Thread Rating:
  • 12 Vote(s) - 3.17 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Yunus Emre Kimdir? - Taptuk Emre Kimdir ? - Türbeleri Nerededir?
#1
Oku-1 
   

Yunus Emre Kimdir? - Taptuk Emre Kimdir ? - Türbeleri Nerededir?

Yunus Emre

Yunus Emre (d. 1238[3][7] - ö. 1320), Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü[8] olan tasavvuf ve halk şairi[2]. Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun[9] çeşitli bölgelerinde büyük-küçük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başlandığı 13. yüzyıl ortalarından[10] Osmanlı Beyliği'nin kurulmaya başlandığı 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu havzasında Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde yer alan Sarıköy’de yetişmiş Ankara’nın Nallıhan ilçesindeki Taptuk Emre Dergâhı’nda yaşamıştır.

Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yunus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu’da yeniden ortaya koymuştur. Yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkileyen Yunus Emre, tasavvufla beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la olan ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi[11] gibi konuları ele aldı. Çağının düşünüş biçimini ve kültürünü konuşulan dille, yalın, akıcı bir söyleyişle dile getirdi. Yunus Emre'nin şiirleri daha söylenip yazıldığı tarihten itibaren ezberlenip okunmaya başlayarak, 14. yüzyıldan itibaren abdallar ve dervişler vasıtasıyla Osmanlı fetihlerine paralel şekilde bütün Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayıldı. Şiirleri aynı zamanda asırlardan beri Anadolu’da ve Rumeli’de faaliyet gösteren tarikatların ortak düşüncesi ve sesi haline gelerek, Alevi-Bektaşi edebiyatı ile Melami-Hamzavi edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının kaynağı oldu. Yunus Emre 20. yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi. 1991 yılı, UNESCO tarafından Yunus Emre'nin doğumunun 750. yılı[12] olarak anılmıştır

Yaşamı

Yunus Emre, Bâbâîler isyanının patlak verdiği ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin Kösedağ Savaşı’nda Moğollara mağlup olarak çöküş dönemine girdiği Anadolu tarihinin en karışık dönemlerinden birinde dünyaya gelmiştir. Adnan Erzi tarafından Beyazıt Devlet Kütüphanesi′nde bulunan ve Yunus Emre'nin vefat tarihini 1320 olarak veren ve vefat tarihinde 82 yaşında olduğunu gösteren 7912 numaralı yazmaya göre doğum tarihi 1238 olarak kabul edilmektedir.[11] Yunus Emre’nin doğum yeri hakkındaki rivayetlere dayanan görüşler tutarsızdır. Ancak onun Batı Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde bir yerde doğmuş olabileceği ihtimali yüksektir. Yûnus Emre şiirlerinde adının “Yunus” olduğunu söyler. Şiirlerinde isminin önüne “Âşık, Bîçâre, Koca, Tapduklu, Miskin, Derviş” gibi sıfatlar da getirmektedir. Aşık manasına gelen “Emre” lakabıysa on bir şiirinde geçer.[14][15]

Yunus Emre’nin hayatı hakkında değişik rivayetler, söylentiler mevcuttur. En çok yazılan ve dile getirilen, Yunus’un Tapduk Emre’nin dergahına girip olgunluğa erişmesidir. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhında[16] bulunduysa da[17], manevi yükselişini Hacı Bektaş-ı Velî′nin kendisini yolladığı Taptuk Emre Dergâhı'nda yaşamıştır ve dergâha çok hizmetler etmiştir[18]. Yunus Emre, Bektaşî geleneğinde ümmî kabul edilmekteyeken Halvetî geleneğine göre alim bir müftüdür. Eski kaynaklarda da Yûnus Emre’nin ümmîliğinden söz edilmektedir. Âşık Çelebi, Yûnus’un medresede başarılı olamayıp Tanrı mektebi'nde ders okuduğunu ifade eder. Ancak Medrese öğrenimi görüp görmediği, icâzet alıp almadığı hususu açık değilse de Yûnus iyi bir tahsil görmüştür. O devrin ilmî ve felsefî sistemlerine Yûnus’un divanında yer yer beliğ işaretler vardır. Bu nedenle Yûnus’un ümmîliği hakkındaki gelenek tarihî bir hakikatı yansıtmaz. Onun şiirlerinde kafiye zoruyla giren Farsça ve Arapça kelimelere, tasavvufi kelimelere ve bilginin getirdiği söz ve terkiblere pek sık rastlanır. Mevlana’nın tesiriyle Divan-ı Kebir’den ve İran’ın en büyük şairi Sadi’den tercüme yapacak kadar Farsça bilmekteydi. Yunus, Kur'an'ı anlayacak kadar Arapçaya da vakıftı. Kur'an ve hadis kültürünü iyi bildiği anlaşılan Yunus, peygamberler tarihini de çok iyi bilmektedir. Yunus, Hind-İran, Yunan-Roma mitolojisinden Kuran-ı Kerim’deki peygamberlerin kıssalarından, hususiyetlerinden, Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin gibi klasik edebiyata geçmiş aşıklardan bahsetmesi onun tüm bunlara vakıf olduğunu göstermektedir.

Yunus'un yaşadığı yıllar[9], Anadolu Türklüğü'nün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır. 13. Yüzyıl'ın[9] ikinci yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil, çeşitli mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. Böyle bir ortamda, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân gibi ilim ve irfan önderleriyle birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini[19], aşk ve güzel ahlâkla ilgili düşüncelerini, İslam tasavvufunu işleyerek yüceltmiştir. Yûnus, bazı şiirlerinde, ilden ile yürüyüp dost sorduğunu, Urum’da, Şam’da kendisi gibi bir garip bulamadığını, âşık olup gurbet ilinde mecnûn gibi gezdiğini; Kayseri, Tebriz, Sivas, Maraş, Bağdat, Nahcivan, Şiraz şehirlerini ve bütün Yukarı illeri (Azerbaycan’ı) dolaştıktan sonra Rum’da, yani Anadolu’da bir müddet kışlayıp baharda sılaya döndüğünü söylemektedir. Yûnus’un seyahatlerinin sebepleri, bunların ne şekilde gerçekleştiği tam olarak bilinmese de tarikatlar döneminde seyahat sûfîlerin hayatında nefis terbiyesinin önemli bir unsuruydu.

Fikrî ve edebî kişiliği
« «Gelün tan'şık idelüm, işün kolay tutalum, sevelüm sevilelüm, dünya kimseye kalmaz.”»[20] »

Bir halk rivayetine göre Yunus 3000 şiir söylemiş, daha sonra Molla Kasım adlı bir zâhid bunları şeriata aykırı bularak 1000 tanesini yakmış, 1000 tanesini suya atmış, kalan 1000 şiiri okurken, “Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir” beytine rastlayınca pişman olup tövbe etmiş ve Yûnus’un velîliğine inanmıştır. Bu inanışa göre yakılan şiirler gökte melekler, suya atılanlar balıklar, kalan şiirler de insanlar tarafından okunmaktadır. Yûnus Emre'nin 417 şiirinden 138’i aruz, diğerleri hece vezniyle yazılmıştır. Yunus Emre ile ilgili önemli bir mesele de hangi şiirlerin Yûnus Emre’ye, hangilerinin Bursalı Âşık Yûnus’a veya başka bir Yûnus’a ait olduğunun tespit edilememesidir. Bundan dolayı bugüne kadar tam bir Yûnus Emre divanı ortaya konulamamıştır. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadığı için günümüzdeki divanları derlemedir. Yûnus’un şiirleri semâi ve gazel tarzında kaleme alınmıştır. İlâhi, nefes veya nutuk başlıkları altında kaydedilen şiirleri farklı birer edebî tür değildir. İlâhi, nefes ve nutuk, mutasavvıf şairlerin hak ve hakikatten söyledikleri kelâmlardır. Varlıkların her zerresinde Tanrı'yı arayışını coşkun bir şekilde dile getirmiştir. Yunus bu duygu ve bilgiyle olgunlaşıp[21] derinleşen, bazen coşkun[19] bazense rind ve her haliyle cana yakın görünümde bir derviştir. Yunus, düşünüş ve inanışlarını büyük bir sadelik ve kolaylıkla şiirleştirmeye muvaffak olmuştur.[22] İslami taassubun, üzerinde durmaktan çekindiği birçok mesele ile "cennet, cehennem, sırat" ve benzeri gibi kavramlar, onun en zeki ve en hür düşüncelerine mevzu olmuştur. Derviş geçinenleri ve devlet adamlarını en acımasız şekilde yermiştir. Şiirlerini, önceleri sehl-i mümteni denilen her dilin söyleyemeyeceği bir açıklık ve kolaylıkla terennüm edilmiştir.

Ölümü ve sonrası

Yunus Emre'nin anısına yapılan Büyükçekmece, İstanbul'daki heykeli ve temsili büstü.
Yunus-Emre-Çeşmesi Viyana´nın Türkenschanzpark parkında bulunmaktadır.

Yûnus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;
"Söze târîh yedi yüz yediydi, Yûnus cânı bu yolda fidîyidi."[11]

Beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8 ) tarihlerinde hayattadır. Yûnus Emre şiirlerinde kendisini “şairler kocası”, “bir âşık koca” diye niteleyerek uzun bir ömür sürdüğünü îmâ eder. Yûnus’un vefat tarihi ve kabriyle ilgili bilgiler de uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki belgeye göre vefat tarihi 1320 kabul edilmektedir. Yûnus Emre'nin vefat tarihi ve kabriyle ilgili bilgiler de uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki belgeye göre vefat tarihi 1320 kabul edilmektedir.[19] Yunus Emre dışında Osmanlı tarihi boyunca Yunus adında başka şairler de yaşamıştır. Bunlardan en önemlisi 1439 yılında vefat ettiği belirtilen Bursalı Aşık Yunus’tur. Yunus Emre Tabduk Emre müntesibidir. Âşık Yunus ise Emir Sultan yolunda bir şairdir. Bursa’da Yunus Emre’ye ait olduğu iddia edilen mezar da ona aittir.

Sultan II. Murad devrinde Osmanlılara esir düşen György adlı bir Macar tarafından yazılan “Tractatus” adlı eserde Yunus’a ait iki ilâhi kaydedilmiştir. Bu akıncı ocaklarında ve zâviyelerde besteli Yunus ilâhilerinin okunduğunu göstermektedir. Yunus Emre üzerine yayın ve incelemeler ulusal uyanışın da başlangıç dönemi olan 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Divan-ı Aşık Yunus Emre adı altında Yunus şiirlerinin topluca, basılı olarak sunuluşu 1885, 1902, 1909 yıllarındadır. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Yunus Emre üzerine ilk yayınlar II. Meşrutiyet dönemindedir. 1918'de Fuad Köprülü'nün ünlü eseri Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 1911 yılında Fuad Köprülü Türk Yurdu dergisinde, 1913 yılında Rıza Tevfik Büyük Duygu dergisinde Yunus Emre ile ilgili kaleme aldıkları yazıların bir sonucu olacaktı. Tanınmış Rus şarkiyatçısı Vladimir Gordlevskiy tarafından yazılan makalelerde, 1920’li yıllarda Türkiye’de çok sayıda insanın, Yunus Emre’nin sadece adını değil, aynı zamanda onun şiirlerini de bildiğini, özellikle, tarikatlara bağlı olan dervişlerin, Yunus Emre şiirlerini ezberden okuduğunu belirtmiştir. Cumhuriyet devrinde Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları yayınlandı.

Onun şiirleri, hem içeriği hem biçimi hem de dili itibarıyla musiki ile bütünleşecek özellikteydi. Yunus Emre'nin şiileri güfte olarak hemen besteleriyle buluştu. Bir ermiş olarak kabul edilip sevilen Yunus Emre’nin ilahilerinin yer aldığı risaleler, kutsal kabul edildi. Yunus kitapları da tıpkı kutsal kitap gibi deri, kumaş gibi mahfazalar içinde korundu. Söz olarak ses olarak nesilden nesile aktarıldı. Kandiller, bayramlar, Cuma geceleri, ramazanlar, teravihler, ölümler, doğumlarda bu ilahiler söylendi. Yahya Kemal’in bir yazısında da belirttiği gibi çocuklar okula başlarken yapılan âmin alaylarında ilk onun ilahilerini duydular. Tarikat ayinlerinde onun ilahileri okundu. Hiçbir tarikat onu kabullenmekte ve benimsemekte bir sıkıntı çekmedi. Halvetî, Nakflî, Kadirî, Rufaî tarikatlarının yanı sıra Alevî erkanlarında, Bektaşî meydanlarında yine o vardı. Onun ilahileriyle Türk musîkisi önemli eserler kazandı. Yunus Emre şiirlerinin bestelenmesi sadece dinî musiki ile sınırlı kalmadı. Bu şiirlerin Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziğii, pop ve rock tarzında bile besteleri yapıldı. Hatta Yunus Emre ilk Türk Oratoryasının da konusu oldu. Ahmet Adnan Saygun tarafından 1942’de, "Yunus Emre Oratoryosu" bestelendi ve geniş bir ilgiye mazhar oldu. Ayla Algan 1969 yılında Yunus’un şiirlerinden oluşan "Bana Seni gerek seni" plağını çıkardı. Zekai Dede’den Sadettin Kaynak’a; Muzaffer Ozak’tan Ahmet Hatipoğlu’na Abdullah Dede’den Fehmi Tokay’a, Cüneyt Kosal’dan Selahattin İçli’ye Hacı Faik Bey’den Bekir Sıtkı Sezgin’e, Rıfat Bey’den Etem Üngör’e kadar onlarca bestekar onun şiirlerini besteledi.

Yunus Emre Türbesi

200 ₺ banknotu üzerinde[23] Yunus Emre portresi[24].

