı lcrah sarayına, Benteşina'ya eş plarak verdim. O Amurnı'da lcraliçelik mevliine geçecek. Amurru Ullcesinde lcrallığı kızımın çocukları, torunları sürdürecek ler... Amurnı Ullcesinin egemenliğini , Benteşina'nın, oğlunun, tonınunun, Benteşina'nın kardeşinin ve benim bmnın soyunun elinden kimse almasın .. , Bugünden sonra sen, efendin Büyüle Kral Hattuşili'yi ve efendin Büyük Krallçe 48 Puduhepa 'yı VA onların tonınunu lcrallık açısından kolla mazsan, tanrılar önün.de e~ğ_in bu an~ (~ lanetine uğra!). Böylece, Amurru ülkesınde Hıtitler kendilerıne bağlı birvasa} kral daha yaratmışlardır. Mısır'la olan ilişkilere gelince; Muwatalli ile 2. Ramses arasındaki Kadeş Savaşı'nın ardından yıllar geçmesine karşın iki ülke arasında ne yeni bir savaş çıkmış, ne de barış antlaş~ası yapılmıştı. İki taraf _ta. stat~ko'nun ~o~ını arzu etmiyor gibi davranıyor, bırbırlerınden çekiniyorlardı. Savaş, Ramses'in 5. ~allık ~~a olmuştu, _l~a~ ve Mısır arasındaki antlaşma ıse Ramses ın tahta geçışının 21. YlWla rastlamaktadır. Aradaki bu 16 yıllık süre içinde, Hattuşili ile Mısır firavunu arasında elçiler ve mesajlar gidip gelmiştir, Urhi-Teşup'un Mısır'a k~çmış v~ ~~ri ve:_ilmemiş olmasınında antlaşmasının gecikmesınde buyük rolu olmuştur. Sonuçta imzalanan antlaşmanın Urhi-Teşup'un da geleceğini eilileyip etkilemediğini bilmiyoruz. Antlaşma metni daha önce ve değindiğimiz gibi, o zamanın diplomatik yazışma dili olan Akadça Mısır .. dilinde hazırl~nınıştı:. -~ir yiizünde Hattuşili, diğer yüzunde Puduhepa nın mühur damgala_rı bulunan, gümüş bir tablet üzerine kazıttırılarak yazılmış ve Mısır'a gönderilmiş olduğunu bildiğimiz Akadça nüshası, ne yazık ki şimdiye değin elimize geçmemiştir. Fakat, aynı metnin kil bir tabletteki kopyası Boğazköy arşivlerinde bulunmuştur. Mısır tapınaklarında aynı konuyu işleyen yazıtlarda ise, Kadeş Antlaşması'nın, özellikle baş bölümleri Mısır'ı daha kazançlı ve Hititler'den daha üstün göstermek amacı ile değiştirilmiştir. Oysa, antlaşma tümüyle eşitlik temeli üzerine kurulmuştur. Bunda her iki kral da birbirlerini kardeş saymakta, yapılan antlaşmanın Hatti ve Mısır ülleleri arasında güzel kardeşlik ve güzel barışın sonsuz olacağı belirtilmektedir. Yalnız antlaşmayı yapaİl taraflar değil, Hattuşili ve Ramses'in çocukları da bu barış içinde kardeş olmuşlardır. Antlaşmada, karşılıklı dayanışma ve saldırmaı lık fikri de öncelik taşımaktadır. Ne Büyüle Kral, Mısır krah Ramses, sonsuza değin Hatti ülkesinden birşey almak için saldıracak, ne de Büyük Kral, Hatti kralı Hattuşili, sonmuı değin Mısır'dan bir şey almalc için saldıracaktır. Diğer yandan, eğer bir başka düşman, Hatti Ullcesine sefer düzenlerse ve Büyük Kral, Hatti ülkesi icralı Hattuşili, bana haber yollarsa 'gel, bana ona karşı yardım et,', Büyük Kral, Mısır ülkesi kralı Ramses savaşçılarını ve- arabalannı yollayacalc, Hatti Ullcesinin öcünü alacalctır. Antlaşmada üstünde durulan sorunlardan biri de içteki isyanlardır: Ve eğer Hattuşili, Büyük Kral, Hatti ülkesi icralı, hizmetkarlarına ( = uyruklarına) kızarsa ve onlar, ona karşı suç işlerse ve sen Büyük Kral, Mısır Ullcesi icralı Ramses'e haber yollarsan, Ramses arabalarını ve askerlerini gönderecek ve karşı gelenleri yok ~decektir. Doğal olarak, Hattuşili de, kardeşi Ra~ses, ?öyle i_steklerde bulunursa, 2 aynı yükümlülükleri yerme getırecektır. Suçluların geriye verilmesi de antlaşmada yer almaktadır: Ve Hatti ülkesinden bir adam kaçarsa, ya da ada1? ya da 3 adam, Büyüle Kral, Mısır Ullcesi kralı, kardeşım Ramses'e gelirse, Ramses onları yakalayacak ve kardeşi Hattuşili'ye geri yollatacaktır. Bu sonsuz kardeşlik ,,e banş antlaşması ile Hitit - Mısır ilişkileri bir daha bozulmamıştır. Hattuşili'nin Puduhepa ile olan evliliği Hitit tarihi içinde baş½başına bir bölüm oluşturur. Çünkü, kişiliği ve kudreti ile kraliçe Puduhepa'yı Hattuşili döneminden soyutlamaya olanak yoktur. Hattuş~li. ot~biyografisi_nde, Puduhepa'ya rastladığı ve onunla evlendiğı doneme değın, ailesi ile ilgili fazla bilgi vermez. Aslında, kardeşlerinin adlarım sayması dahi, diğer Hitit krallarının bel~e-~e~inde ana adı bile verilmediği düşünülecek olur~a: ~at!'1şıli_ mn olağandan fazla aile bağlarına önenı verdiğ_ım gosterır. Kardeşlerden Muwatalli'nin, icraatını daha once ~ördüğümüz Hitit kralı olduğunu biliyoruz. Adının ~alp~şulul?ı olduğu bilinen diğer erkek kardeşten bir daha ~ç .~oz edilmemektedir. Bunun, Muwatalli tahta geçmede~ olmuş olduğu düşünülebilir. Kız kardeş ise, Muwatalli zamanı1:1da Batı Anadolu beylerinden Şaha Irmağı Ülkesi'nin Maşturı adlı kralına gelin gitmiştir. 