Thread Rating:
  • 16 Vote(s) - 2.94 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Biz "Kalu Bela" dan Beri Müslümanız, Ya Siz (Kar©glanin 19 Şubat 2018 Vaazi)
#1
RasitTunca-2 


Biz "Kalu Bela" dan Beri Müslümanız, Ya Siz Kafirler, Ne Zamandan Beri Kafirsiniz


(Kar©glanin 19 Şubat 2018 Vaazi)


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kâle Rabbişrah lî sadrî Ve yessir lî emrî

Meali :

Musa; Rab’bim! Dedi, yüreğime genişlik ver, İşimi bana kolaylaştır.

Sadakallahul Aziym TÂHÂ Suresi 25 ve 26. ayet


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm

Meali :

O, evveldir (ilktir) ve ahirdir (sondur), zahirdir (alâmetleri tüm varlıklarda görünendir) ve bâtındır (gizli olandır). Ve O, herşeyi en iyi bilendir.

Sadakallahul Aziym HADÎD Suresi 3. aye


---oOo---
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sordular:

“Ya Resulallah Cenab-ı Hak evvela neyi halk etti?”

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Benim nurumu yarattı.”[Feraidü-l-Fevâid fi beyani-l-Akâid s.87 Şerh ve tercümei delâili Abdülkadiri Geylani, Kettani Mütevatir hadisler]
Sonra o nuru kendi nurundan yaratıp dörde böldü. Birinden arşı kürsü, birinden melaikeleri, yerleri gökleri, birinden de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhunu yarattı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhuna beni zikret diye emretti. Zikrullah yaparken her bir ismin bir mazharı var. Yani bir zuhuratı var. Allah isminin zuhuratı nurdur. Rahman isminin zuhuratı kâinatı besleyici, bütün hayır ve berekettir. Rahmaniyetinin zuhuratını görünce terledi. O terin damlalarından bizim ruhlarımız halk olundu. Ondan sonra, bizim ruhlarımızla peygamberlerin ruhu ayrıldı, seçildi, istiğfa etti. İstiğfa demek Mustafa, seçilmiş demek. İstiğfa seçmektir. Peygamberlerin ruhlarını seçti. Onlara dedi ki; “Ben sizi yeryüzüne göndereceğim. Yeryüzünde kullarıma benim emrimi tebliğ edeceksiniz. Ahd ediyormusunuz?” Onlar da vaad ettiler. O zaman onlardan ahd-i misak aldı.
Bu defa bizim ruhlarımızı toplatıp bizim ruhlarımıza dedi ki; “Yeryüzüne indiğinizde benim muhabbetimden, benim zikrimden ayrılmayacağınıza vaad ediyormusunuz?” dedi. Bizim ruhlarımız da vaad etdi. Bizden de ahd-i misak aldı. Şimdi bu dünyaya geldik, bu cesedimiz yapıldıktan sonra bu dünyaya çıktık. Buradaki vazifelerimiz evvelki ahdimizi tazelemekdir. Allah için sevişmek, Allah için bağlanmak bu tarikat, bu şeriat ahkâmı, hepsi onun için kurulmuş ki, o evvelki ahd-i misakı tazelemek ve onun üstünde durmak lazımdır. Allah bizi ahdinde vefa, yani ezelde Cenab-ı Hak’ka verdiğimiz sözün üzerinde durmayı nasip, müyeser eylesin. Amin.
Kâbeyi muazzamayı niçin ziyaret ederler? O da ahd-i misakı tazelemek içindir. Hazreti Ömer, Hazreti Ali ile kâbeyi tavaf ederken, Hazreti Ömer Hacerül Esved’e varmış, elini koymuş demiş; “Ey taş ben biliyorum ki sende hiçbir şey yoktur. Allahu teâle emrettiği için sana yüzümü sürüyorum. Yoksa senden bir şey beklemiyorum” demiş. Öyle deyince Hazreti İmam Ali Efendimiz diyor ki; “Ya Ömer bu taş öyle bir taş ki Cenab-ı Hak kullarından ezelde ahd-i misak aldığında o ahd-i misakı bu taşın içine koymuştur. İşte o ahd-i misak bu taşın içindedir. Buraya kim gelip elini yüzünü sürmüş ise, bu taş yarin mahşerde şahitlik yapacaktır. Bu onun içindir” deyince Hazreti Ömer Efendimiz şöyle söylemiştir: “Ali olmasaydı Ömer helaka giderdi.”

( Hadis-i Şerif , Şir’atu-l-İslam)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne). Ev tekûlû innemâ eşreke âbâunâ min kablu ve kunnâ zurriyyeten min ba’dihim, e fe tuhlikunâ bimâ fealel mubtilûn(mubtilûne).

Meali :

Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.

Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.

(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 172 ve 173. ayet)

Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, (elestü birabbiküm) buyurdu. Ruhlar da (bela) diye cevap verdiler.

Elestü birabbiküm, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) demektir. Kalu Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir.

(Kalu Beladan beri müslümanım) demek, (Ruhlarımızın "Evet" dedikleri zamandan beri müslümanım) demektir.

Bunun tam manada anlaşilmasi, örnek olarak almancada

ja , nein, doch, Fragen- Einige Beispiele (Evet ,Hayır biçiminde cevaplar ve örnekler)

1.Kommst du? (+) Ja, ich komme.

(-) Nein, ich komme nicht.

(dikkat almancada olumsuz bir soruya cevabınız olumlu olacaksa ja yada nein kullanmayız! “doch” tercih ederiz!

Kommst du nicht

(+) Doch, ich komme.

(-) Nein, ich komme nicht. (görüldüğü gibi olumsuz sorunun cevabı olumsuz ise doch yada ja denilmez “nein” tercih edilir!

3.Kommst du aus der Türkei? – Türkiye’den mi geliyorsun?

ja, ich komme aus der Türkei.
–Nein, ich komme aus Österreich. – Hayır, ben Avusturya’dan geldim.

