Thread Rating:
  • 17 Vote(s) - 2.76 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Necip Fazıl Kisakürek Şiirleri
#1
Siir-1 


Necip Fazıl Kisakürek Şiirleri


Bendedir

Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan,
Kime ne, aşılmaz duvar bendedir,
Süslenmiş gemiler geçse açıktan,
Sanırım gittiği diyar bendedir.

Yaram var, havanlar dövemez merhem;
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir.

1936

Necip Fazıl Kısakürek

Benim Nefsim

Ruhuma bir kefen bezi yeter de,
Yetmez aç nefsime sırma ve ipek.
Çare yok, yüzünden düştüğüm derde;
Yesem de "toprakla karışık kepek..."

Güneşle bir tutsam girmez hizaya;
Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezaya.
Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya;
Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!..

1972

Necip Fazıl Kısakürek

Beste

Halim, açık denizde düdük çalan bir gemi;
Kim duyar, ötelerden haber veren bestemi?..

1977

Necip Fazıl Kısakürek


Bir

Varlık yalnız Bir'dedir, toplam bölüm hep birde...
Devam eden yalnız bir, sayıda dört tekbirde...

1983

Necip Fazıl Kısakürek

Bir

"Bir"i deşerken her ân beynini yiyen adam,
Sayılar köpürdükçe "Allah bir!" diyen adam...

1975

Necip Fazıl Kısakürek


Biter

Kalkılır bir yerde, kalır oyuncak,
Kurgular biter.
Ölüm... O geldi mi ne var korkacak?
Korkular biter.

Fikir, açmaz artık beyinde kuyu;
Burgular biter.
Unuturuz hayat adlı uykuyu,
Uykular biter.

Biter, her şey biter; ses, şekil ve renk,
Kokular biter.
Kabir sualiyle kapanır kepenk,
Sorgular biter.

1963

Necip Fazıl Kısakürek

Bitmez

Bilmezdim, iş bütünde;
Bu ömür derdim, bitmez.
Bir yuvarlak üstünde
Git, git, giderdim, bitmez.

Bir (BibBiiiiiib) kafacıktım;
Sonsuzluğa acıktım.
Farzet denize çıktım,
Su biter, derdim bitmez.

1973


Necip Fazıl Kısakürek

Bizim Yunus

Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Okunu kör nefsin, kılıçla çelmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Ölüm dedikleri perdeyi delmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Eli kaatile de kalkamaz elmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Zaman, onun kemend attığı selmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Toprakta devrilmiş, göğe çömelmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Sayıları silmiş. BİR'e yönelmiş...
Bizim Yunus,
Bizim Yunus...

1972

Necip Fazıl Kısakürek

Boş Dünya

Gittiler...Bana dünyam
Birdenbire boş geldi.
Seçilmiş oldu eşyam.
Odalarım loş geldi.

Gözlerim müebbette,
Günü gelir elbette...
Gelir Melek nöbette,
Safa geldi, hoş geldi.

1982

Necip Fazıl Kısakürek


Şu karşı evin boş odalarında,
Duvarlara sinmiş bir hayâlet var.
Elinde mum, gece ortalarında,
Bucak bucak gezer, birini arar.

Camlar tutuşurken, eski kafesler,
Beyaz duvarlara aksetmiş, durur.
Dağınık sürüyü toplayan sesler,
Kapıya sokulup tokmağı vurur.

Sonra işitilir sert bir hıçkırık,
Basar odaları belirsiz cinler.
Karanlık avluda döner bir çıkrık;
Sanırsın, kundakta bir çocuk inler.

Akşam, dağılırken yerli yerine,
Bu evin önünde ürperiyorlar.
İçlerinden, kendi kendilerine:
Şu karşı ev tekin değil, diyorlar.

1925

Necip Fazıl Kısakürek

Boş Ufuklar

Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
'İyi insanlar iyi atlara binip gitti.'

1973

Necip Fazıl Kısakürek



Bu Dünya

Bu dünya bir tamam'dan eksiklikler âlemi;
Kopuşlar, ayrılıklar, kesiklikler âlemi...

