Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 649
» Forum posts: 927

Full Statistics

 
RasitTunca-2 Sayilar 25 den başlar tabusunu yikmak lazim (Kar©glanin 11 Kasım 2016 Vaazi)
Posted by: RasitTunca - 05-31-2018, 01:29 AM - Forum: 2016 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi - No Replies


Sayilar 25 den başlar yahutta sayilar 1den başlar tabusunu yikmak lazim

(Kar©glanin 11 Kasım 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn

Sadakallahul Aziym ENBİYÂ Suresi 7. ayet

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

sanmaki rasül den baskalarin vahyedip göndermedik, halbuki nuh gbi nice adamalarida gönderdik, ve onlari bilmiyorsaniz zikir ehline sorun onlar bilirler onlari, yahutda onlar peygamber degillerdi amma, zikir ehli kimslerdi.

Sadakallahul Aziym ENBİYÂ Suresi 7. ayet

---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur, uzak duran boğulup helâk olur.”

( Hadis-i Şerif , Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638 )

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
" Allahümme Salli ala Ebul Kasım." Muhammedin bir lakabida oglu Kasım sebebi ile Kasımin babasi diye anilir. ve hani bazi dügmeler vardir bir yerden basarsin diger dügme yukari cikar, diger dügmeye basarsin diger dügme üste cikar, isde muhammedin oglunun zamani o zaman degilmişki, Allah ordan muhammedden dogdurup yere batirmiş, ve ondan seneler yillar sonra, 1881 de 10 Kasimda Mustafa Kemal Atatürk olarak dogdurmuş, bugün kasimin babasi atatürk, Türklerin babasi diye kim aniliyor, Mustafa kemal, yani işde kasim ayi ve yay burclu mustafa Kemal, yani horuz horuz, ve sari sacli ve o muhammedin dedigi "bir tek siyah kili olmayan beyaz horuzun oldugu yere şeytan giremez." yani sari insan vardir, insanlar ak sacli dogmaz o zaman gercek sari sacli olanlarin, ciblliyatinin tüyleri aslinda beyaz olanlar demek olur, ve eger kumral degilse, icinde kara sac yoksa, sari sac ise, o zaman Atatürk gibi beyaz horuz ve Kasimin babasi demek, ve 10 kasim erkenci horuz yani 10 ve, 1 in 10 kati .20= 1in 20 kati demek yani, isanin hz isanin bir sonraki hali yani birin kati, ve ondan sonra gercek mehdi var, yani haritalarda ölcek diye birşey vardir ve gercekde dünyada 10 km olan bir ölcüyü 1cm olrak ele alir, ve buna bir ölcek ismi verir, ve gercekdeki her 10 km cizilirken, haritada bir cm ile gösterilir, ve öyle olunca yani Atatürk 10 kasim veya, pirede on olursa mesala 0,00001 milim cük gibi yine, eger bilmem bagada ve dodge kamyonda olursa 20li gibi, kamyoncu eşekde olursa, ve horuzda olursa sen düşün kac cm olur. bagacida greydercide olursa 10 olursa= 100 cm gibi falan filan işde. ebul kasim, atatürkünde babasi muhamed ,ve mustafalar, muhammed musfadan kuralimiz yine gecerli ve öyle olunca düşünün güneş patlamiş, ve dünya diye bir parca oluşmuş, oda patlamiş, ve parcasi ay diye bir parca, ve ay dünyanin parcasi, her nekadar, dünyanin gercek parcalari, icindeki daglar taşlar olsada, yine ay da kamerde onun parcasi, yani demek istiyoruzki, mesela muhammedin takkesi, aynen kamer gibi, ona bagli olmayan, amma muhamedin olan bir parca, cünkü muhammedin takkesi, ve peki muhammedin böyle kücük cüklü parcasi varda, büyük cüklü yokmu diyeceksiniz, evet var, vahdeti vücut olarak muhamedi düşün, ve allta Atatürk resimi var ve insanlar birleşerek Atatürk resimi yapmişlar, ve muhamed böyle o resimdeki bütün bir beden amma, bizler, onun ümmeti olanlar, uzayda üc boyutlu olarak onun bedenini oluşturuyoruz, amma onun bedeni dişinda, takkesi cübbeside var degilmi, öyle olunca, alin size kalin ve kisa cük, takkesi ve kafasi, hani amerika gök delenlerinin o kalin direklerini biribirine baglayan kalin vida, ve vida evi vardir ya, o direge gömersin vidayi, aynen muhamed ve takesi, kalin vida, ya rahman, rahim, giren girilen, yine cük am, ve yine peki muhammedin daha uzun rahmanli parcasi yokmudur, şalvari ve bacagi var, bütün olarak düşün, vahdet düşün, ve bacaklari ve şalvari, giren ve girilen, yani rahman ve rahim tabiati, ve öyle olunca, onun zamaninda her ne kadar baga ( greyder gibi şeyler) yok isede, bagada öyle bir piston vardirki, bacak kadar, yani işde ondan binler sene sonra baga icad olur, ve onun parcasi olan müslüman bir bagacida vardir, yaragi ile iş gören bir adam, bagaci (greyderci gibi) yine bir yengec, yine kolu ile iş gören yani kol kadar yarakla iş gören adamalar vardir yani, gibi veya cübbesi var tüm vücut boyu kadar, yine corabi var dar ve SIKI bir am ferc rahim yani

Yolculugumuza başliyoruz :

Sayilar 25 den başlar tabusunu yikmak lazim
Atatürk ün mayolu resimini gördüm, beyaz tv de nihat dogan bir yandan Atatürk ü seviyomu övmeyemi calisiyordu, tam o sirada ordaki programinda görüntüye, Ata nin mayolu hali geldi, amma gercek, amma bu (:::) melik gökcek götleginin montaj filmi, yani atatürkü rencide etmek için, bu ipnelerin, millete övüyor gibi görünüp, yermek için, yani o görüntü gelince, o nihat gözlerini kacirdi, neden bilmiyon amma bende kacirdm haya ettim ona bakmakdan, amma mesele o degil, bir kere tam bakdim, önü dümdüz gibi, yani cüksüz gibi, yay burcu horuz, horozun cükü daşşagi ne olaki, bizler erkek oldugumuz için, Atamiz dedigin adamin önünde Baltazer olsun istiyoruz, o olmayinca gururumuz inciniyor ve o yüzden, Afondaki kurtuluş aniti olan, o Atan in düşmani ayaklari ile ezdigi ciplak heykelini şöyle daşşakli dana olarak yapmişiz ,ve bu Atatürkün bu mayolu halini görünce, densizlere, densiz densiz konuşmak düşüyor.

Halbuki sayilar 25 den başlamaz, yani tabanca sadece 25 degildir ve yine Rahman demek 25 den başlamaz, halbuki yaratiliş, at ile başlamaz yaratilişin başi insan ile başlar, ve sayilarin başlangici her ne kadar 1 deselerde, 1 degildir ve öyleki

1 dende kücük sayilar var, mesela

0,000000000000000000000000000000000000000000000000045 buda bir sayi ve yine bu

sayinin bir frekansi var, gerektigi yerde, bu sayinin birde kehr werti, veya, bu sayi

arti ve rahman ise, onun birde kutubu olan eksi tarafi, ayni sayinin eksi si var yani

bu rahmanin hacminde bir vida düşün, o rahman ise, onun vidalancagi somunda, ayni bu rakamin kehrwerti olan, eksisi demek olur, yani rahman rahim, erkek dişi, öyle olunca erkek demek sadece 25 li tabanca olunca olmaz, somuna göre vida, vidasina göre somun
yaratmiş rabbim, sen hic sayilarin sonu kacdir duydunmu, biliyonmu eger bilmiyorsan, bu sayi kadar kücük bir sayida olabilir, ve cok büyük bir sayida olabilir, ve Allah buna sinir koymadiysa, o nun, rahman olan vida olani, yine rahmandir erkekdir, oda kendi vidasinin
erkegidir degilmi, ve erkeklik deyince, hemen at akla geliyor, ve 25 li barabelli, lan ah mak 13 lüde tabanca, 12 lide, hatta 1 li isa da da tabanca var, onunkide tabanca ah mak. düşün, bir tel zimbayi, kagidi tikiyor, deliyor zimba gibi ya rak derler ya işde , daha ne? delip
giriyormu, giriyor, o zaman rahmanmi rahman, sanane Atatürk ün tabancasindan man yak sapik.
Hz osman gibi ol ve o nun orasina bakmakdan haya et yeter. sanane ulen dümbük

ve bugün muhamnmed sag olsa veya bir peygmber hayatta olsa, bugünün zenginligindeki insanlar ona bir cep telefonu hediye etmek isteseler ve telefonun parcalari gümüşden olsun diyenler ocakdir, digerleri hayir altindan olsun diyeceklerdir. cünkü en büyük
insan o olcak bu zamanda, ve sonra ona yapsalar bir telefon hediye etsek ve o montunun ic cebine koyunca onu koynunda taşiyor olcak, yani onun parcasi gibi olcak, iyi güzel, muhammedin parcasi olanm telfon dünyai ona gösteremn duyuran telefon mesela öyle olunca, o parcasi olan telefonda binler parcadan olcuşcak degilmi, ve öyle olunca onun ic kadraninda lazim olan bir parcayi bir parcaya tutturcak bir vida olsa, ve o vidanin bir de vidalandigi vida evi veya somunu olsa, ve bu vida telefon kücüldükce kücük olmak zorunda, ve öyle olunca muhammede dünyayi göstercek bir parcanin parcasinin, rahman olani erkek olani o vidasi mesala

0.0002milim olsa, o zaman bu vida rahman vida, evide somunda rahim, ve muhammedin bir parcasida 0.0002milim olmazmi o zaman.
ve vahdeti vücut olarak düşününce, o parcanin onun, insan versiyonu veya insanlara tesadüf etmişide o parca, onun hayvan halini düşünün, ve onun zeker uzunlugu işde o milim demek olur, ve fakat, yine ölcek ile orantili olarak kücülür büyür bu, bu da
muhammedin bir parcasi degilmi, nerde kaldi muhammed mustafalarin mustafasi, mustafa

kemalin tabancasinin büyüklügü , onun parcasi olmak şerefine erişmişmi? erişmiş, daha ne dümbük, sanane onun zekerinin büyüklügünden, amma işde burda, bir erkek demek, dal (Zeker) demek gafini yikmak lazim azizim, insanlar böyle bir tabuya kapilmiş
kücük cüklüler ekekden sayilmaz olmuş, lan cep telefonuna baga vidasi takarsan kulle
gibi götünemi sokcan artik o telefonu, nasil taşiyacan dümbük, herkes yerinde cok güzel, ve Allah her fitrata ayri bir güzelik, ve hasip olan Allah, o nada bir ebced ve hesap tayin etmiş, sana bana kalmişmi onun hesabini yapmak, hasip olan Allah zaten hesabini yapmiş onun.
ve meni o kadar kücükki mikroskopla görülüyor

onun icine bütün muhammed, hatta hz ibrahim, hatta bütün adem soyunu gizleyen rabbe, ben hamd ederim, ya sen Atatürkde dal

(Zeker) arayan ahmak, sen kime hamd ediyon.
her kücük, kücük degil, heer at yarakli da alim ve insan degil, eş şek eş şek haşari eş şek işde.

-------

gecen haftaki vaazin sesli olaninda bahsettigimiz cizgi filmin ismini bilmedigimizden degil, başka sebebden söylemedik, amma bu hafta söylüyon, cünkü kanal sekizdeki üc adamda bu meseleye el atip, dalga gecmeye kalkdilar, evet ben daha cocuk ruhluyun, biraz cizgi filimde seyrederin, hala büyüsemde, begendigim cizgi filimlere bayilirin bakarin, ve ben forum yapmadan önce, forumlari olanlar vardi, onlardan biri olan ve bilgisizler forumu vardi, orada birisi yazmiş "büyüdüm ama, hala paşa cayi iciyon arkadaşlar." demiş birisi, bizde diyoruz, büyüdüm amma, haala cizgi film seyrederin ben azizim, sen dalga gec gec dan gil zevk meselesi bu.

-------------------

nihat hoca kader bahsi hakkinda soru soran bir cocuga diyorki:
Allah senin o soruyu soracgini bildigi için sen sordun, yoksa Allah bu soruyu sorcak diye sana kader yazipda, sen onu ondan dolayi sormadin diyor.

öylemi bunu şu misal ile aciklayalim
mesela ben kaşik icad ettimki, elimle avucumla aş ve yemek yemeyende kaşikla hijyenik ve kolay yiyen diye. amma, nihat hocada diyorki, sen diyor kaşigi, kolay yemek yemek için icad
etmedin, cünkü yemek diyor, kaşikla yenmek istedi de, sen ondan kaşik icad ettin diyor, böyle bişey olabilirmi.
Allah yazar kaderi, öyle olur, yoksa kaderi insan kendi yazmaz dangil .

-------------------------

Allah ne diyor sen bilmiyonmu kardesim yeryüzü mescidir diyor, kabe kalpdir, zamanin sahibinin kalbi gibi, millet ümmet ona yönelirse, o zaman kabe kabe olur, yoksa ona

yönelmezse o kabe degildir. bugün binlercesi bir rihannaya bile yöneliyor, onlarin kabeside o olur ,aaa benim cahil kardeşim, kabe nedir kara granitten
yapilmiş bir kac taşdan olma bir bina, sen canli ve Allah diyen adami terkedipde, o taşa topraga tapiyorsan, var git tapin o zaman, nereye dönerseniz, rabbinin vechi ordadir diyor, bu vecih ne olaki, vech yüz dmek kimin yüzü ahmet mehmet sultan belkis fatma kim olaki aaaa cahil müslüman, senin kaben ne, sen bir bak, kabemi mescidi aksami yoksa, allahmi neye dogru namaz kiliyon bir bak, mescidi aksanin devri geceli 1400 küsür sene oldu,
rabbim muhammedin vechini ondan cevirdi, "dön bu yanna" dedi, dön dedigi yer nere kabenin tam tersi, yani dünya yuvarlak buyanna döndün arkana dönünce mescidi
aksa olmaz, cünkü yuvarlak olunca dünya ardina dönünce, senin yönün, top gibi yuvarlak arka tarafindan dolanmiş olursun sadece anladinmi, yine kabeye dönmüş
olursun, ve o cift mescitli yerde bu mescidi aksa ile cakişmiş olabilir, amma gaye "ne yana dönersen dön, ora da rabbin var" sen namaza kabeye dogru degil Allaha
dogru dönde kil, kabe taş, Allah ise hay ve diri ve rab olandir.

-------------------------

mustafa hoca diyorki, ben buhariyi altini cize cize okudum diyor, bazilari ilimsiz konuşuyor diyor, tamam vardir öyleleri amma, o bazilarina bizide katiyorsan,

muhammed buhari okumadi, muhammed FIKIH okumadi amma, muhammed buhariyi yazdi, muhammed FIKIH okumadi amma, muhammed islam fikhini yazdi, herkes buhari
okumak zorunda degil, bazisi ilmi direk alir, bazisi vesilelerden alir, ay ve güneş olmak misali, ay güneşden aldiklarini yansitan, oysa güneş zaten kendisi kaynak, onun kaynaga ihtiyaci yok be azizim mustafa hoca.

-----------------------

li ilafideki o ilafihim hatunun evini kasdediyor, yani nuhun gemi yapmak için tavugunu aldığı kadinin evi, yani en güvenli ev kabe, ve egeer ilafihim evinden
tufandan emin olarak cikdiysa, o zaman onun evi, nuh zamaninda taaki kabenin yaninda, veya da hatta kabenin oldugu yerde olabilirki, mescidi haram korunmuş alan, tampon bölgesi dünyanin, tampon bölgesi orada olunca, ev ve o tufandan emin olarak uyandi, yani ilafihim hatun, tavuk cibillyatli kadin veya yumurtada hüttesi evi yani.

