Zekât ve Zekâtın Önemi Zekat Kimlere Farzdir Hangi Maldan Zekat Verilir
#1
Dini-1 
X. ZEKÂT

İslam’ın beş şartından biri olan zekât, mali bir ibadettir, hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır.

Zekât, malın belirli bir bölümünü Müslüman olan fakire vermek demektir.

Zekâtı verme zamanı gelince geciktirilmeden yerine getirilmesi gerekir. Özürsüz olarak zekâtını geciktiren günahkâr olur.

A) Zekâtın Önemi

Dinimiz, toplumun huzur ve mutluluğuna büyük önem vermiş, bunu gerçekleştirmek için de birtakım esaslar koymuştur. Bunlardan birisi de zekâttır. Dinimiz zekâtı farz kılarak zenginlere mallarının ve paralarının belirli bir bölümünü her yıl muntazam bir şekilde fakirlere vermelerini emretmiştir.

Zekât, yapılıp yapılmaması kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, fakirin hakkı ve zenginin yerine getirmesi gereken mecburi bir görevdir.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

وَفٖيٓ اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّآئِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”211

Zekâtın, İslam’ın beş şartı arasında yer alması ve Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde namazla birlikte zikredilmesi onun dinimizde ne kadar önemli bir ibadet olduğunu gösterir.

İslam’ın, toplumun dertlerini tedavi etmek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere getirdiği esaslardan birisi olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir.

Zekât ve diğer yardımlaşma şekilleri, zengin ile fakir arasında servet farkından doğabilecek dengesizlikleri gidererek toplumda huzurun tesis edilmesini sağlar.

Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili olarak şöyle buyruluyor:

كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَآءِ مِنْكُمْ

“Ta ki bu mal, içinizden zengin olanlar arasında elden ele dolaşan bir servet hâline gelmesin.”212

Zekât kelimesinin sözlük anlamlarından birisi de “temizlemek”tir. Zekât, zenginin malını fakirin hakkından temizlediği gibi, kalbini de cimrilikten temizler ve günahlardan arınmasına vesile olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah,

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ

“(Ey Muhammed!) Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et...”213 buyurarak bu gerçeği bildirmiştir.

Zekât, malı bereketlendirir, büyümesini ve çoğalmasını sağlar. Zekâtını vermek suretiyle fakirlere yardım edenlerin mallarının arttığı bilinen bir gerçektir. Bunda, sevindirilen fakir gönlünün büyük rolü olduğunda şüphe yoktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

وَمَآ اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ

“Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir.”214 Allah Teala bu ayette, verilen zekâtın yerine onun karşılığını vereceğini vadetmiştir.

Zekâta “sadaka” da denilmektedir. Sadaka, sadık olmak manasını ifade eder. Buna göre zekât, bir Müslümanın Allah’a kullukta sadık ve samimi olduğunu gösteren bir ibadettir.

İslam dini, bütün Müslümanları tek bir vücut gibi kabul eder. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

اَلْمُؤْمِنُونَ كَرَجُلٍ وَاحِدٍ اِنِ اشْتَكَي رَأَسَهُ اِشْتَكَي كُلَّهُ وَاِنْ اِشْتَكَى عَيْنَهُ اِشْتَكَى كُلُّهُ

“Bütün Müminler bir kişi gibidirler, birinin başı ağrırsa hepsinin başı ağrımış olur, birinin gözü ağrırsa hepsinin gözleri ağrımış olur.”215

Tek bir vücut olarak kabul edilen toplumda Müslümanlardan biri herhangi bir sıkıntı ile karşılaşırsa, o toplumun organları durumunda olan diğer Müslümanlar aynı sıkıntıyı hisseder ve onu gidermeye çalışır.

Toplumun en düşkün ve yardıma muhtaç kesimini gözetmek ve bu sosyal rahatsızlığı gidermek zenginlere verilen bir görevdir.

Bir toplumda geçimini temin edemeyip çaresizlik içinde kıvranan boynu bükük fakir insanlar varken, servet içinde yüzen varlıklı kimselerin bunlarla ilgilenmemesi nasıl düşünülebilir?

