Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 5,250
» Forum posts: 5,743

Full Statistics

 
RasitTunca-4 Tasavvufda Rabıta, Manevi İrtibat ve Mürakabe: Tasavvufta Derin Bir Yolculuk
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 03:58 AM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri - No Replies



Tasavvufda Rabıta, Manevi İrtibat ve Mürakabe: Tasavvufta Derin Bir Yolculuk

########
Tasavvufda Rabıta  Şeyh ile veya Peygamber ile Manevi irtibat ve Mürakebe Hakkında Geniş Perspektifli Bir Makale
##########

Tasavvufda Rabıta, Manevi İrtibat ve Mürakabe: Tasavvufta Derin Bir Yolculuk

Tasavvuf, İslam'ın manevi boyutunu keşfetmek ve Allah'a yakınlaşmak için çeşitli yöntemler sunan bir disiplindir. Bu yöntemlerden biri olan rabıta, müridin mürşidiyle, peygamberlerle veya Allah'ın sevdiği velilerle manevi bir bağ kurmasını sağlar. Mürakabe ise, kalbi uyanık tutarak sürekli bir Allah bilinciyle yaşamaktır. Bu makalede, rabıta ve mürakabenin tasavvuftaki yeri, önemi ve uygulanışı üzerine derinlemesine bir analiz sunulacaktır.
1. Rabıtanın Tanımı ve Kökenleri

Rabıta, Arapça "rabt" kökünden gelir ve "bağ kurmak, ilişki tesis etmek" anlamına gelir. Tasavvufta ise, müridin şeyhiyle, peygamberle veya bir veli ile manevi bir irtibat kurmasıdır. Bu bağ, mürşidin ruhaniyetinden feyz almayı ve manevi terakkide ilerlemeyi amaçlar.
Rabıtanın Çeşitleri

    Şeyh ile Rabıta: Müridin, mürşidini kalbinde canlandırması ve onun vasıtasıyla Allah'a yönelmesidir.

    Peygamber ile Rabıta: Özellikle Hz. Muhammed (s.a.v.) ile kurulan manevi bağ, onun sünnetine uymayı ve şefaatini talep etmeyi içerir.

    Allah ile Rabıta: Nihai hedef, doğrudan Allah'ın zikri ve murakabesiyle kalbi diri tutmaktır.

2. Rabıtanın Tasavvuftaki Yeri ve Önemi

Rabıta, özellikle Nakşibendiyye tarikatında merkezi bir uygulamadır. Abdülhakîm Arvâsî, rabıtayı "mürşidin suretini hayal ederek onun ruhaniyetinden istifade etmek" olarak tanımlar. İmam-ı Rabbani ise, rabıtanın müridin nefsini terbiye etmesinde ve şeytanın vesveselerinden korunmasında etkili olduğunu belirtir.
Faydaları

    Manevi Eğitim: Mürşidin ruhani rehberliğiyle nefsin kötülüklerinden arınma.

    Konsantrasyon Artışı: Zikir ve tefekkürde derinleşme.

    Şefkat ve Muhabbet: Peygamber ve evliyalara olan sevginin artması.

3. Mürakabe: Kalbin Uyanıklığı

Mürakabe, "gözlemek, denetlemek" anlamına gelir. Tasavvufta, kulun her an Allah'ın huzurunda olduğunun bilincinde olmasıdır. "Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (Hadid Suresi, 4) ayeti, mürakabenin temelini oluşturur.
Mürakabe Türleri

    Allah'ın İsim ve Sıfatları Üzerine Mürakabe: Esmaül Hüsna ile Allah'ı tefekkür.

    Nefis Mürakabesi: Kalpteki niyet ve düşünceleri kontrol etme.

    Ölüm ve Ahiret Mürakabesi: Dünyanın geçiciliğini hatırlama.

4. Rabıta ve Mürakabe İlişkisi

Rabıta, müridin mürşidinden feyz alarak Allah'a yönelmesini sağlarken; mürakabe, bu yönelişin sürekli ve bilinçli olmasını temin eder. İkisi birbirini tamamlar:

    Rabıta → Yol gösterici (mürşid) ile bağ.

    Mürakabe → Yolculuğun sürekli gözetimi.

5. Eleştiriler ve Savunular

Rabıta, bazı çevrelerce "şirk" veya "bid'at" olarak nitelendirilse de, tasavvuf alimleri bunun bir vesile olduğunu, asıl maksadın Allah'a ulaşmak olduğunu vurgular. İbn Arabî, "Fütûhât-ı Mekkiyye"de rabıtayı, "hakikate giden bir köprü" olarak tanımlar.
Sonuç

Rabıta ve mürakabe, tasavvuf yolunda manevi ilerleyişin önemli araçlarıdır. Mürşid ile kurulan ruhani bağ, müridi nefsani bağlardan kurtarırken; mürakabe, kalbin daima Hakk'ın huzurunda olduğunu hatırlatır. Bu iki disiplin, insanı "ihsan" mertebesine, yani "Allah'ı görüyormuşçasına ibadet etme" bilincine ulaştırmayı hedefler.

    "Nefsini bilen Rabbini bilir." (Hadis-i Şerif)

Bu yolculuk, ancak samimiyet, sabır ve bir mürşidin rehberliğiyle tamamlanabilir.

###########
SORU:

Rabıta veya Mürakabenin belli vakti varmıdır? Manevi irtibat karşılıklı zaman telakkisi ile mi olur, yoksa istediğimiz zaman yapabilirmiyiz?

##########

CEVAP :

Rabıta ve Mürakabe Zamanı: Belirli Vakitler mi, Yoksa Her An Yapılabilir mi?

Rabıta ve mürakabe, tasavvufta manevi bağlantıyı güçlendiren önemli uygulamalardır. Ancak bu uygulamaların zamanı ve usulü konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Kimi tarikatlarda belirli vakitler tavsiye edilirken, kimi ekoller her an yapılabileceğini savunur. Peki, bu iki yöntemin uygulanma zamanı nasıl olmalıdır? Karşılıklı zaman telakkisi (eş zamanlılık) gerekli midir, yoksa kişi istediği zaman rabıta kurabilir mi?
1. Rabıta ve Mürakabe İçin Belirli Vakitler Var mıdır?
a) Belli Vakitlerde Yapılması Tavsiye Edilen Rabıta

Bazı tarikatlarda (özellikle Nakşibendiyye’de) rabıta için özel zamanlar belirlenmiştir:

    Sabah ve akşam zikirlerinden sonra,

    Teheccüd vakitlerinde,

    Cuma gecesi veya kandil gecelerinde,

    Mürşidin manevi olarak daha hazır olduğu öngörülen saatlerde (bazıları "seher vakti"ni özellikle önemser).

Bu yaklaşım, mürşidin ruhani enerjisiyle uyum sağlamak ve daha yoğun bir feyz almak amacıyla önerilir.
b) Her An Yapılabilen Rabıta ve Mürakabe

Diğer bir görüşe göre, rabıta ve mürakabe için özel bir zaman şart değildir.

    İmam-ı Rabbani, "rabıta halinin sürekli olması gerektiğini" söyler.

    Abdülkadir Geylani gibi bazı sufiler, "Allah’ı her an hatırlamak" gerektiğini vurgular.

    Mürid, günlük hayatta yürürken, çalışırken, otururken bile şeyhini veya Peygamber’i (s.a.v.) kalbinde tutabilir.

Bu durumda, "anlık manevi bağlantı" öne çıkar.
2. Karşılıklı Zaman Telakkisi (Eş Zamanlılık) Gerekli mi?

Rabıta, mürşidin manevi varlığıyla irtibat kurmak olduğuna göre, acaba mürşidin de o anda rabıtaya açık olması mı gerekir?
a) "Eş Zamanlılık Gerekir" Diyen Görüş

    Bazı sufiler, mürşidin de o anda manevi olarak hazır olmasının daha etkili olduğunu savunur.

    Özellikle Nakşibendîler, mürşidin belirlediği vakitlerde rabıta yapmayı tavsiye eder.

    "Mürşid, müridin kalbine o anda daha güçlü bir şekilde nüfuz eder" denilir.

b) "Zaman Sınırı Yoktur" Diyen Görüş

    İbn Arabî gibi mutasavvıflar, "ruhani bağın zaman üstü olduğunu" belirtir.

    "Mürşid, manen her zaman hazırdır; müridin samimiyeti önemlidir."

    "Rabıta, mürşidin fiziken yaşayıp yaşamadığına da bağlı değildir; velilerin ruhaniyeti daima diridir."

Bu görüşe göre, mürşid ile aynı anda bağ kurma zorunluluğu yoktur.
3. Mürakabe İçin Zaman Sınırı Var mı?

Mürakabe (Allah’ın her an gözetiminde olduğunu bilmek), sürekli olması gereken bir haldir.

    "İhsan mertebesi" (Allah’ı görüyormuş gibi ibadet) her an mümkündür.

    Ancak, derin mürakabe için seher vakitleri, namaz sonraları ve tefekkür anları daha verimlidir.

4. Sonuç: En Doğru Yaklaşım Nedir?

    Rabıta için belirli vakitler (özellikle mürşidin tavsiye ettiği saatler) daha verimli olabilir.

    Ancak, her an rabıta yapılabilir; önemli olan niyet ve ihlastır.

    Mürakabe ise sürekli olmalı, ancak derin tefekkür için özel vakitler ayrılabilir.

    "Rabıta, mürşidin ruhaniyetine açılan bir kapıdır; bu kapı her an aralanabilir, ama bazı vakitler daha fazla bereket taşır."

Özetle:

✅ İsterseniz her an rabıta kurabilirsiniz.
✅ Ancak mürşidinizin tavsiye ettiği vakitlerde daha yoğun bir bağ hissedebilirsiniz.
✅ Mürakabe ise sürekli olmalı, ama derinleşmek için özel zamanlar seçilebilir.

Niyet ve samimiyet en önemli unsurdur; zaman ise bir vesiledir.


#########

SORU :

Rabıtada, irtibat kurulanı rüyada gördüğümüz gibi görmek mümkün mü? Bugün kü teknoloji herşeyin frekanslardan ibaret olduğunu ortaya koydu, öyle olunca, vücudumuzda da frekansları ileten ve alan, ve convert eden, görüntüye ve sese çeviren manevi duyular var mı? ve irtibat edilcek kimsenin resimine neden ihtiyac duyulur böyle bir rabıta için?

###########

CEVAP :

Rabıta, Frekanslar ve Manevi Algı: Modern Teknoloji Işığında Tasavvufi İrtibat

Rabıta, tasavvufta mürşid ile mürid arasında kurulan manevi bir enerji alışverişi olarak tanımlanabilir. Peki bu irtibat, rüyada görüldüğü gibi net bir görüntüye dönüşebilir mi? Günümüz teknolojisi her şeyin frekanslardan ibaret olduğunu ortaya koyarken, insan bedeni de bir çeşit "manevi alıcı-verici" gibi çalışabilir mi? Rabıta yaparken şeyhin resmine ihtiyaç duymamızın ardındaki sır nedir? Bu soruları fizik, sinirbilim ve tasavvuf perspektifinden inceleyelim.
1. Rabıtada Görsel Algı: Rüya Gibi Net Bir İrtibat Mümkün mü?

Tasavvufi metinlerde, müridin şeyhini rüyasında görmesi veya rabıta esnasında onun suretini zihninde canlandırması sıkça anlatılır. Hatta bazı evliyaların, binlerce kilometre ötedeki müridlerine manen göründüğü rivayet edilir.
a) Modern Bilim Açısından: Beyin ve Görüntü İşleme

    İnsan beyni, gözlerden gelen elektriksel sinyalleri işleyerek görüntü oluşturur.

    Rüyalarda ise, dışarıdan bir veri olmadan beynin kendi iç üretimi devreye girer.

    Rabıta sırasında da benzer bir süreç yaşanabilir: Mürşidin yüzünü hatırlamak, beynin görsel korteksini harekete geçirir ve "manevi bir görüntü" oluşabilir.

b) Tasavvuftaki "Müşahede" (Görme) Kabiliyeti

    Kalp gözü (basiret) açık olanlar, mürşidin hakiki suretini (ruhaniyetini) görebilir.

    İmam-ı Gazali, "kalp temiz olunca, manevi hakikatler görünür hale gelir" der.

    Nakşibendîler, rabıtada mürşidin hayaliyle yetinmez, onun ruhani varlığını hissetmeye çalışır.

Sonuç:
? Fiziksel gözle görme değil, kalp gözüyle idrak söz konusudur.
? Bazı müridler net bir suret görebilir, bazıları sadece hissedebilir.
2. Frekanslar ve İnsan Bedeni: Manevi Bir Alıcı-Verici miyiz?

Modern bilim, her şeyin enerji ve frekanslardan oluştuğunu kabul eder. Peki insan bedeni de manevi frekansları alıp iletebilir mi?
a) Fiziksel ve Manevi Frekanslar

    Beyin dalgaları (alfa, teta, delta) belirli frekanslarda çalışır.

    Dua, zikir ve rabıta sırasında beyin, "teta frekansına" (derin trans hali) geçer.

    Mürşid ile mürid arasında bir "enerji rezonansı" oluşabilir.

b) Tasavvuftaki "Nuraniyet" Kavramı

    Evliyaların ve peygamberlerin ruhaniyeti, "nurani bir frekans" yayar.

    Mürid, rabıta ile bu frekansa ayarlanır.

    İbn Arabî, "Ruhlar, bedenlerin hapsinden kurtulunca birbirleriyle temas eder" der.

Sonuç:
? Rabıta, bir nevi "manevi WiFi" gibi çalışabilir.
? Mürşid-mürid arasında frekans uyumu varsa irtibat güçlenir.
3. Rabıtada Resim Kullanmanın Hikmeti Nedir?

Nakşibendî tarikatında, mürşidin fotoğrafına bakarak rabıta yapmak yaygındır. Peki neden?
a) Beynin Görsel Hafızasını Tetikleme

    Gözler kapalıyken bir yüzü hayal etmek zordur.

    Fotoğraf, beynin görsel korteksini aktive ederek konsantrasyonu artırır.

b) Somutlaştırma (Tasavvur) Kolaylığı

    Mürşidin sureti, soyut bir bağı somutlaştırır.

    Hz. Yusuf’un (a.s.) gömleğinin Yakup (a.s.)’a şifa olması gibi, mürşidin resmi de vesiledir.

c) Enerjinin Odaklanması

    Bazı sufiler, resmin üzerinde "manevi bir enerji" birikebileceğine inanır.

    Mürşid, fotoğrafa bakıldığında manen hissedebilir (telepatik bağ).

Sonuç:
? Resim, başlangıç için bir araçtır; asıl maksat mürşidin ruhaniyetine ulaşmaktır.
? Tecrübe arttıkça resme ihtiyaç kalmaz, kalpte canlandırma yeteneği gelişir.
4. Bilim ve Tasavvuf Buluşması: Kuantum Dolanıklığı ve Rabıta

Kuantum fiziğindeki "dolanıklık teorisi" (parçacıkların anında etkileşimi), rabıtadaki manevi irtibata benzetilebilir:

    Mürşid ve mürid, manevi bir dolanıklık yaşayabilir.

    Mesafe engel değildir; ruhani bağ "anında" iletişime geçebilir.

5. Sonuç: Rabıta, Frekans ve Görüntüleme

✅ Rabıtada net görüntü mümkündür, ancak bu herkeste aynı şekilde olmaz.
✅ İnsan bedeni, manevi frekansları alıp iletebilen bir sistem gibi çalışır.
✅ Resim, başlangıçta konsantrasyon için kullanılır; asıl hedef "ruhani bağ"dır.
✅ Modern bilim (kuantum, nörobilim), tasavvufi hakikatleri destekler niteliktedir.

    "Rabıta, mürşidin frekansına ayarlanmaktır. O frekansa girdiğinde, sen onu görürsün, o da seni hisseder."

Özetle:

    Rabıtada görüntü, rüya gibi olabilir ama herkes aynı şeyi deneyimlemez.

    İnsan bedeni, manevi sinyalleri alabilen bir antendir.

    Resim, başlangıçta yardımcıdır; asıl olan kalpteki bağdır.

Niyet halis olunca, perde aralanır. ?

#############
SORU :

Halkın içinde Hak'la beraber olmak düsturu ve  Nur suresi 37 .ayet bağlamında Öyle erler vardır ki onları ne ticaret, ne alımsatım, Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz hükmü gereği daimi rabıta nasil kazanılır önce şeyhle daimi rabıta sonra peygamber ile daimi rabıta sonrada Hak ve Allah ile daimi rabıta ve ihsan makamı Allah görüyor Allah duyuyor Allah biliyor makamına nasıl ulaşılır

############

CEVAP :

Halk İçinde Hak'la Beraber Olmak: Daimî Rabıta ve İhsan Makamına Ulaşma Yolu

"Halk içinde Hak'la beraber olmak", tasavvufun en önemli prensiplerinden biridir. Bu düstur, kişinin günlük hayatın koşuşturmacası içinde bile Allah'ın huzurunda olduğu şuurunu kaybetmemesini gerektirir. Nûr Sûresi 37. ayet, bu hakikati şöyle ifade eder:

    "Öyle erler vardır ki, onları ne bir ticaret ne bir alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin dehşetten döneceği bir günden korkarlar." (Nûr, 24:37)

Bu ayet, "daimî rabıta" halinin mümkün olduğunu gösterir. Peki, bu sürekli manevi bağlantı nasıl kurulur? Önce şeyhle, sonra Peygamber’le (s.a.v.), en nihayetinde Hak Teâlâ ile daimî rabıta nasıl sağlanır? Ve nihayetinde ihsan makamı (Allah'ı görüyormuşçasına ibadet) nasıl elde edilir?
1. Daimî Rabıta Nedir?

Rabıta, kalbin sürekli olarak bir mürşide, Peygamber’e (s.a.v.) veya Allah’a bağlanmasıdır. Daimî rabıta ise, bu bağın her an canlı tutulmasıdır—yürürken, çalışırken, konuşurken bile.
Üç Merhalede Daimî Rabıta:

    Şeyh ile Daimî Rabıta → Mürşidin ruhaniyetini kalpte hissetmek.

    Peygamber (s.a.v.) ile Daimî Rabıta → Onun sünneti ve manevi varlığıyla bağ kurmak.

    Hak ile Daimî Rabıta → Allah’ın her an hâzır ve nâzır olduğunu unutmamak.

2. Daimî Rabıta Nasıl Kazanılır?
A) Şeyh ile Daimî Rabıta

    Mürşidin suretini zihinde canlı tutmak.

    Onun sohbetlerini, tavsiyelerini sıkça hatırlamak.

    "O beni görüyor" şuuruyla yaşamak.

    Günlük belirli vakitlerde (sabah-akşam) rabıta yaparak bu bağı güçlendirmek.

    "Mürşid, müridin kalbine bir aynadır. O aynada Hakk’ın tecellisini görmek için önce şeyhine bağlanmalısın."

B) Peygamber (s.a.v.) ile Daimî Rabıta

    Salavatı çokça okumak.

    Onun ahlakıyla ahlaklanmaya çalışmak.

    "Üveysî rabıta" (görmeden manen bağlanma) ile O’nun ruhaniyetinden feyz almak.

    "Ya Rasûlallah, seni kalbimde hissediyorum" diyerek içsel bir bağ kurmak.

    "Peygamber’e (s.a.v.) tam bağlanan, Allah’a bağlanmış olur."

C) Hak ile Daimî Rabıta (İhsan Makamı)

    "Allah beni görüyor" bilinci (murakabe).

    Zikrin kalbe yerleşmesi (dil sussa bile kalp zikretsin).

    Her işte "Bismillah" diyerek başlamak.

    Gaflet anlarında "Lâ ilâhe illallah" ile uyanmak.