En eski kaynaklar Yûnus Emre'nin mezarının Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy’de olduğu belirtmektir. Sarıköy’deki mezar Ankara-Eskişehir demiryolu hattının yapılması esnasında 6 Mayıs 1946 tarihinde açılmış, kabirdeki bakiyeler geçici mezara nakledilmiştir. Kafatası üzerinde yapılan incelemeler sonucu iskeletin 6 asırdan önceye ve 80 yaşında ölmüş bir adama ait bulunduğunu söylenmiştir. Mezar geniş bir bahçe içine alınmış, medhal kapısına Yunus Emre'nin bir mısrasındaki sevelim sevilelim sözü merkadın altındaki çeşmeye ise Hakdan inen şerbeti içtik elhamdülillah mısrası işlenmiş 1970’te yeni yapılan bir anıtmezara taşınırken kemiklerinin konduğu tabutta 20 binden fazla bir halk kitlesi tarafından kucaklanarak yeni merkadine götürülmüştür.[25] Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı ve Faruk K. Timurtaş da Yûnus’un mezarının burada yer aldığını kabul ederler. Ancak Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen[3] pek çok mezar ve türbe vardır. Gezgin Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde Karaman ile ilgili olarak "Kirişçi Baba Camii avlusunda Yunus Emre Hazretlerinin merkadi bulunmaktadır"[25] yazmaktadır. Yunus Emre'nin şiirlerinde bahsi geçen 23 yerleşim birimi isminden 20 tanesinin şu anda Karaman ili sınırları içerisinde[25] bulunan köy, kasaba, ören yeri isimleri ile birebir aynı olması Yunus Emre'nin bugün Karaman olarak adlandırılan ilin sınırları içersindeki bölgede yaşadığı ve belki de orada vefat ettiği şeklinde yorumlara neden olmuştur.[25]. Ayrıca, mutasavvıf Niyazi Mısri de Yunus Emre'nin mezarının (veya makamının) Limni Adası'nda bulunduğunu ifade etmiştir.

Eskikeşhir'deki Sarıköy ve Karaman dışında, Bursa; Aksaray ili Ortaköy ilçesi'nde; Ünye; Manisa'nın Kula ilçesi Emre mahallesi; Erzurum, Tuzcu(Dutçu) mahallesi; Isparta'nın Gönen ilçesi; Afyonkarahisar ilinin Sandıklı ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Ayrıca Tokat'ın Niksar ilçesinde ve Azerbaycan’da Şeki[26] şehrinde de Yunus Emre'ye ait makamlar bulunmaktadır.

Eserleri Divan
Yunus Emre'nin şiirleri[9] bu Divanda[27] toplanmıştır. Şiirler aruz ölçüsüyle ve hece ölçüsüyle[10] yazılmıştır. Fatih nüshası, Nuruosmaniye nüshası, Yahya Efendi nüshası, Karaman nüshası, Balıkesir nüshası, Niyazi Mısrî nüshası, Bursa nüshaları (kopya) bulunmaktadır.

Risaletü'n - Nushiye

1307'de yazıldığı sanılmaktadır. Eser, mesnevi tarzında yazılmıştır ve 573 beyitten oluşmaktadır. Eser; dinî, tasavvufî, ahlakî bir kitaptır[28] "Öğütler kitabı" anlamına gelmektedir.

Tapduk Emre Kimdir?

Tapduk Emre (d. 1210-1215 - ö. ?), mutasavvıf ve Bektaşi dervişi, Yunus Emre'nin mürşidi. Horasanlı olup Cengiz Han baskısı sıralarında Anadolu'ya gelmiştir. 1210 ile 1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli'nin halefidir. Söylenene göre Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre'yi yetiştirme işini Taptuk Emre'ye bırakır. Tarihçilerin "koyu (aşırı) Bâtınî" dediği Taptuklular,[kaynak belirtilmeli] Taptuk Emre adlı Türkmen babasının çevresinde oluşan kitlelerde birleşiyorlardı. Taptuk Emre’den itibaren Anadolu’da bir “Taptuklular” topluluğunun varlığına rastlanır. Nallıhan Taptuk Emre dergâhına kırk yıl odun taşıyan derviş Yunus, taptukluların yetiştirdiği en büyük ozan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Taptuk Emre'nin mezarı, Ankara ili, Nallıhan ilçesi, Emrem Sultan Köyü'nde bulunmaktadır. Bununla birlikte Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camisi'nin bahçesinde Yunus Emre'nin ve Taptuk Emre'nin mezarları vardır. Mezarların gerçek yeri belli olmamakla birlikte tarih araştırmacıları Karaman ve Eskişehir olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir.

İskender Pala'nın "Od" isimli romanında Tabduk Emre'den de bahsedilmektedir.
Adının anlamı
Tapduk sözcüğü, İslamiyet öncesi Türk topluluklarında da var olan bir isimdir. Tapduk, Türk ve Altay mitolojisinde yer alan söylencesel kahramandır. Tapdık (Taptık, Taptuk) da denir. Kötücül varlıkları temizlemek için gökten yere indiğine inanılan efsane kahramanıdır.[1] Pek çok görüşe göre Yunus Emre’nin şeyhi olan Tapduk Emre’nin adının buradan geliyor olması muhtemeldir. Hatta bazı araştırmacılar tarafından, Tapduk Emre'nin tarihsel bir kişilik olmadığı, bu eski efsane kahramanının Yunus Emre'nin yaşam öyküsüne halk kültürü ve toplumsal bellek tarafından uyarlandığı öne sürülmektedir. Celal Beydili'ne göre Tapduk isminin anlamı "tesadüfen bulunmuş" (Azerice "tapmak" sözcüğü bulmak manasına gelir)[2] demektir ve ilahi bir güç tarafından gönderilerek bulunan çocuk motifiyle bağlantılıdır. Emre sözcüğünün ise İmre kavramı ile bağlantılı olduğu kabul edilmektedir. Amramak/Emremek/İmremek aşık olmak demektir ve Emre kelimesi de aşık manası[3] taşır.

Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğuna canı-u gönülden inanan,bu konuda araştırmalarından ilham aldığım rahmetli Osman Attila’nın bir dörtlüğü ile başlayarak kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.

“Yunus Benim hemşehrim,

Sandıklı Çay Köyü’nde.

Sakarya boyu derim,

Anarım beş öğünde.”

Tarihi boyunca önemli gelişmelerin yaşandığı, her devirde cazibe merkezi olan Sandıklı’nın en önemli değerlerinden birisi Tapduk Emre ve Yunus Emre’dir. Tapduk ve Yunus Emre’yi anlatmadan önce Anadolu’ya gelişlerini ve yaşadıkları çağı bilmek onların ve üstlendikleri misyonları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

ANADOLUYA YAPILAN GÖÇLER: V.Yüzyıldan başlayarak Hazar Denizi ve çevresinde kalabalık halk kitleleri oluşmuş ve bunun neticesinde ekonomik, toplumsal ve siyasi konularda buhranların oluşmasına neden olmuştur. Türklerin Anadolu ile ilk tanışmaları M.S. 450’lerden sonra olmuştur. (Turan,1973:69)

Anadolu’nun fethedilmesi ve iskanı doğrultusunda yapılan asıl göçler 1.000 ‘li yıllarda başlar. Özellikle Büyük Selçuklular döneminde Çağrı ve Tuğrul beyler , İbrahim Yınal , kKutalmış ve Yakuti beyler Anadolu’ya akınlar düzenlemişlerdir. (V.Gordlevski/Çeviri,Yaran 1988 ) 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşıyla da Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. 1071-1079 yılları arasında Kutalmışoğullarının Anadolu Selçuklu Devletini kurmaları sırasında Anadolu’ya büyük Türkmen akınları olur. (Turan,1971:163) Büyük boylardan kopan küçük özerk gruplar Anadolu’ya gelerek Türkiye’nin temelini atmışlardır. (Togan,1988:134) Anadolu’ya asıl toplu göçler Asya’da ortaya çıkan Moğol-Cengiz olayı ile başlar. Cengizhan Asya’nın tümüne egemen olan bir devlet olur. Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Anadolu’ya doğru genişlemek ister. Bu hareketi huzursuzluklara neden olur. Bazı devlet ve beylikleri yıkar. Sivil halka büyük zarar verir. Kıyım ve zulüm uygulanır. Selçuklu ülkeleri Cengizhan’a bağlanır. Asya ve Ortadoğu’nun siyasi çehresi değişir. Tedirgin olan toplumlar Moğol ordularının önünden kaçarak Anadolu’ya sığınırlar. Bu vesile ile Anadolu’ya toplu göçler olur. (Türkay,1979&Turan,1971:163)

Bu sebeplerle Anadolu XII.Yüzyıldan itibaren Mutasavvıf Derviş akınına uğramaya başlar. Bilindiği gibi Orta Asya, “Horasan Melamiliği” nin kaynağıdır. Asyada’ki siyasi ve toplumsal çalkantılar düşünce ve inanç çevrelerini yeni arayışlar içersine iter. Özellikle Moğol istilası kitlelerle birlikte mutasavvıf çevreleri de ürkütür. Bu göçler sonucunda mutasavvıflar, Anadolu’nun yeni siyasal, toplumsal ve inansal yapılanmasında temel rol oynarlar. Anadolu’daki dağınık boyların yerleşmesinde, tarıma geçerek üretim yapmalarında, disipline edilmelerinde Selçuklu ve Osmanlı düzeni içersinde yer almalarında mutasavvıf dervişler öncülük ederler. Bunlar Türkistan, Horasan, Maveraünnehir’de, Melamilik, Yesevilik ve Vahdet-i Vücud akımları içersinde yoğrulmuş kimselerdi. (Barkan,1996:54-56)

Tasavvuf XIII.Yüzyıl Anadolu’sunda göçebe, yarı göçebe ve köylü çevrelerde önemli temsilciler bulur. Bu akımı Anadolu’ya Horasan Erenleri getirmişlerdir. Bu bir halk tasavvufu akımıdır. Temsilcileri ise baba, dede ve atalardır. Horasan Melamiliğinin devamcısıdırlar. Hacı Betaş-ı Veli’de bu hareket içersinde ortaya çıkacak ve bu harekete yeni bir düzen verecektir.

TAPDUK VE YUNUS EMRE’Yİ SANDIKLIYA GETİREN SEBEPLER

Bu çağ Asya ve Anadolu’nun yaşadığı en karanlık çağlardan birisidir. Moğol saldırıları, otoriter zayıflık ve kargaşanın dorukta olduğu bir dönemdir. Bu zamanda Moğol saldırılarına uğramayan, iç karışıklıkları olmayan bir beylik tarafından yönetilen XIII.Yüzyıl Sandıklısı aynı zamanda bir derviş yatağıdır. Böyle olmasındaki sebep ise yüzlerce mutasavvıfa Germiyanoğulları (1300-1429) beyliğinin kuçak açmasıdır. Germiyanoğulları beyliği, beylikler devri Türkiye’sinde , askeri, siyasi, güçlü devlet teşkilatı ve Türk kültürünün gelişme sağlaması bakımından beylikler arasında önemli bir yer tutmaktadır.(Uysal,2006:13) Moğolların 1272 yılında Selçukluyu hakimiyeti altına almasından sonra Türkiye Selçuklularının parçalanması ve 1318 yılında Selçuklu beylerinin uç beyliklerine sığınması sonucu devlet siyasi istikbalini kaybetmiştir. Afyonkarahisar’da bulunan Sahipataoğulları, Karamanlıların ve Moğolların tecavüzlerine karşı Kütahya’daki Germiyanoğullarının himayesine girdi. (Şahin,2006:517) XIII. Yüzyılda Afyon kalesi Germiyanoğullarının elindedir. (Darkot,1992:278 )

Bu dönem Sandıklısı ise; İlhan Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han Anadolu genel valiliğine Emir Çoban’ın oğlu Demirtaş beyi görevlendirmiştir.1318888 yılında Konya’ya gelen Demirtaş bey kendisine itaat etmeyen beyleri cezalandırmak için üzerlerine yürümüştür.Bu sırada Karahisar Devle’de sıranın kendisine geldiğini hisseden Sahipoğlu Ahmet bey Germiyan beyi Hüsameddin Yakup beyden yardım ister. Germiyan beyi yardım etmekle kalmayıp kızını Sahipoğlu Ahmet beyle evlendirir. (Karakuş,2009:68 ) Kızının düğün hediyesi olarak Sandıklı başta olmak üzere bazı topraklarını da çeyiz hediyesi olarak verdi. Germiyan Beyinin sık sık Sandıklıya geldiği ve Sandıklıya önemli eserler yaptırdığını bazı kaynaklar bildirmektedir. (Uysal,2006:89,96,243,245,295)

Kısaca 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşından sonra Anadolu XIV.Yüzyıla kadar kaos ve anarşi içinde yuvarlanır. Bu kaosa bağlı olarak Selçuklu yönetimi Afyonkarahisar’ın huzur ve sakin ortamına sığınır. Devletin hazinesi burada korunur.Yönetimle iyi ilişkiler kuran Mutasavvıf derviş ve Mevlevilerde yönetimle birlikte Afyonkarahisar’a intikal ederler. Bu sebeple Afyonkarahisar ve çevresi bir cazibe merkezi haline gelir.Bugün Sandıklı ve çevresinde tespit edebildiğimiz ve haklarında bilgi sahibi olduğumuz üçyüz’ün üzerinde türbe ve yatırın bulunması da bunu göstermektedir. (Karakuş,2013:2)Tapduk Emre’yi dolayısıyla Yunus Emre’yi de Sandıklı’ya getiren en başında güvenli bir yer olması ve mürşid seceresinde yer alan mutasavıflardır diyebiliriz. (Karakuş,2011:72)

TAPDUK EMRE KİMDİR?

Horasan erenlerindendir.1210-1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Tapduk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi şekil-1TDV,2010) ile 1318-1358 yılları arasında yazılan Ariflerin Menkıbeleri (Eflaki,1989) isimli eserlere göre Hacı Betaş-ı Veli’yi Mevlana ile çağdaş gösterir (1207-1273). Seyyid Mahmut Hayrani (Ö.1268 ), Nureddin Bin Caca (1256-1277 yılları arasında yönetimdedir.) Hacim Sultan çağdaşları arasındadır. (Eyüboğlu,1989:78-81) Tapduk Emre Hacı Bektaş-ı Veli’nin halifesidir. Menakıpnamelere göre Hacı Bektaş-ı Veli Yunus Emre’nin yetiştirilmesi görevini Tapduk Emre’ye verir. Tapduk Emre’nin yaşadığı çağ ise XIII.Yüzyıldır. (Köprülü,1984:263) Tapduk Emre Buhara tarafından Anadolu’ya gelen Sinan ata isimli Orta Asyalı bir Türk şeyhi tarafından irşad edilir. (Gölpınarlı,1965:24) (Şekil-1) Tapduk Emre Sakarya ve çevresinde büyük bir ün kazanır. Ehli beyt öğretisi ile yüzlerce derviş yetiştirmiştir. Bunlardan en önemli şahsiyet ise Yunus Emre’dir.