Yaşadığı ülkenin huzur ve güveni sayesinde kazanıp zengin olan bir insan, biriktirdiği servetin üzerine kapanıp toplumun dertlerine nasıl ilgisiz kalabilir? Onların dertleri ile ilgilenmek varlıklı kimselerin hem görevidir, hem de olgun Mümin olmanın ölçüsüdür. Yaşadığı toplumun dertleri ile ilgilenmeyenler hakkında Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Yanı başında komşusu aç iken kendisi tok yaşayan Mümin, olgun bir Mümin değildir.”216

Bizi yaratan ve yaşatan Allah, bize nasıl pek çok nimetler vermişse, biz de bunların bir bölümünü yoksul ve muhtaçlara vererek onların sıkıntılarını gidermekle görevliyiz.

Varlıklı Müslümanlar zekâtlarını muntazam bir şekilde ihtiyaç sahiplerine verdikleri takdirde toplumu huzursuz eden sosyal bir rahatsızlığı tedavi etmiş ve böylece Allah’ın rızasını ve insanların sevgisini kazanmış olurlar. Ve böylece herkesin birbirine sevgi ve saygı ile davrandığı, karşılıklı olarak güven duyduğu, kıskançlıkların ortadan kalktığı ve sosyal dayanışmanın en güzel bir şekilde uygulandığı huzurlu bir toplum meydana gelmiş olur.

B) Zekâtın Farz Olmasının Şartları

Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için, kendisinde ve sahip olduğu malda birtakım şartların bulunması gerekir.

1. Mal Sahibinde Bulunması Gereken Şartlar

1. Müslüman olmak.

2. Ergenlik çağına gelmiş olmak.

3. Akıllı olmak.

4. Hür olmak.

5. Malının tutarı kadar borcu olmamak veya borcu çıktıktan sonra, kalan malı nisap miktarından az olmamak.

Müslüman olmayanların, ergenlik çağına gelmemiş çocukların (Şafiilere göre çocukların ve delilerin mallarından da zekât verilmesi gerekir. Bu görevi velileri yerine getirir.) Deliler ve hürriyeti elinde olmayan kölelerin zekât vermeleri farz değildir. Elinde nisap miktarı veya daha fazla malı olduğu hâlde malı kadar veya daha fazla borcu olan kimse de zekât vermekle mükellef değildir.

2. Malda Bulunması Gereken Şartlar

1. Malın, nisap miktarı olması.

2. Malın, hakikaten veya takdiren artırıcı olması.

3. Nisap miktarı malın üzerinden bir kameri yıl geçmiş bulunması.

Nisap: Dinimizin koyduğu bir ölçüdür. Borcundan ve asıl ihtiyaçlarından başka bu kadar malı veya parası olan kimse dinen zengin sayılır ve bunların üzerinden bir yıl geçince zekât vermekle yükümlü olur. Malı ve parası nisap miktarına ulaşmamış veya ulaşmış olup da üzerinden bir yıl geçmemiş olan kimse zekât vermekle yükümlü olmaz.

Ticaret malları ile sütü ve yavrulayıp çoğalması için beslenen hayvanlar hakikaten artıcı nitelikte olan mallardır. Elde bulunan altın ve gümüş ve nakit para ile para gibi kullanılan kıymetli evrak (bono, çek vs.) çalıştırılıp çoğaltılması mümkün olduğu için bunlar da takdiren çoğalıcı niteliktedir.

Nisap miktarı malın üzerinden tam bir kameri yılın geçmiş olması lazımdır. Malın, senenin başında nisap miktarında olması gerektiği gibi yıl sonunda da nisap miktarında bulunması gerekir. Sene içinde maldaki eksilmeler dikkate alınmaz. Sene içindeki artışlar ayrı ayrı hesap edilmez, bunlar da mevcut mala ilave edilerek sene sonunda hepsinin zekâtı verilir.

Senenin başında nisap miktarı olan bir mal, yıl içinde eksilerek nisap miktarından aşağıya düşer ve yıl sonunda da nisap miktarını bulmazsa, bu maldan zekât vermek gerekmez. Tekrar nisap miktarına ulaştığı zamandan itibaren üzerinden bir yıl geçince zekât verilmesi gerekir.

3. Nisap Miktarları

Altın: 80.18 gr (20 miskal).

Gümüş: 561 gr (200 dirhem).

Para: Altın veya gümüş nisabı tutarında para.

Ticaret Malı: Altın veya gümüş nisabı değerinde mal.

Koyun ve Keçi: Kırk koyun veya keçi.

Sığır: Otuz sığır.

Deve: Beş deve.