----------------------

Biz bazen zikirde tembellik edebiliriz, uhrevi ve bazi manevi sebebler bize engel olur, cünkü sürüde topal koyunlar vardir, sürünün bazen onlari beklemesi lazim gelir, yoksa sürü veediri giderse, o topal kör koyunlar arkada kalir, ve kurtlara yem olur ve helak olur, öyle olunca ben cekmiyon diye sende cekmeyecen diye birşey yok, mesela ben istanbuldan ankaraya ucakla giden birisiyim, ucak bazen rotar yaparsa, sen ise istanbuldan ankaraya mesala trenle gidiyor olabilirsin. ucak rotar yapinca trende rotar yapmaz azizim. yine trende rotar yapdiysa, mesala otobüsle
gidenler zikiri cekicek kardeşim. yani otobüs rotar yapmaz yahut taksi, yahutta ankara balgattan kizılaya yürüyen gibi, ankaradan ankaraya giden yani sadece 1.sinif veya, intisab zikiri ceken, en basit zikiri cekenlerde var, onlarda bu kadar basit zikiri cekemezse, balgattan ankaraya yürüyemezse, ben daha ne diyen, bu kadar ahmakliga kardeşim. ben bekliyorsam, veya bekletiliyorsam bilki sürüde tökezliyin veya tökezleten birileri var demek olur, yani onlari beklemek icabet ediyor.
Hani muhammed sürüsü gidiyordu, hz ayşenin çişi yada haceti geldi, sürü durmadi, ve yürüdü, sonra ayşe geride kaldi cişini hacetini yapti, devam etdi, bu sefer de iftira etdiler ve
dediler :" ayşe zina etdi" , işde orda sürü duruverseydi bu olmazdi azizim, muhammed başinda dururdu cişini yaptirirdi, ve yola devam ederdi, ve bu iftira da olmazdi,

ama işde orda, sürüyü durdurmadigi için başina bela buldu, ve bize dur geldiyse, biz o sürünün başi oldugumuz için durariz, amma sürünün reisi muhamed diyebilirdiki :" ben
ayşeyle kalan, siz gidekoyun, ben size yetişirin" deseydi, onlarda yavaş yavaş giderlerdi, sonra o onlara yetişirdi, olmazsa az ilerde onlarda dururdu beklerlerdi zaten

mesele budur vesselam.

--------------------


SAYIYA RiAYET HUSUSUNDA


Anlatilirki muhammed namazda rukudan kalkinca semiallahu limen hamideh der , ordan bedevinin biri coşar başlar dua etmeye rabbene ....... ve uzunca dua eder namazin sonunda selam verince, kimdi o der muhammed, ve o na kizmadi ve tasdik etti derler,

peki öylemidir bu hadis?

Namazda adab ve erkan diye birşey vardir, rükunlari ardi ardina yapmak diye bir kural vardir, yani seri birşekilde sekteye ugratmadan yapmak lazimdir. ve öyle olunca, sen eger rukudan sonra secdeye gitmeyipde, iki saat dua edersen ne olur, git birde yemek ye, su icde gel o zaman, oldumu bu bazi mezhebler bunu esas almiş, nasil mezheb imamiymişki bu adam, böyle bir hüküme karar vermiş, ve bu adama uyan ve onun duasina iştirak eden herkesin namazi bozuldu, namazdan cikmiş oldualar, cünkü muhammed rukunun ardina secde etmek zorunda, ve rukuya gitdi ve ve semiallah dedi kalkdi sonra Allahuekber dedi secdeye.., bu adam haala ayakda, haaala ayakda dua ediyon diye secdeye varmadi, ne oldu ,namazdan düşmüş oldu. ve öyle olunca, bu adamin ardina takilan adamlarinda namazi bozuldu, ve muhammed bazi meseleleri aciklarken "ben nasil yapiyorsam, bana bakin, ve ben gibi yapin." dedi mesala adam kek yapmasini bulmuş, ve sen önce, kek yapmasini ögreneceksen, ayni onun koydugu kadar un, onun koydugu kadar şeker, yumurta koyacan, önce bir usulu ögrencen, eger daha usulu ögrenmeden kalkip icine birazda fistik katan, bilmem cilek katan olmaz, yani hukukda okurken, mezun olmadan kendini avukat hakim sanip, davaya bakmak hakkin yok, büro acmak gibi bir yetkin yok. Barolar birligi diye bir bilrik var, avukatlar birligi, o sana müsade edince ve, bir baroya baglaninca büro acabilirsin, yok öyle hemen büro acmak. hani sahte dişciler vardir, adam dişcinin yaninda cirakdir, onu ver bunu ver derken, doktora baka baka yetenekli olunca ögrenir, ve köylere dişcilige gitmeye başlar, halbuku diş hekimi degil, denizli calda cokdur böyleleri, yani elinden bir kaza ciksa, sorumlu kendinsin, cünkü adam mütehassis degil, öyle olunca biz zikirimizde ve yaptiklarimizda nasil yapiyorsak, bize bakip, öyle yapin, kafanizdan uydurmayin, biz duayi bina ettik, önce bir ögrettigimizi cek ve sende ahlak olsun, ondan sonra tarikimizden mezun olunca, sende icine cilek kat üzüm kat kendi formülünü yap, amma kek tarifi bize ait tarif ise , aslini bozma, yoksa kekden başka bir şeyde sen icad et, bizim kekimizide bozma bari degilmi. yani bu yüzden bir tane M.A. diye bir hoca var adam, diyor şunlarida okursan iyi olur diyor, ve hatta belkide kendisi okurken onlarida okuyor, ve onun ardindan giden, onun inandirdiklarinin hepsi, o rukudan sonra, uzun uzun dua eden amca gibi, namazdan cikmiş oldu. yani tarikattan düşmüş oldu, ve namazdan cikmiş oldu, ve bütün sürüyüde tökezletti, o muydu bu muydu demeye başladi herkes, ey M.A hoca biz nasil tarif ettiysek, öyle yapicaksin, kendin bişey katmaycan, ve ilk motoru ford bulunca, adam daha ikinci sene birde 4 motorlu ucak icad etmedi, seneler sonra ucak icad oldu, yani öyle pire gibi boyundan fazla ziplama amca, dur otur oturdugun yerde, amma pireyede ziplama dersen olmazki, insanlik adim adim ilerledi, bir insan bir adim boyu ilerler, koşsa bile adim adim ilerler, yok öyle pire gibi kendi boyunun yüz kati ziplamak, işde bazi pire cibilliyatlilar girince, böyle hemen ziplayivermek ister, ve böyleri bazen okulda iki sinif sinif gecerler, ona bakan herkesde yanilir, onun zipladigi kadar karincayi nasil ziplatcaz, yahut bit var, bit pirenin ziplayamayanidir. hani bayram namazinda, bilmeyen, bilen birinin yanina dururki, ne zaman tekbir alcak, bakanda bende yanilmayan diye, amma eger o bakdigi adam zaten ahmaksa bilmiyorsa, bütün sürü onun yanindakilerde yanilir, yanliş adim atar. yine trampet takiminda bir adam veya bir sira yanliş adim attimiydi, onun ardindakilerde yanliş atmaya başlar, bütün sürünün düzeni bozulur, M.A. amca kizmadim amma, bu birdir ikidir olmadi, artik yeter, herkesi tökezletiyon, sana nasil tarif ettiysek, öyle oku, bundan sonra ne bir eksik, nede bir fazla tamammi, mezun oldukdan sonra, kendi dükkanini acar tarikatmi cizcen, sonra cizersin yahut bizi birak, yada kendi tarikini kur kendi zikirini bul onu oku azizim.

------------------

Avusturyada işci oldum, sonra evlendim cocugum oldu cocuk 3 aylik falan, arabam var honda accord marka arabam var, ve taş ocaginda calişiyon burasi soguk bölge oldugu için
kiş geldimi taş dondugu için iyi kesmiyor, o yüzden sezon işcisiyiz, ve sezon sona erdi, taş ocagi kapandi, artik 12. aydayiz, ve taa martta falan yeniden acilcak. ocak ve Annem dedi: ablanlar izine gitcek bizde gidelim, dosta düşmana görünelim gelelim dedi, halbuki vakit kiş cocuk daha 3 aylik kücük, yolculugun, uzun yolun sirasimi!
taa rahmetli babamdan kalma bir ahbabimiz var, onlarda ogluyla izin yapacak, nissan yeni diesel araba aldilar, onlarda izine gitcek, ben ilk defa izin yapacan, yol yolak bilmiyon, ve dedim Adem amca, bende size takilan, sizinle giden izine, ardiniza takilan dedim, amca eski işcilerden, bir kac defa izin yapmiş adam, o siralar yollar kapali yugoslavyada savaşmi vardi allahu alem, yol romanydan gidiyor, izine gidenler romanyadan gidiyor, ve zaman geldi o Adem amcalarla yola cikdik, ve ben buranin orman bölgesinde duruyon, burda ormanlarin cogu privat, yani özel, adamin ormani, devletin degil bazilari yani, ve adam ormanin SIK olan yerlerini seyreltiyor, ve camlari kesiyorlar ve kalin yerlerini hizarlara satiyor, ve o ucundan belli bir kalinlik deresecesine kadar olan yeri kesilioyor ucu, oralarini hizarlar almiyor, oralarinida biz gibi odun yakanlara veriyor, ormanda onlari bir araya topluyon pürcüneklerini yeleyon, ve evine getirip, onlarida benzinli odun motoruyla, ben 20-25 santim uzunlukda kesip yariyon, kişin yakiyon. ve o zaman daha kaloriferim yok ,
yeniyim, hemen birde ev aldim, borca girdim ve odun yakiyon, ve odun yelemek için bir takimda nacak takimi, yani palta takimi aldim paltalar, nacaklar 3 boy, biri büyük, biri ortanca, ve biride kücük, ve yola cikicaz, romanyadan gidecegiz, burada cingenler var, cocuklugumuzda cingenlerden korkardik, niye? cünkü cocuklari calip kolunu bacagini kesip dilendirip para kazanirmiş bunlar. yani acima yok, cingen cingen vahşi, bir nevi kendi ekmegi için başkasinin canini yakan cins, ve dedim şu kücük nacagi yanima alan, ne olur ne olmaz, ve aldim, arbamda şoför koltugunun
altina koydum, ve bavullari yükledik cikdik yola, macardan gecip romanyaya vardik, bir kuyruk, bir kuyruk, taa gümrükden şehirin dişina taşmiş, tirlar taksiler var ve
vardigimizda saat akşam 7 gibiydi, ve gümrük memurlari megerse mesailiymiş akşam mesaisi bitince kimse yok, bunlar bir nevi dogu blogu ülkesi, kominizm rejimi herhalde, ve akşam oldu bekliyoz, bir adim bile ilerlemiyor sira, cünkü gümrük memurlari cekip gitmiş, sabah olcakda yeniden gümrügü acicaklar. ve ben uyumak istiyon, bir yandanda korkuyon, iki tane kadin bir cocuk yanimda bena emanet ben, 22 yaaşinda delikanliyim toy delikanli, cüssemde, ciliz bişey civi gibi birşeyin, ve hafif uyukluyon, uyaniyon, ve hanimla annem uyudular bir ara. ve o Afyonlu Adem amcanin oglu şofför koltuguna gecdi, onlar önde ben arkadayin ve bir ara cingenin biri gelmiş ve bu Bülentin arabanin camini tiklatmiş, ve demiş bilmem ikiyüz lira verirseniz sizi bu siranin en önüne gecirin demiş, hani burdaki lira para demek , bizde mark var mark vercegiz, yan sizi bu siranin en önüne gecirin demiş hani para elli yüz veya ikiyüz
ücyüz neyse tam hatirlamiyon amma, o önemli degil zaten, ve oda kalkdi geldi benim cami tiklatti, acdim cami, dedi böyle böyle gecelimmi öne abey dedi, bu kuyruk beklemekle bitmez dedi . bir düşündüm iyi fikir dedim, iyi dedim, amma dedim bu kadar insan razi gelcekmi dedim, meger se önde iki tane adami varmiş bunlarin bunlar oraya sokmuş onlari, ve sirada onlari ileri geri kaydirip bizi oraya sokucak, millet zaten uyumuş gecenin bir yarisi dedik. gece 12 falan saat, iyi dedim verelim gecelim, ve dedik biz parayi oraya gecince veririz amma tamam dedi, ve biz siradan cikdik, ardimizdakiler de sirada ilerlediler, bizim yeri doldurdular, ve biz öne kadare gitdik, ve orda gelen ile gideni ayiran duvarin tam başina vardik, ordaki adamlar, bizim öne göctigimizi görünce, bagirdi cigirdilar, uyanikklar varmiş, ve bize dediler siranin en sonuna gideceksiniz, sokmayiz sizi buraya, allahim yarabbim aldik mi başimiza belayi, pirince giderken evdeki bulgurdanda olduk mu, bizden arkada saat 19 dan sonra kuyrugu giren onlar ca araba tir daha var kuyrugun sonu buluncak gibi degil, ve sonunda adama dedik sen bizi siradan cikardin, bizi sen yeniden siraya koyacan, ve o adamini cekdi ordaki ve bizi öne sokdu. amma parayi öyle verdik megerse bir cete daha varmiş onlarda bunun sokdugu bu adamdan ikinci defa para sizdiranlar, adamlari korkutup para sizdiran cete, az sonra o cetenin adami geldi siz dedi haksiz yere buraya girdiniz, cikcan burdan yada banada para verceniz, yoksa sizi gümrük memuruna şikyet ederin ve sizi siranin sonuna attiririn dedi, hadi bakalim küllü bela defol falan diyon anlamiyor, bu sefer benim araba önde, bülentin araba arkada, ve bu ah mak birdaha geldi
beni korkutcak ve cikardi elinde kocaman bir bicak var tekerini solduranmi diyor, ciksam kavga etsem bok yoluna gitcez bunlar cingen lan cingen diyonya kendi menfaeatleri için cocuk kesen insanlar bunlar, dakar bicagi, bok yoluna gideersin, bok yoluna gitmezsen, eger ben cikarsam paltayi bunun boynunu kessem, al belayi romanya damlarina dikarlar, cikabilirsen cik gari, birde coluk cocuk ortada kalcak yani, ondan sonra. ve bela geldi omzuma yapişdi, ve iki kadin bir cocuk bana emanet tirsdim, ordan adem amca bagirsaniza niye buna firsat veriyonuz dedi, arabanin tavan cami var, orayi acdim paltayi gösteriyon, amma keserin diyon, üst taraf sakal alt taraf biyik, nereye tükürcen ve annem bir iki bagirdi cigirdi, ve sonra bakdi bizden para falan koparamayacak cekdi gitti, bir daha gelip gitdi. sonra sabah oldu, ve gümrükden gecdik kurtulduk, ve biriyle yola cikmak mi, bir daha tövbe, yani mesela şudur azizim işde bu bülent pire cibilliyatinda pire dedigin öyle pire kadar kücük olmaz ,iri pirelerde vardir, cins cinsi ceker demişler, aradi bunu (Bülenti buldu bu cingene) buldu bu asalak aslagi buldu, yani işde böyle asalaklik, beleşe konar , siramaiz degil hakkimiz degil asalalklik yaptirdi bizede, kimin arkadaşisin dikkat etcen cinsi cinsi gercekden cekiyor azizim, bizide pire etcek, biz pire degiliz ama, işde bu Zikirde M.A amcaya uyan adamlarin uzun atlama yapmaya kalkmasi gibi, bizde bu bülente uyduk ve uzun atlama yaptik, başimiz belaya girdi, nerdeyse ya ölcez yada öldürcez hapislik olcaz, orda can bogaza
gelse bende paltayi cekicen vurcan, niye aldim yanima sanirsin, allah bildirdide aldik. zorda kalirsam artik ne olursa olsun bende vurcan paltayi, kesecen birini, herkesin sabir dercesi farklidir, sabir testisi taşmaya görsün, ama sonu ne olurdu siz düşünüp hesap edin.