TAPDUK EMRE’NİN SANDIKLIDA OLDUĞUNA DAİR BİLGİ VE BELGELER

Yunus Emre bir beyitinde;

“Yunus’a Tapduktan oldı, hem Barak’dan Saltuğ’a/ Bu nasip çün cûş kıldı ben nice pinhan olam” (Gölpınarlı,1965:24) diyerek mürşid seceresini sıralar. Bu beyitten yola çıkarak Yunus Emre’nin hocasının Taduk Emre olduğunu söyleyebiliriz. Tapduk Emre’de Yunus Emre gibi mürşidlerinin peşinden yürümüştür. Tapduk Emre’yi Sandıklı’ya getiren Yunus Emre’nin beytinde geçen Barak Baba, Sarı Saltuk gibi mürşidler ve Velayet-namede adı geçen Hacim Sultan gibi erenlerdir. Kısaca bu isimlerden bahsetmek gerekirse;

Saru Saltuk: Türbesi Sandıklı ilçesine bağlı Saltuk Sultan (Saltık) köyündedir. H.1289/M.1875 TARİHLİ Sarı Saltuk Vakfına ait EV.d.22312 numaralı BAO Belgesi mevcut olup, Barak Babayı irşad etmiştir.( BOA,2567 numaralı Avarız Defteri)

Barak Baba: İrşad vazifesini bu yörede yerine getirmiştir.Ondan hatıra Barak Damları köyü mevcuttur. Günümüzde Celiloğlu köyünde mezarı bulunmakta olup son yıllarda adına bir mescid yapılmıştır.

Taptuk Emre: Türbesi Çayköydedir. Hacı Bektaşi Veli’nin izniyle Yunus Emre’yi irşat etmiştir. şekil-2

Taptuk Emre’nin Mezarının bulunduğu yerler:

1-Afyonkarahisar ili Sandıklı İlçesi Yunus Emre Mahallesinde (Çayköy’de) ( Şekil-3-4)

2-Ankara ili Nallıhan ilçesi Emrem Sultan köyünde

3-Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camii’nin bahçesinde.

4-Aksaray ilinin Ekecik dağı yakınlarında bulunan Taptuk köyünde

5-Eskişehir İlinde

Yunus Emre:Türbesi Sandıklı Merkez Yunus Emre Mahallesindedir. (Eski Çay Köy’de). İnsanlığı irşad etmiştir. Bu mürşitler zincirinin Sandıklıda olması,Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu gösterir.

Hacim Sultan: Asıl ismi Recep olup soyunun peygamber efendimize dayandığı bilinmektedir. Tapduk Emre’nin çağdaşı olup Hacı Bektaş-ı Veli’nin halifesidir. Oniki imam sırrı olan on iki posttan kilerci postu Hacim Sultan’a aittir.Adına kayıtlı Tekke ve zaviye kayıtları mevcuttur. H.1302/M.1885 tarihli Osmanlı Salnamesinde Sandıklı’da olduğu belirtilmekte olup ayrıca Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit’in Hacim Sultan tekkesine ait beraatları mevcuttur. (Bayar,2011:295 & Karakuş2013:109)

Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin mürşitler zinciri Sandıklı dışında hiçbir yerde yoktur.


Yine son yıllarda Yunus Emre konusunda yapılan araştırmalar sonucunda Tapduk Emre’nin mezarının Sandıklı’da olduğu tezini güçlendirecek belge ve bilgilere de ulaşılmıştır. Bunlardan en önemlisi Taptuk Emre Türbesine ait Tapu kayıtlarıdır. Sandıklı Tapu Sicil Müdürlüğünde kayıtlı olup; Ada NO: 414, Parsel No: 12, Kütük Sahife No:1239,Pafta No:55, 95 metrekarelik Vakıflar Müdürlüğü adına kayıtlı türbesi vardır. (Şekil-2)

YUNUS EMRE KİMDİR?

Türk milletinin bağrından çıkardığı bu büyük gönül ve tasavvuf insanı, halk edebiyatımızın en güçlü şairi Yunus Emre’dir.Yunus Emre’nin hayatına dair bilinenler çok az da olsa bu bilinmezlik onu daha da yüceltmiştir. Bu sebeple Anadolu’da onlarca makamı, türbesi bulunmaktadır. Bazı belgeler,kaynaklar ve Yunus Emre’nin mısraları hayatı hakkında bizlere ipuçları vermektedir. Yunus Emre bir mısrasında;

“İlk adım Yunus idi/ Adımı aşık taktım” (Tatçı,1991:228 ) demektedir. Bu mısralardan yola çıkarak asıl adının Yunus olduğunu (Köprülü,1984:257)Emre sıfatının ise şeyhinden aldığını söyleyebiliriz. Yunus Emre’nin şiirlerini incelediğimizde isminin önünde sıfat olarak,miskin, günahkar,aşık,biçare,derviş ve Tapduk’un Yunus’u sıfatlarını kullandığını görmekteyiz. Yunus Emre’nin nerede doğduğu ve öldüğü sırrı hala kendini korumaktadır.

Yunus Emre’nin doğum tarihi konusunda İstanbul Beyazıt Devlet kitaplığında bulunan 7912 numaralı bir mecmuada “Vefat-ı Yunus Emre, sene 720, Müddet-i ömür 82 yazılıdır. Bu kayıttan çıkan sonuca göre Yunus Emre’nin H.638/M.1240 yılında doğduğunu söyleyebiliriz. Bunu Yunus Emre’nin şiirlerinde kullandığı çağdaşlarının isimleri de teyit etmektedir.Yunus Emre sık sık Mevlana,Seydi Balum,Geyikli Baba,Barak Baba, Sarı Saltuk babadan bahsetmekte olup bundan yola çıkarak Yunus Emre’nin XII.Yüzyılın ikinci yarısı ile XIII.Yüzyılın ilk yarısında yaşadığını söyleyebiliriz. Bu tarihler Selçuklu Devletinin yıkılış, Osmanlı Devletinin ise kuruluş devrelerine yani Osman Gazi dönemine (H.724/M.1324) rastlamaktadır. Yunus Emre’nin ihtiyarlık dönemine rastlayan Risaletün Nushiyye isimli eserinde geçen;

“Sözde tarih yediyüz yedi idi,/ Yunus canı yolda fidi idi” mısraları da bunu teyit etmektedir.

YUNUS EMRE’NİN ATALARI

Dr.Muharrem BAYAR’ın 2009 yılında sunduğu bildirisine göre, Yunus Emre Horasan erenlerindendir. Şeyh Hacı İsmail Cemmati dervişlerindendir. Konuyla ilgili bir vesika da “adı geçen şeyh İsmail cemaatinin dervişlerindendir. Horasan diyarından gelmiş aziz imiş.Buraya gelerek yurt tutarlar,oğlu Musa paşa (Evin büyük çocuğu) ile burada bir zaviye yaptırarak kendisine uyanlarla burada otururlarmış.”( BOA,Nr.871 Bu belgeden yola çıkarak Yunus Emre’nin Şeyh İsmail Hacı’nın Cemaati ile birlikte, Anadolu’ya geldiğini, evlenip çoluk çocuğa karıştığını söyleyebiliriz.

Yunus Emre’nin Dedesi Şeyh İsmail Hacı’nın Cemaati ile Horasandan geldiklerini gösteren belge. 924/1518 BOA Tahrir Defteri No:455 s.219 (Şekil-5)

Yunus Emre yine bir mısrasında;şekil-5

“Bunda dahi verdin bize oğul-u kız-u çift helal

Anda dahi geçti arzum, benim ahım didar içün” söylediği sözlerde teyit etmektedir. (Timurtaş,1989:132)

Sandıklı XII. Asırdan XIX. Asra kadar çeşitli aşiretlerin iskan olduğu yerdir. Çepni, Dola, Eymir, Bekdeş, Devlet-han,Karkın,Kınık, Kızılca,Kızık, Sorgun,Dodurga gibi köy isimleri birer aşiret, cemaat isimleridir.Bu veriler Yunus Emre’nin Horasan gelerek Anadolu’yu karş karış gezerek Sandıklı’ya yerleştiğini destekler.

YUNUS EMRE’NİN ESERLERİ

Yunus Emre’nin bilinen iki eseri vardır. Bunlardan bir tanesi Divanı , diğeri ise Risaletün Nushiyyedir.

Yunus Emre Divanları: Yunus Emre’nin en çok bilinen eseri Divanı’dır. Fakat bu eserin aslını veya en eski nüshasını tespit etmek çok zordur. Yunus Emre divanı’nın Türkiye, dünya veya şahıs kütüphanelerinde elliden fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Bu eserler daha sonra şifahi olarak derlenmiş veya bir yazmadan istinsah edilmiş nüshalardır.Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Yunus Emre’nin kendi kaleminden çıkmış bir nüshaya rastlanmamıştır.

1-FatihNüshası: Eski ve yeni el yazması Yunus Emre divanları içinde 15. y.y.da istinsah edildiği anlaşılan Süleymaniye Kütüphanesi-Fatih bölümünde bulunan el yazması nüshadır. (Behçetoğlu,1991:5)

Fatih nüshası istinsah tarihi belli olmamakla birlikte, yazı karakteri, imla ve kağıt özellikleri yönüyle 15. y.y özelliğini göstermektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, her yönüyle 15. y.y özellikleri arz etmektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, bilinen Yunus Emre Divanlarının en iyisidir, ancak istinsah edeni bilinmemektedir.

2-Nuruosmaniye Nüshası: Nuruosmaniye Kütüphanesi 4904 numarada kayıtlıdır. 315 yapraktan müteşekkildir ve içerisinde 219 adet şiir bulunmaktadır. İstinsah tarihi H.940, M.1534 dür.

3-Yahya Efendi Nüshası: Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Hahmud Efendi bölümünde 3480 numarada kayıtlıdır.107 yapraktan oluşan bu Divan’da 302 şiir yer almaktadır. 16.y.y.da istinsah edilmiştir.

4- Karaman Nüshası: Karaman nüshası olarak bilinen bu nüsha Merhum Baha Kayserilioğlu’nun elindeki nüshadır.

5-Balıkesir Nüshası:Bu nüsha Balıkesir İl Halk Kütüphanesi 451 numarada kayıtlıdır.

6-Niyazı Mısri nüshası: Topkapı Sarayı Müzesi,Hazine Kütüphanesinde 303 numarada kayıtlıdır. Şerh-i Gazel-i Yunus Emre adlı bu nüsha H.1127 tarihinde istinsah edilmiş olup, 16 yapraktan oluşmuş ve nesih yazı ile yazılmıştır.

7-Bursa Nüshası: Bursa İl Halk Kütüphanesi Eski eserler bölümünde 882 numarada kayıtlıdır. Nesih yazı ile yazılmış olan bu nüshada 120 şiir bulunmaktadır ve 53 yapraktan oluşmuştur.

Risalet-ün Nushiyye (Öğütler Kitabı): Mesnevi biçiminde aruz ölçüsü ile yazılmıştır. 537 beyittir. Didaktik mahiyette kaleme alınmıştır. Başta 13 beyitlik bir başlangıçtan sonra kısa bir düz yazı vardır. Arkasından destanlar gelir. Eserin baş kısmında ateş, su, hava, toprak gibi dört unsurdan yaratılmış olan insandan ve insana üflenen candan söz edilir. Nesirle yazılan bölümde akılla iman hakkında açıklamalar yapılır. Eserin asıl bölümünde ruhtan, nefisten, öfke ve sabırdan, insanın çeşitli huylarından söz edilir. Öğretici ve öğüt verici bir yapıttır.

Afyon’daki Kayıp Divan:Yunus Emre’nin kendi el yazması olduğu söylenen divanı olduğunu biliyoruz.Bu konuda Güneyde Kültür Dergisinin Yunus Emre özel sayısında şöyle yazmaktadır; “Hocaların hocası,merhum Ord.Prof.Dr. Süheyl Ünver hocamız 1935 senesinden beri Afyonkarahisar ilini her teşriflerinde bizim fakirhaneye şeref verirlerdi. ”Tabip Behçet” dedemizden kalan çoğu el yazması olan binlerce kitabı elden geçirirdi. Bir gün kanepeden sevinçle sıçrayarak:”Muzaffer bu Yunus Emre’nin kendi el yazısı ile yazdığı divanıdır. Muhammediye’nin yanına koy.Böyle kıymetli eserler böyle ahşap binalarda zor saklanır. Sen bir çelik kasa veya dolap alacaksın. demişlerdi. Merhum beş on sayfalık yarı çürümüş yapraklara tekrar tekrar bakıyordu. “Ben Yunus’un el yazısı hayli divanını gördüm. Bu hiç birine benzemiyor.Divanın son yapraklarında “…Eğri büğrü söyleme.Sonra seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir..” satırlarını arıyordu…” (Atilla,1977:108 )

Sandıklı’da Kaybolan Cönkler ve Fetva:Yunus Emre’nin Çayköyde bir Divanı olduğunu bazı kaynaklar ifade etmektedirler. Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğunu savunan Milli Şair Osman Atilla,”Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin Mezarları ve Kaybolan Cönkler “ isimli bildirisinde konuyla ilgili şunları söylemektedir.” 1965 Yılında Çay köye gittiğinde köy sakinlerinden;”Bundan 50 yıl kadar önce köye bir misafir geldiğini, gelenek görenek gereğince bu misafirin köy odasında ağırlanarak ikram gördüğünü, ifadelerine göre “ehli dil ve bir kişi olduğunu (Tahminimiz bu kişi edebiyat tarihçisi olacak) bu zatın köy odasındaki cönkleri bir hafta kadar okuyup incelediğini söylediler. Hafta sonunda bu kişinin,sabahın erken saatlerinde, tan yeri ağarmak üzere iken , misafir edildiği köy odasını ansızın terk ettiğini ve okuduğu cönkleri alıp gittiğini acı acı ifade ettiler. Büyük bir olasılıkla bu cönkler Divanın tamamı idi.” Yine Osman Attila’nın mahallinde yaptığı araştırmalar sonucu Sandıklı’da Yunus Emre hakkında yazılmış bir fermandan bahsetmektedir. (Topbaş,1991:20) Attillla, “Sandıklı’lı hemşehriler, Yunus Emre’ye ait deri üstüne yazılmış bir fetvayı da, Sandıklı’dan ayrılan bir hemşehrinin alıp gittiğini söylediler. Kişi ortada yok,görüşemedim.Eskişehir’e yerleştiğini naklettiler..” Demektedir.

Yunus Emre’nin Mezarları:Yunus Emre’nin Anadolu’da pek çok mezarı, türbesi ve makamı vardır. Bunların çoğu halk rivayetleri arasında söylene gelmiş, sağlam bir belgeye dayanmayan mnenkıbelerdir. Yunus Emre’den yüzyıllar sonra yazılmış bazı kitaplardaki verilen bilgilerde halk söylentilerine dayandığı için geçerli değildir. Yunus Emre’ye ait olduğu bildirilen bazı arşiv belgelerindeki olaylar,yer isimleri,kişiler ve tarihler arasındaki uyumlar iyi incelenmediği için yanlış yönlendirilmiştir.