4. Asli İhtiyaçlar

Bir insanın ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin muhtaç olduğu temel ihtiyaç maddelerine “havaic-i asliye = asli ihtiyaçlar” denir.

Oturulan evler, lüzumlu ev ve giyim eşyası, binek vasıtaları, ticaret için olmayan kitaplar, sanatkârların âletleri, bir yıllık nafaka, temel ihtiyaçlardır. Bunlar için zekât vermek gerekmez.

Altın ve gümüş dışında ticaret için olmayan inci, zümrüt, elmas gibi süs eşyalarından da zekât lazım gelmez. Bir kimseye ait olduğu hâlde elinden çıkan ve bir daha eline geçme ihtimali olmayan mallardan da zekât vermek gerekmez.

İnkâr edilen ve ispatı mümkün olmayan alacaklar, denize düşüp çıkarılamayan mallar, kırda saklanıp yeri unutulan paralar da böyledir. Ancak bunlar, günün birinde elde edilir ve bu tarihten itibaren üzerlerinden bir yıl geçerse, nisap miktarını buldukları takdirde zekâtlarını vermek gerekir.

Bir kimsenin nisap miktarı malı veya parası bulunmakla beraber bu kadar da borcu olsa, kendisine zekât lazım gelmez. Borcu çıktıktan sonra elinde nisap miktarı malı veya parası kalırsa, bunların zekâtını vermesi gerekir. Nisap miktarından az olursa gerekmez.

Ticaret için olmayan ev, dükkân, âlet ve nakil vasıtalarından zekât lazım gelmez. Bunların kira ve gelirleri olarak elde edilen paralar nisap miktarına ulaşıp üzerinden bir yıl geçtiği veya diğer paralara ilave edildikleri takdirde zekâtlarını vermek gerekir.

Eğer bir mal, zekât farz olduktan sonra henüz zekâtı ödenmeden zayi olursa, zekât düşer. Malın bir kısmı zayi olursa, bu kısmın zekâtı düşer. Mal kasten elden çıkarılırsa zekât borcu düşmez, ödenmesi gerekir.

C) Zekât’ın Sahih Olmasının Şartı

Namazda ve oruçta niyet şart olduğu gibi, bir ibadet olan zekâtın sahih olması için de niyet etmek şarttır.

Zekâtı fakire verirken veya fakirlere vermek üzere zekâtı ayırırken bunun zekât olduğuna niyet edilmesi gerekir. Dil ile söylenmesi gerekmez. Bir malı veya parayı fakire verirken onun zekât olduğuna kalben niyet etmek yeterlidir. Zekât olduğunu söylemeyip bağış olduğunu söylese bile verilen yine zekâttır. Önemli olan verilen şeyin kalben zekât olduğuna niyet edilmesidir.

Fakire zekât niyeti ile verilmeyen para ve mal, fakirin elinde ise zekâta niyet edilmesi caizdir. Eğer fakirin elinden çıkmışsa artık zekâta niyet edilmez.

Zekât vermekle yükümlü olan kimse, zekâtı bizzat kendisi vereceği gibi, bir başkasını vekil ederek de verebilir. Her iki durumda da zekâtı verecek kişinin niyet etmesi gerekir. Vekilin niyeti muteber değildir.

Bu sebeple zekât verecek kimse birini vekil tayin edecekse, vereceği malı vekile teslim ederken zekâta niyet etmesi icap eder.

Vekil edilen kimse fakirlere dağıtmak üzere kendisine teslim edilen zekât mallarından kendisi için alıkoyamaz, fakat fakir olan yakınlarına verebilir.

Bir kimse elinde bulunan malın tamamını fakirlere sadaka olarak verse zekât kendisinden düşer. Eğer malının bir bölümünü sadaka olarak dağıtırsa, sadece dağıttığı bölümün zekâtı düşmüş olur.

D) Zekât Verilmesi Gereken Mallar

Zekât verilmesi gereken mallar, bunların nisap miktarları ve her birinden ne kadar zekât verileceği maddeler hâlinde aşağıda gösterilmiştir.

1. Altının Zekâtı

Altının nisabı 80.18 gramdır. Bundan az olan altına zekât düşmez. Nisap miktarına ulaşan altın üzerinden bir yıl geçince bunun kırkta birinin (yüzde iki buçuk) zekât olarak verilmesi gerekir.

Altın ister külçe hâlinde olsun, ister süs eşyası, ister kapkacak olarak kullanılsın, hepsi zekâta tabidir.