1982

Necip Fazıl Kısakürek

Bu Yağmur

Bu yağmur... Bu yağmur... Bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur.
Bu yağmur... Bu yağmur... Bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak,
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün
Sulardan, seslerden ve gecelerden.

1934

Necip Fazıl Kısakürek

Büyük Doğu Marşı

Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yoklu izinden git, KILAVUZ'un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!..

1938

Necip Fazıl Kısakürek

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

1963

Necip Fazıl Kısakürek

Cansız At

Bilmem, kaçı kaç geçe,
Bilmem, kaça kaç kala,
Ya erkence, ya geçce,
Sıram gelir hoppala!

Altımda gacır gucur,
Kişner durur cansız at...
İşte servili çukur;
Ve ölümsüz hakikat!

1944

Necip Fazıl Kısakürek

Cinler

Ne derlerse desinler,
Yakın dostlarım cinler...
Havanın ve alevin
Kemiksiz çocukları;
Yüzbir odalı evin
Haşmetli konukları,
Rüzgârdan topukları,
Yakın doslarım cinler...

Kum gibi kalabalık,
Bin şekil ve bin kılık;
Suda bir gümüş balık,
Postacı güvercinler,
Zümrüt yüklü hecinler,
Yakın dostlarım cinler...

1939

Necip Fazıl Kısakürek

Çan Sesi

Odamda yanan mumu üfledi bir çan sesi.
Gözlerim halka halka gördü bu uçan sesi.
Önümden bir hız geçti, aktı ateşten izler;
Açıldı kıvrım kıvrım toprak altı dehlizler.
Şimşekler yanıp söndü, şimşekler sönüp yandı;
Derindeki sarnıçta durgun sular uyandı.
Sağa sola sallanıp, dan, dan, dan, çaldı çanlar,
Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar,
Sular ürperdi, eşya ürperdi, tunç ürperdi;
Çanlar, kocaman çanlar, korkunç korkuç ürperdi.
Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler.
Ebedi karanlığın mahzenine inmişler...

1925

Necip Fazıl Kısakürek

Çek Perdeyi

Evler döşemekti bendeki tasa,
Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi.
Yeter bana, üç beş arşın bez olsa;
Beklenmedik mallar pazara geldi.

Penceremde bir gün günlerden bir gün:
Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün;
Belirsiz bir semte insanlık sürgün...
Çek perdeyi güneş nazara geldi.



Necip Fazıl Kısakürek

Çırpınır

Dinle, kulağını ver de mezara!
Ölüler evlattan yana çırpınır.
Nesiller arası korkunç manzara;
Domuz yavrulayan ana çırpınır.

Kalbten kazıdılar iman sırrını;
Her günün bugünden beter yarını.
Acı rüzgarlara vermiş bağrını
Türk Bayrağı yana yana çırpınır.



Necip Fazıl Kısakürek

Çift Kanat

Biri aşık biri nefret; bizim kanadımız çift...
Ateş saçmalı ki nur, erisin kapkara zift...

1977

Necip Fazıl Kısakürek


Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi;
Gözüm al bayrak arar, kulağım ezan sesi.

Bir gemi arıyorum pusulası imandan…
Alıp beni götürsün hüzün dolu limandan.

Ben, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir.

İnsan, bir mesut zalim; insan, bir mağrur cahil…
Tekne kırık, su azgın ve kayıplarda sahil.

Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere;
Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere…

An oluyor bir garip duyguya varıyorum;
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?

Hasretim, her tümseğin, her çatının ardında;
Kelimenin üstünde, cümlelerin altında…

Ne görsem, ötesinde hasret çektiğim diyar;
Kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var?

Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Güzel Allah’ım, senden ne gelecekse gelsin;
Sen ki rahmetinle de kahrınla da güzelsin…

Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti.
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride varsa bırak utansın!
Ey bin bir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan, bayrak utansın!

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte;
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti diyorum.
Artık boş odalarda ölümü bekliyorum.

Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık.
Yaşarken temiz kalsaydık, ölünce yıkanmazdık.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri Devam

“Var”ın altında yokluk, yokun altında varlık;
Başını kaldır da bak, boşluk bile mezarlık.

Bu nasıl bir dünya, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor.
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim.
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün serin karanlıkları.

İkinizin de ne eş ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var.
Onu da hangi diyar olsa götürürsünüz.

Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat!
Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.

Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf Dağı,
Bir zerreciğim ki Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budu kaynağı.

Ölürsün… Kapanır yollar geriye,
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim.

Çöplüğe attılar da mukaddes emaneti,
Hak bellettiler Hakk’a en büyük ihaneti.

Eşya latifleştikçe göze görünmez olur;
Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur.

Yaradan rahmetini kahrından üstün saydı;
Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı?

Bu dünya insanlığa manevi hamam olsa;
Her rengiyle insanlık tek renkte tamam olsa.

Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde?
Bazı geriden gelen, yüz bin devir ilerde!

Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam?
Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?

Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki yok Allah’tan başkasıyla yakınlık.

Bir insanda yok ise edep, neylesin medrese mektep?
Okusa âlim olsa, yine merkep, yine merkep…

Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…

Bir namazım, bir duam, bir de eski seccadem.
Hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermayem.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri Kısa

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar?

Yakınlık… İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından yarı;
Belli ki yakınımız yoktur Allah’tan gayrı…

Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak,
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum oldu çanak.

Her fikir, her inanış, tek mevsimlik vesselam;
Zaman ve mekân üstü biricik rejim, İslam…

Sesimi alıp da kaybetse rüzgâr,
Versem gözlerimi bir sonsuz renge.

Silindi akçemizin yazısı ve turası,
Bizi yere batıran batının faturası.

Ellerime uzanan dudakları tepeyim,
Allah diyen, gel seni ayağından öpeyim.

Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor…
Çilesi olmayan yüzlere tüküresim geliyor.

Bir yer var ki, orada sayı üstü endaze;
Ne solmak, ne yıpranmak, her şey ebedî taze…

Tel tel ve iplik iplik dikseler de ağzımı;
Tek ses duysalar: Allah… Yoklayanlar nabzımı.

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber;
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?

Bütün manzara, ucuz bir dekor muşambası;
Kurtuluş günü, çıkmaz ayın son çarşambası.

Allah dostu odur ki, nefsine tek pay biçmez;
Kırk yıl bir ekşi ayran özler de onu içmez!

Âlemin küfre göre hem başı, hem sonu Hiç…
İki Hiç arasında varlık olur mu Hiç?

O yüz, her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki, göz değince Allah’ı hatırlatır…

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın.
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın.
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, yolumu aynalar kesti.

Veren de O, alan da O. Nedir senden gidecek?
Telaşını gören de, can senin zannedecek.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri

Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan.
Beni bir ben anlarım, bir de beni Yaradan.

Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa,
Başım onların hepsi için secdeye varsa…

Sensin gökten gelen oklara hedef,
Oyası ateşle içilen gergef,
Çekme üç beş günlük dünyaya esef,
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!

Nasip olunca çare yok…
Olunca da olmamaya imkân yok.

Dünyayı verseler iki gözünü vermezsin.
Sana iki göz verene neden secde etmezsin?

Gençliğine güvenip vakit çok erken derken,
Belki ELVEDA bile diyemezsin giderken!

Verirler ben acizim, kudret senin dedikçe,
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe.

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim.

Ne kadar göz bebeği varsa, üst üste gelse;
Yine ayrı manzara ayrı görüş herkese.

Sustum! Birikti yanaklarıma alfabe.
Ya İlahi, Ya Rabb! Sükûtumu en güzel duam eyle!

Ben bir garip insanım. Ne tahtım var ne tacım.
Tut elimden Allah’ım, yalnız sana muhtacım.

Ey, bir aileye bile hükmedemeyen ilerici,
Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?

Melekler dolanır bu kuytu yerde,
Ey gün kadar güzel çocuğum, uyu!
Bir gün hasretiyle içim titrer de,
Anarsın bu derin, tatlı uykuyu.