UZUN SICRAMA YAPAR BU ASALAKLAR VE SENDE ONA UYARSAN BÖYLE BAŞIN BELAYA GiRER .

---------------

yine bizim köylü köyde topalahmetin mustafanin eski karisindan oglu varmiş mehmet aksunun dedesi bu bir suc işlemiş bir sebebden sinop hapisanesine düşmüş, sinop hapiseneside

öyle bir yermişki denizin icinde ortasinda bir yermiş, o burunun ucunda bir ADACIK GIBI BIR

yermiş ve onu oray atmişlar, bir arkadaşi ile bunlar kacmayi planlamişlar ve yolunu bulup cikmişlar kacacaklar arkadaşi yüzme biliyormuş, ben yüzer gecerin demiş, bizim köyde deniz yok ki cay var, am cayda yüzenle, deniz derin deniz bir olurmu , hemde karadeniz bu deli dalgalar,o yüzerin deyince bu mehmet aksunun dedeside, bende yüzerin demiş, bizim bülentin sözüne romanin sözüne inanip atladigimiz gibi atlamiş karadenize, atlayiş o atlayiş bogulup ölmüş banlikalara yem olmuş, yani bu pireler, uzun atlamaci, onlar atlar metler gecer, sen bende ona uyan derde ardina taklirsan işde böyle bogulursun azizim o yüzden

biz diyemeyiz pireler ardimizdan gelmesin, biz nuhun gemisi gibiyiz, bizim gemimize inekde gircek, bogada, hatta bir pranha baligi bile ardimizden geliyor olabilir, amma işde ey pire cibilliyatlilar, size bakan hekesi yaniltip bizim verdigmizden fazla zikir cekiyorsaniz, öyle bak sende böyle cek diye başklarini yaniltmayin, hani 80 ler filimindeki baba gibi "icad cikarymayin lan
icad cikarmayin dangiller" sen uzun atlama yapiyorsun diye, inek nasil uzun ziplama atlama yapacak, karinca nasil ziplayacak, o yüzden senin gibi yetişmiş elamani ben nerden bulcan bir daha memoli amca, teşekkür iltifat edip zikirmizi cekdigin için teşekkürler amma, sen diyorsunki bu hizbul kasirda, necini duasinida okuyalim, olmaz usta, birnci sinif
ögrenciye dört sayfa ödev verilmez, ona bir pragraf ödev vercen, dört sayfa verirsen, o akşama kadar ödev yapmasi lazim,ve daha birinci sinifta okuldan bezer, bizim sofimuzda zikirden bezer, o yüzden sana serbest uzun atlama, cünkü sen o ayetleri ezbere bildigin için, belki bir saatte okursun, yarim saatte okursun, amma herkes sen gibi onuncu sinifdan giremez bu yola, yarişa birinci kulvardan girenelerde var, memoli amca, onlarada aci, merhamet, sen kendin cek amma, deme başkasina sizde böyle cekin ve sinop denizinde sofilerimi bogma memoli amca

daha nefsine ermediysen, ve adamin nefsi cibilliyati mesala eşekse, adama sen eşeksin dersen adam ne kadar kizar degilmi, işde nefse ermek böyle zor bir gecitdir, ve biz sana piresin deyince agir geldiyse üzgünüm amma öyleysen, alametler onu gösteriyorsa, mürşid dedigin mürşid, gercek mürşid ise, pireyide deveyide egitir usta kusura bakma aci
ama gercek budur vesselam.

----
Muhammedin bir sünnetide, isa sünneti olan, igne iplik taşimak, isa fakir oldugu için, cübbesinin elbisesinin yirtilan yerlerini yamamak için hep yaninda igne iplik taşirmiş,
ve muhammed de ayni sünneti almiş ve oda taşirmiş ve yanindan eksik etmezmiş ve ve dedik başta muhammedin bir parcasida bu igne iplik olur, ve öyle olunca igne hem erkek hem dişi, deligi var deliginden iplik geciyor dişi oluyor, sonra iplik le kumaş örülmüş, dönüyor o iplikle birlikte kumaşi deliyor ve bu seferde erkek oluyor, ve yani cemil ipekci gibi iki cinsiyetliler, sakin ha bunlarda niye böyle diye kinamayin ve muhammedin parcasimi? evet müslüman bir ülkede dogdu, müslümanin diyor, hatta sofiyin diyor, birde tasavvufa merakli, muhammedin ümmeti ve parcasi degilde ne, taşidigi igne iplikden bir parcda bu işde, muhammed dediki böylelerini eve almayin amma bilmezmiki bunlar taşidigi igne ile iplik, acaba niye bilemedi bunu diye sorasim var, ve erkek olup kadin tarafi agirsa iplik gibi falan yani örülüp kumaş olcak dişi olcak amma, isterse erkekde olur ignennin deliginden girer, amma kadinda erkek lik fazlaysa bu sefer igne yani iplige deldirsede kumaşi delip delip cikiyor demekdir
sakin ha sakin kinamayin böylelerinide, bilesinizki isada muahammedde yanindan eksik etmezmiş, amma onlarin böyle cemil ipekci halini degilde, igne iplik halini taşirmiş yaninda
ve Allah abesle iştigal etmez bunu bilesin ey insanoglu

--oOo---

أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 11 Kasım 2016 Vaazi Cuma Vaazi

Original Kar © glan

Print this item

RasitTunca-2 Kim Bana Winteri Kış Mevsimini Getirebilir (Kar©glanin 1 Kasım 2016 Vaazi)
Posted by: RasitTunca - 05-31-2018, 01:13 AM - Forum: 2016 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi - No Replies


Süleyman Dediki Kim Bana Belkisin Tahtini Getirebilir
Biz de diyoruz ki
Kim Bana Winteri Kış Mevsimini Getirebilir


(Kar©glanin 1 Kasım 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا

Muttekiîne fîhâ alâl erâiki, lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yakin dercesindeki gözetlemeciler görcekki, ondan başka ne güneşi dogdurebilen (Yaz Mevsimini Getirebilen), nede zemherîyi (Kış Mevsimini) Getirebilen var.

Sadakallahul Aziym İNSAN (DEHR)-13. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ

Kâle yâ eyyuhâl meleu eyyekum ye’tînî bi arşihâ kable en ye’tûnî muslimîn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

(Süleyman A.S): "Ey ileri gelenler! Onlar teslim olmak üzere bana gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?" dedi.

Sadakallahul Aziym NEML Suresi 38. ayet


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ

Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

(Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.

Sadakallahul Aziym ALİ İMRAN Suresi 47. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ

Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’meru se tecidunî inşâallâhu mines sâbirîn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.

Sadakallahul Aziym SAFFAT Suresi 102. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَكِن شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا

Ve kavlihim innâ katelnâl mesîha îsâbne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum. Ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minhu. Mâ lehum bihî min ilmin illâttibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve biz Allah'ın peygamberi Meryemoğlu ve Mesîh İsa'yı öldürdük demeleri yüzünden cezalarını buldular. Onu öldüremediler de, asamadılar da, onlara öyle göründü. Zâten ihtilâfa düştükleri şeyde de onun hakkında zan içindedir onlar, ona ait bir bilgileri yoktur da ancak şüpheye kapılırlar. Gerçekten de apaçık onu öldüremediler.

Sadakallahul Aziym NİSA Suresi 157. ayet

---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Kureyş, İslam’ı yok etmek için kararlıydı ve İslam’ı yok etmek için bir kez daha bir araya geldi.

Hendek Savaşı’nda Müşriklerin Komutanı
Çeşitli kabileler ve Yahudilerle ittifak kurularak on bin kişilik bir ordu oluşturuldu ve bu ordunun komutanı Muaviyenin Babası Ebu Süfyan idi.

Hendek Kazma Fikri
Hz. Muhammed, savaştan önce savunma taktikleri konusu hakkında ashabıyla istişare etmişti. Bu istişare neticesinde savaşın seyrini değiştirecek olan bir fikir ortaya çıktı. O fikir hendek kazma fikriydi ve bu fikri oraya koyan isim ise Selam-ı Farisi idi.

Kureyş ordusu Medine şehrinin kapısına gelince bir sürpriz ile karşılaştı. Medine’nin çevresinde derin ve tehlikeli hendekler vardı. Bu durum onların korkuya kapılmasına neden oldu. Oysa Kureyş ordusu on bin, müslümanların ordusu iki üç bin kişiden oluşuyordu.

Hz. Ali (as) ve Amr’ın Savaşı
Bazı Kureyş atlıları hendeğin kimi dar noktalarından karşıya geçmeyi başardı. Bunun üzerine Hz. Ali (as) birkaç kişiyle beraber ileri çıktı ve atlıların geçtiği gedikleri kapattı.

Kureyş ordusundan savaşçılıkları ile tanınmış altı kişi hendeğin dar bir tarafından karşıya geçip, savaş meydanına çıktı. Bunlardan bir tanesi Arap Yarımadası’nın en yiğit ve en güçlü savaşçısı olarak bilinen ve “bin savaşçıya bedel” denilen Amr bin Abdül Vedd’i. Yelye bölgesinde bir grup savaşçıyı tek başına yenmişti. Bedir Savaşı’nda yaralandığı için Uhud’a katılamamıştı. Hendek günü ise ilk olarak savaş meydanına çıkmıştı.

Amr, çelik bir zırh giymişti ve savaş alanında şöyle bağırıyordu:

Cennet iddiacıları neredeler? İçinizden beni cehenneme göndermeyi veya kendisi cennete gitmeyi isteyen yok mu?

Onun bu meydan okuması herkesin kalbine bir korku düşürmüştü. Sanki kulaklar kapanmış, diller tutulmuştu.

Hz. Muhammed, “Bunun karşısına çıkacak biri yok mu?” buyurdu. O zaman Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Sahabelerin hepsi oradaydı. Ama Kimseden ses çıkmıyordu. Hz. Ali, (as) “Ben çıkarım ya Resulallah” dedi. Resulüllah o’nu oturttu.

Amr ikinci ve üçüncü kez savaşacak er talep etti. Hz. Ali’den başka kimse ona cevap vermedi. Resulüllah her defasında o’nu oturtuyor ve şöyle diyordu: “Ya Ali, bu Amr’dir”.

Resulüllah, “Ya Ali, bu Amr’dir” dediğinde Hz. Ali şöyle cevap verdi. “Olsun, ben de Ali’yim”.

Sonunda Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin bışına kendi sarığını sardı. Kendi kılıcını kuşandırdı. Ve kendi zırhını giydirdi. Ve Amr’in karşısına çıkmasına izin verdi. Ardından ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

Allah’ım Ubeyde’yi Bedir günü, Hamza’yı Uhud günü aldın. Bu da kerdeşim ve amcamın oğlu Ali’dir. Beni yalnız bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.

Hz. Ali savaş meydanına çıktı. Resulüllah şöyle buyurdu:

İmanın tamamı, küfrün tamamının karşısına çıktı.

Amr, Hz. Ali’yi karşısında görünce şaşırdı. Hz. Ali, Amr’i, Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmeye davet etti. Amr kabul etmedi. Hz. Ali bunun üzerine, “O halde benimle savaşacaksın” dedi. Amr, “Geri dön. Baban arkadaşımdı. Seni öldürmek istemem” deyince, Hz. Ali, “Ama ben, Hakka’a yüz çevirdiğin müddetçe, vallahi seni öldürmek isterim” diye cevap verdi.

Amr, Bedir Savaşı’na katılmış ve Hz. Ali’nin cesaretini ve savaş gücünü yakından görmüştü. Bu yüzden Hz. Ali savaşmaya çekiniyor ve bahaneler uyduruyordu.

Hz. Ali, Amr’e “atından in, vuruşalım” dedi. Amr atından indi. Geri dönmeyeceğini göstermek için de atını öldürdü. Hz. Ali’nin başına bir kılıç darbesi indirdi. Hz. Ali bu saldırıyı kalkanı ile karşıladı. Fakat kalkan ikiye ayrıldı ve miğfer kırıldı. Ayrıca Hz. Ali başından yaralandı. Bu arada Hz. Ali kılıcını Amr’in başına indirdi ve onu öldürdü. Hz. Ali tekbir getiriyordu.

Müşrikler Geri Dönüyor

Amr’in öldüğünü gören arkadaşları korkuya kapıldılar ve kaçtılar. Hz. Ali onları takip etti. Bu sırada Nevfel b. Abdullah hendeğe yuvarlandı. Hz. Ali, hendeğe atlayarak onu öldürdü.

Nevfel’in ölümü diğer askerlerin cesaretini kırdı. Müşrik ordusunu oluşturan Arap kabileleri aralarında anlaşıp, dönme kararı aldılar.

Resulüllah Hz. Ali’yi karşılayıp şöyle buyurdu:

Aferin sana ey Ali! Senin bugünkü şu cihadın, İslam ümmetinin kıyamete kadar yapacağı bütün iyi amellerin toplamından daha üstündür. Zira senin bu zaferin sayesinde kafirler, zillete düşüp alçalmış, Müslümanlar ise izzet, onur ve gurur kazanmıştır.

Hz. Ali’nin İbret Verici DavranışıBu savaşta Hz. Ali’nin ibret verici bir davranışı vardır ki, o’nun yiğitliğinin ve yüce ahlakının bir göstergesidir. Hz. Ali, Amr’i öldürdükten sonra onun cenazesine ve elbiselerine dokunmayarak savaş meydanını terk etti. Amr’in kız kardeşi onun cenazesinin başına gelerek şöyle dedi:

Asla senin için ağlamayacağım. Zira sen kerim bir kişi tarafından öldürüldün. O senin kıymetli elbiselerine ve savaş silahlarına hiç dokunmadı bile.

Resulullah (s.a.a)’ın Hz. Ali (a.s)’ı kendinden emin bir şekilde meydanda görmesi, nurlu gözlerine ışık getirmiş ve ümitli bir ifadeyle tarihe kaydedilecek meşhur cümlesini işte böyle bir anda sahabelerine söylemişti: “İmanın bütünüyle şirkin bütünü karşı karşıyadır.”[1]

Bu zaferden dolayı sevincini izhar eden Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle buyurdu: “Senin bu zaferin, Muhammed ümmetinin amellerinin tümüyle kıyas edildiğinde, şüphesiz senin bu müthiş zaferin ağır gelecektir. Çünkü Amr’ın öldürülmesiyle, zilletin girmediği müşrik evi ve izzetin girmediği Müslüman evi kalmamıştır.”[2]

Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hâkim-i Nişaburî bu sözü başka bir tabirle şöyle naklediyor: “Ali b. Ebu Talib’in Hendek günü, Amr b. Ahduved ile yaptığı savaş, ümmetimin kıyamete kadar yapacağı amellerden daha üstündür.”[3]
[1] – Bihar’ul-Envar, c.20, s.215; İbn-i Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehc’ül-Belâğa, c.4, s.244, İhkak’ul-Hak’tan naklen.
[2] – Bihar’ul-Envar; c.20, s.216.
[3] – Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.32.

( Hadis-i Şerif , Bazı Hadis Kitaplarında ittifak halinde)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Evet zaman ve vakit Kış Mevsimine Geldi, amma bazi yerlere her ne kadar kar yagsada, bazi yerlere Kış Mevsimi gelmeyecek diye haber veriyorlar, meteroloji mühendisleri.
Halbuki insan suresinde Allah Buyuruyor ki : yeryüzüden bir halife varki

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yakin dercesindeki gözetlemeciler görcekki, ondan başka ne güneşi dogdurebilen (Yaz Mevsimini Getirebilen), nede zemherîyi (Kış Mevsimini) Getirebilen var.