1-Sandıklı –Çay köy(Yunus Emre Mahalesi)

2-Karaman-Yunus Emre Camisinin Avlusunda Şeyhi Tapduk Emre’nin yanında

3-Afyonkarahisar-Döver’de

4-Bursa’da

5-Eskişehir,Mihalcık ilçesine bağlı Sarıköy Yunus Emre)

6-Erzurum-Palandöken-Tuzcu Köyü

7-Aksaray’da

8-Ordu-Ünye-Sivas Yolu Üzerinde

9-Bandırma’da

10-Isparta -Keçiborlu-Busta Köyünde

11-Kula Salihli Arasında bulunan Emre Sultan Köyünde

12-Bolu’da

13-Kütahya-Sakarya Suyunun birleştiği yerde

14-Kocabaş Köyünde

15-Isparta-Eğirdir’de

1 6-İzmir-Tire’de

17-Kırşehir’de

18-Manisa-Kula’da

19- Sivas’ta.

Ayrıca Azerbaycan’da 3üç ayrı yerde de kabri bulunmaktadır.

BAŞKA YUNUSLAR

Türk edebiyatını incelediğimizde birbirinden farklı, aynı tarzda şiirleri bulunan başka Yunuslarında olduğunu görüyoruz. (Köprülü,1984:290) Bu Yunuslardan ikisinin kimliği belli değildir. Birincisi mahlas olarak da Aşık Yunus’u kullanan, bazen de kendisini “Yunus”, “Derviş Yunus” ve “Yunus Emrem” diye anan XV.Yüzyılda yaşamış bir şairdir. Halveti tarikatının Nurbahşi koluna mensup olduğu ve 1439-1440 yıllarında veya bundan bir müddet sonra öldüğü sanılan bu şair meşhur veli Emir Sultan Hazretlerini övmekte, Yunus Emre’den de saygıyla bahsetmektedir. Bursa’da Yunus Emre’ye atfedilen mezarın bu Yunus Emre’ye ait olduğu görüşü çoğunluktadır. “Şol Cennetin ırmakları,Adı güzel kendi güzel Muhammed” gibi şiirlerin bu zata ait olduğu sanılmaktadır.

Bir başka Yunus ise Said Emre’dir. Asıl adı Molla Sadeddin olan Said Emre, 13. yüzyılın sonu 14. yüzyılın başında yaşamış, Aksaraylı bir âlimdi.Hacı Bektaş-ı Velî‟nin “Makâlât” adlı eserini Arapçadan Türkçeye çevirir. Hacı Bektaş-ı Velî, ona Yunus Emre tarzında şiir söylemesinden dolayı, “Said Emre’ adını vermiştir. Osmanlı Arşiv Belgelerine göre, Manisa’nın Kula ilçesine bağlı Sarnıç köyünde Said Emre adına bir vakıf, zâviye ve mezar bulunmaktadır.Said Emre, Hacım Sultan’a bağlı bir sûfî olarak, Manisa’nın Kula ilçesine bağlı Sarnıç köyünde zâviyesini o dönemde kurmuş olmalıdır.( VGMA 1755, HD. 1110/ 94; Evkâf Nezâreti Bütçesi (ENB), 1327: 187)

Raif Yelkenci‟nin 14. yüzyıla ait olduğu sanılan Yunus Emre Divanı’nda da,Yunus’un şiirleri arasında Said mahlaslı üç şiir daha vardır. Bu şiirlerden ikisi aynı zamanda, Prof. Ritter nüshasında bulunan Said Emre’ye ait olduğu sanılan şiirlerin arasında da bulunmaktadır. Şu halde, Said Emre 13. yüzyılın sonu, 14. Yüzyılın başında yaşamış, Hacı Bektaş-ı Velî’nin yanında yetişmiş, Hacı Bektaş-ı Velî’den sonra, onun halîfelerinden Hacım Sultan’a intisâb etmiş,Yunus’un en yakın takipçisi sûfî bir şâirdir. ( Köprülü, 1927: 302; 2003: 362)
-----------------------

1991 yılının, UNESCO kararı ile “Yunus Emre Sevgi Yılı” olarak ilân edilmiş olması, sadece büyük şâirimizi bütün dünyaya tanıtmak bakımından değil; Türk duygu ve düşüncesinin, dünya milletlerine anlatılması bakımından da büyük yararı olmuştur. Zira Yunus’un bütün eserleri bir yana, sadece;

“Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz”

dizeleri ele alınıp incelense görülecektir ki; Türk insanının temel felsefesinde sevgi ve barış yatar… Nitekim Yunus’tan yüzyıllar sonra büyük Atatürk; “Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganıyla milletimizin, dünya milletleriyle ilişkilerinin çerçevesini çizmiştir.

1991, dolu dolu bir “”Yunus Yılı” olarak geçmiştir. Çeşitli kentlerimizde düzenlenen bilimsel toplantılar ve konferanslardan başka; dost ülkelerde de anma toplantıları ve hatta bilimsel sempozyumlar-seminerler yapılmıştır. Keza, çeşitli dillere çevrilen şiirleriyle dünya, Yunus’umuzla, dolayısıyla Türk duygu ve düşüncesiyle tanışmıştır. Dünya artık iyice öğrenmiştir ki; Türk milletinin düşünce sisteminin temelinde barış vardır, insanlık vardır, sevgi vardır…

YUNUS MEZARLARI

Yunus Emre’nin, Türkiye içerisinde:

1. Afyonkarahisar-Sandıklı-Yeniçay Köyü (Mahallesi)

2. Afyonkarahisar-Döğer

3. Aksaray

4. Bolu:

5. Bursa

6. Erzurum-Tuzcu Köyü

7. Eskişehir-Sarıköy (Yunus Emre Köyü)

8. Isparta-Keçiborlu

9. Isparta-Uluborlu

10. İzmir-Tire

11. Karaman

12. Kırşehir

13. Manisa-Kula

14. Ordu-Ünye

15. Sivas

kentlerinde mezarları bulunmaktadır. Bu mezarların hangisi, “Bizim Yunus’un mezarıdır? Bu sorunun sağlıklı bir cevabını bulabilmek, bugün için maalesef mümkün değildir. Varsayımlara dayanılarak, Yunus’un Eskişehir, Karaman ve Kırşehir’de medfun bulunduğu ispat edilmeye çalışılmış, kitaplar neşredilmiştir.1 Bunların en iddialı olanları Cahit Öztelli,1-a Halim Baki Kunter,1-b Refik Soykutl1-c ve Prof. İ. Hulusi Güngör’ün1-d yayımladığı eserlerdir. Ne var ki, bu kitaplarda öne sürülen iddialar incelendiğinde, Yunus’un Eskişehir, Karaman ve Kırşehir’de medfun bulunmadığı hükmüne varılmaktadır. Çünkü, her yazar, bir başka yazarın tezini kendisine göre, inandırıcı olan belgelerle çürütmeye çalışmıştır.

Kim ne derse desin, Yunus’un hakikî mezarı nerede olursa olsun, O, bütün Türk milletinin kâlbindedir. Yunus Emre’nin üç ayrı mezarına sahip bulunan Azerbaycanlı kardeşlerimizin yetiştirtiği değerli şâir Bahtiyar Vahapzade ne güzel söylemiştir:

YUNUS EMRE’YE

Bir yerde ölüp, bes, niye inin yerde doğuldu?

Aşkında yanırken yeniden bir de doğuldu

Şi’rindeki hikmetli satırlarda doğuldu

Bir yerde ölüp, bes, niye min yerde mezarı?

Hergün kazılır çünki gönüllerde mezarı,

Otlarda, çiçeklerde ve gönüllerde mezarı.

Efsane mi, gerçek mi? Bu insan nece insan?

Varlık sesidir, kopmuş o, Türk’ün kopuzundan.

Yunus’u böylesine mükemmel yorumlayan, Yugoslavyalı ve Yunanistanlı Türk şâirleri de bulunmaktadır.

AFYONKARAHİSARLI YUNUS EMRE

Afyonkarahisar ili hudutları içerisinde Yunus Emre’nin olduğu iddia edilen iki mezar bulunmaktadır. Bunlardan birisi Sandıklı İlçesi’nde, öteki ise Döğer Kasabası’ndadır.

Biz, büyük Yunus’un, mutlaka bu mezarlardan birisinde medfun bulunduğunu iddia edecek değiliz. Yapacağımız şey, bu yerlerde yapılan tesbitler, halkın inançları ve yazılanları ortaya koymak; konuyla ilgili derinliğine çalışma yapacak olanlara kaynak hazırlamak; dolayısıyla en az başka kentler kadar, Afyonkarahisarlılar’ın da Yunus’un hemşehrisi olduğunu belirlemektir.

SANDIKLI’DAKİ MEZAR


Afyonkarahisar’a bağlı Sandıklı İlçesi’nin Yeniçay Köyü, Sandıklı Belediye Meclisi kararıyla 1985 yılında, Belediye hudutları içerisine alındı ve adı da “Yunus Emre Mahallesi” olarak değiştirildi. Bu mahallede “Çanlı” ve “Sel” adlı iki çay bulunmakta olup, bu çayların birleştiği noktada bir mezarlık vardır. Yunus Emre mezarı bu mezarlığın içerisindedir. Önceleri üzerinde taş yığını olan bu mezar, Ali Coşkun adlı bir hayırsever tarafından yeniden inşaa ettirilmiştir.2

Sandıklı’nın Çay Köyü’nde (şimdi mahalle), Yunus Emre’ye ait bir mezar bulunduğuna ilişkin bir kayıt, Osmanlı Devleti’nin Hüdavendigar Vilayeti Salnamelerinin 1885 (Hicri 1302) tarihli cildinde yer almaktadır.3

İçinde bulunduğumuz yüzyılda, Sandıklı’daki Yunus Emre mezarına ilk kez, Sadettin Nüzhet Ergün tarafından bir ziyarette bulunulduğunu, çeşitli yazılardan öğreniyoruz. Fakat, bizzat Ergün’ün bu hususta bir yazıyı kaleme almış olduğu hususunda hergangi bir bilgi yoktur.

Burayı 1937 yılında ziyaret eden (Prof. Dr.) Ali Gündüz AKINCI ise, o zamanki Halkevleri’nin ünlü Ülkü Mecmuası’nda konuyla ilgili izlenimlerini yayımlamıştır. AKlNCI’nın bu yazısının bazı bölümleri şöyledir:

“…Yunus Emre’ye izafe edilen muhtelif mezarlardan birisi de Afyon’un Sandıklı kazasına bağlı Çayköyü’ndeki mezardır. Bu mezarı Bay Sadettin Nüzhet görmüş ve derlediğim rivayet gerek Prof. Köprülü’nün ve gerek “Vakıatı Üftade”den naklen Bay Abdülbaki Gölpınarlı’nın eserinde mevcutsa da bu mezar hakkında henüz bir yazı çıkmamış olduğu gibi derlediğim rivayet dahi, bu eserlerdekinden farklı olduğundan bu küçük ve noksan tetkiki çıkarmayı faideden uzak görmüyorum.

Afyon’a bağlı Sandıklı Kazası’na yarım saat mesafede Çayköy adlı bir kariye vardır. Bu köyün güney-doğusunda yazları kuruyan, iki çaycık akar. Bu iki çayın birleşip bir yarımada yaptıkları yer de bir mezar vardır ki kaza halkı tarafından Yunus Emre’ye izafe edilmektedir. Bunun batı tarafında 150 metre uzaklıkta bir mezar daha vardır ki bunun da Yunus’un şeyhi Emrem’e ait olduğu söyleniyor.

Bu havalide Yunus’a, Yunus Emrem, Emrem Yunus, Emremin Yunus’u gibi adlar veriliyor. Şeyhine ise sadece Emrem deniliyor.

Eskiden valide olamayan kadınlar Pazartesi ve Cumartesi günleri Yunus’un kabrine gelir, kurban keserlermiş. 30-40 kadın elele yapışıp, mezarın etrafında bir halka yaparak, dönüp oynarlar ve “Ya Rab bana bir oğlan ver adını Yunus koyacağım” derlermiş. Hakikaten bu ziyaretten sonra dünyaya gelen çocukların adları Yunus konurmuş”.4

Prof. Dr. G.Akıncı, bu bilgileri verdikten sonra, halktan derlediği bazı rivayetleri de nakletmektedir.

Yunus Emre’nin Sarıköy’de medfun bulunduğunun savunucularından Halim Baki Kunter, Sandıklı’ya kadar giderek araştırmalarda bulunmuştur. Yunus Emre Belgeler-Bilgiler adlı eserin müellifi, Sandıklı’daki Yunus’un “büyük Yunus olamayacağı” hükmüne varmakta, ama şu satırlara da yer vermektedir:

“…Vakıflar arşivinde yaptığımız araştırmalarda o havaliye (Sandıklı) ait defterlerde Yunus Emre hakkında hiç bir kayıt bulamadık. Ancak mülga Evkaf Nezareti’nin 558 sayfalık bir kitap halinde tabedilmiş olan 1327 (miladi 1911) yılı bütçe kanununa merbut (1327 senesi Kura-yı mevkute a’şar bedelatını gösteren cetvel) de Sandıklı’da Yunus Vakfı diye bir kayıt bulduk. “Ma’mur, mürtezikası ve vakfı mevcut olmayanlar” kategorisine dahil olan bu vakfın 796 kuruşluk bir a’şar bedeli mevcut olduğu, bunun sülüsanı olan 530 kuruş 26 paranın tevkifi ve sülüsü olan 265 kuruş 14 paranın itası mukarrer olduğu yazılıdır. Bu kayıt yukarıda mezarı hakkında izahat verdiğimiz Sandıklı’da Çayköy’ünde Yunus adında bir zat ve ona ait bir mezar bulunduğu mahalli inanış ve tevatürle sabittir. 1327 (M.1911) bütçe kanunundaki bir kayıt da bunu, teyid etmektedir. Ancak halkın söylediği gibi bu Yunus’un Yunus Emre olduğunu teyid edecek hiç bir vesika mevcut değildir.”5

Halim Baki Kunter, elde ettiği verileri objektif bir şekilde yayımlamış, ama neticede, kendi görüşleri doğrultusunda bir hüküm ileriye sürmüştür.

