Thread Rating:
  • 13 Vote(s) - 3.46 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Osmanlılarda Tımar Sistemi
#1
Osmanlı Devletinin; geçimlerine ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde, kendi nam ve hesaplarına tahsil selahiyetiyle birlikte tahsis etmiş oldu u vergi kaynaklarına verilen umumi isim. ıkta ve dirlik diye de terminolojide anılır. Bu sistemde arazi, timar verilen kimsenin mülkü de ildir. Timar sahibi (sahib-i arz), araziyi, reayaya (vergi vermekle mükellef olan vatandaşa) işletmek üzere verir, mahsulden ve reayanın şahsından devletin alaca ı vergileri toplar.
Timar müessesesi, yani eski ıslam devletlerinde kullanılan ismiyle ikta; sünnet, icma ve Hulefa-i Raşidinin tatbikatıyla sabittir. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem devrinde görülen bu uygulama Emeviler ve Abbasiler zamanlarında da devam edip, feşedilen topraklar, çeşitli şahıslara verildi. Abbasiler zamanında askeri hizmetlerin Türkler eline geçmesinden sonra, Türk kumandanlar, maiyetlerindeki askerlerin masraflarına karşılık, kendilerine ikta olarak verilen yerlerin gelirlerini topladılar. ıktanın bu şekilde askeri bir mahiyet almasından sonra bu sistem di er ıslam memleketlerinde de kullanıldı. Asker, Gazneliler ve Büveyhilerde maaşlı olmasına ra men, maaş verilemedi i zamanlar kumandanlar, muayyen bir mıntıkanın devlete ait vergilerini toplamakla vazifelendirilirler; topladıkları vergiler de senelik olarak kendilerine tahsis edilirdi. Selçuklular, sistemi geliştirip bundan farklı bir ikta usulü ortaya koydular. ıdareleri altındaki yerlerde, mal toplayıp da ıtmak ve maaş vermek yerine, bir veya birkaç köyü askere ikta olarak verdiler. Yani ilgili köylerdeki halkın devlete verece i vergiler o mıntıkadaki askere tahsis edildi.
Türkiye Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra kurulan Osmanlı Devletinde ikta usulünün daha gelişmiş bir şekli olan ve tımar adı verilen sistemin uygulanmasına, Osman Gazinin fetihleriyle başlandı. Feşetti i araziyi timar olarak askerlerine da ıtan Osman Gazi, Karacahisar'ı da o lu Orhan Gaziye verdi ve:
Tımarların sebepsiz yere sahiplerinden geri alınmaması, tımar sahibinin ölümü halinde arazinin bu kimsenin o luna intikal etmesi ve o ul küçükse, hizmet edecek yaşa gelinceye kadar onun yerine hizmetkarlarının sefere gitmesi.. gibi şartlar koydu.
Orhan Gazi zamanında da bir takım kumandanlar sınıra yerleştirilerek kendilerine timar verildi. Rumeli fütuhatı başladıktan sonra Gelibolu havalisi Yakub Ece ile Gazi Fazıl'a verilerek tımar sistemi Trakya'da uygulanmaya başlandı.
ılk teşkilatlanma safhasını Murad-ı Hüdavendigar Han zamanında tamamlayan tımar sistemi gelişiminin zirvesine Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında ulaştı. Kanuni, miri arazi ve timar sistemlerine ait hukuku belirleyen kanunlar koydu. Beylerbeyinin tımar verme haklarını da sınırlayarak tezkereli ve tezkeresiz timar ayrımını ortaya çıkardı. Kanuni Sultan Süleyman Hanın yaptı ı düzenlemeler sonunda timarlı sipahilerin ve cebelülerin miktarı 200.000 e kadar çıktı.
Osmanlı Devletinde timar sahibi, sahib-i arz ismini de taşımış olmasına ra men ne timar dahilindeki toprakların, ne de bu toprakları işleyen köylünün toprak sahibine veya devlete vermekle mükellef bulundu u hak ve resimlerin (vergilerin) mülkiyetine sahip de ildi. Ancak muayyen hizmetleri yaptı ı müddetçe, devlete ait çeşitli vergileri kendi nam ve hesabına toplamak hakkından faydalanabiliyordu. Bu hak görülen vazifeye ba lı bir maaş mahiyetinde olup, timar sahibinin mülkiyetine giren bu sıfatla satılması, vakfedilmesi veya miras olarak varislerine bırakılabilmesi mümkün olan bir gelir mülk durumunda de ildi. Gerçi timar sahibinin ölümü halinde devlet, sipahinin hizmete yarar evlatlarından bir veya birkaçına timar vermeyi prensip olarak kabul etmiş bulunuyordu. Fakat bu şekilde sipahinin çocuklarına verilen timar, ölen babanın timarı olmadı ı gibi, kıymet itibariyle de aynı de ildi.
