MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 12,020
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 12,830

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)





2018 Yılı  Dini Günler ve Bayram Tatilleri - Resmi Tatil Günleri Ne Zamandır? - Hangi Günlere Rastlıyor?


2018 yılında hangi kandil hangi güne denk geliyor? 2018 Ramazan Bayramı ne zaman? 2018 Kurban Bayramı ne zaman? İşte Mevlid Kandili, Üç Ayların Başlangıcı, Ragaip Kandili, Miraç Kandili, Berat Kandili, Kadir Gecesi, Arefe ve Aşure gibi dini günlerin tarihi ve tüm detaylar

2018 Dini Gün - Mübarek Gün ve  Geceler Ne Zamandır?

22 Mart 2018 Perşembe günü Regaib Kandili.

13 Nisan 2018 Cuma günü Miraç Kandili.

30 Nisan 2018 Pazartesi günü Berat Kandili.

19 Kasım 2018 Pazartesi Mevlid Kandili.

19 Mart 2018 Pazartesi günü Üç Aylar başlangıcıdır.

2018 Kadir Gecesi 10 Haziran 2018 Pazar günü. (Kadir gecesi Ramazan ayının son gününden birinde yer almaktadır. Tahmini gündür.)

14 Haziran 2018 Perşembe günü (Ramazan) arefe günüdür.

2018 RAMAZAN BAYRAMI NE ZAMAN?

15 Haziran 2018 Cuma günü Ramazan Bayramı 1. günü.

16 Haziran 2018 Cumartesi günü Ramazan Bayramı 2. günü.

17 Haziran 2018 Pazar günü Ramazan Bayramı 3. günü.

2018 KURBAN BAYRAMI NE ZAMAN?

20 Ağustos 2018 Pazartesi günü (Kurban) arefe günüdür.

21 Ağustos 2018 Salı günü Kurban Bayramı 1. günü.

22 Ağustos 2018 Çarşamba günü Kurban Bayramı. 2. günü.

23 Ağustos 2018 Perşembe günü Kurban Bayramı. 3. günü.

24 Ağustos 2018 Cuma günü Kurban Bayramı. 4. günü.

2018 HİCRİ YILBAŞI NE ZAMAN?

11 Eylül 2018 Salı günü Hicri yılbaşıdır.(1 Muharrem 1440)

20 Eylül 2018 Perşembe günü Aşûre Günü (10 Muharrem 1440)

2018 YILI RESMİ TATİL GÜNLERİ

1 Ocak Yılbaşı Pazartesi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Pazartesi

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Salı

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Cumartesi

14 Haziran Ramazan Bayramı Arifesi Perşembe

15 Haziran Ramazan Bayramı 1.gün Cuma

16 Haziran Ramazan Bayramı 2.gün Cumartesi

17 Haziran Ramazan Bayramı 3.gün Pazar

20 Ağustos Kurban Bayramı Arifesi Pazartesi

21 Ağustos Kurban Bayramı 1.gün Salı

22 Ağustos Kurban Bayramı 2.gün Çarşamba

23 Ağustos Kurban Bayramı 3.gün Perşembe

24 Ağustos Kurban Bayramı 4.gün Cuma

30 Ağustos Zafer Bayramı Perşembe

28 Ekim Cumhuriyet Bayramı Arifesi Pazar Yarım gün

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Pazartesi 1 gün

31 Aralık Yılbaşı gecesi Pazartesi

Not: Arifeler öğleden sonra tatildir.

Yol açıkmalı Öneriler

   3 günlük tatil : 21-23 Nisan 2018 tarihleri arasında 3 gün tatil yapabilirsin.
   4 günlük tatil : 28 Nisan – 1 Mayıs 2018 tarihleri arasında 1 iş günü izin alarak 4 gün tatil yapabilirsin.
   4 günlük tatil : 14-17 Haziran 2018 tarihleri arasında yarım iş günü izin alarak 4 gün tatil yapabilirsin.
   9 günlük tatil : 18-26 Ağustos 2018 tarihleri arasında yarım iş günü izin alarak 9 gün tatil yapabilirsin.

[Resim: 2018-Dini-G%C3%BCnler-Bayramlar-Tatiller.png]



------Etiketler--------

2018 Yılı  Dini Günler, Bayram Tatilleri, Resmi Tatil Günleri, Ne Zamandir , Hangi Günlere Rastlıyor?,PDF, ve JPEG ,Cok Güzel ,Duvar Takvimlerine Bak , Duvar Takvimleri indir, Yazıcında Yazdır ,Duvarına As,Hemen indir,bedava indir,2018 tatil günler nelerdir,, 2018 dini günler ne zaman, 2018 bayram günleri ne zman,2018 bayrmlar,2018 ramazan baslangici,2018 ramzan bayrami ne zman,2018 regaib kandlili ne zaman,2018 ,evlüd kandlili ne zaman, 2018 mirac kandlili ne zaman,2018 Berat kandlili ne zaman, 2018 kadir gecesi ne zaman,2018 ramazan arefesi ne zaman,2018 kurban arefesi ne zaman,2018 Kurban Bayrami Ne Zaman,2018 23 nisan hangi gün,2018 cumhuriyet bayrami hangi gün,2019 yilbasi ne zaman,takvim,resimli takvim,dini resimli takvim,cami resimli takvim,senelik takvim,güzel bayan resimli takvim,doga manzarasi resimli takvim,cicek resimli takvim,2018 yılında hangi kandil hangi güne denk geliyor? 2018 Ramazan Bayramı ne zaman?, 2018 Kurban Bayramı ne zaman?, İşte Mevlid Kandili, Üç Ayların Başlangıcı, Ragaip Kandili, Miraç Kandili, Berat Kandili, Kadir Gecesi, Arefe ,ve ,Aşure ,gibi, dini günlerin tarihi, tüm detaylar,burada,
   

Domates - Domates Salçası Ketçap Hakkında Bilgiler

Domates (Solanum lycopersicum), patlıcangiller (Solanaceae) ailesinden, anavatanı Güney ve Orta Amerika olan, meyvesi yenebilen otsu bitki türü.

Morfolojik özellikleri

10 veya 15 cm boya sahip olan domates bitkisinin hafif odunsu bir gövdesi vardır. 10–25 cm uzunluğunda olan yapraklarının[kaynak belirtilmeli] üzerinde 5-9 yaprakçık bulunur. Yaprakları tüylüdür. 1–2 cm uzunluğunda ve genellikle sarı olan domates çiçekleri bir sap üzerinde 3-12 adettir. Genellikle kırmızı, yenilebilen meyvesi yabani bitkilerde 1–2 cm çapında iken, kültür bitkilerinde daha büyüktür. Çoğu vitamin bu meyvede bulunur ve kanseri önleyici yapısı vardır. Bu vitamin ve önleyici mineraller domatesin kabuğunda bulunur.
Tarihçe

ABD'de 1893 yılında mahkeme sebzelerle birlikte saklanıp yenildiğinden onu sebze diye sınıflandırmıştır fakat gerçekte meyvedir. Domatesin ilginç bir tarihi vardır. Bolivya ve Peru'da yabani sarı renkli bir domates türü bulunmuş ve sonra Meksika'da yetiştirilip, Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden sonra Avrupa'ya gemilerle gönderilmiştir. İtalyanlar sarı renginden ötürü onu altın elma olarak adlandırdı, ama çok geçmeden kırmızı türleri ortaya çıktı. Domates ABD'de ilk defa Thomas Jefferson tarafından yetiştirildi. Ama pek çok insan zehirli olduğuna inanarak yemeyi reddetti, ta ki 1900'e kadar. Uzun zaman önce, pek çok Avrupalı için aşk elmasıydı, çünkü insanları romantik yaptığına inanılıyordu. Domates adı İspanyolca tomateden, gelmektedir, bu isim de Nahuatl dilinde tomatotldan alınmıştır.[1]
Üretim
2012 yılı verilerine göre dünyada 57,2 milyon ha alanda, 162 milyon ton domates üretilmiştir. En büyük üretimi yapan ülkeler; 50 milyon ton Çin, 17,5 milyon ton Hindistan, 13,2 milyon ton ABD, 11,3 milyon ton Türkiye. Çin tek başına dünya üretiminin 1/3'ünü üretirken, Türkiye'nin payı %7'dir[

Domatesin Tarihi: Domates Ne Zaman Bulundu

Domatesi ilk İtalyanlar tüketmiş. Domatesin vahşi türlerinin Columbus öncesi dönemde ilk defa Güney Afrika’ da bulunan And Dağları ile Peru – Ekvator – Bolivya bölgelerinin arasında kalan bölge üzerinde yetiştiği düşünülür. Orta Amerika ve Meksika’ ya getirilişi ise, kuzeye doğru yerlilerin göç etmesiyle getirildiği kabul edilir. Yerlilerin göç ettiği bu bölgedekiler tarafından Lycopersicon sp.(domates) bitkisine ait olan meyveye genel ifadeyle “tomate”, “tomato” ismi konulmuştur.

Bu isimlerin verilmesinin sebebi; kullanılan yerel dilde “tomati” kelimesinin sulu meyvelerde çok çekirdeği olan anlamında olmasından dolayıdır. Domates, 3 Ağustos 1492′ de denize açılmış olan Christoper Columbus’ un 12 Ekim 1492 tarihindeki Amerika’ yı keşfetmesinden sonra, 1550′ li yıllarda Avrupa’ ya taşınmıştır.

Bu dönemden sonrada domates süs bitkisi olarak görülmüştür. Domatesi ilk İtalyanlar tüketmeye başlamışlardır. 1570′ li yılların içerisinde İngiliz ve İspanyol’ ların domatesi süs bitkisi olarak yetiştirdiklerini kanıtlayan deliller vardır. Fransızlar “pomme d’ amour”, İngilizler “love apple”, İtalyanlar ise “poma d’ oro” ismini koymuşlardır.
Kuzey Amerika domatesin zehirli olduğunu sanıyordu

Domates ile ilgili başka bir ilginç hikaye daha vardır. M.Ö 6′ ncı yüzyıl İran döneminden, 1550′ lerdeki İtalya dönemine kadar, Napolili olan fakir insanların imkansızlıklarla boğuştuğu dönemde pizzaların üzerine domatesi eklemeye başlayıncaya kadarki ortalama 2 bin yıllık süre içerisinde bütün pizzalar domates kullanılmadan pişirilmiştir. Domates 18. yüzyıl ortalarından sonra İtalya’ da fark edilerek pizzaların üzerinde de kullanılmaya başlandığından, yetiştirilmesi yaygınlaşmaya başlamıştır.

1800′ lü yılların döneminde İngiltere’de bulunan seralarda süs bitkisi olarak domates yetiştirilmeye devam edilmekteydi şeklinde bilgiler vardır. Amerika’ ya tekrar dönmesi ise 1780′ li yıllarda gerçekleşmiştir. Bu geri dönüşten sonra 1781 yılında da Thomas Jefferson domatesi Virginia’ da yetiştirmeye başlamıştır. 1812 yılında Güney New Orleans bölgesinde de Fransa etkisiyle üretilmeye başlanmış ve tüketilmiştir. Fakat 1840′ lı yıllara kadar Kuzey Amerika’ da zehirli olduğu düşünülerek domatesin yetiştirilmesi maalesef yaygınlaşmamıştır.

Türkiye domatesle ilgili 300 yıllık geçmişe sahip olabilir

Domatesin Türkiye’ ye gelişi hakkında net bir bilgi olmamakla birlikte Avrupa’da gösterdiği gelişimle paralel olarak ortalama 300 yıllık bir geçmişe sahip olabileceği düşünülmektedir. İlk dönemlerde yeşil haliyle tüketilmeye başlandığı ve Frenk Badıcanı diye isim verildiğiyle ilgili kayıtlarda bulunmaktadır. Lale Devri dönemine rastlayan 1718 ve 1730 yılları arasındaki geçen zamanda, III.Ahmed için vezirlik yapmış olan Damat İbrahim Paşa’ nın 1723 yılında aylık olarak tutmuş olduğu masraf defteri kayıtlarında domates alınmış olduğuna dair bilgilere rastlanmıştır.

Günümüzde domates İtalyanlar tarafından “pomodoro”, çoğul haliyle “pomodori”, Fransızlar tarafından ise “tomate” ve çoğul anlamıyla “tomates” şeklinde adlandırılmaktadır. Sahip olduğu bu isimlerinde etkisiyle Türkiye’ de kullanılan isminin yaygınlaşmasında İtalyanların değilde Fransızların, Fransız Levanten ailelerinin ve o dönemde Fransa’ da eğitim hayatını devam ettiren Türk öğrenciler ile Türkiye’ de bulunan Fransız öğretmenlerin daha fazla etkisi olduğu kabul edilmektedir.
Fatih Sultan Mehmet domatesi neden yasaklamıştı?

Topkapı Sarayı’ ndaki bir el yazmasının yeni bulunması ve okunmasıyla ortaya çıkan, bugüne kadar bu el yazmasının okunmamış olmasından dolayı gizli kalan bir olay keşfedilmiştir. Bu el yazmasında, İstanbul’ un fethi zamanında Sultan Mehmet Han’ ın domates kullanılarak zehirlenmeye çalışıldığı öğrenilmiştir. İstanbul’ un fethi sonrasında kullanılmaya başlayan adıyla domates, Fatih tarafından çok sevilmekteymiş.

Bu durumun Bizans işbirlikçileri tarafından öğrenilmesiyle ve o sene havaların iyi olmasıyla birlikte İznik bölgesinde özel olarak turfanda domates yetiştirilmiş. O dönemde özel olarak yetiştirilen ve şu an maalesef olmayan Admetos domateslerinin Üsküdar tarafından bugünkü adıyla Ortaköy dolaylarına getirildiği öğrenilmiştir. Özel olarak yetiştirilen domatesleri bu bölgeye getiren iki kişi, getirdikten sonra yakalanarak Kız Kulesi’ nde çuvalın içerisine konulduktan sonra diri diri denize atılmışlar.

Bu iki kişi domatesleri getirmeden önce baldıran zehiri denilen zehirle kaplanan iğneyi de domateslerin sap kısımlarından içeriye sokarak zehrin domateslerin içine girmesini sağladıkları, bu işlemden sonra da İnönü Stadı’ nın bulunduğu alanın o dönemdeki çayırlık bölgede kurulu olan Otağ – ı Hümayun’ a hediye olarak gönderdikleri Vak’ a Nüvis tarafından o dönemde kayıt altına alınmış.

El yazmasında yazılan bilgilere göre bu durum Sultan’ a sunulmak için hazırlık aşamasındayken, çeşnicibaşı Abbas Ağa tarafından domatesler doğranırken elinde bulunan yeni bir kesiğin arasından domatesin içerisindeki zehirin kana karışmasıyla çok kısa süre içerisinde can çekişip gözler önünde ölmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu durumu öğrenen Sultan Mehmet Han derhal ferman hazırlatıp duyurulmasını emrederek hükümdarlığı sınırlarında bulunan toprakların tamamında domates ekilmesini ve yetiştirilmesini yasaklamıştır.

Abbas Ağa’ nın gömülmesini emrettiği mezardaki kırmızı kavuklu taş maalesef günümüze kadar korunamamıştır. Bu sebeple de Abbas Ağa isimsiz kahramanlar arasında yerini almıştır. Fatih tarafından 1458 yılında adına yaptırılmış olan camideki hünkar mahfilinde bulunan süslemeler bu sebeple domates çiçekleriyle donatılmıştır. Domatesin yasağının kalkması ise, yaşanan o olaydan tam 280 yıl sonra matbaayı getiren İbrahim Müteferrika tarafından gösterilen çabalar sayesinde olmuştur. O günden sonrada domates bugünkü sofralardaki yerini korumaya devam etmektedir. O dönemde zehir için kullanılan Admetos domateslerine ise günümüzde sadece gravürlerde rastlanabilmektedir.

Salça Hakkında Bilgiler

Salça başta domates ve kırmızı biber olmak üzere çeşitli sebzelerin ezilerek suları çıkarıldıktan sonra kaynatılarak elde edilen püre halindeki yiyecek maddesidir.

Salça yazları daha bol ve lezzetli olan sebzelerin kışın kullanılmak üzere saklanması amacıyla yapılır. Salça geleneksel olarak açık havada güneş altında bekletilerek kurutulur. Ancak konserve olarak firmalar tarafından üretilen salça genelde fırınlarda ısı etkisiyle kurutulmaktadır.

Salça domatesin kullanıldığı bütün yemeklerde kullanılabilir. Ayrıca salçayı sulandırarak domates suyu haline getirerek kullanmak da mümkündür. 2 tür salça üretim yolu vardır.

1- Sıcak İşleme: Domatesler parçalanır. Elde edilen mayşe hemen ısıtılıp ve palperde pulp haline getirilir. Bu yöntem sıcak işlemedir.

2- Soğuk İşleme: Domatesler parçalanır. Elde edilen mayşe palperden geçirilip pulp ısıtılır. Bu yöntem de soğuk işlemedir.

İki yöntemin de avantaj ve dezavantajları vardır. Sıcak yöntemde mayşe aniden ısıtılmakta ve pektolitik enzimler inaktif hale gelmektedir. Ayrıca çekirdek evinde Bulunan zamk maddeleri ve kabuktaki renk maddesi ısı ile salçaya geçtiğinden kıvamlı ve güzel renkli bir saçla meydana gelir. Ama çekirdekten geçen bazı maddeler salçanın tadını ve lezetini bozarak hafif acımsı tat oluşturur. Bunu engellemek için soğuk işleme yöntemi kullanılır. Soğuk işlemede ise, kaba palperden geçirilip çekirdek ayrıldıktan sonra ısıtılıp ardından palpere gönderilip inceltilir. Parçalamadan sonra ısıtmaya kadar geçen zamanda pektolitik enzimler pektini parçalar ve çekirdek evindeki zamksı maddeler de salçaya az geçtiğinden salçanın lezzeti daha iyi olur ama az kıvamlı bir salça oluşur.

DOMATES: Latince ismi “lycopersicum esculentum” olan domates, taze olarak tüketildiği gibi sebze-meyve işleme sanayi için de en önemli tarım ürünüdür. Çünkü soyulmuş domates, doğranmış domates, domates sosu, salçası, kurutulmuş domates ve ketçap gibi ürünlerin üretiminin ana hammaddesidir. Bol vitamin kaynağı olan domates, besleyici ve lezzetli olma özellikleri ile dünyanın birçok ülkesinde en çok üretilen sebzedir. İçinde A, B1, B2, C ve K vitaminleri, niacin, protein, yağ, karbonhidrat, potasyum, kalsiyum ve demir bulunmaktadır. Domates turfanda olarak yetiştirilebildiği için her mevsimde tüketmek mümkündür. Ancak sıcaklık -2, -3 dereceye düştüğünde bitki tamamen ölebilmektedir. Gereğinden fazla sıcaklık ve nem de bitki hastalıklarının meydana çıkmasına, sıcak ve kuru havada fazla miktarda çiçek dökülmesine sebep olmaktadır. Dünyada üretimi Peru’da başlayan domatesin, Türkiye’de ilk olarak yetiştirilmeye başlandığı yer Adana’dır. Domates üretiminin bütün tarımsal bölgelerimizde yapılabilmesinin nedeni, Türkiye’nin geniş coğrafyasının getirmiş olduğu farklı iklim ve toprak yapısıdır. Ege, Marmara ve Akdeniz bölgeleri, Türkiye toplam domates üretiminin dörtte üçünü gerçekleştirmektedir. Ülkemizde domates üretimi Mayıs-Ekim aylarında tarlada, Ekim-Haziran aylarında ise serada yapılmaktadır.
DOMATES SALÇASI: Salça üretimi için domateslerde genel olarak şeker miktarının fazla, asit miktarının az, renginin koyu kırmızı, hastalıklara ve küflenmeye karşı dirençli olması özellikleri aranır. Bunun yanında ince kabuklu olması, çatlamalara karşı dayanıklı olması, domatesin hasat döneminin uzun olması, suyunu kaybetmemesi, orta boy ve az çekirdekli olması, nakliyeye dayanıklı olması ve ürün veriminin yüksek olması istenmektedir. Modern yöntemlerle yapılan salça üretimi; yıkama, ayıklama, ön ısıtma, pulper ve ince elekten geçirme, buharlaştırma, pastörizasyon, steril kutulara sıcak olarak doldurma ve kapatma, soğutma, kurutma, kutu ambalajlama, depolama ve satış aşamalarından geçer. Türkiye’de salça işletmelerinin büyük çoğunluğu Balıkesir, Bursa ve Çanakkale illerinde faaliyet göstermektedir.
Türkiye’de üretilen 7 milyon ton domatesin yaklaşık yüzde 25’i işlenmekte ve bunun yüzde 80’i salça, yüzde 15’i konserve domates, kalan kısım ise ketçap, domates suyu ve diğer domates ürünlerinin imalatı için kullanılmaktadır.
Türkiye’de ilk domates salçası üretim tesisi 1955 yılında Bursa’da kurulmuştur. Bugün altmışın üzerindeki işletme ve tesiste diğer konserve, reçel-marmelat mamullerinin yanı sıra, ağırlıklı olarak domates salçası üretilmektedir. Sektörde kurulu işletmelerin büyük bir kısmını özel sektöre ait anonim şirketler oluşturmaktadır. Dünyada salça üretiminin lideri yine en büyük domates üreticisi olan ABD’dir. İkinci sırada İtalya bulunmaktadır. İtalya’yı 495 bin tonluk domates salçası kapasitesiyle üçüncü sırada Türkiye takip etmektedir.
Salça sektörü, ülkemiz meyve ve sebze işleme sanayi içinde en fazla döviz girdisi sağlayan üretim kalemi olup, özellikle yurtiçinde sözleşmeli tarımın yerleşmesine de büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. 1967 yılında 3 ton gibi sembolik bir rakam ile başlayan salça ihracatımız, 1999 yılında yaklaşık 200 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz her sektörde olduğu domates salça ihracatına da yansımış ve 2001 yılında gerileme yaşanmaya başlanmıştır. 2002 yılı itibariyle domates salçası ihracatımız 123 bin ton ve 78 milyon dolar civarındadır. Türkiye domates salçası üretiminde son iki yılda ciddi anlamda yaşanmaya başlayan bu düşüşün, en önemli sebeplerinden biri dünya domates salçası üretiminde yaşanan artıştır. ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki üretimindeki artış Türkiye’nin ihracat değerlerini ve miktarını olumsuz yönde etkilemiştir. Çin son yıllarda sektörde çok ciddi bir sıçrama gerçekleştirmiştir. Bu durumun sürekli bir durum olma ve Türk salça sektörünü daha da etkileme ihtimali bulunmaktadır.
DOMATES SALÇASI İHRACATI: Türkiye’nin domates salçası ihracatında ilk sırayı Japonya almaktadır. Japonya’ya yapılan ihracat 2002 yılı itibariyle 25 bin ton seviyesindedir. İkinci sırada Rusya bulunmaktadır. Sadece bu iki pazar, Türkiye’deki ihracatın yüzde 25’den fazla pay almaktadır. Sonra ihracatımızda bir düşüş trendi gösteren S. Arabistan, ardından Almanya gelmektedir. İhracatımızın artırılabileceğinin düşünüldüğü ülkeler arasında da İngiltere, Güney Afrika ve Almanya bulunmaktadır. Türkiye’nin en önemli rakiplerinden olan İtalya, Yunanistan, İspanya ve Portekiz en büyük ithalatçıların bulunduğu AB’nin tam üyesi olma avantajını iyi değerlendirmektedir. Türkiye ise AB’ye ihracatta kota dışı ürünler yüzde 16,8 vergi ödemek zorundadır. Bunun yanı sıra dünya ticaretini daha da geliştirebilmek için İtalya ürün çeşitlendirmesine gidip yeni ürünlerle piyasaya da büyük avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, Çin Halk Cumhuriyeti’nden AB’ye olan ve giderek artan salça ihracatını göz ardı etmemek gerekmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın Domates ve Salça Üretimi Sektör araştırmasına göre dünya salça ticaretinde Türkiye’nin pazar payının artırılması için tarımsal üretim planlaması, tarımda arazi parçalanmasının önlenmesine yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra üretici birliklerinin kurulması ve depolama, taşıma ve paketleme konularında standardizasyon sağlanmasının önemi vurgulanmaktadır. Bir de tabii AB’nin birlik dışı ülkelerden ithal ettiği domates çeşitlerinin üretimine yönelik çalışmaların hızlanması gerektiğine dikkat çekilmektedir.

Tomatenmark


Tomatenmark, in Ostösterreich Paradeismark, in der Schweiz Tomatenpüree, ist eine aus Tomaten hergestellte Paste, die in der Küche vor allem zur Herstellung von Saucen verwendet wird.
Nährwerte pro 100 g Tomatenmark[1]
Brennwert 208 kJ (49,8 kcal)
Wasser 86,0 g
Eiweiß 2,3 g
Kohlenhydrate 9,0 g
- Ballaststoffe 0,5 g
Fett 0,5 g
Vitamine und Mineralstoffe
Vitamin B1 0,093 mg
Vitamin B2 0,058 mg
Vitamin B3 1,48 mg
Vitamin B6 0,18 mg
Vitamin C 9 mg
Calcium 60 mg
Eisen 1 mg
Natrium 590 mg
Phosphor 34 mg
Kalium 1160 mg
Herstellung

Tomatenmark wird aus reifen und sortierten Tomaten hergestellt. Da nur das Tomatenfleisch Verwendung findet, werden diese zunächst geschält und entkernt. Danach wird das Tomatenfleisch passiert und unter Vakuum und Hitze eingedickt und, um es haltbar zu machen, pasteurisiert.

Zur Herstellung von Tomatenmark werden hauptsächlich Tomaten aus dem Freilandanbau verwendet. Die wichtigsten europäischen Anbauländer sind Italien, Spanien, Griechenland und Bulgarien. Das Tomatenmark wird bereits in den Anbauländern hergestellt und in den Verbraucherländern allenfalls weiter verarbeitet. Neben seiner Verwendung in der Küche ist Tomatenmark auch Grundstoff für Ketchup.

Zur Herstellung von Würzsaucen und Gewürzketchup wird außer Tomatenmark auch die Tomatenpulpe verwendet. Diese besteht meist aus zerkleinerten Fruchtbestandteilen, wird nicht passiert und gibt entsprechenden Zubereitungen Konsistenz.
Formen

Gehandelt wird Tomatenmark in Konservendosen, Tuben oder Schraubgläsern.