Sadakallahul Aziym İNSAN (DEHR)-13. ayet

ve öyle olunca gecen sene ögrettikki soguk veya sicak iklim, tamamen matematik hesabi, ve insanlarin frekansiyla alakali dedik. ve eksi ile arti carpişinca, eger eksi olan dominant cikarsa hava soguk ve kiş olur, kar yagar buz olur , amma eger kavgada arti olan kazanirda, dominant olursa, o zaman ise, güneş dogar ve sicak olur dedik. ve bununda burclarla alakali oldgunu, ve evliliklerin genellikle, Allahin dogal seleksiyonda kutuplu olarak birleştridigini, ve hanimi yaz burcu ise, kocasi kış burcu oldugunu, veya bunun tam tersi olarak da evli kimseler cok. ve öyle olunca, bu hikmeti duyan ve bizden birkac tatbikat ve uygulama gören Avusturyalilar gecen sene, sevdiklerine eşlerine vardilar, ve birer tokat cikattiriverdiler, ve cogu zaayif kadinlar oldugundan, ve erkekler sert davrandiklarindan, ve gercek gibi cok ciddi yaptiklarindan, bayanlar bir tokatta yerle bir oldular, yikildilar. veya kolu kirilanlar, kafaasi kirilanlar olmuşki, biz de Avusturyada bir ara bir soguk oldu, "The day after the tomorrow" daki gibi ani bir soguk hava geldi, ve ober östereich denen bölgedeki, nerdeyse bütün cam agaclarinin belini kirdi gecdi. aynen o hanimlari dövenlerin, onlarin kalplerini kollarini kirmalari gibi, dallari budaklari kiran bir soguk oldu bir kac gün, sonra dedik bu kadarda ciddi olmayin, ve sonra bircok aile nerdeyse boşanma arefesine geldi bu yüzden, sonra barişip sarildilar ve havalar birden tekrar yumuşadi, ve biz mevsim tarikiyiz, ve bu yolu biz talim edeniz diye yola cikdik, ve bu sene ise tarikimize katilanlara bir yol ögrettik, "agzinin genişligi, dibinin derinliginden geniş olan tasdan, soguk süte karişmiş, sulu misli süt için." dedik ve denediler oldu, Türkiye gibi bazi bölgelerde kar yagdi, ancak amma daha bize kadar ulaşmadi soguk, cünkü cabuk tüketiyor insanlar, ve bunada bön bön bakan insanlar cogalinca, ve münkirler meydana cikinca, bununda tesiri sanki kaybolur gibi oldu, halbuki iman ile inanmak ile, çivilere basan, dogu mistizmi sahibi bir rahibin ayaklarina bile civi batmiyor, cünkü o öyle bir inaniyorki, derisine civi gecmiycek diye, yani iman, yani inanc. ve biz bunu (Kar yagmasi meselesini) böyle anlatinca, iman edenler, tam halis kalp ile mutmain olarak inaninca, evet kar yagiyor, soguk oluyor, ancak bir münkirde buna hased edip, bön bön bakip, "hadi lan, buna sebeb bu degil, bunun başka bir sebebi olmali, fiziki bir sebebi olmali" deyince bütün imani, mutmain bir imani, inancsiz kafir, veya zayif imanli durumuna düşürüyor. bu konuya inanc ve iman gidince, artik onun tesiri kiriliyor, ve öylede olunca, işde soguk tam manasiyla gelemiyor. ve bundan birkac sene önce başka bir formül kullandik, ve yün takke, yün corap fromülü kullandik, ve yine onuda insanoglu telef edip tüketti, binler münkir, yine bunu inkar etti, ve onun yanan iman alevide söndü ve, o artik tesir etmez oldu. Be hey kafir ve münkir ve münafik zümresi, sizin bu inkariniz, akan dereyi, çayı, denizi kurutcak kadar cok, cünkü imansizlik bir hastalik, ve siz hastasiniz, ve hasta ruhlarinizla, imanli kimselerin inancinida yok ediyorsunuz, ve dünya iklimi, işde böyle hasta ruhlarin sebebiyle, küresel isinma dedikleri, mevsim bozukluguna gitdi, cünkü Allah askerlerinin kullanacagi silahlar da tükenir oldu, ve ben artik yeni bir yöntem bulamiyorum. ve yukardaki yazdigimiz ayetlerde gecdigi gibi, hz. süleyman zamaninda Belkis ahalisi güneşe tapiyorlardi diyor, halbuki onlar güneşe ragbet edince yani ona tapar gibi hürmet ve tazim edince, güneş ve sicak dominant, yani galip olup, artik o senelerde, kiş gelmez olmuşdu, bunu hüdhüd ile tespit eden Hz Süleyman, askerini topladi ve Belkis i yaniltmayi diledi, ve dedikya soguk ve sicak birer frekans, ve bu frekans tamamen matematikdeki yanimsama kuralina bagli, ve bu kurali ögrettik, yalancikdan hanimlari dövdüler dedik, ve onlar ciddi saninca, onlarin o yenilmiş hali, dövülmüş hallleri ile frekanslari, soguk ve küskün, ve nefret rüzgari esdirdi dedik, ve öyle olunca işde, süleyman da belkisi böyle yaniltmayi diledi, ve dedi "o gelmeden önce, kim bana onun tahtini gertircek" dedi ve askerlerinden bir ifrit " sen dah yerinden kalkmadan ben getiririm"dedi, askerlerinde bir alim olan ahzab veya asaf bin Berhiya dedi "sen daha gözünü kirpmadan, ben san getiririn inşallah" dedi. ve Hz. Süleyman Belkisi cagirdi, o gelince, O na tahtini yaninda gösterince süleyman, o güneşin tanri ve tapilcak olan olmadigini anladi ve o konuda ahalisinide uyardi, ve onlarin ona yani, güneşe tapinma imanlari zeval bulunca, güneşin, o enerjisi soldu, ve güneş ve mevsim vaktini ve yerini, kişa birakti. yani Belkisi veya BALKIZI yanimsatti,

Yani yine Hz Meryem zamani, yine küfür ortaligi kavurur oldu, ve kiş gelmiyor, ve Allah, kendini en iffetli addeden , erkeklerle arasina iki perde ceken Hz. Meryem e ulvi ruhlardan olan Kutsal bir ruh gönderdi ki (Yani ruh kütüphanesi olan berzahda kader kitabina bakinca onun iyi işler yapacagi belli olan iyi ulvi bir uh yani kutsal bir ruh olan mehdinin ruhunu) o gelecekden ona gelen mehdi idi, ve mehdi daha sabi erginlige ermemiş cocuk idi ona geldiginde, dedi ve "senin bir cocugun olcak" "o sabi iken konuşdu" geciyor ya kuranda

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ

Fe etet bihî kavmehâ tahmiluhu, kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ, Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ, Fe eşârat ileyhi, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ K"âle innî abdullâhi, âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ, Ve cealenî mubâraken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ, Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ, Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ, Zâlike îsâbnu meryeme, kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn,

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Hamile olup karninda o Çocuğu taşı(Zeker) halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Sen Çok çirkin bir şey yaptın!” “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” Bunun üzerine, onu karnindaki (çocuğu) işaret etti. (Onlar) dediler ki: "senin icindeki cocuk ile biz nasıl konuşuruz?” oda dedi O öyle alelade bir cocuk degil icimde kurtarici mehdinin sabi olan hali hali var. dedi (yani mehdi mehdi olmdanki haline sabi hali dedi yani Hz isa, mehdinin gelecekden gelip mehdinin, henüz mehdi olmadanki hali ile yani Hz isa oldugu hali idi o. (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî kıldı.” (Burdaki nebi den mana, aynen meyvanin, meyva olmadanki hali, yani nasil meyva önce cicek ve tomurcuk olursa, Hz isa da mehdinin, mehdi olmadan önceki, tomurcuk veya cicek oldugu önceki hayati ve hali gibi.) Ve beni nerede bulunursam bulunayım (bulunduğum heryerde) mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece namazı ve zekâtı bana vasiyet etti, ve bana ölüleri nasil diriltecegimi ögretti. ve Bana anama saygılı olmayi emretti, Beni azgın bir zorba olmakdanda sakindirdi.yani şakilerden olmamami emretti, ve daha henüz meryemin karninda oldugu için dediki " Ve doğacağım gün ve öleceğim gün ve canlı olarak beas edileceğim , yeniden (diriltileceğim gün ve yine yani mehdi olarak dogdugum zamanda da) selâm benim üzerimedir. Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.

Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 27,28,29,30,31,32,33,34,34. ayetler

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا

Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ, Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ, Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ, Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Öyleki Hz Meryem erkeklerden korkar ve kacar olmuşdu, hatta onlar ile görüşürken arasina onlardan (ayıran) bir perde çeker olmuşduki, bunun yanliş oldgunu ona ögretmek için, O zaman ona Ruhumuz’u (Ruh’ûl Kudüsü, Mehdiyi kutsal ruh yani ulvi bir ruh olan Mehdiyi) gönderdik. Ona normal bir beşer suretinde (hüviyetinde) temessül etti (göründü). (Hz. Meryem şöyle) dedi: “Muhakkak ki ben, senin bana yakin gelmenden, yani yaklaşmandan Rahmân’a sığınırım.” o Kutsal ruh ona : “Ben sana rabbinden zeki (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için gönderildim.(senin akilli bir evladin olmak üzere gönderildim)” dedi. (Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir evladim olabilir? Ve ben, azgınlikda (iffetsizlikde) etmedim.”

Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 17.,18.,19.,20. ayetler

ve o dedi bana insan eli degmemişken nasil cocugum olur, ben ifetli bir kadinin dedi, ve Allah onun o erkeklerden kacişindan razi olmamiş, ve fiziki bir birleşmesi olmadan, ruh yoluyla, yani beyin s e x i yolu ile bir cocuga hamile kalmasini kaderine yazdi. Rahimsiz rahman olmaz, rahmansizda rahim olmaz, kurali, baba ve anne hikmeti, hani rihanna şarki cikardi, mehdinin bunu bildigini uyguladigini duydularda işde "Love On The Brain" "Beyin yolu ile aşk" veye " Beyin yolu ile S e x" adini koydu bu illumnatlar buna. ve biz dedik hani o annen, sen dogmadan rüyasinda görür, ve derlerki ona bu cocugun bunun ismini falanca koycan, yoksa ölür cocugun derler, ve senin ismini, o isim koyarlar bazen, ve o kimse senin ruh babandir, aynen meryemi hamile birakan o ulvi kutsal ruh gibi, senin ruh babandir demişdik. öyle olunca, işde hicbir erkekle birleşmegi kabul etmeyen, ve onu kötü gören bu meryemi, Allah yanimsatti sen cok ifetlimisin (Immaculata misin) hadi bakalim, o zaman seni bir sabi hamile birakacak dedi, ve o sabi hemde senin gelecekden gelen kendi cocugun olcak dedi, gelecekden gelen senin cocugunun cocugunun.. cocugu yani özde senin kendi cocugun dedi, yani " Terminator Genisys" yani ceninsiz dogan cocuk. ve böylece onu Hz Meryemi insanlar ayipladilar, ve aralarindan kovdular, öyle olunca, onun o en iffetli iken düşdügü bu hal, ve freknasi ile, işde o sene yine kış kara kış gelmiş oldu. yani meryem ikizler burcu veyada başak burcu "jungfrau" kutsal bakire Hz meryem burcu, ve bahar burcu veya başak sicak vakitler plus dereceler yani arti dereceler ve yaz sicak yani, arti burclu kimse yenilince, işde eksi galip gelince, ne oldu, eksi ile arti carpişdi ve eksi kazandi, ve yani meryemin kötü ve yanliş olan sandigi kazandi, ve iylik geri cekilince, işde güneş geri cekilince soguk ileri gecdi ve kiş geldi, ve Hz meryemede kötü sandiginin hakini vermedigi veya o rahim tabiatinda olup rahmanin hakkini vermedigi için yanimsatildi yanliş yaptigi ona gösterildi.

Yine Hz ibrahim vaktinde, Hz ibrahimin Bir gülü olsun ve bu gülü acinca koparsin sevgilisine versin degilmi, yani cocugu olmadi olmadi, olunca, neredeyse ona tapacak hale geldi, Allah o ndan o sevdigi cocugunu istedi,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır (sizin için sadece bir fitnedir imtihandır). Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.

Sadakallahul Aziym ENFÂL Suresi 28. ayet

ve sen benimi seviyon cocugunumu diye sinadi, ve ibrahime beni seviyorsan onu bana adak ve kurban ver dercesine, oglunu kes ver madem denildi, ve öyleki ibrahim yaz ve sicak burc ve öyle olunca, o galip olunca, artik cocuguda olmuş keyfide yerinde, ve sonunda sicak artti artti, herşey yolunda gitdi demek, sicak artti artti, hep iyi hep iyi aydinlik ve yaz vakti demek olur, ve dur madem sana bir gündönümü yapalim denildi, ve koc burclu veya yay burclu oglunu bana ver, yani bahar burclu ismailde imtihanda burda, ikiside yaniltildi, ve ismail inandi ki babasi onu kesecek, ve ibrahim yatirdi caldi bicagi bicak kesmedi, ibrahim yine inandi yanildi, insan da kurban edilcek diye inandi yatirdi caldi bicagi, Allah, tamam dur dedi, yerine bu koçu ona cibilliyat verdim, ona bedel olarak verdim, keseceksen onu kes dedi, ve ibrahimin ve ismailin itati, onun ahlaki sifati, itaatli bir koyun ve koc olmaya yakişdi ve koyun ve kocun yaratilma hikmeti aciga cikdi. ve koyunlarin sürüsüne bir coban köpegi güdebilir emre itaat ederler cünkü. ve onlar kimsenin gidemedigi bir yere kadar gitdiler, 21 haziran günün en uzun vaktine kadar gitdi ,iyiligin ve itatin en sinir haddi, kimsenin güc yetiremeyecegi bir hikmeti meydana getirdiler, itaatin zirvesi, ne demek "evladini kesmek" senin benim harcimmi, ne demek "kes boynum kildan ince",bu ibrahim öyle birisi işde, bunu bugün birinin yaptigini duysak, onu timarhaneye şi zof ren de li diye dikarlar. ve onlar verdikleri sözden dönmeyince durun o zaman dedi Allah, ve ismaili degil, kocu kes dedi, ve gündönümü, yine ibrahimi nemrut manciniga koydu, atti atacak, ve ibrahim artik tükendi bitti gitdi gidiyor, sen Allahin peygamberi ol, ve O Allah sana yetişip yardım etmesin! derlerki son an cebrail geldi sordu, bir istegin varmi , ibrahim kizdi "feseyekfikehümullahü vehüvvessemiul alim" dedi derler, yani " herşeyi gören bilen duyan Allah in, haberi yokmu bundan yani" demek gibi. ve yine o artik yenildigine, ve artik ölecegine inandi ve öyle olunca, iyi ve iyilik ve peygmber gibi birinin yenilmesi, iyiligin galip olmayi birakip, yerini karanlik ve zulumete veya, geceye veya kış ve wintere birakmasini ögrenmesi demek, yani ibrahimin artik görevi birakma zamani, yani gündönümü zamanina geldigni anladi, yani eger hakklinin hakkini gözetmezsen, ibrahim olsan, Allah gelir ve senden gecenin ve karanligin hakkini alir gecer,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn. Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve Biz, herşeyi (zıttıyla kaim kılarak) çift çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.