Sipahi timarının kılıç tabir edilen ve sipahilik hizmetine giren herkes için bir başlangıç kadro maaşı olarak kabul edilen çekirdek kısmı vardı. Bu kısmın, sipahinin, zamanla gösterece i yararlıklara göre yapılacak terakki zamlarıyla büyümesi mümkündü. Fakat sipahinin ölümü halinde o ullarına babalarının timarının ancak kılıç (çekirdek) kısmı verilebilir ve bu başlangıç gelirine vaktiyle di er timarlara dahil yerlerin gelirlerinden çıkarılan, hisseler halinde yapılmış olan zamlar geri alınırdı. Böylece yararlılı ı görülen timar sahiplerine yapılan zamlar bu suretle açı a çıkmış olan gelirlerden temin edilirdi. Bu uygulama ile timar arazisinin zamanla türlü fırsatlardan faydalanılarak büyütülmüş olan şekilleriyle bir aile mülkü halinde nesiller boyunca aynı soydan gelen kimseler elinde kalması önlenirdi.
Has ve zeamet şeklindeki büyük timarlarsa, kişi yerine makama verilirdi. Bunların sahipleri olan vezir ve beyler sık sık de işmekte oldu undan, de işen sahiplerinin bu timarlarla ailevi bir münasebet ve yakın bir alaka tesis etmeleri imkansızdı.
Her timar sahibinin bir kılıç yerine tayin edilmiş olması lazımdı. Babalarının timarı müşterek bir beratla iki kardeşe verilme halleri hariç, bir kılıç yerine iki kişi tayin edilemezdi. Daha büyük bir timar vücuda getirmek için iki kılıç yeri bir kişiye verilmez, bu suretle tımar kadrolarında daraltma yapılamazdı.
Hayatta olan timar sahiplerinin o ullarına dirlik verilmesi adet de ildi. Ama ihtiyarlık veya hastalık sebebiyle hizmet kudreti kalmayan sipahi, yetişmiş ve hizmete yarar o luna timarını devredebilirdi. Bu takdirde de timarın ancak kılıç kısmı o ula intikal ederdi. Yalnız atadan ve dededen ocak ve kadim-i yurt (eski yurt) olan mülk timarlar istisna teşkil eder, bunların bütünlü ü bozulmazdı.
Babasının ölümüyle timar sahibi olmaya hak kazanan bir çocuk, sefere gidebilecek yaşa geldi i halde, yedi yıl timar talebinde bulunmazsa, her türlü hakkını kaybetmiş olurdu. Babaları timarından kendilerine timar verilmiş olan sipahi o ulları eskiden on yaşına gelinceye kadar sefer zamanı yerlerine bir cebelü gönderebilir ve ancak on yaşından sonra bizzat kendilerinin gelmesi icab ederken, seferlerin uzaklarda yapılmaya başlanmasıyla bu yaş haddi on altıya çıkarılmıştı.
Timar her ne kadar belli bir hizmet karşılı ında timar sahibinin devlete ait vergileri kendi hesabına toplaması demekse de, timarların nevilerine göre timar sahibinin devlete karşı olan mükellefiyetleri de işmektedir. Devlete karşı olan mükellefiyetleri açısından, timarlar beş kısımda incelenebilir.
1. Arazinin mülk olarak verilip verilmedi ine göre: a) Mülk timarlar: Bu tür timarlarda devlet, türlü hak ve vergi (resim)leri toplama yetkisini timar sahibine bütün hayatı boyunca ve ölümünden sonra da mirasçıları tarafından tam bir mülk olarak tasarruf edilebilecek bir gelir halinde bırakmış bulunmaktadır. Bu gibi haklar vaktiyle devletten bir mülk olarak satın alınmış yahut fevkalade durumlarda bir hizmete ba lı olmayarak ba ışlanmış serbest mülkler oldu u halde zamanla devlet tarafından askeri hizmet şartı koyulmuştur.