Öte yandan, Karaman tezini ısrarla savunan Cahit Öztelli de, Sandıklı’daki Yunus’un, “büyük Yunus” olmayıp, Yunus Emir Bey olabileceğini iddia etmiştir.6

Müteaddit yazılarıyla, Yunus’un Sandıklılı olduğunu iddia edenlerin başında Osman Attilâ gelmektedir. Bir yazısında “Büyük mutasavvıf Yunus Emre’nin mezarı Sandıklı’dadır” başlığını kullanan Attilâ, Sandıklı Tapu Sicilleri üzerinde araştırma yaptığını belirtmiş ise de, çalışmalarını sonuçlandırmaya ömrü yetmemiştir.7 Osman Attilâ, Konya Turizm Derneği tarafından 10-12 Haziran 1977 tarihinde Konya’da düzenlenen “Uluslararası Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri”nde sunduğu “Yunus Emre ve Tapluk Emre’nin Afyon’daki Mezarları ve Kaybolan Cönkler” başlıklı bildirisinde de Yunus’un Sandıklı’da medfun bulunduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Attilâ o seminerdeki bildirisinin sonunda şunları söylemiştir:

“Yıllardan beri bu konuda devamlı araştırmalar yapmaktayım. Son olarak 4 Haziran 1977’de hemşerim Sandıklılı emekli Hava Albayı Sayın Abdullah Özkaynak’tan aldığım mahalli bilgileri de dikkatlerinize sunuyorum:

a. Yunus Emre’nin (zamanındaki gelenek gereği) çok seyahat ettiği inkâr edilemez. Divan’ında bunu doğrulayacak birçok parçalar vardır. Zannımızca, doğuş ve yaşayış itibariyle ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği orta ve batı Anadolu’da birçok zaviyeleri vardır. Sandıklı’da da zaviyesi olduğu gerçektir. Ömrünün son günlerini bu zaviyesinde geçiremez mi?

b. Yunus’un yaşadığı yüzyılda Sandıklı; şâiri cezbedecek dinî ve mistik bir çevre hüviyetindedir. Başta Hacı Bektaş Velî’nin halifelerinden yarım kollu Hacim Sultan olmak üzere bugün Sandıklı’da 56 Şeyh ve Yatır vardır. Bunların çoğu XIII. Yüzyıl sonlarına doğru Sandıklı’ya gelmiş ve yerleşmişlerdir. Bazıları Horasan erlerindendir. Birçoğunun da tekkeleri vardır.

c. Anadolu’da millî bir birlik kuran Selçuklu saltanatının idarî ve sosyal sebeplerle yavaş yavaş ayaklanmaya yüz tuttuğu bir sırada, birçok tasavvuf şairlerinin diyar diyar halkı irşada çıktıklarını kabul etmek lâzımdır. Yunus’un da aynı harekete tâbi olduğunu seyahatinin sonunda Sandıklı’ya gelerek hayatının son kısmını burada geçirdiğini ve öldüğünü kabul edebiliriz.

d. Sandıklı şâirlerinden Şeyh Hamza’nın 1758 yılında yazdığı uzunca bir manzumesinin 15-19. mısraları Yunus Emre’ye ait olup şöyledir:

“Çay köyüdür iki dere arası

Yunus Emre’dir anın âşinâsı

Ger sorarsan Tapduk Emre

Odur hocalar hocası.”

Böylece Şeyh Hamza, Yunus Emre ve Taptuk Emre’nin Sandıklı’nın Çay köyünde olduğunu iki asır önce ifade etmiştir.8

Osman Attilâ, anılan bildirisinin bir bölümünde, halk ağzından derlediği rivayetleri de yayımlamıştır. Attilâ, Yunus’un Sandıklılı olduğuna öylesine inanmıştır ki, konuyla ilgili bir de şiir yazmıştır. Şiir şöyledir:

YUNUS EMRE

Yunus benim hemşerim

Sandıklı Çay Köyü’nde

Sakarya boyu derim

Anarım beş öğünde…

Sakarya başı Bayat

Açılır kanat kanat…

Fikirle hamur sanat

Birleşmiş bir düğünde

Yunus ki minarede!

Yüreği bir yârede

Sanmayın biçarede

Dün dediği bugün de.

Anadolu’da hep sır:

Karaman onda yatır

Erzurum hatırlatır

Uzanmış büyük ünde

Issız dağlar Yunus’tur

Çocuk ağlar Yunus’tur

Dul otağlar Yunus’tur

Esenliğin gücünde.

Varılmaz çarşısına

Çıkılmaz karşısına

Paha yok parçasına

Şairler bölüğünde

Çevre inler sus deyi,

Vatanım Yunus deyi.

Gönül bilmez us deyi

Büyük şiir göçünde.

Afyonkarahisarlı araştırmacı Fikri Yazıcıoğlu da Afyonkarahisar Evliyaları ve ilim Adamları adlı eserinde, Yunus Emre için “Sandıklılıdır” tezini savunmuştur. Yazıcıoğlu, bu tezini, ayrıca, 2-3 Mayıs 1991 tarihinde Afyonkarahisar’da düzenlenen “II. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu”na da getirerek, bir bildiri sunmuştur.9

Sandıklı’daki sosyal ve kültürel hareketlerin başında ya da içerisinde yer alan gazeteci-yazar Mustafa Özer, Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu ispatlamak için yıllardır çaba harcamakta ve mahalli yayın organlarında yazılar yayımlamaktadır. Özer, çalışmalarını ve teshillerini son olarak şöyle özetlemiştir:

“1. Yunus Emre, Taptuk Emre ile birlikte kazamıza 3 Km. mesafede, Yeniçay Köyü’nde medfundur.

2. 16. yüzyılın müelliflerinden Lâmiî (Çelebi, 1472-1532), Nafahat al-uns tercümesinde iki çayın birleştiği yerin kurbunda yatur diye yazmıştır. Yeniçay Köyü’nde Yunus Emre’nin kabri Canlı ve Sel Çayı’nın birleştiği yerin uç kısmında bulunmaktadır. Lâmiî büyük bir ihtimalle kazamızdaki Yunus Emre’nin kabrinden bahsetmektedir.

3. Yeniçay Köyü’nde Yunus isminin çok olması tesadüfi değildir. Yunus Emre’nin kabrinin bulunmasından ve bu büyük şâire karşı olan sevgilerinden ileri gelir.

4. Yunus Emre, şeyhi ile beraber yatmaktadır. Bazı yerlerde şeyhi Taptuk’un mezarı olmadan, yalnız Yunus’un mezarı olduğunu iddia ediyorlar. Bu olamaz, çünkü; Yunussun şiirlerinden anlaşıldığı gibi, şeyhi ile aynı yerde yatmak istiyor. Yunus ölmeden önce şu vasiyeti yapıyor:

“Ko beni yatayım şeyh eşiğinde

Dönmezim şeyhimden ya ne döneyim.”

dedikten ve böyle karara vardıktan sonra müritleri bu vasiyeti yerine getirmesinler, o günün inançlarına göre bu mümkün ve ihtimal dahilinde değildir.

5. Yunus Emre şeyhini metheden şiirler olduğu gibi Sandıklı’da Muradin Türbesi’nde yatan Nurettin Sultan’ın babası Şeyh Hamza’yı da metheden şiirlerinin bulunması ve ayrıca müritlerinin kazamızda bulunması Yunus Emre’nin kazamızda olduğunu ispatlamaktadır.

a. Hacim Sultan Horasan erlerinden olup Yunus Emre müritlerindendir. Muradin Türbesi’nde yatmaktadır.

b. Nasrettin Sultan Horasan erlerinden olup Yunus Emre müritlerindendir. Muradın Türbesi’nde yatmaktadır.

c. Yalıncak Sultan Horasan erlerinden olup Yunus Emre müritlerindendir.

6. Kasım Paşa 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşayan kumandanlardan olup Sofu Kasım, Molla Kasım diye anılmaktadır. Molla Kasım Afyon’da mutasarrıflık yaparken Sandıklı’da Yunus Emre’nin Divan’ını ele geçirir. Gecek Hamamı’nın mesirelik yeri olan Alibey Deresi’nde akarçay kenarında oturup, Yunus Emre’nin Divan’ını incelemeye başlamış, Molla Kasım’ın zahirî ilimlerde bilgisi olup, batınî bilgilerden haberi yoktu. Tasavvufî terimleri bilmiyordu. Yunus Emre’nin şiirlerini inceleyip tasavvufî şiirlerini beğenmiyerek bir kısmını yakmış, bir kısmını da suya atmıştı. Fakat eline şu mısralar geçince şaşırmıştı:

“Derviş Yunus bu sözü

Eğri büğrü söyleme

Seni sigaya çeken

Bir Molla Kasım gelir”

Yunus, yüzlerce sene geriden kendisini irşad ediyordu. Yunus senelerin ardından Molla Kasım’a ismi ile sesleniyordu. Molla Kasım Yunus’un bu kerametinden yaptığına pişman olmuş, o günden itibaren tasavvufa ilgi duymuş, Abdürrahim Mısrî Hazretleri’nin en yakın mürşidi olmuş ve Afyon’da, Kasım Paşa Camiî ile Hamamı’nı yaptırmıştır.

Molla Kasım’ın Yunus Emre Divanı’nı Sandıklı’da bulması, Yunus Emre’nin kazamızda yaşadığına eri güzel delildir.

7. Yunus Emre’nin kabrinin yerini manevî bir işaretle Sandıklı Şeyhi Emin Efendi’nin oğlu Ahmet Muhtar Efendi göstermiştir. Ahmet Muhtar Efendi sabah namazını camide cemaatle kılıp evine gelip yatmış, rüyasında da Yunus Emre’nin başını görmüştü. Efendi:

— Sen hakiki Yunus Emre isen, sadece başını değil, boyunu göster, dedi. Bunun üzerine Yunus boyunu göstermiştir. Tam o esnada sokak kapısı şiddetle çalınmış, Ahmet Muhtar Efendi koşup kapıyı açmıştır. Kapıda telaştan ne dediğini bilemeyecek halde, korkudan tir-tir titreyen bir köylü vardır. Köylü:

— Hocam ben bu gece hiç uyuyamadım, Yunus Emre beni sabaha kadar hiç uyutmadı, dedi. Meğer, o köylünün tarlasının kenarında, Yunus Emre’nin mezarı bulunuyormuş. Ahmet Muhtar Efendi, köylü ile birlikte Yeniçay Köyü’ne gidiyor, mezarı buluyorlar ve mezarı tarlanın dışında tutuyorlar.

8. Yunus, Taptuk Emre ile şiirlerinde Barak ve Saltuk babaları da anmıştır:

“Yunus’a Taptuk’a, Saltuk’a Barak’tandır nasip

Çün gönülden çuş kıldı men nice pirhan olam”

Bu şiirde bahsettiği Saltuk Baba, kazamıza 15 Km. mesafede bulunan Saltuk Köyü’nde yatmakta olan Saltuk Baba’dır.

Yukarıdaki delillerden anlaşıldığı gibi Yunus Emre, kazamız çevresinde yaşamıştır. Yeniçay Köyü’nde şeyhi ile birlikte yatmaktadır”.10

Sandıklılı Mustafa Özer’in öne sürdüğü iddiaların enine boyuna incelenmesi, Yunus Emre’nin yaşadığı yer(ler) konusunda bir kez daha araştırma yapılması gerektiği kanaatindeyiz.

TAPTUK EMRE


Sandıklı Çay Mahallesi’ndeki Yunus Emre mezarının karşısında, Taptuk Emre’nin mezarının da bulunuşu ilginçtir. Türkiye’deki, diğer Yunus mezarlarının hiçbirisinde böyle bir rastlantı yoktur.

“Taptuk Emre’nin mezarı, Çay Köy’de Yunus Emre’nin mezarının 150 metre kadar güneyinde, Yeni Cami’in 30 metre kadar doğusunda, Yeni Cami Çıkmaz Sokak’ta, Ali Kaplan, Hasan Özdemir, Yunus Özdemir evleri arasındaki moloz taşlarla yapılmış kuru duvarın çevrelidiği küçük bir bahçe içindedir. Köylülerce Taptuk Emre adıyla anılan mezar beton bir kaide üzerinde üç sıra kırmızı renkli andezit kesme taştan yapılmıştır”.11

Çay Köy’de (Mahalle) dünyaya gelen çocukların büyük çoğunluğuna “Yunus” ya da “Emre” adı verilmektedir.

DÖĞER-EMRE SULTAN KÖYÜ

Afyonkarahisar’ın İnsaniye İlçesi’ne bağlı Döğer Kasabası ile Leğen Köyü arasındaki Emre Köyü yüzyıllar önce, hareketli ve canlı bir hayata sahne olmuştu. Ne var ki, bu köyde yaşayan insanlardan on bir’i, gizli kızılbaş ayini yaptıkları iddiasıyla, Afyonkarahisar Mutasarrıfı Bekir Paşa’nın emriyle idam edilmişler ve kesilen başları, İstanbul’a gönderilmiştir. Bekir Paşa’nın bu zalimliğine karşı isyan eden Emre Sultan Köyü sakinleri, Emre Sultan Türbesi’nin içine kapatılarak ateşe verilmişler ve böylece büyük bir katliam gerçekleşmiştir! Bu olayla ilgili resmî belgeler Edip âli Bakı tarafından yayımlanan bir kitap içerisinde yer almıştır.12

Emre Gölü kenarındaki, Emre Sultan Köyü’ndeki Emre Sultan Türbesi ile ilgili somut belge, maalesef yoktur. Ancak, bu yer hakkında, esaslı bir araştırma yapılmış da değildir. Afyonkarahisarlı araştırmacı Muzaffer Görktan’ın iddiasına göre, “Emre Sultan isimli yatır, belki de hakikî Yunus olabilir”.13 Görktan, babası Behçet Görktan’ın da aynı kanaatte olduğunu belirtmektedir. Sonradan bataklık haline dönüştüğü için kurutulan Emre Gölü ve Yunus Emre, Muzaffer Görktan’ın birçok yazısına konu olmuştur. Bir yazısında; “Burada, beyazperdede gördüğümüz Liman Gölü’nü andıran şirin bir göl vardı. Minicik bir tepenin önündeki gölde vaktiyle kayıklar yüzer, sazlarından hasırlar örülür, su ördekleri ve envaî renkte kuşlar buraya bir cennet güzelliği verirdi…Yunus’un şiirlerini okuyan genç kızlar, göl kenarında otururlar, bazen sazlardan yaptıkları kayıklarla nişanlı kızlar tepeciğin en üstünde bulunan Emre Sultan’a mumlar dikerek yavuklularına bir an evvel kavuşmaları için Yunus’tan himmet dilerlermiş.”14

Yunus’un Emre Gölü kıyısındaki Emre Sultan Türbesi’nde yatmakta olduğuna yürekten inanan Behçetoğlu Muzaffer Görktan, bu inancını şu şiiriyle de belgelemiştir:

EMRE GÖLÜ’NE

Bir zaman senin de sahillerinde

Okullu çocuklar güler oynardı

Gelinlik kızların, şen dillerinde

Senin için coşkun, türküler vardı.

Akşamla sürüler köye dönerken

Nişanlılar düşer köye pek erken.

“Sevgilim nerde ki? gelmedi” derken,

Coşkun engininde kimi arardı?

Kırmızı bir yazma örtmüş başına

Henüz bu yıl girmiş, onbeş yaşına

Felek zehir katmış, tatlı aşına,

Yunus Emre’sine, adak adardı.

Nerde şimdi onlar, gelinlik kızlar

Kışa mı çevrildi, bahar da yazlar?

İçti mi suyundan ördekler, kazlar,

Ele yağan yağmur, sana da kar’dı.

Kalemim yazmıyor, başım dönüyor,

Sanki gözlerimin Nur’u sönüyor.

Kalbim uyuşuyor, Güney soluyor,

Emre Göl karardı, akşam oluyor…


SONUÇ

Buraya kadar, aktardığımız bilgiler; Sandıklı ve Döğer ile ilgili iddialar, nazarı dikkate alınırsa. Yunus Emre Afyonkarahisarlıdır… Gerçi elimizde somut belgeler bulunmamaktadır, ama kimde böyle bir belge vardır ki?… Öne sürülen belgelerin hepsi de, başkaları tarafından çürütülmedi mi?… Sandıklı’dan alınıp götürülen, Sadettin Nüzhet Ergün veya Abdülbaki Gölpınarlı’nın eline geçmiş olması muhtemel, deri üzerine yazılı fetvada neler yazılıydı? Sandıklı’dan alınıp götürülen cönkler kime aitti ve muhtevasında neler vardı?… Zalim Mutasarrıf Bekir Paşa’nın içindekilerle birlikte imha ettiği Emre Sultan Türbesi’ndeki belgelerde neler yazılıydı?…

Ne yazık ki bugün bütün bu sorulara cevap verebilmek mümkün değildir. Esasen, Yunus Emre hakkındaki araştırmalarda karşımıza çıkan hangi soruya gerçekti bir cevap bulabildik?…

En iyisi Yunus Emre’nin mezarını aramaktan vazgeçmek…

Esasen O, ne orada, ne burada, milletimizin kalplerinde taht kurmuş bulunmaktadır.
DİPNOTLAR
* Folklor Araştırmaları Kurumu Genel Başkanı/M.E.Resulzade Adına Bakü Devlet Üniversitesi’nin Fahri İlimler Doktoru.
1-a Cahit Öztelli, Belgelerle Yunus Emre, Ankara 1977.

1-b Halim Baki Kunter, Yunus Emre, Bilgiler-Belgeler, 2. Baskı, Eskişehir 1991.

l-c Refik H. Soykut, Emrem Yunus, Ahiliği-Kültürü-Yurdu, Ankara 1982.

1-d Prof. İ. Hulusi Güngör, Devlet Arşivlerindeki Belgelerle Yunus Emre, Karaman 1991.

2 Ahmet Topbaş, “Sandıklı Çay Köy (Yunus Emre Mahallesi) Yunus Emre ve Taptuk Emre Makamları”, Afyonkarahisar-Beldemiz Dergisi, sayı 32, Ocak-Şubat-Mart 1991, s. 20-22.
3 İsmail Hızal-Dr. M. S. Aypen, Osmanlı Salnamelerinde Afyonkarahisar, Afyon 1987. s. 70.
4 (Prof. Dr.) Ali Gündüz (Akıncı), “Yunus Emre’nin Bir Mezarına Dair” Ülkü Mecmuası, Ağustos 1938, sayı: 66, s. 525-527.

5 Halim Baki Kunter, Yunus Emre Bilgiler-Belgler 2. Baskı, Eskişehir 1991, s. 72

6 Cahit Öztelli, Belgelerle Yunus Emre, Ankara 1977, s. 65-66.

7 Osman Attilâ, “Büyük Mutasavvıf Yunus Emre’nin Mezarı Sandıklı’dadır” Kocatepe Gaz., 30 Ağustos 1967. s.1
8 Uluslararası Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri Bildirileri, 1977, s.108-121

9 Fikri Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları ve İlim Adamları, Afyon 1969, s.178-180.

10 Mustafa Özer, “Yunus Emre Sandıklı’da Yatıyor”, Türkeli Gazetesi, 8 ocak 1970, s. 1-2 ve 4

11 Ahmet Topbaş a.g.y., s.21

12 Edip Ali Bakı, Afyonkarahisar’da XVII., XVIII. Asırlarda Meçhul Halk Tarihinden, Afyon 1951, s. 20-24

13 Behçetoğlu, “Midas’ın Ülkesinde Hazin Bir Gezi”, Türkeli Gazetesi, 26 Nisan 1986, s. 1.

14 Behçetoğlu, “Yunus Emre’nin Mezarı ve Emre Köyü”, Türkeli Gazetesi.

Ali Osman KARAKUŞ Kimdir?


1977 yılı kışında Sandıklı’da doğdu. İlkokulu Bekteş Köyünde, Liseyi ise Sandıklı Lisesinde okudu. Yayın hayatına şiirle ilkokul sıralarında başladı. Şiirlerinde Ozan Çulsuz mahlasını kullanmaktadır.
Türk Yurdu, Türk Yurtları, Türk Edebiyatı, Yesevi, Sevgi Yolu, Gülpınar,Ozanca,Beldemiz
Afyon,Dört Mevsim Sandıklı, Pankobirlik gibi dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı.
Bunun yanı sıra uzun yıllar çeşitli yerel radyolarda sunuculuk ve kültürel proğram
yapımcılığı yaptı. Yerel araştımalara ağırlık veren yazarın araştırma ve şiirleri, Sandıklı
Yurt Sesi, Sandıklı Sesi, Sandıklı Yıldızı, Sandıklı Termal gazetelerinde yazı dizisi olarak yayımlandı. Şairlik yönü ağır basan yazar değişik antolojilerde de yer almıştır. Bunlardan bazıları şöyledir, Türkiye Ozanlar Antolojisi, Afyonkarahisarlı Halk Ozanları Antolojisi, Ozanlar Güldeste, Ozanlar Duygu Seli, Anonim Üç, Çam sakızı Çoban Armağanı. Sandıklı araştırmaları konusunda çeşitli komisyonlarda görev almıştır.
Yayınlanmış Ortak çalışmaları:
Yakamoz (Şiir)
Geçmiş Zaman Olur ki Fotoğraflarla Sandıklı cilt.1
Geçmiş Zaman Olur ki Fotoğraflarla Sandıklı cilt.2
Gün Olur Asra Bedel
Sandıklı Kilimleri
Yazarın yayınlanmış diğer serleri ise şöyledir;
-Elif (Şiir)
-Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Tarihte Sandıklı
-Sandıklı Folkorundan Damlalar Cilt.1
-Şifalı Frigyanın İncisi Hüdai Kaplıcaları
-Oku Beni Yaz Beni / Şehitler Destanı
-Yunus Emre Türbesi
-Sandıklı Ulu Cami
-Tarihi Sandıklı Hisarı
-Hüdai Kaplıcaları
-Akdağ Tabiat Parkı
-Sandıklı Türbeleri ve Türbelerle ilgili Halk İnançları Cilt.1
-Dediler ki Vatan Sağolsun, Sandıklı’lı Şehitlerimiz.
Araştırma çalışmaları devam eden yazar çeşitli bilimsel toplantılarda Sandıklı
ile ilgili bildiriler sunmuştur. 2011 yılında yapılan Sandıklı Araştırmaları
Sempozyumunda düzenleme kurulu üyeliğini de yapan yazar,“Sandıklı Türbeleri
ve Halk Kültürüne Etkileri” isimli bir bildiri sunmuş olup sempozyum bildirileri
Ege Üniversitesi tarafından aynı isimle kitaplaştırılmıştır.
Yazarın hazırlığı tamamlanmış baskıya hazır eserleri ise şöyledir;
-Geçmiş Zaman olur ki Fotoğraflarla Sandıklı Cilt.3 (Komisyon)
-Şeyh Safa Hayatı ve Divanı
-Sandıklı Türbeleri ve Türbelerle İlgili Halk İnançları Cilt.3
-Sandıklı Yöresinde Mani Söyleme Geleneği ve Sandıklı Halk Manileri
-Sandıklı Efsaneleri
-Sandıklı ve Çevresinde Masal Söyleme Geleneği ve Sandıklı Masalları
-Sandıklı Folklorundan Damlalar-2
-Gurbette Yalnız bir Şair, Sandıklı’lı Fikri
-Sandıklı’lı Şair ve Yazarlar Antolojisi
-Sandıklı ve Çevresinde Eğlence Kültürü (Çocuk ve Yetişkin Oyunları)
-Sandıklı ve Çevresinde Köy Odası Geleneği
-Han Buyruğu (Şiir)
-Zemheride Açan Çiğdem (Şiir)
-Köyden Şehre Mektuplar (Şiir)
-Sandıklı’da Sporun Dünü Bu günü
-Kaybolan Değerlerimiz
-Sandıklı Halkevi Kuruluş ve Faaliyetleri
-Şiirlerle Sandıklı Antolojisi
-Hikayeli Sandıklı Türküleri ve Yeni Türkü Derlemeleri
Araştırması devam eden çalışmaları:
-Sandıklı ve Çevresinde Halk Hekimliği ve uygulamaları
-Tarih ve Folklor Açısından Kasaba ve Köylerimiz / -Sandıklı’da Kitabeli Yapılar
ve Sandıklı Kitabeleri -Sandıklı ve Çevresinde Halk İnançları ve Uygulamaları
-Meşhur Lakaplar ve Hikayeleri -Sandıklı Sözlüğü gibi araştırma çalışmaları
devam etmektedir. Araştırmaya olan merakı ile ortaokul sıralarında Osmanlı
Türkçesini öğrendi. Öğrenim hayatına ise Anadolu Üniversitesi Tarih Fakülte-
sinde devam etmekte olan yazar halen Dinar Pancar Ekicileri Kooperatifi
Sandıklı Satış Mağazasında görevli olup evli ve üç çocuk babasıdır.

YUNUS EMRE SÖZLERİ


İyi sözün aslın bilen derdi bu söz nerden gelir
Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir

Zehirle pişmiş aşı, kim yemeye gelir.

Seni sigaya çeken bir molla kasım gelir.

Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.

Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak, Cenab-ı Hakka zor gelmez..

Kasdım budur şehre varam Feryâd u figan koparam!

Ne elif okudum ne cim, varlığındadır kelecim

Gönül kitabından okur, eline kalem almadı.
Bundan dahı virdün bize, ol huriyi çüft ü halâl

Andan dahi geçti arzum, azmüm sana kaçmağ-i çün.

Mevlânâ Hüdâvendigâr bize nazar kılalı

Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.

Yunus Emre şiirleri


Adem Oğlu
Miskin Adem oğlanı,nefse zebun olmuşdur
Hayvan canavar gibi,otlamağa kalmıştır
Hergiz ölümün sanmaz,ölesi günin anmaz
Bu dünyadan usanmaz,gaflet önin almışdur
Oğlanlar öğüt almaz,yiğitler tevbe kılmaz
Kocalar taat kılmaz,sarp rüzigar olmuştur
Beğler azdı yolundan,bilmez yoksul halinden
Çıktı rahmet gölünden,nefs gölüne dalmışdur
Yunus sözi alimden,zinhar olma zalimden
Korkadurın ölümden,cümle doğan ölmüşdür.
Yunus Emre

Ağaç
Giderim ben yol sıra yavlak uzanmış bir ağaç
Böyle lâtif böyle şirin gönlüm aydur birkaç sır aç
Böyl’uzamak ne manâdır çünkü bu dünya fânîdir
Bu fuzûllük nişânıdır gel beri miskinliğe geç
Böyle lâtif beziniben böyle şirîn düzünüben
Gönül Hakk’a uzanuban dilek nedir neye muhtâç
Ağaç karır devrân döner kuş budağa birken konar
Dahi sana kuş konmamış ne güvercin ne hod turaç
Bir gün sana zevâl ere yüce kaddin ine yere
Budakların oda gire kaynaya kazan kıza saç
Er sırrıdır sırrın senin er yeridir yerin senin
Ne yerdedir yerin senin sana sorarım ey ağaç
Yunus Emre sen bir nice eksikliğin yüz bin onca
Kur’ağaca yol sorunca teferrüclen yoluna geç
Yunus Emre

Ah Nefis
Girdim Aşkın denizine bahrılayın yüzer oldum
Geştediben denizler Hızır'layın gezer oldum
Cemalini gördüm düşte çok aradım yazda kışta
Bulamadım dağda taşta denizleri süzer oldum
Sordum deniz malikine ırak değil salığına
Girdim gönül sınığına gönülleri düzer oldum
Viran gönlüm eyledim şar bunculayın şar nerde var
Haznesinden aldım gevher dükkan yüzün bozar oldum
Ben ol dükkan-dar kuluyum gevherler ile doluyum
Dost bağının bülbülüyüm budaktab gül üzer oldum
Ol budakta biter iman iman bitse gider güman
Dün gün isim budur heman nefsime bir tatar oldum
Canım bu tene gireli nazarım yoktur altına
Düştüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum
Tenim toprak tozar yolca nefsim iltir beni önce
Gördüm nefsin burcu yüce kazma aldım kazar oldum
Kaza kaza indim yere gördüm nefsin yüzü kara
Hümeti yok resul'lere bentlerini bozar oldum
Bu nefs ile dünya fani bu dünyaya gelen hanı
Aldattın ey dünya beni işlerinden bezer oldum
Yunus sordu girdi yola kamu gurbetleri bile
Kendi ciğerim kanıyla vasf-ı halim yazar oldum
Yunus Emre

Ah Ölüm
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus derki gör taktirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus Emre

Ahır Zaman
İşidün ey ulular,Ahır zaman olusar
Sağ müslüman seyrekdür,Ol da güman olusar
Danışman okur tutmaz,Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüt işitmez,Ne sarp zaman olısar
Gitti beyler mürveti,Binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti,içtiğü kan olısar
Ne acayip sergüzeştler,Bağrım dolu serzenişler
Durmaz akar kanlı yaşlar,Aksa gerek şimden gerü.
Yunus Emre

Aşık Kendi Kanını
Helal kıldı ma'şuka aşık kendi kanını
Ma'şuk nakşından okur aşk eri Kur'anını
Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir
Aşık kendi bırakır boynuna urganını
Gitmez aşık gözünden hergiz ma'şuk hayali
Nitekim zilha verir Yusuf'un nişanını
Dirlik budur aşıka ma'şuk yolunda öle
Sorarlar ise aydam aşıkın burhanını
Belkıys ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını
Gökteki Harut Marut aşk için indi yere
Zühre yüzün görecek unuttu Rahman'ını
Güzaf görmen siz aşkı kime oğradı ise
Sultanı iltir baştan yitirir hanmanını
Ferhat bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını
Leyli'yle Mecnun işi acebdür ( ür ) bu halka
Abdürrezzak terk etti aşk için imanını
Zemane vefaları cefa gelir yunüs'a
Bir doğru yer bulucak fidi kılar canını
Yunus Emre