4.Möchtest du Apfel?

Ja, ich möchte Apfel.——Nein, ich möchte kein Apfel.

Möchtest du kein Apfel? Doch, ich möchte Apfel.

Möchtest du kein Apfel? Nein, ich möchte kein Apfel.


Yani almancada, olumsuz bir soruya cevabınız olumlu olacaksa ja yada nein kullanmayız! “doch” tercih ederiz!

Rabbimizde, biz ruhlari yaratirken sordugu soru, olumsuz soru, yani "Elestü birabbiküm", (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) demektir. Kalu Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir.

Neam da, bela da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için neam değil, bela kullanılır. Mesela, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) sorusuna neam denirse, (Evet sen bizim Rabbimiz değilsin) denmiş olur. Bela denirse, (Evet sen bizim Rabbimizsin) denmiş olur.

Acaba Galu bela da, ruhlardan bazilari, orda "Bela" diyecekleri yere, acaba "neam" deyipda tongayami düşdüler. cünkü mesela imtihanda yabanci dil sinavinda eger böyle bir soru gelse, bizim türkcede bu "bela" gramtigi ve "doch " gramatigi yok, biz olumsuz cümleyede evet diye cevap veririz. Biz gibi olan bazi ruhlar elbet dogru söyledigini sanip, doch yerine evet diyecek ve, rabbimizin olumsuz cümlesini olumlamiş olacaklar, haşa rabbimiz onlarin onu demek istemediklerini bilmiyormu ? hayir bilsede, burada bir tilsim var. yani ayni şeytana, şeytanlik verilmeden önce, denilirki secde et denilir ve Hz. Ademin nuru beyazdir, ve melek grublari renk ile amel ederler, yani nurdan varliklar, ve nurun üstünlügüne göre, ve şeytan aleyhillanenin nuru ise siyah, ve adem ise beyaz, Ademin Nurunda bütün renkler var, ama siyah yok, siyah olsa zaten, beyaza siyah katinca, beyaz kalmaz deglimi? öyle olunca şeytan bakdi ve "bunda siyah yok, bu benim komutanim olamaz." dedi ve secde etmedi. ve öyle olunca öyleyse sen cik aramizdan, ve şeytan ol denildi. yani şeytanliga zaten kaderinde aday olmuşdu, onun nuru da siyahdi, öyle olunca yine bu kafirlerin kafir olacaklarida belli, amma işde, o misak aliniriken galu bela dada onlar, bela yerine, Allahu alem, neam demişler, ve neam ise rabbimizin rabligini inkar etmek demek oluyor o cümlede, öyle olunca kader taaaaa ezelden ebede belli, yani onlarda onun için secilmiş olanlar Allahu alem, yani kafirlerinde kafirligi, elestüdeki neamden beri galiba kafirler bunlar da. yapacak birşey yokmu? var. Hacca gidip arafat ve tövbden sonra tavaf ile hacerül esevede selam verip misak yenilemek, ve "neam" yerine "bela"

Bela ya Rab, Rabbimiz, sen bizim elbette rabbimizsin demek ile, bu beladan, Allahu alem, kurtulunabilir.

Bu hafta sizlere bir tefekkür sorusu başlatacagiz

Hizirin ölümsüzlük suyunda icip, ölümsüz olmasi, idris in ve ilyas in, cennete girip cikmamasi, ve isa nin yeniden dirilmesi, ve Mehdininde, deccal ile karşilaştiklarinda, onu (Mehdiyi) önce öldürecek olmasi, ve fakat, sonra tekrar dirilcek olmasi, işde Allahin " Hayyul Kayyum" esmasina tealluk eder, yani o esma onlarda tecelliyat gösterir. Neden Ahmet te, Mehmet de degilde, onlarda tecelli gösteriyor onu da siz tefekkür edin biraz.


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm

Meali :

Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur.

(Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 255. ayetten pasaj)

-------------
Bir hadisde buyrulduki

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

An Ebi Hüreyrete Radiyallahü Anhü: Kale Rasûlullahi Sallâllahü Aleyhi ve Sellem, İnne Lillâhi Tis'aten ve Tis'îne ismen, men ahsâhâ dehalelcennete, Huva'llâhü'llezî lâ ilahe illâ Hû. Er-Rahmân Er-Rahîm EI-Melik El-Kuddûs Es-Selâm El-Mü'min El-Müheymin El-Azîz El-Cebbar El-Mütekebbir El-Hâlik El-Bâri' El-Musavvir El-Ğaffâr El-Kahhâr El-Vehhâb Er-Razzâk El-Fettâh El-Alîm El-Kâbid El-Bâsit El-Hâfıd Er-Râfı' El-Muız El-Müzil Es-Semi El-Basîr El-Hakem El-Adl El-Lâtîf El-Habîr El-Halîm El-Azîm El-Gafûr Eş-Şekûr El-Aliy El-Kebîr El-Hafîz El-Mukît El-Hasîb El-Celîl El-Kerîm Er-Rakîb El-Mucîb El-Vâsi' El-Hakîm El-Vedûd El-Mecîd EI-Bâıs Eş-Şehîd El-Hak El-Vekîl El-Kaviy El-Metîn El-Veliy EI-Hamîd El-Muhsî El-Mübdi’ El-Muîd El-Muhyî El-Mümît El-Hay El-Kayyûm El-Vâcid El-Mâcid El-Vâhid (El-Ahad) Es-Samed El-Kâdir El-Muktedir El-Mukaddim EI-Muahhir El-Evvel El-Âhir Ez-Zâhir El-Bâtın El-Vâlî El-Müteâlî El-Berr Et-Tevvâb El-Müntekım EI-Afüv Er-Raûf Mâlikü'l-Mülki Zü'1-Celâli ve'1-İkrâm El-Muksit El-Câmi’ El-Ğaniy El-Muğnî El-Mâni’ Ed-Dâr En-Nâfı' En-Nûr El-Hâdî El-Bedî El-Bâkî El-Vâris Er-Reşîd Es-Sebûr (Celle Celâluh)