Mülk timarlarının sahipleri sefere bizzat gitmek veya mükemmel silahlanmış bir miktar asker (cebelü) göndermek mecburiyetindedirler. E er bu tip timar sahipleri sefere bizzat gelmezler veya yerlerine cebelü göndermezlerse, di er timarlar gibi dirlikleri ellerinden alınıp bir başkasına verilmez, sadece timarın bir yıllık gelirine devlet tarafından el konulurdu. Sahipleri ölünce de bu tip timarlar bütünüyle erkek evlada verilir, erkek evlad olmadı ı takdirde, erkek veya kadın di er mirasçılara intikal ederdi. Onlar da hisseleri nispetinde gönderilecek cebelülerin masraflarına iştirak ederlerdi. Bu gibi timarlar, di er mülkler gibi serbestçe alınıp satılabilir ve aynı mükellefiyetlerle vakfedilebilirdi.
b) Mülk olmayan timarlar: Bu tip timarlarsa hizmet karşılı ı timarın gelirlerinin bir kısmının tahsisi suretiyle verilen timarlardır ki, Osmanlı Devletinde timarların ço u bu türdendi. Bunlar timar sahibine mülk olarak verilmedi inden satılamaz, vakfedilemez, miras bırakılamazdı.
2. Arazinin gelirine göre: a) Has: Senelik geliri 100.000 akçe ve daha fazla olan timarlara denirdi. Padişaha verilenler havass-ı hümayun adını taşırdı. Haslar, padişahtan başka hanedana mensup kişilere, vezirlere, beylerbeylerine, sancakbeylerine, defterdarlara vs. verilirdi. Padişah ve hanedana mensup olmayanlara verilen haslar makama mahsus oldu undan, vazifede bulundukları süre içinde kendilerine aitti. Azillerinde veya ölümleri halinde bu dirli i kaybederlerdi.
Haslar voyvoda denilen kimseler vasıtasıyla idare edilirdi. Has olarak verilen yerin öşür ve di er resimleri has sahibine ait olup, köylü ziraat yapmazsa toprak elinden alınarak bir başkasına verilirdi. Has sahibi gelirlerinin her 5000 akçesi için devlete bir cebelü adı verilen atlı, zırhlı ve silahlı bir asker beslemek zorundaydı.
b) Zeamet: Senelik geliri 20.000 akçeden 100.000 akçeye kadar olan dirli e denirdi. Zeametler, eyalet merkezlerinde bulunan hazine ve tımar defterdarlarına, zeamet keşüdalarına, sancaklardaki alay beylerine; kale dizdarlarına, kapucu başılarına, divan katiplerine, defterhane ve hazine-i amire katiplerine verilirdi. Ayrıca timar sahipleri büyük hizmetlerde bulundukları zaman, terakki (zam) alarak zeamet sahibi (zaim) olabilirdi. Zaimler hayatta oldukları müddetçe ellerinden alınmazdı. Zaimler de haslardaki gibi ilk beş bin akçesi hariç, sonraki her 5000 akçe gelir için bir cebelü beslemek mecburiyetindeydiler. Zeametlerin 50.000 akçeden yukarı olanlarına a ır zeamet adı verilirdi.
Zeamet sahipleri zeametlerindeki vergileri bütünüyle kendileri alır, sancakbeyi ve subaşılar müdahale edemezlerdi. Savaş zamanlarında cebelüleriyle birlikte sancak beylerinin kumandası altında sefere iştirak ederlerdi. Savaş olmadı ı zaman da, kimseye ba lı olmazlar, hatta toprakları içindeki suçluları kendileri yakalarlar, başkaları karışamazdı. Zeametin bazan birkaç kişiye müşterek olarak verildi i de olurdu.