3. Hattuşili bu HİTİTLER kardeşlerim saydıktan sonra, kendisinin Puduhepa'dan önce evli olup olmadığını: evlenmiş ise, çocuklarını da hiç söz konusu_ etmemekte~r. Ancak bildiğimiz, Kadeş Savaşı'nda, kardeşı Muwatallı ye yardım edip ülkesine dönerken Lawazantiya kentine uğradığı ve orada Pentipşarri'nin kız~ varsayarak Pu~u!ı~pa ile tanrıların isteği üzerine evlendiğidir. Evlenme tarıhı ıle Kadeş Savaşı ~r1;1s!nda bir yıl geçmiş olduğunu İÖ 1284 tarıhinı elde ederiz. Gerek babası Pentipşarri, gerekse Puduhepa, Hurri kökenli adlar taşımaktadırlar. Lawazantiya kentinin yeri belli değildir. A?cak Pudll?epa, bir yer~e Kizzuwatna ülkesinin kızı, başka bır belgede ıse Kummannı ülkesinin kızı olarak geçmektedir. Kizzuwatna, daha önce değindiğimiz gibi, bugünkü Çukurova ve dolaylarına, Kummanni ise (Roma dönemindeki adı Commana) günümüzdeki Şar'a yerleştirilmektedir. Her iki yerin, Hititler döneminde aynı bölgenin sınırları içinde kabul edildiği, belgelerden anlaşılmaktadır. Hem babanın hem kızının hizmetinde oldukları tanrı ise, Lawazantiya İştar'ı ya da Hurca adıyla Şauşgq olarak bilinen tanrıçadır. Bütün bunlar, Puduhepa'nın Hurri kökenini açıkça vurgulamakta dır. Hattuşili ve Puduhepa'nın, kral ve kraliçe olmadan önce rahip ve rahibe görevlerinde bulundukları düşünülecek olursa, bize kalan belgelerinde neden bu kadar dindar gözüktükleri, neden her işlerinde tanrısal güçlerin karışma sına değindikleri daha iyi anlaşılır. Kraliçenin mühürlerinden biri üzerinde dahi dindarlığı belli olmaktadır: Hatti llllcesi prensesi, yeryüzünün efendisi Arinna'nın Güneş Tannçası' nın gözdesi, Tannçanın hizmetkarı, Kizzuwatna üllesinin lıcızı Puduhepa'nın mührü. Bu anlatımın elimize geçmeyen ve Mısır'a gönderildiği söylenen, Kadeş Antlaşması'nın yazılmış olduğu gümüş tabletteki mühür üzerinde kullanıldığı, bunun başka belgelerdeki tanımından öğrenilmektedir. Puduhepa gibi, Hattuşili de dinsel görevlerini Ugarit'te bulunmuş bir mühründe belirtmiştir. Büyüle Kral, Hatti üllesi icralı, kahraman, Arinna'nın Güneş Tannçası'nın, Nerilc kentinin Fırtına Tannsı'nın ve Şamuha kentinin İştan'nın gözdesi, Hattuşili. Puduhepa'nın, her fırsatta tanrılara dua ettiğini, özellikle kocasının sağlığı ve uzun ömürlü olması için yakardığını, elimize geçen dua metinlerinden biliyoruz. Puduhepa, pek çok resmi belgeye, kocası ile birlikte mührünü koymuştur. Bunlardan çoğu ferman niteliği taşıyan metinler dir. Kraliçenin dış siyasette etken olduğu, Ramses il~ yapılan antlaşmaya da mührünü basmasından anlaşıldığı gıbı, Mısır kralından gelen mektuplardan bir bölümü doğrudan doğruya kraliçeye gönderilmiştir. Ramses'in 34. krallık yılında, bir Hitit prensesinin firavuna gelin gönderildiği bilinmektedir·. Mısır'daki Abu Simbel'de bulunan ve düğün steli adıyla bilinen eserde, prensesin Mısır'a gelmesi anlatılırsa da Hattuşili'nin Mısır'a gitmemek ıçin bahaneler bulduğu ve böyle bir seyahatten kaçındığ> ~nl~ş.ıl~~ktadır. Raıı_ıses, ... kardeşim beni görmeye gelse, bırbınmızın yüzünü görsek diye, Hatti kralını çağırmış, an~a~ Hattu_şili bu çağrıya majestenin ayaJclannın yanması ıyı .. olur 01In:a~ ~~ac~ğıı_ıı yazarak, Iç~rşılık vermiştir. R1;1mses ın hare~ıne !ki~~ı bır Hitit prensesinin daha gelin olarak gonderıldığı de belgelerden öğrenilmektedir. ~ısır kaynakları b_u olayı ~u sözlerle açıklamaktadır: Hatti prensı, Ramses e, Mısıra ikinci kızını gönderdiğinden, Hatti ülkesinden, Kaşlca üllesinden Arzawa üllesinden çok ganimetler ve aynca pek çok at sUrüİeri pek çok sığır sürüleri, pek çok koyun sürüleri, pek çok küçüle baş hayvan s';""illeri gönderdi. İşte ,bu evlenmelerle ilgili olarak, Ramses ten doğrudan Puduhepa ya yollanan mektup çok ilgi çekici bir anlatım ve içerik taşımaktadır: Tanrı Amon'un gözdesi, Güneşin oğlu, Mısır üllesi kralı Büyüle Kral Ramses şöyle der: 'Hatti üllesinin kraliçesi, büyüle kraliçe Puduhepa 'ya söyle ki, işte ben, lcardeş!fi, iyiyim. Evlerim, oğullarul!•. ?rdularım, atlarım, arabalanm iyidirler. Ülkemde çok ıyililc vardır. Sen, lcu kardeşim, iyi olasın! Evlerin, oğulların, o~~~arın, atların arabaların iyi olsunlar! Ülkende çok ıyililc olsun! Kı; kardeşime şöyle söyle ki, işte elçilerim, hz kardeşimin elçilerı ile birlikte bana geldiler. Onlar bana, kardeşimin, Hatti ülkesinin kralı, Büyüle Kralın iyiliğini bildirdiler. Kardeşimin, hz kardeşimin ve üllelerinizin iyi haberlerini alınca çok sevindim ve şöyle dedim 'Çok şükür, iyidirler!'