   Einfach konzentriertes Tomatenmark enthält 14 bis 22 % Trockenmasse,
   zweifach konzentriertes Tomatenmark 28 bis 30 % Trockenmasse und
   dreifach konzentriertes Tomatenmark 36 bis 40 % Trockenmasse.

In der Schweiz sind die Mindestanteile mit 12, 24 und 36 % festgesetz

Ketçap  Hakkında Bilgiler

Ketçap, domates, acı biber, şeker ve baharatlardan yapılan bir sos. Zaman zaman soğan, kereviz ve diğer sebzeler de eklenir.

Ketçap, sos, özellikle de mantar ve baharatlardan yapılan soslar için kullanılan genel bir terim olarak ortaya çıkmıştır. Bugün hâlâ bazı ülkelerde, örneğin Birleşik Krallık'da, mantar ketçabı satılmaktadır. Yabanmersini, ançuez, istridye, ıstakoz, ceviz, limon, ceviz ve üzüm eskiden popüler olan ketçap içerikleri arasındadır. İçerisinde bulunan acı biber ile az da olsa acı olarak üretilir. Ekstra olarak acılı olanlar daha acıdır.

Ketçap genellikle patates kızartması, hamburger, sandviç, makarna ve kızartılmış veya ızgara et ile birlikte kullanılmaktadır. Ayrıca ketçap eskiden ilaç olarak kullanılırdı. Ketçap, ayrıca likopen açısından zengin bir kaynaktır. Ketçap, 1830'lu yıllarda ilaç olarak satılmaktaydı.

Ketçapı kim buldu?

İlk ketçap büyük ihtimalle bundan 350 yıl kadar önce Çin'de yapılmıştı ve "ketsiyap" olarak biliniyordu. Bu keskin sos, salamura balık ve istiridyeden yapılıyordu, içinde hiç domates yoktu. O kadar ünlendi ki, Malezya'ya kadar yayılarak "ketçap" adını aldı. Buradan Singapur pazarlarına geçti ve 18. yüzyılın başlarında İngiliz tüccarlar eliyle İngiltere’ye getirildi... İngiltere'deki aşçılar Uzakdoğu'daki malzemelerin çoğunu bulamadıklarından, bunları mantarlarla değiştirdiler. Bu değişiklikten birkaç yıl sonra, mantar dışındaki seçenekler de denenmeye başlandı. Cevizdi, limondu, ançuezdi, erikti, istiridyeydi derken sonunda domates de denendi... İngiliz kolonicileri, domates ketçapını 1792 yılında Amerika'ya taşıdılar. Amerika'ya yerleşenler bu yeni tada "catsup" (keçıp okunuyor) dediler. Dünyadaki ilk şişe içindeki ketçap 1876 yılında, Henry J. Heinz'in ucuz ve çabuk ketçap üretmesiyle yapıldı. Bundan 10 yıl kadar sonra bu ketçap şişeleri Londra Piccadilly meydanındaki dükkanların raflarını; süslemeye başladı. Bugün, özellikle patatesle birlikte tüketilen ketçap, hemen her sofranın vazgeçilmez sosu olmayı sürdürüyor...

Ketchup


Ketchup ist eine Würzsauce, die aus Zucker, Tomatenmark, Essig, Speisesalz und Gewürzen besteht und in verschiedenen Variationen und Geschmacksrichtungen angeboten wird. Der oder das Ketchup findet häufig Verwendung im Fastfood-Bereich, ist aber auch in der Alltagsküche weit verbreitet. Klassischerweise wird Ketchup zur Ergänzung fertiger Speisen verwendet.

Dazu zählen vor allem Kurzgebratenes oder Gegrilltes, Schnitzel, Würstchen, Kartoffelspeisen wie Pommes frites oder auch Nudelgerichte. Beliebt ist Ketchup auch als Würze für Hamburger und Hot Dogs.

Etymologie und Geschichte
Pommes frites mit Ketchup

Zum etymologischen Ursprung des Wortes Ketchup gibt es in der Literatur mehrere Theorien. Am weitesten verbreitet ist die Behauptung, dass es auf einen chinesischen Begriff zurückgeht. Der Begriff Ketchup hat seinen Ursprung zunächst in britischen Kochbüchern und bürgerte sich dann in den USA ein, bis er schließlich in den deutschsprachigen Raum kam.

Andrew F. Smith hat in seinem Buch Pure Ketchup alle bekannten Herleitungsversuche umfassend dargestellt. Die britische Kochbuchautorin Elizabeth David glaubt, dass Ketchup vom englischen Begriff caveach, einer essighaltigen Marinade für gekochten Fisch abgeleitet wurde. Der US-Anthropologe E. N. Anderson favorisiert die Herkunft von dem französischen Wort escaveche, womit allgemein Lebensmittel in einer Sauce bezeichnet wurden, woraus im Englischen dann caveach geworden sei.

Am verbreitetsten ist die Auffassung, dass der Begriff aus Ostasien oder Südostasien stammt. Schon im 19. Jahrhundert gab es die Vermutung, Ketchup stamme aus dem Malaysischen. In malayischen Wörterbüchern wird das Wort jedoch der chinesischen Sprache zugeschrieben. Im Oxford English Dictionary findet sich die Theorie, dass es sich um eine Anglisierung von kê-tsiap handele, ein Wort aus dem Amoy-Dialekt in China, mit dem die Flüssigkeit von fermentiertem Fisch – eine gewürzte Fischtunke – bezeichnet werde. Sinologen haben aber darauf hingewiesen, dass es sich dabei auch um einen Wortimport handele, eventuell aus Vietnam.[1]

Wahrscheinlich ist die Herkunft aus dem Indonesischen, dort bedeutet kecap einfach Sauce, wird aber meistens für eine fermentierte Sauce aus schwarzen Sojabohnen verwendet.[2] Diese Bedeutung würde mit den frühen Rezepten für Ketchup in englischen Kochbüchern übereinstimmen. Mit Tomaten hatte Ketchup ursprünglich nichts zu tun. Daher erklärt sich die oft verwendete verdeutlichende Bezeichnung Tomatenketchup.

Zum ersten Mal tauchte das Wort Ketchup – in der Schreibweise catchup – im englischen Sprachraum in einem Wörterbuch Ende des 17. Jahrhunderts auf und wurde definiert als „high East-India Sauce“ (feine ostindische Sauce). „East India“ war zu dieser Zeit eine Bezeichnung für Süd- und Südostasien allgemein, nicht speziell für Indonesien. Die zweite Erwähnung folgte 1711 in einem Buch mit dem Titel Account of the Trade in India von Charles Locker. Das erste Rezept für „englischen Ketchup“ wurde 1727 in einem Ratgeber für Hausfrauen veröffentlicht. Als Zutaten wurden Sardellen, Schalotten, Weißweinessig, Weißwein und verschiedene Gewürze angegeben. Das Rezept ähnelte dem für eine Fischsauce.[2]

Im Jahr 1732 publizierte Richard Bradley in einer Zeitschrift ein Ketchup-Rezept mit dem Hinweis, dass es aus „Bencoulin in the East Indies“ stamme. Bencoulin war eine Handelsniederlassung der Britischen Ostindien-Kompanie auf Sumatra. Die wichtigste Zutat für dieses Ketchup waren Kidneybohnen als Ersatz für die nicht in Europa vorkommenden Sojabohnen; die Konsistenz der Sauce entsprach eher einer Paste. Sie wurde bei Bedarf mit Flüssigkeit verdünnt.[2]

Die neue Würzsauce namens Ketchup wurde in England schnell populär und es wurden in allen Kochbüchern verschiedene Rezepte veröffentlicht. Mitte des 18. Jahrhunderts gab es Ketchup schon als Fertigsauce in Geschäften zu kaufen. Die Zubereitung erfolgte meistens entweder auf der Basis von Pilzen, Fisch oder Walnüssen. Es gab jedoch auch Varianten mit Muscheln und Austern. Durch britische Kochbücher wurde Ketchup auch in den USA bekannt. 1812 erschien hier dann das erste Rezept für eine solche Würzsauce auf der Basis von pürierten Tomaten. Möglicherweise wurde es angeregt von Rezepten für italienische Tomatensauce, von denen das erste 1804 in Großbritannien erschienen war. Der Unterschied bestand darin, dass beim Ketchup Essig zugesetzt wurde und das Ergebnis eine haltbare fermentierte Sauce war.[3]
Amerikanische Ketchupwerbung, Blue Label Ketchup, Curtice Brothers, 1898

Mitte des 19. Jahrhunderts war Tomatenketchup in den USA bereits verbreitet, es gab jedoch auch weiterhin andere Sorten. Der Ketchup wurde in den Haushalten überwiegend selbst hergestellt. Das änderte sich erst Mitte des 19. Jahrhunderts, als Ketchup als Nebenprodukt bei der Herstellung von Tomatenkonserven anfiel und zunehmend industriell hergestellt wurde. Die Zubereitung basierte auf den bekannten Rezepten der Kochbücher. Der heutige Marktführer Heinz war zunächst nur einer von vielen Herstellern in den USA. Seine frühen Rezepturen sind überliefert. Eines aus dem Jahr 1883 enthielt neben Tomaten und Essig Gewürznelken, Cayennepfeffer, Muskatnuss, Zimt und Piment. Ein zweites Rezept gab Ingwer, Senfkörner, Sellerie, Meerrettich und braunen Zucker als Zutaten an. Etwa ab 1900 war die Firma dann Marktführer in den USA, 1905 stellte sie fünf Millionen Flaschen Ketchup her.[4]

Die früheren Ketchupvariationen waren deutlich dünnflüssiger und bitterer als heute. In den 1920er Jahren kam es in den USA zu einer Kontroverse um das Konservierungsmittel Natriumbenzoat. Daraufhin wurden die Rezepturen umgestellt und statt grüner vollreife Tomaten verwendet. Die dann von den heutigen Marktführern hergestellten Sorten zeichneten sich deswegen durch erheblich höhere Gehalte an Pektin und aufgrund der (natürlichen) Glutamate (vgl. Umami) eine erheblich sämigere Konsistenz und herzhafteren Geschmack aus. Dies hat zu der heutigen weiten Verbreitung von Ketchup in den USA wie darüber hinaus wesentlich beigetragen. In Osteuropa dienen nach wie vor verbreitete Paprika- und Tomatenpasten und Pürees (u. a. Ljutenica, Ajvar) ähnlich wie Ketchup zur Haltbarmachung der leichtverderblichen Gemüse.

In Deutschland war Ketchup seit Beginn des 20. Jahrhunderts zunächst nur als Importware in Spezialitätengeschäften erhältlich. Allerdings gab es schon in einem 1912 erschienenen Kochbuch der Firma J. Weck ein Rezept für „Tomaten-Catsup“[5] Im Jahr 1937 produzierte der damalige Manufakturbetrieb und heutige Lebensmittelhersteller Zeisner in Bremen „Deutschlands ersten Ketchup“[6]. Ketchup wurde nach 1945 durch die britischen und amerikanischen Besatzungssoldaten in Deutschland breiter bekannt und ist seit den 1950er Jahren auch weit verbreitet. Eine bekannte Anwendung zusammen mit einer typisch deutschen Spezialität ist die Currywurst.
Sorten

In Europa und den USA werden heute prinzipiell drei Ketchupsorten unterschieden:
Tomatenketchup
Currywurst mit Ketchup und Pommes

Zwar ist für alle heute im Handel erhältlichen Ketchupsorten die Tomate die Grundlage; bei Tomatenketchup ist diese jedoch die wesentliche Zutat. Tomatenketchup ist in Deutschland mit 70 Prozent des Gesamtangebotes die mit Abstand verbreitetste Ketchupsorte.

Tomatenketchup besteht entsprechend der Richtlinie des Bundesverbandes der Deutschen Feinkostindustrie aus Tomatenmark, Zucker – meist in Form von Saccharose oder einer Mischung aus Saccharose und anderen Zuckerarten – Essig, Salz, Zwiebeln, Knoblauch und Gewürzen sowie Zusatz- und Aromastoffen. Der Zusatz von Dickungsmitteln, Stärke und Konservierungsmitteln ist gesetzlich erlaubt. Laut Richtlinie muss der Tomatentrockenmassenanteil mindestens sieben Prozent betragen, was einem Tomatenmarkanteil von mindestens 25 Prozent entspricht.[7]

Diese Richtlinie bezieht sich jedoch nur auf Tomatenketchup, Rezepte für Spezialketchup-Erzeugnisse wie Curryketchup sind den Herstellern selbst überlassen. Laut deutscher Lebensmittelverordnung dürfen Aromastoffe, Verdickungsmittel und Geschmacksverstärker im Ketchup enthalten sein, jedoch keine künstlichen Farbstoffe.

Ketchup beinhaltet neben Vitamin C auch das Carotinoid Lycopin, das verstärkt durch die Erhitzung frischer vollreifer Tomaten bei der Verarbeitung freigesetzt wird. Diesem werden gesundheitsfördernde und krebsrisikosenkende Eigenschaften zugesprochen.
Gewürzketchup
Verschiedene Sorten Gewürzketchup

Die Sorte Gewürzketchup umfasst alle Arten von Ketchups, deren Zutaten über den normalen Tomatenketchup hinausgehen, wie zum Beispiel durch Zugabe von Gurken, Paprika- oder Chilischoten. Auch findet sich in Gewürzketchups häufig eine größere Menge an Zusatzstoffen.

Dazu gehört beispielsweise das Barbecue-Ketchup (meist mit der Bezeichnung „Barbecue Sauce“), die „Hot Chili Sauce“, die „Steak Sauce“ oder das sogenannte „Zigeunerketchup“, im Handel meist als Zigeunersauce bezeichnet. Er enthält unter anderem Schalotten, Senf, Sardellenpaste, Paprika und als Hauptcharakteristikum Knoblauch. Diese Variante stammt ursprünglich aus Ungarn oder Italien, wobei es sich ursprünglich um eine dünnflüssige Paprikasoße mit Fruchtstücken (Letscho oder Peperonata) handelte. Diese ähnelt den früheren Ketchupvarianten in der Konsistenz und Geschmack. Zu einer modernen Ketchupvariante wurde sie erst durch das zugefügte Tomatenmark, die thixotrope Konsistenz und die feinere Körnung der Fruchtstücke.
Curryketchup

Etwa 20 Prozent des in Deutschland angebotenen Ketchups ist Curryketchup. Die Grundrezeptur wird mit darauf abgestimmten Curry-Mischungen ergänzt. Auch werden Curryketchups häufig scharf gewürzt, zum Beispiel durch Zugabe von Cayennepfeffer.
Herstellung

Für die industrielle Herstellung wird das Tomatenmark mit Gewürzen, Zucker und Essig in einen Kessel geleitet, vermischt und erhitzt. Bei dieser Homogenisierung werden alle Zutaten fein verteilt und bis zur erwünschten Konsistenz zerkleinert. Die Weiterverarbeitung kann sowohl kalt unter Vakuum oder heiß in der Kolloidmühle erfolgen. Stückige Zutaten werden in einem der Kolloidmühle nachgeschalteten Puffergefäß mit Rührwerk mit dem Ketchup vermischt und später unter Vakuum kalt oder heiß abgefüllt. Die kalt hergestellten Produkte werden häufig mit Sorbin- und Benzoesäure konserviert. Nach einer Erhitzung durchläuft das Produkt eine Vakuumentlüftungsanlage und wird in Gläser heiß oder nach Kühlung auf etwa 70 °C in Eimer abgefüllt.

Vermutlich werden einigen industriellen Ketchupsorten Nanoteilchen zugesetzt, ohne dass sie speziell gekennzeichnet wären. Hierbei kommt Siliziumdioxid zum Einsatz, um Ketchup dickflüssiger zu machen.[8][9]

Die Zubereitung von Ketchup im Haushalt ist innerhalb kurzer Zeit mit langfristig lagerfähigen Lebensmitteln möglich. Im einfachsten Fall werden zu gleichen Teilen Tomatenmark und Honig zu einer Paste verrührt, die mit Essig und Salz abgeschmeckt und durch Zugabe von Wasser auf die gewünschte Konsistenz gebracht wird.
Sonstiges

Zähflüssiges Ketchup wird nach ausgiebigem Schütteln des Behältnisses wieder dünnflüssiger – dieses nicht auf Ketchup beschränkte Phänomen wird wissenschaftlich als Thixotropie bezeichnet.

Im Jahr 1981 machte David Stockman, der unter US-Präsident Ronald Reagan für den Finanzhaushalt zuständige Experte, den Vorschlag, Ketchup als Gemüse zu deklarieren. Dies war als Teil von Reagans Plänen zu Etatkürzungen bei vom Staat finanzierten Schulspeisungen gedacht. Dadurch wäre es billiger geworden, die Anforderungen an den Anteil von Gemüse in den Schulspeisungen zu erfüllen. Dieser Vorschlag wurde verworfen und die entsprechende Gesetzesinitiative gestoppt.

Als der Vorsitzende des Rates für deutsche Rechtschreibung, Hans Zehetmair, im Jahr 2004 gefragt wurde, ob man das Wort Ketchup in Zukunft auch Ketschup schreiben dürfe, antwortete er, da er das Produkt nicht möge, habe er sich über das Wort Ketchup nie ereifert. Es sei „ein grässliches Wort für eine grässliche Sache“.[10]

Einzelnachweise

Andrew F. Smith: Pure Ketchup: A History of America’s National Condiment, 1996, ISBN 1570031398, S. 4 ff.
Andrew F. Smith: Pure Ketchup: A History of America’s National Condiment, 1996, ISBN 1570031398, S. 12 f.
Andrew F. Smith: Pure Ketchup: A History of America’s National Condiment, 1996, ISBN 1570031398, S. 14 ff.
Andrew F. Smith: Pure Ketchup: A History of America’s National Condiment, 1996, ISBN 1570031398, S. 43
J. Weck GMBH (Hrsg.): Koche auf Vorrat! Handbuch für die Frischhaltung aller Nahrungsmittel mit den Weck'schen Einrichtungen, 9. Auflage, Öflingen 1911, S. 84.
Sebastian Manz: Belgier lieben Ketchup aus Bremen. Die Firma Zeisner produzierte Deutschlands ersten Ketchup / Heute ist das Unternehmen international aktiv. In: Kurier am Sonntag, Rubrik Märkte & Macher, Bremen, 31. Juli 2011, S. 20.
Infodienst Landwirtschaft – Ernährung – Ländlicher Raum, abgerufen am 24. November 2009.
Mini-Partikel im Essen Rote Milch und Pizza Multi. Bei: sueddeutsche.de, 1. November 2006, abgerufen am 11. Juni 2012
Nanotechnologie Umweltschützer warnen vor Nano-Invasion in Lebensmitteln. Bei: spiegel.de, 11. März 2008, abgerufen am 11. Juni 2012
Axel Hacke: Und was mache ich jetzt? In: Der Tagesspiegel, 5. Dezember 2004, abgerufen am 24. November 2009.


-----------Kaynaklar ------

Wikipedia
tuhafbilgiler
gidagundemi
ipuclarim com

----Etiketler-----

Ketçapı kim buldu?, Ketchup,Tomatenmark,Ketçap,Salça ,domates,Domates Salçası, Ketçap Hakkında Bilgiler,Domates Hakkında Bilgiler,Salça Hakkında Bilgiler,,

   

   





Hafta Nedir? Hafta’yı kim buldu

Hafta, 7 günden oluşan zaman birimi. Farsça yedi manasına gelen haft/heft kelimesinden türetilmiştir. Türk lehçelerinden Tıva Türkçesinde Yedilik anlamında söyleyişlerine uygun olarak çedilik[1] diye söylenmektedir.

Haftanın günleri

tanımlanmıştır. Haftanın günlerinin adlandırılmasında çeşitli dillerde çeşitli kaynaklar kullanılmıştır. Bu kaynaklardan en yaygın kullanılanları ise dini ve nümerik adlandırma kaynaklarıdır.

Haftanın günleri yedi günden oluşup Türkçe'de aşağıdaki gibi isimlendirilmektedir.

   Pazartesi Pazar ertesi kelimeleri
   Salı Arapça üçüncü gün anlamında Sellase, Selase ثلاثة sözcüğünden gelir.
   Çarşamba Farsça-Süryanice dördüncü gün anlamında چهارشنبه (çıhar-şenbe)‎ kelimesinden gelir.
   Perşembe Farsça-Süryanice beşinci gün anlamındaki پنج‌شنبه (penc-şenbe)‎ kelimesinden gelir.
   Cuma Arapça, "جمع CM'A" "toplanmak" kökünden gelir.
   Cumartesi Cuma ertesi kelimelerinin birleşmesinden gelir.
   Pazar Pazar kelimesinden gelir.

Hafta’yı kim buldu

Hafta, birbirini takip eden yedi günden meydana gelen zaman parçasıdır. Farsçada yedi anlamına gelen hefte kelimesinden dilimize geçmiştir. Gün, ay ve yıl astronomik bir periyoda karşılık gelmekte fakat hafta astronomik bir periyoda karşılık gelmemektedir.

Hafta kavramının ilk defa ne zaman ve kimler tarafından kullanıldığı bilinmemekle birlikte, M.Ö. 10. yüzyılda Asurluların bu şekilde birbirini takip eden yedi günlük bir zaman parçası kullandığı anlaşılmıştır.

Haftanın tatil günü uygulamasında dini uygulamalar önemli olmuştur. İlk hafta tatili uygulaması İbraniler tarafından kullanılmaya başlanmış ve Hıristiyanlar tarafından da tasdik edilmiştir.

M.S. 321 yıllarında Roma İmparatoru Kostantin tarafından getirilen bir düzenle yedi günlük haftanın başlangıcı olarak Pazar günü kabul edilmiştir.

Hafta tatili Yahudilerce Cumartesi, Hıristiyanlarca Pazar, Müslümanlar nezdinde ise Cuma günü olarak kabul edilmiştir. Memleketimizde 1926 yılına kadar hafta tatili Cuma günüydü. Bu tarihte çıkarılan hafta tatili ile ilgili bir kanunla bu tatil Pazar olarak kabul edildi.


Süt Nedir? Süt ve Süt Ürünleri Hakkında Genel Bilgiler

SÜT NEDİR?

Süt, dişi memelilerin yavrularını beslemek için memelerinden gelen, besin değeri yüksek beyaz sıvıdır. Ayrıca bazı bitkilerin türlü organlarında bulunan beyaz renkte öz suya ve erkek balığın tohumuna da süt denir.

Süt, hayvanların meme bezlerinin bir sekresyonu olup, süt denildiğinde daha çok inek sütü anlaşılır. Şayet diğer hayvanlardan elde edilmiş ise hayvanların tür ismi ile birlikte kullanılır. Örneğin keçi sütü, koyun sütü gibi. Bütün memelilerde doğumu takiben süt sekresyonu gerçekleşir. Özellikle bebeklerin vazgeçilmez bir gıdası olarak bilinen süt, aynı zamanda yetişkinler için de en önemli gıdadır. Sütün kesin bileşimini vermek oldukça zordur. Çünkü sütün bileşimini etkileyen mevsim, beslenme koşulları, sağım şekli, sağım zamanı laktasyon periyodu, hayvanın türü, ırkı gibi pek çok faktör vardır. Süt, yağ, laktoz, protein, mineral madde ve sudan oluşan kompleks bir karışımdır.

Tarihi

MÖ 8000 yılına ait, Anadolu’da tapınak duvarlarında, evcilleştirilmiş, taşıma, süt ve et temini maksadıyla kullanılan sığırları gösteren çizimlere rastlanmıştır.

İnsanoğlu, 5000 yıldan beri süt içiyor. Bu konudaki ilk kanıtlar Dicle ve Fırat ırmakları arasında kurulan Sümer Uygarlığı'nın Ur kentinde bulunmuştur. Bir yaşam mucizesi diye nitelenebilecek kadar büyük besin değerine sahip olan sütün, insan yaşamındaki yeri insanlık tarihi kadar eskidir. MÖ 26. yüzyıla ait Babil kabartmalarında süt ve süt kesiği temalarının işlendiğini görüyoruz.

Yine MÖ 8. yüzyılda Homer'in yazılarında süt, süt kesiği ve peynirle ilgili anlatımlara rastlanır.

İncil'de de İbrahim Peygamber'in üç meleğe tatlı ve ekşi süt sunduğu anlatılır. MÖ 4. yüzyılda Antik Trakya ahalisi, yoğurt ya da yoğurt benzeri "prokiş" dedikleri bir çeşit ekşi süt üretiyorlardı. Süt işleme tekniklerini bugünkü Rusya, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine tanıtanların da Türkler, Moğollar ve diğer göçebe kavimler olduğu tahmin edilmektedir. Sütün yüzyıllardır sağlığa yararlı bir içecek olduğu söylenir.

Kaliforniya Universitesi'nden Doktor Cedric Garland'ın 20 yıllık bir araştırması, süt tüketen kişilerin daha sağlıklı bağırsaklara sahip olduğunu gösterdi. 20 yıl boyunca 2000 kişiyi inceleyen Garland, günde 2-3 bardak süt içen kişilerde bağırsak sorunlarına, hatta bağırsak kanserine pek rastlamadığını belirtti. Bu yüzden Garland, bağırsak kanserini önlemek için günde 2-3 bardak süt tüketilmesini öneriyor. Tıpkı diğer bilim insanları gibi, Garland da sütün içerdiği kalsiyum ve D vitamininden dolayı bu kadar yararlı olduğunu ileri sürüyor. 1987 yılında yapılan bir araştırmada, Avusturya'da bol miktarda bağırsak kanserine rastlanması dikkat çekti. Haftada en az 2-3 bardak süt tüketmeyen kişilerde, bağırsak kanserine yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu tespit edildi.

Uzmanlar, sütte bulunan kalsiyumun bağırsaklardaki, kansere yol açabilen fazla asitleri yok ettiğini ve böylece sindirim sisteminin sağlıklı bir şekilde çalıştığını belirtiyorlar. New York Kanser Araştırma Merkezi'nde kanser hastaları incelendi ve süt içen hastaların kanser hücrelerine bakıldığında, hücre gelişmelerinde yavaşlamaya rastlandı. Böylece, kalsiyumun kanser hücrelerini yavaşlattığı kanıtlanmış oldu. Bostonlu bilim insanları, fermente sütün içerdiği "Asidofilis" bakterisinin de bağırsak kanserine karşı etkili olduğunu söylüyorlar.