Meali:
"Allah Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. Her kim bu doksan dokuz ismi ihsâ ederse O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) Cennete girer, sonsuz saadete ulaşmış olur. Şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever." ve ardina da bu 99 isime yer verilmiş

( Hadis-i Şerif , Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim,Buhârî, Daavât, 68 )

Bu hadîs-i şerîfteki 'Ahsâ' kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. yani hassalarini bilip ögrenmek, ve onu hayatina tatbik etmekdir. Nitekim sesli vaazlarimizda ögrettik ki, Hz. Adem ilk yaratildi, ve ona halifelik verildi, Allahin yeryüzündeki temsilcisi oldu, ve ona, yani ilk isim Allahlik verildi , haşa ve kelle biz Allah a şirk koşan sapiklardan degiliz, burdaki mana, nasil bir başbakan makaminda olup, orda görevini yaparken, başbakanin yerine bakan yardimcisida, odasinda ve makaminda oturup, o da başbakanin bazi diger görevlerini, oradan yönetmekdedir degilmi, yani Allah her an makaminda olup, كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ bir şe'n de görevde olmasina ragmen [5] amma Allahlik görevini, yeryüzünde Hz. Adem yani insanoglu üstlendi, ve ona sonra Rahmanlik sifati verildi, yani rahman erkek idi ve rahman bir nevi baba demekdir, ve havva ya da annelik verildi ve Rahimlik sifati, ve onlara cocuk yapabilme ve erkek ve dişiligin özellikleri ögretildi önce, onlar anlayinca, halvet edip, cocuk yaptilar, ve Allahin "Muhyi" hayat ve can veren ismi tecelliyat gösterdi, ve onu ögrendiler, ve sonra cocugu yetiştirebilme yetisi olan Rablık verildi yani mürebbi rabbi veya mürebbi yani terbiyet edici ve cocuklarini terbiyette, cocuklarinin farkli mizaclarda oldugu ögretildi, yani her insan ayni mizacda degil, birisi kabil gibi itaatsiz olabilir, yani "Kafir" birisi ise habil gibi itaatkar olabilir, yani "el mü min" imanli kimse ismi ögrenildi ve sonra habile ise, ölmek düşdü, ve kabile ise öldürmek düşdü, ve ilk insan ölünce, Allahin "el mümit" ismi tecelli etti, yani öyle bu dünyayi sonsuz sanmayin, size verilen can, bir gün geri alinacak, ona göre tedbirli hareket edin manasinda bir ders verildi. ve Allah Mümit tir öldürür ve sonra cocuk dogduyduya önce hay simi teclli etti allah yeni can verir sonra öldürdü ve can alir yani işde adem atamiz Allahin bu 99 esmasi ve onun dişindaki bütün bilmedigi diger esmalarinde yolculuk etti, ve her bir esmasi ile, daha bilge oldu, ve dünyayi mamur etme görevinide üstlendi insanoglu
Esmâül-Hüsnâ Ne Demektir? Esma, ismin cem'idir. Hüsnâ kelimesi de en güzel ma'nâsına tafdil sîgasıdır. Terkibin ma'nâsı: En güzel isimler demek olur. En güzel isimler Allah'a mahsustur. Çünkü bütün kemâllerin sahibi O'dur. O'nun isimleri, en ileri ve mutlak bir kemâl ifâde eden, mukaddes kelimelerdir.

Esmâül-Hüsnâ'yı Öğrenmenin Faydaları: Allahu teâlâ Hazretlerini bilmek, sevmek, kulluğuna bağışlanmak, O'nun sevmediği kötü huyları atmak, hoşnud olduğu temiz huylarla varlığını güzelleştirmek, bu suretle rızâsına ermektir. ve bunlar ise esmada gizlidir, elbet onlari ezberlemek lazim, cünkü mesala tornavida diye bir alet var, amma tornavidayi kullanmadan önce, onu bir görüp bakip, onun isminin tornavida oldgunu görüp bilmek lazimki, sonra tornavida lazim oldugu yerde, yada senden tornavida istendiginde, tornavida nedir bilip, onu getirebilmek, yada kullanmak hassasi sende orataya ciksin.

Allahu teâlâ'yi bilmek, O'nun isimlerini ve sıfatlarını öğrenmekle olur. Allahu teâlâ'yı sevmek : Bu da bütün kemâlâtın ancak Allah'ta bulunduğunu ve O'ndan olduğunu bilmekle kazanılır. Rûh kemâle âşıktır. Bir şeyin kemâlini öğrenince hemen oraya akıverir ve gördüğü kemâlin kuvvetine göre bir zevk duyar. Bütün kemâlâtın ancak Allah'ta bulunduğuna kat'î bilgi edinen rûh, bu bilgiden sonsuz bir zevke dalar ki, kendisinden bu zevkin asla kesilmemesini ister.

Allahu teâlâ'nın kulluğuna bağlanmak : Bu zevkin, intisap şerefinin hiç kesilmeden devamı için biricik yol da, Allah'ın buyruklarına sımsıkı yapışmak, yasak ettiği şeylerden son derece sakınmaktır. Seven için en büyük zevk, sevdiğini kendisinden memnun etmeğe çalışmaktır. Bunu temin için her şeyi ve hattâ icâbında canını feda etmeği göze alır. En ziyâde korktuğu şey de, sevdiğinin hışmına uğramaktır. Sevdiğinin nazarından düşürecek olan en ehemmiyetsiz şeylerden bile titrer,... ürperir.