. Kız kardeşimin bana gönderdiği mektubu gördüm ve Hatti üllesinin Büyüle Kraliçesi olan hz kardeşimin çok güzel bir biçimde yazdığı konulan işittim. Kız kardeşime söyle ki, kardeşim Hatti ülkesinin kralı, Büyüle Kral baı;ıa şöyle yazdı: 'Kızımın başına güzel kokulu yağı dökecek kişileri gönder; onlar onu (prensesi) Mısır kralının, Büyüle Kralın evine götürsünler'. İşte, kardeşim bana böyle yazdı. Kardeşimin hana haber verdi2i hu karar colc ve nele cok ~eldir. Mısır ülkesinin tannlan ve Hatti üllesinin tanrılan ili büyüle ülkeyi ebediyyen bir ülke olarak birleştirmek için bizi bu karara yönelttiler!. Söz konusu edilen, gelinin başına bir tür parfüm olan iyi kokulu yağ sürme işlemi, anlaşıldığına göre nişan töreninin bir bölümüydü . Tahta çıkacak veliahtların başına da parfüm sürmenin, bu çağın geleneklerinden olduğunu bilmekteyiz. Kraliçe Puduhepa'nın başka ne gibi devlet işleriyle uğraşmış olduğunu gösteren bir başka belge de, Kuzey Suriye'nin Akdeniz kıyısında, Ras Şamra'da bulunan ve bu dönemde Hitit İmparatorluğu'na bağlı bir krallık olan Ugarit'teki Hitit uyruklu tüccarlarla ilgilidir. Bu tüccarlar, klasik dönemdeki adı Olba, şimdiki adı ise Uzuncaburç olan, Ura kentinde (Mersin'in batısında) oturmakta ve Suriye limanları ile iş yapmaktaydılar. Ugarit kralı Niqmepa'ya hitaben yazılmış bu belgede şöyle denmektedir: Senin bana yazdığın 'Ura halkından olan tüccarlar, hizmetkarının üllesine yüle olmaktadır' konusunda, ben, majeste Ura ve Ugarit hal.lcı ile ilgili olarak şu karara vardım: Ura halla iyi mevsimlerde Ugarit'teki işlerini görsünler. Fakat lcışın Ugarit'ten kendi üllelerine dönmeye zorunlu olsunlar. Böylece Ura halla, lcışın Ugarit'te kalmaya, ev ve arazi satın almaya izinli değillerdir. Bu da Hattuşili yanında Puduhepa ' nın mührünü taşımaktadır. Puduhepa ve Hattuşili'nin kendi çocukları yanında, Hattuşi li'nin önceki bir evliliğinden ya da harem kadınlarından da çocukları doğmuş olmalıdır. Benteşina'nın kızını alan Nerikkaili ve Benteşina'ya !:JŞ olarak verilen Gaşşuiawi'nin Puduhepa'mn doğurduğu çocuklar olmaması gerekir. Çünkü, Benteşina, Hattuşili'nin, yeğeni Urhi-Teşup'u tahttan indir mesinden hemen sonra, yeniden Amurru krallığına geçirilmiş ve kendisi ile bir antlaşma imzalanmıştır. Bu tarihte Hattuşili ile Puduhepa'nın evliliği üzerinden ancak 9 ya da 10 yıl geçmiş olmalıdır ki, o zaman Nerikkaili ve Gaşşulawi'nin evlenecek yaşa gelmedikleri açıktır. Ancak, eğer, Benteşina ile yapılan antlaşma, onun tahta çıkarılışından çok sonra yazılmış ise, bu çocukların da Puduhepa'nın doğurduğu çocukları olabilmesi olasıdır. Ramses'e verilen kızların, bu Hitit çiftinin ç?c.ukları ol~8:sı, yaşları açısından uygundur. Hatırlanacağı gıbı, Hattuşıli ıle Puduhepa'nın evliliği Ramses'in 5. ya da 6. krallık yılına, bu prenseslerden birinin karşı_n'. Ramses'e gelin gönder_H,~~si ise, fir~vunu~ 34. krallık yılına rastlar. Hattuşıli nın Puduhepa dan once evlendiğini söylememesine herhalde çocukları vardı. Zaten Puduhepa'nın k~n?.ıs~. ?.e, sar_?ya geldiğinde bulduğu çocukları bizzat buyuttuğunden soz eder. Ayrıca bir başka tablet üzerinde de, pek açık olmayan bir anlatım kullanılarak, Hattuşili'nin oğulları ve torunları ile, Puduhepa'nın soyu birbirinden ayrılmıştır. Hattuşili'ni~ ne zaman öldüğünü kesinlik.le saptayamıyoruz. Ama k~ndınden ~onra devletin başına, P1Jduhepa·nın doğurmuş olduğu bır oğulun geçtiğini belgeler kanıtlıyorlar. Bu oğul ise 4.'l\ıthsı.liya'dır (IO 1250). 13. PARLAK BİR DÖNEMİN VARİSİ: 4. TIITHALlYA Puduhepa'nın kraliçelik Unvanını ve bunun kendisine sağladığı hak ve yetkileri, kocası 3. Hattuşili'nin ölümünden sonra kr~l o_lan oğlu Tuthaliya zamanında sürdürdüğü, belgeler uze_rı_nde bulunan mühürlerinden anlaşılmaktadır. ~u.°;1ar?an bırı, Şahurunuwa adlı birisine verilen topraklarla ılgılı_ bır bağış belgesidir. Toprak bağışı, kral Tuthaliya ve kra~çe ~~duhepa tarafından düzenlenmiş, şahit olarak ta Nerıkkaılı, Dattaşa kralı Ulmi-Teşup ve Kargamış kralı İni-Teşup hazır bulurunuşlardır. Bunlardan Nerilc.kaili, 3. Hatıuşili'nın oğlu ve habrlanacağı üzere, babası tarafından ·.eniden Amurru krallığına geçirilen Benteşina'nın damadı dır. !kinci şahit durumundaki kişinin Dattaşa kentinin kralı iin ·amnı taşıması da ilgimizi çekmektedir. Kral Muwatalli d vrınde bir ara başkent durumuna getirilen, fakat, Urhi .ı:surada zarara uğrayan ve herhalde Hitit ~ ~;ı Devleti'nin uyruğunu taşıyan Şukku, ne görevle Ugarit'te bulurunaktaydı bilmiyoruz. Tazminab alacak kişi ise, biı: tüccar ya da gemi Teşup ( = 3. Murşili) zamanında başkentin eskisi gibi Ha ttuşa ",•a nakledilmesi ile, herhangi bir Hitit kenti halini ,1lan Dattaşa'nın, buna karşın yönetim ba~ımından _bir :wrıecılıgA sahip olduğu görülmektedir .. ~-Teşup ~se, Şuppiluliurna 'nın Kargamış'ta kral ilan ettiğı oğlu Şarrıku-.uh'un torunudur. :u!ale. Tuthaliya Demek oluyor ki, Kargamış'ta kurulan dönemine değin kesintisiz s~rebil~ştir. ~1·:a bu dönemde belki de Asur İmparatorluğunun gıderek c.'UYümesı ve Hitit Devleti'nin güney sınırları için güçlü _bir ;e~'.