Altın, başka bir maden ile karışım hâlinde bulunursa, karışımın çoğu altın ise o madde altın hükmündedir. Eğer karışımın çoğu başka madde ise o altın hükmünde olmaz, ticaret malı itibar edilerek değeri üzerinden zekât verilir.

2. Gümüşün Zekâtı

Gümüşün nisabı 561 gramdır. Bu miktardan az olan gümüşe zekât düşmez.

İster süs eşyası, ister kapkacak olarak kullanılsın gümüş, nisap miktarını bulur ve üzerinden de bir sene geçerse zekâta tabi olur.

Altında olduğu gibi, gümüş başka bir madde ile karışım hâlinde bulunur ve karışımın çoğu gümüş olursa, bu madde gümüş hükmündedir. Karışımın çoğu başka madde ise o zaman ticaret malı gibi değerlendirilir.

Altın ve gümüşe zekât düşmesi için bunların ağırlıkları dikkate alınır. Altından bir süs eşyası ağırlık olarak nisap miktarından az olmasına rağmen değeri nisap miktarını bulsa bile buna zekât düşmez. Gümüşte de durum böyledir.

Mesela, elli gram ağırlığında bir bilezik, sanat değeri sebebiyle altının nisabı olan 80.18 gram altın değerini bulsa, zekâta tabi olmaz. Yine bir gümüş, üç yüz gram ağırlıkta olduğu hâlde sanat eseri olmasından dolayı nisap miktarı olan 561 gram gümüş değerinde olsa bile buna da zekât düşmez. Ancak zekâta tabi başka mal ve parası bulunursa bunlar altın ve gümüşle birleştirilerek toplam değerleri nisap miktarını bulursa zekâtlarını vermek gerekir.

3. Ticaret Mallarının Zekâtı

Hangi cinsten olursa olsun ticaret mallarının değeri, altın veya gümüşten birinin nisabına ulaşırsa zekâtının verilmesi gerekir.

Ticaret eşyası değerlendirilirken altın ve gümüşten hangisi fakirlerin menfaatine daha uygun ise onun nisabı esas alınır.217

Altın ve gümüşün her biri nisap miktarını bulmazsa, bunlar birbirine, ticaret eşyası da altın ve gümüşe ilave edilerek nisap tamamlanır ve toplamının değeri üzerinden zekât verilir.

Çeşitli şirket ve kuruluşlar tarafından çıkarılıp menkul kıymetler borsasında alınıp satılmakta olan hisse senetleri, ticari bir mal gibi olduğundan bunların değerleri üzerinden kırkta bir (yani %2.5) zekât verilmesi gerekir.

Herhangi bir şirkete kâr ve zararda ortaklığın belgesi olan hisse senetlerinin zekâtı ise:

Şirket, mal alıp satmak suretiyle ticaretle iştigal ediyorsa, böyle bir şirketin hisse senetlerine sahip olan kimse de, senetlerin değeri üzerinden kırkta bir (%2,5) zekât verir.

Şirket, sanayi veya işletmecilikle iştigal ediyorsa, yani, imalat, nakliyat, boyama ve soğutma şirketleri gibi sermayesi makine, âlet ve vasıtalara bağlanmış ise böyle bir kuruluşa ortak olan kimse zekâtını, elindeki hisse senetlerinin değeri üzerinden değil, yıllık kazancından vermesi gerekir.

4. Paraların Zekâtı

Elde bulunan paraların değeri ticaret malı, altın veya gümüşten birinin nisabına ulaştığı takdirde zekâta tabi olur.

Mevcut para tek başına nisap miktarını bulmazsa, varsa altın, gümüş ve ticaret malları ile birleştirilir ve hepsinin toplamı nisap miktarını bulursa zekâtlarının verilmesi lazım gelir.

5. Hayvanların Zekâtı

Üretmek, süt veya yün almak maksadıyla beslenen ve yılın yarıdan fazlasını kırlarda ve otlaklarda geçiren koyun, keçi, sığır, manda ve develer sayıca nisap miktarına ulaştıkları takdirde zekâta tabi olurlar.

a) Develerin Zekâtı

Devenin nisabı beştir, beşten az olan deveye zekât düşmez. Develerin sayısı beş olup, üzerlerinden bir yıl geçince, bunların dokuz deveye kadar olan zekâtı bir koyundur. On devede iki koyun zekât olarak verilir ve böyle on dörde kadar devam eder.