Hayâtın Gayesi : Hayatın gayesi, Allah'ın rızâsına ermektir. Bütün ibâdetler, bütün güzel huylar, insanı Allah'ın rızasına ulaştıran yollar, vâsıtalardır. Bütün kabahatler, bütün kötü huylar, insanı Allah'ın hışmına uğratacak çirkinliklerdir. Velhasıl Esmâü'l-Hüsnâ'yı öğrenmekle Allah bilgisi kazanılır. Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Bir gönüle bu tohumdan düşerse filizlenir. O gönülden şevk ve muhabbet ağacı biter, bu ağacın meyveleri vardır ki, kalbde, ruhta, elde, ayakta, gözde, kulakta, insanın bütün maddî ve ruhî varlığında belirir ve olgunlaşır. Bu meyveler başlıca, Yaradana hürmet, yaradılmışlara merhamet etmek, kötü huyları atmak, güzel huy kazanmak, hak uğrunda her türlü fedâkârlığa katlanmak... gibi samimî meziyetlerdir. Hakikî insan olmak, bu meziyetleri kendinde toplamaktır. Allah'ın rızâsı, dünya ve âhiretin saadeti de bu meziyetlerin arkasındadır.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lillâhil esmâul husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâihî, se yuczevne mâ kânû ya’melûn

Meali :

En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.

(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 180. ayet)

Burdaki "fed uhu" ayetinin manasi "O na (Allah a) bunlarla dua edin" den daha ziyade, onu, o isimleri ile cagirin demekdir, yani rahman baba demekdir ve , babaligi ögrencek kimse, onu rahman olarak cagircak önce, baba baba diye, babasindan babaligi görecek ögrencek, ve sonrada bir hanim ve anne olabilcek bir bayan bulup rahim tecelliyatinda bir kadin bulup onunla evlenip zifaf ve halvet edip cocuk yapma gayretinde olmali ki , rab de bir cocuk ikram ederse eger, babalik hikmetini, "hakkal yakin" bizatihi tadip yaşayacakki rahman nedir hakkiyle bilip ögrensin, ve hayatina tatbik edip onun ne hassalari (ihsa lari veya özellikleri ) var ögrenip bir sonraki neslinede ögretebilsin degilmi, yoksa oturup, 100 kere rahman, rahman demek, elbette zikirdir, amma ondan dahada ziyade, Rahmanligi ve Rabligi, hayatina tatbik etmek, ancak evlilik sonucu, veya evlatlik almak sonucu ortaya cikar, yoksa otur kitapdan yüzmeyi oku, hatta ezberle, bir defa suya atlayip yüzmedikce, sen yüzmeyi ögrendin diyebilirmiyiz? diyemeyiz degilmi? öyle olunca, oturup 1000 Ya Rahman demekden ziyade, onu hayatina tatbik edip hakkal yakin yaşayarak ögrenmek, babalik ve annelik hikmetini giymek demekdir, ve öyle olunca rabliği sırtlarına alan halifelik cübbesini giyen demek, Allahlığı sırtlanan , Allahlığın ilk esmaları olan Rahmanlik ve Rahimliği, bir cübbe gibi giymek demek, bürünmek demek işde ihsa demek işde onu hayatina tatbik etmek demekdir. ve o ayetteki dea etmek dua etmek, veya çağırmak ise, bir insan, ben evlencen diye cağırmazsa, istek yollamazsa, annesine babasına haber etmezse, yahut sevdiğine, seninle evelenelim diye, birini evliliğe cağırmazsa, sonrada evlenenincede, ben çocuk istiyorum diye dua edip, çocuk çocuk diye çagırmazsa, çocuk sahibi olup, Rabliğe, yani çocuk ve insan yetiştiriciliğine, yükselip çıkabilirmi, diğer esmalarde aynı şekle binaen hakeza hakeza.....

İhsâ Ne Demektir: Bu kelimeye üç türlü ma'nâ verilmiştir: Saymak, ezberle­mek, ma'nâlarını şuurla anlamak. Şu halde ihsâ tahakkuk etmek için bu doksan dokuz ismi hem ezberlemek, hem ma'nâlarını öğrenmek, hem de saymak gerektir. Yoksa bir papağan gi­bi sâdece ezber etmek veya saymak kâfi değildir. İnsan gibi şuurlu bir mahlûka yaraşan da budur.

Bu doksan dokuz isme "İhsâ İsimleri" denir: Burada dok­san dokuz adedinin söylenmesi hasr için değildir. Yâni Allahu teâlâ'nın ancak doksan dokuz ismi vardır. Bunlardan başka yoktur ma'nasına değildir. Belki yalnız ihsâ isimlerini bildirmek içindir. Yoksa Kur'ân'da Allâh'u teâlâ'nın bunlardan başka isimleri de gelmiştir. Allah, nice has kullarına nice adlarını bildirmiştir. Sonra hiç bir mahlûkuna bildirmediği adları da vardır. Meselâ denir ki:

"İnne li fülânin elfe dinarın eaddehâ li's-Sadaka" yâni, "Filancanın bin lirası vardır ki, hayır için hazırlamıştır." demektir. Acaba bu sözden o adamın bin liradan başka parası olmadığı mı anlaşılıyor? Tabiî ki, hayır. İşte bu da öyle.. [1]

İsimleri Saymak Nasıl Yapılmalı : Kur'ân'da "Haşr" sûresinin sonundaki Esmâü'l-Hüsnâ'yı okuduğumuz gibi bütün isimleri birbirine ulaştırarak okumak caizdir. Bunun aksine olarak her ismi diğerinden bölerek teker teker ve her birinin sonunda vakfederek okumak da caizdir. Hattâ ihsâ'nın, saymak ma'nâsına olduğuna göre, bu şekilde okunması daha muvafıktır. Bâzılarında ulaştırmak, bâzılarında ayırmak suretiyle okumak da caizdir.