Yapılan araştırmalarda, bu bakterinin kanser üreten hücreleri yok ettiği ortaya çıktı. Japon araştırmacılar, her gün süt içerek mide kanserinden de uzak durulabileceğini savunuyorlar. Yapılan birçok uluslararası araştırmalarda, süt tüketen kişilerde akciğer kanserine de pek rastlanmadı. Johns Hopkins Üniversitesi araştırmacıları, süt içen kişilerde kronik bronşite pek rastlamadıklarını dile getirdiler. Uzmanlar sütün; sigara, alkol ve bol miktarda kahve gibi bağımlılık yapan maddeleri tüketen kişileri bile koruduğuna dikkat çektiler. Yapılan araştırmalarda 1-2 paket sigara içen ve süt tüketmeyen kişilerde, kronik bronşite yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu görüldü.

Bebeklik ve çocukluk döneminde süt tüketimi


Süt, insanların doğumlarından itibaren aldıkları ilk besindir. İlk günlerinde annelerinin sütüyle beslenen bebeklere, daha sonraları hem anne sütü hem de hayvani sütler verilir. Anne sütü, bebeklerin narin vücutlarını sağlamlaştırır, güçlendirir.

Çocukluk döneminin ilk birkaç yılının, bir çocuğun gelecekteki sağlıklılığı üzerinde hayati bir önemi vardır. Gıdalar ve gıdaların önemli besin öğeleri, kuvvetli kemik ve diş, sıkı kas ve sağlıklı doku oluşturmaya yardım eden maddelerdir.

Anne sütünden kesildikten sonra ekstra hayvani sütlerin tüketimi, çocukların ilerde laktoz intoleransı riskini arttırır. İnek sütü yüksek yağ ve kalori içeriği nedeniyle, eğer tüketiliyorsa, çok dikkat edilmesi ve olabildiğince azaltılması gerekir.

Ergenlik çağında besinlere ihtiyaç oldukça yüksektir. 12,5-15,5 yaş arasında erkek çocuklar daha hızlı büyürler ve yılda 10 cm’ye kadar boyları uzayabilir. Büyüme hızı kızlarda biraz daha azdır.

Gençlerde süt tüketimi


Gençler için sağlıklı bir beslenme düzeni, mümkün olduğunca besleyici değeri yüksek olan çeşitli gıdaları içermelidir. Ergenlik çağında kalsiyum ihtiyacı kemiklerin büyüme ve gelişmesine bağlı olarak özellikle çok yüksektir.

Küçük bir yaşta süt tüketimine başlamak kemiklerde kırık riskini azaltmadığı gibi bu riski arttırır.[1]

Yetişkinlerde süt tüketimi

Yetişkinlerin vücudu sütü sindirmeye uygun değildir. Erişkin yaşta süt, sindirim sistemini bozar. Çocuklarda olan fermentler ve enzimler (laktaz, kazein, vs.) yetişkinlerde yeterli miktarlarda yoktur. Bu durumda vücutta gaz birikimi ve yumuşak gaitaya, karın ağrılarına, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına ve hatta yaşlı kadınlarda şimdiye kadar bilindiğinin aksine kemik erimelerine sebep olur. Süt içende vücutta zararlı fermantasyonlar ve oksidasyonlar (zararlı kimyasal reaksiyonlar) yani Serbest radikaller oluşur. Serbest Radikaller erken yaşlanmaya sebep olurlar.[2]

Hayvansal süt ve süt ürünlerinin özellikle 20li yaşlarda tüketimi yaşlılık döneminde kalça kemiği kırığı/çatlağı riskini arttırdığı gözlenmiştir.[3]

Yaşlılık döneminde süt tüketimi

Süt ve süt ürünlerinin uyumluluğu, çeşitliliği ve besleyici olması, bu ürünleri yaşlılar için de değerli kılmaktadır.

Yaşlı kimselerin besin ihtiyaçları genellikle daha genç yetişkinlerin ihtiyaçları ile benzerdir ve vitamin D dışında 65 yaşın üzerindeki kişiler için spesifik bir tavsiye yoktur. Enerji alımı azaldığında, diğer besinlerin alımı da düşecektir ve yetersiz beslenme riski artacaktır. Çeşitli besinleri baz alan dengeli bir diyet önemlidir.

Süt ve süt ürünleri gıdalara ilgisini kaybeden kişiler için özellikle önemlidir. Süt çeşitli gıdalarda çeşitli pişirme şekilleri ile kullanılabilir. Soslarda, puddinglerde, kahvaltılarda veya soğuk ve sıcak içeceklerde kullanılabilir. Süt ve peynir besleyiciliği arttırmak için diğer gıdalara eklenebilir (çorbalar, püreler gibi). Süt ayrıca,geceleri tüketimi yapıldığı takdirde vücutta yağ yakımını sağlar. Bedenin uyurken de enerji sarf etmesine yardımcı olur.

Zararları

"Kemik erimesi vakaları en çok görülen ülkeler aynı zamanda süt tüketimi ve günlük kalsiyum tüketimi en fazla olan ülkelerdir. Kalsiyum tüketimi ile kemik sağlığı arasındaki bağ çok zayıftır, süt tüketimi ve kemik sağlığı arasında ise yok denilebilecek seviyededir." (Alıntı: Amy Lanou Ph.D., Physicians Committee for Responsible Medicine, Washington D.C.)
Diğer tüm hayvansal protein gibi, süt vücudun pH dengesini bozar ve asidik yapar. Bu vücutta zararlı asidin böbreklere ulaşmadan nötralize edilmesi için bir biyolojik reaksiyon başlatır. En hazır bulunan, asit nötralleştirici kalsiyum kayağı kemiklerdir. Vücudün temel amacı hayatta kalmak olduğu için böbrekleri ve idrar yollarını korumak için kemik yoğunluğundan fedakarlık edilir. Bu nedenle süt kalsiyum içerse de net kazanç negatif olacaktır.[4]
Günümüzde süt ineklerine süt üretimini arttırmak için genetiği değiştirilmiş büyüme hormonu (rBGH) verilir.Bu hormon içenlerin kanında insülin-büyüme faktörü 1 (IGF-1) oranını arttırır. Yüksek IGF-1 seviyeleri başta meme kanseri olmak üzere pek çok kanser türü ile ilişkilendirilmektedir.
Her canlının sütü özel olarak onun ihtiyaçlarına göre tasarlanmıştır. İnek sütü, insan sütünden 3 kat daha fazla protein içerir. Bu nedenle insanlar tarafından tüketimi halinde metabolizma bozukluklarına ve kemik sağlığına zararlara neden olacaktır.
Aynı şekilde inek sütü, insan sütüne göre çok daha fazla yağ içerir, ki bunu içen küçük bir buzağının ne kadar büyüdüğü göz önüne alınırsa bu fark daha iyi anlaşılacaktır. İnsanlar, insan harici bir hayvanın sütünü tüketmek için uygun bir metabolizmaya sahip değildirler.
Küçük bir yaşta süt tüketimine başlamak kemiklerde kırık riskini azaltmadığı gibi bu riski arttırır. 12 yıllık Harvard Nurses' Health Study verilerine göre kalsiyum ihtiyaçlarının büyük kısmını süt ve süt ürünlerinden karşılayan kişilerde, nadiren süt tüketenlere göre daha çok kemik kırığı vakası gözlemlenmiştir. Bu geniş çalışma 34-54 yaş aralığındaki 77.761 kadın üzerinde yapılmıştır.

Homojenize süt

Homojenizasyon: Sütün, delikleri mikron ölçülerinde olan süzgeçlerden tonlarca basınçla geçirilmesidir. Böylece süt içerisinde yağ kürecikleri parçalanarak, kaymak oluşumu yani süt yağının sütün yüzeyinde birikmesi engellenir.

SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ TÜKETMENİN ÖNEMİ NEDİR?

İnsan yaşamının her evresinde gerekli olan süt, C vitamini ve demir dışında makro ve mikro besin öğeleri için iyi bir kaynaktır. Özellikle çocukluk, gebelik-emziklilik ve yaşlılık dönemlerinde kemik sağlığı açısından oldukça önemli olduğu bilinmektedir. Süt ve süt ürünlerine özellikle kalsiyum ve fosfor başta olmak üzere bazı önemli mineraller, protein ve riboflavin gibi bazı B grubu vitaminlerin kaynağı olarak bakıldığında halk sağlığı açısından önemli bir besin grubu olduğu hemen anlaşılacaktır.

Süt proteini iyi kaliteli olup, vücutta kullanım oranı % 90'dır. Süt proteinlerinin vücutta bilinen büyüme-gelişmeye katkısı, doku farklılaşmalarındaki etkinliğinin yanı sıra; kalsiyum emilimi ve immün fonksiyonlar üzerine olumlu etkilerinin olduğu, kan basıncını ve kanser riskini azalttığı, vücut ağırlığının kontrolünde etkin olduğu, diş çürüklerine karşı koruyucu olduğu bilinmektedir.

Süt karbonhidratı olan laktoz, süt enerjisinin kaynağıdır. Laktoz, beyin ve sinir hücrelerinin oluşumunda, bağırsak hareketlerini düzenlemede yardımcıdır. Uygun ortam (pH) sağlayarak faydalı bağırsak bakterilerini geliştirir. Süt içme alışkanlığı olmayanlarda hafif mide bulantısı, karında gaz, midede ekşime ve hafif ishal görülebilir. Bu bulgular süt içmeye devam ettikçe geçer.

Süt yağı, süt enerjisinin bir diğer kaynağıdır. Yağda eriyen vitaminlerin (A, E, D, K) emilimini sağlar. Özel durumlarda ve yetişkinlik çağında yarım yağlı ya da yağsız süt de tüketilebilir. Süt yağında bulunan yağ asitlerinin, özellikle çocukların sinir sistemi ve entelektüel kapasitelerinin gelişimini sağlayan bir değişken olduğu bildirilmiştir.

Süt, minerallerden (kalsiyum, fosfor, iyot, sodyum, magnezyum) zengindir. Süt, hiç bir besinde olmadığı kadar fazla ve kullanılabilirliği yüksek kalsiyum mineralini içerir. Kalsiyum, fosfor ve magnezyum kemik dokusunun temel bileşenidir. Çocukluktan 20-25 beş yaşına kadar dengeli beslenme ile kemik mineral dokusu artar. Yaşlılıkta ise hareketsizlik ve hormonal dengenin değişimine bağlı olarak kemik mineral dokusu azalır. Kalsiyum, fosfor ve protein içeriği zengin olan süt, çocukluk ve gençlikte kemik dokusunun gelişimini sağlar, yaşlılıkta ise kaybı azaltır. Süt proteini, kalsiyum emilimini arttırdığı gibi, kemik dokusu hücrelerinin oluşumunu sağlar. Süt karbonhidratı olan laktoz da ince bağırsaklardan kalsiyum emilimini arttıran önemli bir faktördür.

Süt, büyüme ve gelişmeyi, besin ögelerinin vücutta elverişli kullanılmasını, sinir sisteminin fonksiyonlarının yerine getirilmesini, vücut direncinin gelişmesini ve kan yapımında fonksiyonu olan çok sayıda vitaminleri içerir. Riboflavin (B2 vitamini), B12, A vitamini, B6, B1, niasin ve folik asit sütte yeterli miktarda bulanan vitaminlerdir. Sütün bileşiminde yer alan başta vitaminler ısı ve ışık gibi birçok fiziksel ve kimyasal etkiye karşı son derece duyarlıdırlar. Sütün işlenmesi sırasında özellikle ısı ile muamele ve taşınma sırasında ultraviyole ışınlara maruz kalmaları ile besin ögelerinde oluşan kayıplar sağlık açısından istenilmeyen bir durumdur.

Süt ve süt ürünleri tüketiminin arttırılması, yeterli ve dengeli besin öğesi ve enerji alınımının sağlanması açısından sağlık profesyonelleri tarafından önerilmektedir. Dünya geneline bakıldığında her ülke için farklı miktarlarda süt ve süt ürünleri tüketimi söz konusudur. Ülkemizde ise süt içme alışkanlığının çok az olduğu dikkatleri çekmektedir. 1974 Türkiye Ulusal Beslenme Araştırması sonuçlarına göre süt–yoğurt tüketimi kişi başına günlük 78,7 gram iken, 1984 yılı araştırmasında 69 grama düşmüştür.

Sütün besin öğesi içeriği elde edildiği hayvan türüne göre farklılık göstermektedir. Ortalama %88'i su olan inek sütü 100'den fazla farklı bileşen içermektedir. Süt ve süt ürünleri; protein, kalsiyum, fosfor, A vitamini, bazı B vitaminleri (özellikle riboflavin, B12 ) için iyi bir kaynaktır.

Sağlıklı bireylerin yeterli ve dengeli beslenmesi için tüketilmesi önerilen süt miktarı yaş, cinsiyet ve fizyolojik duruma (büyüme ve gelişme dönemi, gebelik, emziklilik, yaşlılık) göre değişiklik göstermektedir. Ulusal Süt ve Süt Ürünleri Konseyi'nin yayınladığı Beslenme Rehberi'nde 2-4 (400-800 ml) porsiyon ve Türkiye'ye Özgü Beslenme Rehberi'nde yetişkin bireylerin 2 porsiyon [bir porsiyon: bir orta boy su bardağı (200 ml)], çocuklar, adölesan dönemi gençler, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 3-4 (600-800 ml) porsiyon tüketmeleri önerilmektedir.

İnsan beslenmesinde mükemmel bir gıda olarak nitelendirilen sütten elde edilen başta peynir, yoğurt, tereyağ, dondurma olmak üzere süt ürünleri de vazgeçilmez gıdalardır.

Tereyağı fazla miktarda yağ içermesi nedeniyle enerji kaynağı olduğu gibi, sindirilme oranı da yüksektir. Ayrıca vit A içerir.

Peynir, yine en önemli protein, yağ, kalsiyum, fosfor ve vit A kaynağıdır.

Dondurma, lezzetli ve kolay sindirilebilir bir ürün olmasının yanında, protein, kalsiyum, fosfor ve vit B1 içerir. Fazla miktarda yağ içerdiğinden aynı zamanda vit A kaynağıdır.

Yoğurt, sindirimi kolay, beslenme değeri yüksek, doğal bağırsak florasının oluşmasına yardımcı, her gün diyette bulunması gerekli en önemli süt ürünüdür.

Yine kefir, asidofiluslu süt, krema gibi süt ürünleri de beslenme ve sağlık açısından önemli süt ürünleridir.

Bu özellikleri nedeniyle süt, sağlığın korunarak devamını sağlayan önemli bir besindir. Ancak sütçok sayıda ve önemli fonksiyonları olan besin öğelerini yapısında bulundurması nedeniyle, tüketilmesi gereken sütün mikroorganizmalar açısından da önemli bir besin olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Süt, insanda hastalığa neden olabilen zararlı mikroorganizmaların üremesi için elverişli bir besi yeridir. Brusella (yavru atar hastalığı), tüberküloz, tifo, paratifo, şap, şarbon, sarılık gibi hastalık etkenleri çiğ sütten insana geçebilen hastalıklardır. Sağımdan tüketiciye ulaşıncaya kadar açıkta kalan süte, süt sağıcısından, kaplardan, hayvan memesinden (kan, irin, kıl vb.) ve çevreden (toz, toprak, haşarat ve gübre atıkları) de bulaşanlar geçebilmektedir.

BİR BARDAK SÜT NE KADAR İHTİYACIMIZI KARŞILAR?

Bir bardak süt 6 yaşında bir çocuğun ihtiyacı olan;

Proteinin %35'ini,Enerjinin %6'sını;

Kalsiyumun %52'sini, Potasyumun %30'unu, Magnezyumun %18'ini, Fosforun %55'ini, Çinkonun %12'sini, İyotun %30'unu;

A vitaminin %9'unu, B1 vitaminin %11'ini, B2 vitaminin %44'ünü, B6 vitaminin %13'ünü, B12 vitaminin %98'ini, Folatın %12'sini, Niasinin %16'sını karşılar.

PASTÖRİZE ve UZUN ÖMÜRLÜ SÜT FAYDALI MIDIR?

İşlenmiş içme sütleri, fabrikalarda süzülme, yabancı maddelerden temizlenme, istenmeyen kokuların alınması (deoderizasyon), standardizasyon ve homojenizasyon işlemlerinden geçmektedir.

Pastörize sütler, kaynama derecesinin altında belli bir sıcaklıkta, sütün doğal niteliklerinde değişiklikler oluşturmadan, hastalık yapan etmenlerinden tamamen, diğer etmenlerden de çoğunlukla arınmış bir içme sütü çeşididir. Soğukta muhafaza edilmek şartıyla dayanma süreleri beş gündür.

Uzun ömürlü sütler, tüketici tarafından sterilize, kutu ve UHT olarak da tanımlanırlar. Tüketicilerin bir kısmı, uzun ömürlü süte (UHT), işlem esnasında dayanıklılığı sağlamak amacı ile antibiyotik, antiseptik maddelerin katıldığına inanmaktadır. Bu kesinlikle doğru olmayıp hiçbir bilimsel geçerliliği de yoktur. Uygulanan ısıl işlem gereği; işletmeye kabul edilen süt, özel bir teknolojik işlemle 135-150○C de 2-4 saniye tutulmakta ve arkasından derhal 20○C ye soğutma uygulanmaktadır. Böylece sütün bozulmasına neden olan ve hastalık yapan etkenlerin tümü imha edilmiş olur. Bu işlem sonrası süt, steril ortamda, steril ambalaj malzemesi ile ambalajlanmaktadır. Görüleceği gibi, bu işlem esnasında süte ilave hiçbir madde eklenmesine ihtiyaç olmadığı gibi eklenecek maddeler de maliyeti artıran bir faktör olacaktır.

Bu sütler, aseptik şartlarda doldurulan karton kutularda piyasaya arz edilir. Teknolojisi gereği, soğuk zincire gerek kalmadan, dört aya kadar dayanır ve kesinlikle katkı maddesi içermez.

İşlenmiş içme sütlerini tüketirken şunlara dikkat edilmelidir:

İşlenmiş içme sütleri, evlerde kaynatılmamalıdır.

Pastörize sütler, tüketilene kadar mutlaka buzdolabında muhafaza edilmelidir.

Uzun ömürlü sütler, açıldıktan sonra tüketilene kadar mutlaka buzdolabında muhafaza edilmelidir.

İşlenmiş içme sütleri, dayanıklılığını azaltmamak için, kaplara boşaltılıp muhafaza edilmemelidir.

İşlenmiş sütleri satın alırken, üretim ve son kullanma tarihlerine kesinlikle dikkat edilmelidir.

SOKAK SÜTÜ İÇMEK TEHLİKELİ Mİ?


Sokak sütü, gelişmiş ülkelerde çoktan unutulan ancak ülkemizde hâlâ yaygın olan bir tüketim şeklidir.

Süt, mikroorganizmalar için uygun ortam olduğundan, çok kısa bir süre içinde bozulabilmekte ve sağlığımız için tehlikeli olabilmektedir. Bu nedenle ambalajsız olarak tüketime sunulan sokak sütlerinin dayanma sürelerinin artırılması amacıyla süte karbonat, soda gibi maddeler katılabilmekte, hatta yağı alınıp yerine su konularak besin öğelerinde de hile yapılabilmektedir.

Çiğ olarak tüketime sunulan sokak sütlerinde, soğuk zincir sağlanamadığından, tüketiciye ulaşana kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükü artmakta, bu da ısı ile yok edilemeyen toksinlerin oluşumuna yol açmaktadır.

Tüketici, aldığı sokak sütlerinde kontrollü bir ısıtma sağlayamadığından, kaynatma ile sütün besin değerinde önemli bir azalmaya ve sütün doğal tadının değişmesine neden olmaktadır.

Tüketicinin önemli bir kısmı sokak sütünü saf, taze ve doğal olduğu yanılgısıyla tercih etmektedir. Oysa sokak sütleri denetimden uzaktır; su, nişasta vb. maddeler eklenerek, besin değeri azaltılmış olabilir ve her türlü mikroorganizmayı içerebilmektedir.

UHT SÜT ve PASTÖRİZE SÜT KULLANMAYIN DENİLİYOR. BU DOĞRU MU?

Bu yanlış bir bilgidir. Pastorize ve uzun ömürlü sütler maksimum hijyen koşullarında üretilen ve sürekli olarak analiz edilen ürünlerdir. Hastalıkların önlenmesi, temiz süt kullanmakla mümkündür. Süt alınırken, pastörize ya da steril edilmiş (uzun ömürlü süt) süt tercih edilmelidir. Günlük sütler, kutu ya da şişe pastörize edilmişlerdir. Oysa sokak sütlerinin herhangi bir denetimi söz konusu değildir. Avrupa ülkeleri açık süt satışını biz henüz işlenmiş ve paketlenmiş sütle tanışmadan çok önce yasaklamışken, ülkemizde yapılan tüketici araştırmalarına göre ev hanımlarının önemli bir kısmının sokak sütü tükettiği tespit edilmiştir. Bu gruptaki tüketicilerin çoğunluğu, sokak sütünün su ve diğer katkı maddeleri içerdiğini bilmelerine rağmen tercihlerini sürdürmektedir. 1997 yılında yapılan bir tüketici araştırmasına göre, uzun ömürlü süt (UHT) kullanıcılarının % 64'ünün, uzun ömürlü sütün katkı maddesi içerdiğine inandığı, bu rakamın sokak sütü kullanıcılarında %78'e çıktığı saptanmıştır. Oysa uzun ömürlü sütte katkı maddesi bulunduğu inanışı doğru değildir.

SÜTLER NASIL SAKLANMALI?


Pastörize edilen sütler buzdolabında 4-5°C de yazın bir gün, kışın 2-3 gün saklanır. Oda ısısında süt saklanmaz.Uzun ömürlü süt (UHT) ise, kutunun açılmaması koşuluyla, oda sıcaklığında 4 ay tazeliğini korur.

Çocuklara yönelik bazı sütlü ürünlerin, çocukların sağlığına zarar verdiği yönünde, özellikle internette yayınlanan bilgiler doğru mudur?

Bu iddialar tamamen asılsızdır. Aksine bu ürünler çocukların sağlıklı gelişimini desteklemesi amacıyla birçok araştırma ve kontrollerle geliştirilmekte ve çocukların gelişimleri için ihtiyaçları doğrultusunda kalsiyum ve D vitamini ile zenginleştirilerek sağlıklı kemik gelişimlerine destek olmaktadır.

Diyet sütlerin besin değeri daha mı azdır?

Hayır değildir. Diyet sütlerde yağ gibi besin öğelerinin miktarı azaltıldığı için daha düşük kalorilidir.

Hayvanların aldığı hormonlu yemler sütü etkiler mi?

Evet etkiler. Fakat Türkiye ve AB'de hormon kullanımı yasaktır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Kalıntı İzleme Sistemi kapsamında düzenli olarak yemden numuneler alınarak analizler yapılmakta, hayvan yemlerinde hormon kullanılıp kullanılmadığı kontrol edilmektedir.

Homojenizasyon işlemi neden uygulanır?

Homojenizasyon yapmadan kapalı süt ürünleri üretmek mümkün değildir. Bu işlem aynı kıvamda süt sağlar ve yağ parçacıkları çok küçüldüğü için sindirimi de kolaydır.

Homojenizasyon işlemi sütün yapısını bozar mı?

Hayır bozmaz. Homojenizasyon ile sütün yapısında ve besin değerinde olumsuz herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Sadece sütün yapısındaki yağ parçacıkları çok küçük parçacıklara ayrılır.

İnternette sütün insan sağlığına yararı olmadığına ilişkin yazılar var. Bunlar doğru mu?

Bu iddia kesinlikle doğru değildir. Kalsiyum emilimi en kolay sütten yapılır. Süt ile günlük kalsiyum ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanabilir. Sütte ayrıca çeşitli proteinler, B2 ve B12 gibi çok önemli vitaminler vardır.

Laktik asit insan sağlığına zararlı mıdır?

Hayır değildir. Süt asiti olarak da bilinir. Her insanın vücudunda oluşan tabii bir organik bileşiktir.

PASTÖRİZE ve UZUN ÖMÜRLÜ SÜTLER KATKI MADDESİ İÇERİR Mİ?

Hayır içermez. Tüketicilerin bir kısmı, uzun ömürlü süte (UHT), işlem esnasında dayanıklılığı sağlamak amacı ile antibiyotik, antiseptik maddelerin katıldığına inanmaktadır. Bu kesinlikle doğru olmayıp hiçbir bilimsel geçerliliği de yoktur. Uygulanan ısıl işlem gereği, işletmeye kabul edilen süt, özel bir teknolojik işlemle 135-150○C de 2-4 saniye tutulmakta ve arkasından derhal 20○C ye soğutma uygulanmaktadır. Böylece sütün bozulmasına neden olan ve hastalık yapan etkenlerin tümü imha edilmiş olur. Bu işlem sonrası süt, steril ortamda, steril ambalaj malzemesi ile ambalajlanmaktadır. Görüleceği gibi, bu işlem esnasında süte ilave hiçbir madde eklenmesine ihtiyaç olmadığı gibi eklenecek maddeler de maliyeti artıran bir faktör olacaktır.

RAFLARDAKİ SÜT VE YOĞURTLARDA MİKROORGANİZMALAR ÜRER Mİ? ÜRÜNLER NASIL TAZE KALIR?

Süt ve yoğurt fabrikalarında ürünler tamamen hava ile temas etmeyen ortamlarda üretilmektedir. Havasız ortam, hava ve oksijen ile çoğalan mikroorganizmaların yaşamasına imkân vermemektedir. Saklama koşullarına uyulduğu takdirde raf ömrü boyunca ürünler tazeliğini korur.

SÜT, UHT İŞLEMİNDE VİTAMİNLERİ KAYBEDER Mİ?

Süt, pastörize edilmesi ve UHT işlemi sırasında yüksek sıcaklığa maruz kaldığı için içindeki vitaminleri kaybeder inanışı yanlış. Süt pastörize işlemi sırasında sadece birkaç saniye yüksek ısıya maruz kalmakta ve bu sayede içindeki mikroplar ölmekte ancak vitaminler korunmaktadır. Türkiye'de hâlâ sokak sütü tüketilmektedir. Bu sokak sütleri çiğ olarak tüketilirse ölümle sonuçlanabilecek hastalıkları taşımaktadır. Sokak sütü tüketenler, sütü uzun bir süre kaynatmaktadır. Vitaminler asıl işte o zaman kaybedilmektedir.