On beş olunca, on dokuza kadar üç koyun,

Yirmiden yirmi dört deveye kadar dört koyun,

Yirmi beşten otuz beş deveye kadar, iki yaşına giren bir dişi deve yavrusu,

Otuz altıdan kırk beş deveye kadar, üç yaşına giren bir dişi deve,

Kırk altıdan altmış deveye kadar, dört yaşına giren bir dişi deve,

Altmış birden yetmiş beşe kadar, beş yaşına giren bir dişi deve,

Yetmiş altıdan doksana kadar, üç yaşına giren iki dişi deve,

Doksan birden yüz yirmiye kadar dört yaşına giren iki dişi deve verilir.

Bundan sonra, yüz yirmi deve üzerine, artan her beş deve için dört yaşına giren iki deve ile birlikte birer koyun ilave edilir. Yüz kırk beş deveye kadar böyle devam eder.

Develerin bundan sonraki sayıları için verilecek zekât miktarları fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Zekât olarak verilecek develerin dişi olması şarttır.

b) Sığırların Zekâtı

Sığırın nisabı otuzdur, otuz sığırdan azına zekât yoktur. Sığırların sayısı otuza ulaşıp, üzerlerinden bir yıl geçince, zekât olarak iki yaşına giren erkek veya dişi bir dana verilir.

Sığırlar kırk tane olunca, üç yaşına giren bir sığır verilir ve kırktan altmışa kadar böyle devam eder.

Sığırların sayısı altmış bir olunca, iki yaşına girmiş iki dana verilir. Yetmiş tanede biri, iki yaşına, diğeri üç yaşına girmiş iki dana, seksen tanede üç yaşına girmiş iki dana, doksan tanede iki yaşına girmiş üç dana, yüz tanede, iki yaşına girmiş iki dana ile üç yaşına girmiş bir dana, yüz on tanede iki yaşına giren bir dana ile üç yaşına giren iki dana verilir.

Zekât konusunda mandalar da sığır gibidir.

c) Koyun ve Keçilerin Zekâtı

Koyun ve keçinin nisabı kırktır. Kırk taneden az olanına zekât düşmez. Koyun ve keçinin sayısı kırk olup, üzerlerinden bir yıl geçince bir koyun zekât olarak verilir ve yüz yirmiye kadar böyle devam eder. Kırktan itibaren yüz yirmiye kadar olan miktar için ayrıca zekât gerekmez.

Yüz yirmi birden iki yüz bire kadar iki koyun, iki yüz birden üç yüz doksan dokuza kadar üç koyun, dört yüzde dört koyun verilir. Bundan sonra her yüz adet için birer koyun daha ilave edilir.

Keçinin zekâtı da koyun gibidir. Bunların erkek ve dişileri arasında bir fark yoktur, yani, zekât olarak verilen koyun, erkek de olabilir, dişi de olabilir.

Koyun ile keçi bir cins sayıldığından nisabın tamamlanması için birbirlerine ilave edilirler. Mesela bir kimsenin yirmi beş koyunu ile on beş keçisi olsa, bunların toplamı kırk olduğundan bir koyun zekât verilmesi gerekir.

Sürüde koyun ve keçinin hangisi fazla ise zekâtın ondan verilmesi sünnete uygundur. Eşit iseler sahibi dilediğinden verir. Sürü sadece koyundan ibaret ise zekâtın koyun olarak verilmesi gerekir. Onun yerine keçi zekât verilmez. Sürü tamamen keçiden ibaret ise bunun da zekâtı keçiden verilir, koyundan verilmez.

Bir yaşına girmeyen koyun veya keçilere zekât düşmez, ancak aralarında yaşını dolduran bir koyun veya bir keçi bulunursa buna bağlı olarak zekâta tabi olurlar.

Sığır ve deve yavrularında da durum böyledir. Hayvanların zekâtlarında, belirlenen hayvanlar zekât olarak verilebileceği gibi, değerleri de verilebilir. Zekât, hayvan olarak verildiği takdirde en düşüğü veya en iyisi değil, orta durumda olanı verilir.

Yük taşımak, binmek ve çift sürmek için beslenen hayvanlar için zekât gerekmez. Etleri için beslenen hayvanlarla en az altı ay ahırlarda yem ile beslenen hayvanlar da zekâta tabi değildir.