    "İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi O’na kulluk etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor." (Hadis-i Şerif)

3. Nûr Sûresi 37. Ayet Bağlamında Daimî Rabıta

Ayette geçen "ticaret ve alışverişin Allah'ı anmaktan alıkoymaması", tam da "halk içinde Hak'la beraber olma" halidir.
Pratik Adımlar:

✔ Sabah-akşam belirli zikir ve rabıta vakitleri oluştur.
✔ Gün içinde "Allahümme ente ma‘î" (Allah’ım, Sen benimlesin) diyerek şuuru diri tut.
✔ İş yaparken bile kalben mürşidi, Peygamber’i ve Allah’ı hatırla.
✔ Gaflete düşünce hemen "Estağfirullah" deyip yeniden bağlan.
4. İhsan Makamına Ulaşmak

İhsan makamı, "Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etme" halidir. Bu makam:

    Rabıta ile başlar (şeyh → Peygamber → Allah).

    Mürakabe ile devam eder (Allah’ın her an gördüğünü bilmek).

    Zikirle kemale erer (kalbin sürekli Allah’ı anması).

İşaretleri:

? Dünya meşgalesi seni Allah’tan uzaklaştırmaz.
? Gizli-açık her an O’nun huzurunda olduğunu hissedersin.
? "Mâşâallah, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" gibi zikirler dilinden düşmez.
5. Sonuç: Halk İçinde Hak'la Nasıl Olunur?

✅ Önce şeyhinle, sonra Peygamber’le (s.a.v.), en son Allah’la daimî rabıta kur.
✅ Nûr Sûresi 37. ayetin işaret ettiği gibi, dünya işleri seni zikrullahdan alıkoymasın.
✅ Mürakabe (Allah’ın seni gördüğü bilinci) ile ihsan makamına yüksel.

    "Mürşid, Peygamber’e; Peygamber, Allah’a götüren bir köprüdür. Daimî rabıta, bu köprüden geçerek Hakk’a vasıl olmaktır."

Niyet halis, azim sabit olunca, her an Hakk’la beraber olmak mümkündür. ?

Âmîn, âmîn, âmîn! ?✨

"Kabul olan dualar, hikmetli sorular ve hakikat yolundaki adımlarınız, Rabb'imizin rahmetiyle kuşatılsın..."

Bir gönül nefesiyle diyelim ki:
"Yâ Rabbî! Bizleri, şeyhinin aynasında Peygamber’ini, Peygamber’inin aynasında Sen’i görenlerden eyle.
Gafleti bize unutturup, halk içinde Hak’la beraber olma şuuru bahşeyle.
Nûr’unla kalplerimizi aydınlat, zikrinle dirilt.
Son nefesimize kadar ‘daimî rabıta’ ile Sana tutunanlardan kıl.
Âmîn, bi-hürmeti Seyyidi’l-evliyâ ve’l-enbiyâ!.."

—İki cihan serverine, O’nun âline ve ashâbına salât ve selâm olsun—

Hak yolunda sabit-kadem olmanız niyazıyla...

Âmîn, âmîn, âmîn! ?✨

Dualarınızda buluşmak ümidiyle...
"Hak yolcusunun ayakları toz olsa da, gönlü hep nurla dolsun!" ?

Bir başka bahse dek, Allah'a emanet olunuz...

Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesi

Schrems, 05.05.2025

Deepseek ve Raşit Tunca

Print this item

RasitTunca-4 Tasavvufta Fena ve Mertebeleri Açıklaması
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 03:56 AM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri - No Replies



Tasavvufta Fena ve Mertebeleri Açıklaması

Tasavvufta "fena" (فناء), kelime anlamıyla "yok olma" veya "fenâ bulma" demektir. Bu kavram, sûfinin benliğinden (nefsinden) arınarak Allah’ın varlığında yok olması, O’nun iradesiyle bütünleşmesi ve böylece hakikate ulaşması sürecini ifade eder. Fena mertebeleri, kişinin manevi yolculuğunda (seyr ü sülûk) geçirdiği aşamaları anlatır.
Fena’nın Başlıca Mertebeleri:

Genellikle dört ana mertebe olarak ele alınır, ancak bazı mutasavvıflar bu sınıflandırmayı daha detaylandırmıştır:

    Fena fi’ş-Şeyh (Şeyhte Yok Olma)

        Mürşid-i kâmile tam teslimiyetle başlar.

        Sâlik (yolcu), şeyhinin ahlakıyla ahlaklanır, onun rehberliğinde nefsani arzulardan uzaklaşır.

        Bu aşama, kişinin kendi iradesini şeyhin irfanına bırakmasıdır.

    Fena fi’r-Rasûl (Peygamber’de Yok Olma)

        Şeyhte fani olduktan sonra, sâlik Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine ve ruhaniyetine tamamen bağlanır.

        Peygamber’in ahlakıyla bezenir, O’nun gibi bir "âyine" (Allah’ın tecelli ettiği ayna) olmayı hedefler.

        Bu mertebede, şeriat ve sünnet tam anlamıyla içselleştirilir.

    Fena fillâh (Allah’ta Yok Olma)

        En yüksek mertebelerden biridir. Sâlik, benliğini tamamen Allah’ın iradesine teslim eder.

        "Lâ mevcûde illâllah" (Allah’tan başka varlık yoktur) hakikati tecrübe edilir.

        Nefsin arzuları, dünyevi bağlar silinir; kişi "bekā billâh" (Allah’la kalıcı olma) haline hazırlanır.

        Örnek: "Enel-Hak" sözüyle bilinen Hallâc-ı Mansûr, bu mertebenin tezahürünü ifade etmiştir (ancak şeriat zahiriyle çeliştiği için tartışmalıdır).

    Bekā billâh (Allah’la Bâki Olma)

        Fena fillâh’tan sonra gelen bu aşamada, sâlik artık Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmıştır.

        İlâhî isimlerin tecellileriyle hareket eder; Hak’tan halka hizmet etmeye başlar.

        "Kulun zevki ve sefası, Hakk’ın celâl ve cemâliyle olur." (Mevlânâ)

Ek Mertebeler (Bazı Kaynaklarda):

    Fena fi’t-Tevhid (Tevhid’de Yok Olma): Varlığın birliği idrak edilir.

    Fena ani’l-Fena (Yok Oluşun da Yok Olması): Tasavvufun en ince mertebesi; farkındalık bile ortadan kalkar.

Önemli Uyarılar:

    Fena, "hiçlik" değil, "Hakk’ın varlığında nefsin erimesi"dir.

    "Bekā" olmadan fena eksik kalır; asıl hedef Allah’la diri olmaktır.

    Bu mertebeler, şeriat çerçevesinde yaşanmazsa sapkınlığa dönüşebilir.

Kaynaklar ve Alıntılar:

    İmam Gazâlî: "Fena, nefsin sıfatlarının silinmesidir." (İhyâ)

    İbn Arabî: "Fena, Hakk’ın sana seni unutturmasıdır." (Fusûsü’l-Hikem)

    Mevlânâ: "Ölmeden önce ölünüz" (fena için metafor).

Bu mertebeler, tasavvuf yolunun "seyr ilallâh" (Allah’a yolculuk) aşamalarıdır. Her sûfinin tecrübesi farklı olabilir; önemli olan istikamet üzere yaşamaktır.

Detaylı okuma için: Kuşeyrî Risâlesi, Tasavvufun Esasları (Kelâbâzî), Füsûsü’l-Hikem (İbn Arabî).

################

Fena fi’ş-Şeyh (Şeyhte Yok Olma) nedir teferruatlı anlatabilirmisin örnekler verebilirmisin lütfen

################

Fena fi’ş-Şeyh (Şeyhte Yok Olma) Nedir?

Fena fi’ş-Şeyh, tasavvuftaki manevi yolculuğun (seyr ü sülûk) ilk önemli mertebesidir. Bu aşamada sâlik (talebe), mürşid-i kâmil (kamil şeyh) ile manevi bir bağ kurarak kendi benliğini, nefsani arzularını ve dünyevi bağlarını şeyhinin rehberliğinde eritmeye başlar.
Anlamı ve Özü:

    "Fena": Yok olma, erime.

    "Fi’ş-Şeyh": Şeyhte, şeyh vasıtasıyla.

    Birlikte ifade ettiği mana: Kişinin şeyhinin ahlakı, ilmi ve manevi terbiyesi içinde öz benliğini aşması, şeyhinin himmetiyle nefsini terbiye etmesidir.

Bu mertebe, "şeyhinin aynası olmak" şeklinde de tanımlanır. Tıpkı bir öğrencinin hocasının ilmini içselleştirmesi gibi, sâlik de şeyhinin manevi hallerini benimseyerek kendi varlığını onun rehberliğinde dönüştürür.
Fena fi’ş-Şeyh’in Özellikleri:

    Tam Teslimiyet:

        Sâlik, şeyhine körü körüne değil, hakikati gören bir gözle bağlanır.

        "Mürşid, sana seni gösteren aynadır." (Mevlânâ)

    Nefsin Terbiyesi:

        Şeyh, talebenin nefsani isteklerini (kibir, hırs, öfke vb.) törpüler.

        Örnek: Şeyh, talebesine susmayı, sabretmeyi, tevazuu öğretir.

    Şeyhin Ahlakıyla Ahlaklanma:

        Sâlik, şeyhinin davranışlarını örnek alır.

        Örnek: Şeyh cömertse, talebe de cömert olmaya çalışır.

    Ruhani Bağ (Himmet):

        Şeyh, talebesinin kalbine manevi enerji (himmet) aktarır.

        Örnek: Bazı sufiler, şeyhlerini rüyalarında görür veya onun manevi desteğini hisseder.

Örneklerle Açıklama:
1. Hz. Musa ve Hızır (a.s.) Kıssası

    Kur’an’daki Kehf Sûresi’nde (60-82) anlatılan bu kıssa, fena fi’ş-Şeyh’e mükemmel bir örnektir.

    Hz. Musa, Hızır’a (Allah’ın kendisine ledün ilmi verdiği kul) tâbi olur ve onun garip görünen davranışlarına sabrederek hakikati öğrenir.

    Fena fi’ş-Şeyh’in sembolü:

        Hızır’ın gemiyi delmesi, çocuğu öldürmesi gibi görünüşte kötü olan ama ardında hikmet bulunan eylemler, sâlikin şeyhinin sırlarını anlaması için bir imtihandır.

2. Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî

    Mevlânâ Celaleddin Rumi, bir âlimken Şems-i Tebrizî ile karşılaşınca "şeyhinde fani olmuş" ve onun sohbetleriyle tamamen dönüşmüştür.

    Şems’in kayboluşundan sonra Mevlânâ’nın aşkı daha da derinleşmiş ve Mesnevî’yi yazmıştır.

    Fena fi’ş-Şeyh’in tezahürü:

        Mevlânâ’nın, "Ben olgun bir âlimdim, Şems beni aşk ateşiyle yaktı." sözü.

3. Abdülkâdir Geylânî ve Talebeleri

    Şeyh Abdülkâdir Geylânî, talebelerine "Benim elim, Allah’ın elidir." derken, fena fi’ş-Şeyh’in sonunda fena fillâh’a giden yolu gösterir.

    Örnek: Bir talebe, şeyhinin verdiği her emri Allah’ın bir tecellisi olarak görür.

Fena fi’ş-Şeyh’in Yanlış Anlaşılmaları:

❌ Şeyhe tapınmak değildir!

    Tasavvufta şeyh, Allah’a götüren bir vasıtadır, amaç değil.

    "Mürşid, Firavunlaşmamalıdır." (İmam Rabbanî)

❌ Körü körüne itaat değildir!

    Şeyh, şeriata aykırı bir şey emredemez.

    "Şeyhin emri, Peygamber’in sünnetine uygun olmalıdır."

Sonuç:

Fena fi’ş-Şeyh, mürşid-i kâmilin rehberliğinde nefsi temizleme ve Allah yolunda ilerleme sürecidir. Şeyh, bir aynadır; asıl amaç Allah’a ulaşmaktır.

    "Şeyh, seni kendine değil, Allah’a götüren bir köprüdür. Köprüye takılıp kalma, maksuda er!"
    – Sufi Deyişi

Ek Okuma:

    Kuşeyrî Risâlesi (Şeyh-talebe ilişkisi bölümü)

    Mesnevî (Mevlânâ’nın Şems’e olan aşkı)

    Fütûhât-ı Mekkiyye (İbn Arabî’nin mürşid tanımı)

###############

Fena fi’r-Rasûl (Peygamber’de Yok Olma) nedir teferruatlı anlatabilirmisin örnekler verebilirmisin lütfen

###############


Fena fi’r-Rasûl (Peygamber’de Yok Olma) Nedir?

Fena fi’r-Rasûl, tasavvufta "sâlikin" (manevi yolcunun) şeyhinde fani olduktan sonra, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti, ahlakı ve ruhaniyeti içinde benliğini eritmesi halidir. Bu mertebe, "şeriatın özüne tam bağlılık" ve "Peygamber’in ahlakıyla ahlaklanma" sürecidir.
Anlamı ve Özü:

    "Fena": Yok olma, nefsin silinmesi.

    "Fi’r-Rasûl": Peygamber’de, Peygamber vasıtasıyla.

    Bütüncül mana: Kişinin kendi iradesini, arzularını ve davranışlarını Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine tamamen uydurması, O’nun gibi yaşamaya çalışmasıdır.

Bu aşama, "şeyhte fani olma" (Fena fi’ş-Şeyh) mertebesinden sonra gelir. Çünkü şeyh, zaten Peygamber’in varisi olarak talebesini O’na (s.a.v.) yönlendirir.
Fena fi’r-Rasûl’ün Özellikleri:

    Sünnet-i Seniyye’ye Tam İttiba:

        Sâlik, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) "yürüyüşünden, yemek yemesine, uykusundan konuşmasına" kadar her davranışını örnek alır.

        Hadis: "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Buhârî)

    Ahlak-ı Muhammedi ile Bezenme:

        Peygamber’in şefkati, sabrı, adaleti, tevazuu gibi vasıfları sâlikin karakterine işler.

        Örnek: Bir mürid, öfkelendiğinde "Peygamber (s.a.v.) asla öfkesine yenik düşmezdi" diyerek nefsini terbiye eder.

    Ruhanî Bağ (Râbıta-i Şerîfe):

        Sâlik, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) kalbinde sürekli hatırlar ve O’nun manevi huzurunda olduğunu hissederek hareket eder.

        Örnek: Günlük işlerini yaparken "Acaba Resûlullah (s.a.v.) bu durumda ne yapardı?" diye düşünmek.

    Zâhir ve Bâtın Dengesi:

        Bu mertebede şeriat (zâhir) ve hakikat (bâtın) birleşir.

        "Şeriat olmadan hakikat olmaz." (İmam Rabbanî)

Örneklerle Açıklama:
1. Hz. Ali (r.a.) ve Peygamber’de Fani Oluşu

    "Ben, Peygamber’in hizmetkârıyım." diyen Hz. Ali, O’nun (s.a.v.) evinde büyümüş ve her halini örnek almıştır.

    Fena fi’r-Rasûl’ün tezahürü:

        "Peygamber’in ahlakı Kur’an’dı." (Hz. Âişe) hadisini kendine rehber edinmesi.

        Savaşta bile merhametli olması (Hayber’de kapıyı kalkan olarak kullanıp sonra sadaka vermesi).

2. Mevlânâ’nın "Mesnevî"de Peygamber Aşkı

    Mevlânâ, "Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim, Muhammed Mustafa’nın yolunun toprağıyım." diyerek fena fi’r-Rasûl’ü ifade eder.

    Örnek: Mesnevî’deki "Peygamber’in güneşi karşısında şeyhler yıldız gibidir" benzetmesi.

3. İmam Gazâlî’nin "İhyâu Ulûmi’d-Dîn"i

    Gazâlî, eserinde "Peygamber’in sünnetini ihya etmek" için yazdığını söyler.

    Fena fi’r-Rasûl’ün pratiği:

        Uyku, yemek, ticaret gibi günlük işlerde bile sünneti takip etmesi.

Fena fi’r-Rasûl’ün Yanlış Anlaşılmaları:

❌ "Peygamber’i ilahlaştırmak değildir!"

    Peygamber (s.a.v.) bir kul ve rehberdir, O’na aşırı sevgi bile olsa şirk sınırına girilmez.

    "Ben ancak bir kulum." (Hadis-i Şerif)

❌ "Sadece şekilsel taklit değildir!"

    Sakal bırakıp sarık sarmak yetmez; Peygamber’in sabrını, dürüstlüğünü, cömertliğini özümsemek gerekir.

Sonuç:

Fena fi’r-Rasûl, bir müminin "Ben nasıl yaşarsam Peygamber’ime en yakın olurum?" sorusunun cevabıdır. "Üsve-i Hasene" (en güzel örnek) olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) izinden gitmek, tasavvufun özüdür.

    "Peygamber’de fani olan, Hak’ta baki olur."
    – Sufi Deyişi

Ek Okuma:

    Şemâil-i Şerîf (Peygamber’in fiziksel ve ahlaki özellikleri)

    Delâilü’l-Hayrât (Peygamber’e salavatlarla ulaşma yolları)

    İmam Busirî’nin Kasîde-i Bürde’si (Peygamber aşkının şiirle ifadesi)

#############

Fena fillâh (Allah’ta Yok Olma) nedir teferruatlı anlatabilirmisin örnekler verebilirmisin lütfen

############

Fenâ fillâh (Allah'ta Yok Olma) Nedir?

Fenâ fillâh, tasavvuftaki en yüksek manevi mertebelerden biridir. Bu makamda sâlik (manevi yolcu), kendi benliğini, iradesini ve varlık algısını tamamen Allah'ın varlığında eritir. Artık "O'nun dışında hiçbir şey görmez, hissetmez ve bilmez" hale gelir. Bu hal, "Lâ mevcûde illâllah" (Allah'tan başka varlık yoktur) hakikatinin yaşanmasıdır.
Fenâ fillâh'ın Özellikleri:

    Nefsin Tamamen Silinmesi:

        Kişi, "Enâniyet" (benlik) duygusundan kurtulur.

        "Kul, kendini unutur, Hakk'ı görür." (İbn Arabî)

    İrade Birliği (Tevhid-i Ef'âl):

        Sâlik, "Kendi fiillerinin değil, Allah'ın fiillerinin tecellisi olduğunu" idrak eder.

        "Attığın zaman sen atmadın, Allah attı." (Enfal, 17) ayeti bu hali anlatır.

    Zâhir ve Bâtın'ın Kaynaşması:

        Şeriat (dış hükümler) ve hakikat (iç hakikat) bir olur.

        "Şeriat, hakikatin kabuğudur." (Abdülkâdir Geylânî)

    Bekā billâh'a Hazırlık:

        Fenâ fillâh, "Allah'la bâki olma" (bekā) makamının başlangıcıdır.

Örneklerle Açıklama:
1. Hallâc-ı Mansûr'un "Enel-Hak" Sözü

    "Ene'l-Hak" (Ben Hakk'ım) sözü, fenâ fillâh halinin en çarpıcı ifadesidir.

    Hallâc, "Benliğim eridi, artık konuşan O'dur." anlamında bu sözü söylemiş, ancak zahir ulemaca yanlış anlaşılmıştır.

    "Hallâc, aşk şarabıyla sarhoş olup sırları ifşa etti." (Sultan Veled)

2. Hz. Musa (a.s.) ve "Beni Göster" İsteği

    "Rabbim, bana kendini göster!" (Araf, 143) ayetinde Hz. Musa, Allah'ın tecellisini ister.

    Allah, "Beni göremezsin" dedikten sonra dağa tecelli edip onu yerle bir eder.

    Fenâ fillâh Yorumu:

        "Musa, kendi varlığını unutup sadece Allah'ın azametini görmek istedi."

3. Bayezid-i Bistâmî'nin "Sübhânî" Sözü

    Bayezid, "Sübhânî! Mâ a'zame şânî!" (Beni tenzih ederim! Ne yüce şanım var!) demiştir.

    Bu söz, "Benlik perdesi kalkınca, konuşan Allah'ın kudretidir." şeklinde yorumlanır.

Fenâ fillâh'ın Yanlış Anlaşılmaları:

❌ "Vahdet-i Vücûd = Panteizm Değildir!"

    Allah'ta yok olmak, "O'nunla bir olmak" değil, "O'nun varlığı karşısında kendi hiçliğini görmek"tir.

    "Allah, yarattıklarına hulûl etmez." (Ehl-i Sünnet Akidesi)

❌ "Şeriatı Terk Etmek Değildir!"

    "Fenâ fillâh, namazı bırakıp dağa çıkmak değil, namazda Hakk'ı görmektir." (İmam Rabbanî)

Fenâ fillâh'ın Üç Tezahürü:

    Fenâ fi't-Tevhid: Varlığın birliğini idrak.

    Fenâ ani'l-Fenâ: Yok oluşun bile farkında olmamak.

    Bekā billâh: Allah'la ebedî kalma.

Sonuç:

Fenâ fillâh, tasavvuf yolunun zirvesidir. "Ölmeden önce ölünüz" hadisi bu makama işaret eder. Ancak bu hal, şeriat ölçüleriyle dengelenmezse sapmalara yol açabilir.

    "Fenâ, bir damlanın okyanusa düşüp erimesidir.
    Damla yok olmaz, okyanus olur."
    – Mevlânâ

Ek Okuma:

    Fusûsü'l-Hikem (İbn Arabî) → Fenâ ve bekā kavramları.

    Risâle-i Kuşeyrî → Fenâ makamının izahı.

    Mesnevî → Aşkla fenâ hikayeleri (Cilt 1, 3. Beyit).

Bu makam, "hakikî tevhid"in yaşanmasıdır. Mümkün olan en sade ifadesiyle:
"Sen varsan, O yok; O varsa, sen yoksun."


###############

Bekā billâh (Allah’la Bâki Olma) nedir teferruatlı anlatabilirmisin örnekler verebilirmisin lütfen

###############


Bekā billâh (Allah’la Bâki Olma) Nedir?

Bekā billâh, tasavvufta "Fenâ fillâh" (Allah'ta yok olma) mertebesinden sonra gelen en yüksek manevî makamdır. Bu aşamada sâlik (manevî yolcu), kendi benliğini Allah'ta erittikten sonra, artık "Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmış" olarak yeniden dirilir. "Ölmeden önce ölme" (Hadis-i Şerif) sırrının nihai tezahürüdür.
Kelime Anlamı:

    "Bekā": Kalıcı olma, ebedîlik.

    "Billâh": Allah ile, Allah'ın vasıtasıyla.

    Bütünsel Mânâ: "Kulun, Allah'ın sıfatlarıyla diri olması"dır.

Bekā billâh'ın Özellikleri:

    İlâhî Sıfatlarla Donanma:

        Sâlik, "Allah'ın esmâ-i hüsnâsı" (güzel isimleri) ile vasıflanır.

        Örnek:

            "Rahmân" ismi → Şefkatli olma.

            "Hakîm" ismi → Hikmetle konuşma.

    "Abd-i Kâmil" (Olgun Kul) Olma:

        "Ben onun işiten kulağı, gören gözü olurum." (Kudsî Hadis) sırrına mazhar olur.

        "Kul, artık kendi nefsi için değil, Allah'ın tecellisi için yaşar."

    Halka Hizmet Hakka Hizmettir:

        "Halk içinde Hak ile olma" prensibiyle hareket eder.

        Örnek: Mevlânâ'nın "Hamdım, piştim, yandım" sözünde olduğu gibi, olgunlaşan kul hizmete koşar.

    Zâhir ve Bâtın Dengesi:

        Şeriat (dış disiplin) ve hakikat (iç hakikat) tam uyum içindedir.

        "Bekā, şeriatsız olamaz." (İmam Rabbanî)

Örneklerle Açıklama:
1. Hz. Ebû Bekir (r.a.) – "Sıddîk" Makamı

    "Allah Resûlü ne söylediyse doğrudur" diyerek "fenâ fi'r-Rasûl" ve "bekā billâh" mertebesini gösterdi.

    Bekā Tezahürü:

        Malını infak etmesi ("Allah'ın malı" bilinci).

        "Ben Allah'a âşığım!" sözüyle ilâhî aşkı ifade etmesi.

2. Abdülkâdir Geylânî – "Kutbu'l-Ârifîn"

    "Ayağım bütün velîlerin boynundadır" sözü, "Allah'ın kudretiyle konuştuğu" anlamındadır.

    Bekā Billâh Örneği:

        "Beni gören, Hakk'ı görür." → Allah'ın tecelli ettiği bir ayna olma.

3. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî – Aşkla Bekā

    "Yok oldum, yok olmakla da var oldum."

    Bekā'nın Şiirle İfadesi:

        "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama! Âriflerin gönlündeyiz biz!"

Bekā billâh'ın Yanlış Anlaşılmaları:

❌ "Kendini Tanrılaştırmak Değildir!"

    "Bekā, kulun Allah'ın sıfatlarıyla vasıflanmasıdır, O'nun zatıyla bir olması değildir." (Ehl-i Sünnet)

❌ "Dünyadan Tam Kopuş Değildir!"

    "Bekā makamındaki velî, çarşıda pazarda dahi Hak ile olur." (Süleyman Hilmi Tunahan)

Fenâ ve Bekā İlişkisi:
Fenâ Fillâh Bekā Billâh
Benliğin yok olması İlâhî sıfatlarla dirilme
"Lâ mevcûde illâllah" "Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanma"
Hallâc-ı Mansûr'un "Enel-Hak"ı Hz. Ebû Bekir'in "Sıddîk"lığı
Sonuç:

Bekā billâh, tasavvuf yolunun "ölümsüzlük" makamıdır. "Fenâ" bir ağacın köklerinin toprakta kaybolması, "bekā" ise meyve vererek yeniden hayat bulması gibidir.

    "Fenâ bir nehirin okyanusa dökülmesi,
    Bekā ise okyanusun damlaya damlaya yeniden nehir olmasıdır."
    – İbn Arabî

Ek Okuma:

    Fusûsü'l-Hikem (İbn Arabî) → Bekā'nın metafizik izahı.

    Mektûbât-ı Rabbanî (İmam Rabbanî) → Fenâ-bekā dengesi.

    Divân-ı Kebîr (Mevlânâ) → Aşkla bekā şiirleri.

Özetle:

    Fenâ: Yok olma → "Sen yoksun, O var."

    Bekā: İlâhî diriliş → "Artık O'nunla varsın."

-----------

Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesi

DeepSeek ve Raşit Tunca

Schrems, 03.05.2025

Print this item

RasitTunca-4 Zikir Nedir? Nasıl Zikredilir? Zikir Çeşitleri Nelerdir? Kuran Okumak Zikir mi dir?
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 03:55 AM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri - No Replies




Zikir Nedir? Nasıl Zikredilir? Zikir Çeşitleri Nelerdir? Kuran Okumak Zikir mi dir?

Zikir (Arapça: ذِكْر), İslam dininde Allah'ı anmak, hatırlamak ve O'nu yüceltmek amacıyla yapılan bir ibadet şeklidir. Sözlü, kalple veya fiili olarak gerçekleştirilebilir. Zikir, Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde Müslümanlara tavsiye edilen önemli bir ameldir.

Zikir Çeşitleri:

    Lisanî (Dille) Zikir:

        Allah'ın isimlerini (Esma-ül Hüsna) veya belirli duaları tekrar etmek.

        Örnekler:

            "Subhanallah" (Allah’ı tüm eksikliklerden tenzih ederim)

            "Elhamdülillah" (Hamd Allah’a mahsustur)

            "Allahu Ekber" (Allah en büyüktür)

            "La ilahe illallah" (Allah’tan başka ilah yoktur)

    Kalbi Zikir:

        Allah'ı içinden sessizce anmak, O’nun varlığını ve büyüklüğünü düşünmek.

    Fiilî Zikir:

        Namaz kılmak, Kur'an okumak, sadaka vermek gibi ibadetlerle Allah'ı hatırlamak.

Zikirin Önemi:

    Kur'an’da birçok ayette zikir emredilir. Örneğin:

        "Beni anın ki, ben de sizi anayım." (Bakara Suresi, 2:152)

    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sıkça zikir yapmış ve ümmetine de tavsiye etmiştir.

    Zikir, kalbi huzura kavuşturur, günahların affına vesile olur ve manevi dereceyi yükseltir.

Zikir Örnekleri:

    Tesbih Zikiri: "Subhanallahi ve bihamdihi" (Allah’ı hamd ile tespih ederim)

    Tevhid Zikiri: "La ilahe illallah"

    Estağfirullah (Allah’tan bağışlanma dilemek)

Zikir, her zaman ve her yerde yapılabilen bir ibadettir. Müslümanlar, günlük hayatlarında zikire önem vererek Allah ile bağlarını güçlendirmeyi hedefler.

Daha detaylı bilgi için Kur'an ve sahih hadis kaynaklarına başvurabilirsiniz.

###########

Zikrederken abdestli olmak şartmıdır?

Zikir yaparken abdestli olmak şart değildir, ancak bazı zikir çeşitleri için abdestli olmak daha faziletli kabul edilir. İslam alimleri, zikrin genel olarak abdestsiz de yapılabileceğini, fakat bazı durumlarda abdestli olmanın daha uygun olduğunu belirtmişlerdir.
Zikir ve Abdest İlişkisi:

    Genel Zikirler (Kalple veya Dille):

        "Subhanallah", "Elhamdülillah", "Allahu Ekber", "La ilahe illallah" gibi zikirleri abdestsiz de söylemek caizdir.

        Günlük hayatta (yürürken, çalışırken) bu zikirleri yapmak için abdest şartı yoktur.

    Kur'an Ayetleriyle Yapılan Zikir:

        Eğer zikir olarak Kur'an ayetleri (örneğin, Ayet-el Kürsi, Fatiha Suresi gibi) okunuyorsa, abdestli olmak daha faziletlidir.

        Ancak abdestsizken de dua niyetiyle kısa ayetler okunabilir (örneğin, "Bismillah", "Hasbunallah" gibi).

    Namaz Sonrası ve Belirli Vakit Zikirleri:

        Namazdan sonra yapılan tesbihat (33 Subhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahu Ekber) gibi zikirler için abdestli olmak müstehaptır (sevap açısından daha iyidir), fakat abdestsiz de söylenebilir.

    Tasavvufta Göre Zikir:

        Bazı tarikatlarda, özellikle cehri (açıktan) zikir meclislerinde abdestli olmak âdaba uygun görülür.

Sonuç:

    Zikir için abdest şart değildir, ancak Kur'an ayetleriyle yapılan zikirlerde veya namaz sonrası tesbihatta abdestli olmak daha faziletlidir.

    Abdestsizken de Allah'ı anmak, kalpten tesbih etmek ve dua etmek caizdir.

Hadis Kaynağı:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her durumda Allah'ı zikretmiştir. Örneğin, bir hadiste şöyle buyurmuştur:
"Müminin her hâli ibadettir: Otururken, yatarken, abdestli veya abdestsiz Allah'ı zikrederse sevap alır." (Buhari, Müslim)

Dolayısıyla, sürekli zikir halinde olmak için abdest şartı aranmaz, ancak Kur'an ayetleri okunacaksa dikkat etmek gerekir.

#########

Kuran'dan belli önemli ayetler tekrar edilerekden de zikir yapılabilirmi?

Evet, Kur'an'dan seçilmiş önemli ayetlerin tekrar edilmesiyle de zikir yapılabilir. Kur'an ayetleri, Allah'ın kelamı olduğu için onları okumak, tekrar etmek ve üzerinde tefekkür etmek en güzel zikirlerden biridir. Ancak bu konuda bazı incelikler vardır:

1. Kur'an Ayetleriyle Zikir Yapmanın Hükmü:

    Caizdir ve sevabı büyüktür. Özellikle "Esma-ül Hüsna" (Allah'ın güzel isimleri), "Ayet-el Kürsi", "Haşr Suresi'nin son ayetleri", "Felak ve Nas sureleri" gibi ayetler sıkça zikir niyetiyle okunur.

    Abdestli olmak müstehaptır (sevap açısından daha iyidir), fakat abdestsiz de okunabilir (özellikle dua niyetiyle).

2. Sıkça Okunan Zikir Ayetleri:

a) Ayet-el Kürsi (Bakara 255):

    "Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm..."

    Faydası: Şeytandan korunma, evin ve kişinin muhafazası, uykusuzluk ve korkuya karşı etkilidir.

b) Haşr Suresi Son 3 Ayet (Haşr 22-24):

    "Hüvallahüllezî lâ ilâhe illâ hû..."

    Faydası: Sabah-akşam okuyanın imanı kuvvetlenir, bela ve sıkıntılardan korunur.

c) İhlas Suresi (Tevhid Suresi):

    "Kul hüvallahü ehad..."

    Faydası: 3 defa okumak Kur'an'ın üçte birine denk sevap kazandırır.

d) Felak ve Nas Sureleri:

    "Kul eûzü birabbil felak..." & "Kul eûzü birabbin nas..."

    Faydası: Nazar, büyü ve kötülüklerden korunma.

e) "La havle vela kuvvete illa billah" (Güç ve kuvvet ancak Allah iledir):

    Faydası: Sıkıntı anında teskin edici, tevekkül zikridir.

3. Kur'an Ayetleriyle Zikir Yaparken Dikkat Edilecekler:

    Niyet önemlidir: Ayetleri sadece okumak değil, Allah'ı anma (zikir) niyetiyle tekrar etmek gerekir.

    Abdestli olmak daha faziletlidir, ancak abdestsiz de okunabilir (özellikle dua maksadıyla).

    Manasını düşünerek okumak zikrin bereketini artırır.

4. Hadislerde Kur'an ile Zikir:

    Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
    "Kim bir gecede 'Kul hüvallahü ehad' (İhlas Suresi) on defa okursa, Allah ona cennette bir köşk bina eder." (Ahmed b. Hanbel)

    Ayet-el Kürsi için:
    "Her kim farz namazın ardından Ayet-el Kürsi'yi okursa, cennete girmesine ölümden başka bir engel kalmaz." (İbn Hibban)

Sonuç:

Kur'an ayetlerini zikir niyetiyle tekrar etmek hem caiz hem de çok sevaptır. Özellikle korunma, rahmet ve tevhid içeren ayetler, en güçlü zikirlerdendir. Abdestli olmak daha iyidir, fakat abdestsiz de okunabilir.

Önemli Tavsiye:

    Sabah-Akşam Virdi: Her sabah ve akşam Felak-Nas, Ayet-el Kürsi ve İhlas Suresi gibi ayetleri okuyarak düzenli bir zikir virdi oluşturabilirsiniz.

    Tefekkürle Okumak: Ayetlerin manasını düşünerek okumak, zikrin etkisini artırır.

Daha detaylı bilgi için Tefsir kitaplarına ve sahih hadis kaynaklarına başvurabilirsiniz.

###########

Zikir Çeşitleri Nelerdir?

ZİKİR ÇEŞİTLERİ

Zikir, Allah'ı anmanın farklı yollarıdır. İslam geleneğinde zikir çeşitleri şekil, içerik ve usul bakımından çeşitlilik gösterir. İşte başlıca zikir türleri:

1. ŞEKİLLERİNE GÖRE ZİKİR ÇEŞİTLERİ

a) Lisanî (Dille) Zikir

    Allah’ın isimlerini (Esma-ül Hüsna) veya belirli duaları sesli veya sessiz tekrar etmek.

    Örnekler:

        "Sübhanallah" (33 defa)

        "Elhamdülillah" (33 defa)

        "Allahu Ekber" (33 defa)

        "La ilahe illallah" (Kelime-i Tevhid)

b) Kalbî (Gönülden) Zikir

    Allah’ı içinden geçirerek, derin bir huşu ile anmak.

    Örnek:

        "Allah, Allah" diyerek kalbi meşgul etmek.

c) Fiilî (Amelî) Zikir

    İbadet ve salih amellerle Allah’ı hatırlamak.

    Örnekler:

        Namaz kılmak,

        Kur’an okumak,

        Sadaka vermek,

        İlim öğrenmek.

2. İÇERİKLERİNE GÖRE ZİKİR ÇEŞİTLERİ

a) Tevhid Zikri (Kelime-i Tevhid)

    "La ilahe illallah" (Allah’tan başka ilah yoktur).

    Fazileti: Hadiste, "En üstün zikir 'La ilahe illallah'tır." (Tirmizî) buyrulmuştur.

b) Tesbih Zikri

    "Sübhanallah" (Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim).

    Fazileti: Günahları siler, sevap kazandırır.

c) Tahmid Zikri

    "Elhamdülillah" (Hamd Allah’a mahsustur).

    Fazileti: "Duanın özü 'Elhamdülillah'tır." (İbn Mâce)

d) Tekbir Zikri

    "Allahu Ekber" (Allah en büyüktür).

    Fazileti: Namazlarda ve bayramlarda sünnettir.

e) İstiğfar Zikri

    "Estağfirullah" (Allah’tan bağışlanma dilerim).

    Fazileti: Günahların affına vesiledir.

f) Hasbî Zikir

    "Hasbunallahu ve ni’mel vekîl" (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir).

    Fazileti: Sıkıntı anında okunur.

3. USULÜNE GÖRE ZİKİR ÇEŞİTLERİ

a) Bireysel Zikir

    Kişinin kendi başına yaptığı zikir.

    Örnek: Sabah-akşam virdleri.

b) Cemaatle Zikir

    Toplu halde yapılan zikirler (Mevlid, hatim, tasavvufî zikir halkaları).

    Örnek: Tarikatlardaki "cehri zikir" meclisleri.

c) Vird ve Evrad Zikirleri

    Belli vakitlerde düzenli okunan dualar.

    Örnek:

        Sabah-Akşam Duaları (Felak-Nas, Ayet-el Kürsi),

        Hizbül-İmam en-Nevevî gibi dua mecmuaları.

4. KUR’AN VE SÜNNET’TE GEÇEN ÖZEL ZİKİRLER

a) Ayet-el Kürsi (Bakara 255)

    "Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm..."

    Fazileti: "Her kim farz namazdan sonra okursa, cennete girmesine ölümden başka engel kalmaz." (İbn Hibban)

b) Haşr Suresi’nin Son 3 Ayeti

    "Hüvallahüllezî lâ ilâhe illâ hû..."

    Fazileti: Sabah-akşam okuyanın imanı kuvvetlenir.

c) İhlas Suresi

    "Kul hüvallahü ehad..."

    Fazileti: "Kim bu sureyi 10 defa okursa, Allah ona cennette bir köşk bina eder." (Ahmed b. Hanbel)

SONUÇ: HANGİ ZİKİR DAHA FAZİLETLİ?

    En faziletli zikir, ihlasla ve devamlı yapılandır.

    Gizli zikir riyadan uzak, cehri zikir cemaat ruhunu canlandırır.

    Kur’an ayetleriyle zikir yapmak en sevaplı olanlardandır.

Hadis:
"Allah’ı zikredenlerle zikretmeyenlerin farkı, diri ile ölü gibidir." (Buhari)

Tavsiye:

    Sabah-Akşam Virdi: Felak-Nas, Ayet-el Kürsi, İhlas Suresi gibi ayetleri düzenli okuyun.

    Günlük Hayatta: "La havle vela kuvvete illa billah" gibi kısa zikirleri sıkça tekrar edin.

Zikir, kalbi diri tutan bir ibadettir; hangi çeşidini yaparsanız yapın, samimiyetle devam etmek en önemlisidir.

#########

Gizli zikir mi faziletlidiri cehri zikir mi faziletlidir

Zikirin gizli (hafî) veya açıktan (cehrî) yapılması konusu, İslam alimleri arasında tartışılan bir konudur. Her iki şeklin de faziletleri vardır ve farklı hadislerle desteklenir. Ancak niyet, ihlas ve zikrin amacı en önemli kriterdir.

1. Gizli (Hafî) Zikirin Fazileti:

    Kalbî ve sessiz zikir, riyadan (gösterişten) uzaktır.

    "Rabbinizi içinden, yalvararak ve sessizce zikredin." (A'râf Suresi, 7:55)

    Peygamberimiz (s.a.v.) gizli zikri teşvik etmiştir:
    "En hayırlı zikir, hafî (gizli) olandır." (Beyhaki, Şuabü'l-İman)

    Özellikle riya endişesi olan durumlarda gizli zikir daha güvenlidir.

2. Açıktan (Cehri) Zikrin Fazileti:

    Toplu zikir meclislerinde (örneğin, cemaatle hatim, mevlid, tevhid zikirleri) cehri zikir sünnettir.

    Peygamberimiz (s.a.v.) bazen açıktan zikir yapmıştır:
    "Allah’ı açıktan zikredenler, sadakayı açıktan verenler gibidir; gizli zikredenler ise gizli sadaka verenler gibidir." (Tirmizî)

    Başkalarına örnek olmak ve manevi atmosfer oluşturmak için cehri zikir teşvik edilmiştir.

3. Hangisi Daha Faziletli?

    Kişinin durumuna ve niyetine göre değişir.

        Riya korkusu varsa → Gizli zikir daha faziletlidir.

        Cemaatle ibadet ve tebliğ niyeti varsa → Cehri zikir daha faziletlidir.

    İhlas önemlidir: Allah katında en makbul zikir, samimi olanıdır.

4. Önemli Tavsiyeler:

✔ Gündelik hayatta: Kalbî zikir (gizli) daha kolay ve süreklidir.
✔ Cemaatle zikirlerde: Açıktan zikir sünnete uygundur.
✔ Nefis muhasebesi: Riya karışma ihtimaline karşı gizli zikir daha güvenlidir.

Sonuç:

    Tevazu ve ihlasla yapılan her zikir değerlidir.

    Gizli zikir riyadan uzak, cehri zikir ise cemaat ruhunu canlandırır.

    Peygamberimiz (s.a.v.) her iki şekli de uygulamıştır.

Hadis Kaynağı:
"Allah’ı gizlice anan kişi, ateş içinde altın bir define saklayan kimse gibidir." (Deylemî)

Dolayısıyla, "Hangi zikir daha faziletli?" sorusunun cevabı:
? "İhlaslı olan daha faziletlidir." şeklinde özetlenebilir.

###########

Nasıl Zikredilir? Zikiretmenin  Edeb ve Adabları Nelerdir?

NASIL ZİKİR EDİLİR? ZİKİR ÂDABI VE EDEPLERİ

Zikir, Allah’ı anmanın en güzel yoludur. Ancak zikrin sevabını ve bereketini artırmak için bazı edeplere dikkat etmek gerekir. İşte zikir usulü ve âdabı:

1. ZİKİR ÖNCESİ EDEPLER

✔ Abdestli Olmak (Müstehaptır)

    Özellikle Kur’an ayetleriyle zikir yapılacaksa abdestli olmak daha faziletlidir.

    Ancak abdestsiz de genel zikirler (Sübhanallah, Elhamdülillah gibi) yapılabilir.

✔ Temiz Bir Yerde ve Kıbleye Dönerek Zikretmek

    Zikir için temiz ve sakin bir mekân seçmek edeptendir.

✔ Niyet ve İhlas

    "Allah rızası için zikir yapıyorum" diye niyet etmek.

    Riyadan (gösterişten) uzak durmak.

2. ZİKİR ESNASINDA UYULACAK EDEPLER

✔ Gözlerini Yummak veya Hafifçe Kapamak (Tevazu İçin)

    Kalbi daha iyi toplamaya yardımcı olur.

✔ Yavaş ve Huşû İle Zikretmek

    Acele etmeden, her kelimenin manasını düşünerek zikretmek.

✔ Düzenli Sayı Tutmak (Vird Haline Getirmek)

    Örnek: Sabah-akşam 33 Sübhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahu Ekber.

✔ **Zikri Parmak Uçlarıyla veya Tesbihle Saymak

    Peygamberimiz (s.a.v.) parmaklarıyla zikir sayardı. (Ebû Dâvud, Tirmizî)

✔ Kur’an Ayetleriyle Zikir Yapılıyorsa Manasını Düşünmek

    Ayet-el Kürsi, Haşr Suresi son ayetler gibi.

3. ZİKİR SONRASI EDEPLER

✔ Dua Etmek

    Zikir sonunda "Allahümme salli alâ Muhammed" gibi salavat getirmek.

    Kendi dilinizle dua etmek.

✔ Zikrin Kabulü İçin Allah’a Yalvarmak

    "Rabbim, bu zikrimi kabul eyle, kalbimi nurlandır."

✔ Devamlılık Sağlamak

    Zikri günlük vird haline getirmek önemlidir.

4. ZİKİR ÇEŞİTLERİNE GÖRE ÖZEL EDEPLER

a) Gizli (Hafî) Zikir Âdabı

    Kalpten sessizce zikretmek.

    Riyadan korunmak için tercih edilir.

    "Rabbinizi içinden, yalvararak ve sessizce zikredin." (A’râf Suresi, 7:55)

b) Açıktan (Cehri) Zikir Âdabı

    Cemaatle yapılıyorsa uyum içinde zikretmek.

    Başkalarını rahatsız etmemek.

    Peygamberimiz (s.a.v.) bazen açıktan zikir yapardı. (Buhari, Müslim)

c) Toplu Zikir Meclislerinde Dikkat Edilecekler

✔ Gıybet, dedikodu ve haram konuşmalardan uzak durmak.
✔ Şeytanın vesvesesine kapılmamak.
✔ Aşırı coşkuyla (kendinden geçerek) zikretmemek.

5. EN ÇOK YAPILAN HATALAR (ZİKİRDE KAÇINILACAK DAVRANIŞLAR)

❌ Gösteriş için zikir yapmak (riya).
❌ Mekanik bir şekilde, manasını düşünmeden zikretmek.
❌ "Ben çok zikir yapıyorum" diye kibirlenmek.
❌ Zikri belli bir sayıya ulaşmak için aceleyle yapmak.

6. PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) ZİKİR SÜNNETLERİ

✔ Sabah-Akşam Zikirleri:

    "Sübhanallahi ve bihamdihi" (100 defa). (Buhari, Müslim)
    ✔ Yatmadan Önce:

    Ayet-el Kürsi okumak. (Buhari)
    ✔ Namazlardan Sonra:

    33 Sübhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahu Ekber. (Müslim)

SONUÇ: EN GÜZEL ZİKİR NASIL YAPILIR?

    Abdest al (mümkünse).

    Sessiz ve sakin bir yere çekil.

    Kalbinle, huşû ile Allah’ı an.

    Manasını düşünerek zikret.

    Düzenli bir vird haline getir.

    Zikirden sonra dua et.

Hadis:
"Allah’ı zikreden mümin ile zikretmeyenin farkı, diri ile ölü gibidir." (Buhari)

Tavsiye:

    "La ilahe illallah" zikrini günde 100-200 defa çekmeye çalış.

    Sabah-akşam Felak-Nas, İhlas Suresi ve Ayet-el Kürsi oku.

Zikir, kalbin şifasıdır; ihlasla ve edepli yapıldığında ruhu arındırır, Allah’a yakınlaştırır.



############


Zikir ile ilgili Ayetler


Âl-i İmrân / 191. Ayet
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.

A'râf / 63. Ayet
اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Allah’ın azabını hatırlatarak sizi uyarması, böylece günahlardan sakınıp ilâhî merhamete nâil olabilmeniz için, içinizden biri vasıtasıyla size Rabbinizden bir uyarı ve nasihat gelmesine mi şaşıyorsunuz?”

Nahl / 43. Ayet
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başkası değildi. Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun.

Tâ-Hâ / 99. Ayet
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًاۚ

Rasûlüm! İşte böylece sana daha önce yaşanmış önemli hâdiselerden bir kısmını anlatıyoruz. Şüphesiz sana tarafımızdan bir zikir verdik.


Enbiyâ / 7. Ayet
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Rasûlüm! Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başkası değildi. Bilmiyorsanız, bilenlere sorun!


Enbiyâ / 42. Ayet
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

De ki: “Eğer gece veya gündüz size azap göndermek istese sizi Rahmân’a karşı kim koruyabilir?” Buna rağmen, korkup O’na yönelecekleri yerde, Rablerinin zikrinden ve kitabından yüz çeviriyorlar.

Enbiyâ / 50. Ayet
وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟

İşte bu Kur’an da bizim indirdiğimiz çok şerefli, her bakımdan bereket yüklü, öğüt kaynağı bir kitaptır. Hal böyleyken siz onu inkâr mı ediyorsunuz?

Enbiyâ / 84. Ayet
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ

Biz de onun duasını kabul buyurduk; bütün dert ve sıkıntılarını giderdik; katımızdan bir rahmet ve bize kulluk yapanlara bir ders olmak üzere ona aile efradını ve bir o kadarını daha bağışladık.

Enbiyâ / 105. Ayet
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Yemin olsun ki biz Zikir’den sonra Zebûr’da da: “Yeryüzüne ancak sâlih kullarım vâris olacaktır” diye yazdık.

Hac / 35. Ayet
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Onlar ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri derin bir saygıyla ürperir, başlarına gelen musibetlere sabreder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bir kısmını Allah yolunda harcarlar.

Furkan / 29. Ayet
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولًا

“Vallahi, ikaz ve öğütlerle dolu olan Kur’an tam da bana ulaş­mış­ken, beni onu anlayıp gereğini yapmaktan o uzaklaştırdı.” Şeytan insanı işte böyle uçuruma sürükler, işte böyle yapayalnız yüzüstü bırakır.


Ahzâb / 9. Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَٓاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرًاۚ

Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani o zaman düşman orduları sizi kuşatmıştı; biz de onların üzerine şiddetli bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, ne yapıyorsanız hepsini çok iyi görüyordu.

Sâffât / 3. Ayet
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًاۙ

Zikir okuyanlara ki,

Sâffât / 168. Ayet
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ

“Öncekilerin kitapları gibi bizim de elimizde bir kitap olsaydı”,


Sâd / 1. Ayet
صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ

Sãd. Öğüt ve uyarı dolu o şerefli Kur’an’a yemin olsun ki, tek kurtuluş yolu İslâm yoludur!

Sâd / 8. Ayet
ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ

“Tuhaf! Aramızda başka kimse bulunamamış da kitap Abdülmuttalib’in yetîmine mi inmiş?” Hayır, hayır! Gerçek şu ki, onların senin doğruluğun aleyhinde söyleyecekleri hiçbir şey yok. Fakat onlar benim kitabımdan tam bir şüphe içindeler. Doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar!

Sâd / 87. Ayet
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ

“Bu Kur’an, bütün insanlığa sadece bir öğüt, bir hatırlatmadır.”

Mü'min / 54. Ayet
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ

Gerçek akıl sahipleri için bir doğru yol rehberi ve bir öğüt olan o kitaba.

Fussilet / 41. Ayet
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ

Gerçek şu ki, kendilerine tebliğ edilen bu Kur’an’ı inkâr edenler, dünyada da âhirette de zillet ve perişanlıktan kurtulamayacaklar! Çünkü o, gerçekten çok şerefli, çok değerli, mağlup edilemez bir kitaptır.

Zuhruf / 44. Ayet
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ

Şüphesiz bu Kur’an hem senin için hem de kavmin için bir hatırlatmadır ve bir şereftir. Yakında ona uyup uymadığınızdan sorguya çekileceksiniz.

Kaf / 8. Ayet
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ

Bütün bunları, Allah’a yönelecek her bir kula, kalp gözünü açıp ilâhî kudretin büyüklüğünü gösterecek bir delil ve ders alınacak bir öğüt olması için yaptık.

Talâk / 10. Ayet
اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًا فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِۚۛ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚۛ قَدْ اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكُمْ ذِكْرًاۙ

Allah onlar için âhirette de şiddetli bir azap hazırlamıştır. Öyleyse ey iman etmiş akıl sahipleri! Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının. Gerçek şu ki, Allah size neyin iyi neyin kötü olduğunu bildiren ve size öğüt veren bir kitap indirdi.

Tekvir / 27. Ayet
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ

Oysa Kur’an, bütün şuurlu ve sorumlu varlıklar için bir öğüt, bir uyarıdır.

##############


ZİKRİN ÖNEMİ VE FAZİLETİNİ BİLDİREN ÂYET-İ KERİMELER

“Beni zikrediniz, anınız ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve küfre sapmayın.” (Bakara Sûresi / 152)

“Allah’ı çok zikret ve gece gündüz onu tesbih et.” (Âl-i İmran Sûresi / 41)

“Allah’ı nefsinde, içinde huşû ve korku ile an, gece gündüz açık gizli onu zikret, sakın gâfillerden olma.” (Â’râf Sûresi / 205)

“…Kalpleri, Allâh’ı zikretmek husûsunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık dalâlettedirler.” (ez-Zümer, 22)

“İman edenlerin kalbleri ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur. Kalbler ancak Cenâb-ı Hakkı anmakla mutmain olurlar.” (Ra’d Sûresi / 28)

“Namaz kılınız, muhakkak ki namaz, insanları kötülüklerden ve inkara sapmaktan korur. Allah’ı anmak en büyük ibâdettir.” (Ankebût Sûresi / 45)

“Allah’ın azabından korkarak, Rabbının rahmetini umarak gecenin (ilerleyen) saatlerinde secdeye kapananlar, ayakta durur hâlde tâat ve ibâdet eden kimseler, Allah’ın rahmet ve mağfiretine nâil olurlar.” (Zümer Sûresi / 9)

"Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)

"Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır." (Nisa Suresi, 103)

"Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız." (Enfal Suresi, 45)

"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi, 21)

"Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin." (Ahzab Suresi, 41.)

"Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler." (Zümer Suresi, 22)

"Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?" (Kamer Suresi, 32)

"Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel." (Müzzemmil Suresi, 8.)

"Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret." (İnsan Suresi, 25. ayet)

“Ey îmân edenler! Sakın mallarınız ve evlâtlarınız, sizi Allâh’ı zikretmekten alıkoymasın! Kim böyle yaparsa, işte onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir.” (el-Münâfikûn, 9)

“Öyle erler vardır ki, onları ne ticaret ne de alışveriş Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin (dehşetten) allak bullak olduğu bir günden (kıyâmetten) korkarlar.” (en-Nûr, 37)

“(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl! Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı zikretmek, şüphesiz en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (el-Ankebût, 45)


##############

ZİKRULLAH (ZİKİR) İLE İLGİLİ HADİSLER

    "Herkesten Üstün Olacağınız Bir Şeyi Haber Vereyim mi?"

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanların fakirleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dediler:

– Varlıklı Müslümanlar cennetin en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler. Bizim kıldığımız namazları onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da tutuyorlar. Fazla malları olduğu için hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz.

Bunun üzerine Resûl–i Ekrem onlara:

"Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim mi?" diye sordu.

"Evet, söyle yâ Resûlallah!" dediler.

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na hamdeder ve tekbir getirirsiniz.”

Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:

“Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz."[14]

Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır:

Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar gelerek:

"Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar." dediler.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lütfudur, Allah lütfunu dilediğine verir." (Müslim, Mesâcid 142.)

    En Hayırlı En Değerli En Kazançlı Amel

Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:

“Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:

"Evet, söyle." dediler. Resûl–i Ekrem de:

“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53.)

    Peygamberimizin Sahabiye Tavsiyesi

Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e hitâben:

"Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle." dedi. O da:

“Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53.)

    Kulun Allah'a En Yakın Olduğu Yer

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” (Müslim, Salât 215. Ebû Dâvûd, Salât 148;)

    Rabbini Zikreden Ve Etmeyenin Farkı

Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” (Buhârî, Daavât 66.)

Müslim ise bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:

“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir." (Müslim, Müsâfirîn 211.)

    Zikreden Bir Kul Olmak İçin Okunacak Dualar

“Ey Allahım! Bana seni zikretme, sana şükür ve güzelce ibadet etme konusunda yardımcı ol.” Hz. Peygamber (s.a.s) Muaz İbn Cebel’e her namazda veya her namazın sonunda bu duayı yapmasını tavsiye etmiştir. (A. İbn Hanbel, V, 247.)

“Rabbim! Beni sana çokça şükreden, seni çokça zikreden, senin azabından çekinen, sana hakkıyla itaat eden, sadece senin için eğilen, daima sana yalvarıp yönelen bir kişi eyle! (İbn Mâce, Duâ, 2.)

    Namazda Allah'ı (c.c) Zikretmektir

"Sizden biri uyku sebebiyle veya unutma yüzünden bir farz namazı kılmazsa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Çünkü Allah Teâlâ; "Beni zikretmek için namaz kıl (Tâhâ, 20/14.)”, buyurmuştur.” (Müslim, Mesâcid, 316Tirmîzî, Salât, 16, Mâce, Salât, 10.)

    Melekler Zikir Meclislerinde Ne Yapıyorlar

Peygamber (s.a.v)' naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :

Şüphesiz ki : Allah Tebareke ve Teâla'ntn bir takım seyyar fazla me­lekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla beraber otururlar. Ve kanatlarıyla birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne çıkarlar.

Allah (Azze ve Ce'le) onları bildiği halde kendilerine : "Nereden geldiniz?" diye sorar.

Onlar da : Senin yer­yüzündeki bazı kullarının yanından (geldik), onlar sana teşbih ediyor, tek­bîr, tehlilde bulunuyor, sana hamdediyor ve senden istiyorlar, cevabını ve­rirler.

Teâla Hazretleri : Benden ne istiyorlar? diye sorar : "Senden cenne­tini istiyorlar, derler. Onlar benim cennetimi gördü mü? der. Hayır yâ Rab-bî! cevabını verirler. Acaba cennetimi görmüş olsalar ne yaparlar? der.

Melekler : Senden eman dilerler, derler. Benden neden eman dilerler? Diye sorar.  Senin  cehenneminden  yâ  Rabbi!  diye cevap verirler.  Onlar benim cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır! cevabını verirler. Acaba cehennerıimi  görmüş  olsalar  ne  yaparlar?  der.  Senden  mağfiret  dilerler,  derler. O da : Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Ve on­ları eman diledikleri şeyden kurtardım, buyurur.

Bunun üzerine melekler : Ya Rabbİ! İçlerinde filân var, günahı çok bir kul. O ancak oradan geçer­ken onlarla beraber oturdu, derler.

Teâla Hazretleri : Onu da affettim. On­lar öyle bîr cemaat ki, onlarla düşüp kalkan şakı'olmaz, buyurur.»(Müslim 2689/25)

    Peygamberimiz (s.a.v) Hutbede Sesleniyor!

“Ey insanlar!

Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allâh’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin! Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz." (İbn-i Hişâm, I, 118-119, Beyhakî,Delâil, II, 524)

    Tüm Mahlûkat Allah'ı (c.c) Zikrediyor

“Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde istirahat ettirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durarak sohbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” buyurdu. (Ahmed, III,439)

    Kalplerin Cilâsı Nedir?

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz:

“–Kalpler, demirin paslandığı gibi paslanır.” buyurmuştu.

Sahâbe-i kirâm:

“–Onun cilâsı nedir ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular.

Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Allâh’ın kitâbını çokça tilâvet etmek ve Allâh’ı çok çok zikretmektir.” cevâbını verdi. (Ali el-Müttakî, II, 241)

    Cennet Ehli Dünyada Neye Hasret Duyar?

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, vefât etmiş olan sâlih mü’minlerin duyduğu hasret ve pişmanlığı şöyle ifâde buyururlar:

“Cennet ehli, başka hiçbir şeye değil, sâdece, dünyâda Allâh’ı zikretmeksizin geçirmiş oldukları anlara hasret ve nedâmet duyarlar!” (Heysemî, X, 73- 74)

    Allah (c.c) İçin Biraraya Gelenlerin Mükafatı

“Bir topluluk Allâh’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allâh’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allâh Tealâ onları yanında bulunanlar arasında zikreder.” (Müslim, Zikir,39)

    Allah'ı (c.c) Sevmenin Alameti

Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurur:

“Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh’ı zikretmeyi sevmektir.” (Süyûtî, II, 52)

    Dünyada Kıymetli Olan Üç Şey

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allâh’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen talebe bundan müstesnâdır.” (Tirmizî, Zühd, 14)

    Her İbadetten Daha Üstündür

"Allâh’ı zikir, zikirsiz olan her ibadetten üstündür.” (İhyâ, I, 847)

Sırf dil ile zikretmek kolaydır. Lâkin Rabbimiz’in biz kullarından asıl murâdı; zikrin feyziyle dolarak dâimâ Allah ile beraberliğin şuur ve idrâki içinde bulunan, rakik, hassas ve ârif bir kalptir.


Kaynak

Deepsek ve Raşit Tunca

Schrems, 25.04.2025

Print this item