Yön yön sarılmışım ne yana baksam,
Sarılan olur da saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkar ressam,
Geçip de aynaya, soran olmaz mı?

Dizilirler ayakta, anne baba ve kardeş.
Hayal uzak, uzakta, eder fillerle güreş.
Başından kayar yastık, nura döner karanlık;
Sırlar çözülür artık, kırka çıkınca ateş.

Zeybeğim, zeybeğim ne oldu sana?
Allah deyip şöyle bir doğrulsana.

Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan öp seccadem…

Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda;
Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda…
En Güzel Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri Kısa Devam

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet, Sen’den habersiz aldığım her nefesten.

Sanırım, insanların her suçunda ben varım;
Günah uzun bir kervan, ta ucunda ben varım!

Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim,
Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim,
Dünya öküzün üstünde derler ama,
Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim.

Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur.
Kahredenden ziyade, sevilenden korkulur.

Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.

Hayatın çilesine tahammül gerek.
Değil mi ki sefa ile cefa müşterek?
Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek?
Bazen dertliler de ağlar ama gülerek!

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat.
Yalnız seccademin yönünde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Bu dünya bir kuyu havasız çömlek, Daralıyorum!
Kelime manayı boğan bir gömlek, Paralıyorum!
Allah ismi varken lügat ne demek, Karalıyorum!
Kapımı, buyursun diye o melek, Aralıyorum!

Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu?
Mademki yükseliş var; iniş olmaz olur mu?

Düşün o divaneyi, “her şey içimde” diyen;
Ateş denilse yanan, su denilse eriyen…

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm.

Uzasan, göğe ersen,
Cücesin şehirde sen;
Bir dev olmak istersen,
Dağlarda şarkı söyle.

Bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm;
Gözümde son marifet, Azrail’e tebessüm.

Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür!
Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür.

Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin;
Ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.

Var mı Allah’tan yukarı, kabirden aşağı?
Toparlan ruhum gidiyoruz, sen yukarı ben aşağı
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri Kısa Son

İki kişilik duanın adıysa saadet,
Ya Rabbî, beni onunla beraber affet!

Deden bile söndüremedi İslam’ın nurunu;
Sen mi söndüreceksin Ebu Cehil’in torunu?

Doğu der ki Batı’ya, güneşi fethetsen de;
Ruh gerçeği bendedir, madde yalanı sende.

Elimde, sükûtun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Aşk, korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah’tan nasıl korkmaz, insan O’nu sever de…

Geminin tek kaptanı olur gerisi mürettebattır.
Kalbin de tek sahibi olur, gerisi teferruattır.

Olur mu, dünyaya indirsem kepenk,
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yar, ne kimseye yar;
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinden yürür giderim.

Ruhum öz dünyasına kaçmak için gayrette;
Yalan dünyaya şimdi inmiş hayrette.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar.

Kadından, kendisinde olmayanı isteriz;
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.

Usandım, boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!

Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.

Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki?
Orda O varken, burada bırakılmaz ne var ki?

İnsan… İplikte büklüm, suda bir anlık suret…
Allah… Olmanın ona mahsus olduğu kudret…

Bu dünya; bir benzeyiş, bir inandırış;
Ve Göz, görmediğine kendini inandırış!

Tutuşturanlar lügat kitabını elime,
Bilsin: Allah’tan başka bilmiyorum kelime.

İnsan bir bulmaca, çözemeden öleceğim…
İnsan bulsam inan ki alnından öpeceğim…

Sevgiliye kul oldum, güzelliği seçeli;
Varlıkla yoksul oldum, benliğimden geçeli.

Hasret bir rüzgâr, kapı kapı aralar geçer;
Gördüğüm her güzel şey, beni yaralar geçer.

Sayılarda çoğalmak, niçin, ne olmak için?
Bir tek hiçtir çarpısı, kırk milyona bir hiçin…
Büyük randevu… Bilsem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

Düğümlenirken uzun yolların ufukta ucu,
Bugün de gelmedi, hasretle beklenen yolcu.

Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı,
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı.