ü oluşturması nedeniy~e. Kargamış'ın dalı~ da ö~~m ~dzandıgı. özerkliğinin daha da artmış olduğı_ı soyle?~bılir; .., ,:, rlt1 ~r,receğimiz bazı belgeler bunu doğrular bıçırnde, ~:.··· rnlının yanında, Kargamış kralı . ta~afı~dan da rm. · ü,·'.,mmiştir. Bunların Ugarit ve A~urru ~le ı!~ı~. konula~ı L,µ:,&mış olması, Kargamış'ın bu ülkelerın ustünde hır med .. ıd bulunduğunu kanıtlamaktadır. TJ~ı çe i i bir başka belgede sadece ~uduhepa'n~ mührün~ ı,ôr.ıyoruz. Kraliçenin tek başına. hır belg~ ?uzenlemesı, bildiğim.iz kadarıyla sık rastlan~ ~ır. olay değildir. Adı şeçen nı>lı;e. bir mahkeme kararı niteliğını taşımalctadır: MaJeste, l lgarit halı Amınistamru 'ya der ki 'Ugaritli adam ve Şullu, majestenin bUDlnllla mahkeme için çıktıkları zaman, Şullu şöyle s6yledi: Onun gemisi byıda parçalandı. Fa.kat, Ugaritli adam: Hayır, Şullu isteyerek gemimi parçaladı. Majeste şöyle htlknm verdi: Ugarit gemicilerinin batı ant içsin; ondan son.ra Şullu onun gemisini ve içindeki mallan lkleyecektir'. sahibi olmalıdır. '\Sur İmparatorluğu'nun büyümesinin, Hatti ülkesi için artan hır tehlike yaratbğını yukarda belirtmiştik. Gerçekten de, Tutlıaliya döneminin bütün dış siyaseti, bu tehlikeye karşı önlemler alma üzerine kurulmuştur. Asur ile olan ilişkilerin elden geldiği kadar dostluk havası içinde yürütülmey~ çalışılmış olması Asur'dan çek.inildiğine işaret etmektedir. Salmanassar'ın tahta çıkışı dolayısı ile Tuthaliya'nın yolla~ bir mektup bulurunuştur. Ondan sonra Asur kralı olan Tukultininurta'ya aynı biçimde blı- kutlama mesajı da yollanmış ve bunda ili ülkenin arasında hiçbir sorun yolamış kralına gibi dostane bir anlabm kullanılmışbr. Hitit kralı Asur artık bir babadan ve bir anadan (doğmu'ş) gibi olduklarını ya~mak~a?IT· A~~ç, herhalde içten olmaktan çok, Asur ~alı~ ofkesını Hatti ülkesinin üzerine çekmemek olsa ~~re~ır. İki devlet adamının birbirlerini ziyaret etmesinin de ıyı ~ır şey olacağı aynı mektupta söz konusu edilmektedir: O benun .ü!keme gelse: ~e.n onun ülkesine gitsem; birbirimiıiıı ekmeğini yesek. Bu ıyınıyet gösterilerinden esas, soruna sonra da .. değinerek, Tukultininurta ·~ Dağı na sefer duzenlememesini, çünkü Tutlıaliya Papanhi dağların U«ı olduğunu yazmaktadır. Hitit kralının niyetinin Asurlular'ı b~ dağlardaki köttılllklerden korumak olmadığı, A.nadolu'nun guneydoğus?-1:1a Asur o~d~arının yaklaşmasından korktuğu açıkça bellidir. Tuthaliya nın bu çabalarının boşa gittiği, planlarından hiç ödün vermeden. Asur lmparatoru'nun istediği yeri yağmaladığı, Hitit ülkesi halhndan 28.800 kişiyi, Fırat'ın öte ya.kasından stl.rüp götllrdtlğtlnn anlatmasından anlaşılmaktadır. Sürülüp. topraklarından edilen bu insanla HITITLER rın sayısı, bel.ki de abartmalı olmakla beraber, Asur'un dehşet saçan bir savaş makinesi halini aldığı artık görülmektedir: dostluk gösterileri işe yaramamış, Asur'un açıkça başlattığı bu düşmanlıklara karşı somut önlemler almak zamanı gelmiştir. Bu yüzden yapılacak iş, Asur ve Hitit toprakları arasına, Hatti Devleti'ne sadık birer krallık olan Amurru ve Ugarit'in güçlendirilerek sokulması, iki gücün doğrudan ilişkisini önleyecek bir tampon bölge yaratılması dır. Bu bakımdan, Kuzey Suriye ilişkilerinin sıklaştığı elimizde bulunan belgelerden izlenmektedir. Önce, bel.ki de Hatti'ye ihanet ettikleri kuşkusu ile , iki Ugarit prensi, mallarının kendilerinde kalması koşuluyla Alaşiya'ya sürülür. Bu kararı, Tuthaliya'nın yanında Kargamış kralı İni- Teşup da mühürlemiştir. Diğer yandan Amurru ve Ugarit arasındaki olası sürtüşmelere meydan vermemek amacı ile, Amurru kralı Benteşina'nın kızlarından biri ile evlenmiş olan Ugarit kralı 2. Ammistamru'nun boşanmalarına, fakat kızın çeyizini geri götürmesi ve ondan doğan oğulun velihat kalması koşuluyla izin verilir. Sonradan kızın kardeşi, Amurru kralı Şauşgamuwa ile de bir antlaşma yapılır. Adı geçen boşanma belgesi üzerinde yine Tuthaliya'nınki ile birlikte İni-Teşup'un mührü yer almaktadır. Amurru kralı Şauşgamuwa ile imzalanan antlaşmanın amacı, Asur'a karşı bir ittifak ve yine Asur'a karşı uygulanmak istenen bir ekonomik ambargonun sağlanmasıdır. Yukarıda değindiğimiz gibi Tukultininurta, Hitit topraklarına saldırmış ve açıktan düşmanlık etmeye girişmişti. Tuthaliya buna misilleme olarak kuvvetle karşılık vermekten çekinmiş olmalıydı ki, Asur'u ekonomik açıdan yıpratma yoluna gitti. Şauşgamuwa antlaşmasının ana çizgileri şöyledir: Şimdi