Sadakallahul Aziym ZARİYAT Suresi 49. ayet


Yani Allah dualite yaratmiş, gece gündüz, aci tatli, siyah beyaz, yaz kiş, bahar sonbahar, ve müslüman kafir, eger sen ben üstünün deyip de şeytanin düştügü hataya düşersen, o karanlik ve kötü idi ve o kendince üstündü amma sende yani ben beyaz ve aydinligin o yüzden, ben müslüman ve iyiyin, ve kafir karanlik ve kötüler, kötüdür, onlarin yaşamaya hakki yokdur deyince, onlari da yaratan Allah, hüüceti ile iner, ve senden, racim olan şeytan, ve karanlik ve karanlik olanlarin hakkini alir gecer, yani gece gecede güzel, gündüz gündüzde, ve öyle olunca, iman iman edilcek zamanda güzel, amma gecede yerinde ne güzel, ve kiş yine, zamani gelince kara kiş, ne kadar tatli ve güzel degilmi? öyleyse, bu dan gil lerin dünyayi hep iyi ve aydinlik ve yaz mevsimi gibi müslüman yapma sevdalari yanliş, ve Allah in sünetullahi degişmez, bunlar böyle yapmaya devam ederlerse, Allah hücceti ile iner, ve sizin o kötü ve kafir dediklerinizin hakkini senden bir alirki, felegin şaşar, ey geri ze kali T... ve askerleri veya işid manyaklari , onlarinda siyah ve kiş burcu tabiatlilarin da hakki var, senin iki kariş hakkin var ise, onlarinda zamani gelince iki kariş yer haklari var yani. bunu kafana iyi sok trot tel beyinsiz a h m ak.

Yine Muhammed peygamber üstün, tamam amma, mevsim wintere döndüyse, birde sirayi onlara birakmak lazim, bu muhammede dahi ögretildi ve uhud harbinde Allah kilici halidden yana savurunca, işde bayragi birakmayan muhamedde, ögrendi, zaman ve mevsim sonbahar ve kiş, bayragi onlara birak denildi, nitekim sonradan bunu ögrenen muhammed, mekkeyi fethetmeye gitmeden önce, anlaşma yapti onlara hak tanidi, ve onlar oraya varinca, olmaz dediler bu sene hac edemezsiniz dediler, ve oda tamam dedi, ve hatta Hudeybiye Antlaşmasıni imzaladi:

Hudeybiye Antlaşması

Sulh Heyeti:

Rıdvân Biatı, Ku­reyşlileri fazlasıyla korkutmuştu. Pey­gam­be­ri­mizin üzerle­rine yürüyeceği endişesine kapılarak, alelacele sulh teklifinde bulunmak gaye­siyle bir heyet gönderdiler. Heyette şu isimler vardı:

Süheyl b. Amr (başkan), Huveytip b. Abdü’l-Uzzâ ve Mik­rez b. Hafs...

Ku­reyş müşrikleri, üç kişilik bu heyete, “Gidin, Muhammed’le sulh antlaş­masında bulunun. Fakat bu yıl buradan dönüp gitmek şartıyla! Eğer bu şartı kabul etmezse anlaşmaya yanaşmayın!” direk­tifini vermişlerdi.[1]

Peygamber Efendimiz, Süheyl’in gelişini, isminin kolaylık ifade etmesinden dolayı hayra yorarak, sahabelerine, “Artık işiniz bir derece kolaylaştı! Ku­reyşliler, sulh yapmak istedikleri zaman hep bu adamı gönderirler”[2]diye bu­yurdu.
Sulh Heyeti, Pey­gam­be­ri­mizin Huzurunda

Ku­reyş elçisi Süheyl b. Amr, Re­sû­lul­lah’ın huzuruna vardı. Önün­de iki dizi­nin üzerinde yere çöktü. Peygamber Efendimiz ise, bağdaş kurmuştu. Müslü­manlar da çevresinde oturmuşlardı.

Süheyl b. Amr, uzun uzadıya konuştu, sonra Peygamber Efendi­mi­ze sulh tek­lifinde bulundu. Peygamber Efendimiz, sulh tekliflerini kabul etti.

Bundan sonra, sulh şartlarının müzakeresi yapıldı. Onlarda da an­laşmaya varıldı. Sıra, anlaşma şartlarının yazılmasına gelmişti. Hz. Ali, musalahanın şart­larını yazmak üzere kâtip tayin edildi.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Ali’ye, “Yaz!” dedi. “Bis­mil­la­hir­rah­mânirrahîm!”

Süheyl b. Amr, buna itiraz etti: “Biz, Bismil­lahir­rah­mâ­nir­ra­hîm’­i bilmiyo­ruz! Sen böyle yazma!”

Resûl-i Ekrem, “Öyle ise nasıl yazalım?” diye sordu.

Süheyl, “‘Bismike Allahümme’ diye yaz” dedi.

Ku­reyşliler, eskiden beri “Bismillahirrahmânirrahîm” ye­rine “Bismike Al­lahümme “yi kullanırlardı.[3]

Peygamber Efendimiz, “‘Bismike Allahümme’ de güzeldir!” buyurduktan sonra Hz. Ali’ye, “Haydi yaz! Bis­mi­ke Al­lahümme” diye emretti.

Hz. Ali de aynı şekilde yazdı.[4]

Bundan sonra Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Ali’ye, “Bu, Muhammed Re­sû­lul­lah’ın, Süheyl b. Amr’la üzerinde anlaşmaya varıp sulh oldukları, icabının ta­raflarca yerine getirilmesini kararlaştırıp imzaladığı maddelerdir!” diye yaz­masını emretti.

Ku­reyş heyeti başkanı Süheyl, yine itiraz etti. “Vallahi, biz senin gerçekten Allah’ın Resûlü olduğunu kabul edip tanımış olsaydık, Beytullah’ı ziyaretine mani’ olmaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık!” dedi.

Peygamber Efendimiz, “Peki nasıl yazalım?” buyurdu.

Süheyl, “Muhammed b. Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz” dedi.

Peygamber Efendimiz, “Bu da güzeldir!” buyurduktan sonra, Hz. Ali’ye:

“Yâ Ali! Sil onu! Sil de Muhammed b. Abdullah yaz” diye emret­ti.[5]

Hz. Ali, “Hayır! Vallahi, ben Re­sû­lul­lah sıfatını hiçbir zaman silemem!” di­ye yemin etti.[6]

Bu arada Müslümanlar da, Hz. Fahr-i Âlem’e karşı besledikleri muhabbet ve hürmetlerinin eseri olarak, “Biz, Re­sû­lul­lah Muhammed’den başkasını yaz­dırmayınız! Ne diye dininiz uğrunda bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyo­ruz?” diye yüksek sesle konuşmaya başladılar.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Müslümanlara seslerini kıs­ma­larını ve susmala­rını mübarek elleriyle işaret buyurdu. Birden sustular.

Bundan sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’ye, “Bana onların yerini gös­ter” dedi.

Hz. Ali, “Re­sû­lul­lah” kelimesinin bulunduğu yeri gösterdi. Resûl-i Ekrem Efen­dimiz de onu eliyle sildi. Yerine ise “İbn-u Abdullah (Abdullah’ın oğlu)” ke­li­melerini yazdırdı.[7]

Peygamber Efendimizin sulhe ciddi taraftar olduğunu, sulhe giden yoldaki manileri ortadan kaldırmaya ne kadar gayret gösterdiğini, bu bir iki numune­den de anlamak mümkündür.
Musalaha Maddeleri

Müşrik heyetinin yukarıdaki itirazları, Müslümanların bu itirazları kabul etmek istemeyişleri ve Peygamber Efendimizin her iki tarafı yatıştırması so­nunda sıra mu­sa­la­ha maddelerinin yazılmasına gelmişti.

Resûl-i Ekrem Efendimiz ile müşrik murahhas heyeti arasında ge­çen ko­nuşmalardan sonra, şu maddeler üzerinde anlaşmaya varıldı:

1) Müslümanlarla müşrikler, huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için, birbirleriyle on yıl harp etmeyeceklerdir!

2) Pey­gam­be­ri­miz ve sahabeler, bu yıl Mekke’ye girmeyip geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe’yi tavaf edecekler ve ancak Mekke’de üç gün kalacaklardır. Müş­rik­ler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır!

3) Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler Müslümanlara ia­de edilmeyecek, fakat Mekke’den Medine’ye velev Müs­lüman dahi olsalar ilti­ca edenler istendiği takdirde geri verileceklerdir.

4) Arap kabilelerinden isteyen Hz. Peygamberle, isteyen de Ku­reyş’le bir­leşmekte serbest olacaklardır.[8]

Ebû Cendel Hadisesi

Antlaşma maddelerinin yazılması bitmişti. Fakat taraflarca henüz imzalan­mamıştı.

Tam o sırada, zincire vurulmuş birinin, kendini Müslümanların arasına at­tığı görüldü. Gariptir ki bu, Ku­reyş murahhas heyeti başkanı Süheyl b. Amr’ın oğlu Ebû Cendel idi! İslam şerefiyle şereflenmesine, müşrikler, ayak­larını zin­cire vurmakla karşılık vermiş ve onu hapsetmişlerdi. Ebû Cendel, hapsedildiği yerden bir fırsatını bularak kaçmış ve Mekke’nin alt tarafından, kimsenin gö­remeyeceği yollardan bin bir zorlukla Hz. Re­sû­lul­lah’ın hu­zuruna çıkagel­mişti. O sırada babası Süheyl, henüz Müs­lümanların karargâhında bulunuyordu.

Ebû Cendel, bizzat babasının kendisine revâ gördüğü da­ya­nıl­maz işkence ve eziyetlerden kurtulmak için kendisini Hz. Fahr-i Âlem’in ayakları dibine atmış, ona iltica etmişti. “Beni kurtar!” diyordu.

Ne var ki az evvel yapılan antlaşma buna imkân vermiyor­du! Nitekim oğ­lunun geldiğini gören Süheyl, onu Pey­gam­be­ri­mizden he­men istedi:

“İşte! Sulh şartları gereğince bana geri vereceğin kişilerin ilki budur!” dedi.

Peygamber Efendimiz, “Biz, sulh sözleşmesini henüz imzalamış de­ğiliz!” buyurdu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, iki müşkîl durumla karşı kar­şıya kalmıştı: Ebû Cendel’i geri vermek demek, onu bile bile eziyet ve işkence çemberi içine at­mak demekti; ver­me­diği takdirde, Ku­reyş heyeti antlaşmayı feshedecekti. Hâl­buki, birçok sebepten dolayı bunu istemiyordu.

Elinde başka çaresi kalmayan Peygamber Efendimiz, teessür içinde Ebû Cendel’i babasına teslim etmek zorunda kaldı.

Peygamber Efendimiz, babası tarafından alınan Ebû Cen­del’e, “Biraz daha sabret, biraz daha maruz kaldıklarına göğüs ger! Bunların ecrini, mükâfatını Allah’tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanında bulunan kimsesiz Müslü­manlar için bir ferahlık, bir çıkar yol halkedecektir” diyerek teselli verdi. Arka­sından da, “Onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz”[13]buyurdu.

Hz. Ömer’in Pey­gam­be­ri­mize Sorusu

Ebû Cendel, Ku­reyş müşrikleri tarafından geri alınırken, Hz. Ömer, Pey­gam­ber Efendimizin huzuruna vardı ve “Yâ Re­sû­lal­lah! Onu Ku­reyşlilere niçin ge­ri veriyoruz? Dinimiz uğrunda bu hakareti ne diye kabul ediyoruz?” diye ko­nuştu.

Resûl-i Kibriya Efendimiz cevaben, “Biz bu iş hakkında onlarla antlaşma yapmış bulunuyoruz! Dinimizde ahde vefasızlık yoktur!”[14]buyurdu.

Müslümanların Sadâkat İmtihanı

Sahabeler, çok arzuladıkları halde, Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret ve tavaftan alıkonmuşlardı. Bunun yanında, Hz. Re­sû­lul­lah antlaşmayla, görünüşte aleyh­lerinde olan birtakım ağır hükümlerine gereği gibi nüfuz edemediklerin­den dolayı bu durum, sahabelerin son derece güçlerine gitti. Mânen rahatsızlık duydukları, hal ve davranışlarından bel­li oluyordu.

Kendi âleminde böylesine ağır şartlara evet demenin izahını bir türlü bula­mayan Hz. Ömer, huzura varmadan edemedi ve Pey­gam­be­ri­mize, “Sen, Al­lah’ın hak peygambe­ri değil misin?” diye sordu.

Resûl-i Ekrem, “Evet, ben Allah’ın peygamberiyim” buyurdu.

Hz. Ömer bu sefer, “Biz Müslümanlar hak, düşmanlarımız olan müşrikler ise bâtıl üzere bulunmuyorlar mı?” diye sordu.

Resûl-i Ekrem, “Evet, öyledir” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Ömer, “Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin mey­dan veriyoruz?” dedi.

Resûl-i Ekrem, “Ey Hattab’ın oğlu! Ben, Allah’ın kulu ve Resûlüyüm. Al­lah’ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu muahede maddelerini kabul etmekle de Allah’a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratma­yacaktır” buyurdu.

Bu sefer Hz. Ömer, “Sen, bize, Allah’ın nusret buyuracağını, gidip Kâbe’yi hep beraber tavaf edeceğimizi vad­et­miş değil miydin?” dedi.

Resûl-i Ekrem, “Evet, vadetmiştin. Ancak bu yıl gidip tavaf edeceğimizi söylemiş miydim?” buyurdu.

Hz. Ömer, “Hayır” dedi.

O zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz, “O halde tekrar ediyorum: Sen muhak­kak Mekke’ye gidecek ve Kâbe’yi tavaf edeceksin”[16]buyurdu.
Hz. Ömer’in, Hz. Ebû Bekir’le Konuşması

Hz. Ömer, buna rağmen iç âleminde kabarmış duygularını teskin edemi­yor­du.

Bu sefer Hz. Ebû Bekir’in yanına vardı. “Ey Ebû Bekir!” dedi. “Bu zât, Al­lah’ın hak peygamberi değil midir?”

Hz. Ebû Bekir, “Evet, o, Allah’ın hak peygamberidir!” dedi.

“Peki, biz Müslümanlar hak üzere, düşmanlarımız olan müşrikler de bâtıl üzere değiller mi?”

“Evet, bizler hak üzereyiz, düşmanlarımız ise bâtıl üzeredirler!”

Bunun üzerine Hz. Ömer, “O halde, dinimizi küçük düşürmeye ni­çin mey­dan veriyoruz?” dedi.

Sadâkat timsâli Hz. Ebû Bekir, “Ey Ömer!” dedi. “O, Allah’ın Resûlüdür. Bu muahedeyi yapmakla Rabbine âsi olmuş değildir! Allah, onun yardımcısıdır! Sen, onun emrine itaat et!”

Hz. Ömer, tekrar, “O, bize Medine’de, ‘Beyt-i Şerif’e varacağız, tavaf edece­ğiz’ demedi mi?” diye sordu.

Hz. Ebû Bekir, “Evet” dedi; arkasından da sordu: “Ama sana, ‘Beytullah’a bu yıl gidecek ve tavaf edeceksin’ diye mi haber verdi?”

Hz. Ömer, “Hayır” dedi.

Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, “Sen, muhakkak yakın bir zamanda Beytul­lah’a gidecek ve onu tavaf edeceksin!” dedi.[17]

Kurban Kesme ve Traş Olma

Resûl-i Ekrem Efendimiz, muahede ve musalaha işini bitirdikten sonra, sa­ha­belere, “Artık kalkınız, kurbanlarınızı kesip sonra başlarınızı traş ediniz!” di­ye seslendi.[19]

Ne var ki Hz. Re­sû­lul­lah’a sonsuz hürmet ve muhabbetlerine rağ­men saha­belerin hiçbirinde bu emir karşısında bir hareket görülmedi. Peygamber Efen­dimiz, emrini ikinci kere tekrarlamak zorunda kaldı: “Kalkınız, kurbanlarınızı kesip, sonra başlarınızı traş ediniz!”