Hangi dağa tırmansam, muradım ötesinde.
Murad, bugün yerine her günün ertesinde.

Akıl, akıl olsaydı, ismi gönül olurdu;
Gönül, gönlü bulsaydı, bozkırlar gül olurdu.

Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır,
Kimileri vardır, aşkın en yücesini versen de aşağılıktır.

Bir ufuk ki, ne Mecnun varabildi ne Ferhad,
Bir ufuk ki ilahi sırrı bekleyen serhad!

Kalk arkadaş, gidelim!
İnsanın unuttuğu Allah’ı zikredelim.
Gül ve sümbül hırkamız,
Sular, kuşlar, halkamız…

Sabır incecik sırat;
Murat içinde murat.
Sabır, Hakk’a tevekkül.
Sabır, Hakk’a itimat.

Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – AÇ KAPIYI

Aç kapıyı haber var, ötenin ötesinden!
Dudaklarda şarkılar, kurtuluş bestesinden.
Biz geldik, bilen bilsin, gönül gönül girilsin,
İnsanlar devşirilsin, sonsuzluk destesinden.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – İŞİM ACELE

Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü.
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü.
Toplayın eşyamı, işim acele!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – SU

Kâh susar, kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar;
Su, eşyayı kemiren küfe ve pasa ağlar.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – GİZLİ

Azdırma, rahat bırak içimdeki deliyi;
Bana sorma benim de bilmediğim gizliyi.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – ÇOCUK

Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.
Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!
Şimdi anladığını sonra anlayamazsın!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – APARTMAN

Sır vermeye alışkan Pencereler aydınlık,
Duvara şüphe çakan Gölgelerde şaşkınlık,
Üst üste insan türü, Bu ne hayat, götürü!
Yakınlıktan ötürü, Kaçıp gitmiş şaşkınlık.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – İNSAN

Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda;
Münzevî balıklarız ayrı kavanozlarda.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – HEP O

Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem;
İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – SU

Su bir şekil üstü ruh, kalıplarda gizlenen;
Yerde kire battı mı, bulutta temizlenen…
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri Uzun

Yeryüzü dediğin koca bir mabed;
Geldik bu mabede maksat ibadet…
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret,
Ebedî bir hayat için gayret yok, Hayret.
Ezanlar ederken secdeye davet,
Hep, yarın diyorsun, oysa kim bilir o yarın Kıyamet…
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – ÇIRPINIR

Dinle, kulağın ver de mezara!
Ölüler evlattan yana çırpınır.
Nesiller arası korkunç manzara;
Domuz yavrulayan ana çırpınır.

Kalpten kazıdılar iman sırrını;
Her günün bugünden beter yarını.
Acı rüzgârlara vermiş bağrını,
Türk Bayrağı yana yana çırpınır.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – BAŞIBOŞ

Vatanımda sular akar, başıboş;
Herkes birbirini kakar, başıboş.
Bozkırlardan topal bir tren geçer;
Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.

Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;
Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.
Tarih, kutuplara kaçmış bir fener.
Buz denizlerinde çakar, başıboş.

Yirmi dokuz harfte sözde aydınlar,
Yafta yazar, isim takar, başıboş.
Allah’ım sen acı bu saf millete!
Akşam yatar, sabah kalkar, başıboş.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – UTANSIN

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, seni doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey bin bir tanede solmayan renk,
Bayraklaşamıyorsan, bayrak utansın!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – UYUMAK İSTİYORUM

İki yıldız arası göğe asılı hamak…
Uyku, uyku… Zamansız ve mekânsız, uyumak.
Uyumak istiyorum başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradan’ı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım yandım kelimelerden!

Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla…
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar.
Gecenin ardında yine gece var.
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – BAHÇEDEKİ İHTİYAR

Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış,
Nurlu ihtiyarın yanaklarında.
Yapraktan saçını yerlere yaymış,
Sonbahar ağlıyor ayaklarında.