Aşıkmı Diyem
Erenlerin gönlünde ol sultan dükkan açtı
Nice bizim gibiler anda konuban geçti
Cümle erenler uçtu dağlar yazılar geçti
Aşk kazanına düştü kaynayıbanı pişti
Bu dünyanın meseli benzer murdar gövdeye
İtler gövdeye düştü Hak dostu kodu geçti
Aşıkmı diyem ona can terkini urmadı
Aşık ona diyeler kim melamete düştü
Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görelden
Meğer onun gölünden bir cur'a şerbet içti
Yunus Emre

Aşk'ın Beni
Gözüm seni görmek için elim sana ermek için
Bu gün canım yolda kodum yarın seni bulmak için
Bu gün canım yolda koyam yarın ivazın veresin
Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için
Benim uçmak neme gerek hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zarılığım değildürür bir bağ için
Uçmak uçmağım dediğin mü'minleri yeltediğin
Vardır ola bir kaç huri arzum yoktur koçmak için
Bunda dahi verdin bize ol huriyi çiftü helal
Ondan geçti arzum tamam arzum sana ermek için
Sufilere ver sen onu bana seni gerek seni
Haşa ben terkedem seni şol bir evle çardak için
Yunus hasretdürür sana hasretini göster ona
İşin zulüm değil ise dad eylegil istedi çün.
Yunus Emre

Aşk
İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez
Hürmetli nesnedir aşk
Dağa düşer kül eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk
Kime kim vurdu ok
Gussa ile kaygu yok
Feryad ile âhı çok
Firkatli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları söyletir
Kuvvetli nesnedir aşk
Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk
Yunus Emre

Aşk Ateşi
Girdim aşkın denizine bahrılayın yüzer oldum
Geştediben denizleri Hızır'layın gezer oldum
Cemalini gördüm düşte çok aradım yazda kışta
Bulamadım dağda taşta denizleri süzer oldum
Sordum deniz malikine ırak değil salığına
Girdim gönül sınığına gönülleri düzer oldum
Viran gönlüm eyledim şar bunculayın şar nerde var
Haznesinden aldım gevher dükkan yüzün bozar oldum
Ben ol dükkan-dar kuluyum gevherler ile doluyum
Dost bağının bülbülüyüm budaktan gül üzer oldum
Ol budakta biter iman iman bitse gider güman
Dün gün isim budur heman nefsime bir Tatar oldum
Canım bu tene gireli nazarım yoktur altına
Düştüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum
Tenim toprak tozar yolca nefsim iltir beni önce
Gördüm nefsin burcu yüce kazma aldım kazar oldum
Kaza kaza indim yere gördüm nefsin yüzü kara
Hümeti yok Peygamber'e bentlerini bozar oldum
Bu nefs ile dünya fani bu dünyaya gelen hanı
Aldattın ey dünya beni işlerinden bezer oldum
Yunus sordu girdi yola kamu gurbetleri bile
Kendi ciğerim kanıyla vasf-ı halim yazar oldum
Yunus Emre

Aşk Bezirganı
Aşk bezirganı
Sermaye canı
Bahadır gördüm
Cana kıyanı
Zehi bahadır
Can terkin urur
Kılıç mı keser
Himmet giyeni
Kamusun bir gör
Kemterin er gör
Alu görmegil
Palas giyeni
Tez çıkarırlar
Fevkal'ulaya
Bin isa gibi
Dünya yakanı
Tez indirirler
Tahtesseraya
Bir karun gibi
Dünya kovanı
Aşık olanın
Nişanı vardır
Melamet olur
Belli beyanı
Yunus Emre

Aşkın Aldı Benden Beni
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni
Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni
Yunus Emre

Behey Kardaş
Be hey kardaş hakk'ı bulammı dersin,
Hakk'a yarar amel işlemeyince
Tarikat sırrına eremmi dersin,
Kamil mürşid sana söylemeyince.
Özenirsen gardaş, tevhide özen.
Tevhiddir nefsinin kal'asın bozan
Hiç kendi kendine kaynarmı kazan
Çevre yanın ateş eylemeyince.
Değme kişi gönül evin düzemez
Hakk'ın taktirini kimse bozamaz.
Tarikat ummandır dalıp yüzemez,
Aşkın deryasını boylamayınca.
Aşkım galip geldi yüreğim harlar
Aşık olan ar-ı namusu neyler
Behey yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyimmi söylemeyince.
Yunus Emre

Ben Dervişim Diyene Bir Ün Edesim Gelir
Ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir
Oda gölgedir deyu, ta'n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun, biraz yanasım gelir
Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir
Andan Cennete varam, Cennette huriler görem
Huri gılmanı, bir bir koşasım gelir
Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir
Yunus Emre

BenYürürüm Yana Yana
Ben yürürm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akîlem ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akarsulayın çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus bîçâreyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost ilinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi
Yunus Emre

Bilmediler
Hakiykatin ma'nisin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirliği riye dirilmediler
Hakiykat bir denizdir şeriattır gemisi
Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar
Bular geldi tapıya şeriat tuttu durur
İçeri giribeni ne varın bilmediler
Dört kitabı şerh eden asıdır hakıykatte
Zira tevsir okuyup ma'nisin bilmediler
Yunus adın sadıktır bu yola geldin ise
Adın değşirmeyenler bu yola gelmediler.
Yunus Emre

Birgün
Vaktinize hazır olun,
Ecel varır gelir Birgün
Emanettir kuşa canın
Sahib vardır alır birgün
Nice bin kerre kaçarsın
yedi deryalar geçersin
pervaz vuruban kaçarsın
Ecel seni bulur birgün
iş bu meclie gelmeyen
anıp nasihat almayan
eliften bayı bilmeyen
okur kişi olur birgün
tutmaz olur tutan eller
çürür şu söyleyen diller
sevip kazandıgın mallar
varislere kalır birgün
Yunus sözün bunu söyler
aşkın Deryasını boylar
Şu yüce köşkler saraylar
Viran olur kalır Bİrgün!
Yunus Emre


Çağırayım Mevlam Seni
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Sular dibinde mâhiyle
Sahralarda âhû ile
Abdal olup yâhû ile
Çağırayım Mevlâm seni
Gök yüzünde İsâ ile
Tûr dağında Mûsâ ile
Elindeki asâ ile
Çağırayım Mevlâm seni
Derdi öküş Eyyûb ile
Gözü yaşlı Ya’kûb ile
Ol Muhammed mahbûb ile
Çağırayım Mevlâm seni
Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kâlini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım Mevlâm seni
Yûnus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Yunus Emre

Çalap Okulu
Söylememek harcısı söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı gönüllerin pasıdır
Gönüllerin pasını gel sileyim der isen
Şol sözü söylegil kim sözün hülasasıdır
Kul'il hak-dedi Çalap sözü doğru diyene
Bu gün yalan söyleyen erte utanasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Şer'in evliyasıysa hakıykatte asidir
Şeriat haberini şerh ile aydam işit
Şeriat bir gemidir hakıykat deryasıdır
Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz merci kat olsa tahta uşanasıdır
Bundan içeri haber işit aydayım ey yar
Hakiykatin kafiri şer'in evliyasıdır
Biz talip-ilimleriz aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize aşk hod medresesidir
Evliya safa-nazar edeli günden beri
Hasıl oldu yunus'a her ne kim veyasıdır.
Yunus Emre

Çıktım Erik Dalına
Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yesin kozumu
Uğruluk yaptı bana
Bühtan eyledim ona
Çerçi de geldiaydur
Hani aldın gözünü
Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özümü
İplik verdim cullaha
Sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar
Gelsin alsın bezini
Bir serçenin kanadın
Kırk katıra yükledim
Çift dahi çekemedi
Şöyle kaldı kazını
Yunus bir söz söylemiş
Hiç bir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mana yüzünü
Yunus Emre

Dermanım Allah
Tenimden canım süzülür,iki gözlerim süzülür
Dilim tetiği bozulur,Allah sana yalvaralım
Salacımı götürdüler,Musallaya yatırdılar
Görklü tekbir getirdiler,Allah sana yalvaralım
Varıp mülketime düşüp,indirdiler beni şeşip
Toprağım örterler eşip,Allah sana yalvaralım
Topraklara düşürdüler,el toprağa üşürdüler
Taşlar ile bastırdılar,Allah sana yalvaralım
Kaldım bir karanlık yerde,ayrığı varmaz o yerde
Sataştım bir acep derde,Allah sana yalvaralım.
Yunus Emre

Derviş Yunus
Tabtuk dergahından feyizler alan,
Yanan Yunus idi,o derviş Yunus...
Gönlünü derya,ummanlara salan,
Dalan Yunus idi,o derviş Yunus...
***
Gezer idi; iki Arşı alayı,
Sevgi ile yoğururdu mayayı,
Barış, Hoşgörü bir edip davayı,
Bulan Yunus idi,O derviş Yunus
***
Yetmiş üçe hep, bir nazar eyleyen,
Herdem Hakkı hakikatı söyleyen ,
Aşk elinden kendin heder eyleyen,
Kanan Yunus idi, o dervişYunus ...
***
O bilmezdi kin ile kem hiddeti,
Diler idi;Kahhar Haktan mededi,
Şu fani dünyaya mehil vermedi,
Canan Yunus idi,O derviş Yunus.
***
Aşık Çağlari
Amsterdam - Hollanda
Yunus Emre

Dervişlik
Tehî görmen kimseyi hiç kimsene boş değil
Eksiklik ile nazar erenlere hoş değil
Gönlünü derviş eyle dost ile biliş eyle
Aşk ile eri şol manâda derviş içi boş değil
Derviş bilir dervişi Hak yoluna durmuşu
Dervişler hümâ kuşu çaylak u baykuş değil
Dervişlik aslı cândan geçti iki cihândan
Haber verir sultandan bellidir yad kuş değil
Ey Yunus Hakk’ı bilen söylemez hergiz yalan
İkilik ile gelen doğru yol bulmuş değil
Yunus Emre

Dolanış
Bu fena mülkünde ben nice nice hayran olam
Ye nice handan olam ye nice bir giryan olam
Geh feleklerden meleklerden dileklerden dileyem
Gah arş u şemste gerdun olam gerdan olam
Adımım attım yedi dört onsekizden ben öte
Dokuzu yolda kodum şah emrine ferman olam
Dost ferah kıldı terahtan ben teberra eyledim
Suret-i insan olam hem can olam hem kan olam
Gah bir müfti müderris geh mümeyyiz gah temiz
Gah bir müdbir-ü nakıs (naks) ile noksan olam
Gah batn-ı hut içinde Yunus ile söyleşem
Geh çıkam arş üzere bir can olam Selman olam
Gah inem esfellere şeytan ile şerler düzem
Geh çıkam arş üzre vü seyran (olam) cevlan olam
Gah işidirem işitmezem işümezem aceb
Nice bir nisyan olam hayvan olam insan olam
Gah ma'kuulat-ı mahsulat takrir-ü beyan
Gah maksurat olam geh sahib-i Keyvan olam
Nice bir surette insan ü sıfatta canver
Nice bir tilki olam ya kurt u ya arslan olam
Nice bir tecrid ü ferd ü mücerred münferid
Ye nice (cin) nice ins ü nice bir şeytan olam
Nice bir aşk meydanında nefs atın seyittirem
Ye nice bir başımı tup eyleyip çevgan olam
Gah birlik içre birlik eyleyem ol bir ile
Geh dönem derya olam katre olam umman olam
Gah düzahta yanam Fir'avn ile Haman ile
Gah cennete varam gılman ile Rıdvan olam
Gah bir gaazi olam Efrenk ile cenk eyleyem
Geh dönem Efrenk olam nisyan ile isyan olam
Gah ola odlar yakam diler yıkam canlar yakam
Gah varam arşa çıkam geh şah u geh sultan olam
Nice bir dertler ile odlara yanam yakılam
Nice bir şakir olam zakir olam mihman olam
Gönlümün gencine renc irgörmeden bir yol bulam

Yahu deryaya girem bi reng ü bi elvan olam
Ye nice bir ben diyem sensin diyem utanmadan
Ye nice deksiz olam dilsiz olam hayran olam
Nice bir balçıkt' olan alçakta olam har olam
Gah varam gevher olam yakuut olam mercan olam
Ademilikten çıkam uçam melekler mülküne
Levn olam bi levn olam geh kevn olam bi kan olam
Gah zındandan çıkam azad olam abad olam
Geh yine der-ban olam mahbus olam zindan olam
Dar olam girdar olam Mansur olam ber-dar olam
Ten olam hem can olam hem in olam hem an olam
Yunus'a Taptuğ u Saltuğ u Barak'tandır nasib
Çün gönülden cuş kıldı ben nice pinhan olam
Yunus imdi bu sözüben aşıka di aşıka
Kim sana ben sıdk olam hem derd ü hem derman olam
Gah halis gah muhlis olam uş Furkaan ile
Gah Rahman'ur-Rahim ya Hayy ü ya Mennan olam
Geh dönem bir şems olam zerremde yüzbin arş ola
Geh yien tuğyn olam alemlere tufan olam
Evveli Hu ahırı Hu ya Hu illa Hu olam
Evvel ahır ol kala vu ' Men aleyha fan ' olam
Yunus Emre
Yunus Emre

Dost
Kevser havuzuna dalanlar,Ölmezden öndün ölenler
Nefsini düşman bilenler,Konar tuba dallarına
Alem düşman olur ise,Beni dost'tan ırımaya
Dost kanda ise ben anda,Düşmanlık arımaya
Dost ehli bizim ile hem,Dost burdadır bize ne gam
Yüz bin cehd ederse düşman,Dost mahfili duramaya
Düşman bana nide bile,İşim gücün dost'tan yana
Dost makamı can içinde,düşman eli eremeye
Kime kim dost kapı aça,Düşmanı elinden kaça
Yunus ağzı güher saça,Değme arif değemeye.
Yunus Emre

Gel Gör Beni Aşk Neyledi
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
ne akilem ne divane
gel gör beni aşk neyledi
akar sulayın çağlarım
dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
gel gör beni aşk neyledi
miskin yunus bi'çareyim
dost ilinden avareyim
gell gör beni aşk neyledi
Yunus Emre

Geldi Geçti Ömrüm Benim
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi
Miskin adem-oğlanını
Benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi
Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür gibi
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda sana gele
Hulle donun biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meger Hızır, İlyas ola
Ãb-i hayat içmiş gibi
Yunus Emre