SÜT ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Süt ve süt ürünleri her gün tüketilen veya tüketilmesi gereken gıdalardır. Ancak bu ürünleri gerek satın alırken gerekse evlerimizde kullanırken dikkat etmemiz gereken bazı önemli noktalar vardır.

Süt ve süt ürünleri satın alınırken orijinal ambalajlı olanlar tercih edilmelidir. Açıkta satılan peynirler, dondurmalar, tereyağı hijyenik koşullarda üretilmediği gibi bazı insan sağlığına zararlı hastalık yapıcı mikroorganizmaları içerebilir. Örneğin çiğ sütten yapılan bu ürünlerde Brusella, Salmonella gibi insan sağlığını önemli derecede tehdit eden mikroorganizmalar olabilir.

Sokakta satılan çiğ sütler alınmamalıdır. Ambalajsız olarak satılan bu sütlere dayanma süresini uzatmak amacıyla karbonat, soda gibi maddeler katılmış olabilir. Hatta yağı alınıp su katılarak da hile yapılmış olabilir. Bu sütler tüketiciye ulaşana kadar soğuk zincir sağlanamadığından mikroorganizma yükü artabilir. Yine evlerde kontrollü ısıtma yapılamadığı için ve hatta kaynatıldığı için sütte vit B1, B6, B12, folik asit, vit C kaybı, renk ve lezzet değişiklikleri olur. Bu nedenlerle her zaman orijinal ambalajlı pastörize veya uzun ömürlü (UHT) sütler alınmalıdır.

Süt ürünleri satın alınırken, soğukta muhafaza edildiğinden emin olunmalıdır.

Ambalajında herhangi bir sızıntı veya başka bir hasar olmamalıdır.

İmal tarihi ve son kullanma tarihine bakılarak satın alınmalı, son kullanma tarihi geçen ürün tüketilmemelidir.

Birkaç gün içerisinde tüketilecek miktarda alınmalıdır.

Süt ve süt ürünleri satın alındıktan sonra en kısa sürede buzdolabına konmalı ve orada muhafaza edilmelidir.

Üretici firmanın Çalışma İzni veya İşletme Onay belgesinin olmasına dikkat edilmelidir.

SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ EVDE MUHAFAZASI ve KULLANIMI NASIL OLMALI?

Süt ve süt ürünleri buzdolabı koşullarında 0-4 C de muhafaza edilmelidir.

Buzdolabında muhafaza ederken kapalı bir kapta veya orijinal ambalajında muhafaza edilmelidir.

Derin dondurucuda muhafaza edilmemelidir.

Oda sıcaklığında uzun süre bekletilmemelidir.

Pastörize veya UHT sütlerin evlerde tekrar kaynatılmasına gerek yoktur. İstenirse 45-50°C ye kadar ısıtılabilir.

Özellikle tereyağı, yüksek sıcaklık, hava ve ışıktan daha çabuk etkilenir ve bozulur. Bu nedenle muhafaza şartlarına dikkat etmek gerekir.

İNEK SÜTÜNE KARŞI İNTOLERANSI OLAN KEÇİ SÜTÜ KULLANILABİLİR Mİ?


Keçi sütü genellikle inek sütü proteinlerine alerjisi olan insanlara bir çözüm olarak gösterilir. Ne yazık ki bu her zaman geçerli değildir. Keçi sütünün inek sütünden daha iyi tolere edilip edilmediği, alerjiye neden olan proteinin tipine bağlıdır. Pek çok insanda inek sütüne karşı gösterilen alerjik reaksiyonun nedeni b-lactoglobulin diye bilinen bir protein çeşididir. Bununla birlikte bu protein keçi sütünde de bulunmaktadır ve bu nedenle keçi sütü bu proteine alerjisi olan kişilere alternatif olamaz.

Keçi sütünü inek sütünün alternatifi olarak da olsa tüketmek faydalıdır. Bunu doktorunuz veya diyetisyeninizin gözetiminde tüketmeniz, oluşabilecek herhangi bir semptomun hayati risk taşıması açısından önemlidir. Bu durum bir yaşın üzerindeki çocuklar için de geçerlidir. Bu alternatif tüketim, önemli bir protein ve kalsiyum kaynağını diyetimize ekleyecektir.

UHT İŞLEMİ SONUCUNDA SÜTÜN İÇERDİĞİ BESİN MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK OLUYOR MU?

Sütün içerdiği proteinlerin % 80'i kazeindir ve kazein üzerinde UHT işleminin hiçbir etkisi yoktur. Geri kalan %20 oranındaki protein ise, serum proteini, yani kesilmiş süt suyu proteinidir. Ancak serum proteinlerinin doğal yapısındaki kayıp, proteinin fiziksel durumunda meydana gelir; yani suda çözünürlük özelliğini kaybeder. Bu ise, besin değerinden bir kayıp anlamına gelmez, tersine sindirimi kolaylaştırır.

SÜT NASIL İÇİLMELİ? AMBALAJLI SÜT ISITILIP İÇİLEBİLİR Mİ? ISITILIRSA BESİN DEĞERİ DÜŞER Mİ?

Isıtmak istiyorsanız 30-35°C de ısıtabilirsiniz (kaynatma değil). Eğer ısıtma işlemini kaynatmaya dönüştürmüyorsanız ve buzdolabında çıkarıp kısık ateşte 1- 2 dakika tutuyorsanız, besin öğelerindeki kayıplar oldukça sınırlı olacaktır. Ancak UHT süt de pastörize süt de hiç bir ısıl işlem uygulanmadan tüketilebilir.

UZUN ÖMÜRLÜ SÜT KATKI MADDESİ İÇERİYOR MU?

UHT Uzun Ömürlü Süt'ün katkı maddesi içerdiği yaygın bir yanlış inanış. UHT süt hiç bir katkı maddesi içermeksizin, UHT ve aseptik ambalajlama teknolojisi ile Uzun Ömürlü hale geliyor. UHT teknolojisinde süt çok kısa bir süre yüksek ısıda tutularak içindeki zararlı mikroorganizmalardan arındırılıyor.

Aseptik ambalaj, hava ve ışık gibi dış etkenlerin süte ulaşmasını engelliyor ve böylelikle sütün içinde yüksek ısıya dayanıklı ancak uyku halindeki sporların üremesi önleniyor. Sonuç olarak sütün dört ay süresince oda sıcaklığında tazeliğini koruması sağlanıyor.

SÜTÜN EN FAYDALI TÜKETİMİ NASIL OLMALI?

İnsan yaşamının her evresinde gerekli olan süt, C vitamini ve demir dışında makro ve mikro besin öğeleri için iyi bir kaynaktır. Özellikle çocukluk, gebelik-emziklilik ve yaşlılık dönemlerinde kemik sağlığı açısından oldukça önemli olduğu bilinmektedir. Süt ve süt ürünlerine özellikle kalsiyum ve fosfor başta olmak üzere bazı önemli mineraller, protein ve riboflavin gibi bazı B grubu vitaminlerin kaynağı olarak bakıldığında halk sağlığı açısından önemli bir besin grubu olduğu hemen anlaşılacaktır. Süt proteinlerinin vücutta bilinen büyüme-gelişmeye katkısı, doku farklılaşmalarındaki etkinliğinin yanı sıra; kalsiyum emilimi ve immün fonksiyonlar üzerine olumlu etkilerinin olduğu, kan basıncını ve kanser riskini azalttığı, vücut ağırlığının kontrolünde etkin olduğu, diş çürüklerine karşı koruyucu olduğu bilinmektedir.

Süt ve süt ürünleri tüketiminin arttırılması, yeterli ve dengeli besin öğesi ve enerji alınımının sağlanması açısından sağlık profesyonelleri tarafından önerilmektedir. Dünya geneline bakıldığında her ülke için farklı miktarlarda süt ve süt ürünleri tüketimi söz konusudur. Ülkemizde ise süt içme alışkanlığının çok az olduğu dikkatleri çekmektedir. 1974 Türkiye Ulusal Beslenme Araştırması sonuçlarına göre süt–yoğurt tüketimi kişi başına günlük 78,7 gram iken, 1984 yılı araştırmasında 69 grama düşmüştür.

Sütün bileşiminde yer alan başta vitaminler olmak üzere besin öğeleri, hayati fonksiyonlarda önemli görevlere sahip olup, ısı ve ışık gibi birçok fiziksel ve kimyasal etkiye karşı son derece duyarlıdırlar. Sütün işlenmesi sırasında özellikle ısı ile muamele ve taşınma sırasında ultraviyole ışınlara maruz kalmaları ile besin ögelerinde oluşan kayıplar sağlık açısından istenilmeyen bir durumdur.

Sütün besin ögesi içeriği elde edildiği hayvan türüne göre farklılık göstermektedir. Ortalama %88'i su olan inek sütü 100'den fazla farklı bileşen içermektedir. Süt ve süt ürünleri; protein, kalsiyum, fosfor, A vitamini, bazı B vitaminleri (özellikle riboflavin, B12 ) için iyi bir kaynaktır.

Sağlıklı bireylerin yeterli ve dengeli beslenmesi için tüketilmesi önerilen süt miktarı yaş, cinsiyet ve fizyolojik duruma (büyüme ve gelişme dönemi, gebelik, emziklilik, yaşlılık) göre değişiklik göstermektedir. Ulusal Süt ve Süt Ürünleri Konseyi'nin yayınladığı Beslenme Rehberi'nde 2-4 (400-800 ml) porsiyon ve Türkiye'ye Özgü Beslenme Rehberi'nde yetişkin bireylerin 2 porsiyon [bir porsiyon: bir orta boy su bardağı (200 ml)], çocuklar, adölesan dönemi gençler, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 3-4 (600-800 ml) porsiyon tüketmeleri önerilmektedir.

İnsan beslenmesinde mükemmel bir gıda olarak nitelendirilen sütten elde edilen başta peynir, yoğurt, tereyağ, dondurma olmak üzere süt ürünleri de vazgeçilmez gıdalardır.

Tereyağı fazla miktarda yağ içermesi nedeniyle enerji kaynağı olduğu gibi, sindirilme oranı da yüksektir. Ayrıca vit A içerir.

Peynir, yine en önemli protein, yağ, kalsiyum, fosfor ve vit A kaynağıdır.

Dondurma, lezzetli ve kolay sindirilebilir bir ürün olmasının yanında, protein, kalsiyum, fosfor ve vit B1 içerir. Fazla miktarda yağ içerdiğinden aynı zamanda vit A kaynağıdır.

Yoğurt, sindirimi kolay, beslenme değeri yüksek, doğal bağırsak florasının oluşmasına yardımcı, her gün diyette bulunması gerekli en önemli süt ürünüdür.

Yine kefir, asidofiluslu süt, krema gibi süt ürünleri de beslenme ve sağlık açısından önemli süt ürünleridir.

Süt ve süt ürünleri her gün tüketilen veya tüketilmesi gereken gıdalardır. Ancak bu ürünleri gerek satın alırken, gerekse evlerimizde kullanırken dikkat etmemiz gereken bazı önemli noktalar vardır.

Süt ve süt ürünleri satın alınırken, orijinal ambalajlı olanlar tercih edilmelidir. Açıkta satılan peynirler, dondurmalar, tereyağı hijyenik koşullarda üretilmediği gibi bazı insan sağlığına zararlı hastalık yapıcı mikroorganizmaları içerebilir. Örneğin çiğ sütten yapılan bu ürünlerde Brusella, Salmonella gibi insan sağlığını önemli derecede tehdit eden mikroorganizmalar olabilir.

Sokakta satılan çiğ sütler alınmamalıdır. Ambalajsız olarak satılan bu sütlere dayanma süresini uzatmak amacıyla karbonat, soda gibi maddeler katılmış olabilir. Hatta yağı alınıp su katılarak da hile yapılmış olabilir. Bu sütler tüketiciye ulaşana kadar soğuk zincir sağlanamadığından mikroorganizma yükü artabilir. Yine evlerde kontrollü ısıtma yapılamadığı için ve hatta kaynatıldığı için sütte vit B1, B6, B12, folik asit, vit C kaybı, renk ve lezzet değişiklikleri olur. Bu nedenlerle her zaman orijinal ambalajlı pastörize veya uzun ömürlü (UHT) sütler alınmalıdır.

Süt ürünleri satın alınırken, soğukta muhafaza edildiğinden emin olunmalıdır.

Ambalajında herhangi bir sızıntı veya başka bir hasar olmamalıdır.

İmal tarihi ve son kullanma tarihine bakılarak satın alınmalı, son kullanma tarihi geçen ürün tüketilmemelidir.

Süt ve süt ürünleri satın alındıktan sonra en kısa sürede buzdolabına konmalı ve orada muhafaza edilmelidir.

GÜNLÜK SATILAN ŞİŞE SÜTLER Mİ YOKSA DİĞER SÜTLER Mİ DAHA FAYDALIDIR?

Pastörize sütler veya günlük satılan şişe sütler, kaynama derecesinin altında genellikle sütün 72-80°Cde 14-16 saniye süreyle ısıya tabii tutulması ile elde edilir. Böylece süt, doğal niteliklerinde değişiklikler oluşturmadan, hastalık yapan etmenlerinden tamamen, diğer etmenlerden de çoğunlukla arındırılmış olur. Bu işlemde canlı bakteriler tamamen yok olmaz.Soğukta muhafaza edilmek şartıyla dayanma süreleri beş gündür.

Uzun ömürlü sütler veya raftaki sütler ise tüketici tarafından sterilize, kutu ve UHT olarak da tanımlanırlar. Özel bir teknolojik işlemle 135-150°Cderecede 2-4 saniye süreyle tutularak içlerinde sütün bozulmasına neden olan ve hastalık yapan etkenlerin tümü imha edilir. UHT uzun ömürlü sütün dayanma süresi 4 aydır.

Her iki süt de, dayanma süreleri içinde sağlıkla tüketilebilecek bir gıda maddesidir.

AÇIK SÜTTE NELER DİKKAT EDİLMELİ?

Sokak sütü, gelişmiş ülkelerde çoktan unutulan ancak ülkemizde hâlâ yaygın olan bir tüketim şeklidir. Süt, mikroorganizmalar için uygun ortam olduğundan çok kısa bir süre içinde bozulabilmekte ve sağlığımız için tehlikeli olabilmektedir. Bu nedenle ambalajsız olarak tüketime sunulan sokak sütlerinin dayanma sürelerinin arttırılması amacıyla süte karbonat, soda gibi maddeler katılabilmekte, hatta yağı alınıp yerine su konularak besin öğelerinde de hile yapılabilmektedir.

Çiğ olarak tüketime sunulan sokak sütlerinde soğuk zincir sağlanamadığından tüketiciye ulaşana kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükü artmakta, bu da ısı ile yok edilemeyen toksinlerin oluşumuna yol açmaktadır. Hatta sokak sütleri brusella ve tüberküloz gibi hayvandan insana geçen bulaşıcı hastalıkları taşıyabilmektedir. Tüketici, aldığı sokak sütlerinde kontrollü bir ısıtma sağlayamadığından kaynatma ile sütün besin değerinde önemli bir azalmaya ve sütün doğal tadının değişmesine neden olmaktadır.

UHT SÜT NEDİR?


UHT, İngilizce Ultra High Temperature (Ultra Yüksek Isı) sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Modern bir UHT tesisinde süt, kapalı bir sistemde dolaşarak ön ısıtma, yüksek ısı işlemi, homojenizasyon, soğutma ve aseptik olarak paketlenme aşamalarından geçiyor. 2 ile 4 saniye süre ile 135-150°C de ısıtılan süt hızla oda sıcaklığına soğutuluyor. UHT sütün dolumu, her türlü dış etkiye kapalı sistemlerde gerçekleştiriliyor. Bu sayede sütün içindeki sağlığa zararlı ve de sütü bozabilecek olan her türlü mikroorganizma yok ediliyor.

Bu işlemin ardından süt yine aseptik (mikroorganizmalardan arındırılmış) kapalı bir ortamda aseptik ambalajlara dolduruluyor. Bu işlem tamamlandığında süt Uzun Ömürlü olma özelliği kazanıyor ve 4 ay boyunca, ambalaj açılmadığı takdirde, ilk günkü tazeliğini ve doğallığını koruyor.

SAĞLIK İÇİN GÜNDE NE KADAR SÜT İÇMEK GEREKİYOR?

Sağlıklı bir birey günde 2-4 su bardağı yani 0,5-1 litre süt tüketebilir. Ancak hipertansiyon, kalp, şişmanlık gibi bazı sağlık problemleri var ise günlük diyetteki tüketilen süt miktarını kısıtlamak gerekebilir. Bu kişilere günde 2 bardak süt içmeleri önerilir.
ÇOCUKLARA SÜT NASIL SEVDİRİLEBİLİR?

Gelişme çağında yeterli miktarda süt içmek sağlık için önem taşıyor. Bu nedenle çocuğunuzun farklı şekillerde süt içmesini sağlamaya çalışabilirsiniz. Meyve ve çikolata aromalı sütler çocuğunuza cazip gelebilir. Ayrıca mısır gevreği içinde süt vermek de bir çözüm olabilir. Çocuklara süt çeşitli şekillerde sevdirilebilir. Örneğin sütün içine meyve karıştırmak bir yöntem olabilir. Ayrıca çocuklar bisküvi ve mısır gevreği ile süte bayılırlar.

Süte şeker karıştırılması tercih edilmiyor. Ancak başka türlü tüketmek mümkün olmuyorsa süte az miktarda şeker eklenebilir. Ancak süt şekerli tüketildiğinde ağız ve diş sağlığına, temizliğine dikkat etmek gerekiyor. Gerek süt gerekse de şeker artıkları ağız ortamını değiştirecekleri için bakteri üremesine neden olabiliyor. Buna özellikle yaşı ilerlemiş biberon alan çocuklarda da dikkat etmek gerekiyor.

SÜTÜ SICAK MI SOĞUK MU İÇMELİYİZ?

Süt, kaynatmamak koşuluyla, tercihe bağlı olarak soğuk veya ılık içilebilir. Sütü vücut ısısına yakın, 35-40ºC de ısıtmak uygundur. Besin değerini koruması açısından sütün kaynamamasına dikkat etmek gerekiyor.

Süte bal, pekmez veya meyve katarak tüketmek zarar verebilir mi?

Tercihe bağlı olarak süte bal ve pekmez konulabilir. Ancak süte eklenen besinlerin de temizliğinden ve sağlıklı olduğundan emin olmak gerekir. Bu besinlerin içerdiği besinler dişlere zarar verebileceğinden, ağız ve diş sağlığına da üst düzeyde özen göstermek gerekiyor.

Kaç çeşit sut vardır, İnek sütünün içinde neler vardır, koyun sutunun içinde neler vardı, keçi sütünün içinde neler vardır,

Süt çeşitleri nelerdir


1- İnek sütü;


İçme sütü olarak kullanılan inek sütü, aynı zamanda pek çok gıda ürünlerinin de hammaddesidir. Doğal bileşenleri bakımından %87,4’ü su olan inek sütü, kuru madde bakımından %12,6 gibi bir değere sahip. Bunlar; %4,7 laktoz, %3,7 yağ, %3,4 azotlu maddeler yani protein içeriği, %0,75 mineraller, kalanı da diğer vitamin ve enzimler olarak dağılmaktadır. Asit oranı 6,2-8,9 SH aralığında olan inek sütünün yoğunluğu ise, 1,028-1,039 g/ml aralığındadır.

2- Koyun sütü;

Protein, yağ ve mineral bakımından zengin olan koyun sütünün doğal asit oranı diğer süt çeşitlerine nazaran daha yüksektir. Yoğun doymamış yağ asitleri barındırdığından, peynir mayası pıhtılaşmasında daha fazla miktarda mayaya gereksinim duyar. Yağ ve kazein oranı yüksek olduğundan daha çok peynir, yoğurt, tereyağı ve kazein üretimi yapılır. İnek sütüne nazaran daha beyaz renge sahip olan koyun sütünün sindirimi de daha zor olan bir süt çeşididir. Asit oranı 8-12 SH aralığında olan koyun sütünün yoğunluğu da 1,030-1,045 g/ml aralığındadır.

3- Keçi sütü;

Bileşikleri bakımından inek sütüne benzer bir süt çeşididir. Renk pigmenti daha az olduğu için rengi daha beyaz görünür. İçeriğinde alerjik reaksiyonlara sebep olabilecek proteinler daha az miktarda yer aldığından, anne sütüne en yakın alternatif bir süt olduğu belirtilmektedir. Keçi sütünün yağ globülleri daha küçük olduğu için sindirimi daha kolaydır ve kaymak bağlaması güçtür. Demir ve B12 vitamini yönünden fakir bir süttür. Peynir mayası ile küçük pıhtı veren keçi sütü, sindirim sorunu yaşayan yetişkin insanlar ve bebeklerin beslenmesinde önerilmektedir. Asit oranı 6,4-10 Sh aralığında olan keçi sütünün yoğunluğu ise 1,028-1,041 g/ml aralığındadır.

4- Manda sütü;


Kuru madde ve yağ oranı oldukça yüksek olduğu için tereyağı, lüle kaymağı ve yoğurt üretiminde daha çok tercih edilir. Mandalar, yeşil yem tüketerek aldıkları karoteinin hepsini A vitaminine çevirdiklerinden verdikleri sütün rengi daha beyazdır. Asit oranı 6,7-10 Sh aralığında olan manda sütünün yoğunluğu ise 1,027-1,040 g/ml aralığındadır.

5- Kısrak sütü;


Laktoz ve su oranları yüksek seviyede olduğu için rengi mavimsi beyazdır. Kısrak sütü daha tatlımsı bir aroması bulunmaktadır. Sindirimi kolay olan kısrak sütü, kımız olarak bilinen fermente bir içeceğin üretiminde yaygın şekilde kullanılmaktadır.

6- Deve Sütü


Deve sütü, İnek sütüyle aynı lezzet ve görüntüye sahip olmasının yanında vitamin ve mineral bakımından anne sütüne en yakın süt türüdür.

İnek sütüne kıyasla on kat fazla demir ve üç kat daha fazla c vitamini içerir. Deve sütünün diğer bir özelliği ise kullanıldığı bölgelerde çiğ olarak tüketilmesidir.

Deve sütünün faydaları

   Deve sütünün en önemli faydalarından biri bağışıklık sistemini kuvvetlendirme sidir. Birçok hastalığın tedavi sürecinde çok olumlu faydalar sağlamaktadır.
   Orta Asya da yaşayan göç ebeler tarafından yüz yıllardır hastalıkların tedavisi ve kuvvet vermesi amacıyla tüketilmektedir.
   Arabistan çöllerinde yaşayan bedevilerin hiç meyve ve sebze tüketmedikleri halde vitamin ve mineral ihtiyaçlarını deve sütünden karşıladıkları bilinmektedir.
   Az yağlı ve düşük kalorili olduğundan kilo aldırmaz. Diyet yaparken deve sütü kullanan obezite  hastalarının diğerlerine göre az yemenin verdiği rahatsızlıkları daha az yaşadığı ve kan şekerlerinin düşmediği görülmüştür.

Kalsiyum oranı çok yüksek ve aynı zamanda bir insülin kaynağıdır. Deve sütünü düzenli olarak tüketen şeker hastalarında, hastalığın olumsuz etkilerinin en aza indiği ve hastaların günlük faaliyetlerinde daha rahat olduğu belirlenmiştir.
İngiltere de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre otistikler üzerinde olumlu etkiler sağladığı görülmüştür. Günlük olarak ortalama yarım litre deve sütü içen  otizm  hastaların da kırk günün sonunda daha sakin davrandığı saldırganlıklarının azaldığı  ve kendilerine zarar verme oranlarının neredeyse yarıya düştüğü görülmüştür.
Deve sütü inek sütünde bulunan alerjen maddeler içermediğinden, inek sütüne alerjisi olanların tüketmesinde bir sakınca görülmemektedir. Bu konuda araştırma yapan bilim adamlarına göre deve sütünde bulunan vücut direncini artıran ve hastalıklarla savaşan immünglobulinler alerjik belirtileri önlemede önemli bir role sahiptir.
Bilimsel olarak  deve sütüyle ilgili araştırmalar devam etmektedir.


Deve Sütünün Faydaları


Yüzyıllardır göçebeler tarafından tedavi ve güç vermesi amacıyla kullanılan deve sütü, inek sütünden 10 kat daha fazla demir ve 3 kat daha fazla C vitamini içerir. Güçlü bir bağışıklık sistemi için önerilen deve sütünün faydaları arasında diyabet tedavisine yardımcı olması, otizm belirtilerini azaltması ve hastalıklara karşı daha etkili bir koruma sağlaması gösterilmektedir.
Deve Sütü ve Diyabet

Az yağlı, vitamin ve mineraller açısından zengin deve sütü aynı zamanda bir insülin kaynağıdır. 2005 yılında Hindistan’da Bikaner Diyabet Araştırma Merkezi tarafından yapılan çalışmaya göre deve sütü kullanımının diyabet üzerinde olumlu etkileri bulunduğu kaydedilmiştir.

Araştırmacılar, günde 500 ml, vücut tarafından hızla emilen ve pıhtılaşma yapmayan insülin benzeri protein içeren taze deve sütü içmenin diyabet hastalarında belirtileri hafifleterek günlük yaşam kalitesini yükselttiğini belirtiyorlar. Deve sütünün diyabet tedavisinde kullanımı ile ilgili umut veren araştırma sonuçları bulunmasına karşın bu alanda insanlar üzerinde yapılacak daha çok sayıda araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Otizm

2005 yılında “International Journal of Human Development” dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarında deve sütünün otistikler üzerinde inek sütüne göre daha olumlu etkileri bulunduğu belirtilmektedir. Çeşitli yaş gruplarındaki çocuklar üzerinde yapılan araştırmada günlük olarak deve sütü tüketen otizm hastalarının 40 günün sonunda sakinleştiği ve kendi kendine zarar verme oranlarının azaldığı gözlemlenmiştir.
Alerjiler

İnek sütünde bulunan 2 güçlü alerjeni içermeyen deve sütü, gıda ve süt alerjisi bulunanlar için alternatif süt kaynağı olarak kullanılabilir. Bu konuda 2005 yılında yapılan araştırmada süt ve gıda alerjisi bulunan 8 çocuğa kontrollü olarak deve sütü verildi. Araştırma sonunda çocuklarda deve sütüne karşı herhangi bir alerjik tepki oluşmamış ve diğer alerjilerinde belirli oranda gelişme sağlandı. Araştırmaya katılan bilim adamları deve sütünde bulunan ve hastalıklarla savaşan immünglobulinler alerjik belirtileri azaltmada önemli bir rol oynadığını belirtiyorlar.
Bağışıklık Sistemi

Deve sütü içerdiği antikorlar ile Crohn hastalığı ve multipl skleroz gibi bağışıklık sistemi bozukluklarına karşı koruma sağlayabilir. Deve sütünün bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve bağışıklık sisteminde oluşan sorunlar nedeniyle ortaya çıkan hastalıkların tedavisine yardımcı olduğu ya da koruma sağladığı yönünde araştırmalar yapılmasına karşın sayıları tüm bilim çevrelerince kabul görecek kadar yeterli değil.