ben, majeste, Büyük Kral seni, Şauşgamuwa'yı elinden tuttum ve seni kendime damat yapbm ve kızımı sana eş olarak verdim. Ve Amurru ülkesinde seni kral yapbm. Şimdi majesteyi hUktlmdarlığıııdan ötUrU koru! Sonra, majestenin oğullarını ve oğullarının oğullarını ve (onların) soylannı htıkUmdarlıkla nndan öturtl koru! Başka bir efendi isteme! Bu konuda tanrılara içtiğin an~a bağlısın! ... . Mısır kralı, Babil kralı ve Asur kralı (tablette, daha önce yazılmış Ahhiyawa kralı sözleri silinmiştir) benimle eşdeğer krallardır. Mısır kralı benimle dost ise, sana da dost olacaktır! (yani sen de ona dost olacaksın). Eğer majesteye düşmansa, senin için de düşman olacaktır! Babil kralı bana dostsa, senin için de dost olacaktır! Eğer majesteye düşman ise, senin için de düşman olacaktır! Asur kralı ise, bana düşman olduğundan, senin için de düşman sayılmalıdır! Senin (uyruğundaki bir tüccar) Asur ülkesine gitmeyecektir. Oradan gelen bir tUccan da sen ülkene bırakmayacaksın! O senin ülkenin içinden de geçmiyecektirl Senin ülkene girerse, onu yakala ve majestenin (huzuruna) yolla I Bu konuda tannya içtiğin antla bağlı sayılacaksın I Ve ben, majeste, Asur kralı ile savaşta olduğumdan, sen de katılacak ve bir ordu ve bir arabalı savaşçı birliği kuracaksın. Sürat ve etkinlil majeste için ne anlamda (önemliyse), senin için de sürat ve etkinlil o (derecede önemli) olacaktır! Öyleyse, şimdi, sadık bir biçimde, ordu ve arabalı savaşçı birliğini kur! Bu konuda tanrıya içtiğin antla bağlı sayılacaksın!. Ekonomik ilişkilerin kesilmesi ile Asur'un ticaretine sekte vurulması yanında, askeri hazırlıklara girişilmesi, durumun gerginliğini ortaya koymaktadır. Bu hazırlıklar sırasında görüldüğü gibi, Amurru'dan ordu kurması istenirken, Ugarit'ten de bu yükümlülük kaldırılmış ve yerine maddi yardım yapılması, her nedense daha uygun görülmüştür. Bu düzenlemeyi, şu belge üzerinde okumaktayız: Kargamış kralı İni-Teşup'un huzurunda, Büyük Kral, Hatti ülkesi kralı, Tuthallya, Ugarit kralı Amınistamru'yu ordu birlikleri vo arabalı savaşçı birlikleri kurma ytıkUmlUlüğUnden affetmi.ştir. Asur ile savaş hali sona erinceye değin Ugarit ask:erleri ve arabalı savaşçılan yardıma gelmiyecektir. Ugarit: kralı majesteye 50 mina ( = yanın kiloya yakın bir ağırlık birimi) altın vermiştir. Gittikçe artan bu gerginlik savaşma noılctasına varmadan. kendili~inden sona ermiştir. Tukultininurta, egemenlik döneminin ikinci yarısında Fırat sınırında yeni operasyonlara gırişememiş ve ogıuyla tutuştuğu iktidar .kavgaları sırasında öldürülmüştür. Asur tehlikesi atlatılmış, fakat Tuthaliya döneminde bu sefer de bir açlık tehlikesi baş göstermiştir. Olasılıkla büyük bir kuraklık sonucu olan bu felaketin, yalnız dar bir bölgede kalmadığı, yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Mısır ile Hattuşili döneminde kurulmuş dostluk ilişkileri, Hatti ülkesinde açlığın önlenmesinde çok işe yaramış, fıravun Merneptah krallığının ilk yıllarına rastlayan bu kuraklıkta, Hatti ülkesine gemilerle tahıl yardımı yapmıştır. Bu sırada Hitit kralından Ugarit 0 kralına gelen bir mektupta, açlıktan söz edilmekte, yukarıda adı geçen Ura kentine tahıl götürecek gemilere yer sağlanması istenmektedir. Durumun ne kadar ciddi olduğunu nektubun son cümlesi vurgulamaktadır: Bu, hayat memat ııonınudur! Mısır'daki Karnak yazıtında fıravun Merneptah da olayı şu sözlerle anlatmaktadır: Hatti ülkesini yaşatmak ıçin, Asyalılar'a gemiler içinde tahıl gönderdim. Bu kuraklık döneminde ya da daha sonra Ugarit'te Hititler'in bazı sorunlarla karşılaştıklarını da öğreniyoruz. Hitit kralı, Ugarit'te krallık tahtına geçmiş birine şöyle çıkışmaktadır: Ugarit'te htıkUmdar olduğundan beri niçin majestenin huzunına gelmedin ? Ve neden elçilerini göndermedin ? Şimdi bak, majeste bu duruma çok kızmıştır I Kargamış'tan gelen mektuplarda da bir askeri denetim dolayısıyla, bir Hitit prensinin gelişinden ve onun Ugarit'te kalacağından söz edilmektedir. Bu olayın, Ugarit'teki yeni kralın hoş karşılanmayan davranışları yüzünden, askeri önlemler alma ya da oraya askeri müdahale etme anlamlarına geldiği düşünülebilir. Anadolu içindeki durumun 4. Tuthaliya döneminde de arada sırada geleneksel düşman Kaşkalar tarafından bozulduğu görülüyor. Özellikle, Hitit kralının başka yerlerdeki askeri harekatlarını fırsat bilerek, Hitit topraklarına saldırmak, alışılagelmiş bir Kaşka davranışıdır. 