Bâzıları Esmâü'l Hüsnâ'yı harf-i tarif dediğimiz elif-lâm ile okumuştur. Nitekim âyette ve hadîste de böyle gelmiştir. Bâzıları da elif-lâm'a bedel olarak (yâ) harf nidâsiyle okumuşlardır.

Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Rahîm... gibi

Demek ki, Esmâü'l-Hüsnâ'yı okuma şekli geniş ve müsaittir. Asıl mühim olan şey, okurken kalbin şuurlu ve uyanık bulunmasıdır. Bir de her ism-i Şerîf i okudukça (Celle Celâlühû) tazîm cümlesini tekrarlamak edep ve saygı iktizâsındandır. [21]
onlari ezberlek hususunda yukarda degimiz gibi

Dedikki bu konuya Mesala tornivaida diye bir alet var, amma tornavidayi kullanmadan önce, onun isminin tornavida oldugunu, görüp bilmek lazimki, sonra tornavida lazim oldugu yerlerde, yada senden tornavida istendiginde, tornavida nedir bilip, onu getirrmek, yada lazim oldugunda kullanmak hassasi, yani özelligi, sende orataya ciksin. Ezberleyip ögrenmenin manasi budur, yoksa mesela Fettah ismini, ha "ya fetttah" yahut Rahman ismini "ya rahman" de öyle ezberle ve unutmamak için tekrar et, zikret, yada sade "rahman veya fetah...." de ezberle ve zikret, fark nerde...


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kulid’ûllâhe evid’ûr rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ

Meali :

De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun Esmaül Hüsnası’dır (Allah’ın en güzel isimleridir).” Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut.

(Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 110. ayet)

Yani Rabbimizde öyle ögretiyor, yani, ha "rahman" de, yahutta "ya rahman" de, fark yok, yani mesela, bir adamin ismi ahmet olsun, cok kibar birileri "ahmet bey" diye cagirir onu, diger samimi oldugu bir arkadaşi "ahmeeet" diye cagirir, yahut daha yakin biri "ahmet kurbanim" diye cagirir, bir başkasi "ahmet dostum" diye cagirir, yani fark nerde, ahmetmi ahmet, ahmet demekden maksad, ahmeti cagirmak, ahmet demekden gaye, onu cagirmak, ve ahmetten istenilcek olani istemek için, yoksa "ahmet bey" demek ile "ahmet kurbanim" arasinda ancak samimiyet farki var yani.....
----------
Allah'ın zâtı, bir, güzel isimleri (esmâü'l-hüsnâ / esmâ-i hüsnâ) ise çoktur. Allah'ın doksan dokuz ismi hadis-i şeriflerde de bildirilmiştir. İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den naklettikleri bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm)'den şöyle buyurduğu rivâyet ediliyor:

"Yüce Allah'ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. (yani doksan dokuz). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek 'i sever." [2]

---------------

Allahin celali ismleri ve ve cemali isimleri vardir, yani sevecen isimleri, ve birde gadabli kizgin isimleri yani.

Allah'ın celali ve cemali isimleri nelerdir?
Önce şunu hatırlatmakta fayda vardır: Allah’ın isim ve sıfatları mütedahil daireler gibi iç içedir. Yani bir celal sıfatında bir cemal tecellisini de görmek mümkündür. Bir cemal sıfatında da bir celal tecellisi görülebilir. Bu sebeple örnek olarak yazacağımız birkaç celal sıfatlarının cemal tecellilerini de unutmamak gerekir. Mesela, Kahhar ismi zalimler için bir celal tezahürü iken, gadre uğramış mazlum biri için rahmettir, onu teskin eder.

Allah'ın celali isimleri

Allah, Celil, Aziz, Azim, Kahhar, Müntakim, Cebbar, Kuddus, Kadim, Kayyum, Fert, Mümit, Hakem, Adl, Halık, Bari, Fatır, Deyyan gibi isimler celallî isimlerdir. Bu manalar doğrultusunda başka isimleri bulabilirsiniz. Fakat tekrar edelim ki, sıfatlar iç içedir. Allah’ın azametinde şefkat, heybetinde hilm/yumuşaklık, izzetinde merhamet vardır. Kişilere göre de tecelliler farklı algılanır. Kimi, kahrından korkar, kimi de şefkatini suistimal etmekten titrer.

Tecelli Tek Çeşit Değil

GÖZÜN akı ve karası olduğu gibi dünyanın da gecesi ve gündüzü var. Bunlardan biri kendi öz benliğimizde diğeri de çevremizi kuşatan alemde görülen celal ve cemal tecellilerinden sadece ikisi.

İnsan ömrü ne cemalin ne de celalin tecellileriyle geçip durmaz, bu iki ayrı tecelli ömrünüzün her safhasında iç içedirler; bazen sırayla, bazen birlikte icraat gösterirler. Ömür yolculuğumuz bunlardan ayrı düşünülemez. Bunun böylece bilinmesi insan için bir rahatlık, bir huzur kaynağı olur. Hayatı hep tozpembe görmek isteyenler aradıklarını çoğu kez bulamayınca önce karamsarlığa sonra ümitsizliği düşerler. Ümidin kaybolduğu yerde ise hayat acılaşmaya başlar ve ruhî sıkıntılar insanı her gün biraz daha hırpalar.

Askere kaydolan bir genç, orada zamanının çoğunu talimle geçireceğini, ara sıra da dinleneceğini yahut oyun oynayacağını peşinen kabul etti mi ruh dünyası buna göre şekillenir; sıkıntılara karşı kendini hazırladığı için de onları kolaylıkla aşar. Bir talim ve imtihan meydanı olan bu dünyaya da bu gözle bakanlar saadeti yakalarlar. Havanın hep sakin olmayacağını bilir, fırtına olunca fazla şaşırmazlar. Bedenin hep sıhhat üzere kalmayacağını çok iyi bildiklerinden hastalıklara karşı daha sabırlı olurlar. Gençliğin bir gün yerini ihtiyarlığa bırakacağını önceden kabul ettiklerinden ağaran saçları onları hüzne düşürmez.

Bu dünyada celal ve cemal tecellileri içi içedir. Üstad’ın o güzel tespitiyle “celalin gözüne cemal, cemal gözünde celal” tecellileri vardır. İşte, celalin gözündeki cemali seyredebilenler, hayatlarını huzur içinde geçirirler. Mesela, ölüm bir celal tecellisidir, fakat kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bilenler bu celalin gözündeki cemali seyredebilirler.

Bir hadis-i kutsîde “Rahmetim gazabımı geçti.” buyrulur. Buna göre, ilk bakışta bir celal, bir kahır tecellisi gibi görünen üzücü olayların, bilemediğimiz nice rahmet yönleri de vardır. Ve bu rahmet o gazaptan daha ileri seviyededir. Hastalanan bir insanda Müzill yani “zillete düşürücü” ismi tecelli eder. Ama hastalığına sabrettiği taktirde günahları erir, derecesi artar, dünya sevgisi kalbinden silinmeye başlar, bütün bunlar o kul için ahirette “izzetli” bir ömür sürmenin sermayesi olurlar. O ebedi saadetin yanında bu fani hastalığın verdiği elemler çok küçük kalırlar ve rahmet gazabı geçmiş olur.

FFIRTINALI bir denize kıyıdan yahut yüksek bir tepeden bakanlar harika bir manzara seyrederler. Burada, celalin gözünde cemal tecelli etmiştir. Şu var ki, bunu ancak dalgalara kapılmayan, olayları kenardan seyretmesini bilenler başarırlar. Dalgaların sürüklediği kişi bu zevkten mahrum kalır, o ancak celal tecellileri karşısında korku, dehşet, ümitsizlik karışımı bir ruh halinin altına ezilir.

Mülkü sahibine teslim etmeyi başaranlar, kendi varlıklarını da bir emanet bilirler. O emaneti korumaya çok ihtimam gösterirler. Kendi iradeleri dışında başlarına gelen olayları değerlendirirken de, bir kenara çekilir, denizi uzaktan seyreden adam gibi, olaylardan faydalanmaya bakarlar. Bir bitkinin geceden ve gündüzden ayrı faydalar sağlaması misali, onlar da hem kahır hem de lütuf tecellilerinden, ruhları ve kalpleri namına, büyük kârlar elde etmesini bilirler.[3]

Dedik ya işde, Allah ilk insan, Hz Ademe, ilk halifeye, önce Allahlik verdi yani yeryüzünün halifesi tayin etti, sonra rahmanlik, sonrada rahimlik, sonrada rablik verildi, sonra, baba olunca, yeni bir cocuk dogdu, ve muhyi, yani can veren oldugu "cemali bir isimi" ögretildi, sonra ise cocuk büyüdü bir itaatkar oldu el mü minu ismi aciga cikdi yani iman edip itaat eden diger cocuk isyankar oldu ve imanin ziddi olan "kafir ve küfür" isimi aciga cikdi, ve sonunda, birisi öldü veyada öldürüldü, ve Allahin "el mümit" oldugu aciga cikdi, yani can alan, ve celali bir isim ortaya cikdi, ve insanin öyle boşu boşuna ve başli başina saliverilmedigi ortaya cikdi, ve iki kanatli ögrenmeye başladi hz Adem ve hz insan, yani bir cemali taraf, ve birde celali taraf ile, esmalarda, Allah likda, halifelikde, yolculuk devam etdi.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn

Meali :

Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar(inanan insanlar, ehli Kitap) Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?

(Sadakallahul Aziym ALİ İMRAN Suresi 83. ayet)

---------------
Mesela el-CEBBAR: Allah'ın, yarattığı tüm varlıklarının ihtiyaçlarını karşılayan, her konuda çok güçlü ve kudretli olduğu anlamındadır. Ayrıca Allah'ın yarattıklarının tümünü kendi iradesine mecbur eden, dilediğini de zorla yaptırmaya gücü yeten, kesin hükmüne karşı gelinemeyen yaratıcı olduğu anlamına da gelir.

Yüce Allah'ın "Cebbâr" sıfatı sebebiyle insanların, işlerine kendi iradeleri ve serbestlikleri olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah, bildirdiği emir ve yasaklarına uyup uymama konusunda insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır. Şüphesiz insanların, Allah tarafından akıllı ve iradeli yaratılmalarının bir anlamı vardır. Allah, insanı O'nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı, kendi irade ve istekleri ile O'nun emrine uymaları ve gösterdiği bu yolda yürümeleri için de serbest iradeli yaratmıştır.

Ancak Allah'ın, insanlara işlerinde serbestlik tanımış olması, onların bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez. Örneğin Allah'ın emirlerini dinlemeyip O'na karşı gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır. Allah'ın mutlak iradesi ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık düşünülemez.[4]

--------------

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît

Meali :

İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır ihata edendir.

(Sadakallahul Aziym FUSSİLET Suresi 54. ayet)

Bunu şu misallerle anlatalim :

1.örnek : Bilgisayar ekrani, yada televizyonlarda bir sürü görüntü gösteriliyor, bu mesela : sanatci ahmet şarki söylerken, veya mühendis mehmet, mühendislik yaparken, yahutda, fatma teyze yemek yaparken ki görüntüleri, ve ordaki alet erdavat, veya dometes biber, yahut bir alim kuran okuyup vaaz ediyor, önünde kitaplar var, ve hepsi görüntü , ve bu görüntüler cok farkli farkli olmasina ragmen, aslinda görüntülerin hepsi, ayni parcalardan oluşuyor, cünkü, eski televizyon ekranlari, bircok noktacikdan, ışığın yanıp yanip sönerek, sinyal vermesi halinde, görüntü oluştuluyordu, yine şimdiki LCD lerde işte bu noktalarin ismine pixel deniyor, her bir pixel, ya kare halinde, yada yuvarlak nokta halinde, yine noktalardan oluşuyor, öyle olunca, ahmet amcayi gösterirkende, o noktalardan meydana geliyor, dometesi gösterirken de noktalardan oluşuyor, öyle olunca ahmet amcanin asli, bir adet veya binler adet noktadir, diyebiliriz degilmi? o noktanin cogalip, degişik şekillerde görünmesine, işde ekrandaki ahmet amca diyoruz.

2. örnek : Bir cocuk meydana gelirken, önce tek bir hücre idi, o hücre cogalip, bölüne, bölüne, binlerce, milyonlarca hücreye bölündü, ve o hücrelerin toplamindan, bir bebek meydana geldi, o bebek yine büyüdü delikanli oldu, yine ne ile, hücrelrin cogalmasi ile, ve sonra adam oldu, sonra dede oldu, sonrada öldü topraga geri döndü, yani ne oldu o zaman, o cocuk tek bir hücre idi yani bir nokta idi degilmi?

3. örnek : Hz Adem ilk yaratildi, ve ondan dogacak bütün insanlik ve cocuklarin ana maddesini ve yapisini oluşturacak sperm, hz Ademin icinde meydana geldi, ve o sperm, havaya girdi, ve cocuk oldu, ondan cikdi ,..bilmem ademin diger cocuklarina girdi, onlardanda cikdi, taaaaa sonra Hz. idris oldu, ondanda cikdi,... bu sefer nuh oldu,.... sonra hud oldu. sonra salih oldu.... musa oldu, isa oldu, muhammed oldu,.... sonra bizim mahalledeki fatma oldu, mehmet oldu fadime oldu degilmi, amma o tek bir insan Hz Adem idi, o bölündü ve, bir idi, binler oldu, aslinda adem veya insan tek idi, o yüzden hz adem demek, insan demek, ve ademin icinde hepimiz bütün halde idik, sonra doga doga dagildik, ve dönüşümüz ona ise, ademden geldik, ademe geri dönecegiz, insandan meydana geldik yine başka bir insana geri dönececgiz, yani işde nuh dogdu büyüdü peygamber oldu, sonra öldü topraga geri döndü, toprakdan bir daha cikdi, ve yine bir başka ademdeki cocuk oldu ve dogdu, öyle olunca adem ise toprakdandi ve

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lekad halaknâl insâne min sulâletin min tîn

Meali :

Andolsun ki biz insanı, balçık çamurdan (süzüp çıkarılmış nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.

(Sadakallahul Aziym MU'MİNÛN Suresi 12. ayet)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn

Meali :

Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet ve kulluk etmeyecekmişim. Halbuki hepiniz O’na döndürüleceksiniz.

(Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 22. ayet)

o zaman, O Allah ise, o zaman toprakda Allah mi demek cünkü "e lâ innehu bi kulli şey’in muhît", yani Cünkü "O, her şeyi kuşatandır ihata edendir kaplayandir."

öyleyse toprakdada Allah var, toprak ise elementlerden, minarellerden oluşuyor, ve toprakdaki element ve minareller ise, bitikler veya sular ile bedenimize giriyor, ve bizi ve neslimizi oluşturuyor, öyleyse Hz Adem gibi, toprakda bütün olan, ve bizler onun parcalariyiz, insan toprakdir demek yanliş olmaz, ve elementler ise atomlardan ve atom alti parcalardan oluşuyor, yani öyle olunca, atom demek ise, kücük noktalardan oluşuyor demek, ve öyle ise, insan atomdur demek yanliş olmaz, güneşler, aylar feleklerde bu atom parcaciklarindan oluşuyorsa, heryeri atomlar kuşatmiş demek olmazmi, peki atom ne, Allah mi, yani Allah atomlar ve atom alti parcaciklarla, yine her yeri kuşatandır, ihata edendir kaplayandir. o zaman "Allah bize şah damarimizdan bile dah yakindir" kelami hak sözdür. ve bizim özümüz zaten Allah parcaciklarindan oluşuyorn yokki ondan başka bir nesne bir şey "la mevcuda ila hu" Tasavufdaki "ondan başka bir varlik ve mevcudat yok." sözüde hak o zaman. Bütün, parcalardan oluşur, veya parcalar bütünü oluşturur hikmeti ile bütüne varim, veya bütünden gelim, "Toprakdan geldik, topraga geri dönecegiz" veya "Allah dan geldik yine Allah a geri dönecegiz" yine atomlarmiza elementlerimize ayrilip, döndürelecegiz demek olmazmi bu?

4. örnek :yine sayilar, mesala 1, vahid ve tek ve bütün olan, ve mesala 10 ise, 10 tane birin, bir araya gelmesinden oluşuyor, yine 100 demek, 100 tane bir demek, 8000 demek yine 8000 tane bir, bir araya geldi demek. bölsen birin katlari, carpsan birin katlari, cikarsanda birin katlari ve toplasam yine birin katlari, ve birde sifir var, o ne peki, varlik ve yokluk,hayat ve ölüm, biri sifir ile carparsan, bir sifir olur, yine 800 ü sifir ile carparsan, 800 de sifir olur, yine 100 000 i sifir ile carparsan, yine sifir olur," ya mümit" olan Allah sifirlayan Allah hikmeti, öldüren Allah, yok eden Allah, yine bir ve 1 vahid ve var eden, hayat veren, can veren Allah, vahidul kahhar olan Allah in , kendisini bize tanittigi birer misali, yani sifiri 1 ile topla etkisiz eleman, 1 ne artar, ne de eksilir, yani yine 10 dan sifir cikar, ne artar ne eksilir, yani etkisiz eleman, yani "Allah sameddir hikmeti", senin kulluk etmen namz kilman zikretmen, yada kurban kesmen, oruc tutman, yada kafirlik etmen , kötü ve günah işler ile meşgul olman, ona zarar vermez, senin yaptiklarin ondan birşey eksiltmez , senin yaptiklarin birşey O nda artirmaz, o Artmayan eksilmeyendir, yine sifira bir ekle 1 oldu, 10 ekle 10 oldu, eksi 10 ekle, eksi 10 oldu yani rahman ve rahimdir O. 10 lu rahman, yani Baba ve 10 lu tabanca veya eksi 10 lu rahim, Anne, artan dogup ve üreyip cogalabilen, amma bu kadin ve rahim olarak, amma bu erkek ve Rahman olarak.....