Fakat aynı şekilde sahabeler, sanki bu emri duymamış gibi davranıyorlar, kurban kesme ve traş olma işine başlamıyorlar­dı.

Resûl-i Ekrem, emrini üçüncü kere tekrarladı: “Kalkınız, kurbanlarınız ke­sip, sonra başlarınızı traş ediniz!”[20]

Yine sahabelerden bu konuda bir hareket görülmedi.

Emrini üç kere tekrarlamasına rağmen, ashaptan kimsenin kalkmadığını gören Hz. Fahr-i Âlem, dönüp Ezvac-ı Tâhirat’­tan Hz. Ümmü Seleme’nin ya­nına gitti:

“Ey Ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara, ‘Kurbanlarınızı kesi­niz, başlarınızı traş ediniz’ diye tekrar tekrar söylüyorum; fakat hiçbiri emrime icabet etmiyor!” diyerek sahabelerin bu durumundan şikayet etti.[21]

Müstesna zekâ ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme, “Yâ Nebiy­yallah! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde, şimdi dışarı çıkınız; sonra, ta kur­banlık develerini kesinceye ve berberini çağırtıp o seni traş edinceye kadar as­haptan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyiniz” dedi; arkasından da ilave etti: “Çünkü sen kurbanını kesecek ve traş olacak olursan halk da öyle yapar!”[22]

Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşme­den ve hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna attı; kurbanlık develerini kesti ve berberi Huzaalı Hırâş b. Ümey­ye’yi çağırıp traş oldu.[23]

Bunun üzerine sahabeler de derhal kurbanlık develerini kesmeye ve başla­rını traş ettirmeye başladılar.

Hz. Ümmü Seleme der ki:

“Kurbanlıklara öylesine koştular, öylesine yığıldılar ki neredeyse birbirle­rini ezeceklerdi!”[24]

Sahabelerin, Re­sû­lul­lah’a muhalefet etmek için tekrarlanan emrini yerine ge­tirmeyip bekledikleri elbette söylenemez. Belki onlar, çok ağır buldukları mua­hede ve musalaha hükümlerinin vahiyle ortadan kaldırılacağını düşünü­yor ve bu vahiyle, Hz. Re­sû­lul­lah’ın verdiği emirden vazgeçeceğini umuyor­lar­dı. En azından, umre amel­lerini tamamlayabilmek için Mekke’ye girmeleri­nin temin edileceğini ümit ediyorlardı. Ve bunun gerçekleşmesi için de bekli­yor­lardı. Nitekim bu hususta herhangi bir vahyin inmediğini ve Hz. Re­sû­lul­lah’ın da kurbanlık develerini kesip, mübarek başlarını traş ettirdiğini görünce, on­ların da Resûl-i Kibriya’ya muhalefet etmiş du­ruma düşmemek için süratle kur­banlık develerini kesmeye ve başlarını traş ettirmeye başladıkları görülü­yor­du.

Server-i Kâinat Efendimiz, ashabıyla birlikte yirmi gün kadar kaldıktan son­ra, Medine’ye dönmek üzere Hu­dey­bi­ye’­den ayrıldı.

----
Yani burdan cikan derse gelince : senin kafir dediklerine de can veren, onlarin rizkini her an yaratan, onlarda coluk cocuk ev bark veren rabbinin, onlarin üzerinde bir emegi varken, sen onlari hice sayarsan, Allahin hakkini cignemiş oldugun için onun gadabina ugrarsin, o yüzden muhamed da hi, onlarinda hakki oldugu idrakine varinca, onlarla anlaşti, ve onlarada hak tanidi öyle olunca muhmmed olsan haklinin hakkini verecen azizim.
ve işde şimdi bu dangillerin yaptiklari mevsimi bozdu, biz üstünüuz, kafirler alcak kimseler, bilmem Atatürk yanliş adam, bilmem dindar olmayan, kafir, onlarin yaşama hakki yok gibi, bir fikre düşdüler. yemin olsun bu böyle devam ederse, o uzun deccal gününe gideriz, ve herkes müslüman olsa, yani hep aydinlik olsa, bize geceyi kim tekrar getirebilcek, düşünen varmi?
ve rabbimiz diyorki, ve hep yaz gibi aydinlik ve sicak olursa, suyunuzda giderse kim artik size yeniden suyunuzu getireebilir diyor.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ

Kul e raeytum in asbaha mâukum gavran fe men ye’tîkum bi mâin maîn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

De ki: “Gördünüz mü, o uzun sabahi (yani uzun gündüzün vaktini), şâyet sizin suyunuz kuruyup çekilirse, o zaman size icilcek bir suyu artik kim getirebilir?”

Sadakallahul Aziym MÜLK Suresi 30. ayet


---oOo---
Yine isa ya ölüleri diriltmesini ögretti, kim ögretti? mehdi ve gelecekden gelen adam. "ma dümtü hayye" geciyor ayete "ölüler nasil diriltilir." yani işde haşrin, yeniden dirilişin, o nun yani israfilin üfleyecegi boru ile olcagi söyleniyor, yani bir borunun ötmesi, bir frekans yaymakdir, yani öyle bir seski yine gecen haftaki sesin gücü vaazimiza atfen, israfilin borusu öyle bir seski ölüleri yerinden kaldiran bir frekans, öyle olunca, o frekansi isa yi onlar carmiha gerip öldürünce ona kim gönderecekde, o kalkacak, terzi kendi sökügünü dikemez derler ya, isa başkalarina o tilsimli sihirli sözü söyleyip diriltiyorda, isa ölünce, isaya kim söyliyecek, düşünen varmi, yani babam babam dedigi mehdi ona ögretti, ve mehdi ölünce, isa nin gelip onu diriltmesi lazim, isa ölünce de, mehdinin gelip onu diriltmesi lazim gibi bir durum, cünkü yalniz ikisi biliyor bunu, ve öyle olunca isa yi carmiha germeleri ve onu öldürmeye kalkmalari haberinin, taaa gelecekde biryerde olan mehdiye kadar varmasi 3 gün sürdü, ve 3 gün sonra mehdi duydu, ve onu kaldirdi, ve ayette onu öldüremediler diyor, yani 21 aralik ve gündönümü, yine ölümden velbease geciş, yani kiş dan bahara ölümden dirilişe, ve bahara canlanmaya geciş hikmetide isa ya verildi bu sebeble, ve o ve mehdi bilir nasil ölümden dirilişe gecilir, ve o komut nedir.

Hani Hz. Süleyman Dediki "Kim Bana Belkisin Tahtini Getirebilir."

Ve ben askerleimi toplayip diyorumki yaz veya kış mevsimi yine bahar veya sonbahar mevsiminin fiziki sebebleri olan, tamamen matematiksel bir hesabi var, onun da yaz gelince eksinin ve kötünün kafirlerin yenilip yerini güzelce sicaga ve iyilere gündüze birakmasi ve, winter kış gelincede iyligin bayraginin soguga karanliga birakilmasi ve yine bahar gelince yagmura sonbahar gelince yaprak dökmeye birakilmasi gerektigi hikmetini anladiysaniz . bugün bu elbab melbab deyip petrol putrol deyip savaş cikaran, mehdilik taslayip dünyayi, hitler gibi fethetmeye cikan bu ahmagin, yaniltilip, yanliş yaptigini ona gösterek, bu hikmeti ona gösteripde Kim Bana Winteri Kış Mevsimini Getirebilir . diyorum haydi kurnaz bir askerim bunu yapsin ve zemheriye varalim.

--oOo---

أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 1 Kasım 2016 Salı

Original Kar © glan

Print this item

RasitTunca-2 Peygamber Duasi - Peygamber Niyazı (Kar©glanin 25 Ekim 2016 Vaazi)
Posted by: RasitTunca - 05-31-2018, 12:58 AM - Forum: 2016 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi - No Replies


Peygamber Duasi - Peygamber Niyazı

(Kar©glanin 25 Ekim 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kabl(kablu), fallâhu hayrun hâfizâ(hâfizen) ve huve erhamur râhimîn.


Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yusufun tabir ettigi rüyadaki gibi, bölgelerinde kitlik olunca, Yakubun ogullari, yusufun sultan oldugu beldeye gittiler ki, sultan olan yusufdan, biraz yemelik bugday alabilsinler, ve orda yusuf onlari tanidi, ve babasini getirmleri için, Allah in ona ögrettigi yasal hile ile, bugday ölcegi kilesini, onlarin cuvalina saklica koydu, ve sonra kile kayip dedi ve arattirdi, ve onlarin cuvalinda cikinca o kile, dedi siz hirsizsiniz , misir kanununa göre onlardan birini rehin aldi, ve velilerini getirmelerini emreti, hayir hirsiz degiliz falan deselerde kendi ayni anasindan olma Bünyamini alakoydu, ve dedi hadi gidin babanizi getirin, yoksa size kardeşinizi geri vermem dedi , bu ahval üzre, babalarina Bünyaminsiz geri dönen kardeşler, durumu Hz Yakuba anlatinca, O dediki ayetin meali burada başliyor "Yakub dedi: diger kardeşiniz ( Yusufu) size emanet ederken kandigim gibi, yine nasilda kanmişimda, kardeşiniz (Bünyamini de) size emanet etmişim, amma Allah koruyucularin en hayirlisidir, ve hemde merhamet edenlerinde en merhametlisidir o."

Sadakallahul Aziym YUSUF Suresi 64. ayet
---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Eşya da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur."

( Hadis-i Şerif , Müslim, Selâm, 102)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Yine Buyurdular

"İslâm'da uğursuz sayma, kötüye yorma yoktur; en iyisi iyiye yorma dır (iyiye yorma vardir)."

( Hadis-i Şerif , Buharî, Tıb, 54)

Safer ayı, cahiliye Arapları tarafından uğursuz ay olarak tanınıyor ve bu ayda umre yapmak büyük günahlardan sayılıyordu. Resûlullah (asm) ise

“Umre her zaman helâldir!”

(Buhari, Hac, H. No:777)

buyurarak bu aya atfedilen uğursuzluk inancını kırmıştı.

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Sizden biriniz hoşuna giden bir rüya görünce, o Allah Teâlâ’dandır. Bu sebeple Allah’a hamdetsin ve o rüyasını sevdiğine anlatsın.
Hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya kendisine zarar vermez.”

( Hadis-i Şerif , Buhârî, Ta’bîr 3,46; Müslim, Rü’yâ 3)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Yine Buyurdular

“Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, sol tarafına üç defa tükürsün; şeytanın şerrinden de üç defa Allah’a sığınsın; yattığı tarafından da öbür yanına dönsün”

( Hadis-i Şerif , Müslim, Rü’yâ 5)

yani muhammed ,bu hadislerde gösterdigi gibi, kötü enerjiyi üstümüze cekmemiz için, öyle islamda ugursuzluk yokdur demişdir. cünkü insanin sözü duygulari hepsi bir frekans oluşturuyor, ve öyle olunca japon bilim adaminin su deneyinde oldugu gibi, kötü şeyleri dile getirince, kötü enerjiyi üstümüze cekmiş oluruz diye, onlari bundan sakindirmak için, işde islam iyi düşünmekdir manasinda söz söylemiş, fakat her ne kadar o öyle desede, aynen bir kamyoncu, eger mal taşiyor ise, o kamyona bir müşteri elma armut gibi faydali şeyler yükleyebilcegi gibi, bir adamda terörisritlere gidecek olan silahlari yükleyebilir, yahut insanlari zehirleyecek olan esrar e r o i n kacirabilir degilmi, öyle olunca kamyon sadece vasitadir. ona iyi şeyler yüklersen iyi şeyler taşir, yerine götürür, kötü şeyler yüklersen kötü şeyleri taşir. ve öyle olunca eger insanlarin kader diye bir durumu varsa, o kimseye gelcek olan iyi kader berat gecesi yazildigi, gibi kötü talih dedigmiz durumlarda yazilir, ve onun başina gelcek nimetler yazildigi gibi, bela musibet hastalik gibi kötü durumlarda vardir, öyle olunca o yazilan kaderin inna enzelnahude gecen, onu indirdik ayeti ile, gezen yürüyen kuran muhamed ise, ve o kuran kadir gecesinde indi ise, o zaman onun yaşayacagi bütün hadisatlar, yani kader cizgisi olan kuran yazilimi kadir gecsei iniyorsa, sonra zaman zamanda o kaderin tahakkuk ecdecegi fiziki sebeblerde semadan iner. öyle olunca, safer ayina bazi alimler demişki, bela ayi, cünkü muhammed o ayda ölüm hastaligina hummaya tutuldu demişler . ve ve bu ay senenin ikinci ayi, ve miladi aya gelen tarafi şubat ayi oluyor. ve miladi takvimde, o ay dört senede bir 29 ceker. yani öyle olunca dünyaya bazi insanlarin yazilimi kitabi, yani şubat 29 da dogacaklar, ancak her dört senede bir iniyor. yani muhammedin yazilimi kuran ise, bunlarin da bir kitabi ve kader yazilimi var, ve onlarin kitabi(kaderi) işde bu sefer ayinda iniyor. ve ve bunlar Ty. gibi zeykirlilerde olabiliyor, ve hitler gibi sapik da de olabiliyor. Adolf Hitler den elli tane yok, firavundan elli tane yok, yezidden elli tane yok, bir yezid demek, dört senede bir olduguna göre 4X365 =1460 eder, ve öyle olunca dünyada bunlarin orani, 1460 da bir demek olur. onlarda iyilerde cikabilir, hüsame gibi kilici boyundan uzun asker, yahutta böyle sapik zalimlerde cikabilir, ve bu kadar ileri giden, yani ay 28 cekmesine ragmen, yani kilicin kini 28 iken, bu kilic kinindan taşan kilic demek olur, öyle olunca, zeykirli zeykirli uzun deliler, lapidak ahmaklar olabilir. işde tehlikeli insanlar yani. ve fakat yinede bu bizim yorumumuzdur, kimseyi bu baglamaz, kabul edebilirsinizde, etmeyebilirsinizde, ve öyle olunca, yani safer ayinda tehlikeli insanlar zeykirliler de inebiliyor demek our, uzun deliler yani, yani ay 31 olsaydi 32 cekcekdi, hani dogum günü belli olmayanlara dogum tarihi olarak 13. ayin biri derlerya nüfusda. yani işde sinir tanimayanlar. lan dangil sinir 28 gün, nereye bunu delipde gecdin dersek, demeyiz amma, Allahin bir bildigi vardir diyoruz. ve öyle olunca o alimlerin dedigi safer ugursuzdur olabilir, amma yine muhamedden özür dilerim, bu sadece insanlar bu ihtimalide göze alsinlar diye sadece. düşman bilinirse, ona göre tedbir alinir, düşmani bilmezsen dost diye gelir, senin gelinin olur, işde ey muhammed sonrada senin torunun Hasan i şehid eder. işde yine ömeri şehid eder, müslümanin diye gelir, icimize girer ve ne naneleer yapar. ve ty. gibi türkiyeyi ve dünyayi savaşa sokupda, birda müslümanlik taslar, müslüman haksiz yere cana kiymazken, bu savaşda nesi, yine sinir tanimaz dangillarin sebebiyle işde busavaş da.

Japon bilimadamı Masaru Emoto İslam üzerine bir araştırma yaptı. Kuran okunurken Su moleküllerin en doğru dizilime kavuştuğunu gördü!

insan vücudunun yüzde 70’inin sudan oluştuğundan yola çıkarak Unutmayalım ki; insan bedeninin %85’i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.Yaratıcı Japon bilim adamı Emotonun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur.
Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn.

Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.

Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 82. ayett

Ve Quantum fizigi, bu gün sözün gücünü anlamiş oldu, bunu anlayan, ol deyince oloverir, ne demekde anlayabilir ve kafirler frekans ile cok şeyin degiştirilebildigini farketti.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي يَفْقَهُوا قَوْلِي رَّبِّ زِدْنِي عِلْماً وَ فَهما و الحقني بالصالحين

Rabbişrah lî sadrî Ve yessir lî emrî Vahlul ukdeten min lisânî Yefkahû kavlî Rabbi zidni ilmen ve fehmen velhıkni bissalihin.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

"Ey rabbim. Göğsümü aç, genişlet. İşimi kolaylaştır. Dilimde bulunan düğümü çöz de, anlasınlar beni, Rabbim, ilmimi, anlayışımı artır, beni salihler (iyi insanlar) arasına kat! ”

Sadakallahul Aziym Taha süresi 25-28. ayetler ve 114. ayettten pasaj ve YUSUF-101 ayetten pasaj

Tefsiren Meal:
Rabbim göğsümü aç ve içimi dışıma çıkar ümmetimi dışarı çıkar ve emre itati kolay eyle ve emre itaati ihlal edenleri sıkıca bağla taaki bu sözümün tam manasiyla anlaşıldığı güne kadar yani "min lisânî Yefkahû kavlî" sözün gücünün anlaşıldığı güne kadar ahir zamana kadar mehdi ve isa zamanina kadar onlari bağlı tut
Rabbim zidni gününde akılın arttığı bereketin kalktığı günde onlari salihlerin arasina karıştır ki hak ile batıl anlaşılabilir olsun ak ile kara o gece vaktinde seçilebilecek bir ışıkk olsun yani gece ışığını bize nur olarak ver yani Rabbin kelimelerinin gücü yani kuranin ve tevratin gücü hissedilsin ki hak gelsin batıl zail olsun.

bu ayette diyorki musa sözün gücünün anlaşildigi güne kadar diyor, ve japon bilim adami sözün gücünü anlamiş, ve dünyayada su deneyi ile anlatmişmi? anlatmiş, hangi zaman bu, muhammed zamani degil, hz Ali zamani degil, bugün bugün, yani o gün işde, mehdinin zamanin sahibi oldugu günler, ve sözün gücü anlaşilmiş oldu şimdi. ve onlari salihlerin arasina kat kariştir diyor, ve yukardaki ayet her ne kadar kuranda farkli sure ve ayetlerde geciyor gibi olsada, o bütündür, onun asli aynen bu bütün oldugu hali gibidir, ve tek iki ayettir tamami. ve öyle olunca onun ümmetini icimize karişdirmiş bugün rabbimiz ve

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”

( Hadis-i Şerif , Müslim, Fiten, 80)

bu hadisi uydurma diyenler, cünkü isayi carmiha gerenler yahudiler oldugu için, onlar, yani hiristiyanlar, yahudiye düşman, o yüzden bizide düşman etmek için, bu hadisi uydurdular diyenler olcakdir.

Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:

"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)

ve ingilizce gargat agaci veya muhamedin degi yahudi agaci demek "Judasbaum 'Ruby Falls'" Cercis canadensis 'Ruby Falls' diye geciyor, öyle olunca google de aratinca bu alttaki linkteki agac cikiyor

Juda yahudi demekdir, ve bu agac ergin olunca, yapraklari koyu bordo kirmizi renk aliyor, yine ayni agacin türlerini üretmiş kafir, ve idared denilen elmadada ayni özelllik gösteriyor, halbuki elma amma onunda yapraklari sonbaharda bordo kirmizi oluyor, cünkü yahudi agacina aşilamişlar, yine erik ceşitleri var, ve ida red deki "ida" yine "juda" anin kisaltilmişi, yani yahudi demek ida veya "juda red" yani yahudi kirmizisi demekdir.

Çivit nedir?

Mavi renkli bitkisel bir toz boyadır. Çamaşırların sarılığını gidermek için,

çamaşırın son suyuna konur. Çin, Yemen ve -Hindistan'da yetişen çivitotu

bitkisinden çıkartılır. Kırmızı, sarı ve yeşil olanları da vardır.

Bugün çivit, sanayide sentez yoluyla üretilir. Çivitin yapayi bromdan üretilir ve bromlu

türevleri de boyarmadde olarak kullanılır. İki bromlu çivit erguvan kırmızısı,

dört bromlu çivit (mavi ciba) mavi boya olarak kullanılır.

Brom Nedir?

Antoine Balard tarafından 1826 yılında keşfedilen halojen ametal.Yunanca dışkı

gibi koku anlamındaki bromosdan gelmiştir.

BEYAZ COLA CIKDI içdinizmi?

Kafir "CocaCola" yi çivtlemi beyazlatiyor?

COCACola "Katran Suyumu" Kuranda "Cehennem Suyu" geciyor buyüzdenmi insanlara iciriyor?

CocaColay i beyazlatipda cehennem suyu katran suynu, normal su diyemi satiyorlar?

(:::) Gibi "KARA" YI "AK" diye Satanlar bunlarmi ayni örgütmü?

Brom nedir Yapay civit neden üretilir Bromdanmi üretilir?

Brom yahudi agaci (GARGAT) yapraginin suyumu ?

Trabzon spor neden bordo mavi (Civit mavisi ve idared yahudi kirmizisi gargat yapragimi), o da mi?

mavi jean neden mavi kot jean kot (kot Bok demek dışkı yani) inceleyiceleri icinmi bu, bok analizi yapanlar icinmi bu pantolon icinde civitmi var
ida red nedir Yahudi kirmizisi (Gargat yapragi rengi) brom maddesinin rengi yada KIZIL ELMA hikayesi
illuminati örgütü üylerinin bahcesinde gargat agaci vardir bordo renkli yapraklari olan agacmi judas baum
Muhammed tuzakmi kurdu bu örgüte? o agac onlari saklaycak diye? onlar o agaci dikdi evlerine artik nerde yahudi örgütü (:::) örgüt var bulabiliriz bugün herkes liste tutsun Dost kim düşman kim belli olsun, bu agac tam rengini aldi, o agac olan her ev de bir yahudi var, örgüte üyeligi olan, hemde azili kafir olabilir, amma iyi musavilerde belki inandi ve o agaca siginmişda olabilir, bunlari bulmak artik bu kadar kolay. muhammede, bu tuzak için coooookca teşekkürler .
judasbaum rengi budur

---oOo---
Diyorki bazi hocalar, zikir veya tesbihat, öyle mesela,elli kere dilden sübhanallah demek degildir, cünkü Allah kuranda "güneş ve ayda tesbih ediyor" diyor öyle olunca, tesbih bir fiildir, onlar dönerek tesbih ediyor, yine atomlarin elektronlari cekirdek etrafinda dönerek tesbih ediyorlar, yani zikir ve tesbih o zaman fiildir, gaal yani sözle dilden demek degildir diyorlar.
Peki öylemi
ne dedik zaman sözün gücünün anlaşildigi gün, ve öyle olunca, buna delilimiz, kuran, zikir ve tesbih ayetleri için, Allah başina "gul" kelimesi koymuş, ve "gul" demek "de ki, söyle ki" demekdir. eger zikir, dil ile tesbih edip zikretmek, söylemek olmasa idi, Allah "gul euzu birabbil felek" demezde "fa'al euzu birabbil felak" gibi birşeyler derdi, yani git Allaha sigin, yani faal olarak sigin, Allaha git ve direge sarilir gibi saril sigin derdi, halbuki, öyle demiyorda, "de ki: tan yerini agartan rabbe siginirim" de diyor. yani demek söylemek, ve bunlar kurandaki zikirlerdir, ve ve işde Raşidi Zikirleride, bunlardan özel secme zikir olan ayetlerdir. ve alimler bu zikiri Allahin isimlerini veya kelimelerini, cümlelerini, deneyerek, ne sonuc verdigini sinamişlardir. ve yahut kuranda bir peygamber böyle dedi de, bizde ona şöyle şöyle yaptik, yardım ettik, gibi bir aciklamasi olan, ayetlerdirki, yani peygamber dualari niyazlaridirki, işde onlar zikirdir, ve öyle olunca, bir bitkiyi, bir maddeyi eczaci, deneye test ederek, nelere iyi geldigini teşpit etmişdir, ve ilac olarak üretmişdir, ve böyle olunca, hasta olan birisi, o ilacda neler var, bir test eden demez, doktor, mütehassis hekim yazdiysa, güvenilir bir hekim yazdiysa, alir ve hemen kullanir. ve onu zaten eczacinin, o ilaci bildigi kadar bilmesine gerek yok. yine ben her bokdan cakarin amma, araba tamiratindan cakman, sadece aküsünü kontrol ederin, yagini degiştirebilirin, ve tekerleklerini degiştirebilirin, amma bir ariza olunca, onu müteassis olmuş bir tamirciye gider, arizasini tamir ettiririn, herkesin tamirci olmasina gerek yok, bir bölgede 3 - 5 tamirci olmasi, o ordaki insanlarin ihtiyacini karşilyabilir, cünkü herkes tamirci olursa, kim doktor olcak, kim eczaci olcak, degilmi, o yüzden alimlerde, zikir ehlide, zikirleri, eczacinin test ettigi ilaclar gibi test eder, ve onun gücü, neye tevafuk ediyor bilir, ve şu kadar cekince, şu hassalari ortaya cikiyor, bildigi buldugu için, bu zikirleride sofilerine, ögrenmeyi taleb eden isteklilerine, talim edip ögretebilir. ve bunlar "gul" ayetleri ile sabit olup, "de ki" denilen yani zikir ayetleridir. ve zikir vardir. ve bunu yukardaki japon bilim adami ve, bugün quantum fizigide buldu keşfetti, sözün bir gücü oldugu keşfedildi ve
muhammed dedi: Ömer (r.a) hadisi:

“Ameller niyetlere göredir”

yani hatta dile bile gelmemiş olan, niyetimiz, amellerimizi teşkil ediyormuş, yani öyle olunca, işde devreye quantum fizigi giriyor, duyular ve duygular, yani sesden bile ötesi de keşfedilmek üzre. ve zikir eger nakşilerdeki kalp ile olursa, işde onun enerjisi aynen duygular ve halis niyetler gibidir, eger Hz Ali efendimizin yolu olan, cehri ise, dil ile söyleyerek ise, bu sefer frekans bazinda olan bir enerjyi temsil eder, onuda işde o japon bilim adami zaten keşfetmiş, yani sözün gücü zamanindayiz, yani o Hz musanin duasi niyazi olan, duasindaki anlattigi "yefkahu gavli" zamani, sözün gücünün anlaşildigi zaman yani. ve zikir işde sözün gücüdür, ve Allah diyorki yasin suresinde "O ol dedi, oldu" öyleyse, öyle bir güc varki, bu sözde, Allah "kün" "ol" deyince olduran bir güc varmiş yani işde.

ve yine yukardaki sözlerimize atfen, yine bakara suresi, kuranin ikinci suresi, yeni senenin ikinci ayini temsil eder, ve öyle olunca, bakara veya inek, verimli hayvan, etinden sütünden,.... öyle olunca muhammede boga burcu diyorlar, yani muhamedin ömer oldugu hali ile, o dögüşken kavgadan yilmayan cesur boga olur, yani savaşci ruh, ve yine habil gibi biride yaratilmiş, savaş kavga sevmeyen bir cibillyat, "sen vursanda, ben vurman." diyen bir zihniyet ve cibiliyattaki varliklar, ve aynen cuma namazi sadece cuma günü ve vaktinde kilindigi gibi, habilin yaratildigi bir gün ve ona tahsis edilmiş bir takvim var, o takvime uyan kimseler, habil tabiatli oluyor, ömer takvimine uyanlar, ömer tabiatli oluyor, ve buna astrologlar, burc ilmi diyorlar. ve onlar ise gökteki 12 gezegenin hareketleri ile sonuc verdigini tesbit etmişler, ve hani firinci amcanin börek pişirmeye ayirdig bir gün vardir, yahut hani ramazanda, ramazan pidesi pişirmek gibi işde, kainattada ömer gibi olcaklarin hamurunun bir takvimi ayi günü saati var, yine yezid gibi, firavun gibi olcaklarinda, bir günü, ayi saati var, işde safer için alimler, o ayde o sene dünyada olacak olan 320 000 bela iner, ve sonra, bütün seneye dagitilir diye yormuşlar, ve bu belalardan korunmak için, bizim raşidi zikirimize sonradan kattigimiz, baştaki calliigrapic resimde yazili olan ayetin zikir olan zikri, bir başka terkip ile, carşambalari cekmek o belalarin bize gelmesin engel olabilir belki demişler ve o zikir

BELALARIN 1. KAT SEMAYA İNDİĞİ AY"SAFER AYI"

(Efendimiz SAV bu ayda ölüm hastalığına tutulmuştur)
Safer ayında Levhi Mahfuz'dan birinci kat semaya 320.000 bela inmektedir. Bu belalar ve kazalar sene içine yayılmaktadır. Bir dahaki safer ayına kadar bu 320.000 beladan birinin size isabet etmesinden korunmak isterseniz, aşağıda tarif edilen namazları kılınız, tesbihatları yapınız. Aile efradınıza ve çevrenize de tavsiye ediniz. Bu namazları kılanların, bir dahaki sene aynı güne kadar (üzerine kat'i yazılmış yani ALLAH'ın Teâlâ'nın C.C., senin üzerinde gerçekleşmesine kesin hüküm verdiği kazalar müstesna) kazalardan korunacağı rivayeti vardır.

Safer ayının ilk ve son çarşamba gününün gecesinde, kılınacak namazdır;

peygamber Efendimiz (sav) safer ayının ilk çarşambası ve son çarşambası şu duayı 100 defa okumamızı tavsiye buyuruyorlar;

Ya dafial belaya idfa'annel belaya, fallahu hayrun hafizan ve huve erhamurrahimin. İnneke ala külli şey'in kadir.
Manası:Ey belaları defeden (Allah'ım)! Bizden belları uzak eyle. Allah (c.c) muhafa edenlerin en hayırlısı ve o merhametlilerin en merhametlisidir. O herşeye gücü yetendir.

Muharrem ayının bitişi Safer ayının başlangıcı neyi işaret ediyor.

Hemen başta belirtelim ki İslamiyette uğursuzluk yoktur. Böyle şeyler Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta vardır. Mesela Hıristiyanlar, "13" rakamının uğursuzluk getirdiğine inanırlar.
İmam­ı Gazali hazretleri, (Uğursuzluğa inanmak şeytandandır) buyuruyor. Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola
devam ederler, sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi. Hazret­i İkrime anlatır:

"Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakiler yorumda bulundular. İbni Abbas hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu. Bir olayı hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü
Peygamber efendimiz, gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı." (İ. Ahmed)

Bir şeyi uğursuzluğa yormak uygun değil, ancak "Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi" gibi sözleri söylemekte mahzur yoktur. Hadis­i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.) [Mektubat­ı Rabbani 3/41]

---oOo---

cübbeli diyorki azab meleklerini görünce "ben nakşibendi halideye kolundanin" de, sana azab etmezler diyor, halbuki orda bir mecaz var, yani cübbeli o ahiretteki meleklerden bahsetmiyor bence, ve o azab melekleri dedigi mecazen .... polisler, ve ve herhangi bir durumda onlarin azabina maruz kalirsaniz, deyinki : biz cübbeli cemaatiyiz deyin, onlar sizi birakir demek istiyor yani, herkes bunu ahiret meleklerine yordu, halbuki şimdi T Amcayi kicindan kicindan biraz menzil biraz cübbeli biraz mustaf islamoglu yönetiyor, ne oldu peki, feto yönetmeyince, bunlar yönetince durum degişdimi, yine degişen bişey yok, yine ayni zihniyet, atatürke düşman zihniyet, türke ve türkiyeye düsman olan zihniyet.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdugu rivayet ediliyor:

“…Yolun en faziletlisi Muhammed’in yoludur. En kötü iş ise sonradan icat edilenlerdir. Her bid’at dalalettir.”