Göçtü Kervan Kaldık Dağlar Başında
Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Çağrışı tellallar inanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Emr-i hac göçeli hayli zamandır
Muhammed cümleye dindir imandır
Delilsiz gidilmez yollar yamandır
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Yunus sen bu dünyaya niye geldin
Gece gündüz Hakkı zikretsin dilin
Enbiyaya uğramaz ise yolun
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Yunus Emre

Gönlümden Yunus Geçer
Cennette huriler gezer,
Huriden ahdim geçer.
Ahde hikmet ne gerek,
Gönlümden Yunus geçer.
Şol dağdan ırmak akar,
Irmaktan bahtım geçer.
Bahta hayret ne gerek,
Gönlümden Yunus geçer.
Beytullah’a güneş doğar,
Güneşten cânım geçer.
Câna zulmet ne gerek,
Gönlümden Yunus geçer.
Selçuk Uzman tarafından Yunus'a yazılmıştır...
Yunus Emre

Hak Bir Gönül Verdi Bana
Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdân olur
Bir dem gelir giryân olur
Bir dem sanasın kış gibi
Şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşâretden doğar
Hoş bağ ile bostân olur
Bir dem gelir söyleyemez
Bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker
Dertlilere dermân olur
Bir dem çıkar arş üzere
Bir dem iner taht-es-serâ
Bir dem sanasın katredir
Bir dem taşar ummân olur
Bir dem cehâletde kalır
Hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere
Câlînus u Lokmân olur
Bir dem dev olur yâ peri
Vîrâneler olur yeri
Bir dem uçar Belkîs ile
Sultân-ı ins ü cân olur
Bir dem varır mescidlere
Yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer
İncil okur ruhbân olur
Bir dem gelir Îsâ gibi
Ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine
Fir'avn ile Hâmân olur
Bir dem döner Cebrâil'e
Rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrâh olur
Miskin Yunus hayrân olur
Yunus Emre

İlim İlim Bilmektir
Okumakdan mana ne
Kişi hak'kı bilmektir
çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emekdür
yiğirmi dokuz hece
Okusan uçtan uca
Sen hep elif dersin hoca
Manası ne demekdür
yunus emre der hoca
gerekse var bin hacca
hepisinden iyice
bir gönüle girmekdür
Yunus Emre

İster İdim Allah'ı
İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu
Ağlar idim dün ü gün güldüm ise ne oldu
Erenler meydanında yuvarlanır top idim
Padişah çevganında kaldım ise ne oldu
Erenler sohbetinde deste kızıl gül idim
Açıldım ele geldim soldum ise ne oldu
Alimler ulemalar medresede buldusa
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu
İşit Yunus'u işit yine deli oldu hoş
Erenler manisine daldım ise ne oldu
(İstanbul,22.11.2000)
Yunus Emre

Karaman` da
Karaman da varlık dolu, Nurlanmıştır güzel yolu,
Aşıklar Yunus’un oğlu, Karaman da, Larende de...
***
Karaman da sağlık düzen, Görsün Aşıkların gezen,
İlim yollarında özen, Karaman da Larende de...
***
Karaman da çok Erenler, Mevlanayla hay dönerler,
Kültür sanatı severler, Karaman da Larende de...
***
Karaman’ın çok güzeli, Sazları okur gazeli,
Sadıklar gelmiş ezeli, Karaman da Larende de
***
Karaman da Yunus Hocam, Mehmet Beyim Lisan Amcam,
Mevlevi der gülüm goncam, Karaman da Larende de...
***
Aşık Mevlevi hep ağlar, Yunus un yolunda çağlar,
Ne güzeldir bahçe bağlar, Karaman da Larende de.
***
Aşık Mevlevi
Yunus Emre

Kendin Bilmek
Miskinlikte buldular kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer dem be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise
Ak sakallı bir koca bilemez hali nice
Emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü gece sanır gündüzü
Kördür münkirin gözü alem münevver ise
Gönül çalab'ın tahtı gönüle çalab baktı
İki cihan bed-bahtı kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayrığa da onu san
Dört kitabın ma'nisi budur eğer var ise
Bildik gelenler geçmiş konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş kim ma'ni duyar ise
Yunus yoldan azıban yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye sevdiği didar ise
Yunus Emre


Kıyamet
Anmazmısın sen şol günü cümle alem uryan ola
Ne ata oğula baka ne kardaştan derman ola
Dağlar yerinden ayrıla heybetinden gök yarıla
Yıldızın bendi kırıla yere düşe perran ola
Malik tamuya çağıra zebaniler saf saf dura
Korkusundan yer yarıla titreyü ben hayran ola
Malik eder hey hey tamu kıyameti gördün ya'ni
Asileri getireler gire sende perran ola
Zebaniler yetip tuta getüre tamuya ata
Derü yanup sökük tuta dün gün işin efgan ola
Yunüs senin ki bu sözün kan yaşıla doldu gözün
Ol hazrete tuta yüzün yine derman andan ola
Yunus Emre

Mezar
Sabah mezarlığa vardım,
Baktım herkes ölmüş yatar,
Her biri çâresiz olup,
Ömrünü yitirmiş yatar.
Kimi yiğit, kimi koca,
Kimi vezir kimi hoca,
Gündüzleri olmuş gece,
Karanlığa girmiş yatar.
Vardım onların katına,
Baktım ecel heybetine,
Ne yiğitler muradına,
Daha ermemiş yatar.
Nicelerin bağrın deler,
Kurtlar üstünde gezeler,
Gepegencecik tâzeler,
Gül gibice solmuş yatar.
Yarı kalmış tüm işleri,
Dökülmüş inci dişleri,
Dağılmış sırma saçları,
Hep yerlere düşmüş yatar.
Çürüyüp durur tenleri,
Hakka ulaşmış canları,
Görmez misin sen bunları?
Nöbet bize gelmiş yatar.
Yunus Emre



Neylesin Yunus
İçin dışın mundar iken
dost neylesin senin ile
gözün gönlün nefsi hava
Aşk neylesin senin ile
Zakir ile yoldaş olup
Sadıklara yar olmadın
olmaz yere verdin gönül
Dost neylesin senin ile
Dünya gözün ruşen edip
Gönül gözün kör eyledin
Zulmet dolucak gönlüne
Nur neylesin senin ile
Gerçek ere derviş gerek
Doldu cihan dava ile
Duydun ise aslın işi
Kal neylesin senin ile
Dostlugu sanma hemen
olur suret dizmek ile
Dilde ise senin işin
Hal neylesin senin ile
Dostun hoş derdi ile
merdana sür devranını
dost değilsen dost yolunda
Ar neylesin senin ile!
Yunus Emre



Ölüm
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri bi çare olmuş ömrün yayı varmış yatar
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına eremeyiben ölmüş yatar
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
Şol ufacık na-resteler gül gibice solmuş yatar
Tuzağa düşmüş tenleri hakka ulaşmış canları
Görmezmisin sen bunları sıra bize gelmiş yatar
Esilmiş inci dişleri dökülmüş sarı saçları
Hepsinin bitmiş işleri emr-ü nemde ermiş yatar
Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb
Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü güzeller yatar
El bağlamıştır çoğusu hep Allah'tandır umusu
Taze kızdır kimisi alınmadan çoklar yatar
Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası
Kefen bezinin paresi sönüğe sarılmış yatar
Yunus gerçek aşık isen mülke suret bezeme gil
Mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar.
Yunus Emre



Riya
Sufiyim halk içinde tesbih elimden gitmez
Dilim ma'rifet söyler gönlüm hiç kabul etmez
Boynumda icazetim Riya ile taatım
Endişem ayrık yerde gözüm yolum gözetmez
Söylerim ma'rifeti saluslanırım katı
Miskinliğe dönmeye gönlümden kibir gitmez
Hoş dervişim sabrım yok dilimde inkarım çok
Kulağımdan gireni hergiz içim işitmez
Alem çıraktır sadır gönlüm bunu gözetir
Nideyim Hak korkusu hergiz içimden gitmez
Görenler elim öper tac'u hırkama bakar
Şöyle sanırlar beni zerrece günah etmez
Dışımda ibadetim sohbetim hoş taatım
İç pazarda gelince bin yıllık ayar etmez
Görenler sufi sanır selam verir utanır
Onca iş koparaydım eleriben güç yetmez
Dışım derviş içim boş dilim tatlı sözüm hoş
İlla ettiğim işi dinin değşiren etmez
Yunus eksikliğini Allah'ına arz eyle
Onun keremi çoktur sen ettiğin ol etmez.
Yunus Emre



Sen Derviş Olamazsın
***
Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın..
Gel ne diyeyim sana
Sen derviş olamazsın..
***
Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Sen derviş olamazsın..
Derviş gönülsüz gerek
***
Derviş yunus gel imdi
Ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca
Sen derviş olamazsın.
***
Yunus Emre



Severim Ben Seni Candan İçeri
Severim ben seni candan içeri,
Yolum ötmez bu erkandan içeri.
Nereye bakar isem dopdolusun,
Seni kanda koyam benden içeri!
O bir dilberdürür yoktur nişanı
Nişan olur mu nişandan içeri.
Beni benden sorman, bende değülüven,
Suretim boş yürür dondan içeri.
Beni benden alana ermez elim,
Kadem kim basa sultandan içeri.
Tecelliden nasib erdi kimine,
Kiminin maksudu bundan içeri.
Kime didar gönülden şule değse
Onun şulesi var, günden içeri.
Senin aşkın beni benden alıptır,
Ne şirin dert bu; dermandan içeri.
Şeriat, tarikat yoldur varana,
Hakikat, marifet, andan içeri.
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içeri.
Unuttum, din-diyanet kaldı benden.
Bu ne mezhepdürür, dinden içeri.
Dinin terkedenin küfürdür işi,
Bu ne küfürdür, imandan içeri.
Geçer iken, Yunus, şeş oldu dosta,
Ki kaldı kapıda andan içeri...
Yunus Emre



Severim Ben Seni Candan İçerü
Severim ben seni candan içerü
Yolum vardır bu erkandan içerü
Şeriat, tarikat yoludur varana
Hakikat meyvası andan içerü
Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içerü
Süleyman kuş dilin bilür dediler
Süleyman var Süleyman'dan içerü
Tecelliden nasib erdi kimine
Kiminin maksudu bundan içerü
Senin aşkın beni benden aluptur
Ne şirin derd bu dermandan içerü
Miskin Yunus gözü tuş oldu sana
Kapunda bir kuldur senden içerü
Yunus Emre



Sırat
Yort ey gönül sen bir zaman asude farığ hoş yürü
Korkma kayıkma kimseden gussa vu gamdan boş yürü
Hakıykata bakar isen nefsin sana düşman yeter
Var imdi nefsin ile uruş savaş tokuş yürü
Nefstir eri yolda koyan yolda kalır nefse uyan
Ne işin var kimse ile nefsine kakı boş yürü
Diler isen bu dünyanın şerrinden olasın emin
Terkeyle bu kibr u kini hırkaya gir derviş yürü
İster isen bu dünyede ebedi sarhoş olasın
Aşk kadehin dolu getir oniki ay sarhoş yürü
Kimse bağına girmegil kimse gülünü dermegil
Var kendi ma'şukun ile bahçede ol alış yürü
Gönüllerde iğ olma gil mahfillerde çiğ olma gil
Çiğ nesnenin ne dadı var gel aşk oduna piş yürü
Yunus imdi hoş söylersin dinleyene şerheylersin
Halka nasihat satınca er ol yoluna koş yürü
Yunus Emre



Tövbe
Müslümanlar zemane yatlı oldu
Helal yenmez haram kıymetli oldu
Okuyan kur'ana kulak tutulmaz
Şeytanlar semirdi kuvvetli oldu
Haram ile hamir tuttu cihanı
Fesat işler eden hürmetli oldu
Kime kim Hak'tan haber verirsen
Bakaır başın salar huccetli oldu
Şagrit üstat ile arbede çalar
Oğul ata ile izzetli oldu
Fakirler miskinlikten çekti elin
Gönüller yıkıban hetbetli oldu
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Tutulmaz oldu peygamber hadisi
Halayık cümle Hak'tan utlu oldu
Yunus gel aşık isen tövbe eyle
Nasuh'a tövbe ucu kutlu oldu.
Yunus Emre


Unutmayalar
Arifler ortasında sofuluk satmayalar
Çün sufiye ihlas oldu aşka riya katmayalar
Ye gel bildiğinden ayıt yahut bilenlerden işit
Teslimin ucunu tutup hiç sözü uzatmayalar
Mumsuz baldır şeriat tortusus yağdır hakıykat
Dost için balı yağa ne için katmayalar
Kıymetin duyar isen neye değer iş bu dem
Erenlerin ma'nisin bilmeze satmayalar
Miskin Adem yanıldı uçmakta buğday yedi
İşi Hak'tan bilenler Şeytan'dan tutmayalar
Şirin hulklar eylegil tatlı sözler söyle gil
Sohbetlerde Yunus'u hergiz unutmayalar.
Yunus Emre


Yarab Bu Ne Derttir
Yarab bu ne derttir derman bulunmaz
Yar bu ne yaradır merhem bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Varıp yare gider hiç geri dönmez..
Aşık olan gönül aşktan usanmaz
Ahiret korkusun bir pula saymaz
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
satarsın bu canı hiç kimse almaz..
(dönüpte bakmaz)
Döne döne binbir öğüt verirler
Dünya malı ile gözün boyarlar
Aşık öldü deyu sala verirler
Ölen hayvan olur, Aşıklar ölmez.
Yunus Emre



Yol
Yar yüreğim yar, gör ki neler var,
Bu halk içinde bize gülen var.
Ko gülen gülsün, Hak bizim olsun,
Gaafil ne bilsin,Hakk'ı seven var.
Bu yol uzaktır menzili çoktur,
Geçidi yoktur derin sular var.
Girdik bu yola aşk ile bile,
Gurbetlik ile, bizi salan var.
Her kim merdane gelsin meydane,
Kalmasın cana kimde hüner var.
Yunus sen bunda meydan isteme,
Meydan içinde merdaneler var.
Yunus Emre



Yusuf; u Kaybettim
Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldüdeyu selan verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
Yunus Emre

Kaynaklar :
Wikipedia
Ali Osman KARAKUŞ
İRFAN ÜNVER NASRATTINOGLU
www sandikli biz

Fotograflar Kaynk :
internetten google aramasindan alinti


Afyon_Karahisarin_Sandikli_ilcesindeki_Yunus_Emre_Turbesi_Resimleri

   

   

   

   

   

   

   

   





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)