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr,
Meali :

Nasraniler (Hiristiyanlar) ve Yahudiler, sen onlarin milletlerini, millet olarak kabul etmedikce, onlarda seni kabul edip razi olmazlar, Allahin hidayeti ve dogru yolunu ancak hidayete ermiş birisi anlatabilir ögretebilir, ve senin bundaki hükmün, ancak ilmin kadardir, ve öyleki sana Allah dan bir bilgi ve ögretici bir veli veya yardimci olmadan, sende asla onlara zaten tabi olamazsin, onlari kabul edemezsin.

(Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 120. ayet)

yani kardeşim, ahir zamanda, global dünya nın kurulması, mehdi vaktinin ve krallığının kurulması demek, bütün insanlık bir baş altında toplanması demek, ancak sen karşındakine müsamaha göstermezsen, kibar olmazsan, ve onlarla cihad etmemiz lazım, onlar kafir, onları öldürmek lazım dersen, karşındakinin de, iki eli kolu var, onlarda sana karşı savaşır, amma sen onları kabul edip, gelin bir araya gelelim der isen, onlar da seni kabul ederlermiş, yani müsamaha gösterki, sanada müsamaha gösterilsin, sen kibar ol ki sanada kibar davransınlar, mesala Avusturyada birisinden bir şey isterken dedin ki "gibt mir ein glass wasser bitte." yani "bana bir bardak su verirmisin lütfen." dedin ve oda senin o "Bitte" lafına "Lütfen" kibar lığına karşı aldi bir bardak su vedi, ve sende dedinki "Danke,yani teşekkür ederim" o da derki "Bitte, nicht zu danken," yani teşekkür etmene gerek yok rica ederim der. yani kibarlıkdan kibarlık doğdu, yahutda sen on a "lan şurdan bir su ver" dersen o da der ki "kalkda kendin al lan, ben senin hizmetcinmiyim ." der yani bu ister hanımından iste ister evladından iste, ister bir yabancıdan iste, durum aynı, değilmi? yani sen kibar ve müsamahalı olursan, karşındakide eş şek değilse, o da sana kibar ve müsamahalı olur, yoksa bu ayet, öyle "sen onların dinine dönmedikce, onlar senin dinini kabul etmezler" manasında değildir, ve yanlış bir yerde kullanılmakdadır, halbuki muhammed aleyhisselam öğretmdimi ki bizlere, ve bu kuranda da ayet olarak yer almakda

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ

Meali :

“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”

(Sadakallahul Aziym NİSA Suresi 86. ayet )

yani Allah ögretiyor ki, sana kibar olana, sen daha kibar ol, sana müsamaha gösterene, sende ona daha iyisi ile müsamaha et, sana iylik yapana, sende elinden gelen başka bir iyilik ile karşılık ver demek değilmidir bu ayet. öyle olunca yukardaki ayetteki de sen onlari anlayip kabul edip müsamaha gösterirsen, onlarda seni anlar kabul eder, ve sen kim hidayette delalette, açık bir bilgi gelmeden bilemezsin diyor rabbim . Nitekim Mekke fethediilirkende o ilk defa gidildiğinde muhammed e müsade etmediler, muhammet de onları anlayışla karşıladı, mekkeyi fethetmeden ve hac ve tavaf etmeden geri döndü, ertesi sene ona müsmaha gösterceklerini söylediler, ve doğru olan oldu, ertesi sene insan canına kıyılmadan Mekke fethedilmiş oldu, yani haram bölgesinde orda cana kıymakda haram olması hükmü icra ettti, ve müsamaha müsamaha doğurdu,kavgasız döğüşsüz Mekke fetholdu,

Ve Bu Hafta Cemileler girdi, yani cemreler girdi, ilk cemre havaya düşdü, ve dünyamızın toprağı, ve toprakdan olanların, "velbeasü hikmeti" olan, öldükden sonra yeniden dirilme hikmetinin başı olan, havaların ısınması, ve semadan berzahdan ilk Ali ve fatmacık olcak olanların tohumlarının, yeryüzüne indirilmesi, ve yani bu sene doğacak insan, bitki ve hayvan neslinin ruhlarının ve nefis tohumlarının yeryüzüne indirilmesi olan zamanlar,(Kadir ve Takdir gecesi ve günü) ve havaya incek, sonra suya incek, sonra toprağa inecekki, sonra toprakdan bir defa daha can olup çıkacaklar , öldükden sonra dirilmeye yolculuk olan, bu seneki Bahara doğru ilk adımımız hayırlı ve mübarek olsun.

Rabbim Ahirzman insanığına, Mehdinin etrafında, bir baş ve tek imam altında, bir hak söz üstünde, birleşip, birbirlerine anlayış ve müsamaha göstermeyi nasip etsinki, o mehdi Krallığı kurulabilsin.

Dip Notlar :
-----------------------------------------------
[1] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 14.
[2] Osman ÇETİN - Sorularla İslamiyet
[3] Sorularla islamiyet - Allahin-celali-ve-cemali-isimleri-nelerdir
[4] Sorularla islamiyet - esmaul-husna-esma-i-husna
[5] RAHMAN-29 ayet


--oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 19 Şubat 2018 Pazartesi

Original Kar © glan






Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 2 Guest(s)