c) Timar: Senelik geliri 2000 akçeden başlı***** 20.000 akçeye kadar olan dirli e timar ismi verilmiştir. Timar sahipleri senelik gelirden kılıç adı verilen muayyen bir kısmın ayrılmasından sonra geriye kalan gelirin her 3000 akçesi için bir cebelü (tam teçhizatlı asker) beslemeye mecburdular. Kılıç bedeli, sipahinin kendi aylı ına karşılıktır. Kılıç bedelinin miktarı illere ve timarların tezkereli veya tezkeresiz oluşuna göre 2000, 3000, 6000 akçe arasında de işirdi. Herhangi bir gelir kademesinde bulunan sipahinin harbe katılmak için getirmesi lazım gelen silahlarla zırh ve çadırların nevi, beraberinde gelecek cebelü tabir edilen yardımcı silah arkadaşlarının adedi ve techizatı bütün teferruatıyla tespit edilmiş bulunmaktaydı. Harbe girmeden evvel beylerbeyi tarafından bu bakımdan sıkı bir teftişe tabi tutularak kusurlu görülen sipahilerin ellerinden timarı alınıyordu. Orduların harpten evvelki toplanma yerlerinde techizatın gözden geçirilmesiyle birlikte, türlü silahların kullanılma talimleri ve bu arada bilhassa yeni ça larda ehemmiyet kazanmış olan, tabanca kullanan sipahilere at sırtında seyir halinde silahlarını süratle doldurup boşaltma talimleri yaptırıldı ı da görülmekteydi.
Timar sahipleri ölünce timarının kılıç kısmı o luna veya o ullarına müşterek timar olarak verilir, di er kısmı terakki sa layan timar sahiplerine da ıtılırdı. Cephede ölen timar sahibinin o luna, yatakta ölen timar sahibinin o luna verilenden daha büyük dirlik verilmesi de kanunda açıkça belirtilmişti.
3. Timar sahiplerinin gördükleri işlere göre: a) Eşkinci timarları: Bunların sahipleri harp zamanında alay beyinin kumandası altında cebelüleriyle birlikte bilfiil sefere gitmekle mükelleftiler. Osmanlı timarlarının ekserisi bu türdendi.
b) Mustahfız timarları: Bunlar kale askerlerine verilirdi. Bu timarların sahipleri mensup oldukları kalenin müdafaasıyla mükelleftiler. Aslında askeri olmakla birlikte bu tür timarlar kale komutanlarına ve kaledeki görevli askerlerle her türlü hizmetlilere verilirdi.
c) Hadere (Hizmet) timarları: Bu timar sahipleri saraya ve dini kurumlara belli hizmetlerde bulunmakla mükelleftiler. Bu timarların sayısı çok azdı.
4. Veriliş şekillerine göre:
Kanuni Sultan Süleyman Han devrine gelinceye kadar, ölmüş olan timar sahiplerinin o luna beylerbeyi tarafından timar veriliyordu. Fakat 1530 da bu usul de iştirildi ve beylerbeyinden ancak düşük gelirli timarları verebilece i, daha büyük gelir sa layan timarlarınsa beylerbeyinin tezkiresi üzerine ıstanbul' dan fermanla verilebilece i esası kabul edildi. Beylerbeyinin tezkiresini alan sipahi, ıstanbul' a giderek, altı ay zarfında beratını almak mecburiyetindeydi. Aksi takdirde timarının gelirinden faydalanamazdı. Bu esasların kabul edilmesi üzerine tezkireli-tezkiresiz timar ayırımı ortaya çıktı.
a) Tezkireli timarlar: Beylerbeyinin do rudan do ruya vermeye yetkili olmadı ı timarlar olup, ıstanbul' dan verilirdi. Ayrı vilayetlerdeki timarların kılıç kısımları aynı büyüklükte olmadı ından, tezkireli ve tezkiresiz timarların büyüklükleri beylerbeyli ine göre de işmekteydi. Mesela Rumeli, Budin, Bosna, Tameşvar beyli inde geliri 6000 akçeden fazla olan timarlar tezkireliydi. Buna karşılık Kıbrıs Adasında ve Kocaeli, Biga sancaklarında 5000, Karaman, Zülkadriye ve Rum eyaletlerinde de 3000 akçenin üzerinde gelire sahip timarlar tezkireliydi.
b) Tezkiresiz timarlar: Beylerbeyinin do rudan vermek yetkisine sahip oldu u timarlardı. Bunların kıymeti ekseriya düşüktü.
5. Mali yapısına göre: a) Serbest timarlar: Timar sahibinin, gerdek, tapu, kışlak, yaylak, cürüm ve cinayet resimleri (vergileri) gibi miktarları önceden belli olmayan ve badiheva denilen bu vergileri almak hakkına sahip oldu u timarlardı. Subaşı, çeribaşı ve benzeri bir takım vazife sahiplerinin timarları ve büyük devlet memurlarının görev sürelerince devam eden has ve zeametleri serbest timardı.
b) Serbest olmayan timarlar: Sahibinin badiheva denilen vergileri almak hakkına sahip olmadı ı timarlardı.
Osmanlı Devletinde yurtluk ve ocaklık tabir edilen timarlar da vardı. Bunlar, tersane masraflarını, yahut bir kalenin muhafızlarının veya bir kasaba, bir şehir memurlarının aylıklarını karşılamak için verilen dirliklerdi. Bunların sahipleri birkaç bölgenin öşrünü tahsil ederlerdi. Ocaklık tevcihi, timar sahibine öşürden başka ayrıca gümrük vergisi gibi bazı vergilerin tahsiline selahiyet verirdi. Yurtluk ve ocaklık alan kimseler, hudutları korumak ve bilhassa ani savaşlarda asıl ordu gelinceye kadar düşmanla mücadele ve asıl ordu gelince ona iltihak etmek vazifelerini görürlerdi. Sahipleri ölen yurtluk ve ocaklık timarları, ölen kimsenin o ullarına intikal ederdi.
Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde gelişmenin zirvesine erişen timar sistemi, bu Padişahın vefatından sonra bozulma belirtileri göstermeye başladı. On altıncı yüzyılın sonlarında, bilhassa, timar teşkilatının yüksek emir ve kumanda kadrolarını teşkil eden sancakbeyliklerinin umumiyetle adet oldu u üzere kapu kulları arasında yetişmiş ocak mensuplarına verilecek yerde, uzun süren savaşların sebep oldu u a ır mali külfetin karşılanabilmesi için iltizam usulüyle peşin gelir karşılı ı alınarak satılması neticesinde, henüz ıstanbul' u görmemiş ve padişahın ekme iyle beslenmemiş, adab ve usulden haberi olmayan beceriksiz kişilerin eline geçmesi bozulmayı hızlandırdı. Bu adab ve erkan bilmez kişiler başa geçince, timar sahiplerinin seferlerde yapılması gerekli yoklamaları, iyi bir şekilde yapılamadı. Yapılması gereken bu yoklamalar daha sonraki devrelerde timar da ıtımı ve terakkilere temel teşkil etti inden hak etmemiş kişiler timar sahibi olmaya başladı. Ayrıca ölen veya azledilenlerden boş kalan timarların, yeni istihkak sahiplerine devredildi i esnada ruznamçelerdeki kapatılması gereken eski kayıtların kapatılmaması, buralara defalarca yeni tayinler yapılması gibi hatalar, timarı haketmeyenlerin yanında hak edenlerin de ma dur olmasına sebep oldu.
Yine bu yıllarda devamlı harplerin ve Celali isyanlarının meydana getirdi i tahrip ve masraflar, timarlı sipahi zümresinin fakirli ine sebep olarak, bunların besledi i asker sayısında önemli ölçüde düşmeler meydana geldi. Öyle ki, zamanında yirmi iki sancaktan teşekkül etmekte olan Rumeli eyaletinin eski timar kadrolarına göre, her an sefere hazır vaziyette bulunması gereken asker mevcudu 33.000 iken, 17. yüzyılın ortalarında Rumeli beylerbeyinin harbe giderken emri altındaki timarlı sipahi mevcudu hiçbir zaman 2000' i bulmadı. Anadolu beylerbeyinin maiyetinde de 18.700 mevcutlu bir timarlı sipahi ordusu yerine 1000 kişiden fazla bulunamadı. Böylece elli-altmış yıl önce sayıları 200.000' i bulan timarlı sipahi ve cebelüler, 1768' de 20.000 kişiye kadar düştü.
ıyi işledi i müddetçe devletin kuvvet unsurlarından birini teşkil eden dirlik sistemi, iyice dejenere olması üzerine gözden düşünce, ilk olarak 1703' te Girit Adasında ortadan kaldırılıp, burada maaşlı memurluk düzenine geçildi. Ülkenin di er yerlerindeki timarlarsa, 1812' den itibaren boş kaldıkça yeniden verilmemeye başlandı. 1839' da yayınlanan Gülhane Hatt-ı Hümayunuyla tamamen ortadan kaldırıldı. Fakat dirlik sistemini kaldırırken, tamamen batının liberal fikirlerinin tesiri altında kalıp, taklitçilikle hareket eden tanzimatçılar, bu teşkilatın yerine yeni bir sistem koyamadılar.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)