4. Tuthaliya zamanında Aşşuwa ülkeleri ile savaş halinde iken, kuzeyde Kaşka akınları olmuş, fakat anlaşıldığı kadarıyla bunlar fazla zarar vermeden defedilmiştir. Bu arada kesintiye uğrayan Aşşuwa seferinde Kikkuli adlı biri, vasal kral olarak adı geçen bölgenin yöneticiliğine getirilmişti. Hatti kralı Kaşkalar ile uğraşırken yeni bir isyan daha çıkmıştı, bunun sonucunu kesin olarak saptayamıyoruz. Fakat, batıda yapılan ilk savaşa Hititler'in 10.000 asker ve 600 araba ile katıldıkları belirtilmektedir. Bu rakkamlar, savaşın ufak bir çatışma olmadığını kanıtlamaktadır. Şauşagamuwa adlı Amurru kralı ile yapılmış olan ve yukarıda metnini özetlediğimiz antlaşmada, Hatti kralının kendiyle eşdeğer kralları sayarken Ahhiyawa kralının adını da bunlar arasına önce .kattığı, fakat sonradan sildirdiği göz önüne alınacak olursa, Tuthaliya döneminde, ülkenin batısındaki devletlerin çok güçlenmiş oldukları sonucuna varılmaktadır. Hiç kuşkusuz. Tuthaliya kendisine bırakılan güçlü bir mirasın bilincinde idi. Hattuşili ve Puduhepa'nın kudretli bir ordu ve akıllı bir siyasetle yarattıkları, Ön Asya dünyasında saygın bir yer tutan Hitit İmparatorluğu, onun krallık döneminde ortaya çıkan güneydoğudaki Asur ve batıdaki Ahhiyawa gibi yeni güçlerin yarattığı sorunların üstesinden, böyle sağlam bir zemine dayandığı için gelebilmişti. 4. Tuthaliya yönetim örgütünün ve dinsel işlerin yeniden düzenlenmesi ile çok ilgilenmiş bir kraldır. Tapınakların durumu, rahip ve görevlilerin sayısı ve tapınak eşyasının ayrıntılı envanterleri çıkarılmıştır. Arşivlerin içeriği için de aynı işlem uygulanmıştır. Önemli dinsel metinlerden çok sayıda kopyalar çıkarılarak çoğaltılmış, özellikle dinsel bayramlarda yapılan törenlerin anlatıldığı metinler, tahta tabletlerden kil tabletlere aktarılmıştır. Yeri gelmişken burada Hitit yazıcılığının malzemesine değinmekte yarar vardır. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi metinlerin, kilden yapılmış levhalar üzerine yazıldığını, .ele geçen binlerce tablet beraber, göstermektedir. belgelerden Ancak elimize geçmemiş olmakla öğrendiğimize göre, önemli bazı metinler, tunç, demir ya da Kadeş Antlaşması'nda olduğu gibi gümüş tabletlere de yazdırılıyordu. Madeni tabletlerden hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir. Diğer tahta tablet vt3 51 HİTİTLER tania tablet yazmam terimlerine de belgelerde rastlıyoruz. Anadolu'nun iklim koşulları, bunların da toprak altında çürümeden kalabilmesine engel olmuştur. Fakat Hattuşa-Bo ğazköy kazılarında çıkan, Üzerlerinde mühür baskıları bulunan çok sayıdaki kil topakçıklarının bunlarla ilgili olduğu kuşkusuzdur. Tahta tabletlere yazılan belgelere, mühür basılmış bu topraklar bir iple bağlanıyor ve böylece belgenin imzalanması sağlanıyordu. Bu tahta tabletlere kilden olanlara yapıldığı gibi, sivri bir araçla bastırılarak, çiviyazısı işaretlerinin kazınmasına olanak yoktu. Belki de, tahta tabletlerde kullanılan yazı sistemi, bir tür resimyazısı olan Luwi ya da daha eskiden denildiği gibi Hitit Hiyeroglifleri idi. Hiyeroglif yazısı, genellikle mühürler ve anıtsal kaya yazıtlarında kullanılmış olmakla beraber, kazınmak suretiyle kurşun levhalar üzerine de yazılmıştı. Bu tür levhalar, daha doğrusu uzun kurşun şeritler, Asur'da ve yakın zamanlarda da Kayseri - Sivas·arasındaki Kululu adlı yerde bulunmuştur. Bu bakımdan, tahta tabletlere de herhalde boya ile hiyeroglif yazısı uygulanmış olabilir. Diğer yandan, Asur'da Üzerleri balmumu bir tabaka kaplanmış, tahta ya da fildişi tabletlerin varlığını biliyoruz. Balmumu tabakasının eriyip akmaması için tahta tablet biraz oyularak, kenarları çerçeve halinde yüksek bırakılıyordu. Balmumunun tahta yüzeyine iyi yapısması için de, tahtanın yüzeyi pürüzlü hale sokuluyordu. metinler Anadolu'da böyle tabletler yapıldığını ve Üzerlerine çivıyazısı ile yazdırıldığını varsaymak herhalde yanlış olınayacaktır. Bu tür tabletlerin kullanış açısından ıyi bir tarafı da, balmumunun ısıtılıp yumuşatılarak, yazıların silinmesi ve tabletin getirilebilmesidir. yeniden yazıya hazır duruma Bu olanak, mahkeme tutanakları, dikte ettirilen mektuplar ya da yazman yetiştiren okullardaki öğrencilerin alıştırmaları için kolaylık sağlıyordu. Önce bunlara yazılan karalamalar, gerektiğinde, kitaplıklara konulmak üzere, kil tabletler üzerine temize çekiliyordu. 4. Tuthaliya hukuk alanında da düzenlemeler yapmış ve yasa maddelerini kapsayan tabletler onun zamanında yeniden kopya ettirilmiştir. Bu kralın bayındırlığa dönük icraatini de Boğazköy kazıları kanıtlamıştır. 14. SONUN BAŞLANG~CI 4. Tuthaliya'nın hangi koşullar altında öldü~ünü bilmiyoruz. Kendisinden sonra oğlu 3.Arnuwanda Hitit devletinin başına geçmişti (İÖ 1220 dolayları). Bu kral, Hitit sülalesi arasında bu adı taşıyan üçüncü kişi idi. Ne yazık ki, 3. Arnuwanda'nın döneminde oluşmuş olayları anlatan pek az belge bulunmuş tur. Elimizdeki tabletlerden, bu kralın döneminde de, ülkenin kuzeyindeki Kaşkalar ile savaşın yapıldığını, Anadolu'nun güneydoğusunda ise, buraya göçmüş (?) bir toplumun başı olan Mita'nın, Hitit Devleti'nin topraklara çekirdeğini oluşturan değin sokulduğunu öğrenebiliyoruz. 