Süzüyor ufukta bir kızıl yeri,
İçi karanlıkla dolu gözleri;
Alnında akşamın ince kederi,
Sessizliğin sırrı dudaklarında,

Yanan bir kâğıtta küçük bir satır.
Yazı gibi akşam onu karartır;
Artık o, silinen bir hatıradır;
Bu ıssız bahçenin uzaklarında.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – ALLAH DERİM

Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin;
Herkes koşar zıplar, ben yürüyemem!
İsterseniz hayat aşını verin;
Sayılı nimetler bal olsa yemem!

Ey akıl, nasıl da delinmez küfen?
Ebedi oluşun urbası kefen!
Kursa da boşluğa asma köprü, fen,
Allah derim, başka hiçbir şey demem!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – RÜYA

Uzun bir uykudan kalkıp bir sabah,
Baktım ki, yepyeni odamda eşya.
Çocukluk evim bu değildi.
Eyvah! Gördüğüm değildi bildiğim dünya!

Ellerim bir kanat gibi titrekti.
Tutmasam gözümden yaş inecekti;
Bir şey beni dürtüp aynaya çekti.
Ondaydı gecenin esrarı güya.

Sordum etrafıma, ne oldu, ne var?
Nedir suratımda bu çukur yollar?
Sanki yaşamaya güvenim kadar,
Büyük bir şey çaldı benden o rüya…
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – AYNALAR

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç ayrı bir imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz, berraklık, ulvi bir mahkeme!
Acı hapsettiğin sefil gölgeme!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – VİSAL

Beni zaman kuşatmış, mekân kelepçelemiş;
Ne sanattır ki her şey, her şeyi pençelemiş…
Renk, koku, ses ve şekil ötelerden haberci,
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan ezberci?

Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı âlemde fikir çilesine eş?
Evet, ben bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – BENDEDİR

Ne azap ne sitem yalnızlıktan…
Kime ne; aşılmaz duvar bendedir…
Süslenmiş gemiler geçer açıktan…
Sanırım, gittiği diyar bendedir.

Yaram var, havanlar dövemez merhem.
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar bir yola düşmemiş gölgem.
Yollar ki, Allah’a çıkar, bendedir.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – BU YAĞMUR

Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur,
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak,
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – YATTIĞIM KAYA

Bu akşam o kadar durgun ki sular,
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular,
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidi kes,
Kaçan bir hayale benziyor herkes.
Sanki kulağına gaipten bir ses,
Buluşmalar kaldı mahşere, diyor.

Enginden engine koşarken rüzgâr,
Bende bir yolculuk heyecanı var.
Yattığım kayaya çarpan dalgalar,
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – KÂBUS

Bir nesil özlüyorum. Doğrultsun yatıkları!
Somunları taş olsun, zehir de katıkları!
Yorganları devirsin! Dişlesin yastıkları!
Bir damla gözyaşına, sonsuzluk sattıkları!
Hakk’a dönünüz Hakk’a, Hakk’ın yarattıkları!
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri – BEN

BEN, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin…
BEN, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin…
BEN, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
Allah’ın körebesi, cinlerin padişahı…
BEN, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
BEN tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların…
BEN, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda…
BEN, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir…
BEN Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
BEN bugünküne mazi, yarinkine istikbal…
BEN, BEN, BEN; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş…
Hep BEN, ayna ve hayal, hep BEN, pervane ve mum;
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum…
Necip Fazıl Kısakürek Kaldırımlar Şiiri

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum,
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…
Necip Fazıl Kısakürek Kaldırımlar Şiiri – 2. Bölüm

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur…
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları…
Necip Fazıl Kısakürek Kaldırımlar Şiiri – 3. Bölüm

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan…
Necip Fazıl Kısakürek Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti, istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek Sakarya

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kaf Dağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!
Necip Fazıl Kısakürek Çile

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde…

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna “yok”un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
Necip Fazıl Kısakürek Çile – 2. Bölüm

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle…

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
Necip Fazıl Kısakürek Çile – 3. Bölüm

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf Dağı,
Bir zerreciğim ki, Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
Necip Fazıl Kısakürek Çile – 4. Bölüm

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Bin bir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İç içe mimarî, iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak…







Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)