Ticaret için beslenen hayvanların zekâtı diğer ticaret malları gibi değerleri üzerinden verilir. At, katır ve merkep için zekât gerekmez. Ancak ticaret için beslenirse, bunların da ticaret malları gibi zekâtlarının verilmesi gerekir.

6. Toprak Ürünlerinin Zekâtı (Öşür)

Topraktan elde edilen ürünlerden de belirli oranlarda zekât verilmesi gerekir ki buna öşür denir.

Ebû Hanife’ye göre, buğday, arpa, pirinç gibi tarım ürünleri ile karpuz, kavun, sebze ve meyvelerin hepsinden zekât verilir. Bunlarda nisap aranmaz. Azından da çoğundan da zekât verilmesi gerekir. Bu ürünlerin üzerinden bir sene geçmesi de şart değildir.

İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, tarım ürünlerinden ve bir sene kalabilen diğer ürünlerden zekât verilir. Ancak bunlarda nisap şartı aranır. Nisap miktarı bin kg.dır (Toprak ürünlerinin nisabı konusunda Şafii, Maliki ve Hanbeliler de aynı görüştedir.). Bin kilodan az olan ürünlerden zekât gerekmez.

Bu itibarla ürün için günümüz tarım şartlarının getirmiş olduğu masraflar çıkarıldıktan sonra geriye kalan ürünün nisap miktarına ulaşması hâlinde tabii yollarla sulanan arazide on’da bir, masraf veya emekle sulanan arazide yirmi’de bir oranında zekât verilmesi gerekir. Nisap miktarına ulaşan bu ürünlerin üzerinden bir yıl geçmesi şartı aranmaz.

Zekât verilmesi gereken arazilerde, üretilen balın da zekâtının verilmesi lazımdır. Odun, kamış (şeker kamışı hariç) ve ottan başka yerden biten her ürüne az olsun, çok olsun zekât düşer.

7. Alacakların Zekâtı

Alacaklar üç kısma ayrılır:

1. Kuvvetli alacak: Ödünç olarak verilen paralar ile ticaret mallarının bedeli olan alacaklardır. Bunlar tahsil edildikleri zaman geçmiş yılların zekâtlarını da vermek gerekir. Bu alacaklar inkâr edilen bir alacak ise tahsil edildikleri zaman, geçmiş yıllara ait zekâtlarını vermek gerekmez. Alacağına karşı elinde senet ve bono bulunan kimsenin alacağı, kuvvetli alacaktır.

2. Orta dereceli alacak: Ticaret için olmayan, mal karşılığı alacaklardır. Kullanılmış elbise bedeli gibi.

Bunlar, müşterinin eline geçtiği yıldan itibaren zekâta tabi olur. Ancak bunlardan nisap miktarı ele geçmedikçe zekât vermek gerekmez.

3. Zayıf alacak: Bunlar, bir mal karşılığı olmayan alacaklardır. Miras ve vasiyet malı gibi. Bu mallar, ele geçtiği andan itibaren nisap miktarına ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse zekât verilmesi gerekir.

E) Zekât Kimlere Verilir?

Zekât verilecek kimse ve yerlerle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

“Zekâtlar, Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyen) esir ve kölelere, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda olanlara, (harçlıksız kalmış) yolcuya mahsustur. Allah, Alîm ve Hakîm’dir.”218

Buna göre zekât verilecek kimseler şunlardır:

1. Fakirler: Nisap miktarından az bir malı olan, dinen zengin sayılmayan kimselerdir.

2. Miskinler: Hiçbir şeyi olmayan kimselerdir. Bunlar fakirlerden daha düşkün durumda olanlardır.

3. Borçlular: Borcundan fazla nisap miktarı malı bulunmayan ve borcunu ödeyemeyecek durumda olan kimselerdir.

4. Yolcular: Memleketlerinde malı olduğu hâlde, memleketinden uzak düşüp yolda parasız kalan, elinde bir şey bulunmayan kimselerdir. Bunlara, memleketlerine gidebilecek kadar zekât verilebilir. Memleketine gidecek kadar parası varsa bu gibilere zekât verilmez.

5. Allah Yolunda Olanlar: Bunlar, mali imkânsızlığı sebebiyle savaşa katılamayanlar veya hac için yola çıkıp parasız kalanlar ile işini gücünü bırakıp kendisini ilme veren kimselerdir.