8. yüzyıl Asur kral yıllıklarında, Muşki adlı bir ulusun kra~ ol~n Mita'dan söz edilmektedir. Bu 2. Mita ise Fryg kralı Midas ıle eşitlenmektedir. Bunlar arasındaki ad benzerliklerini, Arnuwanda döneminde başlamış bir uluslar göçü ya da ~e.r değiştirmesi olarak yorumlamak olası görünmekt~di:· ~t~t İmparatorluğu'nun yıkılmasına, birazdan göre~eğımız, gıbı: deniz ve ,kara yoluyla gelen ve adlarına Denız Kavimlen denen ulusların katkıda bulundukları anlaşılmaktadır. Elimizde bir mühründen başka bir belgesi olmayan _bu _Hitit kralı öldüğünde, krallık tahtına kardeşi 2. Şuppıluliuma geçmişti. Bu kral adının yazılışında, aynı adı taşıyan atasınınkine göre de küçük bir fark göze çarpmak.tadır. Bu kral, belgelerde Şuppiluliyama olarak geçmektedir. Arnu wanda'nın tahta geçebilecek hiçbir çocuk tıı[akmadığı, hatta harem kadınları arasın~ da, ölümünü izleyen günlerde hamile bir kadın bulunmaaığı, bu nedenle tahta kardeşinin geçmesinin zorunlu olduğu, şu belgeden anlaşılmaktadır: Efendim, başka kimseyi değil, beni kabul etti ... beni ktıçllk bir köpek gibi. .. btlytltttl. Majestenin kardeşi kral olduğu zaman, ben (artılı:} btıyllk bir memurdum ve hep onu korudum; ona karşı hiçbir ihmalim olıµadı. Ona, efendime temiz kalple ... hizmet ettim... Sonradan Hatti hallı:ı (başka} zorlulı:lar çılı:ardılı:larında, seni hiç ortada bırakmadım... Hatti hallı:ı ona ( = krala) karşı gtınah işledillerinde: ben (yine) sadık kaldım. Eğer onun çoculı:lan olsaydı, onları da sayar ve onlan da korurdum. Onun çocukları olmadığı için, hamile bir kadın olup olmadığını soruşturdum; hamile bir kadın yoktu .. . Arnıİwanda geride çocul bırakmadı diye, günah işleyip .. . başka birisini efendi yapabilir miydim ? Anlaşılacağı gibi, adı geçen son krallara karşı Hatti ülkesinde bazı ayaklanmalar olmuştu. Arnuwanda'nın çocuğu olmamasını fırsat bilenler de herhalde vardı. Ama, sadık memurlar yardımıyla ölen kralın yerine kardeşi Şuppiluliyama geçirilebilmişti. Ancak, iç kargaşanın ne boyutlara ulaşabileceği şu sözlerle açığa vurulmaktadır: Ordu krala isyan edebilir, kralın askerleri ve tllkeleri ayaklanabilir ya da dtışmanın silahı kralın en yalcınlannı tutsak alabilir ya da bunları öldürebilir ya da yüksek memurları krala isyan eder ya da kral hastalamr ya da kral uzak bir sefere çıkar ya da daha kötü durumlar ortaya çıkabilir; işte sen (o· zaman} isyana kalkma, (bir) kenara çelcilme veya tllkene ihanet etme; sadakatinin sonunu sadece öltlm getirebilsin! Sadakat konusu şu metinde de işlenmiştir. Vücudunda bir elbiseyi nasıl taşıyorsan, bu andı da öyle taşıyacaksın ... Gökytlztlntln güneşi albnda Şuppiluli yama 'ya ya da Şuppiluliyama 'nın oğluna bir köttılllk etmeye kalkarsan, o zaman seni bin ant tanrısı ve güneşin ateşi yok etsini Eğer bunu gece yaparsan, seni karın, çocukların ve tllken ile birlikte .. . ay .. . yok etsin I Sadık kalmaları için kişilere içirilen antları, aslında sadakatsizlik ve ihanetin çok sık rastlanan olaylar haline geldiğinin kanıtları saymak gerekir. Bu antlarda, ülke ve devleti kötülüklerden sakınmak olduğu kadar, kral soyunun tahtta kalması da amaçlanmak tadır: Ben, sadece efendim Şuppiluliyama'nın soyundan olanları koruyacağım. Birinci Şuppiluliuma 'nın soyundan, Murşili'nin soyundan, Muwatalli'nin soyundan, Tuthaliya' nın soyundan olan bir kimsenin tarafına geçmiyeceğim 1 VESON 15. Sözünü ettiğimiz bu bağlılık antlarının tutulmasına dahi zaman kalmadığını artık biliyoruz; Şuppiluliyama tanıdığımız son Hitit kralıdır ve onun so~dan kimse başa geçemeden, devlet çökmüştür. (yak. Iö 1200) Devletlerin siyaset sahnesinden göçüşlerinin kuşkusuz tek bir nedeni olamaz. Yıkılışı, bir çok öğenin bir araya gelmesi yaratır. Devletin içindeki kargaşa, ekonomik güçlükler ve kurulu dengeleri değiştiren uluslararası kaynaşmalar, bir diğerinin aleyhine yayılan ve kuvvetlenen yeni devletler, doğan yeni'koşullara uymayan ya da kendilerini kurtaracak yeni dengeler kuramayan toplulukları silerler. Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünde de bütün bunların rolü vardır. Asur kralı Tukultininurta 'nın taht kavgaları sonunda oğlu tarafından öldürülmüş olduğuna yukarıda değinmiştik. Ancak, Hitit İmparatorluğu'nun bu son döneminde Asur yeniden güçlenmiş, yeniden büyüme emellerinin peşine düşmüştü. Yıllardan beri bana karşı gelen, sonra belclemeye (başlayan} şu Asur'dald dtlşman, silahla güçlenir ya da be~ tllke~e gelirse... sözlerinden Asur'un yeniden çekinılecek bır devlet durumuna geldiği anlaşılmaktadır. Kuzey ~uriye'd_e K~rg~~ış hala Hititler'in yanındadır. Şuppıluliyama, onceki bolumlerde sözü edilen lni-Teşup'un oğlu Talmi-Teşup ile bir antlaşma yapmıştı. Bu kralın adına Ugarit belgelerinde de rastlanmaktadır. Ugarit'te onunla çağd_aş olan kralın adı Ammurapi'dir. Bu Ugarit kralına, Ala~ıy? ( := Kıbrıs) kralının gönderdiği mektup, Kuzey Surıye deki durumu aydınlatmakta ve ondan silahlanmasını, asker ve arabalarını savaşa hazır tutmasını istemektedir. Halbuki, Ugarit'i.? yakl~şan düşmana yapacak bir şeyi yoktur; Ammurapı, Ugarıt kralına şöyle yanıt yazar- Babam bilmiyor mu ki, benim btlttln askerlerim Hatti ülkesinde tıslenıniştir ve bllttln ge~eriın Luklı:a ( = Lykia Bölgesi, güneyb~b An~d_olu hyılanlJfilesindedir. Bundan anlaşıldı ğına gore, Hıtıt kralı~ ısteğiyle Ugarit donanması ve ordusu, yaklaşan düşmana karşı, Anadolu'nun batı ve güneybatısına gitmiştir. Değil Kıbrıs'a yardım etmek kendini savunacak gücü bile yoktur. Şuppiluliyama'nın bir belgesin den, zaten gelen düşmanların Kıbrıs'ı ele geçirdilcleri belli Şuppiluliyama. Ve benimle Alaşiya gemileri ( = Kıbns'ı alan ::,o/ üst: 3. Arnuwancta·ya ait bır mühür baskısı. Alt: Kral 2. Şuppiluliuma'ya ait Bogaıköy'de bulunan hiyeroglifli Nişantaş yazıtı. Sag üst ve alt: 2. Şuppiluliuma (ŞuppiluJiyamaJya ait iki mühür baskısı. Kizzuwatna, Kargamış, Arzawa, Afaşiya ... Yine Ramses'e dilşmanlarm) denizin ortasında üç kez savaşa tutuştular. Gemileri yakalayıp, denizin ortasında ateşe ~ererek, onları yok ettim. Fakat, ben kıyıya dönünce, Alaşıya düşmanları sürüler halinde benimle savaşa geldiler ve ben onları yendim ... Donanması yakılan ?üşmanın Anad?~u kıyılarına nasıl gelebildiği anlaşılmaz bır olaydır ve Hıtıt kralı pek doğruyu yansıtmamaktadır. Böylec~, aynı met~ kırı~ o!an baş bölümlerinin yorumu.na göre (ki bu pek kesın değıl~r), babası zamanında ele geçirilen ve haraca bağlanan Alaşıva, denizden gelen düşmanın eline geçmiştir. Artık düşmanın Ugarit kıyılarına varabilmesflçin önünde engel kalmamıştır. Ugarit'te yapılan kazılarda, tabletlerin pişirilerek sertleşti rildiği tablet fırını içinde yaklaşık 100 kadar tablet bulunmuştur. Arkeologların bulgularına gö_re, bu tabletler fırından alınmaya fırsat bulunmad.a~,. UgarıJ .sarayı rık_ı~a uğramıştır. Tabletlerin çoğu Ugarıt ın kendi ,ıç yönetimı ıle ilgili konuları içermektedir. ı:al~ız iç~erin~e~ 2_ t_anesi, Hitit Devleti'nin sonu ile ilgili bılgı verır. Bırıncısı, adı tam okunamayan bir kişiden Ugarit k_ralına g~len ve açlık tehlikesine karşı yiyecek yardımı ısteyen_ bır . m~kt~ptur. İkincisi ise, Hitit kralı tarafından gonderılmıştır ve Ammurapi'nin 2 yıldır geciken _ziyareti _dolay.ısıyla_ ı_najestenin yakınması iletilmekte, ayrıca yıyecek gonderılmesı ıstenmekte• tedir. Bu mektubun yazılışı ile, Ugarit'in düşman istilasına uğraması arasında ne kadar zaman geçmiştir bilmiyoruz ama, Hitit kralının son belgesi bu olmalıdır. Bundan sonra, Hattuşa ve Ugarit arşivlerinin ikisi de susar; neler olup bittiği sadece Mısır firavunu 3. Ramses'in şu öğrenilebilir: .. birdenbire devletler yıkılıp dağıldılar. Hiçbir sözlerinden ülke onların silahl~ karşısında dayanamadı: Hatti, göre, bir tek o, denizden ve öküz arabalarıyla karadan gelen bu sürülere karşı güçlükle direnebilmişti. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılar, bu dönemde, Hattuşa'da içinde olmak üzere, pek çok kentin yangınlarla yıkıntı haline geldiğini göstermektedir. tık gelen düşman dalgaları sonucunda Hitit İmparatorluğu hemen çökmüş müdür, yoksa bir süre daha başka başkentlere çekilerek tutunmaya çalışmış mıdır? Bunu bilemiyoruz. Şuppiluliyama, devletinin çöküşünü görebilmiş midir? Bunu da yanıtlayamı yoruz. Ancak bildiğiıniz, Ön Asya'nın görkemli bir İmparatorluğu olan Hatti'nin artık devlet olarak yaşamadığı dır. Devletlerin yıkılması ile uluslar hemen kaybolmaz. Hititler ile akraba olan Luwiler de, yeni gelenlerin baskısı sonunda Kuzey Suriye'ye çekilınişler, orada Saıni ırktan olan Araıniler ile kaynaşmışlar ve 1ö 1200 yıllarından sonra da küçüle yerel devletler halinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kendilerini kültürel bağlarla Hitit İmparatorluğu'na bağlı saydıkları, kullanmış oldukları hiyeroglif yazısından ve krallarına koydukları eski Hitit adlarından bellidir. İşte Geç Hitit Devletleri dönemini başlatanlar ve Tevrat'ta Het oğulları olarak anılanlar bunlardır. Kaynak Anadolu Tarihi Ansiklopedisi Doç. Dr. Ali M. Dinç ol |