Buhari İtisam 16

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in yine şöyle buyurdugu rivayet ediliyor:

“Hakikat şu ki kim benden sonra terk edilmiş bir sünnetimi ihya ederse, onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye sevap verilir, hem de onların sevabından hiçbir şey eksilmeden. Kim de Allah’ın ve Rasulünün rızasına uygun düşmeyen bir dalalet bid’atı icad ederse onunla amel eden insanların günahları kadar o kimseye günah yükletilir, hem de günahlarından hiç bir şey eskitilmeden.”

Tirmizi, Müslim, Ebu Davud

peki bu hadislerin işiginda bu gün trafik kurallarini nasil aciklariz, yine medeni hukuk denilen yasalari, yine anayasayi nasil aciklariz, muhammed döneminde anayasa yokdu diye, TC. anayasasini yokmu saycaz, bidatmi saycaz , o günlerde araba icad olmamişdi diye, araba icat etmegi aynen bazi osmnlilarin, "tren gavur icadi, ben binmen" dedikleri gibi, bidatmi sayacagiz. gavur icadimi diyecegiz, ve araba icad edildi, arabalarin uyacagi trafik kurallari kondu. ve en son gelişme, tarfik lambaasi kondu kavşaklara, muhammed vaktinde, trafik lambasi yokdu diye, bunlara bidatmi diyecegiz yine. ve kirmizida durmak bidatmi, ugursuzlukmu addeticegiz, yahutta, yine yeşilde gecmek bidatmi, muhammed döneminde yeşilde gecmek yokdu, sonradan icad oldu, peki bunlarin hepsi sapiklikmi haaa, bu nasil hadisdir böyle, yeşilde gecmek kirmizida durmak bile, eger lamba trafikde yaniyorsa, o zaman kirmizi stop dur, yeşil gec, yoksa diskoda yanan sönen yeşil ile kirmizida, ne dur var, nede gec, degilmi? öyleyse yol bir muhammedin yoludurda yanliş bir rivayet, T amca köprü yaptik yol yaptik diye dingirdiyor, la n dan gil yolu sen icad etmedin, yol dünde vardi. istanbul köprüsü senden öncede vardi, sen yenisini yapinca ne oldu sanki, ve muhammeddende önce, isa vardi, isa yolu vardi, musa vardi, musa yolu vardi. eger onlarin yolu iptal olduysa, bunlar kiyamette kalkinca hangi yoldan gececekler o zaman, muhammedi degiller, onun kurallarina da uymadilar, onlar musevi idiler, o kurallara uydular, o zaman o yol iptal olmuş degil, mesala Afyondan istanbula yola cikinca, istersen eskişehir yolundan takip edip gidersin, istersende kütahya yolunu, hatta istersen Afyondan, Ankara ya gidersin, ankaradanda ucaga biner, istanbula gidersin degilmi, yani sen ankara ya gidince, ters tarafa gidince, ordan istanbul a yol gitmezmi sanirsin, yol Ankaradan istabula gitmiyecekde, Ankaralilar nasil gitcek istanbula o zaman degilmi? yani yollar, Allah a giden yollar , Allahin yarattiklarinin nefesleri sayisinca cokdur. yani, öyle yollar ne tükenmiş, nede kapanmişdir. dogru ve güzel bir fiil hiristiyanin elinden de cikmiş olsa bile, eger dogru ve güzelse, oda şeriattir nitekim TC nin kullandigi medeni hukuk yasalari franzsizlarin koydugu yasalardan alinti, ve trafik kurallarinida yine arabayi icad edenlerin koydugu gibi, onlar koydu diye biz, başka kuralmi bulacagiz trafige, bizde mavide gecelimmi diyecegiz, yine tirnak hadisindeki ve aşura orucundaki gibi onlara muhalefet olsun diye, bizde kendi trafik renklerimizi mi koyacagiz, o zaman işde almanyaya gitdin, ezan almanca okunuyorsa, ingiltereye gitdin ingilizce olur, sen ingilizce bilmiyorsan, ezan okundugunu bilmezsin, hele birde pop şarki gibi ezen okurlarsa, yahutta birde yaninda mozart piyanosu ile eşlik ederlerse ezani bilemez, o zman hepten sapitirsin.öyleyse, hakikat her zaman hak olandir. dogru olandir. dogruyu Allah, dilerse bir mecusidende söyletebilir, ve bizim bir sözümüz vardir :" herkesi her lafi dinlerim, herşeyi izlerim, bundan kasdim, o söyleyen anlatan mecuside olsa, hatta bir diken bile olsa, kasdim ondaki bali almakdir." dedik öyle olunca Allah dikenin icinede bir damla bal koymuş olabilir, onu ancak o istidatta olan birisi alabilir. yoksa işde böyle o mecusi bu alevi der gecer insan .
Hz Ali o yüzden "ilmi, çinde olsa da, gidip alin." buyurdu.
Güzellik heryerde aynidir, hak söz ve fiilde, muhamedden binlerce sonra da ortaya cikabilir,
ve o yüzden muhamed veda hutbesinde dedi :

"Burda olanlar olmayanlara anlatsin, olaki onlar, burdakilerden daha iyi anlayabilirler."

dedi ve bir sözü anlamaya yorum getirmenin önemini vurguladi, senin yorumun, benim yorumum, yani işde bu yahudi meselesini ben böyle yorumladim, o olaylarr öyle cereyan edince, benim beynimde böyle bir lamba yandi, ve ben onu sizlerede aktardim, amma sende başka bir işik ve yorum aydinlanmiş olabilir elbet, bunlar yoruma acik konulardir.

Mehmet Akif demişki "incitme yazikdir atani, düşün altinda binlerce kefensiz yatani." ve ben bunu düne kadar yorumlamamişdim, sadece dinlemiş gecmişdim, ve şehditler onlar diye yormuşdum, birkac gün önce acele ile evimin bahce kapisindan cikdim, ve acele ile yere bakmamişim, ve yerde ciplanmiş yatan sümüklü böcegi görmemişim ve vicciragini cikarip ezmişim, geri eve geldim, birde baksamki sümüklü böcek ezmesi var, ve bu işik yandi kafamda, yani kim o toprakda kefensiz yani ciplak yatanlar, sümüklü böceginin elbisesi yok, bazen ciplak kefensiz yürür, yine solucan kefensiz, yani ciplak, bir sözü söyleyene bak, birde söyletene bak, birde anliyanin sözüne bak, yani yorum farki azizim. ve dedikya kirmizi lamba trafikde yaninca "dur" yoksa evine kirmizi gece lambasi takinca, dur kaynaşma demek degil, yani bir olayin yorumu, o olay sende hakkal yakin derecesine ulaşinca aciga cikiyor, sen ondan uzakken, o sana yakin gelmiyor. ve o olaya kör bakiyon yani, ve “Şüphesiz Allah dehrdir” budur ve allah dehr dir zamandir, ve zaman insani erdirir azizim muhammed dogunca peygamber degildi kirk yaşinda peygamber oldu, amma oda peygamber oldukdan sonra gün gün erdi, nitekim elma elma dogar amma, önce cicek olur, sonra yumrucuk, sonra sulayinca meyva olur ve o güneşini alinca kizarir ve sonra tadi gelir, tadi gelmeyen bir elma bile, dişleri kamaştiran sasi bir tadi vardir. ve elma dogunca billah ermez, zaman ile erer, öyle olunca bizde, sizlerde, gün gün ermekdyiz, nereye eriyoz, hakkin ilim deryasindaki ucsuz bucaksiz ilimlerine eriyoz, ve hatta öyleki bazen dün duydugun bugün başka bir mana teşkil edebilir ve cünkü merdivenin alt basamagini terketmeyen üst basamaga cikamaz, önce alt basamagi terketcen, sonra üste basacan, yani öyle olunca dünü birakip gelecege yürümek lazimdir ve Atatürk istikbal göklerdedir dedi, yani gelecek göklerdedir dedi.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

(Hz isa için) Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”

Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 33. ayet

Hz. Yahya için

ا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا

Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ. Ve hanânen min ledunnâ ve zekâten, ve kâne takıyyâ. Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ. Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi. (Hz. Yahya için) Ve doğduğu günde de ve öleceği günde de ve canlı olarak beas edileceği (yeniden diriltileceği) günde de ona selâm olsun.

Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 12-13-14-15. ayetler

ve evet bir sır dah vereyim, ve Allah kuranda, isa ve yahya için diyorki " dogdugun güne öldügün güne ve yeniden dirilcegin güne selam olsun diyor" bu ayeti düne kadar böyle güzel yoramamişdim, dün işik yandi, ve gavur dediklerimiz marsa uydu yolladilar, yani biz, cok daha önce mars in zekeriyayi veya yahyayi ve onun uydusu durumundaki bir kaya parcasinin da yahyanin temsili oldugunu yazmişdik. ve eger onlar mars sistemini temsil ediyorsa ayni dünyamiz ve ay gibiler, ey bilim adamlari, marsda yeniden canlanma ve hayat olabilceginin müjdesi bu ayetler, eger başarabilirsek, "yahyanin dirildigi güne selam olsun" hadisesi gercek olur, ve marsda dünya gibi canli olur, yine isa venüs ve venüsde de aynen marsdaki gibi, daha ilerde yine canlandirilabilir demek olur işigi yandi bende yani bu ayetleri oraya bagladi bana gelen ilham ile beynim. Haydi gayret edip calişin, o güne varalim bakalim ey insanoglu, ey calişkan akilli bilim adamlari..

Biz Avusturyada 13 küsür sene taşcilik yaptik ve taşcilik demek, taşlari demir ile döve, döve delik delip, sonrada onlari hesapli parcalara ayirarak kayalari işe yarar hale getirmek demekdir. ve arapca taş Hacer demekdir Mekede öpülen o "Hacerül Esved" Kara Taş demek yani esved kara hacer taş ve bizler hacer dövenleriz schremsli taşcilar olarak, taşi demir ile dövüp delip adam ediyoruz ve demir şeytanin maddesi dedik. taş kalpli insanlara yararli faydali olayi ögretiyoruz, bir işe yarmasini ögretiyoruz ve dedik, ve yay burcu cok iyi niyetli ve özünden veren insaoglunun cok kolay kadirilani, ve öyle olunca ona vermemesini ögren dedik, ve günler geceye mevsim sonbahra yol alirken, akrep burcuna geldik, ve akrep işde yengec ile eş olup vermeninde iyi ve verimli olmaninda fazlasinin araz oldugunu anlayan, ve o yüzden insanlara faydali ve verimli olmayi terkedip onlara zarar verebilme derecesine cikan ve akrep ve ynegec yenmez icilmez ve o yüzden vermemesini becerebilen bir burc, amma onunda ondan gecmsi lazimki, terakki edebilsin, ve daha bir üste gecmesi için, onunda yine yay burcuna atlamasi ve evliya burclu bir horuz olmasi için, erkenci horuz ve israfil askeri olabilmesi için, işde gerektiginde verimli ve gerektigindede kazik atabilen ciftligini koruyabilen, biri yani horuz, ve eger evliya horuz olursa, yine "bir tane siyah kili olmayan, bembeyaz horuz olan eve, şeytan girmez." dedi muhammed. neden o öyle, iyi ve verimli bir horuz, ve israfil askeri ki, sabah namazi bekcisi, sabahin bekcisi, ve sabahin askeri ki, dogdugu günden ölcegi güne kadar sabah namazi vakti uuyklamayan bir cibillyat, ve icine siyah enerji katmayan, ve beyaz enerji temsili beyaz horuz, yani

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ

lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm.

"O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz."

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 255. ayetten pasaj

ayetine mazhar olan kimse ve namaz ona farz oldukdan sonra, bir vakit sabah namazi kacirmayan bir asker, ve öyle degilseniz bile, buna gayret eden bir askerimiz, sesi güzel bir müeezzin olur en azindan, ve onu dogurcak, anne tavukda, işde o daha anne karnina düşünce, besmele ile yiyip, besmele ile icecek, besmelesiz bir lokma yemiyecek, ve birde cocuk dogasiya, bir vakit sabah namazini kacirmadan, her sabah güneş dogasiya kadar, uyanik olcak. ve sabahin ilk fecrinde ayakda olan bir anne olcakki, böyle onu görünce şeytanin sokak degiştirdigi bir ömer cibillyatli, sabah askeri israfil veya rafael horuzu olsun. eger sabah namazlarini kacirirsa cilli horuz olur, ve en sonunda, horoz yerine tavuk olur, ve beyaz tavuk, sonra kacirdigi sabahlar adedince cili cogalir, ve cilli tavuk cibilliyatinda dogar, yay burcu mümin kadinlar demek olur, oglanlarda yay burcu evliyalar, israfil askeri horuz cibillyatli müminler demek olur, herkesin istidat ve yetenek meselesidir ciblliyati, ve demir şeytanin maddesi dedik, taşi demir deliyorda, demiri işlemek için demiri, ise yine bir başka demir deliyor, demiri demir kesiyor, sert demir deliyor. hart metal diyorlar onlara, yani almancasi "harta bursch" lar diyorlar sert erkekler diyorlar. yani lutiler lutilik ederken, Allah tatildemiydi diyecen, kim yartatti bu lutilik edenleri diyecegiz, babammi yaratti bunlari, bunlar kim o zaman, LUTi = Ho mo se x uel ilişki kuran demek. "Herkes kaderini yaşar yarim" hikayesi azizim yani.

Muhamed bir an mescitte otururken, ona bir işik geldi, ve dedi "hah işde şimdi, şeytan kicina kuyurugunu sokdu ve üredi dogurdu." dedi yani kendi kendini tiken mahluk, varmi böyle bir cibilliyat? var Allah yaratmiş, erkek erkege cima haram, ayni cinsin ayni cinsle s e x yapmasi haram, amma lutiler erkek erkege tikiniyorlar, yani harta puştlar, yani kendi kendin tiken şeytan cinsi bunlar, o muhammedin dedigi hadisde gecen, kendi kendini tiken şeytan, yani erkek erkege s e x dmek kendi cinsini tiken demek. demirin demiri delmesi demek ayni cinsin ... hani birileride diyordiki "çiviyi çiviye söktürürün ben." öyle olmasa idi bunlar, ve Allah bunlari yaratmasa idi, böyle bir ahlak olmasa idi, ve böyle bir elementin yapisi dünyada olmasa idi, demiri nasil delecekdik peki, demiri ne ile kesecekdik, belki allah başka bir yöntem ve yasada koyabilirdi amma, ona da böyle bir tabiat yasasi koymuş, işde demir demiri deliyor, demirin sert olani, diger demiri deliyor, veya yine onu kesip adam ediyor. hani bunu söyledik diye lutilik yasaldir, serbesttir demedik. lafi kicindan anlamayin amma, Allah, onlarida yaratirken, bunlarida hesap etmiş, bunu bilesiniz ve ayiplamayasiniz, neden diye vehimlere düşüp yadirgamayasiniz diye dedik.

Yeni sözümüz ve genel bir kural

"Her helal, helal olmayabilir, her haramda, bazı durumlarda, haram olmayabilir." yani bunuda ögren ey insanoglu, yani birine aspirin veya aci biber, dokunup alerji yaparken, bir digerine fayda vren bir ilac ve yiyecek olabilir, degilmi? Asprin ne herkese faydalidir, nede herkese zararlidir demek gibi birşey yani.
yine ikinci sözümüz
"Uçmak için, yerçekimi yasasına karşı gelmen gerektiğini anladığın gün, (her haramda, bazı durumlarda, haram olmayabilir.) bu sözümüde anlayabilirsiniz."

anladinizmi ah ma k deccal ve onun gibi avanak abdiler.


أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِن


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''


--oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 25 Ekim 2016 Salı

Original Kar © glan

Print this item