Kendilerine zekât verilebilen kimselerin her birine ayrı ayrı zekât verilebileceği gibi, yalnız birine de verilebilir.

Fakirlere zekât verirken şu sırayı gözetmek daha faziletlidir:

a) Önce fakir olan kardeşler,

b) Kardeş çocukları,

c) Amca, hala, dayı ve teyzeler,

d) Bunların çocukları,

e) Diğer mahremler,

f) Komşular,

g) Meslektaşlar,
h) Zekât verecek kişinin bulunduğu köy ve şehir halkı.

Bir kimse, kendi yakınları muhtaç durumda iken onları bırakıp başkalarına zekât verse, zekât borcunu ödemiş olmakla beraber sevabına nail olamaz.

Zekât, malın bulunduğu yerdeki fakirlere verilir, bir başka yere nakledilmesi mekruhtur. Ancak başka yerdeki yakınları ve ihtiyaç sahipleri varsa, nakledilmesi caiz olur. Zekât parasını günah yolunda harcayacak veya israf edecek olan kimselere vermek doğru değildir.

F) Zekât Kimlere Verilmez?

Zekât verilmeyen kimseler şunlardır:

1. Anne, baba, büyükanne, büyükbabalar.

2. Çocuklar ve torunlar.

Erkek ve kız çocuklarına ve her ikisinden olan torunlara zekât verilmez.

3. Karı koca birbirlerine.

Yani, koca, karısına, karı da kocasına zekât veremez.

4. Zenginler, (Nisap miktarı malı ve parası olan zenginlere zekât verilmez.)

Zengin bir kimsenin ergenlik çağına gelmeyen küçük çocuğuna zekât verilmez. Fakat zengin bir adamın fakir olan büyük çocuğuna ve fakir olan babasına başkasının zekât vermesi caizdir.

5. Müslüman olmayanlara zekât verilmez. Fakat sadaka verilebilir. Zekât Müslüman fakirin hakkıdır.

6. Zekât, cami, çeşme, yol ve köprü gibi yerlere de verilmez. Çünkü zekâtta temlik şarttır. Yani fakirin eline verilerek mülkiyetine geçirilmesi gerekir. Cami ve benzeri şeylerde ise böyle bir durum yoktur. Ölünün kefeni ve borçları da zekât ile karşılanmaz. Çünkü burada da temlik yoktur.

G) Zekâtla İlgili Meseleler

Malların zekâtı, mal olarak verilebileceği gibi değerleri para olarak da verilebilir.

Zekâtı birkaç fakire azar azar vermekten, bir fakire topluca verip onu ihtiyaçtan kurtarmak daha iyidir. Ancak bir fakire nisap miktarını bulacak şekilde fazla zekât vermek mekruhtur.

Zengin bir kimse, evinde kiracı olarak oturan fakirden ücret almayıp bunu zekâtına saysa, zekâtını ödemiş olmaz. Çünkü zekâtta mal ve paranın fakirin eline geçmesi şarttır. Burada ise faydalanma varsa da, fakirin eline geçen bir şey yoktur.

Yetime yedirilen yemek zekâta sayılmaz. Fakat kendisine verilen yiyecek maddesi ve giyecekler zekât niyetiyle verilirse zekât yerine geçer. Bayramlarda ve diğer günlerde muhtaç olan hizmetçilere ve çocuklara veya bir müjde haberi getiren fakirlere verilen ödüller zekât niyetiyle verilebilir.

Zengin bir kimse, bir fakire önce borç para verip sonra bunu zekâta saymak istese, borç olarak verdiği para fakirin elinde olup henüz bunu harcamamış ise verdiği parayı zekâta niyet edebilir. Fakir parayı harcamış ise artık bu paranın zekâta niyet edilmesi sahih olmaz.

Fakirdeki alacağını zekâta saymak isteyen kimse, alacağı kadar parayı fakire zekât olarak verir, fakir de aldığı bu parayı borcunu ödemek üzere alacaklıya iade eder. Böylece zengin zekâtını vermiş, fakir de borcunu ödemiş olur.

Haram mal için zekât vermek gerekmez. Haram malın (sahibi mevcut ise) sahibine verilmesi, sahibi mevcut değilse fakirlere dağıtılması gerekir.

Helal olan mala, haram mal karışıp bunu ayırmak mümkün olmazsa, hepsinin zekâtını vermek lazımdır.

