Thread Rating:
  • 24 Vote(s) - 2.92 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sultan II Abdülhamit Han Kimdir
#1
Oku-1 


Sultan II Abdülhamit Han Kimdir ?


II. Abdülhamid (Osmanlı Türkçesi: عبد الحميد ثانی `Abdü’l-Hamīd-i sânî- d. 22 Eylül [1] 1842 – ö. 10 Şubat 1918 ), Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve 113. İslam halifesidir. Bunalımlı bir dönemde tahta çıkan Abdülhamid, Batı'ya karşı dengeci, Doğu'ya karşı İslamcı politikalar izlemiş, ülke içinde mutlakiyeti güçlendirmiştir.

Sultan İkinci Abdülhamid 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi'dir. Annesi Çerkezdir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi. Bekarlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorluğunu 33 yıl ayakta tutmayı başarmış büyük bir padişahtır. Dindar bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid ibadetlerini aksatmazdı. Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsi servetinden masrafları karşılamış, devletten beş kuruş almamıştı. Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid'in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde görülmemiş bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekan yaptırmıştır. Üniversiteler, Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da yaptırmıştır. Vilayetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmakla beraber, ilkokulları köylere kadar ulaştırdı. İstanbul'da Şişli Etfal Hastahanesini ve Darülaceze'yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen nefis içme suyunu borularla İstanbul'a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat'a ve Medine'ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları döşetti.

Gençliği

Sultan Abdülmecid'in oğludur. Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce, bakımını Abdülmecid'in diğer çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlendi. Piristû Kadın Efendi, Abdülhamid'i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine geçen amcası Abdülaziz diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid'in eğitimiyle de yakından ilgilendi. 1867 yılında çıktığı Avrupa gezisine Abdülhamid'i de beraberinde götürdü.

Tahta çıkışı ve Birinci Meşrutiyet
Meclis-i Mebusan'ın açılışı, 1876


Amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda ölümü, ağabeyi V. Murat'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla [2] tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi olaylarına tanık oldu. 31 Ağustos 1876'da padişah ilan edildi ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşandı.[3] Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra, her iki saltanat değişiminin mimarı olan Mithat Paşa'yı sadrazam yaptı.

Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir bunalım içindeydi. 1871'de Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te devlet borçlarını ödeyemez hale düşerek Muharrem Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da ulusal ayaklanmalar baş göstermişti. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu.

Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti.[4] Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmasına rağmen egemenliğin esas kaynağı yine padişahtı.[5] Abdülhamid, Kanun-ı Esasî'nin 113. maddesiyle kendisine tanınan "idari sürgün yetkisi"ni kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı.
Balkanlarda karışıklıklar ve uluslararası ortam

II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti'nin en bunalımlı günlerini yaşadığı bir dönemde 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktı. Abdülaziz döneminde (1861-1876) 1875 yılında başlamış olan Hersek İsyanı ve Bulgar İsyanları sürerken, V. Murad döneminde Sırbistan ve Karadağ ile savaşlar da Balkan topraklarını savaş alanına çevirmişti. Bu ayaklanmaları kışkırtan ve destekleyen Rusya Şark meselesini halletmek üzere fırsat kollamakta idi. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Rusya aralarında Osmanlı Devleti'nin de bulunduğu Batı ittifakına yenilmiş ve yalıtılmıştı. Rusya, dikkatini 1860'larda itibaren Kafkasya'daki son direnişi kırmaya (1863-1864) ve Orta Asya'daki Türk hanlıklarının topraklarının ele geçirilmesine (1866-1876) vermiş, aynı dönemde ise İngiltere ve Fransa'nın dikkati 1871'de Almanya'nın birleşmesi ve İtalya'nın birleşmesiyle Avrupa kıtasında oluşan yeni dengelere yönelmişti. İngiltere'de Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni destekleyen Palmerston (1855-1865) döneminin aksine Gladstone (1868-1874, 1880-1885 ve 1892-1894) Osmanlı karşıtı bir siyasi tutum içine girmiş, muhalefetteyken de özellikle Bulgar İsyanları'nın bastırılması sırasında Osmanlı Devleti'nin katliamlar yaptığı iddialarını gündeme taşımış [6]; bu da Macar devrimcilerinin Osmanlı Devleti'ne sığınmaları (1848 ) ve Kırım Savaşı (1853-1856) sırasındaki müttefiklik sayesinde Türklere yönelik olumlu bakış açısını tersine çevirmeye başlamıştı. Yine Abdülaziz’in son yıllarında Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın dış borçların ödenmesiyle ilgili moratoryum kararı (Tenzil-i faiz kararı)[7], Avrupa’da büyük tepkilere yol açmış ve bu yüzden Balkanlardaki ayaklanmaların bastırılması için yeni bir malî yardım alınması olanaksızlaştığı gibi, Avrupa kamuoyu da iyice Osmanlı Devleti aleyhine dönmüştü.
Sırbistan ve Karadağ ile savaş (1876-1878 ) ve Tersane Konferansı

Sırbistan 1815 yılında özerklik kazanmış, bu özerklik Ruslarla imzalanan Akkerman Antlaşması (1826) ve Edirne Antlaşması ile teyit edilmiş, 1835 yılında Sırbistan'ın ilk anayasası kabul edilmiş, 1867 yılında ise Batılı ülkelerin baskısıyla Türk birliklerinin Sırbistan'daki tüm kalelerden çekilmesi üzerine Sırbistan görünüşte özerk, ancak fiilen bağımsız bir yapıya kavuşmuştu. Karadağ ise İşkodra'ya bağlı bir sancak olmakla birlikte, Osmanlı egemenliği için askeri harekat yapılmasına gerek görülmeyen çorak bölgede vladika adlı yöneticiler kısmi bir özerklik yaşamakta olup, 1852 yılında Rusların da desteğiyle Karadağ Prensliği adıyla bu özerkliğini resmiyete kavuşturmayı başarmışlardı. 1858 ve 1862 yıllarındaki Osmanlı-Karadağ savaşlarının sonucunda imzalanan belgelerde Karadağ'ın sınırları da belirlenmişti. Sırbistan ile savaş başlangıçta Osmanlı ordularının başarısıyla sonuçlandı. Sırpların Niş, Pirot ve Sofyahedeflerine yönelik olarak başlattıkları taarruzları durduran Türk birlikleri karşı taarruza geçti ve 1 Eylül 1876 tarihinde Aleksinaç Muharebesi'nde Sırpları kesin bir yenilgiye uğrattı. Ekim ayında Sırpların savunmasının tamamen çökmesi ve Osmanlı ordusuna Belgrad yolunun açılması üzerine Rusya 48 saat içinde silahlı çatışmaların durdurulması hususunda Osmanlı Devleti'ne ültimatom verdi. Rus baskısına boyun eğmek zorunda kalan Osmanlı Devleti ateşkes yaptı. 15 Ocak 1877 tarihi itibarıyla Sırbistan ile savaşın ilk evresi kesin olarak sona erdi. Karadağ ile 18 Haziran 1876 tarihinde başlamış olan savaşta ise Osmanlı ordusu başarısız oldu. 18 Temmuz'da Niksiç Muharebesi'nde yenilgiye uğrayan Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı.

Balkanlarda ortaya çıkan buhranı çözüme kavuşturmak amacıyla ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere Avrupa ülkelerinin baskısı sonucu İstanbul'daki Haliç Tersanelerinde 23 Aralık 1876 tarihinde Tersane Konferansı toplandı. Aynı gün Meşrutiyet ilan edildiyse de bunun Batılı ülkelerin kararı üzerinde bir etkisi olmadı. Nitekim bu konferansta, Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık, Bulgaristan ve Bosna-Hersek içinse özerklik kararı alındı. Osmanlı Devleti 18 Ocak 1877 tarihinde bu kararları reddedince Rusya 24 Nisan 1877 tarihinde savaş açtı.

Ruslarla savaşın çıkması üzerine hem Sırbistan hem de Karadağ ile muharebeler de yeniden başladı. Osmanlıların neredeyse tüm birliklerini Ruslarla savaşa teksif ettikleri bir dönemde Sırbistan ve Karadağ'daki az sayıdaki birlikle savunmada kaldılar ve yenilgilere uğradılar. Sırplar 1878 yılında Niş, Pirot ve Vranje'yi ele geçirirken Karadağlılar da Nikşiç, Podgorica, Bar ve Ülgün'ü işgal ederek Adriyatik Denizi'ne çıktılar. Osmanlı Devleti 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması ile Karadağ ve Sırbistan'ın bağımsızlıklarını tanıdığı gibi, kaybettiği toprakların bu iki ülkeye ait olduğunu kabul etti.


1877-78 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi)


Rusya'nın Balkanlar'da ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877'de İbrahim Ethem Paşa hükumeti tarafından reddedilmesi üzerine 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Abdülhamid'in karşı olmasına rağmen[8] Mithat Paşa, Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen savaşta Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir dizi yenilgiye uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler. Meclis-i Mebusan'da hükümetin savaş politikalarına yöneltilen ağır eleştiriler üzerine Abdülhamid, meclisi 18 Şubat 1878'de tatil etti. Takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi kağıt üzerinde de olsa muhafaza ederek, aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu.

93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos'ta karargah kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi. Anlaşmaya göre; Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya'ya verilecek, Teselya Yunanistan'a bırakılacak, Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti. Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya, Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da, Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verilirken, Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu.
Bosna Hersek ve Yenipazar'ın Avusturya tarafından işgali (1878 )

Avrupalı devletlerin katılımıyla 13 Temmuz 1978'de Berlin'de bir yoplantı düzenlenmiş, toplantıya katılan Avusturya-Macaristan delegesi Kont Andrassy Osmanlı Devleti'nin egemenliği altındaki Bosna-Hersek'te asayişi sağlayamadığını ve bu durumun kendilerini rahatsız ettiğini söylemiş, bunun üzerine İngiltere delegesi Lord Salisbury Bosna-Hersek'in Avusturya tarafından işgalini önermiştir. Tekli Rusya delegesi tarafından da kabul görünce Osmanlı delegesi Alexandır Karatodori Paşa teklife şiddetle karşı çıkmış ancak Prens Bismarck kongrenin yapılmasının amacının Osmanlı'nın menfaatlerini savunmak değil, Avrupa'nın menfaatlerini korumak olduğunu söylemiştir. Aynı toplantının ardından Avusturya-Macaristan'in Bosna işgaline izin verilmiş, Yenipazar Osmanlı'ya bırakılmıştır. Bu kararın ardından Osmanlı birebir Avusturya--Macaristan ile müzakerelere girse de Avusturya-Macaristan'nı işgal kararından geri çevirememiş, 29 Temmuz'da başlayan işgal yoğun Boşnak direnişi sonrası ancak 28 Ekim 1878'de tamamlanmıştır.
Kıbrıs'ın İngiltere tarafından işgali (1878 )

19. yüzyıl Osmanlı'nın yıkılmasına ve dağılmasına yönelik içeriden ve dışarıdan yapılan yıkıcı faaliyetler ile geçmiştir. Yine bu yıkıcı faaliyetlerin en önemlilerinden biri de 93 Harbi olmuş, 1877-1878 Rus Harbi de denilen bu savaş sonucunda Rus askerlerinin İstanbul ile Yeşilköy'e kadar gelmeleri, topraklarında menfaati olan İngiltere'yi harekete geçirmiş, Akdeniz'de ekonomik menfaatleri olan İngiltere, Hindistan'a giden en kısa yol olan Süveyş Kanalı'nı ve Doğu Akdeniz'i kontrol etmek için Kıbrıs'ı ele geçirmek gerektiğine inanıyordu. Çünkü İngiltere için Kıbrıs, Atlantik Okyanusundan Hint Okyanusuna kadar uzanan bu deniz yolu üzerinde, Cebelitarık ve Malta'dan sonra Akdeniz'deki üçüncü bir iskele ve üs durumundaydı. Hindistan yolunu ekonomik, siyasî ve askerî denetim altına almak açısından Kıbrıs, İngiltere için önemli bir kaleydi.
İngiltere Kıbrıs Yüksek Komiserliği Bayrağı

İngiltere'nin Asya'daki en önemli rakibi olan Rusya İmparatorluğu'nun, 93 Harbi neticesinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı üzerinde elde ettiği haklar, iki büyük güç arasındaki dengeyi bozacak nitelikteydi. İngiltere bölgede rakibi Rusya'nın Ayastefanos Antlaşması ile elde ettiği etkinliği azaltmak üzere siyasî ve askerî girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Bu girişimlerin sonucunda Ayastefanos Antlaşmasının tadili maksadıyla uluslararası bir kongrenin; Berlin Kongresinin toplanmasına karar verilmiş, Yeşilköy'e kadar ilerlemiş olan Rus kuvvetleri, İngiltere Hükûmeti çıkarları açısından tehdit olmuştur. Rusların Anadolu içlerine doğudan da saldırması ihtimalini gündeme getiren İngiltere; Kars, Ardahan ve Batum’u işgal eden Rusların, Anadolu'daki gayrimüslimleri ve Suriye-Irak bölgesindeki ahaliyi Osmanlı Devletine karşı kışkırtabileceğini iddia etmiş. Böyle bir durumun Osmanlı Devleti'nin sonu olacağını İngiltere Hükûmeti Osmanlı Devletine tebliğle bildirmiştir. Bu durum karşısında çözümün Türk-İngiliz ittifakı olduğunu iddia eden İngilizler, bunun karşılığında Osmanlı Hükûmetinden iki talepte bulunmuş. Buna karşılık İngilizler Osmanlı'dan iki talepte bulunmuş, ilk talebi Asya'da bulunan Hıristiyan ve sair tebaanın hâlini ıslah için Osmanlının teminat vermesini, bir ikinci talep ise İngiltere'nin Rusları işgal ettikleri yerlerden çıkarmak ve Osmanlı topraklarını tecavüzden korumak taahhüdünü yerine getirebilmesi amacıyla İngiltere'ye, Suriye veya Anadolu sahillerine yakın bir yerin verilmesidir.
1878'de Kıbrıs'a İngiliz bayrağının çekilmesi

Kıbrıs'ın Osmanlı Devletine ait olacağını, vermekte olduğu vergiyi Osmanlı Hazinesine ödemeye devam edeceği, sadece askerî ve stratejik mülahazalarla İngiltere tarafından kullanılacağı o dönem İngiltere'nin Osmanlı Hükûmetine verdiği tebliğde belirtmiştir. Rusların işgal ettikleri yerlerden çekildikleri vakit İngiltere'nin de Kıbrıs'tan çekileceği taahhüt edilmiştir. Tebliği Padişah II. Abdülhamid'e ileten İngiliz elçisi dönemin Hariciye Nazırı'nın itirazı üzerine, "Eğer Osmanlı Hükûmeti bu antlaşmayı kabul etmezse kongrede (Berlin Kongresi) barış şartlarını değiştirmeye İngiliz murahhısları çalışmayacak ve İngiliz Devleti donanması kuvvetiyle cebren Kıbrıs'ı işgal edecektir" diyerek açık bir tehditte bulunmuş, bu durum üzerine Padişah II. Abdülhamit, "Hukuku şahaneme asla halel gelmemek şartı ile muahedenameyi tasdik ederim" notunu metne yazarak, muahedeyi tasdik etmiştir. Bu durum tahlil edilirken, Rus kuvvetlerinin Yeşilköy'e kadar geldikleri ve ani bir baskınla İstanbul'un tamamını ele geçirebilme ihtimalleri göz ardı edilemeyeceği düşünülmüştür. Ancak durum Osmanlı Devleti'nin I.Dünya Savaşı'na girmesiyle değişti. Savaşın başlamasını müteakip 5 Kasım 1914 günü, İngiltere Bakanlar Kurulu hem Osmanlı Devletine resmen savaş ilânı hem de Kıbrıs'ı ilhak kararı almıştır.

Kabine toplantısında alınan kararda Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında başlayan savaş nedeniyle 1878 Berlin Antlaşması'nın geçerliliği kalmadığı belirtilmiş ve "Yukarıda belirtilen tarihten itibaren Kıbrıs adası ilhak edilecek ve Majestelerinin mülkünün bir parçası haline gelecektir. Bu kararnâme, 1914 Kabinesinin Kıbrıs'ı ilhak kararı adını taşıyacaktır." denilmiştir. Bu karar tek taraflı idi, 1878 Berlin Antlaşması'na ve uluslararası hukuka aykırı, yasa dışı bir karardı. 1914 ilhakı ile beliren bu yeni durum karşısında İngiliz uyruğu (tebaası) olmak istemeyen bir kısım Türk, Kıbrıs'tan ayrılarak "ana vatan" Türkiye'ye göç etmiştir. Böylece 1878'de başlayan nüfus dengesindeki bozulma 1914'te daha büyük göçlerle devam etmiştir.
Tunus'un Fransa tarafından işgali (1881)
Borçların ödenemez hale gelmesi ve Borçlar İdaresi'nin (Düyun-u Umumiye) kurulması (1881)
Yunanistan'ın Teselya'yı ilhakı (1881)
Mısır'ın İngiltere tarafından işgali (1882)
Somali'nin İngiltere tarafından işgali (1884)
Habeş Eyaletinin İtalya tarafından işgali (1885)
Şarki Rumeli'nin Bulgaristan tarafından ilhakı (1885)
Makedonya'da tedhiş hareketleri
Ermeni isyanları (1891-1895)

Berlin Antlaşması, Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Rus himayesine yönelmelerine engel olmak amacıyla, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu bölgedeki Ermenilerin durumunu düzeltmeye yönelik bir dizi reform yapmasını talep etti. Abdülhamid yönetiminin bu reformları ertelemesi ve bölgedeki Kürt aşiretlerini muhtemel bir Ermeni isyanına karşı silahlandırma yoluna gitmesi üzerine Ermeniler arasında devrimci ve milliyetçi örgütler güç kazandı. 1887'de Maraş'a bağlı Zeytun'da, 1891'de ise Siirt'e yakın Sason'da Ermeni devrimci örgütlerince desteklenen direniş hareketleri başlatıldı. 1895'te bu olayların ülke çapında bir ihtilale dönüşmesi olasılığının doğması ve İstanbul'da Ermeni örgütlerinin Kumkapı'da Batı kamuoyunu etkilemeye yönelik bir ayaklanma düzenlemesi üzerine Kâmil Paşa hükümeti tarafından Anadolu'da Ermeni topluluklarına yönelik sert bastırma tedbirleri alındı. IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa, Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi. Doğuda Kürt aşiret reisleri Hamidiye Alayları adı altında düzensiz milis birliklerinde örgütlendi. 1895 yazında tüm Anadolu taşrasında gerçekleşen kanlı olaylar Batı kamuoyunda genellikle Hamidiye katliamları olarak adlandırıldı ve liberal Avrupa basınında Abdülhamid aleyhine şiddetli bir kampanya başlatılmasına sebep oldu.[kaynak belirtilmeli]
Yunanistan ile savaş (1897)
Girit'e özerklik verilmesi (1898 )
Kuveyt'in özerklik kazanması (1899)
Suudi Arabistan'ın kurulması (1902)
Yemen İsyanı (1905)
İkinci Meşrutiyet (1908 )
Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi (1908 )
Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhak etmesi (1908 )

1908'de Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan tarafından ilhak edilmesiyle patlak veren I. Dünya Savaşı'na kadar giden süreçte II. Meşrutiyet nedeniyle Osmanlı yönetimi etkisiz kalmış, Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhak ettiği gün, karışıklıktan yararlanan Bulgaristan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı Devleti ise, hukuken olmasa bile fillen bu oldu bittiği kabullenmek zorunda kaldı.
Girit'in Yunanistan'a katılma kararı (1908 )

Girit'in Yunanistan'a katılma kararı (1908 )
Tedbirler
II. Abdülhamid devrinde Osmanlı Devleti'nin sınırları

II. Abdülhamid Meclis'i kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu[9]. Çok sayıda hafiyeden oluşan bu örgütün amacı Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya ayaklanma girişimlerini önlemekti. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyorlar, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.[10]

   Abdülhamid'in dönemi bazı uzmanlarca Osmanlı Devleti'nin ömrünü 30-40 yıl daha uzatmış olduğu ileri sürülmüştür:
   Düvel-i Muazzama'nın bu meclisin açılmasını demokrasi ve insan hakları için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istediği öne sürülmüştür.[kaynak belirtilmeli]
   İcrayı baskı altında tutan bir meclis vardı.[kaynak belirtilmeli]
   Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak, üyesi olduğu bağımsız devletler kararı çıkarmak için uğraşmaktaydılar. Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller çıkmıştır.[kaynak belirtilmeli]

II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi tatil etti. Durumdan rahatsız olan İngiltere, V. Murat'ı Padişah, Mithat Paşa'yı sadrazam başbakan yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi'yi tahrik ederek tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbeyi yaşattı. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak daha sıkı idareyi ele almasına mecbur etti

İkinci Meşrutiyet

II. Abdülhamid

Abdülhamid’in örfi yönetimine karşı muhalefet de giderek güçlendi. 1889'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. 1908'de İttihat ve Terakki yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandılar. Bu baskıların üzerine, Abdülhamid 24 Temmuz 1908'de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908'de açıldı. Ancak artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda, 13 Nisan 1909'da İstanbul’da ayaklanma çıktı. Rumi takvimle 31 Mart günü patlak verdiği için bu ayaklanma 31 Mart Olayı olarak bilinir. Selanik'te kurulan Hareket Ordusu 23-24 Nisan gecesi İstanbul'a girerek ayaklanmayı bastırdı.

İkinci Meşrutiyet dönemi ağırlıklı olarak İttihat ve Terakki hükumetlerinin yönetiminde geçti. Devlet yönetiminde İttihat önderleri Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa etkili oldular. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Trablusgarp, I. ve II. Balkan Savaşları ve I. Dünya savaşlarına girdi. I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından VI. Mehmet, İtilaf Devletleri’nin baskısıyla 21 Aralık 1918'de parlamentoyu kapattı.
31 Mart Ayaklanması ve Tahttan İndirilişi

   Ana madde: 31 Mart Ayaklanması

12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükumeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükumet üyeleri tek tek istifa etti.

Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.

İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu.Ayaklanmacılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
Alatini Köşkü (Selanik, sürgün edilen Abdülhamid'in kaldığı köşk)

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri divanıharpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.

3 yıl Selanik'teki Alatini Köşkü'nde ev hapsinde tutulduktan sonra 1912'de İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na getirildi. 10 Şubat 1918'de İstanbul'da vefat etti. Mezarı, büyük babası için Divanyolu'nda yaptırılmış Sultan II. Mahmut Türbesi'nde bulunmaktadır.
Şahsiyeti
Şehzade Abdülhamid, 1868
Fiziksel görünümü ve kişiliği

Sultan Abdülhamid uzunca boylu, esmerce tenli, uzunca burunlu, ela gözlü, hafif kıvırcık sakallı idi. Zeka ve hafızasının güçlü olduğu, açık bir tarzda konuştuğu, kendisine anlatılanları uzun müddet sabırla dinlediği söylenen,[11] Sultan Abdülhamid oldukça dindar bir insandı. Kızı Ayşe Sultan babasının dindarlığını şöyle anlatmıştır:
“ Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur'ân-ı Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın husus'i bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedi okunurdu. Babamın bir sözü vardı: "Din ve fen" derdi. "Bu ikisine de itikat etmek caiz" olduğunu söylerdi.[12] ”

Günde muntazam 15-16 saat çalıştığı söylenmektedir. Çalışma saatleri dışında hobi olarak marangozlukla uğraştı. Gençliğinde binicilik, yüzme, atıcılık, güreş gibi sporlar yaptı. Tiyatro ve operaya ilgi duyardı. Yıldız Sarayı'nda yaptırdığı tiyatroda çeşitli oyun ve operaları hususi olarak getirtir ve ailesiyle birlikte seyrederdi.
Kitap koleksiyonu
II. Abdülhamid (1908 )

Abdülhamid matbaa ve yayın işlerine çok meraklıydı. Modern matbaa makinelerini Türkiye'ye getirtip kaliteli divan eserleri bastırdı. Mesela Cem Sultan Divanı'nı bastırıp bazı nüshalarını İngiltere'ye, Almanya'ya ve Amerika'ya gönderten Sultan Abdülhamid dedektif romanlarına ve seyahatnamelere çok meraklı bir padişahtı. Abdülhamid'in iki ile beş bin adet arasında olduğu rivayet edilen bir polisiye roman koleksiyonu vardı ve bunların birçoğu Yıldız yağması sırasında ortadan kayboldu. Sherlock Holmes'un bütün maceralarını eksiksiz olarak Osmanlıcaya tercüme ettirmişti.[13]

Sultan Abdülhamid Yıldız Sarayı'nda çok büyük bir kütüphane kurdurtmuştu. Bu kütüphane 4 bölümden oluşmaktaydı.Bunlar arasında; t-yabancı dillerde Türkiye ile ilgili yazılmış eserler: bunların içerisinde elyazması pek çok kitap vardır. Bunlar özel olarak tercüme ettirilerek telif hakkı ödenmiş kitaplardır. Dolayısıyla bunları basmak ve dağıtmak yasaktı ve tek nüshadırlar. Gazeteler: kütüphane, Avrupa'da çıkan bütün önemli gazetelere aboneydi. Dolayısıyla son derece zengin bir süreli yayın koleksiyonu mevcuttu. roman ve hikayeler: 6 bin kadar kitap özel olarak saray için çevrilmişti. Bu romanlar haremde de okunur ve elden ele gezer, sonra kütüphaneye teslim edilirdi. Mesela Carmen Silva'nın bütün eserleri mevcuttu. Kütüphanenin bir de Arapça ve Farsça eserleri içeren kısmı vardı ama bu kısım diğerlerine nazaran fakirdi. Coğrafya ve seyahatnameler: Yıldız Sarayı'na kapanmış bir hayat süren Abdülhamid'in dünyayı bu eserler sayesinde tanıdığı ve takip ettiği söylenir.
Hamidiye katliamları nedeniyle II. Abdülhamid'in "Kızıl Sultan" olarak tanımlandığı Le Rire dergisinin kapağı.[14]
Hakkındaki görüşler
II. Abdülhamid'i "Ermeni Kasabı" olarak niteleyen bir Fransız karikatürü.

Özellikle Ermeni isyanını bastırırken kullandığı tedbirler nedeniyle batılı tarihçiler ve muhalifleri tarafından "kızıl sultan" diye anılmıştır.[15] Öte yandan, taraftarları onu "ulu hakan" gibi yüceltici lakaplarla anarlar. Abdülhamid, baskıcı rejimi, azınlıklara karşı uyguladığı sert siyaset ve muhafazakârlığı nedeniyle, günümüzde hâlâ onu destekleyen genellikle sağ siyasi çevreler ile eleştiren sol çevreler arasında bir tartışma odağı olmaya devam etmektedir.

Önceleri İttihat ve Terakki Fırkası içinde Sultan Abdülhamid'e karşı olan Filozof Rıza Tevfik ve Süleyman Nazif sonradan duymuş oldukları pişmanlıklarını şiirleri ile dile getirmişlerdir.

Ahmet Rıza Bey'den Talat Paşa ve Eyüp Sabri Akgöl'e:Ayıp, ayıp. Bu adam 32 sene Hakan ve Halife idi. Sultan Hamid için şu söylenen, yazılan, çizilenlerin büyük kısmının yalan ve iftira olduğunu bildiğimiz halde, nasıl tahammül edip imkân veriyoruz? Bu iftira selinin yarınki muhatapları da bizler olacağız.

Kızıl Sultan iddiası, Albert Vandal adlı bir Fransız yazar tarafından ortaya atılmıştı. Atılış sebebi, Abdülhamid'in Ermeni isyanlarını bastırtmış olmasıdır. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa kamuoyunda Abdülhamid'in kan dökücü bir padişah olduğu propagandası başlatıldı.[16]
Padişahım gelmemişken yâda biz,

İşte geldik senden istimdada biz,
Öldürürler başlasak feryada biz,
Hasret olduk eski istibdada biz

–Süleyman Nazif
"Abdülhamid'in idare tarzı azami müsamahadır."

–Mustafa Kemal Atatürk[17]
"Dünyâda 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamîd Han'da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünyâ siyâsîlerindedir"

–Alman Milli Birliğinin kurulmasını gerçekleştiren meşhur Alman devlet adamı, 'Prens Bismarck[18]
Projeleri
Gerçekleştirdiği projeler

Ordu'nun Modernleştirilmesi ve Donanmanın Durumu:

1879'da Osmanlı İmparatorluğu'nun hezimetiyle sonuçlanan 93 Harbi'nden sonra, Sultan II. Abdülhamid Rus Yayılmacılığı'na karşı Osmanlı Ordusu'nun modernleşmesi gerektiğine karar verdi ve bu yayılmacılıktan etkilenen diğer ülke olan Almanya ile işbirliğine karar verdi. Aralarında sonradan Müşir rütbesi verilecek olan Baron Von der Goltz komutasında bir Alman askeri heyeti İstanbul'a geldi. Von der Goltz, askeri okullarda köklü reformlar gerçekleştirip genç subayların yetiştirilmesi için önkoşulları oluşturdu. Ancak bununla birlikte Von der Goltz, Türk generallerinin günümüze kadar dayanan, herkesten daha modern yöntemlerle eğitilmiş olma ve en yeni askeri teknolojileri takip etme bilincinin temel taşını oluşturdu. Mamafih, Prusya geleneğinin bir diğer temeli olan askerlerin sivil siyasete karışmama prensibini aşılamakta başarılı olamadığı Bâb-ı Âli Baskını ile ortaya çıktı.
II. Abdülhamid devri demiryolları

II. Abdülhamid döneminde, borçların artmaması, genel durum vb. (ki gemiler hep borçlarla alınıyordu.) sebepler yüzünden Osmanlı donanmasının gücü azaldı. Osmanlı Donanması Haliç Tersanesi'nde kalmıştır. Bu dönemde dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen Abdülhamid ve Abdülmecid zırhlı denizaltıları denemelerde başarılı olmuştur. Ayrıca, ilk deniz müzesi de bu dönemde açıldı. (1897)[19] Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. En uzun süre Bahriye Nazırlığı yapan Hasan Hüsnü Paşa döneme damga vurmuştur.[20]

Ordunun von der Goltz tarafından yeniden yapılandırılmasıyla birlikte Osmanlılar, Krupp ve Mauser gibi Alman şirketlerine ilk kapsamlı silah siparişlerini verdiler. Von der Goltz, Almanya'nın ve Osmanlı Devleti'nin Doğu'daki nüfuzunu garantilemek için Bağdat tren yolunun inşa edilmesini de destekledi. Bu fikir, yeni pazarlar bulmak için tren yollarının yapılmasını destekleyen Alman ekonomisinin çıkarlarıyla da örtüşüyordu. 1888 yılında Sultan II. Abdülhamid, Bağdat tren hattı inşası lisansını, Alman Bankası Deutsche Bank tarafından yönetilen bir Alman konsorsiyumuna verdi.

Osmanlı Ordusunun modern silahlar kullanmaya başlaması, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda hemen semeresini gösterdi. Osmanlı Ordularının Atina'yı tekrar ele geçirmelerine ancak Rus Çarı II. Nikolay'ın Sultan II. Abdülhamid'e haber göndererek, eğer derhal ateşkes sağlanmazsa Rus Ordularının Erzurum'a hücum edeceğini bildirmesi engel oldu.
Eğitim

İlk kız okulları II. Abdülhamid zamanında açılmıştır. Nitekim bilgili bir kişi olan Abdüllatif Suphi Paşa'nın ilk defa bir kız sanat okulu açma teşebbüsünde tereddüt geçirmesi ve titizlenmesi üzerine Abdülhamid, Sen mektebi aç, ben arkandayım, diyerek açıktan destek vermiş ve çevresini, daima kızların okuması için ilk adımları atmaya teşvik etmiştir.

Osmanlı tarihinin en canlı eğitim hamlesi, Abdülhamid dönemine rastlar. Tahta geçtiği yıl 250 olan rüştiye sayısı 1909'da 900'e, 6 olan idadi sayısı 109'a çıkmıştır. 1877'de İstanbul'da sadece 200 tane modern ilkokul varken 1905'te 9 bine çıkmıştı.[21]
Abdülhamid döneminde yapılan Haydarpaşa Garı.
Ulaşım
Abdülhamid dönemimde yapılan Şam (Dimeşk) Garı.

Büyük ölçüde gerçekleşen projelerden birisi Hicaz Demiryolu'dur. Bu proje Almanların finanse edip Haydarpaşa-Ankara arasında gerçekleştirdikleri Bağdat Demiryolu'nun aksine, finansmanıyla, inşaatıyla, tasarımıyla, İslam aleminden toplanan bağışlarla tamamen yerli bir girişimin eseridir. Sirkeci ve Haydarpaşa garları Abdülhamid'in yaptırdığı önemli binalardır. Haydarpaşa Garı'nın yapımına 30 Mayıs 1906'da başlanmıştır.
Abdülhamid döneminde yapılan Sirkeci Garı.

II. Abdülhamid zamanında bütün Anadolu'yu baştan başa dolaşacak bir karayolu ağının (şose şebekesinin) projelendirilip tatbikata geçirildiği çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. 1869 yılında getirilen bir sistemle halkın kara yollarının yapımına katılması sağlanmıştı. Buna göre 16-60 yaş arası erkek nüfus ile her hanenin sahip olduğu yük ve araba hayvanları senede 4 gün yol inşaatında çalışacaktı. Bu sayede inşaatın hızla bitirilmesi sağlanmıştır. Gümüşhane-Bayburt-Erzurum-Doğubeyazıt-İran kara yolu (1879) haricinde 12 bin kilometrelik bir güzergâha sahip Samsun-Bağdat şosesi 1895 yılına kadar tamamlanmıştı. Açılan yollar Samsun'a göçü başlatmış ve bu şehrin önemli ölçüde büyümesi Abdülhamid döneminde olmuştur.[22] Bursa için de durum böyledir. Hem şehir içi, hem de şehirler arası yollarla Bursa, yeniden bölgenin önemli bir karayolu kavşağı haline gelmiştir.
İletişim

İlk olarak 1877'de Posta Telgraf Teşkilatı konuya daha etkenlik kazandırmak amacı ile aynı isimle bakanlık haline getirildi. Ayrıca 27 Haziran 1900'de Posta Telgraf Teşkilatında ilk defa bir "havale kalemi" devreye sokulmuş, 30 Mayıs 1901'de Şehir Postaları kurulmuş, 30 Ağustos 1901'de ise postaların yerine daha hızlı ulaşabilmesi için demiryolları (o zamanki adı Şark Şimendiferleri) şirketiyle özel bir anlaşma yapılmıştır. Telefon ise Avrupa'da kullanılmaya başlandığı tarihten (1876) sadece 5 yıl sonra, yani 1881'de İstanbul'a getirilmiş ve sınırlı da olsa istifadeye sunulmuştur. Telgraf hatları döşenmesine onun zamanında hız verilmiş, hatta bu hatların her birinde meteorolojik gözlemler yapılması için talimat verilmiştir. Böylece telgraf hatlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, hatların ulaştığı noktalardaki hava durumunun merkeze bildirilmesi imkân dahiline girmekte, böylece bu çabalar çağdaş 'hava durumu' raporlarımızın başlangıcını oluşturmaktadır.[23]
Sağlık

1899 yılında, halen faaliyette olan Şişli Etfal Hastanesi'ni kurdu.
Sosyal yardımlaşma

25 Mart 1906 tarihli fermanıyla Okmeydanı'ndaki Darülaceze'yi kurdurmuştur.
Gerçekleştiremediği projeleri

II. Abdülhamid 20. yüzyılın başlarında İstanbul'da Haliç'e, dahası Boğaziçi'ne birer köprü yaptırmayı düşündü, bunun için projeler hazırlattı. Ferdinand Arnodin (1845-1924) adlı Fransız mimarın 1900 tarihinde bir, Boğaziçi Demiryolu Kumpanyası'nın iki Boğaz köprüsü projesi, gerçekleştirilememiş olsa da, en azından belgeleri, çizimleri, resimleri bulunmaktadır.[24][25]

Gerçekleşemeyen ama projesi çizdirilen, fizibilitesi çıkartılan ve ihalesi yapılarak inşasına başlanan projelerden birisi de Yemen Demiryolu'dur. Raporu 1898'de o zamanlar Yemen Valisi olan (sonradan Sadrazam olan) Hüseyin Hilmi Paşa vermiş ve 1913 yılında inşasına başlanmıştır. Ancak İtalyan kuvvetlerinin Yemen'deki Cibana limanını topa tutmasıyla çalışmalar durmuş ve proje iptal edilmiştir.[26]
Döneminde yapılan mimari eserler

Kültür, sanat ve mimari gibi konulara önem veren bir padişah olan Abdülhamid döneminde, özellikle yabancı mimarların faaliyetleri göze çarpar. II. Abdülhamid'in padişahlığı döneminde yerli ve yabancı mimarların yaptıkları mimari çalışmalardan bazıları şunlardı;
II. Abdülhamid Döneminde Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Gelişmeler
[gizle]
Gelişmeler Tarih

Mülkiye(Siyasal Bilgiler), Fakülte düzeyine getirilerek açıldı
Memurlara sicil tutulmaya başlandı
Eski Eserler Müzesi açıldı
Hukuk Fakültesi açıldı
Muhasebat Divanı(Sayıştay) kuruldu
Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı
Ticaret Fakültesi açıldı
Yüksek Mühendislik Fakültesi açıldı
Dârülmuallimât(Kız Öğretmen Okulu) açıldı
Terkos Suyu hizmete girdi
Bütün yurtta İdadiler (Lise) açılmaya başlandı
Ziraat Bankası kuruldu
Bursa'da İpekhane açıldı
Halkalı Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri açıldı
Bursa Demiryolu hizmete girdi
Aşiret Okulu açıldı
Bütün yurtta Rüşdiyeler (Ortaokul) açılmaya başlandı
Kudüs Demiryolu hizmete girdi
Ankara Demiryolu hizmete girdi
Kağıt Fabrikası kuruldu
Kadıköy Gazhanesi kuruldu
Beyrut'ta liman ve rıhtım inşa edildi
Osmanlı Sigorta Şirketi kuruldu
Kadıköy Su Tesisatı hizmete girdi
Selanik-Manastır Demiryolu hizmete girdi
Şam Demiryolu hizmete girdi
Eskişehir-Kütahya Demiryolu hizmete girdi
Galata Rıhtımı inşa edildi
Beyrut Demiryolu hizmete girdi
Darülaceze(Kimsesizler yurdu) hizmete girdi
Mum Fabrikası kuruldu
Afyon-Konya Demiryolu hizmete girdi
Sakız Adası'nda Liman ve Rıhtım inşa edildi
İstanbul-Selanik Demiryolu hizmete girdi
Tuna Nehri'nde Demirkapı Kanalı açıldı
Şam-Halep Demiryolu hizmete girdi
Şişli Etfal Hastanesi hizmete girdi
Hicaz Telgraf hattı kuruldu
Hama Demiryolu hizmete girdi
Basra-Hindistan Telgraf hattı Beyoğlu'na bağlandı
Hamidiye Suyu hizmete girdi
Selanik'te Liman ve Rıhtım inşa edildi
Haydarpaşa Liman ve Rıhtımı inşa edildi
Maden Fakültesi açıldı
Şam Tıp Fakültesi açıldı
Haydarpaşa Askeri Tıp Fakültesi açıldı
Trablus-Bingazi Telgraf hattı kuruldu
Konya Ereğlisi'nde demiryolu hizmete girdi
Trablus Telsiz İstasyonu kuruldu
Bütün yurtta Telsiz İstasyonları kuruldu
Medine Telgraf Hattı kuruldu
Şam'da Elektrikli tramvay hizmete girdi
Hicaz Demiryolu hizmete girdi. 27 Ağustos'ta İstanbul'dan kalkan tren, 3 gün sonra Medine'ye ulaştı



1876

1879
1879
Popüler kültürdeki yeri

   II. Abdülhamid adına yaptırılmış Kahramanmaraş Abdülhamid Han Cami
   Necip Fazıl'ın Ulu Hakan II. Abdülhamid Han adlı bir eseri bulunmaktadır.
   Okay Tiryakioğlu'nun Abdülhamid adlı bir eseri bulunmaktadır.
   Gazi Kadın/Nene Hatun (1973) filminde Ali Poyrazoğlu tarafından canlandırıldı.[27]
   Ferzan Özpetek'in yönettiği, 1999 yapımı Harem Suare filmi II. Abdülhamid'in son dönemlerini anlatmaktadır. Sultanı Haluk Bilginer oynamıştır.[28]
   Abdülhamid Düşerken (2002) filminde Çetin Öner tarafından canlandırıldı.[29]
   II. Abdülhamid'in Sultan Hasan olarak geçtiği ve Ömer Şerif tarafından canlandırıldığı 1986 tarihli bir televizyon yapımı bulunmaktadır.
   atv'de yayınlanan Elveda Rumeli isimli TV dizisinde Tuna Orhan tarafından canlandırılmıştır.
   TRT yapımı 7 bölümden oluşan II. Abdülhamid belgeseli vardır. Abdülhamid'in tahta çıkışından, tahttan indrilmesine ve ölümüne kadar geçen süredeki sosyal ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır. Yapımcılığını Abdurrahman Demirel, yönetmenliğini Salih Özderya üstlenmiştir. https://www.trt.net.tr/trtsales/pdf/ottomans.pdf
   Mustafa Armağan'ın Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı adlı iki ciltlik bir eseri bulunmaktadır.
   TRT'de yayınlanan Çırağan Baskını adlı dizide Burç Kümbetlioğlu tarafından canlandırılmıştır.
   TRT' nin yeni dizilerinden Filinta' daki padişah karakterinin esinlendiği 3 padişahtan biridir:Abdülmecid,Abdülaziz,Abdülhamid.

Ailesi

Eşleri


Kızı Ayşe Sultan'a göre, babası II. Abdülhamid'in 13 eşi olmuştur.[30] Kabul gören diğer kaynaklara göre ise, bu sayı 16'dır.[31]

   Kadın Efendileri

   Nazik-eda Baş Kadın Efendi
   Bedr-i Felek Baş Kadın Efendi
   Safi-naz Nur-efzun İkinci Kadın Efendi
   Bidar İkinci Kadın Efendi
   Dilpesend Üçüncü Kadın Efendi
   Mezide Mestan Üçüncü Kadın Efendi
   Emsal-i Nur Üçüncü Kadın Efendi
   Ayşe Dest-i Zer Müşfika (Kayıhan) Dördüncü Kadın Efendi

   İkballeri


   Saz-kar Hanımefendi: Baş İkbal
   Peyveste Hanımefendi: İkinci İkbal
   Fatma Pesend Hanımefendi: Üçüncü İkbal
   Behice (Maan) Hanımefendi: Dördüncü İkbal
   Saliha Naciye Hanımefendi: Dördüncü İkbal

   Gözdeler

   Dürdane Hanım: Baş Gözde
   Calibos Hanım: 2. Gözde
   Nazlıyar Hanım: 3. Gözde

Erkek çocukları

   Mehmet Selim Efendi, Bedr-i Felek Kadın Efendi'nin oğlu
   Ahmet Nuri Efendi
   Mehmed Abdülkadir Efendi
   Mehmed Burhaneddin Efendi
   Abdürrahim Hayri Efendi Peyveste Hanımefendi'nin oğlu
   Ahmed Nureddin Efendi
   Mehmet Bedrettin Efendi
   Mehmet Abid Efendi, Saliha Naciye Hanımefendi'nin oğlu

Kız çocukları

   Refia Sultan
   Ayşe Sultan, Ayşe Dest-i Zer Müşfika (Kayıhan) Kadın Efendi'nin kızı
   Şadiye Sultan
   Naile Sultan
   Fatma Naime Sultan
   Zekiye Sultan
   Ulviye Sultan
   Hatice Sultan, Fatma Pesend Hanımefendi'nin kızı
   Aliye Sultan (y.1900). Bebekken ölmüştür.
   Cemile Sultan (y.1900). Bebekken ölmüştür.
   Saliha Sultan

Söylediği Bazı Sözler

Göreceksiniz yüzbaşım; İttihatçılar Turancılık gayretiyle hem Rusya hemde İngiltere ile savaşa girse Allah göstermesin bu devletin parçalandığına şahit olacağız.

33 sene devletim ve milletim için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah, bunu muhakeme edecek ise Resulullah’tır. Bu memleketi nasıl bulduysam öyle teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Allah’ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara çarşaf örmek istediler ve muvaffak da oldular.

Filistin’i satın almak isteyen Yahudileri kapımdan kovduğum için Allah’a şükrediyorum.

Defol ey sefil!

(Yahudiler İçin Toprak Satın Almak İsteyen Emanuel Karasoya’ya Cevabı)

Biz bu sahalardan çekilelim, emin olun ki buralar daimi karışık ve iğtişaş (özü kaybettirilmek istenen) sahalar haline gelecektir.

Beni evhamlı sanıyorlardı hayır! Ben sadece gafil değildim, o kadar.

Kırk yıl şu devletlerin birbirine düşmesini bekledim. Onlar birbirlerine düştü, şimdi ben tahtta değilim.

Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor!

Düşmanın kurtuluş reçetesi öldürmek içindir. Esaretin bir çeşidi de borçlandırmadır.

Millet birbirini kırıp geçireceğine bırakın beni öldürsün.

Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekün ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir.

Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!

(Filistin’in kendilerine satılması karşılığında Osmanlı’nın bütün borçlarını tasfiye etmeyi taahhüt eden Yahudilerin önderi Theodore Herzl’a.)

Bizi yükselten dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır.

İcabı halinde donanmayı kaybetmemek için canımı vermeye hazırım.

Ha kendi evlatlarım, ha millet farkı yoktur.

Ben Bizans İmparatoru Konstantin’den daha az haysiyetli değilim. Biraderim hazretlerine (V. Mehmet Reşat) bağlılığımı arzediniz. İstanbul’dan çıkmam! Kendisinin de çıkmamasını atalarımızın şerefi adına istirham ederim!

(Çanakkale Savaşı sırasında her ihtimale karşı saltanatı Eskişehir’e taşımaya hazırlanan ve Abdülhamit’i İstanbul’da bırakmayıp yanında götürmek isteyen Sultan V. Mehmet Reşat’a, Başmabeyinci Tevfik Paşa aracılığıyla gönderdiği cevap.)[1]

Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder.

Ben de bir silah alır, askerle beraber müdafaada bulunurum; ölürsem şehid olurum, ben zaten ölmüş bir adamım…

Allah bu hallere sebeb olanları kahhâr ismiyle kahretsin. Şimdi devlet ne hale geldi

Padişah, İttihatçılar için şöyle diyordu: “Devleti on sene idare edebilirlerse ‘bir asır idare edebildik’ diye sevinsinler”

Hakkında Söylenen Sözler


Bu hain herif (II.Abdülhamid), istese, bir anda her şeyi yapar; memleketi bahtiyar eder; etrafındaki alçakları dağıtır; hem memleket, millet bahtiyar olur, hem kendisi diyordum. Fakat bu adamın senelerden beri kan içmeye alışmış olduğunu ve insanın itiyadından vazgeçemeyeceğini düşündükçe, şahsına karşı fevkalade bir adavet (hissediyor) ve herhalde bunun vücudunun ortadan kalkmasının en selim bir çare olacağını düşünüyordum.[2] –Enver Paşa

Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii’nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın husus’i bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedi okunurdu. Babamın bir sözü vardı: “Din ve fen,” derdi. “Bu ikisine de itikat etmek caiz” olduğunu söylerdi. -Ayşe Sultan



Abdülhamit’i anlamak herşeyi anlamak olacaktır! -Necip Fazıl

100 gram aklın 90 gramı Abdulhamid Han’da, 5 gramı bende, 5 gramı da diğer siyasilerdedir! -Otto von Bismarck

Sen bir anne gibi tuttun ufukları -Sezai Karakoç

Abdülhamit devrinin her yirmidört saati bin muamma ile doludur. -Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu

İlk şaşırmak ilk adımda başladı diyorum. Daire-i hususiye bu mu idi? -Halid Ziya Uşaklıgil

Çok hassasiyetli, azametli idi. Hiç şüphesiz şahsen merhametli idi. -Fethi Okyar

Bize ümmetin günahını kendinde bulmak, kendinde yenmek,kendisiyle fenaya erdirmek isteyen ruh dünyasının kahramanları lazımdır. -Nurettin Topçu

II.Abdülhamit, meziyet ve kusurları ile son imparatordu. Ondan sonra Osmanlı tahtının bir pırıltısı ve ağırlığı kalmamıştı. -Turgut Özakman (Diriliş/Çanakkale 1915’ten)

Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak, halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak. -Sezai Karakoç

Dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparator II. Abdülhamit Han’dır. -İlber Ortaylı

Sen değil naşın hükümdar olsa elyakdır bize/Dönsün etsin taht-ı Osmaniye tabutun cülus -Ahmet Rasim

Abdülhamid’in yönetim tarzı azami müsamahadır -Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Padişah Abdülhamit sayesinde Batı âlemi, bilhassa Dışişleri teşkilatları; Halifeye, İslâm âleminin Papası gözüyle bakıyorlardı. Onun bu sıfatla kullanabileceği nüfuzdan çekiniyorlar, hattâ korkuyorlardı. -Wanbery

Abdülhamit devrinin her 24 saati bin muamma ile doludur. -Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu

Abdülhamid’i kötülemek cehalettir. -Ali Rıza Alp

Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren İttihatçılardan, Tal’at, Enver, Cemal Paşalar da dahil olmak üzere bir kısmı Abdülhamid Han’ı anlayamadıklarını itiraf etmişler ve yaptıklarından pişman olduklarını her vesileyle ifade etmişlerdir. Bunlardan, Filozof Rıza Tevfik, “Sultan Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat” isimli şiirinde hislerini şöyle dile getirmiştir:

“Tarihler ismini andığı zaman,

Sana hak verecek, hey koca sultan;

Bizdik utanmadan iftira atan,

Asrın en siyasî padişahına!”

Divane sen değil, meğer bizmişiz!

Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz!

Sâde deli değil, edepsizmişiz!

Tükürdük atalar kıblegâhına”

Şöyle diyor Yahya Kemal:

“Ey şehryâr-ı â’tıfet-âsâr-ı muhterem

Ey Tâc-dâr-ı mâ’delet-efkâr-ı zu’1-kerem

Sensin, o pâdşâh-ı dil-âgâh-ı pür-himem

Kim vasf-ı Hazretin’de senin her ne söylesem

Abradır ey Halîfe-i pür-lutf-u mâ’delet”
Allahım helal etmiyorum!

Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!

Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili’nin (SalAllahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!

Allahım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allahım!

Ya Âdil!

Bana “Kızıl Sultan” adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun!

Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?..

Fakat yâ Rahman!..

Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!

Bize acı!

Resûlünün, Sevgilinin, Kainatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!

Yâ Kâdir!

Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!

Ya Ma’bud !..

Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum!

Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!..

Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allahım!Eğer, yılları tesbih dizisince süren hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!

Yâ Sübhan!

Şu titrek elleri, Kıyamet gününde sana “Ümmetim, ümmetim!” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi “Milletim, milletim!”diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ “Ba’sü ba’de’l-mevtsiz” bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!..

Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı.

Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allahım!

Ayakta duramaz, haldeyim!

Vadem ne gün dolacak Allahım?..


Kaynakça

Ottoman flag alternative 2.svg Osmanlı İmparatorluğu portali

   ^ Makedonya'dan Ortaasya'ya ENVER PAŞA 1908-1914 cilt:2, Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Kitabevi, 9.b., Mart 2005, ISBN 975-14-0396-0, s:80. Not: Hicri takvime göre 16 Şaban 1258 doğumlu olduğu belirtilmektedir.
   ^ Yüzüncü yılında II. meşrutiyet, Asım Öz, Pınar Yayınları, 2008, ISBN 975-35-2115-4
   ^ Palmer, Alan (1993). Bir Çöküşün Yeni Tarihi. İstanbul: Sabah Kitapları. s. sf. 159-160. ISBN 975-7339-00-8.
   ^ Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi. s. c. VII s.366.
   ^ "Kanun-i Esasi". 24 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi.
   ^ Bulgarian Horrors and the Question of the East, W.E. Gladstone, 1876, s.61-62.(Orijinal metnin pdf versiyonu)
   ^ Osmanlı Devleti'nde Dış Borç ve Borçlanma
   ^ Bahdıroğlu, Yavuz. "II. Abdülhamit" (Türkçe). Resimli Osmanlı Tarihi yıl = 2009. Nesil Yayıncılık. s. 470, 471. ISBN 978-975-269-299-2.
   ^ "Darbeler ve sıkıyönetimler gizli servisi de vurdu". 10 Ağustos 2007. 22 Kasım 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi.
   ^ Tektaş, Nazım (2006). "II. Abdülhamit" (Türkçe). Saraydan Sürgüne Osmanlı Tarihi. Çatı Yayıncılık. s. 588-626.
   ^ Belgesel Yayımcı: kultur.gov.tr]
   ^ Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım), 3. baskı, Ankara 1986, Selçuk Yayınları, s. 24-25.
   ^ "II. Abdülhamid'in çevirttiği polisiye romanlar", Müteferrika, Sayı: 28, Kış 2005-2, s. 25-34.
   ^ II. Abdülhamid'in "Kızıl Sultan" olarak tanımlandığı Le Rire dergisinin kapağı, The Red Sultan, “Le Rire”, Sayı:134, Paris, 29 Mayıs 1897.
   ^ Roy, Gilles; Abdul-Hamid, le sultan rouge; 1936
   ^ Armağan, Mustafa. "Abdülhamid hakkında yanlış bildiğimiz 10 şey". .zaman.com.tr. 1 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2010-04-29.
   ^ Mustafa Armağan, Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı (5 Nisan 2007). "Atatürk'e Göre II.Abdülhamid Han". delinetciler.org. 25 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
   ^ Bedrettin Keleştimur (14 Aralık 2009). "Prens Bismark Diyor Ki!" (Türkçe). günışığı. Erişim tarihi: 31 Ekim 2011.
   ^ "Deniz Müzesi". Hayat Tarih Mecmuası: 42-49. 1966.
   ^ Vakkasoğlu, Vehbi (1999) (Türkçe). Osmanlı İnsanı. Nesil Yayıncılık. s. 114.
   ^ Armağan, Mustafa. "Abdülhamid hakkında yanlış bildiğimiz 10 şey". .mustafaarmagan.com.tr. 20 Aralık 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2010-04-29.
   ^ Talay, age, s. 304 vd
   ^ Talay, age, s. 410.
   ^ Hayrı Mutluçağ, "Boğaziçi köprüsünün yapılması yolunda ilk çabalar". Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 4, Ocak 1968, s. 32-33 (3 adet resim ve çizim, 3 adet de belge mevcut).
   ^ Aydın Ta-lay, Eserleri ve Hizmetleriyle Sultan Abdülhamid, İstanbul 1991, Risale Yayınları, s. 309.
   ^ Ufuk Gülsoy, "Yemen Demiryolu projesi", Tarih ve Medeniyet, Sayı: 41, Ağustos 1997, s. 44-49.
   ^ Gazi Kadın/Nene Hatun Başrollerinde Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ın oynadığı filmin konusu 93 harbinde geçen bir aşk ve kahramanlık öyküsü
   ^ Harem Suare, Sinema.com
   ^ Abdulhamit Düşerken, Sinema.com
   ^ Osmanoğlu, Ayşe, Babam Sultan Abdülhamid, Selis Yayınları, s.278.
   ^ Osmanlı padişahlarının eşleri, Sabah.com.tr
Necip Fazıl Kısakürek
(Ulu Hakan II.Abdülhamid Han)


Etiketler : Sultan, II Abdülhamit Han, Kimdir ,Osmanli,padişah,Osmanlı,I. Meşrutiyet,





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)