Çiğ süt neden ısıl işlemden geçmeli?


Çiğ sütler, tüm dünyada ısıl işlemden geçirilir. Bunun sebebi sütün, mikroorganizmaların yaşaması ve gelişip çoğalması için çok uygun ortam oluşturmasıdır. Sağlıklı ineklerin süt bezlerinden salgılanan sütte ilk aşamada zararlı hiçbir bakteri bulunmaz. Ancak, sütün salgılanmasından sonra hayvanlarda sütün geçtiği meme kanalları, meme ucu gibi yerlerde yaşayan bakteriler süte karışabilir. Ayrıca, sütün temiz olmayan koşullarda sağılması ve uygun olmayan sıcaklık derecelerinde saklanması gibi pek çok çevresel etken de, çiğ sütte insan sağlığına tehdit oluşturabilecek bakteri bulunmasına yol açabilir. Verem hastalığına yol açan mikrop, hamile kadınlarda düşüklere neden olan Brucella cinsi bakteri, bağırsaklarda ishalli hastalıklara yol açan, hatta ölüme neden olabilen E. Coli cinsi bakteriler, çeşitli enfeksiyonlara yol açan bakteriler, Q humması olarak adlandırılan hastalığa yol açan etken sütte bulunabilen mikroplardan bazılarıdır.

Sütler nereden toplanıyor? Her süt fabrikaya kabul ediliyor mu?

Modern işletmeler sütü çiftliklerden veya Türkiye Süt Üreticileri Birlikleri, Türkiye Damızlık Yetiştiricileri Birlikleri veya kooperatifler vasıtasıyla toplarlar. Fabrikaya ulaştırılan sütler en başta antibiyotik testlerine tabi tutulur. Antibiyotik testinden geçen sütte bakteri, somatik hücre sayımı ve yağ-protein analizi yapılır. Sadece yasal ve fabrika standartlarına uygun sütler kabul edilir ve soğuk zincir içinde süt işletmesine alınır.

Fabrikaya ulaşan sütler ne kadar zamanda ısıl işleme alınıyor?

Çiğ sütün sıcaklığı, sağım işleminden sonra en geç 3,5 saat içerisinde +4 santigrat dereceye indirilmelidir. Bu süre içinde süt, içerisindeki enzimler sayesinde bakteri oluşumunu engeller. Soğuk zincir sayesinde ise bakteri oluşumu en aza edilir. Düşük bakterili ve soğutulmuş süt maksimum 72 saat içinde işlenir.

Sokak sütüne güvenebilir miyim?

Açıkta satılan sütlerde denetim yapılmadığı ve gerekli analizler yapılmadığı için, sütün bakteri yükü, hayvandan insana geçen hastalık yapıcı mikropların (tüberküloz, brusella vb.) olup olmadığı, hayvandan süte geçen antibiyotik kalıntısı ve zehirli (toksik) maddeler gibi unsurların olup olmadığı bilinemez. Bu unsurlardan bazıları kaynatma ile dahi yok edilemez.

Sokak sütleri 95-100°C’de 15 dakika kaynatıldığında içindeki mikropların çoğu yok olurken yararlı vitamin ve mineraller de yok olur. Sokak sütünün içinde bulunma riski olan kimyasallar ise kaynatılarak yok edilemezler. Bu nedenle açıkta satılan sütlerde her zaman sağlık açısından bir risk bulunur.

Sütün evde kaynatılması besin değerinde kayıplara sebep olur mu?

Evet, sütün evde kaynatılması vitamin değerlerinde ciddi kayıplara yol açar. Evde mikrobiyolojik olarak patojen mikroorganizmalardan arındırmak için sütü en az 10-15 dakika kaynatmak gerekir. Evde sıcaklık ve süre kontrolü olmadan yapılan kaynatma işlemi süt proteinlerinin de besin değerinin düşmesine ve çok kaynatmaya dayalı olarak sağlık açısından olumsuz olabilecek (Maillard reaksiyon ürünleri) protein yapıların oluşmasına neden olabilir. Kaynatma, suda çözünen ve ısıya duyarlı olan vitaminlerde (B kompleksi vitaminler, C vitamini) %50-100 arasında kayıp meydana getirir.  

Açık sütler ile ilgili yapılan bir araştırmada (Besler T ve Ünal S, 2006), vitamin değerlerinin beklenenden düşük olduğu belirlenmiştir. 10 dakikalık kaynatmanın tiamin, riboflavin, niasin, B12 ve folik asit vitaminlerinde sırasıyla; %60, %25, %12, %21 ve %32 oranında önemli kayıplara neden olduğu, bu kayıpların 15 dakikalık kaynatmada daha da arttığı (sırasıyla %66, %34, %12, %28 ve %50) saptanmıştır. Pastörizasyon ve UHT uygulamaları, kontrollü ısıl işlem uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, sütün doğal, biyolojik ve besleyici değerinde en az değişim yaratacak, fakat sütü mikrobiyolojik açıdan güvenli kılacak şekilde yürütülürler.

UHT (uzun Ömürlü Süt) nedir?


UHT, İngilizce “Ultra High Temperature” yani “Ultra Yüksek Sıcaklık” sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Türkçe’de “Uzun Ömürlü Süt” olarak anılmaktadır. UHT 1961 yılından bu yana sıvı gıda işlemesinde tüm dünyada kullanılan en üstün teknolojidir.

UHT işleminde süt, çok özel ve teknolojik koşullarda ısıl işlemden geçirilerek, aseptik (mikropsuz) şartlar altında steril ambalaj malzemesiyle paketlenir. Süt, özel düzeneklerde 135–150 ºC’de kısa sürede (2-6 saniye), ısıtılıp soğutulur. Bu sayede her türlü patojen mikroorganizmadan arındırılır ve genellikle oda sıcaklığında ambalajı açılmadığı sürece dört ay süresince normal tat ve kıvamda ve besin değerini korur. UHT işlemi ardından süt 6 katmandan oluşan, sütün bozulmasında etkili olan hava ve ışıktan koruyan ambalajlara doldurulur. UHT sütler bu nedenle 4 ay boyunca paketlendiği günkü tazeliğini korur. UHT süt açıldıktan sonra buzdolabında muhafaza edilmeli ve 3 gün içinde tüketilmelidir.

UHT (Uzun Ömürlü) sütte katkı maddesi var mı? Yoksa nasıl 4 ay dayanabiliyor?

Hayır. UHT süt, hiçbir katkı maddesi içermeden, soğutma sistemine gerek olmadan, oda sıcaklığında, doğal besin değerini ve tazeliğini aylarca korur. UHT sütün uzun süre dayanmasının iki sebebi vardır: öncelikle çiğ süt, işletmeye her türlü kontrolden geçirilerek alınır ve yalnızca mikrobiyolojik kalitesi çok yüksek çiğ sütler UHT işlemine kabul edilir. Sütün uzun ömürlü hale gelmesinin sebebi, sütün çok kısa bir süre yüksek ısıda tutularak içindeki zararlı mikroorganizmalardan arındırılması ve özel aseptik ambalajlara doldurulmasıdır. Kısacası, UHT işlemiyle tüm zararlı maddelerden arınan süt, hiçbir katkı maddesine ihtiyaç duymadan, ambalajı açılmadığı taktirde tazeliğini 4 aya kadar korur.


KAYNAKLAR :

Wikipedia
Et ve Süt Kurumu
Hürriyet
onikibilgi
deve gen tr



Renkler nasıl elde edilir? - Pastel boyada hangi renkler karıştırlırsa hangi renkler elde edilir?

TURKUAZ nasıl elde edilir?
mavi + yeşil + beyaz

MOR nasıl elde edilir?
kırmızı + mavi

YEŞİL nasıl elde edilir?
sarı + mavi

PEMBE nasıl elde edilir?
kırmızı + beyaz

TEN RENGİ nasıl elde edilir?
kahverengi + beyaz + çok kırmızı

BORDO nasıl elde edilir?
kırmızı + siyah

TURUNCU nasıl elde edilir?
sarı + kırmızı

YAVRU AĞZI nasıl elde edilir?
sarı + siyah + beyaz

GRİ nasıl elde edilir?
siyah + beyaz

AÇIK YEŞİL nasıl elde edilir?
turkuaz + siyah

AÇIK YEŞİL nasıl edle edilir? mavi + yeşil + siyah + beyaz

KÜF YEŞİLİ nasıl elde edilir?mavi + yeşil + az siyah + beyaz

KAHVERENGİ nasıl elde edilir? sarı + siyah + kırmızı

KAHVERENGİ nasıl elde edilir? turuncu + siyah

KAHVERENGİ nasıl elde edilir? turuncu + mor

KAHVERENGİ nasıl elde edilir? kırmızı + yeşil

TABA-KREMİT nasıl elde edilir? kırmızı + kahverengi

TABANIN TONU nasıl elde edilri? kahve + kırmızı + sarı

LACİVERT nasıl elde edilir? kırmızı + çok mavi

ALTIN SARISI nasıl elde edilir? sarı + kahve

HAKİ YEŞİL nasıl elde edilir? kahve + yeşil

ZEYTİN YEŞİLİ nasıl elde edilir? mavi + açıkyeşil

YAĞ YEŞİLİ nasıl elde edilir? sarı + az siyah

GÜL KURUSU nasıl elde edili? mor + kırmızı

AÇIK BAKIR nasıl elde edilir? yaldız + kahve + kırmızı

FÜME nasıl elde edilir? lila + mor

LİLA nasıl elde edilir? mavi + kırmızı + az beyaz
   

Masa ve Sandalyeyi Kim Ne Zaman  icat Etti


Masayı kim icat etti

   Mısırlıların, her evin olmazsa olmazı masayı icat ettiğine inanılır.

Masa'yı ilk bulanların Mısırlılar olduğuna inanılır. Taş bir yüzeyden yapılma olan ve nesneleri yerden yukarıda tutmak için Mısırlıların kullanılan masa, insanların çevresinde oturması için kullanılmamaktaydı. Yiyecek ve içecekler geniş çanaklı tabaklara yerleştirilirdi. Çinlilerin de masa benzeri yüzeyleri kullanarak sanat eserlerini ve yazıları sergiledikleri bilinmektedir.

Yunanlar ve Romalılar masaları, Çinliler ve Mısırlılara oranla daha sık kullanmışlardır. Yunanlar masayı özellikle yemek için kullandılar. Masalar ahşap, mermer ya da genellikle bronz ya da gümüş kullanarak yapılırdı. Masaların ayakları zengin işlemelere sahipti. Daha sonraları ise geniş dikdörtgen şeklindeki masalar birden fazla platforma ve sütuna sahip oldular. Romalılar ise yarım daire şeklindeki geniş masaları İtalya'da icat ettiler.

Orta Çağ'da masa kullanımına yönelik, çağın öncesi ya da sonrasında olduğu kadar veri bulunmamaktadır. Pek çok kaynak, Orta Çağ'da masa kullanımının genellikle soylu kesim tarafından tercih edildiğini söyler. Yemek yemek için kullanılan masalar genellikle geniş ve yarım daire şeklindeydi. Küçük yuvarlak şekilli ve kürsü gibi olan masalar ise genellikle yazı yazmak için kullanılıyordu. Batı Avrupa'da ise istilalar ve öldürücü savaşlar sebebiyle Klasik Çağ'dan gelen bilgilerin çoğunun kaybolmasına yol açtı. Kolayca taşınabilmeleri sebebiyle masaların çoğu sehpa şeklindeydi. 15. yüzyıl ve sonrasında ise doğramacılık ile yapılan masalar yeniden belirmeye başladı. Gotik Çağ'da ise sandık kullanımı yaygınlaştı ve bu sandıklar masa işlevi de görmeye başladılar.

Yemekhane masaları ise 17. yüzyılın başlarında belirdi. Bu masalar, daha küçük olan sehpalı masaların yerini aldı. Yemekhane masaları daha büyük boyutlu olmaları sebebiyle sarayların servis odalarında çok sayıda kişinin ağırlanmasına yardımcı olmak için kullanılmaya başlandı.

Sandalyeyi kim icat etti


Araştırmalarda ortaya çıkan bulgulara göre M.Ö. 3000 yılında, eski Mısır’da bazı törenlerde yüksek arkalıklı sandalyeler kullanıldığı biliniyor.

Çinliler sandalyeye “barbar yatağı” derler; Çin’de İS 3. yüzyılda ortaya çıkan sandalye, toplumsal yaşamda uzun zaman itibar sahiplerine, ev yaşamında evin yaşlılarına ayrılmıştır. Japonlar diz çöküp topuk üstünde otururlar; Avrupalıların sandalyede oturuşu için “bacaklarını asmak” deyimini kullanan Hindular çömelirler; İslam dün-yasında bağdaş kurulur. Eski Mısırlıların resimlerinde, yazı yazanların hattatlar gibi bağdaş kurdukları görülür. Yunan ve Romalıların bıraktıkları resimlerden açık bir fikir edinmek zordur ve kaynaklar sınırlıdır.

Roma imparator-luğu döneminden kalma görsel malzemede yazıcıların koltukta oturdukları görülmektedir. Ancak Romalıların İS 2. yüzyıl, Yunanların M.S. 3. yüzyıldan kalma rölyef ve metinlerinde yazıcıların sandalyede otururken bile kucaklarında ve dizlerinin üstünde yazı yazdıkları anlaşılmaktadır ki açıklaması kolay değildir.

Masa ya da sırada yazmanın, resim yapmanın Karolenj İmparatorluğu döneminden itibaren (İS 8.-9. yüzyıllar) başladığı anlaşılmaktadır.

Dünyanın en ünlü bağdaş kurmuş figürü Buda’dır. Buda, Bo ağacının dibinde bağdaş kurup oturarak nirvanaya burada ulaşır. Buda’nın insan biçiminde ilk tasviri İÖ 1. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Buda’nın kurduğu bağdaş, vajrasana (vajra: şimşek, elmas ve-ya lotus oturuşu) denilen, ayakların bacakların arasından geçtiği ve tabanların yukarı baktığı bir biçimdedir. Buda ikonografisinde çizilen tablo ile Mezopotamya’nın ilk uygarlıklarında tanrı ve hükümdarların tasvirlerinde benzerlikler vardır. Tanrı veya hükümdar tahtta otururken, arkasında hayat ağacı, iki yanında melekler ve önünde onun büyüklüğünü onayan tebaası resmedilmiştir. Mezopotamya’da tanrı veya hükümdar tahtta otururken, Çin Han devri (İÖ 202- İS 22) taş kabartmalarında, Hun tasvirlerinde, Köktürk, Uygur, Karahanlı ve Selçuklularda tahtta bağdaş kurulur. Tahtta bağdaş kurmak Sasanilerde, İslamiyet öncesi İran’da görülmez. Osmanlılar da Hz. Muhammed, İsa ve öteki peygamberlerin veya simgesi güneş veya aslan olan, elinde kadeh veya asa bulunan ulu kişilerin bağdaş kurarak resmedildiği dini minyatürlerle aynı ikonografiyi devralmış, sürdürmüşlerdir.

Yan, arka, köşe minderleriyle sedir ve divanlar, peyke ve sayvanlar köy evlerinden saraylara, sandallardan faytonlara kadar klasik dönemin oturma araçlarıdır. Resmi dairelerde de oturma farklı değildir. Lady Montagu İstanbul’da (1717) minderlerin rahatlığına alıştıktan sonra Avrupa’ya döndüğünde sandalyeye oturmakta zorluk çekeceğini yazsa da sandalye Türkiye’ye girdi. Kesin bir süreçten söz edilemese de, 18. yüzyılın ilk yarısında kahvehaneler gibi kamuya açık mekânlarda minder kullanılırken, önce arkalıksız, alçak boylu, hasır iskemlelerin yaygınlaştığı görülmektedir.

Kırsal kesimde iskemleler önce evde üretildi sonra satın alınmaya başlandı. Köy kahvelerinde otuz yıl öncesine kadar bugün kahvehane iskemlesi olarak tanımlayabileceğimiz klasik sandalyeden daha yaygın olan bu hasır iskemlelerdi. Türkçede iskemle ile sandalye sözcükleri birbirinin yerine kullanıldığı için kayıtlarda da bunları ayırt etmek kolay olmuyor.

İskemle Latince scamnum’dan türetilen scamellum’dan gelir ve Avrupa dillerine de geçmiştir. Sandalye (sandaliyye) ise Arapça sandal ağacından türetilmiştir. Nişanyan’a göre ise Latince sedere oturmak fiilinden İtalyanca “sedilia” “oturulan şeyler” den geliyor. Eski Mısır, Yunan ve Roma’nın kendilerine özgü sandalyeleri varken, sandalyenin Avrupa’da tekrar kullanıma girmesi Rönesans’tan itibaren gerçekleşmiştir. Önce uzun sıralar ve banklar vardı. Koltuk sandalyeden daha eskidir. Sandalyenin tahttan türediği ve bacaklarının at, öküz ya da fil bacağı biçiminde yapılışının gerçekten bunları temsil etmesinden kaynaklandığı, iktidar simgesi olduğu düşünülmektedir.

İspanya’da 16. yüzyıl başlarında Hıristiyanlar Müslümanları yerde oturdukları için küçümserken, Hıristiyan kadınlarının sandalyede oturma haklarının olmaması, sandalye iktidarve statü ilişkisinin ve sandalyenin günlük kullanım eşyası olarak “demokratikleşip” olağanlaşmasının ne kadar uzun sürdüğünün bir başka kanıtını oluşturur. Orta sınıfların daha zengin olduğu dönemde şezlonglar (Fransızca “chaise-longue”) vardı; bugün açılır kapanır metal ve plastik piknik sandalyeleri onların yerini tutuyor. Tonet sandalye adını 1796 Prusya doğumlu Michael Thonet’ten alır. 1819’da atölye açan Thonet’in tutkal ve vida kullanımını en aza indiren sandalye modelleri önce Liechtenstein sarayına girmiş, 1851’den itibaren Viyana kafelerinde yaygınlaşarak bütün dünyada tanınmıştır.

Ancak, Ortaçağ’dan önce, arkalıklı sandalyelerin sayısı çok azdı. 1725 yılında Fransa’da Rococo stili döşeme tarzı başlayınca, arkalıklı sandalyelerin sayısı da arttı.

Sallanır sandalyeler, 1840’lardan itibaren Atlantik’in her iki yakasında da kullanılmaya başlandı. Madeni sandalyelerin ise daha 1830’lardan itibaren İngiltere’de satıldığı biliniyor.

----------------
Etiketler : icat etti, ilk defa kim buldu, kim buldu, Kim icat Etti, Kim Ne Zaman, Kim Ne Zaman  icat Etti, Masa, Masayı icat etti, mucid, mucidi kim, Ne Zaman  icat Etti, Sandalyeyi icat etti,Sandalyeyi kim icat etti,Masayı kim icat etti,

iyilerin Varacağı Yer ve Mekan ve Zaman ve Kuranda Cennet Kavramı

(Kar©glanin 24 Ekim 2017 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ كِتَابٌ مَّرْقُومٌ يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍ مَّخْتُومٍ خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ وَمِزَاجُهُ مِن تَسْنِيمٍ عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُواْ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ


Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kellâ inne kitâbel ebrâri le fî illiyyîn. Ve mâ edrâke mâ illiyyûn. Kitâbun merkûm. Yeşheduhul mukarrabûn. innel ebrâre le fî naîm. Alâl erâiki yanzurûn. Ta’rifu fî vucûhihim nadraten naîm. Yuskavne min rahîkın mahtûm. Hitâmuhu miskun. Ve fî zâlike felyetenâfesil mutenâfisûn. Ve mizâcuhu min tesnîm. Aynen yeşrabu bihâl mukarrabûn. İnnellezîne ecramû kânû minellezîne âmenû yadhakûn.

Meali :

Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (iyilerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin’dedir. Ve illiyyin’in ne olduğunu sen bilirmisin. O rakamlandırılmış bir kitaptır kayıttır, insanların hayat filmidir (illiyyun filmi yani Frekansla ile kaydeddilmiş  ve yayinlanabilen şimdiki video ve filmlerdir). Ve orada iyiler yani Muhakkak ki ebrar olanlar, elbette ni’metler içindedir.  Tahtlar üzerinde (oturup) seyrederler (Yani Tahtan kasit, şimdki koltuklar, sandalyeler, modern oturulacak düzenekler) . Sen, ni’metin pırıltısını (Mutluluklarini sevincini), onların yüzlerinde görüp anlarsın. Onlara, kapaklari  mühürlenmiş kapagini sadece kendilerinin açacağı halis şerbetlerden iceceklerden sunulur( Bu günkü fanta kola tamek meyva suyu uludag gazoz hatta, bira raki ve benzeri kapagi mühürlü kapatilmiş, ve satin alan kimsenin acacagi, daha önce  kimsenin onu acmadigi, icecek ve şerbetler, ve  bal ve recel gibi  konserveler gibi yiyecekler, ve paketinde büskivitler, paketinde cikolatalar ). Onun sonu yani o vaktin sonuna varanlarin sonudna birde kapagi aclimamiş parfüm ve  misklerde vardir. (paketinde ve kabinda şahane parfüm ve misk kokusudur). Ve yarışanlar, artık bunda (o vakte erişmek  için) yarışsınlar (Ve Evet bizler cok şükürler olsunki o vakte erişenleriz). Bunun sebebine gelince tesnimdir yani sanayileşmedir. Onlarin tadina ancak işde Allaha yaklaşanlar bakabilir ve o vakte varabilir(Ve bizler hepimiz, secilmiş kimsleriz, yani ölye elelade degil, eskiden önceki hayatinda kayda deger bir güzellik  ve iyilik yapmiş kimseleriz demekki ki, bu vakte erdik).

Sadakallahul Aziym MUTAFFİFİN Suresi 17 den 28. ayet e kadar  28 dahil


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Cennette ağaç yoktur. Tesbih, tahmid, temcid ve tehlil okuyarak, [Yani (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber) diyerek] oraya çok ağaç dikiniz

( Hadis-i Şerif )


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Yüz kere tesbih (SUBHANALLAH) ismail (a.s.)ın neslinden yüz köle azat etmeye denktir. Yüz kere tahmid (ELHAMDÜLİLLAH) Allah yolunda gazaya çıkarılmak üzere
eğerlenmiş hazırlanmış yüz atı infak etmeğe denktir. Yüz kere tekbir ( ALLAHUEKBER) kabul edilmiş yüz deveyi kurban etmeye denktir. Yüz kere tehlil (LA İLAHE İLLALLAH) yerle gök arasını sevapla doldurur

( Hadis-i Şerif , ümmühani, Tebarani , Müsned)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

İki kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terâzîde çok ağır gelirler. Allahü teâlâ, bu iki kelimeyi çok sever. "SübhânAllahi ve bi-hamdihi " ve "SübhânAllahil-azîm "

( Hadis-i Şerif )

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn

Meali :

Esteuzubillah

Muhakkak ki Allah, tevvabin olanları (tövbe edenleri) sever ve temizlenenleri sever (Yani Tövbe edenleri ve abdest ile ve banyo ile vücüt bakimi ile SIK SIK  temizlenenleri sever).

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 222. ayet

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Abdullah bin Mes'ud(r.a.)'dan : Peygamber Efendimiz(s.a.v.)burdu ki:
"Mi'rac gecesinde Hz.İbrahim'i(a.s.) gördüm."Bana şöyle dedi;

"Ya Muhammed!Ümmetine benden selam söyle ve onlara bildir ki cennete fidan dikmeyi çoğaltsınlar! Çünkü cennetin toprağı güzel, suyu tatlı, arzı geniş ve düzlüktür!" Dedi. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) "Cennete dikilecek fidan nedir?" diye sordu. Hz.İbrahim aleyhisselam Cennete dikilecek fidan:
"Sübhanallahi ve'lhamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billah'tır! dedi.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salâvat okuyandır."

( Hadis-i Şerif , İbnu Mes'ud)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Her kim günde yüz kere Bir ve ortaksız olarak Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Mülk onundur, hamd onundur, o herşeye kadirdir! derse bu dua o kimse için on köle azat etme sevabına denk olur. Ve kendisine yüz hasene yazılır, yüz günah da silinir. O gün akşamlayana kadar şeytandan korunmuş olur. Ve hiç bir kimse onun yaptığından daha faziletli bir iş yapamaz. Meğer ki ondan daha çok okuyan bir kimse olsun. Ve her kim günde yüz kere: Subhanallah ve bi-hamdihi (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim) derse o kimsenin günahları deniz köpüğü kadar bile çok olsa dökülür."

( Hadis-i Şerif , Müslim 4857

Bu zikir işde bizim Raşidi zikir evradimizdaki 55. siradaki

“Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehülhamdü yühyî ve yümîtu ve hüve hayyün lâ yemûtu biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr” Zikiridir.

ve yine yaptigimiz  "58. siradaki "Subhanallahivebihamdihi, Subhanallahilaziym, Estağfirullah." (33 Defa Tekrar ettigimiz Zikirimizdir)."
yine peygamberimiz "Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salâvat okuyandır."  buyurdu ve biz zikir evradimizda yine ona zikirimizin  101 . Sirasinda  100 defa  "Allâhumme salli alâ Seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.” diye salavat getiririz.

İbnu Abbas radiyallahu anhuma anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bana salâvat okumayı unutursa, cennetin yolunu terketmiş olur."

( Hadis-i Şerif )


Amr İbnu Rabi'a radiyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bana salâvat okuyan bir mü'min yoktur ki ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu, bana salâvat okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!"

( Hadis-i Şerif )

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Şüphesiz ki doğruluk iyiliğe götürür ve kuşkusuz ki iyilik de cennete götürür. Ve yine şüphesiz ki kişi doğru söyleye söyleye sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır ve şüphesiz ki yalancılık facirliğe (şerre) götürür. Ve kuşkusuz ki facirlik de cehenneme götürür. Ve yine şüphesiz ki kişi yalan söyleye söyleye kezzâb (çok yalancı) diye yazılır’ buyurdu.

( Hadis-i Şerif , Müslim 2607/103)

Bunlar gösteriyorki bizim Tarikatimizin zikir evradi olan "Raşidi Zikir Evradi " öyle elelelade zikirler degil, peygamberimizden, ve kurandan tasdikli, ve efdaliyet ve fazileti üstün olan zikirlerin cemiisidir yani toplamidir. yine zikirin önemini belirten ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb

Meali :

Esteuzubillah

Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir(mutmain olanlardır). Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur(mutmain olur).

Sadakallahul Aziym RA'D Suresi 28. ayet

Ve ahirzmanda O ALTIN CAĞ  olan Mehdi Vaktindeki insanlar, Allahin, onun hürmetine insanliga verdiği nimetlerin icinde bogulupda, Allahi unutanlar olmasi sebebiyle, suyun icinde olupda, su dan habersiz olanlar baksin, sohbetlerimizde bu nimetlerin neler oldugunu hatirlatiyoruz, ve zikirimizdede,  rabbimize en az, günde 100 defa, hamdediyoruzki,  o nimetler artsin eksilmesin diye, ve bu da kuranda yine ayet ile sabit :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَاءكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَى رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ وَاذكُرُواْ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاء مِن بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً فَاذْكُرُواْ آلاء اللّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba'di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallâhi leallekum tuflihûn

Meali :

Esteuzubillah

Ve sizi uyarması için sizden (içinizdenbiri gibi olan Mehdiye) bir adama Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaşırdınız? (Mehdinin Zikir evradinami şaşırdınız?) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını (onların yerine sizi getirdiğini) ve yaratılışta sizin gücünüzü arttırdığını (bedeninizi büyük ve kuvvetli yarattığını) hatırlayın. Artık Allah’ın üzerinizdekilerini (ni’metlerini) zikredin ki böylece kurtuluşa erersiniz.

Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 69. ayet

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:

–Ben salih kullarım için ahiret azığı olarak hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmedik bir takım nimetler hazırladım. Allah’ın sizleri bu sözlerle muttali kıldığı şeyleri bir yana bırak. Bir de bunlardan başka onun sizleri muttali kılmadığı bir şey vardır ki, o en büyüktür’ buyurdu.

( Hadis-i Şerif , Müslim 2824/3, Buhari 3053)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Allah cenneti yarattığı vakit Cebrail’e şöyle dedi:

−‘Git cennete bak.’

Cebrail gidip cennete baktı.

Sonra geldi ve:

−Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki, cenneti kim işitirse muhakkak ona girer dedi.

Sonra Allah onu zorluklarla donatıp:

−‘Ey Cibril! Git cennete bak’ buyurdu. Cibril gitti ve cennete baktı.

Sonra geldi ve:

−Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki, ona kimsenin girememesinden korktum’ dedi…

( Hadis-i Şerif , Ebu Davud 4744, Tirmizi 2685)

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle kuşatılmış. Cehennem de nefsin arzularıyla kuşatılmıştır’ buyurdu.

( Hadis-i Şerif , Tirmizî, Menâkıp, 69)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Cennete giren, nimetlere erişir, darlık çekmez, elbisesi eskimez, gençliği yıpranmaz. Ve cennette gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hatıra gelmeyen nimetler vardır.

( Hadis-i Şerif , İhya C. 4 S. 976)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Sen cennette kuşlara bakarsın. Birini arzû edince hemen pişmiş ve kızarmış olarak gelir. (bu günkü gril tavuklar hindiler ördekler, ister merketten al gel pişir ye, istersen adam senin için pişirip gril etmiş vaziyette de satiyor zaten, tutcan derdi yok, tüyünü yolcan derdi yok,..... yani bgünümüz yine.

( Hadis-i Şerif , İhya C. 4 S. 979)

Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Cennet ehli cennete vardığı, cehennem ehli de cehenneme vardığında ölüm, alacalı bir koç suretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yatırılıp kesilir.

Sonra bir münadi:

−Ey cennet ahalisi! Artık ölüm yoktur. Ey cehennem ahalisi! Artık ölüm yoktur diye nida eder. Bu hâdise sebebiyle cennet ehlinin ferahı bir kat daha artar, cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar’ buyurdu.

( Hadis-i Şerif , Müslim 2850/43, Buhari 6457, İbni Mace 4327, Tirmizi 2682)

Yani ölümsüzük ilerde keşfedilcek bir durum demekdir, yani öyle olunca, artik insanlar öyle bir vakte ereceklerki, genc kalmanin sirri cözülcek, ve yine ölümün sirri cözülcek, yine hastaliklar olmayacak.

ve Bizim Zikirimizde bulunan zikirler, ya hadis, ya ayet, yada korktugumuz şeylerden, allaha siginma, Allaha dayanma dualaridir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn

Meali :

Esteuzubillah

Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim duânıza cevap vereyim. Allah a kul olmaktan kibirlenenler Allah a kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler , muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler."

Sadakallahul Aziym MU'MİN-60 ayeti

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîran vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ

Meali :

Esteuzubillah

Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan (Zikreden) erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

Sadakallahul Aziym AHZAB Suresi 35. ayet


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn.


Meali :

Esteuzubillah

Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim beni anın ki ben de sizi anayım. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 152. ayet


ve yine zikirin en büyük ibadet ve kulluk aldugunu bakin kuranda rabbimiz nasil bildiriyor

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salâte, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn

Meali :

Esteuzubillah

Kulluk olarak sana vahyedilen kitabi oku (Kuran Oku), Namazını kıl, Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (Yani Namaz günaha girmekden korur). Ve kulluğun en yüksek olanida,  Allah’ı zikretmektir. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

Sadakallahul Aziym ANKEBUT Suresi 45. ayet


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Rabbini zikredenle etmeyenin hâli diri ile ölünün hâli gibidir.”

( Hadis-i Şerif , Buharî, Daavât, 66.)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrân

Meali :

Esteuzubillah

Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.

Sadakallahul Aziym AHZÂB Suresi 41. ayet 

Zikir nedir ve nasıl yapılır?


Zikir, hatırlamak, anmak demektir.

Şimdi üç türlü zikir bilinmektedir:
1- Dille, söylemekle yapılan zikirdir. Söylerken, kalb birlikte hatırlamaz. Yalnız dille söylenen zikrin, kalbi temizlemekte faydası pek az olur. İbadet sevabı hâsıl olur. Aşağıdaki âyet-i kerime kalben zikretmeyenler içindir:
(Kalbleri Allahü teâlâyı zikretmeyenlere azap vardır.) [Zümer 22]

2- Yalnız kalble yapılan zikirdir. Dil söylemez. Üç ayet meali şöyledir:
(Rabbinizi, yalvararak ve gizli ve sessiz çağırınız!) [Araf 55]

(Kalbler, ancak Allahı zikretmekle itminana [sükûna, rahata] kavuşur) [Rad 28]

(Rabbini, içinden zikret!) [Araf 205]

3- Dille kalbin birlikte yaptığı zikirdir.

Zikir Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun ismini söylemekle veya çok sevdiği bir Velisini görmekle olur; çünkü hadis-i şerifte, (Onlar görüldüğü vakit, Allah hatırlanır) buyuruldu. İsmini işitirken, söylerken, başka şey düşünülebilir. Onu hatırlamak şüpheli olur. Onu devamlı hatırlamak için, her gün binlerce söylemek lazım olur. Evliyayı severek, inanarak görünce, muhakkak hatırlanacağı müjdelendi. Görmek gözle olduğu gibi, Velinin şeklini, suretini, kalbine, hayaline getirmekle de, görmüş gibi olup, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Böyle, kalble görmeye rabıta denir ki, kalbi, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmekten, onları düşünmekten kurtaran vasıta ve temiz kalbe, ihlâsa kavuşturan yoldur.

Vird Ne Demektir?

Allaha Vuslat yolunda vird, günlük ders olarak yapılan zikirdir. Yani Hergün Yapilan zikirlere vird denir  ve bu vird veZikirlerin toplaminada Evrad denilir. Bu ders ve zikir ve vird, müridin kalbindeki manevi hastalıkları yok etmesi için verilir. Vird dersine, sofiler arasında “tesbih çekmek” adı da verilir. Vird ve varidat, aynı kökten türetilmiş Arapça iki kelimedir. Varidat, kalbe gelen ilham ve manevi feyizler demektir. Virde Devam ettikce  zamanla zikir torban yani kalbin o zikir ile doldugunda,  o vird ve zikirin hadimi olan melekler, o tesbihin hassas hususlarinda, sana ilham edip bilgi verirler ve o kunularda sana yardimci olurlar.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Ümmetimin en hayırlıları, görüldüklerinde Allah hatırlanan kim­selerdir. En şerlileri ise, söz götürüp getiren, birbirini seven insanla­rın arasını açan, suçsuz ve masumlara sıkıntı vermeyi meslek edinen kimselerdir."

( Hadis-i Şerif , Müsned, IV/277)

"Allah’ın veli kulları kimlerdir?" diye sorulduğunda


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah Celle Celaluhü Hazretleri hatıra gelir."

( Hadis-i Şerif , Taberi, 4/2731)

(Hep sadıklarla birlikte bulunun!) [Tevbe 119]

(Rablerini isteyenlerle beraber olmağa çalış!) [Enam 52]

Bu iki  ayeti kerime ve yukardaki hadis meali, büyüklere rabıtayı bildiriyor. Bu rabıtayı yapmak, (Allahü teâlânın sevdiklerini hatırlamak, Allahu Teala nin rahmet etmesine sebep olur)

Zikir, dil ve beden ile yapılan kalbî bir uyanıklık içinde gerçekleştirilmelidir. Zira zikir, gaflet ve nisyanın yani unutmanın gafletin zıddı demektir. Bu anlamda zikir, Allah’ı unutmamak yani hiçbir hal ve şartta O’ndan gafil olmamaktır. Dolayısıyla gafleti gidermeyen zikir, hakikatte zikir değildir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn.

Meali :

Esteuzubillah

Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.

Sadakallahul Aziym ENFÂL Suresi 2. ayet

Yine zikirimizin 10_1.  Sirasinda Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, subhâneke fekınâ azâben nâr (10 Defa zikrederiz) ki bu dahi kurandan, zikirin ve zikredenlerin önemini belirten kuran ayetidir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr

Meali :

Esteuzubillah

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar hatirlarlar (daima) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.

Sadakallahul Aziym ALİ İMRAN Suresi 191. ayet

yine zikirimizdeki  "Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber. Vela havle vela kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azim." Zikiri


Hz Adem (a.s) yaratıldıktan sonra aksırdı. ALLAHU TEALA ona : ” Elhamdülillah” demesini ilham etti. Hamd edince , ALLAHU TEALA ona şöyle buyurdu : “YERHAMUKELLAH : Rabbin sana merhamet eder. Seni bunun için yarattım.” Hz. Adem ‘in cümlesini duyan melekler dedilerki :Bu bizim için ikinci güzel ve şerefli kelimedir. Onu bırakmamız doğru olmaz.Bundan sonra Sübhanallah , Elhamdülillah demeye başladılar.

ALLAHU TEALA , Hz. Nuh (a.s)’a halkına anlatmak üzere : ” La ilahe illallah” Kelime-i Tevhidini söylemelerini vahyetti. Ancak bu şekilde onlardan razı olabileceği,ni anlattı. Bunu duyan melekler dedilerki : Buda güzel ve şerefli bir kelime bunu bırakmak da bize yakışmaz. Ve dualarına bunu da eklediler. Senelerce hep ” Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallah ..” dediler.

Hz. İbrahim(a.s)’e ALLAHU TEALA kurban emrini verdi. Kurban için kendisine bir koç gönderildi. Koçu görünce sevindi ; “Allahu Ekber ” dedi. Melekler bunu duyunca : Bu dördüncü güzel kelimedir,dediler ve dualarına eklediler.bundan sonra hep şöyle dediler ; “Sübhanallahi velhamdü lillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber” Cebrail (a.s) bunu hikaye edince Rasulüllah (s.a.v) ‘ın hoşuna gitti. ” La havle vela kuvvete illa billahil-aliyyi’l-azim.” dedi. Bunu duyan Cebrail (a.s) şöyle dedi : Bu cümleyide öbürlerine ekle. İsrafil (a.s) Peygamber Efendimize (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi : ” Ya Muhammed (s.a.v) , bir kimse ;
Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber. Vela havle vela kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azim.” tesbihini bin defa okursa ALLAHU TEALA ona beş haslet ihsan eyler ;

1. ALLAH (c.c) onu çok zikreden zümre arasına yazar.
2. Gece ve gündüzde kesndisini zikredenlerin en faziletlisi eyler.
3. Bu tesbihler, onun için Cennette dikili ağaçlar olur.
4. Bu tesbihler , o kimsenin günahlarını döker.Tıpkı bir ağacın kuru yapraklarını döktüğü gibi.
5. ALLAHU TEALA onu gözetir.ALLAHU TEALA bir kimseyi gözetirse ona azab etmez.

Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar."

( Hadis-i Şerif , Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu 12, Edeb 160)

"Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber. Vela havle vela kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azim" Zikiri

Hem tespih: SubhanAllah
Hem tekbir: Allahüekber
Hem Tahmid: Hamd
Hem Tehlil: La ilahe illAllah.
Hem temcid: vela havle vela kuvvete illah billahil aliyül azim.

Söylemiş olmakla, en kıymetli tespihi okumuş olur. Hemde sadaka vermiş olur

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber demek,benim için,üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir"

( Hadis-i Şerif , Müslim, "Zikir" , 32)


ve diyoruzki dünyayi cennete cevirmek varken, dünyayi ceheneme cevirmeye calişanlara ne diyelim ki ve

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Allah, dünyayı isteyene dünyayı verir, ahireti isteyene de ahireti verir, ikisini birden isteyen ikisindende mahrum kalir

( Hadis-i Şerif )

Eger bu hadis sahih ise o zaman kurandaki

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ  ولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr. Ulâike lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâb.
Meali :

Esteuzubillah

Ve onlardan (insanlardan) kim: “Rabbimiz bize dünyada hasene (güzellik ve iyilikler) ver ve ahirette de hasene (güzellik ve iyilikler) ver. Bizi ateşin azabından koru.” derse, İşte onlara ancak kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 201 ve 202. ayet

ve yine

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُومًا مَّدْحُورًا  وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا  كُلاًّ نُّمِدُّ هَؤُلاء وَهَؤُلاء مِنْ عَطَاء رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاء رَبِّكَ مَحْظُورًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ. Ve men erâdel âhırate ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ, Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike, ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ.

Meali :

Esteuzubillah

Kim isteklerinin acele bu dünyada acil olarak verilsin olarak isterse, Allah istediği kimseye, dilediği şeyi ona orada acele verir. Sonra onu ahiretinde ise gelcek hayatinda ise omnu cehennem ehli kıldık. Zemmedilmiş ayıplanmış ve rahmetten kovulmuş olarak, ona cehenneme atılır. Kim de mü'min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir. Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da verir (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de verir. Rabbinin lütfu hiç kimseden yasaklanmış değildir(esirgenmez).

Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 18.,19., 20. ayet

Yani ahireti için isteyen demek ise, bugün kazandin, ve yarinin için biriktirmek, veya oglun evlncek, kizin gelin olcakyine masraf ve para lazim, yahut yarinin için basini sokacak bir ev almak istedin, yine hacca gitmek için para birikdirdin, yani ahiretin için, yani gelecek planlarin için,ve gelecegin için istedin demek, yoksa ahiret için istemek öyle anlaşildigi gibi, öldükden sonrasi için degil, yani yarinini düşündün demek yani, Allah :  bu günü için isteyenede, yarini için isteyenede bolca verildigini buyuruyor, yani kimseden esirgenmez diyor rabbim, öyle olunca,  o hadisin sihhati biraz dogru olmaz, ve öyle olunca, yani ahiret yarinlar, ve gelecek demedkdir, yani öyle olunca, kimi hemen olsun ister, kimide gelecegi için ister, yani işde durum budur, her namazin son oturuşu tahiyatta "rabbena dualarini" okumak sünnettir, öyle olunca, yani peygamberimiz ve kuran

“Rabbimiz bize dünyada hasene (güzellik ve iyilikler) ver ve ahirette de hasene (güzellik ve iyilikler) ver." diye dua etmemizi tavsiye ederken, o zaman nerden cikdi, bu sadece ahiret için istemek, yani bugünü olmayanin, yarini olurmu, bugün sürünen birisi, nasil yarinini kazancak, bugün aclikdan calan cirpan birisi, nasil yarinini kazancak degilmi, öyleyse hem bu gün için, hem de yarin için, hem calişip, hemde Allahdan dua edip istemek lazim. Allah da diyorki, eger yarinin için calişip cabaladiysan, sana yarinin, yani ahiretinde de o var diyor. güzel şeyler yapip calişdinsa, sana o var, eeeeee cennet neresi o zaman, yani öldükden sonrami? yani hani Ahiret ve Ahiret yurdu  ne o zaman yani.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Tilked dârul âhıratu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttakîn

Meali :

Esteuzubillah

İşte bu ahiret yurdu ki(Cennet veya Gelcek Zamani) onu, yeryüzünde  fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Akıbet (güzel sonuç) muttekîlerindir (takva sahiplerinindir) yani dünyasi ve ahireti için calişip cabalayanlarindir.

Sadakallahul Aziym KASAS Suresi 83. ayet

o zaman bugün calişip cabalayanlar kimler, müminler kavgada ve  sadece namaz oruc diye yatip kalkmayi iyi kulluk sananlar. ve oysaki, adam dün, televizyonu buldu, bugün bilgisayari buldu, yarin daha neler bulup keşfedecek. yatanlardan bir ses varmi? yok, o yapmiş, hazir al kullan, bu yapmiş al kullan, sonrada, bu yahudi de, bu gavur de, gavurun yaptigi lambayi kullan, gavurun icad ettigi arabayi kullan, ucagi kullan, bilmem süpürgeyi kullan, fotograf makinasini, kamerayi kullan, interneti kullan, faceyi kullan, twiti kullan, sonrada twitten faceden, Allah yolunda cihad, gavurlari öldürmek farz de, bu ne acayip işdir. onlara cennet yok de, halbuki asil cenneti onlar kazanmiş, ve onlar bu dünyayi cennete cevirme yolunda neler icad etmiş, cumartesi tatil yapmasini bile gavur dediklerimizden ögrendik be gülüm, vergi sistemini gavurdan ögrendik, yillardir islamin zekat sistminin vergilendirme sistemi oldugunu daha kavrayamadik.  medeni hukuku gavur dediklerimizden ögrendik, ee bize ne kaldi, yatip kalk namaz kil, Allah a  kul olursun, cennet senin.  peki cennete ne hazirladin demek yokmu, adam cennetine koltuk icad etmiş, ve bundan sonraki herkesin, artik cennet gibi bu gelecek zamanda Ahirzamanda herkesin koltugu var artik, bak cenetine koltuk ve taht hazirlamiş, birisi lavobo keşfetmiş sifon musluk keşfetmiş, bak icinde sicak soguk su akan saraylar hazirlamiş cennetine,  peki sen ne hazirladin, oruc tuttum ya işde, bende oruc hazirladim, iyi canim, iyi bunlar ile, onlar,  fark nerede, Allah akibet calişip cabalayanlarin diyor, peki kavgami hazirladin sen, mehdi gelcek, kafirlein boynunu vurcak, peki kafir kim lan, bak senin lamban, araban, facen, internetin, cep telefonun hepsi o gavurlarin sayasinde var, bu dünya onlarin sayesinde cennete dönmüşken, sen ne hazirladin, muhammed dedi miki gavurlarin başini vurcaz, ahmak işde iyi vurmalar sana , sen muhaedi onun vaktinde başka yerle savaş acarken duydunmu  öyle olsa bizansa mektup yollmazdida osmanli gibimüslüman olun yada oraya gelir boynunuzu vurun  derdi,yoksa  gülüm, iyi vurmalar sana, yani dangil işde, dangil, ve ne diyor yukardaki ayette,  ahiret yurdunu dünyada fesat cikarmayanlara verecegiz diyor, öyleyse sen haala ahiret yurdunda yani gelecekde ve mehdi zamaninda fesat kavga savaş cikariyorsan, bilki senin sonran yok, cünkü sen birdaha gelmeyecen bu dünyaya, yada cehennem cile yurduna atilcan, gelsen bile, öyle olunca iyiler  nerde olcak, fesat cikarmayanlarin  yurdunda olacak, ve sen suriyelileri kaldir kavaga ettir yurdundan et, evleri damlari yik yum, iraklilari kaldir, irana savaş acmaya kalk, olmadi yetmedi şimidide ispnayda karagaşa cikar, ve sonrada ahiretin senin olcagini san, sanma  umma, Allahin  emri var, senin sonun cehennem

ve gavurlara cennet yok de, birde bak len, bak adamlara gavur diyoruz, rahat onlarda idi, medeniyet onlarda idi, Atatürk bile gitdi avrupadan medeniyet aldi geldi, ve kadina saygi duyan muhamed gibi kadina bile secme secilme hakki tanidi, senin ardindan gittigin osmanli, daha kadina secme hakki tanimayan dangiller sürüsü, kadini cariye ilan eden ahmaklar sürüsü, ve öyle olunca, denirki gavura merhamet dilenmez dua edilmez, peki bak sen onun duasi ve ameline nasil due etmyecen,  bu kadarmi nankörsün, bak onun icadi olan cep telefonu elinden düşmüyor artik, amma onun yaptigini kullan, ve ona bir teşekkürü cok gör, seni karanlikdan kurtaran lambayi icad eden ediosana bir fatihayi cok gör, yaya at eşek sirttinda iken, motoru icad edip araba ucak yapani unut, sen  ona bir fatihayi cok gör, cok nankörsün insanoglu, bak onlar seninde benimde onunda cennetine ucak hazirlamiş, cennet gibi bu altin cagda ucak var, hizli tren var, arabalar var, neler neler var, ya sen ne hazirladin cennetine? 

kahvede siyaseet yapip, kongen oynamayimi yani argo agziyla sigara icki ve fayans dizmeyi haziriladin, tesbih diye bir zikirmatik icad edilmiş, sen onuda stres oyuncagi  ve kabadayiilik gösterisi olarak sallamayi icad ettin, senin icadin tesbihi, zikiri için degilde sallamayi icad ettin, icadin bu yani, o gavur dediklerin tesbihden yola cikdi ve bilgisayar icad ettiler, bilgisayarin ilk modeli hafizali abaküs tesbih, ve sonunda vardigi nokta bugünkü ceplere inmiş bilgisayarlar, yani öyle olunca alcaginda senin gelecekde işde, cile diyor müslümanlar neden fakir neden cile icinde, her müslüman memleket fakir deniyor, cünkü hazirladiadigi bunlar iken, el bak yumuşak yatakalr yatlar katlar hazirlmiş, ya sen, ya sen ahmak müslüman

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.

Meali :

Esteuzubillah

Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.(çalışıp çabaladığı kazandgindan başka bir şey yoktur.)

Sadakallahul Aziym NECM Suresi 39. ayet

Ve felsefeyi kötü gören ahmaklara, yani Felsefe demek, bir konuda akil yürütme demekdir, yani aklini caliştirmak demekdir.
peki tefekkür ne demek o zaman, bir konuda fikir ibraz etmek demek, fikir ne, bir konuda düşünmek, ve bu budur, şu şudur diye akil yürütmek demekdir, ve Allah

"Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, subhâneke fekınâ azâben nâr"

onlar etraflarina bakip (kainattaki yaratilan ayetlere bakip) tefekkür ederler, ve bunlarin yani bunca şeyin öyle boşyere lüzumsuzca yaratilmadigin farkina varirlar buyoruyor rabibimiz bu ayette . kim onlar müminler peki kim bakdida keşfeti mesela yusufcuk böcegine bakip iki pervaneli helikopter icad eden babanmi, yoksa o gavur sandiklarinmi, kim o ayetlerden ibret almiş, sen gavur diyon, oysaki rab onlari mümin diyor.

Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh dan

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Bir saat tefekkür, kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.”

( Hadis-i Şerif , Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)
ayni rivayetin bin yillik ibadete denk oldgu hadiside vardir.


Rabbim, Mehdi ve cematini,  Bugünü icinde, yarini, yani ahireti ve gelecegi icinde, calişip cabalayan, ve güzel şeyler hazirlaynlardan etsin. Amin


---oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 24 Ekim 2017 Salı

Original Kar © glan

Ömrün Uzunluğu ile Gençlik Dinçlik Ters Orantilidir

(Kar©glanin 16 Ekim 2017 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn.Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn.Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk(halkı), e fe lâ ya’kılûn. e mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn. Li yunzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alâl kâfirîn. E ve lem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn. Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn. Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu, e fe lâ yeşkurûn.

Meali :

O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder. Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi? Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi. Ve kimin ömrünü uzatırsak, onun yaratılışını tersine çeviririz (kuvvetini gideririz). Hâlâ akıl etmezler mi?  Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yakışmaz da  O (O’na indirilen), sadece zikir ve apaçık Kur’ân’dır.  Diri olanları uyarsın ve kafirlerin istediği azab tahakkuk etsin diye Kur’an’ı indirdik. Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. Ve onlarda, kendileri için (birçok) menfaatler (yararlar) ve içecek şeyler (süt) vardır. Hâlâ şükretmezler mi?

Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 65. ayetten  73. ayete kadar 73 dahil


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil:
1. Ölüm gelmeden önce hayatının,
2. Hastalık gelmeden önce sağlığının,
3. Meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin,
4. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin,
5. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin

( Hadis-i Şerif , Hâkim'in Müstedrelö, Ahmed bin HanbeTin Zühdü, Ebû NuaynTın Haşinden)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Allahü Teâlâ'nın tevbe eden gençten ziyâde sevdiği, günaha devam eden ihtiyardan da ziyâde buğzettiği hiç bir şey yoktur.

( Hadis-i Şerif , Kenzül-İrfan 196)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle müslüman olarak ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur.
(Tekbir Allahü ekber, tahmid Elhamdülillah, tesbih Sübhanallah, tehlil ise la ilahe illallah, demektir.)

( Hadis-i Şerif , İ.Ahmed Müsned)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
Ağaran kılları koparmayın! Çünkü bir kimsenin müslüman olarak ağaran her kılı, Kıyamette kendisi için bir nur olur. O kıl sebebiyle, bir günahı affolur, bir sevap yazılır.

( Hadis-i Şerif , Tirmizî)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Beyazlaşmış kılları koparmayın! O, müslümanın nurudur.

( Hadis-i Şerif , Tirmizî)

Uzadikca Zayiflayan kisaldikca güclenen ne vardir, hani  kavak dikersin, boyu uzun olsun diye yelersinki, daha uzun olsun, ve  fakat o dikine uzandikca güclüdür, amma isde onu kesipde tahta yada sirik veya kiriş olarak kullaninca, o uzunlgu sebebi ile belli süreden sonra, iki ucuda bir yere dayansa bile, bel verir, yahut bir ucu dayaniyorsa, diger ucu sarkar, amma işde birde sögüt agaci vardir, onunda daha geniş ve kalin olmasi için, üstünden kabaklanirki, yani enine genişlesin diye işde, ve bazi insanlarda böyledir, bazilari enine geniş, ve bazilari ise boyuna uzun, ve ömürde böyledir işde, Yasin suresinde gecen, o ayette gectigi gibi, Allahu Teala Buyuruyorki, birinin ömrünü uzatirsak onun gücünü tersine ceviririz, yani ihtiyarlikda cocuk gibi olur,  yaşlandikca  cocuklaşan insanlik, cocuk nasil bakima gözetime ihtiyaci varsa,  ihtiyarlayincada yaşlilarinda öyle ihtiyaci var.

Hz. Mehdi (as) geniş vücutludur
"İri gövdeli, Karnı büyük, iki uyluk arası açık,O (Hz. Mehdi (as))… heybetli bir şahıstır. Hz. Mehdi (as)'ın boyu, posu sanki Ben-i İsrail ricalindedir.

(Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

Hz. mehdi (as)'in) işaretlerinden biri de günlerin ve gecelerin geçmesi ile yaşlanmamasidir. (Muntekab-ül Esar, Lütfullah Gülpaygani, s. 285)

الْحَيُّ الْقَيُّومُ

"Hayyul Kayyûm"  esmasinin fazileti işde bundandir, ve öyleki!  biz Raşidi zikir evradimizda, Hem Ayetel kürsi okuruz, o iki esmanin icinde gecdigi ayetleri,  hemde ayrica 10 defa "Ya Hayyul Kayyum " zikiri cekeriz, ve yine

“Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehülhamdü yühyî ve yümîtu ve hüve hayyün lâ yemûtu biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr”
(10 Defa) Zikrederiz yani 

Havas alimleri demişki : genc kalmanin sirri "Hayyul Kayyum " zikirindedir. Biz cekdigimiz zikiride,  tarikimize girenlerinde cekmesini istiyoruz, öyle olunca, bizim ve askerlerimizinde  "Hayyul Kayyum "  zikirinden nasibi olsunki, yani genc ve diri görünsünler.


HZ. MEHDİ (AS), YAŞINA GÖRE GENÇ GÖRÜNÜMLÜ OLACAKTIR

Ebu Salte Haravi, İmam Reza’ya sorar:

“(Tanıyabilmemiz için) Kaim’imizin[Mehdi’nin] alameti nedir?“

İmam Reza cevap verdi:

“[Mehdi’nin] Alametlerinden biri, yaşı ileri olmasına rağmen görünüşünün genç olmasıdır. Ona [Mehdi’ye] bakan biri, yaşının kırk ya da daha az olduğunu tahmin edecek.[Mehdi’nin] Alametlerinden bir diğeri de vefat edeceği zamana kadar hiç yaşlanmayacak olmasıdır.”

(İmam Mehdi Hakkında Sorular ve Cevaplar, Seyyid Hüseyin Hüseyni)

“Mehdi zuhur ettiğinde insanların bir kısmı onu (Mehdi’yi) reddedecek, çünkü onlar yaşlı birini düşünürlerken o (Mehdi) onlara genç bir yüzle yaklaşacak.”

(İmam Mehdi Hakkında Sorular ve Cevaplar, Seyyid Hüseyin Hüseyni)


HZ. MEHDİ (AS)’DA HZ. NUH (AS)’IN MİZACI VARDIR

İmam Sajjad diyor ki: “İmam Mehdi’de Nuh [aleyhisselâm]’ın mizacı vardır ve bu, [Mehdi’nin] hayatının uzun olmasıdır.”

(Kemal-ud din, s. 322 and Montakhabal, 2/275)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm


Meali :

Esteuzubillah
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. O’nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), Kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır (çok yücedir), Azîm’dir (çok büyüktür).

Sadakallahul Aziym Bakara suresi 255. ayet


Peygamberimiz (sav) de hadislerinde Mehdi cemaatinin önemli özelliğini şöyle haber vermiştir:

Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler. Onların sayıları Talud ile nehri geçenler kadardır. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)

Talud ile nehri geçenler dedilerki :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn


Meali :

Esteuzubillah

Ve (Talut’un askerleri), Calut ve onun askerlerinin (ordusunun) karşısına çıktıkları zaman şöyle dediler: “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (düşman karşısında) sabit kıl ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et.”

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 250. ayet

ve biz Tarikimize intisab edenlerin, ikindiden sonra zikredecek olanlar için," vagfuanna "duasi yerine "Efrig" duasui okumalarini görev olarak veririz,  ve nedir o ? 

"Rabbena efriğ aleyna sabren ve sebbit akdamena ve ensurna alel kavmil kafiriyn," .... diye devam eden dua, yani  Talud ile nehri geçenlerin duasi, ve öyle olunca, bizim askerlerimiz işde  Talud ile nehri geçenlerin 2017 ve 2018... versionu olanlari olacaklar, cünkü bu duaya devam edenler olacaklar, yani galip glenler olacaklar inşallahu rahman.

Mehdi askelri hakkinda yine buyrulduki

Onların kalbleri demir gibidir ve onlar gündüz aslan gece de abiddirler.
(Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, 57)

Ahir zamanda (Son Zamanlarda) Belalar çoğalacak, halkı öyle ölüm ve katliamlar saracak ki, Allah'ın ve Resulullah'ın haremine sığınacaklar.
Mehdi aleyhisselam, o zamanlarda zuhur etmiş, ve görevinin başinda olacakdir işde, ve zaman o günler, yani mehdi görevinin başinda, bilen ve anlyanlar için.

----------------
Gecen haftalarda anlattigimiz, cennetteki sonsuz yaşamdan bahsettik, ve dedikki, ruhunu bedenden bir yöntem ile cikarabilen kimse için, artik ölümün bir manasi yok dedik, cünkü ölüm demek, zamani gelince, ruhun bedenden ayrilmasi demek, ve bunu daha yaşarken başarabilen için, artik ölmek yada yaşamak ayni demek olur.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Ölmeden önce ölünüz”

( Hadis-i Şerif)

Peygamber efendimiz, “Mutu Kable En Temutu yani Ölmeden önce ölün” buyuruyor. ve o ölmende önce hayattayken ruhunu  bedenden cikarabilen, yani ölmeden önce ölebilen birisi, dedikki, hele birde ruhunu ayirdikdan sonra, başka bir bedeninde icine girebilen bir ruh için, artik  sonsuz yaşama kavuşdu demekdir,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn

Meali :

Esteuzubillah

Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) geri döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!

Sadakallahul Aziym SECDE Suresi 12. ayet


ve bunu yani Ruunu bedenden cikarma işlemini, bazilari budizmle, bazilari hinduizmle, bazilairi islamla, bazilari cinlerle, bazilari sihir büyü ile, bazilari tasavvuf ile, bazilarida zikir ile din ve kuran ile yapmakdadir.  ve Hinduizmde bu ruhun bedenden ayrilip özgür kalmasini "mokşa” olarak adlandırılır. Hindu, “mokşa”ya erişinceye dek, gerçeği özünü bulma yolunda, özünü gerçekleştirme üzerinde çalışması için, tekrar tekrar, yeniden dünyaya geleceğine inanır (ki gerçek sadece Brahman’ın var olduğudur). Bir insanın dünyaya tekrar ne olarak geldiği, doğanın dengesi tarafından yönetilen bir neden sonuç ilkesi olan, karma aracılığıyla belirlenir. Bir insanın geçmişte yaptıkları, gelecekte olacakları etkiler ve onlarla bağlantılıdır, buna geçmiş ve gelecek hayatlar da dahildir. diye inanirlar yani iyi kimse isen, artik daha iyi ve biraz daha kemal bulmuş bir insan olarak gelirsin dünyaya, yahutta kötü ahlaklarin galip geldiyse, ya hayvan, ya bir kuş gibi canli olarak gelirisin dünyaya, ve o bedende tekamüle devam edersin.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لاَ يَبْعَثُ اللّهُ مَن يَمُوتُ بَلَى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ  لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَاذِبِينَ 

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn. Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn.


Meali :

Esteuzubillah

Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Bu diriltme) hakkında ihtilâfa düştükleri şeyin, onlara beyan edilmesi (açıklanması) için ve inkâr edenlerin (kâfirlerin), kendilerinin şüphesiz (kesinlikle) yalancı olduklarını bilmeleri içindir.

Sadakallahul Aziym NAHL Suresi 38 ve 39. ayet

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"insanın kuyruk sokumu kemiği dışındaki her şeyi, ölümünden sonra çürüyüp yok olacaktır Kıyamet günü tekrar diriltme bu çürümeyen parçadan olacaktır"

( Hadis-i Şerif , Buharî, "Tefsîr", 39/3; Müslim, "Fiten", 141, 142)

yani insanin ferc uzvu, yani öyle olunca, yani insanin tohumu, veya tohum üreten yeri,  yani zeker ve rahimi, hayir insan cürüyünce zekerde cürür rahimde cürür, amma bu ne demek peki deyince, yani kuyurk sokumu iskeletin son ucu, yani kemikden ete geciş noktasi, yani öyle olunca oradanda ötesi, işde ya zeker yada rahim, ve oradanda ötesi, insan menisi, ve öyle olunca, nasil elma agaci kişin kurumasina ragmen, amma verdiği meyvadaki, icine sakladigi cekirdek  ölmüyor, ve sakli kaliyor ise, insanda  işde tohumu ile ayakda kalir, ve elmanin bütün formülü, bu cekirdegin icinde yazili oldugu gibi, demekki insanin bütün yaptigi ettigi, lehine ve aleyhine kazandiklarida, işde bu tohumun icinde yazili demek our. ve öyle olunca onun verdiği tohum ile, işde diri ve canli kalir. ve halbuki yine  Vajinanin icerisinde spermin ömrü 8 saat dir. Rahimdeki spermlerin 5 güne kadar ömrü vardir. Spermler su ile temas ederlerse bir kac saniye icine ölürler. Musluk suyu veya sabunlu suyla spermler temas ederlerse ömürleri bir kac saniyedir.  sperm kuruyana kadar elde saatlerce hayatta kalabilir. Sperm kurur ise islakligi gider ise ömrü bir kac saniyedir.
öyle olunca bu "Kıyamet günü tekrar diriltme, bu çürümeyen parçadan olacaktır" kuralina ters, bu parca meni olamaz o zaman, yada meni kurusada, Allah onu tekrar acabilcek demek olur. cünkü elma cekirdegi elmanin icinde oldugu müddetce diri degil, hatta elma yenip icinde cekirdek cikarilinca, ve kurutulunca, onu mevsiminde topraga dikip, onu acacak olan can suyunu da verirsen, o acilip yeniden elma dali olmakda,  ve bakip büyütebilirsen, o yine elma meyvasi vermekde, peki insan tohumuda böyle ise, o zaman meni kurusada, allah onu özel bir yagmur ile yeniden acacak demek olur, cünkü su ile temas eden meni ve sperm ölür demiş bilim adamlari, öyleyse meniyi acacak olan sivi su degil, peki ne?  o da belkide kadinin orgazm oldukdan sonraki salgiladigi sivi olabilir Allahu alem. yani o nada işde kadinin yumurtasi deniyorya zaten, yani kadin ve bayan menisi yani.

---------------
Hz. Ebu Hureyre “iki nefh (sura üfleme) arasında kırk var” deyince, ona bunun gün, ay yahut yıl mı olduğunu sordular. O bu sorulara karşı hep: “Bunu kesin olarak söyleyemem.” diye cevap verdikten sonra şunu ilave etti: “Sonra Allah gökten bir su yani  meni şeklinde yağmur indirir, ve insanlar, bitkilerin bittiği gibi  biterler. İnsanın her tarafı çürür, sadece 'acbu’z-zeneb' (kuyruk sokumu) çürümez. Kıyamet günü halk (yeniden yaratma) işi bundan inşa edilir.”

( Hadis-i Şerif , Buhari, Tefsiru sureti 78/1; Müslim, Fiten, 141/2955)

Yine bu konudaki hadislerde kıyamet gününde bütün insanların diriltileceği, kabirden de ilk defa Hz Muhammed'in kalkacağı bildirilmektedir (Buharî, "Tefsîr", 39/3; İbn Mace, "Cenaiz", 58 )

Hz Peygamber bir hadislerinde, insanların diriltilirken ilk yaratılışlarındaki gibi olacaklarını haber vermiş (Buharî, "Rikak", 45; Müslim, "Cennet", 55-59),

bir başka hadiste de "Her kul, öldüğü hal üzere diriltilir" buyurmuştur (Müslim, "Cennet", 83)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn

Meali :

Esteuzubillah

İbrahîm de bunu oğullarına vasiyet etti, Yakup da, oğullarım dedi, Allah şüphesiz sizin için bir din seçti, siz de artık ancak Müslüman olarak ölün(Müslüman olarak ölmek dışında başka türlü ölmemeye çalışın!).

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 132. ayet


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz, nasıl dirilirseniz öyle haşrolunursunuz, nasıl  haşrolunursanız, O hal üzre Cennet veya Cehenneme Sürülürsünüz.”

( Hadis-i Şerif , Müslim, Cennet 83, Aliyyülkârî, Mirkâtü’l-mefâtîh 1/332, 7/375, 8/431)

ve bu hadisde gösteriyorki hinduzimin söyledigi o "hinduizmde bu ruhun bedenen ayrilip özgür kalmasina "mokşa” olarak adlandırılır. Hindu, “mokşa”ya erişilene dek, gerçeği öz-gerçekleştirme üzerinde çalışması için tekrar tekrar yeniden dünyaya geleceğine inanır (ki gerçek sadece Brahman’ın var olduğudur). Bir insanın dünyaya tekrar ne olarak geldiği, doğanın dengesi tarafından yönetilen bir neden sonuç ilkesi olan karma aracılığıyla belirlenir. Bir insanın geçmişte yaptıkları gelecekte olacakları etkiler ve onlarla bağlantılıdır," inanişi ile ayni inanc demek olmazmi, yani hinduizminde dogru taraflari var demekki, belkide o da, 124 bin peygmberden birisinin acikladigi kurallardi onlarda, zamanla belki bir kismi unutuldu, bir kismida tahrif oldu belki.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn.

Meali :

Esteuzubillah

Bütün nefsler ölümü tadıcıdır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.

Sadakallahul Aziym ANKEBUT Suresi 57. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeten, ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn.

Meali :

Esteuzubillah

Mü’min olan kadın ve erkekten kim salih (nefsini tezkiye ve tasfiye edici) amel işlerse, o taktirde ona mutlaka (:::) (temiz, helâl) bir hayat yaşatırız. Ve onları, mutlaka yapmış oldukları amellerin ecirlerinden (bedellerinden), daha ahseni (güzeli) ile mükâfatlandıracağız.

Sadakallahul Aziym NAHL Suresi 97. ayet

Ve cehhenm ehline gelince, kötü amel işleyenlerde, kötü bir halde cezaya müstehak olurlar, ve öyleki mesala, ona buna domuzluk, kötükük edip, hainlik düşünenler, domuz olarak halkolur, artik mümin bir bedenede yol alamazlar, cünkü mümin ve müslüman olanlara domuz haram,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ  ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً  فَادْخُلِي فِي عِبَادِي  وَادْخُلِي جَنَّتِي

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh, İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten. Fedhulî fî ibâdî, Vedhulî cennetî.

Meali :

Esteuzubillah

Ey mutmain olan nefs! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın içine gir, Ve böylece cennetime gir.”

Sadakallahul Aziym FECR Suresi 27. 28. 29. 30. ayet

burada gecen "kullarimin icine gir" kurali geregi, onlarin  yani iyi kullarin icine girmesi ve yani onlara artik cennet haram olur, ve öyle olunca, mesala ben, bundan seneler önce, Avusturyada Gresinger diye bir kasapda calişdim. ve orasi büyük Kasap Fabrikasi, yani hem inek eti, hem dana eti, hem tavuk eti, ve hemde afedesiniz domuz etinden mamuller üretiliyor, büyük fabrika, sucuk, sosis,  salam ve daha onlarca ceşit et mamulu üretiliyor. ve öyle olunca, adamlar o kadar tasarfluki, bizim begenmedigimiz, yahutta bize haram olan o domuzun bile hicbiryerini israf etmiyorlar. ve öyle olunca, domuzun dilini taaa kökünden kesmişler, taa girtlagidan bütün parcasiyla söküp koparmişlar, ve kancalara takmişlar,  ve bunlari isli pastirma firininda pişirip, aynen bir pastirma gibi, dil pastirmasi yapmişlar. ve onlari bende sabahki ilk işlerden birisi olrak kancalardan cikarip kazanlara dökmekdi, daha sonrada onlar paketlemede paket yapilip satilcagi merkete yol aliyor, peki biz eskiden cocuklar yalan söyledimi ne diye kokuturduk, yani "Allah dilini keser" diye kokuturduk, bak yalan söyliyenlerin dilini işde, bu dünyada, hemde taa kökünden söküp kopariyor, ve kancalara takiyorlar, sonra onlari ateşe sokuyorlar, dillerini ateşe sokuyorlar, sonrada bir eve gidip, artik ona cennetde haram, mümin onu yemez, öyle olunca, gavur dedigmiz, yahut domuz yemek helal olan bir millet, onu seve seve, kiya kiya, dile dile, yiyor, yani öyle olunca

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât(habîsâti), vet tay yi bâtu lit tay yi bîne vet tay yi bûne lit tay yi bâti, ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn(yekûlûne), lehum magfiratun ve rızkun kerîm.

Meali :

Esteuzubillah

Pisler pisler içindir , temizlerde temizler içindir, Temizlenip arınanlar için Allah dan güzel rızıklar hazırlanmış ve onlara bagışlanma ve  mağfiret vardır.

Sadakallahul Aziym NÛR Suresi 26. ayet

peki müslüman yalan söylermi, söylüyor, müslümanin müminin diyenlerde, yalan dolana, zaman geliyor başvuruyor, ve bir beladen cikiş kapisi olarak yalani seciyor. öyle olunca, onlar ne peki, adam mesala koyununun dili olmuş, müslümanlarda koyunu kurban edip ya normal et için kesiyor, sonra dilinide agizindan söküp cikariyor, sonrada onun üstünü bicakla kaziyip temizleyip sonra firina sürüyor, paca  denilen  yemegin melzemesi yapiyor, ve onu yine bir müslüman yiyor, ve bir mümin yiyor, onun dilide cezaya müstehak oldumu, oldu, oda söküldümü, söküldü, yine ateşe atildimi, atildi, amma bunun farki, onu bir müslüman yedi, ve cennete girdi tekrar,  ve ona cennet haram degil, cünkü koyunun eti müminlere helal, öyle olunca, o cezasini cekdi ve cennete dahil oldu demek olmazmi?  bu ve kafirinkide cezasini cekdi yine cennet gibi olan bedene girdi, ama o yingyangin kötü tarafi olan deccal ve şeytan askerinin bedenindeki parca oldu, ve yine o, o yeni girdigi insanin, daha da kötlük yapmasina yardimci asker oldu, ve o yeni halinde dahada büyük cezaya müstehak olacak, bilin bakalim o ceze ne?  ne peki  biraz da siz tefekkür edin.

Bu konuya bizim yorumumuz olarak, herkesin her hayvandan bir tane cibilliyati var dedik, bu tezimizi ispat etcek hususlarda şunlar:

Mesala bir durum oldu, ben o durumdan pacayi siyirmak için yalanda söyleyebilirim, amma dogruyu söyleyip, o cezayi o anda cekmeyebilirim, yalan söylersem, Allah muhafaza ilerde gelecekdeki hayatta, benimde  dilimin kesilcegi bir hayvan olurum, veya dogru söyleyip daha bu dünyadayken, o dogru söyleyicince, cekecegim cezayi cekerim, iki secenek ikisindede ceza var, biri peşin, bir ilerde,  yine mesala param kalmadi, ekmek yiyecem karnim ac, ve firinin camini kirip ekmek calabilirimde, amma ben öyle bir kimse degilsem derim ki : "acim bana bir ekmek verirmisin? " ekmekci amcaya söylerim ,ve gönlü ile vermesinide saglayabilirim, veya dilenir, iki  kuruş alir, ve ona ekmek alirim, yani secenekler var, iyi yada kötü bir ahlak herzamen mevcut, hatta daha daha iyi bir hal, veyae daha daha kötü seceneklerde var ve mevcut, öyle olunca, ben kötü bir fiili yapinca, benim cibilliyatim o an,  o kötü ahlaki yapan hayvanin sifatina düşmekde, iyi işleri yapincada, bu sefer yükselip iyi bir sifat kazanmakda, ulvi bir sifati  kazanmakda, bu taa meleklige kadar giden bir yükselme, öyle olunca, her insanin yaninda her cibilliyattan bir tane mevcut, ister iyi sifat ve fiiili işlesin, isterde kötü ve süfli alcak bir sifata düşsün, öyle olunca, bunlarda her insanin her cibilliyattan bir sifati oldugunu gösterir, şeytan dediki : egilmeyecegini secde etmeyecegini, öylemi dedi Allah onu Hz. Davud un eline demir olarak verdi, bu  kadar cok sert oldugunu iddia ediyor, al onu ISIT ve eg bük bakalim bu sefer ne diyecek dedi, ve davud elinde demiri ateşleyip demircilik edip, egdi bükdü, onunda egilen bir cibiliyatida oldu, halbuku demir egilmez bükülmez, mesala taaa bir sögüt agaci gibi kalin bir demir parcasini egmek mümkin olmayabilir, amma mesala inşaat teli gibi ince bir demir egilir bükülür, ve insanlara hizmet edip işe yarar, Allah, şeytani işe yaramaz birşey olarak halketmedi, o dahi tabiatina uygun olarak, insan hizmet etmeye devam ediyor. nitekim Hz. Süleyman onu mescidi Aksa nin yapimindada hizmetli amele olarak kullandi, yani sanma kötü dedigin hepden iskarca ve işe yaramaz, bugün en işe yaramaz dediklerin bile atilmayip, yeni hale dönüştürülüyorsa, o zaman işde domuzun dilini bile israf ettirmeyen Allah, sanma seni kötü ve karnlik olarak halketti, sen herkese kötülük yapip hayat bulcan amma, seninde iyi bir tarafin var,"Yilanin zehrinde Derman yaratan" Allahi unutma, kötülerin başi, şeytan bile işe yariyorsa, senin işe yarayacagin bir yer, illa vardir, senin de tutulcak bir kulpun illa vardir, ey insanoglu! sen o kulp, kopmaz kulpa yapiş, ve hakka ve cennete ulaş, ve Allahin affetmeyecegi günahlardan "şirk "vardir, şirk dişinda herşeyi affedeer diye biliyoruz, öyleyse  Rabbimiz öyle dedi

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Kudsi bir hadisde şöyle  Buyurdular

(Kudsi Hadis; anlamın Yüce Allah'a, sözlerin Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ait olduğu hadistir)

- Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyin.
- Kullarım! Benim hidayet ettiklerimin dışında hepiniz dalalettesiniz. Benden hidayet dileyin ki sizi doğru yola ileteyim. (Hidayeti hak ediniz ki yolu açayım.)
- Kullarım! Benim doyurduklarımın dışında hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
- Kullarım! Benim giydirdiklerimin dışında hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
- Kullarım! Siz gece gündüz günah işlemektesiniz. Bütün günahları affeden de yalnız benim. Benden af dileyin ki sizi affedeyim.
- Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki bana zarar verebilesiniz. Bana fayda vermek elinizden gelmez ki fayda verebilesiniz.
- Kullarım! Evveliniz, ahiriniz, insan olanınız, cin olanınız, hepiniz toplansanız da, içinizdeki en günahkâr bir kişinin kalbine sahip olsanız, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez.
- Kullarım! Evveliniz, ahiriniz, insanınız, cin olanınız, hepiniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsanız, ben de her birine isteğini versem, bu benim mülkümden ancak iğnenin denize daldırılıp çıkarıldığında eksilttiği kadar bir şey eksiltebilir.
- Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Ben onları sizin için saklar, sonra onları size iade ederim. Artık kim bir hayırda -iyilikte- bulursa, Allah'a hamd etsin. Kim de bir kötülük bulursa, kendinden başkasını kınamasın.


( Hadis-i Şerif )

Ne olursan ol.
O nun kulusun!

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Yüce Allah mahlukatı yarattığında yanında bulunan Arş'ın üstündeki bir kitaba şöyle yazmıştır:
- Şüphesiz rahmetim, gazabımı geçmiştir.

( Hadis-i Şerif )


Kudsi hadis

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

- Ben kulumun bana olan zannına göreyim. Beni zikrettiği zaman da ben Onunla beraberim.
- O beni gönülden zikrederse, ben de onu gönülden zikrederim.
- O beni bir cemaat içinde zikrederse, ben onu, onunkinden daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim.
- O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım.
- O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım.
- O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.

( Hadis-i Şerif )

Ve mesela insanlardan bazilari daga cikmayi sever, ve dagcilik sporu yapar, kim olaki bunlar, tabiki keci cibilliyatlilar bunlar, daga, en zireveye cikmayi ölümüne seven kim var, keci var, hele dag kecisi daha bir inatla cikar, ve Muhammed Mustafa ise, taaaa daha peygamber olmadan, bir keci  sifati varmişki, hersene bir müüddet gidip "HIRA" dagina cikarmiş, ve cikişlarinin  birinde işde Cebrail ile vahiy gelip, peygamber oldugu bildirlir, yani  keci olmadan, peygamber olmak yok demekki, öyl olunca, bizler müslümanlarda  en azindan, onun sünnetine ittiba için, en az ömürde bir yapilan hac seyatinde, işde turu düzenliyen, eger organize ederse, veya biz kendimiz bilip de kendimiz gidersek, işde sünnet olarak HIRA ya cikariz, yine Meke den Medine ye kacarken saklandigi "SEVR" Dagina cikariz, yani müminin, ömründe en az iki tane kecisi olur demek olur, ve birde" Arafat" Daginda da vakfe var farz olan, birde adem kecisi olur, eee ettimi üc keci cibilliyati, yani her müslüman hem Ademin evladi, hemde müslümansa  Muhammed ümmeti, ve birde düşmanlarinda kacdigi dagi olan  keci, yani eyyup gibi oldun, o zaman eyup dagina kac, yunus gibi bir hal geldi başina o zaman yunus dagina tövbe dagina cik, yani öyle olunca, birde günahdan ve düşmanda kacdigi peygmeberi vardir, en az üc peygamberi, ve babasi olur, öyle olunca,  ey  ademoglu, ey insan, ne yaparsan, kendine yaparsin, egeer bu iyilik ise, iyiliklere kavuşur,  şayet kötülük ise, azab ve cehheneme müstehak olursun.

Rabbim, Mehdi ve askerine, kavşaga yani  yol ayrimina gelince, dogruyu, hidayet  ve mehdi yolunu secmeyi nasip etsin.


---oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 16 Ekim 2017 Pazartesi

Original Kar © glan



Dinimizde "Seyyiat "Kötülükler ve "Müseyyiiyn " Kötülük Yapan Kimseler - "Cürüm" Günah ve "Mücrimler" Günahkarlar

(Kar©glanin 8 Ekim 2017  Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ  وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ  يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn. Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm. Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm.

Meali :

Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi yüklendiginiz emanetlerinize (Eş ve çocuklariniza) de hainlik etmeyin. Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme imtihan aracıdır. (o imtihani başarabilenler için) Allah katında  büyük bir mükâfat vardır. Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.

Sadakallahul Aziym ENFAL Suresi 27,28 ve 29. ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Haram maldan verilen sadaka  (Allah katında) kabul olmaz. Haram ile beslenen vücudu ancak ateş (cehennem) temizler.

( Hadis-i Şerif )

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Seyyiat ve Müseyyiiyn Nedir?
Allahü Teâlânın Peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla kullarına yasak ettiği, inananların kullanmasına izin vermediği zararlı, çirkin iş veya davranışlara veya yapılması ve kullanılması insanlara  ve hayvanlara bitkilere ve doğaya ve kainata zararli olan fiil davraniş ve eylemlere dinimizde "Seyyiat" diyoruz bunlari yapan kimslerede ismi mef ul olarak "müseyyiiyn" diyoruz İslâm’da ve  halk dilinde bunlara  kisaca "Haram " diyoruz. ve islamin  Allahin peygamberin yapilmasinda mahsur görmeyipde, güzel gördügü ve  izin verdiği iş veya davranışlara veya yapılması ve kullanılması insanlara  ve hayvanlara bitkilere ve doğaya ve kainata faydali olan fiil davraniş ve eylemlere ve şeyler’e de "Helâl "denir.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Allah-u Teâla’nın kulları arasında en çok sevdiği, helâl’e, haram’a dikkat ederek çalışıp kazanan kimsedir.

( Hadis-i Şerif )

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Bir kimse, hiç haram karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ onun kalbini nur ile doldurur, kalbine nehirler gibi hikmet (faydalı bilgi) akıtır. Kalbinden dünyâ sevgisini giderir.

( Hadis-i Şerif )

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Ümmetim üzerine öyle bir zaman gelecek ki, insanlar yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp helâlini, harâmını düşünmeyecekler.

( Hadis-i Şerif )

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular

Bir kimsenin üzerindeki elbisesinde haram bir tel iplik olsa, o elbise ile kılınan namaz ve yapılan duâ kabul olmaz.

( Hadis-i Şerif )

Dinimizde seyyiat cinsinden olan fiil ve davranışlardan bazilari şunlardir :

Allah’a şirk (ortak) koşmak, Haksız yere adam öldürmek, Zinâ etmek, Sihir ve Büyü yapmak, Hırsızlık yapmak, Fâiz yemek, Nâmuslu kadına iftirâ etmek, Yetim malı yemek, Harpten kaçmak,Müslüman ana babaya âsî olmak, Harem-i Şerifte yani ihram mevkiinde günah işlemek,  Gerek sıvı halde olsun, gerekse toz veya hap halinde olsun serhoşluk verici olan maddeleri içmek ve kullanmak veya kullandirmak, Zinayı günah ve suç saymamak, İlaç firmaları ve fabrikaları çok para kazansın diye hastalik ve mikrop üretmekve bunlari topluma yaymak, Evcil veya yaban domuzu eti ve yağını yemek veya yedirmek, eşek etini Müslümanlara dana eti diye yedirmek, Nifak, iki yüzlülük, sözleri ile inançlarının başka olması, Kibir, gurur, büyüklük taslamak, Rüşvetin her türlüsü. Peygamberimiz "Rüşvet alan da veren de Cehennem ateşindedir" buyurmuştur, Din ilimlerini, insanlar kendisi için "Yahu bu ne büyük alimmiş" desinler diye öğrenip o niyetle ilim okutmak, yahut para kazanmak, zengin olmak için din ilmi okumak ve okutmak,memuriyetleri, makam ve mevkileri, işleri ehliyeti ve liyakati olmayanlara vermek, Zulm etmek. Zulm adaletin ve insafın tersidir. Sokağa çöp atmak, otosunu yanlış yere park ederek trafiği zorlaştırmak, gerekmediği halde zırt vırt korna çalmak bile zulümdür, Aldatmak. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuşlardır. Müslüman, savaş hileleri dışında kimseyi aldatmaz, doğru konuşur, doğru hareket eder,Tecessüs yani İnsanların gizli günah, ayıp ve pisliklerini araştırmak, bunları ifşa etmek. Gizli kameralar koymak, gizli mikrofonlar, insanların özel hayatını kaydeden cihazlar. Bazen bunlarla insanlara şantaj yapma, cimrilik, Gıybet etmek. Gıybet, bir kimse hakkında, doğru da olsa, duyduğunda hoşlanmayacağı, üzüleceği bir söz söylemektir,Bala şeker ve glikoz karıştırmak veya pirince taş katmak veya bozuk mal satmak vb. ticaretinde aldatmaya başvurmak, Elinde imkan olduğu halde zulmü, haksızlığı, kötülüğü, fıskı fücuru protesto etmemek, nehy-i münker yapmamak,Yağcılık, yalakalık, dalkavukluk,  Efendimiz "Övücülerin suratlarına toprak saçınız" buyurmuşlardır, Kendisini kurtaracak kadar ilmihalini (inanç, ibadet, temizlik, muamelat, ahlak) bilgilerini öğrenmemek; bu bilgileri çoluk çocuğuna öğretmemek, öğrettirmemek, Parayı, malı, zenginliği ana değer, put haline getirmek,Cinsel veya başka konulardaki şehvetlerine esir olmak, Nefs-i emmâresinin bütün isteklerini yerine getirmek, Mü'minlere düşmanlık etmek, İhalelere fesat karıştırmak, hayvanlara kötü davranmak, fakirlere kötü davranmak, bitkilerin tabiatini bozmak, hayvanlarin tabiatini bozmak, israf, suyu israf etmek yakitlari israf etmek yiyecekleri israf etmek, zamani israf etmek, sagligina zararli maddeler kullanmak sigara gibi, veya vücuduna zararli olan dövme pircing gibi şeyler yapmak yaptirmak, izansizlik yani büyüklerine saygi duymamak bu evde ana babasina oldgu gibi veya büyügün kücügünü sevip gözetmeside aynidir veya iş yerinde patron işcibaşi ve işci sirasinda siraya ve saygiya riayet etmek veya devlet büyüklerine  saygi Din veya Dünya alimi olan büyüklerine saygi gibi , trafigi ögrenmeyip de trafiga ve kurllarina uymamak gibi dünyamizda insanlarin koydugu kural ve yasalarda olsa onlaradauymak şeriatin dahilindedir yine  bulundugu ve gittigi devletin veya bulundugu apartmanin sokagin veya memleketin kural ve yasalarina uymak  ve anayasaya uymakda yine şeriatin dişinda degildir,...  bunlara bunlarin benzerleri  Gibi bircok kerih görülmüş ve yasaklanmiş fiilerin tamami seyyiat cinsindendir, bunlari yapanlarda işde müseyyiyin veya bunlarin tamami birer "cürümdür" yani günah işlerdir ve bunlari yapanlara "mücrim" veya "günahkar" denilir.
ve biz Raşidi Zikir Evradimizda işde bunlardanda Allah a siginiriz ve derizki :

"Vağfu anna vağfirlenaVerhamna ente mevlana fensurna ales seyyietil müseyyi iyn,"

Manası : "(Rabbimiz)Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kötülük yapanlara karşı bize yardım et."

"Vağfu anna vağfirlena Verhamna ente mevlana fensurna alel kavmil mücrimiyn,"

Manası : ("Rabbimiz) Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Günahkarlara karşı bize yardım et."

ve yine

"Allahümme vedfeana seyyietil müseyyi iyn,"

Manası : "Allahım, Kötülük yapanların kötülüklerini bizden uzaklaştır"

"Allahümme vedfeana cürmel mücrimiyn,"

Manası : "Allahım, Günahkarların günahlarını  bizden uzaklaştır"

ve yine

"Rabbena efriğ aleyna sabren ve sebbit akdamena ve ensurna alel kavmil mücrimiyn,"

Manası : "Ey Rabbimiz! Üzerimize  bolca yağan yağmur gibi sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu günahkarlar  kavmine karşı bize yardım et."

"Rabbena efriğ aleyna sabren ve sebbit akdamena ve ensurna ales seyyietil müseyyi iyn,"

Manası : "Ey Rabbimiz! Üzerimize  bolca yağan yağmur gibi sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kötülük yapanların kötülüklerine karşı bize yardım et."

diye zikredeeriz.

ictihad ve Müctehid

Dinde ictihad ve müctehid konusunda  diyorlarki, mesela abdest konusunda nas olarak delil olarak, "kollar yikanir" var ve insanlar ise, bunun dirseklere kadarmi, yoksa dirseklerden yukariya kadarmi diye sormuşlar, ve bunun hakkinda işde bir alimin, sünnete ve kurana dayanarak verecegi bir hukuku, yani ya dirsekelre kadar, yada dirseklerden yukarisina kadar diye karar vercek, ve bu kararina ictihad, ve bu karari veren adamada müctehid denilir demişler. yani bu kadar angutluk olurmu Allah aşkina, aynen temel ile hizirin hikayesi gibi, "tilkinin kuyrugu suya degdimiydi? degmedimiydi?"  diye bir karara varamamişlar, ve bu konuda karara varan, müctehid olcakmiş, yani bu kadar asilsiz bir meselede karar vermek cok büyük marifetmi oluyor, yani soranda angut zaten, cevaplayanda angut. Buna dinde cokmu ihtiyac var yani, ha dirseklerin üstünü kadar olmuş, haaada dirseklere kadar olmuş, ne farkeder.
Cimri Kumaş satan kimse, manifaturacı  vardir, her metrede bir iki santim kisa keser iki Santim kar ettim zanneder, birde gönlü bol manifaturaci vardir, o da her sattigindaki kumaşa, eksik olmasin diye 5 santim fazla ölcerde keser, sen şimdi ayirt et karar ver hangisi daha güzel amel işlemişdir. tabiki suyun az oldugu yerde, sudan tasarruf için, bol bol kullanmak israfidir, amma su varkende dirseklerin kuru kalmasi bence hoş olmaz. yani ayakkabi ve cizme gibi, birisi ayak bilekelerine kadar, digeri ise, ayak bileklerini biraz gecince cizme deniyor, yani bunu abartipda, taaa kicina kadar cizme yapanda var, amma ne için, hani derin olmayan göle girenler için yapilmiş, yani islanmamak için, su icinde calişanlar için, lazim mi o da?  lazim tabiki, yerine göre, carşida gezmek için degil, amma bazi kadin cizmelerinide yine dizlere kadar yapmişlar, neden daha güzel gözükmek için, yani kardeşim nerden tirpan vursan  farkli bir sonuc cikiyor yani, böyle bir konuda dirseklere kadar yikanir demekde yanliş olur, dirsekleri gecerekde yikamak da yanliş olur, cünkü  ceket yapmişlar belin hafif altina kadar, sonra bir moda daha cikmiş, ve frag diye bir ceket cikmiş, diz kapaklarina kadar uzun, dün sirtina giyecek ceket bulamayan insanlik, artik zenginleyince, bu sefer  frag ceket cikarmiş, kumaşdan kismamiş, dün sogukdan korunmak icindi ceket, bu gün moda diye giyilir olmuşsa, yine varlik yokluk hepsi ayri bir hukuk meydana getiriyor, yani dün ekmegine katik olarak sogan yeterken, bu gün insanlik zenginledi ve artik, fast food döner kebabin icindeki salatasinin parcaasi oldu sogan, yani artik sogan ekmek bu insanliga yavan kacar azizim. ve öyle olunca varligi varlik bilip, yoklugu yokluk bilmek lazim, ve dünün alimi bir karar verdi, "onlar herşeyi söylemiş, sonrakilere birşey birakmamiş " lafi cok yanliş, her gün yeni hukuk ve yeni hükümler lazim ve işde

Zamana ve gidere uygun hüküm cikarabilen alime müctehid denilir.

yoksa tilkinin kuyrugu suya... ictihadlari ile ne dünyada nede dinde bir yere varabiliriz.

---------
Peygamberimizin vefatindan az önce, Ebu Bekire namazi kildirmasini emretmiş, ve oda gecip kildirmiş diye biliniyor,  ve bizde öyle biliyorduk , rivayetler ne derece saglikli ve dogru Allahu alem, amma  bana gelen yeni bir işik ile bunun öyle olmadigina karar verdim, ve bana gelen ilhamda ise, peygamber o aana kadar kimseye imamlik vermemiş, ve o gün ise peygamberimiz hasta, namaz kildirabilcek takadi ve dermani yok, ve ashab bekliyorlar, ve namaz ise vakti  cikmak üzre, ve bunun üzerine Ebu Bekir buna el atar, ve gecer öne, peygamberden gördügü gibi , namazi kildirmaya calişir, ve bundan az sonra peygamber kalkar gelir, baksaki ümmeti artik bu işi ele almişlar, görürki o olmadanda bu işi, artik bu dini yürütebilcekler, ve sevinir, ve Ebu Bekir onun geldigni hisssedince cekilmek istesede, o dur yerinde der, ve artik onun, ondan sonraki ümmetin imami olacagini anlar ve buna müsade eder. bizim keşfen bildigimiz bir hususdur. konu yoruma acik...

--------------------------
Tövbenizinde tövbeye ihtiyaci var

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ.

Meali :

Esteuzubillah

Ey iman edenler! tekrar tekrar iman edin! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.

Sadakallahul Aziym NİSÂ Suresi 136. ayet

Daha önce sesli sobetimizde bahseetigimiz bir meseleyide yaziya dökelim ve kayitli belge olsun inşallah,
Avusturyada Bulundugum yere bir tane Nakşibendi Tekkesi acildi, ve ben Tarikatlerden filan korkan kacan adam, bunlara bakdim inandim, ve nakşibendi tarikatina intisab ettim. Yaklaşik olarak 1993  senesiydi, ve Viyanada, Tekkeden büyük olan Nakşi Camisi var, ve orada Nakşi Vekili Osman Agabeyimiz var, ve birgün bunlar Almayadaki Nakşi Dergahina Ziyaret düzenlediler, orada vekil Rahmetli Yarbay Mehmet ILDIRAR var, ve bende bu ziyarete kendi arabamla katildim, ve onlar grupcak gitdi, ve benim kayinpeder rahmetli o zamanlar almanyadaydi, hem onu ziyaret edeilm, hemde ordan dergaha gideilm diye yola cikdik, ordan kayinpoederide aldik ve Almanya Dortmund daa Dergaha vardik , ve girdik Abdest alacan abdesthaneye gittim , sira var, ve uzun bir oluk gibi tenekeden yani sacdan lavabo yapmişlar, ve fakat herkes tükürmüş, sümkürmüş, kangsirmiş, ve lavabo tikanmiş ve, icimden bir ses duydum ve bana dediki :

"Ben hergün sizi yiukayip temizliyon , sende beni bir kere temizlesen ne olur." dedi.

Anladimki Allahin rahmeti, lavobadaki su benimle konuşuyor, Allahu alem ayni ses iki defa tekrar ettti, ve bende bakdim lavaboya tikanik, artik pis felan demedim, daldirdim elimi tikanik yeri acdim ve lavaoba akdi temizlendi ve sonra imtihan bu ya allahu alem sabunda yokdu orda sonra ellerimi yikamak için, tam iyi hatirlamiyon amma  . daha sonra almanyadan döndük ve viyanadaki vekil osman abeyimizde Menzile şeyhi ziyarete gitmiş , o da benden gördügünü orda tuvaletlerde yapmiş, ve girmiş bakmiş ki tuvalet pis ve girişmiş temizlemiş, dişari cikmiş, ardina birisi girmiş, hemen tekrar pislemiş, oda demiş temiz tutun burayi diye, amma cikan adamda

- temizledinde marifetmi yaptin, yapcaksan yap, yapmyacaksan ne konuşuyorsun. demiş ona,

yani tuvalet temiz kalmazki, biri pislemese, digeri girip pisler, binler insan, binler ceşit ahlak sahibi insan var. öyle deyince o adam, osman abi  "bu işin böyle olmadigini anladim" dedi, yani
işde yukardaki ayetteki, "ey iman edenler tekrar iman edin" demekde budur, yani sen tuvaleti temizledin amma, onbeş dakika sonra yine kirlendi, o zaman erinip yerinmiyorsan bir daha temizle, amma deme kimseye burayi temiz tut, illa kirlencekdir, hic kirlenmese, bir gün sonra yine kirlenir, yani öyle olunca, su ve lavoba seni hep temizliyor, bir günde sen onlari temizle, yine tuvalet seni hergün temizliyor, bir günde sen tuvaleti temizle, onlarda Allahin melekleri işde, bizi temizlemekle görevli melekleri, eger temizlendigin su temiz degilse, sen elli kere yikan dur, temiz olmazsinki, yani temizlendiklerinide temizleki, tertemiz olasin, bir tenceren var, yemek yaptin ve bir ögün yedin kirlendi,  ikinci ögün yeni yemek yapmak için, onu yikayacan, sonra kullancan, ve yine kirlendi, bu sefer ücüncü ögün geldi, yine önce tencereyi temizlemen lazim degilmi, yani öyle olunca Nakşiler Rabita öncesi ve her namaz öncesi "25 Estağfirlullah" cekerler, ne güzel ahlak, cünkü sabah kalkdin, ögleye kadar, bildigin bilmedigin ne kdar günah işledin belki, ve namaza duracan, önce temizlendin tövbe estagfirlullah dedin, ve öyle namaza durdun, sonra ikindi namazi, yine ögleden ikindiye kadar kirlendin ve yine "25 Estagfirullah" ile namaza durdun, bak ne güzel dünyada kirlendigini hissettikce kirlendikce yikaniyorsun, manevi kirlerdende temizlenmek işde tövbe iledir, o yüzden Nakşilder derki :
"Tövbenizinde tövbeye ihtiyaci var."

Yani su temizleyici madde bak amma, su da bizim kirlerimiz ile kirlenince, onunda temizlenmeye ihtiyaci varmiş, ve bana dedi :  "ben sizi hep temizliyon,  sende beni bir kere temizlesen ne olur " dedi yani ey iman edenler, bir daha tövbe ediniz,  bir daha tövbe ediniz,yani iman mesleside böyledir

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min (imanli) olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse, Hz. Âdem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil)."

( Hadis-i Şerif , Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizî, Fiten 33, (2205))

o halde "Ey iman edenler! tekrar tekrar iman edin!"

Kim  yapyior bu farzi  ve görevi bu gününmüzde ? Nakşiler tabiki, o "25 estagfirullah "ile  ve bizde o yoldan gecdigmiz için, biz de tarikimize girenlere tavsiye ediyoruz, fakat bizimki onlardan ayri ve farkli  olsun, ve bizim tarikimize gireneler 25 estagfirullh degilde  her namaz ve rabita öncesi "13 Estağfirullah " çeksinler

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

(Mümin arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez. Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir.)

( Hadis-i Şerif , Beyheki)

----------------
ve geldik ara geciş mevsimi olan sonbahara ve Eylül Ekim derken, kişa yaklaşdik, ve  dedikya cehennem de bu dünyada kurulmuş, cennette bu dünyada kurulmuş ,ve anlatilirki firavunun sarayinda Musa cocukken firavunun sakalindan ceker,  ve firavunun cani yanar, bunun üstüne , "bu cocuk o cocuk olmasin der" yani fravunu yerle bir etcek cocuk der, musanin anneside sarayda hizmetli, ve o da derki, bu daha cocuk, bilmezki, ne yaptigini der, onun üstüne firavun musayi daha cocukken testten gecirir, ve eger akli eriyorsa, onu da diger cocuklar gibi öldürecek, ve  ateş ve altin koyarlar önüne ateşimi alcak yahut altinimi diye, Musa efendimiz  tam altini aalckken melekler ile desteklenir, ve  o ateşi eline alir ,ve birde agzina götürür, ve dili yanar, o yüzden peltek kalmişdir dili, ve  konuşurken onun demek istediklerini kardeşi Harun daha iyi anladigi için, işde onun duasi üzerine  ona yardimci olarak, Allah Harun aleyhisselami vermiş , ve  musanin söyledilklerini firavuna ve diger kimselere o tercüme ederdi,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي  وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي  وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي  يَفْقَهُوا قَوْلِي  وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي  هَارُونَ أَخِي  اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kâle rabbişrah lî sadrî. Ve yessir lî emrî. Vahlul ukdeten min lisânî. Yefkahû kavlî. Vec’al lî vezîren min ehlî.Hârûne ahî. Uşdud bihî ezrî.


Meali :

Esteuzubillah

Musa; Rab’bim! Dedi, yüreğime genişlik ver, Ve bana işimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Sözlerimi idrak etsinler.  Ve ailemden  biri olan Kardeşim Harunu bana yardımcı kıl. Onunla, gücümü artır

Sadakallahul Aziym TAHA Suresi 25.26.27.28.29.30.31. ayet


ve o devirde tercümanmi olur, ve Allah yaparsa olur, ve Harunun lakabi ise işde  Tercümanullah dir.

"Allahümme salli alla seydine Harun Tercümanullah ."

işde Hz Musa daha bebekken reşid bile degilken,  ona  yaptiklari günah yazilmazken, ne günah işledide, dili yandi,dili yanmasa kelle gitcek, ve böyle kekeme veya peltek kaldi demek yokmu? cünkü o ceza önceki versiyonundan kalma cezadirda ondan, yoksa cocugun günahimi olur, hemde peygamber olcak cocuk, amma varmiş ki ceza olarak dili yanmiş, ve hemde pepe kalacak kadar yanmiş, demekki önceki hayatinda, dili ile suclar işlediki, Allah onun dilini yeni halinde daha cocukken yakdi, yani o da cehennemini yaşadi yine, ey insanoglu sen her türlü melanetligi yapipda, birde ceza görmeden kacip kurtulcaginimi sanirsin, ey gafil insan, vallahi Hz Musanin dilini yakan Allah,  sen egeer suc olarak zina ediyorsan, seninde .... yakmaycagindan eminmisin güvendemisin!!!!

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا  وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا  وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا  يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا  بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا  يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ  فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ  وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ. Ve ahracetil ardu eskâlehâ. Ve kâlel insânu mâ lehâ. Yevme izin tuhaddisu ahbârahâ. Bi enne rabbeke evhâ lehâ. Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurav a’mâlehum. Fe men ya’mel miskâle zerratin hayran yerahu.  Ve men ya’mel miskâle zerratin şerran yerahu.


Meali :

Esteuzubillah

Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman, İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.

Sadakallahul Aziym ZİLZÂL Suresi 1 ila 8. ayet

işde musa firavunun meyvasi, firavunun yetişdirdigi tatli meyva, veya karpuz gibi yerde yetişen sebze cinsi meyva, ne sebze nede meyva, ara geciş maddesi, yani Hz Nuhun oglu Kenan ise Nuh gibi peygamberin bahcesinde yetişen ekşi bir meyva, cünkü iman etmemiş, tatli degil, ve meyvlaar cogunlukla dalda yetişirken,  tatli sebzelerden cilek ve karpuz sebze cinsi  amma meyva ve yerde yetişiyor, ve yine avocado sebze olmasina ragmen o da dalda yetişiyor, yani ara geciş formu, yani işde yazdan kişa gecerken mevsim sonbahara ugruyor, ve sicakdan soguga dogru, ve tatlliden ekşi ve aciya dogru, yani yine ilkbahar ise, karanlik ve sogukdan, yani kişdan yaza ve sicaga dogru, yani  gittikce tatlanan meyvalar, ve en son ise karpuz var üzüm var, sonbahar meyvlarindan daha sonra ayva varki, tatlisi yapilir, amma tatli meyva degil, yine kabak sebzesi, ve tatlisi yapilir, ve ilkbabar meyvalari ise, erik gibi vişne kiraz gibi hafif ekşimsi, ve fakat sonradan gittikce tatllanan meyvalar, ve artik kişa geliyoruz, ve ekşi meyva portakal mandalina yani ekşi, ve öyleyse Kenan kiş yada sonbahar cocugu , ve musa ise yaz veya ilkbahar  cocugu,  biri tatli biri ekşi
Hz Hasan ve Hüseyin daha cocukken, peygamerimizin yaninda oynarlarken,  Cebrail aleyhisselam  cikininda, cennetten ayva nar ve üzüm getirirki, ayvayi Hz hüseyin alir, nari hasan ve üzüm mehdiye kalir, ve hasan ile hüseyin  sonbahar cocuklari, ekşiler, ve mehdi ise dünyanin ve kainatin ömrünün sonuna konmuş olan, kirkda bir surur rüzgari olan o sürür vaktinin askeri, kainatiin ömrününü sonuna, son gürlügü, ve sonda amma yani sonbahara yakin, yaz meyvasi, tatli meyva, üzüm ve mehdi

Rabbim, insanliga ve mehdi askerine günahdan sonra tövbe nasip etsin ömrünüzün hitamina  mehdi ve üzüm gibi son gürlügü versin .



--oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems,  8 Ekim 2017  Pazar

Original Kar © glan



RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)