Evi olmayan bir kimse, ev almak için biriktirdiği nisap miktarındaki paranın üzerinden bir sene geçer de henüz ev almamış olursa bu paranın zekâtını vermesi icap eder.

Zekâtta kadın da erkek gibidir. Kadın, sahip olduğu nisap miktarı altın ve gümüşün zekâtını vermesi lazımdır. Altın ve gümüş dışında inci, zümrüt ve yakut gibi süs eşyası ve mücevherattan zekât verilmez. Ancak bunlar ticaret için olursa zekâtlarını vermek gerekir.

Bir kimse, karısının diğer kocasından olan fakir çocuklarına zekât verebilir.

Verilen zekâttan geri dönülmez.

Koyun sürüsüne ortak olan iki kişinin 80 koyunu olsa, her birinin hissesine 40 koyun düştüğünden ikisinin de birer koyun zekât vermesi gerekir.

Ortak olan iki kişiden biri, diğer ortağının emri olmadan malların tamamının zekâtını verse, ödediği zekât yalnız kendi hissesine düşen malın zekâtına sayılır ve ortağının parasını ödemesi gerekir. Çünkü ortaklar ibadette birbirinin vekili değildirler.

Eğer ortaklardan biri, ötekini zekât vermek hususunda vekil eder, ortağı da bütün malın zekâtını verirse o zaman her ikisinin de zekâtı ödenmiş olur.

Bir fakirin borcunu, fakirin isteği üzerine bir başkası zekâtına mahsuben ödese zekât yerine geçer. Çünkü burada alacaklı, borçlu olan fakirin vekili olarak zekâtı almıştır. Borçlu olan fakirin isteği olmadan borç ödense zekât yerine geçmez.

Nisap miktarı malı ve parası olan kimse, bunların üzerinden bir yıl geçmeden önce zekâtını verebilir. Hatta birkaç yıllık zekâtını önceden vermesi de caizdir. Ancak malı ve parası nisap miktarından az ise verdiği para zekât yerine geçmez, sadaka olur.

Fakir zannedilerek zekât verilen kimsenin sonradan zengin olduğu anlaşılsa zekât geri alınmaz.

Bir kimse, araştırma yaparak fakir olduğu kanaatine vardığı bir kişiye zekâtını verdikten sonra, zekât verdiği kişinin zengin olduğu anlaşılırsa, zekâtını tekrar vermesi gerekmez. Eğer araştırma yapmadan zekâtı verir de bilahare bu kişinin zengin olduğu anlaşılırsa zekâtın yeniden verilmesi lazımdır.

Bir kimse, başkasındaki alacağını, elindeki malın zekâtına saymak üzere bir fakire verse ve o kişiden bunu almasını istese, fakirin aldığı bu para o kimsenin zekâtı yerine geçer.

Zekât borcu olan kimse, zekâtını vermeden ölse, niyet olmadığı için malından zekât alınmaz. Ancak vasiyet etmiş ise malının üçte birinden ödenir.

Kaynak

Diyanet islam ilmihali





Signing of RasitTunca

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Dini-1 Kurban ibadeti Kurban Kimlere Farz Kurban Edilecek Hayvanlar Kurban Nasıl Kesilir? RasitTunca 0 89 12-09-2024, 12:23 AM
Son Yorum: RasitTunca
Dini-1 Hac - Hac Kimlere Farzdır? Haccın Vakti Haccın Farzları İhram Arafat’ta Vakfe Tavaf RasitTunca 0 90 12-09-2024, 12:15 AM
Son Yorum: RasitTunca
Dini-1 Oruç ve Önemi Orucu Bozan ve Bozmayan Şeyler RasitTunca 0 85 12-08-2024, 11:50 PM
Son Yorum: RasitTunca
Dini-1 Zekat Hakkında Detaylı Bilgiler RasitTunca 0 1,680 09-04-2019, 09:34 PM
Son Yorum: RasitTunca
  Zekatla ilgili Fetvalar - Fetavayi- Hindiyye Zekat RasitTunca 0 1,500 09-04-2019, 09:24 PM
Son Yorum: RasitTunca
Dini-1 Sadaka vermenin önemi RasitTunca 0 1,526 09-04-2019, 09:17 PM
Son Yorum: RasitTunca
Dini-1 Zekat kime verilir RasitTunca 0 1,484 09-04-2019, 09:00 PM
Son Yorum: RasitTunca

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi