06-15-2018, 12:29 PM
İstanbul'da akarsu bazında kayda değer bir su kaynağı bulunmamaktadır.
İstanbul'un akarsuları içinde başlıcaları Riva, Kâğıthane, Alibey,
Göksu, Kurbağalı ve Ayamama dereleridir.[88] İstanbul derelerinin büyük
çoğunluğu sularını Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleriyle Haliç'e
boşaltırlar. İstanbul derelerinin büyük bir bölümü ıslah edilerek yer
altına alınmış olup, kimileri kanalizasyon aktarımında
kullanılmaktadırlar. Beşiktaş, Ortaköy, Sarıyer, Bayrampaşa ve
Mecidiyeköy ( Büyükdere) dereleri yeraltına alınan İstanbul
derelerindendir. Düzensiz ve kayıt dışı yapılaşmanın yanı sıra, dere
yataklarının gereğinden fazla küçültülerek ıslah edilmesi nedeniyle
İstanbul'da sık sık su taşkınları olmakta, can ve mal kaybı
yaşanmaktadır.[88]
Şehir yapısı
1922 ylında İstanbul'un şehir sınırlarını gösteren bir harita.
İstanbul'un toplam 39 ilçesi vardır. Bu ilçelerin 25'i Avrupa
Yakası'nda, 14'ü ise Anadolu Yakası'ndadır. İstanbul'un ilçeleri üç ana
bölgeye ayrılmaktadır:
Eski İstanbul'un tarihi yarımadası olan Fatih ve Eminönü ( Eminönü
ilçesi 2008 yılında bir yasa ile Fatih ilçesine bağlanmıştır. Günümüzde
yarımadayı Fatih ilçesi oluşturmaktadır.) 15. yüzyıl'ın İstanbul'unu
oluşturmaktaydı. Bu bölgenin kuzey kıyılarında Haliç bulunmaktaktadır.
Batıdaki İstanbul Surları'na kadar uzanır. Güney sınırını Marmara Denizi
denizi oluşturur. Doğuda ise Boğaz'ın girişi bulunmaktadır.[89]
Haliç'in kuzeyinde bulunan Beyoğlu ve Beşiktaş ilçeleri tarih
açısından büyük öneme sahiptir. Son Osmanlı Padişahları'nın sarayı
Dolmabahçe Sarayı Kabataş'tadır.[90] İstanbul Boğazı kıyıları boyunca
Ortaköy ve Bebek gibi eski semtler birbirlerini takip etmektedir. Şehrin
her iki yakasındada Boğaz boyu devam eden lüks yalılar mevcuttur.
Üsküdar ( antik Chrysopolis) ve Kadıköy ( antik Chalcedon) ilçeleri
eski zamanlarda birer şehir iken zamanla değiştirilerek İstanbul'un
ilçesi hâline gelmişlerdir. İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaki en eski
ilçeleridir.[91][92] Günümüzde, birçok çağdaş yerleşim alanlarına ve iş
sahası bakımından büyük öneme sahiptir. Şehrin nüfusunun üçte birine ev
sahipliği yapmaktadır.
İstanbul'un tarihi semtlerinden batıya ve kuzeye gidildikçe büyük bir
farklılaşma görülür. En yüksek gökdelenler ve ofis binaları Avrupa
Yakası'da özellikle Levent, Mecidiyeköy ve Maslak'ta toplanırken,
Anadolu Yakası'nda ise Kadıköy ilçesindeki Kozyatağı mahallesi dikkat
çeker. 20. yüzyılda şehrin hızla büyümesi, doğudan batıya büyük bir
göçün başlamasına neden olmuştur.[93] Böylece şehirdeki gecekondulaşma
büyük bir hız kazanmıştır. Kaçak olarak hazine veya özel arazilere
yapılan bu binalar, kısa sürede ve düşük kalitede yapılır. Türkiye'nin
en büyük şehirleri arasında bulunan Ankara ve İzmir'de bu yapılar
yaygındır. Gecekondular, çarpık kentleşmeye büyük ölçüde neden
olmaktadır
İstanbul'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 6 Mart 2008 tarihinde
kabul edilen ve 22 Mart 2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5747
sayılı yasa uyarınca 39 ilçesi vardır.[95][96] Bunlardan 25'i Avrupa
Yakası'nda; 14'ü ise Anadolu Yakası'nda bulunur.[97] İlçe belediyeleri
bünyesinde toplam 782 mahalle, 152 köy vardır.[98] Tüm ilçeler, 22
Temmuz 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan yasayla İstanbul
Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı içine dâhil edilmiştir.[99] Yapılan
düzenlemeyle il sınırları içindeki tüm belde belediyeleri de
feshedilmiştir.[96]
Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul Vilayeti'nde idari bölünme oldukça
karmaşık ve düzensizdi. Kimi önemli şehirler sınırları içinde olduğu
eyalete değil, doğrudan başkent İstanbul'a bağlı olurlardı. İstanbul
Vilayeti ise Kandıra, Adapazarı, İznik, Mudanya, Gemlik, Yalova,
Orhaneli, Bandırma, Çorlu ve Kıyıköy gibi yerleri de kapsamaktaydı.[100]
Yüzyıllar boyunca bu sistemle yönetilen İstanbul'da merkezî yönetimin
bölünmesi için ilk girişim 1839 yılında yayınlanan Gülhane Hatt-ı
Hümayunu'ndan sonra oldu. Bu dönemde ilk kez Fransa idari bölünme
sistemi örnek alınarak İstanbul'da reformlar yapıldı.[100]
Şehrin belediyeler bazında idari bölünmesi, imparatorluk yıkılana dek
pek çok kez değişikliğe uğradı. Vilayet dönem dönem günümüzde ilçe
belediyeleri olarak adlandırılabilecek dairelere ayrıldı. Bu dairelerin
sayısı ve sınırları, ekonomik nedenlerle zaman zaman kapatılmak ya da
yeni oluşturulmak suretiyle değişti.[100] Cumhuriyet dönemindeyse,
yapılan ilk düzenlemelerde Anadolu Yakası'nda Üsküdar adında yeni bir il
oluşturularak, İstanbul günümüz Avrupa Yakası topraklarıyla
sınırlandırıldı. Daha sonra Üsküdar ve kendisine bağlı birimler
İstanbul'a katıldı.[101]
1950'lere gelindiğinde İstanbul'un iki yakada toplam 16 ilçesi vardı.
Bunlardan merkeze bağlı olarak yönetilenler: Eminönü, Fatih, Bakırköy,
Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar, Kadıköy ve Adalar; il
belediye sınırı dışında kalanlarsa Çatalca, Silivri, Şile, Kartal ve
Yalova'ydı.[102] Bu düzen, 1980 yılına dek fazla değişiklik göstermeden
sürdü. Bu tarihten sonra 3030 sayılı yasayla İstanbul'da yeni ilçeler
oluşturulmaya başlandı. 1990'a gelindiğinde İstanbul'un 25 ilçesi
bulunuyordu. Yıllar içinde yeni ilçeler oluşturulmaya devam ederken,
hızla gelişen ve İstanbul'la kara sınırı bulunmayan Yalova, merkeze
uzaklığının sorun olması nedeniyle 1995 yılında Kocaeli ve Bursa
illerinden de toprak alınarak ayrı bir il hâline getirildi.[103]
İstanbul'un ilçe sayısı 2008 yılında 32'ydi.
Nüfusu 13 milyona yaklaşan İstanbul'da var olan ilçeleri bölerek yeni
belediyeler oluşturma fikri yeniden ortaya atıldı. Bunun sonucunda,
Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde yeni ilçeler oluşturmak için
hazırlanan 5747 sayılı yasayla, 2008 yılında İstanbul'un Anadolu
Yakasında 3, Avrupa Yakası'ndaysa 5 olmak üzere toplam 8 yeni ilçe
kurulurken, Eminönü ilçesi feshedilerek Fatih'e katıldı. İstanbul'da
kurulan son ilçeler: Arnavutköy, Ataşehir, Başakşehir, Beylikdüzü,
Çekmeköy, Esenyurt, Sancaktepe ve Sultangazi'dir.
Kentleşme
Haliç ve tarihi yarımada.[104]
İstanbul'un şehir yapısı ve şekli sürekli değişmektedir. Yunan, Roma ve
Bizans dönemleri boyunca Konstantinopolis'in tarihi yarımadasında,
Galata'da ( Pera, sonraki adıyla Beyoğlu), Chalcedon ( Kadıköy) ve
Chrysopolis'te ( Üsküdar) önemli derecede yenilenme ve büyümeler
yaşanmıştır. Antik zamanlarda şu anki İstanbul'un tüm ilçeleri birer
bağımsız şehirdiler. Bugün İstanbul, eski Konstantinopolis'in metropol
hâli olarak kabul edilebilir. Çünkü şehir o dönemlerden beri
genişletilmekte ve yenilenmektedir.
Son yıllarda inşa edilen çok yüksek yapılar, nüfusun hızlı büyümesi göz
önüne alınarak yapılmışlardır. Şehrin hızla genişlemesinden dolayı
konutlaşma, genellikle şehir dışına doğru ilerlemektedir. Şehrin sahip
olduğu en yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa Yakası'nda bulunan
Levent, Mecidiyeköy ve Maslak semtlerinde toplanmıştır. Levent ve
Etiler'de çok sayıda alışveriş merkezi toplanmıştır. Türkiye'nin en
büyük şirket ve bankalarının önemli bir kısmı bu bölgede bulunmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle Anadolu Yakası'nda
denize yakın yazlık konutların ve lüks köşklerin yapımına hız
verilmiştir. Kadıköy ilçesindeki Bağdat Caddesi genişliği ve uzunluğuyla
birçok alışveriş merkezi ve restoranı barındırmaktadır. Bu gelişmelerde
bölgenin gelişimine olumlu katkıda bulunmuştur. Yaka da, son yıllarda
gerçekleşen nüfus büyümesinin en büyük faktörü Anadolu'dan gelen göçtür.
Günümüzde, İstanbul halkının %66'sı Avrupa Yakası'nda yaşamaktadır.
Yönetim
Ayrıca bakınız: İstanbul belediye başkanları listesi
İstanbul'un hâlen görevde bulunan Belediye başkanı, Kadir Topbaş'tır.[105] Şehrin valisi ise Vasip Şahin'dir.[106]
İstanbul, partili sistem ile başa gelen başkanlar tarafından yönetilir.
Bu yönetim şekli 3 Nisan 1930'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin
kurulmasından beri devam etmektedir. Belediye şehrin tüm karar yetkisini
elinde bulundurmaktadır. Şehrin yönetimi 3 ana organda toplanmıştır. 1.
Belediye Başkanı ( her 5 yılda bir seçilir.), 2. Büyükşehir Konseyi, 3.
Büyükşehir yönetim kurulu.
Bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Binası Fatih ilçesinin Saraçhane
adıyla bilinen bölgesinde bulunmaktadır. Bina, 17 Aralık 1953 yılında
tamamlanmış, 26 Mayıs 1960 tarihinde belediye binası olarak hizmet
vermeye başlamıştır.[107]
Nüfus yapısı
1975 ve 2011 yılları arasında İstanbul'un nüfus artışı ( gri kısımlar binalardır)
Türkiye İstatistik Kurumu'nun ( TÜİK) hazırlamış olduğu 2013 yılı Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ( ADNKS) sonuçlarına göre İstanbul'un (
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı belediyelerin sınırları içindeki
nüfus) toplam nüfusu 14.160.467 kişidir.[108]
İstanbul'un 14'ü Anadolu Yakasında, 25'i Avrupa Yakasında olmak üzere
toplam 39 ilçesi vardır. İstanbul'un 39 ilçesi nüfus sayısı bakımından
2013 yılı verilerine göre incelendiğinde en yüksek nüfusa sahip ilçesi
Bağcılar ( 752.250), en az nüfusa sahip ilçesi de Adalar ( 16.166)
olmuştur.[108] İstanbul'da yaşayanların % 64,70'i ( 9.162.919) Avrupa
Yakası; % 35,29'u da ( 4.997.548 ) Anadolu Yakası'nda ikamet eder.
İstanbul Nüfuslarına göre en kalabalık şehirler listesi'nde dünyanın en
kalabalık 5. şehiridir.
İstanbul'da ikamet edenlerin yalnızca yüzde 15,38'inin nüfusu İstanbul'a
kayıtlıdır. İkamet edenlerin nüfusa kayıtlı oldukları illlere göre
yapılan sıralamada Sivas 736.542 ( %5,20), Kastamonu 548.546 ( %3,87),
Ordu 499.782 ( %3,52), Giresun 487.115 ( %3,43), Tokat 455.817 ( %3,21),
Samsun 417.120 ( %2,94), Trabzon 395.474 ( %2.79), Malatya 392.435 (
%2,77), Erzurum 382.519 ( %2,70), Sinop 366.681 ( %2,58 ) ve Erzincan
302.511 ( %2,13) kişi ile en üst sıralardadır.[108]
Tarihsel nüfus
İstanbul'un nüfusu tarih boyunca tahmini olarak ( 1927-2015 sayımlarının, 1927 öncesi tahmini rakamlarıdır) şöyledir:
İstanbul İl Nüfusu: 14.804.116'dır ( 2016).[126] İlin yüzölçümü 5.461
km²'dir.[127] İlde km²'ye 2711 kişi düşmektedir. ( Yoğunluğun en fazla
olduğu ilçe: 42.644 kişi ile Güngören’dir) İlde yıllık nüfus artış oranı
% 1,00 olmuştur.[126]
2016 yılında TÜİK verilerine göre 39 İlçe ve belediye, bu belediyelerde toplam 960 mahalle bulunmaktadır
Din
İstanbul dünyadaki çoğu metropol gibi birçok insan topluluğu tarafından
şekillendirilmiştir. Şehirdeki en büyük mensubu bulunan din İslam'dır.
Dini azınlıkları ise Yunan Ortodoks Kilisesi, Ermeni Apostolik Kilisesi
ve Sefarad ve Aşkenaz Yahudiler oluşturmaktadır. 2000 yılı nüfus
sayımına göre; 2.691 faal cami, 123 faal kilise, 26 faal sinagog
mevcuttur. Ayrıca 109 Müslüman mezarlığı, 57'de gayrimüslim mezarlığı
bulunmaktadır. Sayıları çok azalmadan önce, belirli ilçelerde bu dini
azınlıklar yaşamaktaydı. Örneğin Kumkapı'da Ermeni nüfusu, Balat'da
Yahudi nüfusu ve Fener'de ise Rum nüfusu vardı. Rum Ortodoks
Patrikhanesi Fatih'in Fener semtinde bulunmaktadır. Bu patrikhane
Hristiyanlık dininin önemli bir kesimini oluşturan Ortodoks mezhebinin
merkezidir.
İstanbul'daki en önemli camilerden biri olan Sultan Ahmet Camii'nin iç avlusundan bir görünüm.
Müslümanlar
Şehrin en büyük dini grubunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Bunların yanı
sıra, Müslümanların en kalabalık mezhep formunu Sünniler, bu mezhebi
takibende Aleviler nüfusça fazladır. 2007 yılındaki sayıma göre şehirde
ki toplam cami sayısı 2.994'tür.[128] İstanbul, İslam Hilafeti'nin son
merkezi olmuştur.[129] 1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile başlayan
halifelik, 3 Mart 1924 yılında Abdülmecid ile sona ermiştir.[130] 2
Eylül 1925 yılında da tekkeler kapatılmış, tarikat yasaklanmıştır.
Böylelikle ülkede laik sistem başlamış ve bu değişimden en çok etkilenen
il İstanbul olmuştur. Halifeliğin kaldırılmasının hemen ardından
Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.[131] Osmanlı İmparatorluğu
döneminde var olan en yüksek yetkiye sahip Şeyhülislamlar da yerini
Diyanet İşleri Başkanına bırakmıştır.
Hristiyanlar
Fatih'in Fener semtinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi'nin içi.
Şehir 4. yüzyıldan beri Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin merkezi olmuş ve
diğer Ortodoks kiliselerinde merkezi olarak hizmet vermeye devam
etmektedir. Aynı zamanda şehir, Türk Ortodoks Patrikhanesi ve İstanbul
Ermeni Patrikhanesi'ninde merkezidir. Eski yıllarda Bulgar Piskopsluğu
ön planda iken bu zamanla yerini Ortodoks Kiliselerine bırakmıştır.
İstanbul'da yaşayan özellikle Rumlar ve Ermeniler, Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında Türkler ile zaman zaman çatışmalar
yaşamış fakat Türkiye'nin kurulmasıyla düzen yeniden sağlanmıştır.
Savaşlar nedeniyle de 1914 ve 1927 yılları arasında şehirde bulunan
Hristiyan nüfusu hızlı bir düşüş yaşayarak 450.000'den, 240.000'e
gerilemiştir.[132] 1923 yılında yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus
mübadelesiden İstanbul'da yaşayan Yunan Ortodoks toplumu muaf
tutulmuştur.[133] Ancak II. Dünya Savaşı yılları bu azınlık için bir
dizi vergiler getirilmiştir. ( bkz. Varlık Vergisi)[134] 1955 yılında
meydana gelen Rum azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi olan 6-7
Eylül Olayları'ı 11 Rum'un ölümüne ve 30 ile 300 kişinin yaralanmasına
neden olmuştur. Bu olay sonucundada İstanbul'dan, Yunanistan'a hızlı bir
şekilde göç artmıştır ve 12,000 Rum vatandaşlıktan çıkarılmıştır.[135]
İstanbul'un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi ile birlikte birçok
kilise, camiye çevrilmiştir. Küçük Ayasofya Camii, Fenari İsa Camii,
Arap Camii, Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii gibi eski yapılarda
İstanbul'un Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra camiiye çevrilen
kiliselerdendir. Bu camilerden en büyüğü ve en önemlisi Fatih'in Eminönü
semtinde bulunan Ayasofya'dır. Ayasofya Atatürk'ün isteğiyle ibadete
kapatılmış ve Bakanlar Kurulu'nun da onayıyla 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla[136] müzeye çevrilmiştir.
Yahudiler
Ana madde: Türkiye'de Yahudilik
Sefarad Yahudileri 500 yılı aşkın süredir bu şehirde yaşamaktadırlar.
İstanbul'daki Yahudiler'in bugünkü nüfusu 22,000 civarındadır. Aşkenaz
Yahudileri, Sefarad Yahudileri'ne nispeten daha yeni ve çok daha küçük
bir topluluktur. Yahudilerin ibadethaneleri sinagoglardır. Şehirde
bulunan aktif sinagog sayısı ise 20'dir.[137] Bu sinagogların içinde en
büyük taşıyanı Beyoğlu ilçesinin Karaköy semtinde bulunan Neve Şalom
Sinagogu'dur. 1951 yılında ibadete açılan sinagog en büyük cemaate de
sahiptir.[138] Sefarad Yahudiler'in dili olan Ladino dili ( Yahudi
İspanyolcası) 65 yaş üzeri kişiler tarafından konuşulur, 65 yaşın
altındaki Yahudiler tarafından anlaşılsa bile artık konuşulamamaktadır.
Bu yüzden Ladino ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve siyasi olarak eski başkentidir.
Kara ve deniz ticaret yollarının bir kavşağı olması ve stratejik konumu
nedeniyle Türkiye'de ekonomik yaşamın merkezi olmuştur. Şehir aynı
zamanda en büyük sanayi merkezidir. Türkiye'deki sanayi istihdamının
%20'sini karşılamaktadır. Yaklaşık olarak %38'lik endüstriyel alana
sahiptir. İstanbul ve çevre iller bu alanda; meyve, zeytinyağı, İpek,
pamuk ve tütün gibi ürünler elde etmektedir. Ayrıca gıda sanayi, tekstil
üretimi, petrol ürünleri, kauçuk, metal eşya, deri, kimya, ilaç,
elektronik, cam, teknolojik ürünler, makine, otomotiv, ulaşım araçları,
kağıt ve kâğıt ürünleri ve alkollü içkiler, kentin önemli sanayi
ürünleri arasında yer almaktadır. Forbes Dergisi'nin yaptığı araştırmaya
göre 2008 yılı Mart itibarıyla 35 milyardere sahip şehir dünya
sıralamasında dördüncü olmuştur.[139] Brookings Institution ve JP
Morgan'ın 2014 yılı baz alınarak oluşturulan ekonomide yükselen kentler
sıralamasında İstanbul 300 şehir arasında İzmir'in ardından 3. sırayı
aldı. İstanbul 2013'teki listede 52. sırada yer almaktaydı. Aynı listede
Türkiye'den İstanbul ve İzmir dışında Bursa 4 ve Ankara 9. sırada yer
almıştır. Yine bu rapora göre İstanbul'daki 2014 yılındaki işsizlik
oranı %6,5 olarak gerçekleşmiştir.[140]
İstanbul'da ilk olarak 1866 yılında hizmete giren Dersaadet Tahvilat
Borsası, 1986 yılı başlarında mevcut yapı değiştirilerek bugünkü
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ( İMKB) açılmıştır.[141][142] 19. ve
20. yüzyıl başlarında Galata semtinde bulunan Bankalar Caddesi Osmanlı
İmparatorluğu için finans merkezi olmuştur. Bu bölgede Osmanlı'nın
merkez bankası olan Bank-ı Osmanî ( 1856 yılından sonra yeniden
düzenlerek 1863 yılından itibaren Bank-ı Osmanî-i Şahane)[143] ve
Osmanlı Borsası bulunurdu.[144] Bankalar Caddesi, 1990 yılına kadar
finans ve ekonomi merkezi olmayı korumuş fakat yenileşme hareketi
başlaması sonucu modern iş merkezleri Levent ve Maslak bölgeleri
olmuştur. 1995 yılında İMKB, Sarıyer'in İstinye semtinde bulunan bugünkü
binasına taşınmıştır.[145]
Günümüzde İstanbul, Türkiye'nin %55 üretimine ve %45'lik ticaret hacmine
sahiptir. Ülkede Gayrisafi millî hasıla'nın %21.2'lik kısmını
oluşturur. Toplam ihracattaki payı %45,2, ithalâttaki payı ise
%52,2'dir.[146]
Ticaret ve sanayi
İstanbul'un yeni iş bölgelerinden Maslak
Ticaret, İstanbul'un gelirinde en büyük paya sahip olan sektördür. İlde
bu sektörün gelişmesinde Boğaz köprülerinin, Asya ve Avrupa gibi
merkezler arasında uzanan otoyolların büyük katkısı vardır. Aynı şekilde
demiryoluyla da Asya ve Avrupa'ya bağlanması ve büyük limanları olması
da bu konuda etkilidir. İstanbul ticaret sektörü ülke toplamının
%27'sini oluşturur. Dışalım ve dışsatım konusunda da İstanbul, Türkiye
çapında birinci sıradadır. Türkiye'de hizmet veren özel bankaların
tümünün, ulusal çapta yayın yapan gazetelerin, televizyon kanallarının,
ulaşım firmalarının ve yayınevlerinin ise tümüne yakınının genel
merkezleri İstanbul'dadır. Nitekim, İstanbul ekonomisinde bankacılıkla
birlikte ulaştırma-haberleşme sektörü %15'i aşan bir paya sahiptir.[147]
Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşlarından pek çoğunun genel merkezi ve
fabrikası İstanbul'da bulunmaktadır. İlde madeni eşya, makine, otomotiv,
gemi yapımı, kimya, dokuma, konfeksiyon, hazır gıda, cam, porselen ve
çimento sanayii gelişkindir.[148] 2000'li yılların başında payı %30'a
yakın olan sanayi, ticaretten sonra ildeki ikinci büyük sektördür.[147]
Cumhuriyet'in kurulmasıyla hızla sanayileşen İstanbul'da ilk fabrikalar
Haliç kıyılarına kurulmuş; ancak şehirde yarattıkları kirlilik ve
kargaşadan ötürü birer birer tasfiye edilerek şehrin dışında oluşturulan
organize sanayi bölgelerine taşınmışlardır. Atatürk Oto Sanayi Sitesi
ve İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İstanbul'un en büyük sanayi
bölgeleridir. Ancak yerleşim yerlerinin önlenemez genişlemeleri
nedeniyle buralar da günümüzde yerleşim yerlerinin arasında
kalmışlardır.
Tarım ve hayvancılık
İstanbul, tarih boyunca bir tarım merkezi olmamıştır. İstanbul
üretiminde, tarım hep son sıralarda yer almış; il daima üretim merkezi
olmaktan çok, tüketimle ön plana çıkmıştır.[149] Buna karşın İstanbul,
geçmişte ürettiği az miktarda tarımsal ürünle, kendi gereksiniminin bir
bölümünü karşılayabiliyorken; günümüzde tarım alanlarının hızla
kentleşmesi ve kırsalda yaşayan halkın daha yüksek yaşam standardı için
merkeze yönelmesi nedeniyle, ilde tarımın payı en geri düzeylerine
ulaşmıştır.[148]
Günümüzde İstanbul topraklarının %30'u tarıma elverişli olmasına karşın
bu alanlar tam değerlendirilmemektedir. 390.150 dekarla, ekim
alanlarının yarısından fazlası buğdaya ayrılmış durumdadır.[150] Bunu
159.500 dekarla ayçiçeği izler. Üretimde sebze olarak 4.964 dekarla taze
fasülye, meyve olarak 26.617 dekarla fındık birinci sıradadır.[150]
Tarımsal üretimde ön plana çıkan ilçeler arasında Çatalca, Silivri,
Şile, Eyüp, Beykoz ve Kartal bulunmaktadır.[150]
İstanbul'da hayvancılık da yapılmaktadır. Genel olarak kentin günlük
tüketimine yönelik yapılan bu üretim çiftlik, mandıra ve ağıllarda,
sığır besiciliği, tavukçuluk ve balıkçılık üzerine yoğunlaşmıştır.[149]
Özellikle çevre illerdeki balıkçıların, İstanbul dışında avladıkları
balıkları İstanbul'da piyasaya sürmeleri nedeniyle, balıkçılığın
hayvancılık alanındaki payı olması gerekenden yüksek görünmektedir.[149]
Hayvancılık sektörüyle şehrin günlük süt ve yumurta gereksinimi bir
miktar karşılanmaktadır. Ancak İstanbul bu hâliyle kendine yetemediği
için, ürettiği miktarın çok daha fazlasını dış illerden satın
almaktadır. İstanbul'da sınırlı miktarda arıcılık, ipekböcekçiliği de
yapılmakta olup[149], geçmişte Ayazağa, Kemerburgaz, Hacımaşlı gibi
yerlerde domuz çiftlikleri de bulunmaktaydı.
Ormancılık ve madencilik
İstanbul genelinde kayda değer maden oluşumları yoktur.[151] Avrupa
Yakası'nın kuzeydoğusunda yer alan Sarıyer ilçesine bağlı Maden
mahallesinde altın, gümüş ve bakır damarları olduğu Bizans döneminden bu
yana bilinmesine karşın, işletilmeye değmeyecek derecede küçüklerdir.
Bu nedenle buralar maden yatağı olarak değerlendirilmezler.[151] İlde
metal cevheri olarak çıkartılan tek maden manganezdir. Manganez
madenleri şehrin batısında Çatalca ve Silivri ilçelerinde
bulunmaktadır.[148][151] Şehrin batısında, kuzeyinde ve kuzeybatısında
kömür ve linyit ocakları vardır.[148] Jeolojik yapısının uygunluğu
nedeniyle İstanbul'un pek çok yerinde taş ocakları bulunur. Bu ocaklar
Karadeniz kıyılarından Adalar'a kadar hemen her yerde görülebilir.
İstanbul'da geçmişte çıkarılan mermer, kalker, kuvarsit, perlit, kaolen,
kil ve kum gibi kaynaklardan bazıları inşaat sektöründen gelen yüksek
talep sonucunda bugün tükenmiş; ya da tükenme noktasına gelmiştir.
Özellikle çıkartılan kuvarsit ve kaolen sayesinde İstanbul'da cam ve
seramik sanayii gelişmiştir.[151]
İstanbul genelinde tüm orman alanları koruma altına alınmış olmakla
birlikte sınırlı miktarda ormancılık faaliyeti yürütülmektedir. Geçmişte
doğal oluşumlu ormanların büyük bir bölümünden kente yakacak odun
sağlamak için yararlanılmışsa da, son yıllarda kentin dört bir yanına
uzatılan doğalgaz ağıyla bu gereksinim azalma göstermiştir.
İstanbul'daki bu baltalık ormanların bir bölümü günümüzde bozuk
ormanlara dönüşmüştür.[62]
Turizm
İstanbul'un tarihi, anıtlar ve yapıtların fazlalığı ve Boğaz'a sahip
olması nedeniyle gözde turizm merkezlerinden biridir. Turistler arasında
en büyük pay Almanlara aittir. Almanları Ruslar, Amerikalılar,
İtalyanlar ve Fransızlar izler. 2011 yılında kente 8 milyon 58 bin
turist gelmiştir.[152] Istanbul'da her bütçeye uygun otel bulmak
mümkündür. 5 yıldızlı zincir otellerden, butik aile işletmesi otellere
kadar 1180'den fazla otel bulunmaktadır. Son yıllarda dünya çapında isim
yapmış zincir oteller İstanbul'a yoğun ilgi göstermektedirler.
Binlerce yıldır, değişik insan topluluklarına yurt olan İstanbul
topraklarının hemen her yöresinde, tarihin çeşitli dönemlerinden kalma
tarihî eserlerle karşılaşmak mümkündür. Envanterlerde kayıtlı binlerce
tarihî eser arasında, kent duvarları, saraylar, kasırlar, camiler,
kiliseler, sinagoglar, çeşmeler ve konaklar bulunur.
2009 yılı istatistiklerine göre İstanbul, Antalya'dan sonra en çok
turist ağırlayan ildir.[153] 2009 yılı içinde ile hava, kara ve deniz
yoluyla giriş yapan turist sayısı 7,5 milyonun biraz üzerindedir.[153]
Bunlar içinde %13,1'lik payla Almanlar birinci, 6,7'lik payla Ruslar
ikinci sırada bulunur.[154] İstanbul'un ağırladığı ilk turist kafilesi,
1863 yılında Sergi-i Umumi-i Osmani'yi ziyaret için gelmişti.[155][156]
Daha sonra İstanbul'un demiryoluyla Avrupa'ya bağlanmasıyla turist
sayısı daha da artmış, artan konaklama talebini karşılamak için
İstanbul'un ilk oteli Pera Palas kurulmuştur.[156]
İstanbul'da 2009 verilerine göre işletme belgeli 371 konaklama ve 405
eğlence tesisi bulunmaktadır.[154][157] İstanbul'da pek çok müze
bulunmaktadır ve bunlar içinde özel müzeler de vardır. 2009 yılında
yalnızca devlet müzelerini 6,179,556 kişi ziyaret etmiştir.[136] Ziyaret
edilen mekânlar arasında 2,932,429 kişi ile Topkapı Sarayı başı
çekerken, onu 2,444,956 kişiyle Ayasofya Müzesi izlemiştir.[136]
İstanbul'un tarihsel merkezi konumundaki Fatih ilçesi ( Tarihî
yarımada), Haliç çevresi yerleşimleri Beyoğlu ve Eyüp; Boğaziçi'nde
Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Adalar
ilçeleri İstanbul'un tarih turizmi açısından zengin merkezleri arasında
yer almaktadır. Doğa turizmi içinse Beykoz, Şile, Adalar ve Sarıyer'de
ilgi çekici adresler vardır.[158]
Halk hizmetleri
Eğitim
Ana madde: İstanbul'daki üniversiteler listesi
İstanbul'da yedisi devlet yirmi dördü vakıf olmak üzere otuz bir
üniversite vardır. Özellikle kamuya ait öğretim kurumları ülkenin en
saygın ve en donanımlı üniversitelerindendir. Ancak son yıllarda da özel
üniversitelerin sayısında bir yükselme olmuştur. Türkiye'nin en eski 3
devlet üniversitesinden ikisi İstanbul'dadır. İstanbul Üniversitesi 1453
yılında kurulmuştur ve Türkiye'nin en eski üniversitesidir.[159]
İstanbul Teknik Üniversitesi ( 1773) ise dünyanın en eski üçüncü teknik
üniversitesidir ve tamamen mühendislik bilimleri adanmıştır.[160][161]
İstanbul'da tanınmış diğer devlet üniversiteleri; Boğaziçi Üniversitesi,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve
Marmara Üniversitesi'dir. Ayrıca ülkenin en eski 5 vakıf
üniversitesinden üçü bu kenttedir. Bunlar 1992 yılında kurulan Koç
Üniversitesi ile 1994 yılında kurulan Sabancı Üniversitesi ve İstanbul
Bilgi Üniversitesi'dir.
Türkiye'nin en eski teknik üniversitesi İTÜ'nün mimarlık fakültesi binası
İstanbul'da eğitim veren Universiteler :
Devlet: Boğaziçi Üniversitesi,[162] Galatasaray Üniversitesi,[163]
İstanbul Üniversitesi,[164] İstanbul Teknik Üniversitesi,[165] Marmara
Üniversitesi,[166] Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,[167] Yıldız
Teknik Üniversitesi,[168] İstanbul Medeniyet Üniversitesi[169]
Türk-Alman Üniversitesi[170]
Vakıf: Acıbadem Üniversitesi,[171] Bahçeşehir Üniversitesi,[172]
Beykent Üniversitesi,[173] Doğuş Üniversitesi,[174] Işık
Üniversitesi,[175] İstanbul Arel Üniversitesi,[176] İstanbul Aydın
Üniversitesi,[177] İstanbul Bilgi Üniversitesi,[178] İstanbul Bilim
Üniversitesi,[179] İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi,[180] İstanbul
Kültür Üniversitesi,[181] İstanbul Şehir Üniversitesi,[182] İstanbul
Ticaret Üniversitesi,[183] Kadir Has Üniversitesi,[184] Koç
Üniversitesi,[185] Maltepe Üniversitesi,[186] Okan Üniversitesi,[187]
Özyeğin Üniversitesi,[188] Piri Reis Üniversitesi,[189] Sabancı
Üniversitesi,[190] Yeditepe Üniversitesi,[191] Yeni Yüzyıl Üniversitesi.
Nişantaşı Üniversitesi[192] Üsküdar Üniversitesi[193] Bezmiâlem Vakıf
Üniversitesi[194]
Galatasaray Lisesi ve ön bahçesi.
Hemen hemen İstanbul'daki tüm özel lise ve üniversitelerde İngilizce,
Fransızca ve Almanca gibi ana yabancı dil veya ikincil yabancı dil
eğitimi verilmektedir. Galatasaray Lisesi, 1481 yılında Galata Sarayı
Enderun-u Hümayunu adıyla kurulmuştur. Daha sonraki adıyla Galatasaray
Mekteb-i Sultanisi şehrin en eski lisesi olmakla birlikte, en eski
ikinci eğitim veren kurumudur. Fransızca eğitim vermektedir.[195] 1884
yılında kurulan İstanbul Lisesi daha çok bilinen adıyla İstanbul Erkek
Lisesi, uluslararası alanda tanınmış en eski liselerden biridir. Almanca
eğitim vermektedir.[196] Kadıköy Anadolu Lisesi eski ve daha iyi
bilinen adıyla Kadıköy Maarif Koleji, genç cumhuriyete yön verecek üst
düzey eğitimli siyasetçi, bilim adamı ve sanatçılar yetiştirmek
amacıyla, Bakanlar Kurulu ve Meclis kararıyla 1955 yılında kurulmuştur.
İngilizce eğitim vermektedir.[197] Nişantaşı Anadolu Lisesi, 1905
yılında English High School for Boys adıyla özellikle İngiliz topluluğu
mensuplarının çocuklarına sağlıklı bir eğitim vermek amacıyla
kurulmuştur. 1979 yılında MEB'e bağlanmış ve şimdiki adını almıştır.
Cağaloğlu Anadolu Lisesi, ( eski adıyla İstanbul Kız Lisesi) 1850
yılında I.Abdülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ın isteği üzerine
kurulmuş, Osmanlı'nın ilk sivil lisesi unvanına sahiptir. İlk olarak
Valide Mektebi ve ardından Darülmaarif isimlerini almış, 1911-1933
yılları arasında İnas İdadisi ( Erkek Öğretmen Lisesi), 1933-1983
yılları arasında Türkiye'nin ilk kız lisesi İstanbul Kız Lisesi olarak
hizmet vermiş, 1983 yılında ise bugünkü hâlini almıştır. Almanca eğitim
vermektedir.[198]
Türkiye'de eğitim veren lise türlerinden biri olan Anadolu Liseleri
grubuna giren Kabataş Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi ve
Pertevniyal Lisesi Türkiye ve dünya çapında tanınmış liselerdendir.
İstanbul'da çok sayıda yabancı azınlık bulunmasından dolayı 19.
yüzyıl'da yabancı liselerde artış görülmüştür. Türkiye'nin kurulmasından
sonra birçok yabancı okul Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı
idaresine girmiştir. Fakat bazı liseler hâlen yabancı idaresi
altındadır. Özel İtalyan Lisesi, İtalya hükûmeti tarafından yönetilmekte
ve İtalyan devlet okulu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca finansman ve
öğretmen ihtiyacı Başkent Roma'dan sağlanmaktadır.[199] 1863 yılında
kurulan Robert Koleji ve diğer birçok okul bunların arasında
sayılabilir.[200]
İstanbul da iki tane çok köklü askeri lise bulunmaktadır. Birisi Kuleli
Askerî Lisesi olup Çengelköy de bulunmaktadır. İkincisi ise Deniz Lisesi
olup Heybeliada da eğitimine devam etmektedir. Ayrıca Hava Harp Okulu
ve Deniz Harp Okulu da İstanbul'da bulunmaktadır. Heybeliada da bulunan
Deniz Lisesi aynı zamanda Türkiyenin ilk mühendislik fakültesi olan
Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun olup 1773 tarihinde Osmanlı'da ilk defa
mühendislik alanında açılan yüksek öğretim kurumudur.
İstanbul, çoğu Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait geniş
koleksiyonları içeren çok sayıda kütüphaneye sahiptir.[201] Tarihi belge
koleksiyonları açısından en önemli kütüphaneler, Topkapı Sarayı
Kütüphanesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi, Beyazıt Devlet
Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
ve İBB'ye bağlı olarak hizmet veren Atatürk Kitaplığı'dır.
Sağlık
İstanbul çok sayıda hastane, klinik ve laboratuvarla birlikte ülkenin
tıbbi araştırma merkezidir. Bu tesislerin çoğu yüksek teknolojik
ekipmanlara sahiptir. Gelişkin sağlık olanakları ve ülke dışına göre
daha uygun fiyatları nedeniyle şehirde sağlık turizmi gelişmiştir.[202]
Öyle ki İngiltere ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri dar gelirli
hastalarını yüksek teknolojik tıbbi tedavi ve operasyonlar için
İstanbul'a göndermektedir.[203] İstanbul özellikle lazer Oftalmoloji (
Göz cerrahi) ve plastik cerrahi için küresel bir durak hâline
gelmiştir.[202]
Kentte özellikle hava kirliliği sağlık için büyük bir sorun
oluşturmaktadır. Özel araçların artması ve kamu ulaşımının yavaş ve
yetersiz olması bu sorunu artırmaktadır. Bu sorunla ilgili olarak Ocak
2006'da yalnızca kurşunsuz benzin kullanımı planlanıyordu.[204]
İstanbul genelinde sağlık hizmetleri devlete bağlı ve özel sağlık
kuruluşlarınca yürütülmektedir.[205] İl genelinde, tüm ilçelere yayılmış
52 devlet hastanesi vardır. Semt poliklinikleri de buna eklenince bu
sayı 111'e çıkmaktadır.[205][206] Her ilçede, bir ya da birkaç sağlık
ocağı da yer almaktadır. Toplam sağlık ocağı sayısı 2004'te 337 olarak
belirlenmiştir. İldeki özel sağlık kuruluşlarının sayısı ise
138'dir.[205][206] Devlete ait, askerî ve özel sağlık kuruluşlarında
toplam yatak sayısı 18,375'dir.[206] İldeki toplam eczane sayısı
3,852'dir.[157]
Alt yapı
Yerebatan Sarnıcı'nın iç görünümü.
Bozdoğan Kemeri'nin günümüzdeki hâli.
Kentin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sistemler şehrin kuruluş
dönemine kadar uzanmaktadır. İki en önemli su kemeri, Roma döneminde
inşa edilmiş Mazul Kemeri ve Bozdoğan Kemeri ( Valens Kemeri)'dir.
Şehrin Kuruluş dönemlerinde su ihtiyacı, yeraltı kaynaklarından
sağlanıyordu. İlk önemli su tesisleri Roma döneminde yapılmıştır.[207]
Roma İmparatorları'ndan Valens, Halkalı civarından Beyazıt'a kadar su
getirtmiş ve bu su yolu için Mazul Kemer ile Bozdoğan Kemeri'ni inşa
ettirmiştir.[208] Ayrıca Valens zamanında Belgrad Ormanları'nda bir bent
de yaptırılmıştır. Kâğıthane Deresi'nin suları ızgaralarda toplanarak
şehrin su ihtiyacını karşılamak için kullanılmıştır. Toplananlar sular
şehrin çeşitli sarnıçlarına toplanmıştır. Bu sarnıçların en büyük ve en
önemlileri Binbirdirek Sarnıcı ( Philoxenos) ve Yerebatan Sarnıcı'dır.
Şehirde nüfusun giderek artması sonucu yine su sıkıntıları çekilmeye
başlanmış, bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman bu sorunun çözülmesi
için "Ser Mimaran-ı Cihan ve Mühendisan-ı Devran" diye ma'ruf Mimar
Sinan'ı görevlendirdi. Böylece 1555 yılında Kırkçeşme Su Tesislerinin
inşaasına başlanmış oldu.[207] Daha sonraki yıllarda suya olan ihtiyacın
ve halkında isteği sonucu, küçük ikmal şebekleriyle halkın kullanımına
açık çeşmeler yapılmaya başlandı.
Bugün, suları klorlama, Atık su arıtma, dezenfekte etme ve dağıtma gibi
hizmetler İSKİ ( İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından
yürütülmektedir.[209] Ayrıca bazı özel kuruluşlarda temiz su dağıtımı
yapmaktadır. İstanbul'da elektrik dağıtımı ve bakımı ise Türkiye
Elektrik İletim A.Ş. tarafından yapılmaktadır.[210] Kentin ilk elektrik
üretim tesisi ise 1914 yılında kurulan ve 1983 yılına kadar hizmet veren
Silahtarağa Elektrik Santrali'dir.[211]
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk Posta ve Telgraf Bakanlığı 23 Ekim 1840
yılında, Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak
kurulmuştur.[212] İlk postane ofisi olan Postahane-i Amire Yeni Cami
avlusu yakınlarındaydı.[212] İlk Uluslararası ise 1876 yılında kurulmuş,
1901 yılında ise havale türü ve kargo gibi işlemlerin kabulüne
başlanmıştır.[212] 1847 yılında Samuel Morse tarafından telgrafın
patenti alınmıştır. Samuel Morse'un bu yeni buluşu, eski Beylerbeyi
Sarayı'nda ( Beylerbeyi Sarayı 1861-1865 yıllarında aynı yere yenisi
inşa edildi.) bizzat Padişah Abdülmecit tarafından test edilmiştir.[213]
Bu başarılı deneme sonrasında, İstanbul ve Edirne arasında ilk telgraf
hattı kurulumu 9 Ağustos 1847 yılında başlamıştır. 1855 yılında Telgraf
İdaresi kurulmuş,[212] 23 Mayıs 1909 yılındada 50 hat kapasiteli ilk
manuel telefon santrali Büyük Postane adıyla Sirkeci'de hizmet vermeye
başlamıştır.
Önemli mekânlar
Yapılar
İstanbul Surları
Ana madde: İstanbul Surları
İstanbul Surları
İstanbul'un etrafını çeviren surlar tarihte 7. yüzyıldan başlayarak inşa
edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir.
Son yapımı 408'den sonradır. II. Theodosius ( 408-450) zamanında
İstanbul surları Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a bu
taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye, Yedikule'den Topkapı'ya,
Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanıyordu.[214] Surların uzunluğu 22 km.'dir .
Haliç surları 5.5 km., kara 6,5 km., Marmara Surları ise 9 km.'dir.
Kara surları üç bölümden oluşur. Hendek, dış sur,iç sur. Hendekler bugün
tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 m. aralıklarla kara surları
tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu
burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda,
çoğunlukla kare planlı ve 25 metre yüksekliğindedir.
Dolmabahçe Sarayı
Haliç
Beylerbeyi Sarayı
Topkapı Sarayı
Yıldız Sarayı
Çırağan Sarayı
Dolmabahçe Sarayı
Ana madde: Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, Karaköy'den Sarıyer'e uzanan sahil şeridinin Kabataş
ile Beşiktaş arasında kalan bölümünde, Marmara Denizi'nden Boğaziçi'ne
deniz yoluyla girişte sol sahilde, Üsküdar'ın karşısında yer alan saray.
Denizden yer alınıp doldurulmasıyla ortaya çıkan alana yapıldığı için
dolmabahçe adını almıştır. Yapımı için dış devletlerden borç
alınmıştır.[215] Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört
yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri
demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik
törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17.
yüzyıl'da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve
eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürüldü. Bu bahçede
çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre
Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı.[216]
Haliç
Ana madde: Haliç
Haliç, ( batılıların deyişi ile Altın Boynuz) İstanbul'un bir koyudur.
Haliç'in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demektir. Yunan efsanesine
göre; Megaralılar, kralları Beyaz'ın annesi Keroessa için Altın Boynuz
ismini vermişlerdir. Bizans döneminde kolonileşme de burada başlamıştır.
Aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun denizcilik merkeziydi.Sahil
boyunca uzanan duvarlar,şehri bir deniz filosu atağından korumak için
inşa edilmiştir. Haliç'in girişinde istenmeyen gemilerin girişini
engellemek için, şehirden karşıya eski Galata kulesi'nin kuzeydoğu ucuna
uzanan geniş bir zincir vardı. Bu kule Latin haçlılarınca 4.Haçlı
seferinde 1204 yılında geniş bir şekilde tahrip edildi. Fakat
Ceneviz'liler yanına yeni bir kule inşa ettiler. Bu kule meşhur Galata
Kulesi 1348 Christea Turris ( Tower of Christ:İsa'nın Kulesi) diye
adlandırılır. Osmanlı döneminde Yoğun Bektaşi nüfusun yaşadığı bir bölge
idi. Karaağaç tekkesi,Karyağdı Baba tekkesi, Giresunlu Tekkesi gibi
birçok Bektaşi tekkesi bu bölgede idi.
Beylerbeyi Sarayı
Ana madde: Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının
yerinde Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır.[217]
Yazlık bir saray olarak inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, boğazı
izleyebilecek bir yere yerleştirilmiştir. Saray, çok büyük olmamakla
beraber, güzel işlemeleri ile göz kamaştırır. Sarayın mimarisi, Avrupa
mimarisinden çok etkilenmiş olmakla beraber, Osmanlı'ya özgü süslemeler
gayet rahat görülebilir. Sarayın içerisi rengarenk çinilerle süslenmiş
olup içeride Avrupa'dan getirlen mobilyalar ve değerli eşyalar
kullanılmıştır. Sarayın tavanlarında ve duvarlarında özellikle gemi
resimleri dikkat çeker.
Topkapı Sarayı
Ana madde: Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, İstanbul'da yer alan ve dünyada günümüze gelebilmiş
sarayların en eskisi ve genişidir.[218] Konumu, Haliç’i, Boğaziçi’ni ve
Marmara denizi gören, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol
tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km'yi
bulan surlarla çevrili, 700.000 m² özel araziye sahip bir komplekstir.
Bu özelliği ile saraydan çok küçük bir şehri andıran Topkapı Sarayı, 500
yılı aşkın bir süredir kullanılmıştır. Sonradan padişah, yeni yapılan
Dolmabahçe Sarayı'na taşınınca saray, uzun bir süre bakımsız bırakıldı.
Saray, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan restorasyon sayesinde eski
görkemine geri kavuştu. Şu an bir müze olarak kullanılan sarayda
padişaha ait eşyalar segilenir. Müze koleksiyonunun en değerli parçaları
arasında Muhammed'in hırkası, dişi, ayak izi ve kılıcı sayılabilir. Bu
nesneler, Yavuz Sultan Selim döneminde Kahire'den getirilmiştir. Başka
bir değerli parça ise dünyaca meşhur Kaşıkçı Elması'dır. Topkapı Hançeri
ise müzede sergilenen başka bir değerli eşyadır.
Yıldız Sarayı
Ana madde: Yıldız Sarayı
Yıldız Sarayı ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için
yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit zamanında Osmanlı
İmparatorluğunun ana sarayı olarak kullanılmış, günümüzde Beşiktaş
İlçesi’nde yer alan bir saraydır.[219][220] Dolmabahçe Sarayı gibi tek
bir bina hâlinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya
doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve
koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis
yapıları ve parklar bütünüdür.
Çırağan Sarayı
Galata Kulesi
Ana madde: Çırağan Sarayı
İstanbul, Beşiktaş ilçesi, Çırağan Caddesi üzerinde bulunan tarihi
saray. Haliç ve Boğaziçi’nin en güzel yerleri sultanlar ve önemli
kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların
birçoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan da 1910 yılında
yanmıştı.[221] Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yılında Sultan
Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. Dört
yılda 4 milyon altına mâl olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap,
duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları
zengin döşenmiş, mekânlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla,
mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü.
Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya
mekân olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları
vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı.
Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe hâlinde
duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave
edilen eklentiler ile beş yıldızlı, güzel bir sahil oteline
dönüştürülmüştür. Bahçesinde süs havuzu, bir iskele ve bir helikopter
pisti bulunmaktadır. Günümüzde birçok sosyal aktiviteye ev sahipliği
yapmaktadır.[222][223]
Galata Kulesi
Ana madde: Galata Kulesi
İstanbul Beyoğlu'nda Galata semtinde bulunan 528 yılında inşa edilmiş
kuledir. Kuleden şehir panoramik bir şekilde izlenebilmektedir. Bizans
imparatoru Anastasius tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra 1204
yılında 4.Haçlı Seferleri ile büyük ölçüde tahrip olan kule 1348 yılında
İsa Kulesi olarak Cenevizliler tarafından Galata Surlarına tekrar ek
olarak yapılmıştır. Bugün çok canlı mekanlardan biri olan Galata Meydanı
da kulenin yanındadır.
İstanbul'un akarsuları içinde başlıcaları Riva, Kâğıthane, Alibey,
Göksu, Kurbağalı ve Ayamama dereleridir.[88] İstanbul derelerinin büyük
çoğunluğu sularını Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleriyle Haliç'e
boşaltırlar. İstanbul derelerinin büyük bir bölümü ıslah edilerek yer
altına alınmış olup, kimileri kanalizasyon aktarımında
kullanılmaktadırlar. Beşiktaş, Ortaköy, Sarıyer, Bayrampaşa ve
Mecidiyeköy ( Büyükdere) dereleri yeraltına alınan İstanbul
derelerindendir. Düzensiz ve kayıt dışı yapılaşmanın yanı sıra, dere
yataklarının gereğinden fazla küçültülerek ıslah edilmesi nedeniyle
İstanbul'da sık sık su taşkınları olmakta, can ve mal kaybı
yaşanmaktadır.[88]
Şehir yapısı
1922 ylında İstanbul'un şehir sınırlarını gösteren bir harita.
İstanbul'un toplam 39 ilçesi vardır. Bu ilçelerin 25'i Avrupa
Yakası'nda, 14'ü ise Anadolu Yakası'ndadır. İstanbul'un ilçeleri üç ana
bölgeye ayrılmaktadır:
Eski İstanbul'un tarihi yarımadası olan Fatih ve Eminönü ( Eminönü
ilçesi 2008 yılında bir yasa ile Fatih ilçesine bağlanmıştır. Günümüzde
yarımadayı Fatih ilçesi oluşturmaktadır.) 15. yüzyıl'ın İstanbul'unu
oluşturmaktaydı. Bu bölgenin kuzey kıyılarında Haliç bulunmaktaktadır.
Batıdaki İstanbul Surları'na kadar uzanır. Güney sınırını Marmara Denizi
denizi oluşturur. Doğuda ise Boğaz'ın girişi bulunmaktadır.[89]
Haliç'in kuzeyinde bulunan Beyoğlu ve Beşiktaş ilçeleri tarih
açısından büyük öneme sahiptir. Son Osmanlı Padişahları'nın sarayı
Dolmabahçe Sarayı Kabataş'tadır.[90] İstanbul Boğazı kıyıları boyunca
Ortaköy ve Bebek gibi eski semtler birbirlerini takip etmektedir. Şehrin
her iki yakasındada Boğaz boyu devam eden lüks yalılar mevcuttur.
Üsküdar ( antik Chrysopolis) ve Kadıköy ( antik Chalcedon) ilçeleri
eski zamanlarda birer şehir iken zamanla değiştirilerek İstanbul'un
ilçesi hâline gelmişlerdir. İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaki en eski
ilçeleridir.[91][92] Günümüzde, birçok çağdaş yerleşim alanlarına ve iş
sahası bakımından büyük öneme sahiptir. Şehrin nüfusunun üçte birine ev
sahipliği yapmaktadır.
İstanbul'un tarihi semtlerinden batıya ve kuzeye gidildikçe büyük bir
farklılaşma görülür. En yüksek gökdelenler ve ofis binaları Avrupa
Yakası'da özellikle Levent, Mecidiyeköy ve Maslak'ta toplanırken,
Anadolu Yakası'nda ise Kadıköy ilçesindeki Kozyatağı mahallesi dikkat
çeker. 20. yüzyılda şehrin hızla büyümesi, doğudan batıya büyük bir
göçün başlamasına neden olmuştur.[93] Böylece şehirdeki gecekondulaşma
büyük bir hız kazanmıştır. Kaçak olarak hazine veya özel arazilere
yapılan bu binalar, kısa sürede ve düşük kalitede yapılır. Türkiye'nin
en büyük şehirleri arasında bulunan Ankara ve İzmir'de bu yapılar
yaygındır. Gecekondular, çarpık kentleşmeye büyük ölçüde neden
olmaktadır
İstanbul'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 6 Mart 2008 tarihinde
kabul edilen ve 22 Mart 2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5747
sayılı yasa uyarınca 39 ilçesi vardır.[95][96] Bunlardan 25'i Avrupa
Yakası'nda; 14'ü ise Anadolu Yakası'nda bulunur.[97] İlçe belediyeleri
bünyesinde toplam 782 mahalle, 152 köy vardır.[98] Tüm ilçeler, 22
Temmuz 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan yasayla İstanbul
Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı içine dâhil edilmiştir.[99] Yapılan
düzenlemeyle il sınırları içindeki tüm belde belediyeleri de
feshedilmiştir.[96]
Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul Vilayeti'nde idari bölünme oldukça
karmaşık ve düzensizdi. Kimi önemli şehirler sınırları içinde olduğu
eyalete değil, doğrudan başkent İstanbul'a bağlı olurlardı. İstanbul
Vilayeti ise Kandıra, Adapazarı, İznik, Mudanya, Gemlik, Yalova,
Orhaneli, Bandırma, Çorlu ve Kıyıköy gibi yerleri de kapsamaktaydı.[100]
Yüzyıllar boyunca bu sistemle yönetilen İstanbul'da merkezî yönetimin
bölünmesi için ilk girişim 1839 yılında yayınlanan Gülhane Hatt-ı
Hümayunu'ndan sonra oldu. Bu dönemde ilk kez Fransa idari bölünme
sistemi örnek alınarak İstanbul'da reformlar yapıldı.[100]
Şehrin belediyeler bazında idari bölünmesi, imparatorluk yıkılana dek
pek çok kez değişikliğe uğradı. Vilayet dönem dönem günümüzde ilçe
belediyeleri olarak adlandırılabilecek dairelere ayrıldı. Bu dairelerin
sayısı ve sınırları, ekonomik nedenlerle zaman zaman kapatılmak ya da
yeni oluşturulmak suretiyle değişti.[100] Cumhuriyet dönemindeyse,
yapılan ilk düzenlemelerde Anadolu Yakası'nda Üsküdar adında yeni bir il
oluşturularak, İstanbul günümüz Avrupa Yakası topraklarıyla
sınırlandırıldı. Daha sonra Üsküdar ve kendisine bağlı birimler
İstanbul'a katıldı.[101]
1950'lere gelindiğinde İstanbul'un iki yakada toplam 16 ilçesi vardı.
Bunlardan merkeze bağlı olarak yönetilenler: Eminönü, Fatih, Bakırköy,
Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar, Kadıköy ve Adalar; il
belediye sınırı dışında kalanlarsa Çatalca, Silivri, Şile, Kartal ve
Yalova'ydı.[102] Bu düzen, 1980 yılına dek fazla değişiklik göstermeden
sürdü. Bu tarihten sonra 3030 sayılı yasayla İstanbul'da yeni ilçeler
oluşturulmaya başlandı. 1990'a gelindiğinde İstanbul'un 25 ilçesi
bulunuyordu. Yıllar içinde yeni ilçeler oluşturulmaya devam ederken,
hızla gelişen ve İstanbul'la kara sınırı bulunmayan Yalova, merkeze
uzaklığının sorun olması nedeniyle 1995 yılında Kocaeli ve Bursa
illerinden de toprak alınarak ayrı bir il hâline getirildi.[103]
İstanbul'un ilçe sayısı 2008 yılında 32'ydi.
Nüfusu 13 milyona yaklaşan İstanbul'da var olan ilçeleri bölerek yeni
belediyeler oluşturma fikri yeniden ortaya atıldı. Bunun sonucunda,
Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde yeni ilçeler oluşturmak için
hazırlanan 5747 sayılı yasayla, 2008 yılında İstanbul'un Anadolu
Yakasında 3, Avrupa Yakası'ndaysa 5 olmak üzere toplam 8 yeni ilçe
kurulurken, Eminönü ilçesi feshedilerek Fatih'e katıldı. İstanbul'da
kurulan son ilçeler: Arnavutköy, Ataşehir, Başakşehir, Beylikdüzü,
Çekmeköy, Esenyurt, Sancaktepe ve Sultangazi'dir.
Kentleşme
Haliç ve tarihi yarımada.[104]
İstanbul'un şehir yapısı ve şekli sürekli değişmektedir. Yunan, Roma ve
Bizans dönemleri boyunca Konstantinopolis'in tarihi yarımadasında,
Galata'da ( Pera, sonraki adıyla Beyoğlu), Chalcedon ( Kadıköy) ve
Chrysopolis'te ( Üsküdar) önemli derecede yenilenme ve büyümeler
yaşanmıştır. Antik zamanlarda şu anki İstanbul'un tüm ilçeleri birer
bağımsız şehirdiler. Bugün İstanbul, eski Konstantinopolis'in metropol
hâli olarak kabul edilebilir. Çünkü şehir o dönemlerden beri
genişletilmekte ve yenilenmektedir.
Son yıllarda inşa edilen çok yüksek yapılar, nüfusun hızlı büyümesi göz
önüne alınarak yapılmışlardır. Şehrin hızla genişlemesinden dolayı
konutlaşma, genellikle şehir dışına doğru ilerlemektedir. Şehrin sahip
olduğu en yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa Yakası'nda bulunan
Levent, Mecidiyeköy ve Maslak semtlerinde toplanmıştır. Levent ve
Etiler'de çok sayıda alışveriş merkezi toplanmıştır. Türkiye'nin en
büyük şirket ve bankalarının önemli bir kısmı bu bölgede bulunmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle Anadolu Yakası'nda
denize yakın yazlık konutların ve lüks köşklerin yapımına hız
verilmiştir. Kadıköy ilçesindeki Bağdat Caddesi genişliği ve uzunluğuyla
birçok alışveriş merkezi ve restoranı barındırmaktadır. Bu gelişmelerde
bölgenin gelişimine olumlu katkıda bulunmuştur. Yaka da, son yıllarda
gerçekleşen nüfus büyümesinin en büyük faktörü Anadolu'dan gelen göçtür.
Günümüzde, İstanbul halkının %66'sı Avrupa Yakası'nda yaşamaktadır.
Yönetim
Ayrıca bakınız: İstanbul belediye başkanları listesi
İstanbul'un hâlen görevde bulunan Belediye başkanı, Kadir Topbaş'tır.[105] Şehrin valisi ise Vasip Şahin'dir.[106]
İstanbul, partili sistem ile başa gelen başkanlar tarafından yönetilir.
Bu yönetim şekli 3 Nisan 1930'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin
kurulmasından beri devam etmektedir. Belediye şehrin tüm karar yetkisini
elinde bulundurmaktadır. Şehrin yönetimi 3 ana organda toplanmıştır. 1.
Belediye Başkanı ( her 5 yılda bir seçilir.), 2. Büyükşehir Konseyi, 3.
Büyükşehir yönetim kurulu.
Bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Binası Fatih ilçesinin Saraçhane
adıyla bilinen bölgesinde bulunmaktadır. Bina, 17 Aralık 1953 yılında
tamamlanmış, 26 Mayıs 1960 tarihinde belediye binası olarak hizmet
vermeye başlamıştır.[107]
Nüfus yapısı
1975 ve 2011 yılları arasında İstanbul'un nüfus artışı ( gri kısımlar binalardır)
Türkiye İstatistik Kurumu'nun ( TÜİK) hazırlamış olduğu 2013 yılı Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ( ADNKS) sonuçlarına göre İstanbul'un (
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı belediyelerin sınırları içindeki
nüfus) toplam nüfusu 14.160.467 kişidir.[108]
İstanbul'un 14'ü Anadolu Yakasında, 25'i Avrupa Yakasında olmak üzere
toplam 39 ilçesi vardır. İstanbul'un 39 ilçesi nüfus sayısı bakımından
2013 yılı verilerine göre incelendiğinde en yüksek nüfusa sahip ilçesi
Bağcılar ( 752.250), en az nüfusa sahip ilçesi de Adalar ( 16.166)
olmuştur.[108] İstanbul'da yaşayanların % 64,70'i ( 9.162.919) Avrupa
Yakası; % 35,29'u da ( 4.997.548 ) Anadolu Yakası'nda ikamet eder.
İstanbul Nüfuslarına göre en kalabalık şehirler listesi'nde dünyanın en
kalabalık 5. şehiridir.
İstanbul'da ikamet edenlerin yalnızca yüzde 15,38'inin nüfusu İstanbul'a
kayıtlıdır. İkamet edenlerin nüfusa kayıtlı oldukları illlere göre
yapılan sıralamada Sivas 736.542 ( %5,20), Kastamonu 548.546 ( %3,87),
Ordu 499.782 ( %3,52), Giresun 487.115 ( %3,43), Tokat 455.817 ( %3,21),
Samsun 417.120 ( %2,94), Trabzon 395.474 ( %2.79), Malatya 392.435 (
%2,77), Erzurum 382.519 ( %2,70), Sinop 366.681 ( %2,58 ) ve Erzincan
302.511 ( %2,13) kişi ile en üst sıralardadır.[108]
Tarihsel nüfus
İstanbul'un nüfusu tarih boyunca tahmini olarak ( 1927-2015 sayımlarının, 1927 öncesi tahmini rakamlarıdır) şöyledir:
![[Image: 59a0cc7f90c94.jpg]](https://efsane1turk.net/Resimci/59a0cc7f90c94.jpg)
İstanbul İl Nüfusu: 14.804.116'dır ( 2016).[126] İlin yüzölçümü 5.461
km²'dir.[127] İlde km²'ye 2711 kişi düşmektedir. ( Yoğunluğun en fazla
olduğu ilçe: 42.644 kişi ile Güngören’dir) İlde yıllık nüfus artış oranı
% 1,00 olmuştur.[126]
2016 yılında TÜİK verilerine göre 39 İlçe ve belediye, bu belediyelerde toplam 960 mahalle bulunmaktadır
![[Image: 59a0cc9f5260c.jpg]](https://efsane1turk.net/Resimci/59a0cc9f5260c.jpg)
![[Image: 59a0cc9f64ca2.jpg]](https://efsane1turk.net/Resimci/59a0cc9f64ca2.jpg)
Din
İstanbul dünyadaki çoğu metropol gibi birçok insan topluluğu tarafından
şekillendirilmiştir. Şehirdeki en büyük mensubu bulunan din İslam'dır.
Dini azınlıkları ise Yunan Ortodoks Kilisesi, Ermeni Apostolik Kilisesi
ve Sefarad ve Aşkenaz Yahudiler oluşturmaktadır. 2000 yılı nüfus
sayımına göre; 2.691 faal cami, 123 faal kilise, 26 faal sinagog
mevcuttur. Ayrıca 109 Müslüman mezarlığı, 57'de gayrimüslim mezarlığı
bulunmaktadır. Sayıları çok azalmadan önce, belirli ilçelerde bu dini
azınlıklar yaşamaktaydı. Örneğin Kumkapı'da Ermeni nüfusu, Balat'da
Yahudi nüfusu ve Fener'de ise Rum nüfusu vardı. Rum Ortodoks
Patrikhanesi Fatih'in Fener semtinde bulunmaktadır. Bu patrikhane
Hristiyanlık dininin önemli bir kesimini oluşturan Ortodoks mezhebinin
merkezidir.
İstanbul'daki en önemli camilerden biri olan Sultan Ahmet Camii'nin iç avlusundan bir görünüm.
Müslümanlar
Şehrin en büyük dini grubunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Bunların yanı
sıra, Müslümanların en kalabalık mezhep formunu Sünniler, bu mezhebi
takibende Aleviler nüfusça fazladır. 2007 yılındaki sayıma göre şehirde
ki toplam cami sayısı 2.994'tür.[128] İstanbul, İslam Hilafeti'nin son
merkezi olmuştur.[129] 1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile başlayan
halifelik, 3 Mart 1924 yılında Abdülmecid ile sona ermiştir.[130] 2
Eylül 1925 yılında da tekkeler kapatılmış, tarikat yasaklanmıştır.
Böylelikle ülkede laik sistem başlamış ve bu değişimden en çok etkilenen
il İstanbul olmuştur. Halifeliğin kaldırılmasının hemen ardından
Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.[131] Osmanlı İmparatorluğu
döneminde var olan en yüksek yetkiye sahip Şeyhülislamlar da yerini
Diyanet İşleri Başkanına bırakmıştır.
Hristiyanlar
Fatih'in Fener semtinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi'nin içi.
Şehir 4. yüzyıldan beri Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin merkezi olmuş ve
diğer Ortodoks kiliselerinde merkezi olarak hizmet vermeye devam
etmektedir. Aynı zamanda şehir, Türk Ortodoks Patrikhanesi ve İstanbul
Ermeni Patrikhanesi'ninde merkezidir. Eski yıllarda Bulgar Piskopsluğu
ön planda iken bu zamanla yerini Ortodoks Kiliselerine bırakmıştır.
İstanbul'da yaşayan özellikle Rumlar ve Ermeniler, Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında Türkler ile zaman zaman çatışmalar
yaşamış fakat Türkiye'nin kurulmasıyla düzen yeniden sağlanmıştır.
Savaşlar nedeniyle de 1914 ve 1927 yılları arasında şehirde bulunan
Hristiyan nüfusu hızlı bir düşüş yaşayarak 450.000'den, 240.000'e
gerilemiştir.[132] 1923 yılında yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus
mübadelesiden İstanbul'da yaşayan Yunan Ortodoks toplumu muaf
tutulmuştur.[133] Ancak II. Dünya Savaşı yılları bu azınlık için bir
dizi vergiler getirilmiştir. ( bkz. Varlık Vergisi)[134] 1955 yılında
meydana gelen Rum azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi olan 6-7
Eylül Olayları'ı 11 Rum'un ölümüne ve 30 ile 300 kişinin yaralanmasına
neden olmuştur. Bu olay sonucundada İstanbul'dan, Yunanistan'a hızlı bir
şekilde göç artmıştır ve 12,000 Rum vatandaşlıktan çıkarılmıştır.[135]
İstanbul'un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi ile birlikte birçok
kilise, camiye çevrilmiştir. Küçük Ayasofya Camii, Fenari İsa Camii,
Arap Camii, Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii gibi eski yapılarda
İstanbul'un Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra camiiye çevrilen
kiliselerdendir. Bu camilerden en büyüğü ve en önemlisi Fatih'in Eminönü
semtinde bulunan Ayasofya'dır. Ayasofya Atatürk'ün isteğiyle ibadete
kapatılmış ve Bakanlar Kurulu'nun da onayıyla 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla[136] müzeye çevrilmiştir.
Yahudiler
Ana madde: Türkiye'de Yahudilik
Sefarad Yahudileri 500 yılı aşkın süredir bu şehirde yaşamaktadırlar.
İstanbul'daki Yahudiler'in bugünkü nüfusu 22,000 civarındadır. Aşkenaz
Yahudileri, Sefarad Yahudileri'ne nispeten daha yeni ve çok daha küçük
bir topluluktur. Yahudilerin ibadethaneleri sinagoglardır. Şehirde
bulunan aktif sinagog sayısı ise 20'dir.[137] Bu sinagogların içinde en
büyük taşıyanı Beyoğlu ilçesinin Karaköy semtinde bulunan Neve Şalom
Sinagogu'dur. 1951 yılında ibadete açılan sinagog en büyük cemaate de
sahiptir.[138] Sefarad Yahudiler'in dili olan Ladino dili ( Yahudi
İspanyolcası) 65 yaş üzeri kişiler tarafından konuşulur, 65 yaşın
altındaki Yahudiler tarafından anlaşılsa bile artık konuşulamamaktadır.
Bu yüzden Ladino ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve siyasi olarak eski başkentidir.
Kara ve deniz ticaret yollarının bir kavşağı olması ve stratejik konumu
nedeniyle Türkiye'de ekonomik yaşamın merkezi olmuştur. Şehir aynı
zamanda en büyük sanayi merkezidir. Türkiye'deki sanayi istihdamının
%20'sini karşılamaktadır. Yaklaşık olarak %38'lik endüstriyel alana
sahiptir. İstanbul ve çevre iller bu alanda; meyve, zeytinyağı, İpek,
pamuk ve tütün gibi ürünler elde etmektedir. Ayrıca gıda sanayi, tekstil
üretimi, petrol ürünleri, kauçuk, metal eşya, deri, kimya, ilaç,
elektronik, cam, teknolojik ürünler, makine, otomotiv, ulaşım araçları,
kağıt ve kâğıt ürünleri ve alkollü içkiler, kentin önemli sanayi
ürünleri arasında yer almaktadır. Forbes Dergisi'nin yaptığı araştırmaya
göre 2008 yılı Mart itibarıyla 35 milyardere sahip şehir dünya
sıralamasında dördüncü olmuştur.[139] Brookings Institution ve JP
Morgan'ın 2014 yılı baz alınarak oluşturulan ekonomide yükselen kentler
sıralamasında İstanbul 300 şehir arasında İzmir'in ardından 3. sırayı
aldı. İstanbul 2013'teki listede 52. sırada yer almaktaydı. Aynı listede
Türkiye'den İstanbul ve İzmir dışında Bursa 4 ve Ankara 9. sırada yer
almıştır. Yine bu rapora göre İstanbul'daki 2014 yılındaki işsizlik
oranı %6,5 olarak gerçekleşmiştir.[140]
İstanbul'da ilk olarak 1866 yılında hizmete giren Dersaadet Tahvilat
Borsası, 1986 yılı başlarında mevcut yapı değiştirilerek bugünkü
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ( İMKB) açılmıştır.[141][142] 19. ve
20. yüzyıl başlarında Galata semtinde bulunan Bankalar Caddesi Osmanlı
İmparatorluğu için finans merkezi olmuştur. Bu bölgede Osmanlı'nın
merkez bankası olan Bank-ı Osmanî ( 1856 yılından sonra yeniden
düzenlerek 1863 yılından itibaren Bank-ı Osmanî-i Şahane)[143] ve
Osmanlı Borsası bulunurdu.[144] Bankalar Caddesi, 1990 yılına kadar
finans ve ekonomi merkezi olmayı korumuş fakat yenileşme hareketi
başlaması sonucu modern iş merkezleri Levent ve Maslak bölgeleri
olmuştur. 1995 yılında İMKB, Sarıyer'in İstinye semtinde bulunan bugünkü
binasına taşınmıştır.[145]
Günümüzde İstanbul, Türkiye'nin %55 üretimine ve %45'lik ticaret hacmine
sahiptir. Ülkede Gayrisafi millî hasıla'nın %21.2'lik kısmını
oluşturur. Toplam ihracattaki payı %45,2, ithalâttaki payı ise
%52,2'dir.[146]
Ticaret ve sanayi
İstanbul'un yeni iş bölgelerinden Maslak
Ticaret, İstanbul'un gelirinde en büyük paya sahip olan sektördür. İlde
bu sektörün gelişmesinde Boğaz köprülerinin, Asya ve Avrupa gibi
merkezler arasında uzanan otoyolların büyük katkısı vardır. Aynı şekilde
demiryoluyla da Asya ve Avrupa'ya bağlanması ve büyük limanları olması
da bu konuda etkilidir. İstanbul ticaret sektörü ülke toplamının
%27'sini oluşturur. Dışalım ve dışsatım konusunda da İstanbul, Türkiye
çapında birinci sıradadır. Türkiye'de hizmet veren özel bankaların
tümünün, ulusal çapta yayın yapan gazetelerin, televizyon kanallarının,
ulaşım firmalarının ve yayınevlerinin ise tümüne yakınının genel
merkezleri İstanbul'dadır. Nitekim, İstanbul ekonomisinde bankacılıkla
birlikte ulaştırma-haberleşme sektörü %15'i aşan bir paya sahiptir.[147]
Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşlarından pek çoğunun genel merkezi ve
fabrikası İstanbul'da bulunmaktadır. İlde madeni eşya, makine, otomotiv,
gemi yapımı, kimya, dokuma, konfeksiyon, hazır gıda, cam, porselen ve
çimento sanayii gelişkindir.[148] 2000'li yılların başında payı %30'a
yakın olan sanayi, ticaretten sonra ildeki ikinci büyük sektördür.[147]
Cumhuriyet'in kurulmasıyla hızla sanayileşen İstanbul'da ilk fabrikalar
Haliç kıyılarına kurulmuş; ancak şehirde yarattıkları kirlilik ve
kargaşadan ötürü birer birer tasfiye edilerek şehrin dışında oluşturulan
organize sanayi bölgelerine taşınmışlardır. Atatürk Oto Sanayi Sitesi
ve İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İstanbul'un en büyük sanayi
bölgeleridir. Ancak yerleşim yerlerinin önlenemez genişlemeleri
nedeniyle buralar da günümüzde yerleşim yerlerinin arasında
kalmışlardır.
Tarım ve hayvancılık
İstanbul, tarih boyunca bir tarım merkezi olmamıştır. İstanbul
üretiminde, tarım hep son sıralarda yer almış; il daima üretim merkezi
olmaktan çok, tüketimle ön plana çıkmıştır.[149] Buna karşın İstanbul,
geçmişte ürettiği az miktarda tarımsal ürünle, kendi gereksiniminin bir
bölümünü karşılayabiliyorken; günümüzde tarım alanlarının hızla
kentleşmesi ve kırsalda yaşayan halkın daha yüksek yaşam standardı için
merkeze yönelmesi nedeniyle, ilde tarımın payı en geri düzeylerine
ulaşmıştır.[148]
Günümüzde İstanbul topraklarının %30'u tarıma elverişli olmasına karşın
bu alanlar tam değerlendirilmemektedir. 390.150 dekarla, ekim
alanlarının yarısından fazlası buğdaya ayrılmış durumdadır.[150] Bunu
159.500 dekarla ayçiçeği izler. Üretimde sebze olarak 4.964 dekarla taze
fasülye, meyve olarak 26.617 dekarla fındık birinci sıradadır.[150]
Tarımsal üretimde ön plana çıkan ilçeler arasında Çatalca, Silivri,
Şile, Eyüp, Beykoz ve Kartal bulunmaktadır.[150]
İstanbul'da hayvancılık da yapılmaktadır. Genel olarak kentin günlük
tüketimine yönelik yapılan bu üretim çiftlik, mandıra ve ağıllarda,
sığır besiciliği, tavukçuluk ve balıkçılık üzerine yoğunlaşmıştır.[149]
Özellikle çevre illerdeki balıkçıların, İstanbul dışında avladıkları
balıkları İstanbul'da piyasaya sürmeleri nedeniyle, balıkçılığın
hayvancılık alanındaki payı olması gerekenden yüksek görünmektedir.[149]
Hayvancılık sektörüyle şehrin günlük süt ve yumurta gereksinimi bir
miktar karşılanmaktadır. Ancak İstanbul bu hâliyle kendine yetemediği
için, ürettiği miktarın çok daha fazlasını dış illerden satın
almaktadır. İstanbul'da sınırlı miktarda arıcılık, ipekböcekçiliği de
yapılmakta olup[149], geçmişte Ayazağa, Kemerburgaz, Hacımaşlı gibi
yerlerde domuz çiftlikleri de bulunmaktaydı.
Ormancılık ve madencilik
İstanbul genelinde kayda değer maden oluşumları yoktur.[151] Avrupa
Yakası'nın kuzeydoğusunda yer alan Sarıyer ilçesine bağlı Maden
mahallesinde altın, gümüş ve bakır damarları olduğu Bizans döneminden bu
yana bilinmesine karşın, işletilmeye değmeyecek derecede küçüklerdir.
Bu nedenle buralar maden yatağı olarak değerlendirilmezler.[151] İlde
metal cevheri olarak çıkartılan tek maden manganezdir. Manganez
madenleri şehrin batısında Çatalca ve Silivri ilçelerinde
bulunmaktadır.[148][151] Şehrin batısında, kuzeyinde ve kuzeybatısında
kömür ve linyit ocakları vardır.[148] Jeolojik yapısının uygunluğu
nedeniyle İstanbul'un pek çok yerinde taş ocakları bulunur. Bu ocaklar
Karadeniz kıyılarından Adalar'a kadar hemen her yerde görülebilir.
İstanbul'da geçmişte çıkarılan mermer, kalker, kuvarsit, perlit, kaolen,
kil ve kum gibi kaynaklardan bazıları inşaat sektöründen gelen yüksek
talep sonucunda bugün tükenmiş; ya da tükenme noktasına gelmiştir.
Özellikle çıkartılan kuvarsit ve kaolen sayesinde İstanbul'da cam ve
seramik sanayii gelişmiştir.[151]
İstanbul genelinde tüm orman alanları koruma altına alınmış olmakla
birlikte sınırlı miktarda ormancılık faaliyeti yürütülmektedir. Geçmişte
doğal oluşumlu ormanların büyük bir bölümünden kente yakacak odun
sağlamak için yararlanılmışsa da, son yıllarda kentin dört bir yanına
uzatılan doğalgaz ağıyla bu gereksinim azalma göstermiştir.
İstanbul'daki bu baltalık ormanların bir bölümü günümüzde bozuk
ormanlara dönüşmüştür.[62]
Turizm
İstanbul'un tarihi, anıtlar ve yapıtların fazlalığı ve Boğaz'a sahip
olması nedeniyle gözde turizm merkezlerinden biridir. Turistler arasında
en büyük pay Almanlara aittir. Almanları Ruslar, Amerikalılar,
İtalyanlar ve Fransızlar izler. 2011 yılında kente 8 milyon 58 bin
turist gelmiştir.[152] Istanbul'da her bütçeye uygun otel bulmak
mümkündür. 5 yıldızlı zincir otellerden, butik aile işletmesi otellere
kadar 1180'den fazla otel bulunmaktadır. Son yıllarda dünya çapında isim
yapmış zincir oteller İstanbul'a yoğun ilgi göstermektedirler.
Binlerce yıldır, değişik insan topluluklarına yurt olan İstanbul
topraklarının hemen her yöresinde, tarihin çeşitli dönemlerinden kalma
tarihî eserlerle karşılaşmak mümkündür. Envanterlerde kayıtlı binlerce
tarihî eser arasında, kent duvarları, saraylar, kasırlar, camiler,
kiliseler, sinagoglar, çeşmeler ve konaklar bulunur.
2009 yılı istatistiklerine göre İstanbul, Antalya'dan sonra en çok
turist ağırlayan ildir.[153] 2009 yılı içinde ile hava, kara ve deniz
yoluyla giriş yapan turist sayısı 7,5 milyonun biraz üzerindedir.[153]
Bunlar içinde %13,1'lik payla Almanlar birinci, 6,7'lik payla Ruslar
ikinci sırada bulunur.[154] İstanbul'un ağırladığı ilk turist kafilesi,
1863 yılında Sergi-i Umumi-i Osmani'yi ziyaret için gelmişti.[155][156]
Daha sonra İstanbul'un demiryoluyla Avrupa'ya bağlanmasıyla turist
sayısı daha da artmış, artan konaklama talebini karşılamak için
İstanbul'un ilk oteli Pera Palas kurulmuştur.[156]
İstanbul'da 2009 verilerine göre işletme belgeli 371 konaklama ve 405
eğlence tesisi bulunmaktadır.[154][157] İstanbul'da pek çok müze
bulunmaktadır ve bunlar içinde özel müzeler de vardır. 2009 yılında
yalnızca devlet müzelerini 6,179,556 kişi ziyaret etmiştir.[136] Ziyaret
edilen mekânlar arasında 2,932,429 kişi ile Topkapı Sarayı başı
çekerken, onu 2,444,956 kişiyle Ayasofya Müzesi izlemiştir.[136]
İstanbul'un tarihsel merkezi konumundaki Fatih ilçesi ( Tarihî
yarımada), Haliç çevresi yerleşimleri Beyoğlu ve Eyüp; Boğaziçi'nde
Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Adalar
ilçeleri İstanbul'un tarih turizmi açısından zengin merkezleri arasında
yer almaktadır. Doğa turizmi içinse Beykoz, Şile, Adalar ve Sarıyer'de
ilgi çekici adresler vardır.[158]
Halk hizmetleri
Eğitim
Ana madde: İstanbul'daki üniversiteler listesi
İstanbul'da yedisi devlet yirmi dördü vakıf olmak üzere otuz bir
üniversite vardır. Özellikle kamuya ait öğretim kurumları ülkenin en
saygın ve en donanımlı üniversitelerindendir. Ancak son yıllarda da özel
üniversitelerin sayısında bir yükselme olmuştur. Türkiye'nin en eski 3
devlet üniversitesinden ikisi İstanbul'dadır. İstanbul Üniversitesi 1453
yılında kurulmuştur ve Türkiye'nin en eski üniversitesidir.[159]
İstanbul Teknik Üniversitesi ( 1773) ise dünyanın en eski üçüncü teknik
üniversitesidir ve tamamen mühendislik bilimleri adanmıştır.[160][161]
İstanbul'da tanınmış diğer devlet üniversiteleri; Boğaziçi Üniversitesi,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve
Marmara Üniversitesi'dir. Ayrıca ülkenin en eski 5 vakıf
üniversitesinden üçü bu kenttedir. Bunlar 1992 yılında kurulan Koç
Üniversitesi ile 1994 yılında kurulan Sabancı Üniversitesi ve İstanbul
Bilgi Üniversitesi'dir.
Türkiye'nin en eski teknik üniversitesi İTÜ'nün mimarlık fakültesi binası
İstanbul'da eğitim veren Universiteler :
Devlet: Boğaziçi Üniversitesi,[162] Galatasaray Üniversitesi,[163]
İstanbul Üniversitesi,[164] İstanbul Teknik Üniversitesi,[165] Marmara
Üniversitesi,[166] Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,[167] Yıldız
Teknik Üniversitesi,[168] İstanbul Medeniyet Üniversitesi[169]
Türk-Alman Üniversitesi[170]
Vakıf: Acıbadem Üniversitesi,[171] Bahçeşehir Üniversitesi,[172]
Beykent Üniversitesi,[173] Doğuş Üniversitesi,[174] Işık
Üniversitesi,[175] İstanbul Arel Üniversitesi,[176] İstanbul Aydın
Üniversitesi,[177] İstanbul Bilgi Üniversitesi,[178] İstanbul Bilim
Üniversitesi,[179] İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi,[180] İstanbul
Kültür Üniversitesi,[181] İstanbul Şehir Üniversitesi,[182] İstanbul
Ticaret Üniversitesi,[183] Kadir Has Üniversitesi,[184] Koç
Üniversitesi,[185] Maltepe Üniversitesi,[186] Okan Üniversitesi,[187]
Özyeğin Üniversitesi,[188] Piri Reis Üniversitesi,[189] Sabancı
Üniversitesi,[190] Yeditepe Üniversitesi,[191] Yeni Yüzyıl Üniversitesi.
Nişantaşı Üniversitesi[192] Üsküdar Üniversitesi[193] Bezmiâlem Vakıf
Üniversitesi[194]
Galatasaray Lisesi ve ön bahçesi.
Hemen hemen İstanbul'daki tüm özel lise ve üniversitelerde İngilizce,
Fransızca ve Almanca gibi ana yabancı dil veya ikincil yabancı dil
eğitimi verilmektedir. Galatasaray Lisesi, 1481 yılında Galata Sarayı
Enderun-u Hümayunu adıyla kurulmuştur. Daha sonraki adıyla Galatasaray
Mekteb-i Sultanisi şehrin en eski lisesi olmakla birlikte, en eski
ikinci eğitim veren kurumudur. Fransızca eğitim vermektedir.[195] 1884
yılında kurulan İstanbul Lisesi daha çok bilinen adıyla İstanbul Erkek
Lisesi, uluslararası alanda tanınmış en eski liselerden biridir. Almanca
eğitim vermektedir.[196] Kadıköy Anadolu Lisesi eski ve daha iyi
bilinen adıyla Kadıköy Maarif Koleji, genç cumhuriyete yön verecek üst
düzey eğitimli siyasetçi, bilim adamı ve sanatçılar yetiştirmek
amacıyla, Bakanlar Kurulu ve Meclis kararıyla 1955 yılında kurulmuştur.
İngilizce eğitim vermektedir.[197] Nişantaşı Anadolu Lisesi, 1905
yılında English High School for Boys adıyla özellikle İngiliz topluluğu
mensuplarının çocuklarına sağlıklı bir eğitim vermek amacıyla
kurulmuştur. 1979 yılında MEB'e bağlanmış ve şimdiki adını almıştır.
Cağaloğlu Anadolu Lisesi, ( eski adıyla İstanbul Kız Lisesi) 1850
yılında I.Abdülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ın isteği üzerine
kurulmuş, Osmanlı'nın ilk sivil lisesi unvanına sahiptir. İlk olarak
Valide Mektebi ve ardından Darülmaarif isimlerini almış, 1911-1933
yılları arasında İnas İdadisi ( Erkek Öğretmen Lisesi), 1933-1983
yılları arasında Türkiye'nin ilk kız lisesi İstanbul Kız Lisesi olarak
hizmet vermiş, 1983 yılında ise bugünkü hâlini almıştır. Almanca eğitim
vermektedir.[198]
Türkiye'de eğitim veren lise türlerinden biri olan Anadolu Liseleri
grubuna giren Kabataş Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi ve
Pertevniyal Lisesi Türkiye ve dünya çapında tanınmış liselerdendir.
İstanbul'da çok sayıda yabancı azınlık bulunmasından dolayı 19.
yüzyıl'da yabancı liselerde artış görülmüştür. Türkiye'nin kurulmasından
sonra birçok yabancı okul Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı
idaresine girmiştir. Fakat bazı liseler hâlen yabancı idaresi
altındadır. Özel İtalyan Lisesi, İtalya hükûmeti tarafından yönetilmekte
ve İtalyan devlet okulu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca finansman ve
öğretmen ihtiyacı Başkent Roma'dan sağlanmaktadır.[199] 1863 yılında
kurulan Robert Koleji ve diğer birçok okul bunların arasında
sayılabilir.[200]
İstanbul da iki tane çok köklü askeri lise bulunmaktadır. Birisi Kuleli
Askerî Lisesi olup Çengelköy de bulunmaktadır. İkincisi ise Deniz Lisesi
olup Heybeliada da eğitimine devam etmektedir. Ayrıca Hava Harp Okulu
ve Deniz Harp Okulu da İstanbul'da bulunmaktadır. Heybeliada da bulunan
Deniz Lisesi aynı zamanda Türkiyenin ilk mühendislik fakültesi olan
Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun olup 1773 tarihinde Osmanlı'da ilk defa
mühendislik alanında açılan yüksek öğretim kurumudur.
İstanbul, çoğu Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait geniş
koleksiyonları içeren çok sayıda kütüphaneye sahiptir.[201] Tarihi belge
koleksiyonları açısından en önemli kütüphaneler, Topkapı Sarayı
Kütüphanesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi, Beyazıt Devlet
Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
ve İBB'ye bağlı olarak hizmet veren Atatürk Kitaplığı'dır.
Sağlık
İstanbul çok sayıda hastane, klinik ve laboratuvarla birlikte ülkenin
tıbbi araştırma merkezidir. Bu tesislerin çoğu yüksek teknolojik
ekipmanlara sahiptir. Gelişkin sağlık olanakları ve ülke dışına göre
daha uygun fiyatları nedeniyle şehirde sağlık turizmi gelişmiştir.[202]
Öyle ki İngiltere ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri dar gelirli
hastalarını yüksek teknolojik tıbbi tedavi ve operasyonlar için
İstanbul'a göndermektedir.[203] İstanbul özellikle lazer Oftalmoloji (
Göz cerrahi) ve plastik cerrahi için küresel bir durak hâline
gelmiştir.[202]
Kentte özellikle hava kirliliği sağlık için büyük bir sorun
oluşturmaktadır. Özel araçların artması ve kamu ulaşımının yavaş ve
yetersiz olması bu sorunu artırmaktadır. Bu sorunla ilgili olarak Ocak
2006'da yalnızca kurşunsuz benzin kullanımı planlanıyordu.[204]
İstanbul genelinde sağlık hizmetleri devlete bağlı ve özel sağlık
kuruluşlarınca yürütülmektedir.[205] İl genelinde, tüm ilçelere yayılmış
52 devlet hastanesi vardır. Semt poliklinikleri de buna eklenince bu
sayı 111'e çıkmaktadır.[205][206] Her ilçede, bir ya da birkaç sağlık
ocağı da yer almaktadır. Toplam sağlık ocağı sayısı 2004'te 337 olarak
belirlenmiştir. İldeki özel sağlık kuruluşlarının sayısı ise
138'dir.[205][206] Devlete ait, askerî ve özel sağlık kuruluşlarında
toplam yatak sayısı 18,375'dir.[206] İldeki toplam eczane sayısı
3,852'dir.[157]
Alt yapı
Yerebatan Sarnıcı'nın iç görünümü.
Bozdoğan Kemeri'nin günümüzdeki hâli.
Kentin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sistemler şehrin kuruluş
dönemine kadar uzanmaktadır. İki en önemli su kemeri, Roma döneminde
inşa edilmiş Mazul Kemeri ve Bozdoğan Kemeri ( Valens Kemeri)'dir.
Şehrin Kuruluş dönemlerinde su ihtiyacı, yeraltı kaynaklarından
sağlanıyordu. İlk önemli su tesisleri Roma döneminde yapılmıştır.[207]
Roma İmparatorları'ndan Valens, Halkalı civarından Beyazıt'a kadar su
getirtmiş ve bu su yolu için Mazul Kemer ile Bozdoğan Kemeri'ni inşa
ettirmiştir.[208] Ayrıca Valens zamanında Belgrad Ormanları'nda bir bent
de yaptırılmıştır. Kâğıthane Deresi'nin suları ızgaralarda toplanarak
şehrin su ihtiyacını karşılamak için kullanılmıştır. Toplananlar sular
şehrin çeşitli sarnıçlarına toplanmıştır. Bu sarnıçların en büyük ve en
önemlileri Binbirdirek Sarnıcı ( Philoxenos) ve Yerebatan Sarnıcı'dır.
Şehirde nüfusun giderek artması sonucu yine su sıkıntıları çekilmeye
başlanmış, bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman bu sorunun çözülmesi
için "Ser Mimaran-ı Cihan ve Mühendisan-ı Devran" diye ma'ruf Mimar
Sinan'ı görevlendirdi. Böylece 1555 yılında Kırkçeşme Su Tesislerinin
inşaasına başlanmış oldu.[207] Daha sonraki yıllarda suya olan ihtiyacın
ve halkında isteği sonucu, küçük ikmal şebekleriyle halkın kullanımına
açık çeşmeler yapılmaya başlandı.
Bugün, suları klorlama, Atık su arıtma, dezenfekte etme ve dağıtma gibi
hizmetler İSKİ ( İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından
yürütülmektedir.[209] Ayrıca bazı özel kuruluşlarda temiz su dağıtımı
yapmaktadır. İstanbul'da elektrik dağıtımı ve bakımı ise Türkiye
Elektrik İletim A.Ş. tarafından yapılmaktadır.[210] Kentin ilk elektrik
üretim tesisi ise 1914 yılında kurulan ve 1983 yılına kadar hizmet veren
Silahtarağa Elektrik Santrali'dir.[211]
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk Posta ve Telgraf Bakanlığı 23 Ekim 1840
yılında, Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak
kurulmuştur.[212] İlk postane ofisi olan Postahane-i Amire Yeni Cami
avlusu yakınlarındaydı.[212] İlk Uluslararası ise 1876 yılında kurulmuş,
1901 yılında ise havale türü ve kargo gibi işlemlerin kabulüne
başlanmıştır.[212] 1847 yılında Samuel Morse tarafından telgrafın
patenti alınmıştır. Samuel Morse'un bu yeni buluşu, eski Beylerbeyi
Sarayı'nda ( Beylerbeyi Sarayı 1861-1865 yıllarında aynı yere yenisi
inşa edildi.) bizzat Padişah Abdülmecit tarafından test edilmiştir.[213]
Bu başarılı deneme sonrasında, İstanbul ve Edirne arasında ilk telgraf
hattı kurulumu 9 Ağustos 1847 yılında başlamıştır. 1855 yılında Telgraf
İdaresi kurulmuş,[212] 23 Mayıs 1909 yılındada 50 hat kapasiteli ilk
manuel telefon santrali Büyük Postane adıyla Sirkeci'de hizmet vermeye
başlamıştır.
Önemli mekânlar
Yapılar
İstanbul Surları
Ana madde: İstanbul Surları
İstanbul Surları
İstanbul'un etrafını çeviren surlar tarihte 7. yüzyıldan başlayarak inşa
edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir.
Son yapımı 408'den sonradır. II. Theodosius ( 408-450) zamanında
İstanbul surları Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a bu
taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye, Yedikule'den Topkapı'ya,
Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanıyordu.[214] Surların uzunluğu 22 km.'dir .
Haliç surları 5.5 km., kara 6,5 km., Marmara Surları ise 9 km.'dir.
Kara surları üç bölümden oluşur. Hendek, dış sur,iç sur. Hendekler bugün
tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 m. aralıklarla kara surları
tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu
burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda,
çoğunlukla kare planlı ve 25 metre yüksekliğindedir.
Dolmabahçe Sarayı
Haliç
Beylerbeyi Sarayı
Topkapı Sarayı
Yıldız Sarayı
Çırağan Sarayı
Dolmabahçe Sarayı
Ana madde: Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, Karaköy'den Sarıyer'e uzanan sahil şeridinin Kabataş
ile Beşiktaş arasında kalan bölümünde, Marmara Denizi'nden Boğaziçi'ne
deniz yoluyla girişte sol sahilde, Üsküdar'ın karşısında yer alan saray.
Denizden yer alınıp doldurulmasıyla ortaya çıkan alana yapıldığı için
dolmabahçe adını almıştır. Yapımı için dış devletlerden borç
alınmıştır.[215] Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört
yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri
demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik
törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17.
yüzyıl'da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve
eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürüldü. Bu bahçede
çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre
Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı.[216]
Haliç
Ana madde: Haliç
Haliç, ( batılıların deyişi ile Altın Boynuz) İstanbul'un bir koyudur.
Haliç'in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demektir. Yunan efsanesine
göre; Megaralılar, kralları Beyaz'ın annesi Keroessa için Altın Boynuz
ismini vermişlerdir. Bizans döneminde kolonileşme de burada başlamıştır.
Aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun denizcilik merkeziydi.Sahil
boyunca uzanan duvarlar,şehri bir deniz filosu atağından korumak için
inşa edilmiştir. Haliç'in girişinde istenmeyen gemilerin girişini
engellemek için, şehirden karşıya eski Galata kulesi'nin kuzeydoğu ucuna
uzanan geniş bir zincir vardı. Bu kule Latin haçlılarınca 4.Haçlı
seferinde 1204 yılında geniş bir şekilde tahrip edildi. Fakat
Ceneviz'liler yanına yeni bir kule inşa ettiler. Bu kule meşhur Galata
Kulesi 1348 Christea Turris ( Tower of Christ:İsa'nın Kulesi) diye
adlandırılır. Osmanlı döneminde Yoğun Bektaşi nüfusun yaşadığı bir bölge
idi. Karaağaç tekkesi,Karyağdı Baba tekkesi, Giresunlu Tekkesi gibi
birçok Bektaşi tekkesi bu bölgede idi.
Beylerbeyi Sarayı
Ana madde: Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının
yerinde Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır.[217]
Yazlık bir saray olarak inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, boğazı
izleyebilecek bir yere yerleştirilmiştir. Saray, çok büyük olmamakla
beraber, güzel işlemeleri ile göz kamaştırır. Sarayın mimarisi, Avrupa
mimarisinden çok etkilenmiş olmakla beraber, Osmanlı'ya özgü süslemeler
gayet rahat görülebilir. Sarayın içerisi rengarenk çinilerle süslenmiş
olup içeride Avrupa'dan getirlen mobilyalar ve değerli eşyalar
kullanılmıştır. Sarayın tavanlarında ve duvarlarında özellikle gemi
resimleri dikkat çeker.
Topkapı Sarayı
Ana madde: Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, İstanbul'da yer alan ve dünyada günümüze gelebilmiş
sarayların en eskisi ve genişidir.[218] Konumu, Haliç’i, Boğaziçi’ni ve
Marmara denizi gören, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol
tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km'yi
bulan surlarla çevrili, 700.000 m² özel araziye sahip bir komplekstir.
Bu özelliği ile saraydan çok küçük bir şehri andıran Topkapı Sarayı, 500
yılı aşkın bir süredir kullanılmıştır. Sonradan padişah, yeni yapılan
Dolmabahçe Sarayı'na taşınınca saray, uzun bir süre bakımsız bırakıldı.
Saray, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan restorasyon sayesinde eski
görkemine geri kavuştu. Şu an bir müze olarak kullanılan sarayda
padişaha ait eşyalar segilenir. Müze koleksiyonunun en değerli parçaları
arasında Muhammed'in hırkası, dişi, ayak izi ve kılıcı sayılabilir. Bu
nesneler, Yavuz Sultan Selim döneminde Kahire'den getirilmiştir. Başka
bir değerli parça ise dünyaca meşhur Kaşıkçı Elması'dır. Topkapı Hançeri
ise müzede sergilenen başka bir değerli eşyadır.
Yıldız Sarayı
Ana madde: Yıldız Sarayı
Yıldız Sarayı ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için
yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit zamanında Osmanlı
İmparatorluğunun ana sarayı olarak kullanılmış, günümüzde Beşiktaş
İlçesi’nde yer alan bir saraydır.[219][220] Dolmabahçe Sarayı gibi tek
bir bina hâlinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya
doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve
koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis
yapıları ve parklar bütünüdür.
Çırağan Sarayı
Galata Kulesi
Ana madde: Çırağan Sarayı
İstanbul, Beşiktaş ilçesi, Çırağan Caddesi üzerinde bulunan tarihi
saray. Haliç ve Boğaziçi’nin en güzel yerleri sultanlar ve önemli
kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların
birçoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan da 1910 yılında
yanmıştı.[221] Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yılında Sultan
Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. Dört
yılda 4 milyon altına mâl olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap,
duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları
zengin döşenmiş, mekânlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla,
mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü.
Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya
mekân olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları
vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı.
Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe hâlinde
duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave
edilen eklentiler ile beş yıldızlı, güzel bir sahil oteline
dönüştürülmüştür. Bahçesinde süs havuzu, bir iskele ve bir helikopter
pisti bulunmaktadır. Günümüzde birçok sosyal aktiviteye ev sahipliği
yapmaktadır.[222][223]
Galata Kulesi
Ana madde: Galata Kulesi
İstanbul Beyoğlu'nda Galata semtinde bulunan 528 yılında inşa edilmiş
kuledir. Kuleden şehir panoramik bir şekilde izlenebilmektedir. Bizans
imparatoru Anastasius tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra 1204
yılında 4.Haçlı Seferleri ile büyük ölçüde tahrip olan kule 1348 yılında
İsa Kulesi olarak Cenevizliler tarafından Galata Surlarına tekrar ek
olarak yapılmıştır. Bugün çok canlı mekanlardan biri olan Galata Meydanı
da kulenin yanındadır.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
